13 Temmuz 2011 Çarşamba

HANGİ YOL DOĞRU?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!



Dünya üzerinde vahy dini ve yaşam biçimine inandığı halde vahyin çizgisinden saparak binlerce yol farklılıkları olduğu gibi, vahy dini ve yaşam biçimini kabul etmeyen insanlar içerisinde de binlerce yol farklılıkları bulunmaktadır.

İnsanın Bu Karmaşık yollardan dosdoğru olan bir yolu kendi aklıyla bularak o yolda yürümesi gerçekten kolay bir şey değildir. Ama insanoğlu bu yoların içerisinden doğru bir yolu ancak Allahın kendisine verdiği donanımla nebilerin aracılığı ile göndermiş olduğu vahyin gölgesinde ancak doğru yolu bulup ve o yolda yürüyebilir. İnsanların, diğer yaratılmış olan varlıklar arasındaki farkı anlatırken kuran, şöyle buyurmaktadır.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Kuran’ın Sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlattığı emanetlerin yüklenmesi, insanoğlunun attığı her adımdan yaptığı her işten sorumlu oluşunu ve bunun mükâfat ve cezasının mutlaka olacağını vurgulamamktadır. Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıklar, İki ana çatıda toplanmaktadır. 

Birisi ayette geçen yerlerde ve göklerde yaratılmış olan, yaratılışla beraber onlara bulunmuş olduğu konumda Allah bilgileri kotlayıp, programlanmıştır. Kuranda bu varlıklar genel bir başlık altında melekler kelimesi ile zikredilmiştir. diğeri ise, kendi özgür iradesiyle hareket edebilen Halife âdem insan unvanlarıyla önüne seçeneklerin konulmasıyla denenmeye tabi tutulan insanlardır. 

İnsanların öz yapısına bir adı iblis, bir adı nefis, bir adı fısk ve fücur ismiyle yerleştirilen, diğer taraftan da bunların karşıtı olan insanları güzelliklere hayra ulaştırmayı teklif sunan takva olgusudur. Yani her insan yaratılışıyla beraber, her iki yöne gidebilme eğilimiyle donatılmış nötr bir varlıktır. İşte âdem ve eşinin dünya sahnesine çıkmasıyla beraber, karşısına “yasak ağaca yaklaşma diğerlerinden bol bol yiyin.” İfadesiyle kendisine zarar olan yenmesi içmesi ile ilgili yiyeceklerden tutunda yapması yaşaması ile ilgili kötü davranışlardan uzaklaşmayı temsil etmektedir.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

İnsanın yaratılışında var olup da haramlara karşı insanın meyil etmemesi mümkün görülmemektedir. Ama Allah insanlardan harama meyil etmeden ve yasak ağaçtan yemeden doğru bir istikamette yürümesini melekler gibi olmasını insanlardan beklememektedir. Ama yanlış bir davranış yaptıkları zaman ondan tövbe ederek yapılan yanlışlarda ısrar etmemesini insanlardan istemektedir. İşte iblisin görevi insanı yanlış yola sevk etmeyi yasaklanan haram ağaca çağırmayı teklif sunmakla görevli oluşu insanların denenmesinin asıl sebebini oluşturmaktadır. 

Eğer insanları saptırmak için görevli iblis ve şeytan olgusu olmamış olsaydı insanlar da melekler konumunda olup görevlerinin dışına çıkmamakla Allah’ı tespih etmekten imtina etmeyeceklerdi.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Âdem’in günahsız bir ortamdan hem günah işlemeye hem de günahından dolayı tövbe etmeye meyilli olmamış olsaydı onlar da cennette ebedi yaşayacak ve günah işlemeyeceklerdi. İşte insanın iki eğilimli bir yapıda yaratılması onu meleklerin özelliklerinden ayırmakta onu denemeye tabi tutmaktadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnsanların dışındaki varlıklarda denenme olayı yoktur. İmtihana tabi tutulma sadece ve sadece insanlara ait bir olgudur. İnsanlar bir taraftan karşılarına çıkan problemler karşısında O problemlerin çözüm şeklini deneme yanılma yollarını bulurken bir taraftan da karşısına çıkan olumsuzluklar karşısında üzülmekte ağlamaktadır. Bunun karşısında, karşısına çıkan problemleri çözdüğü, başına hayırlı işler geldiği zaman da sevinmekte ve mutlu olmaktadır.

İblis insanda yanlışları yapmayı insanlara teklif sunmakla görevli bir melektir. Şeytan ise bu yanlışların yapılmasının ilkeleşmesi olan yolun ve bu yolda yürüyen insanların adıdır. Her iki yöne eğilimli olan insandan hem şeytan hem de nebi ve resuller çıkmaktadır. İnsan davranışları belki bulunmuş olduğu tolumun örf ve adetleri onun ilk olarak etkilenmesine neden olabilir ama doğru yolu bulup ve o yolda yürümesine asla engel teşkil edemezler.

İnsan Bir fert olarak Allaha karşı sorumludur. Hiçbir kimse ne saptırıcının saptırmasından ne de doğru yola gidenlerin teklifinden kendisi istemedikçe etkilenmezler. Her insan bu kadar karmaşık yollardan kendisini arındırıp doğru bir yolu bulup ve o yolda yürüyebilecek maharette yaratılmıştır. Sapmak isteyene iblis ve şeytanları, doğru yola gitmek isteyenlere de takva olgusunu ve nebileri göndermiştir. 

İblis ve şeytan haram ağaca insanları teklif edecek ve etmek zorundadır. Ama insan şeytanın bu tekliflerini kabul etmek ve yapmak zorunda değildir. Şeytanın insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur.

16/99- Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.

Bunun karşısında nebi ve resullerin iman etmeyenler üzerinde de zorlayıcı bir güçleri yoktur. Onlara sadece Allahtan aldığı mesajları tebliğ etmekle yükümlüdürler.

3/20- Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.

İnsanın öz yapısına yerleştirilmiş taban tabana zıt iki yola gitme eğilimi varsa pratik hayatta onun yansıması olan birbirlerine zıt iki yol ortaya çıkmaktadır. Doğru yol; olarak Allahın nebiler aracılığı ile insanlara gösterdiği Rabbani yoldur. Diğerleri ise gayrı rabbani yoldur. Doğru yol bir tane olan yoldur. ama yanlış olan yollar binlercedir. Şimdi bunları Kuran’dan net bir şekilde ayırmaya çalışarak doğru yolu diğer yollardan ayırarak ortaya koymaya çalışalım.

RABBANİ YOL VE GAYRİ RABBANİ YOLLAR HANGİLERİDİR?

RABBANİ YOL: Allah'ın insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlar içerisinden seçmiş olduğu nebiler aracılığı ile gösterdiği yolun adıdır. Bu yolun adı Kuran'da İslam olarak geçmektedir. Teslim olanların adı da Müslüman’dır. Bu yolda olanlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler. 

5/ 48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitabı (Kuran’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Her nebi ve resullerin kendilerinden önce gelen nebi ve resullerin getirdiklerini tasdik edip onaylaması onların getirdiklerinin aynı şeriat içerisinde oluşunu ve bu şeriat içerisinde olanlar tek bir ümmet ve rab yolunda olduğunu göstermektedir.

İslam toplumlarında skandal denecek kadar yanlış anlaşılan bir şeyin altını çizmek istiyorum. Ayette bahsedilen” Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.” İfadesi peygamberlerin getirdikleri şeraitler için değil, peygamberlerin getirdikler şeraitler dışında insanların yaşadıkları şeytani yollar için kullanılmıştır.

Bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslam teslim olanların adı da Müslüman’dır. Bunlar arasında şeriat farklılığı olması mümkün değildir. Şeriat faklılığı Allahın nebiler aracılığı ile gönderdiği yolun dışında yollar edinenler için kullanılmış bir ifadedir. 

Asıl konumuz bunlar olmadığı için sadece tanımlayıp geçiyorum. Nesh etme olayı da Allahın bundan önce gönderdiği peygamberlere gönderdiği vahiylerde değil, Allah’ın nesh ettiği ayetler, kurandan önce gelmiş olan peygamberlerin getirmiş oldukları şeraitleri bozarak kendi zan ve tahminlerine göre bir takım helal ve haram koymalarını Allah tedavülden kaldırmış yerine yeni bir peygamberle doğru olanı yerleştirmiştir.


2/ 106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

Bunun dışında şeytanın insanlara sağından solundan önünden arkasından yaklaşarak insanları saptırdığı yollar Allah'ın yolu değildir.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

Şeytanın saptırarak insanlara gösterdiği ve sağından solundan yaklaşarak iki temel olarak vahiylerin dışında yol ortaya koymuştur. Birisi ateizm ve ondan üreyen ideolojiler. Bunlar sol taraftan şeytanın insanlara yaklaşmasıdır. Bunlar kuranda ümmiler, bilmeyenler, puta tapıcılar ve müşrikler olarak tanımlanmaktadırlar.

Bunlar Allah’ı kabul etmeyen ve kabul edenler olarak iki kısma ayrılmaktadırlar. Her ikisinde temel özellik Allah dünya hayatında insanlara peygamberler kitaplar göndermez öldükten sonra da dirilme diye bir olay yoktur. Dünya hayatında onlar bir zaman dilimi içerisinde doğarlar yaşarlar ve ölürler. Anlayış budur. 

ŞEYTANIN SOL TARAFTAN YAKLAŞIP SAPTIRDIKLARI KİMLERDİR?

23/37- "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."

Dünya üzerinde Allah’ı inkâr edenlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Ama mutlaka her dönemde Allah’ı inkâr edenler olmuştur ve olmaya devam edecektir. 

2/28- Nasıl oluyor da Allah'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz.

Kuran'da bunların adı ata dininde yürümeleri sebebiyle Allah’ı ve Allah'ın rabliğini kabul etmediklerinden ve Allah'tan başka bir yol gösterici tanımalarından dolayı müşrik ifadesiyle tanımlanmaktadır. 

İkinci bir gurup olarak Allah'ın var ve bir olduğunu kabul ettikleri halde Allah'tan gönderilen nebi ve resulleri, kitapları ve öldükten sonra dirilip ahiret âleminde ceza ve mükâfat görüleceğine inanmayan dinin vicdan ile Allah arasında olan bir olgu olduğunu sanan deist ve seküler toplumlardır. Bunlara sorsan yereri ve gökleri kim yarattı desen onlar Allah derler. İşte onların iman eden ve Salih amel işleyen Müslümanlardan farkı Allahın rabliği konusundadır.

43/87- Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?

43/9- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.

İşte bu tip insanlar yerleri gökleri yaratanın Allah olduğunu kabullendikleri halde Kendilerine bir takım insanların ortaya koydukları din ve yaşam biçimine göre hayatlarını düzenlemek istemeleri onları rabbani yoldan ayırmaktadır. Allah’ı Kabul etmek bir anlam taşımıyor. Asıl önemli olanı Allahın rabliği altında inanmak ve hayatı onun koyduğu kurallar içerisinde düzenlemek olmalıdır.

Öyleyse Ata dini ve deist toplumlar ve onun ürettikleri çocuklar İster Allah'a inansın ister inanmasın, Allah'ın rabliği altındaki nebilerin getirdikleri vahiyler şemsiyesi altında toplanmadıkça hiçbir anlam ve önemi yoktur. Bunların kuranda isimleri konulduğu yere göre anlam taşımaktadır. Müşrik, Bilmeyenler, ümmiler, puta tapıcılar olarak tanımlanmaktadır. Kuran'da geçen bir ayeti düzgün anlayabilmek için bu kelimelerin Kuran’ı anlamda karşılığının bilinmesi gerekmektedir.

ŞEYTANIN KİTABİ OLANLARA YAKLAŞARAK SAPTIRMASI

KİTAP-EHLİ; Allah’a kedilerine inen peygamberlere kendilerine inen kitaplara ahiret âlemine iman ettim dediği halde Allah'ın nebi ve resuller aracılığı ile gelen kitapların hükümlerini Allah'ın gönderdiği gibi kabul etmeyen yaşamayanlar ve ayakta tutmayanlar için kullanılmış bir ifadedir.

5/68- De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını artıracaktır. Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.

Kuran gelmeden önce toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan Yahudiler ve Hıristiyanlar Hazreti Musa ve hazreti İsa’ya gelen kitabın ayetlerinin bir kısmını gizlemişler veya bir menfaat karşılığı ayetleri eğip bükmüşler ve satmışlardır. 

Bu olguyu günümüze taşıdığımız zaman da Allah’ın son nebi ve resul ile gönderdiği kitapta her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir noksan bırakılmadığı hayatın her alanındaki bütün problemlerin çözümünde temel ölçek kuran olduğu halde din adamları ayetlerin anlamını değiştirmişler ve bir menfaat karşılığı söylem ve eyleminden uzaklaştırmışlardır.

Mezheplerde tarikatlarda meşreplerdeki aşırı bağlılık onların yollarını kuranın önüne geçirerek rableştirmişlerdir. Bir tane mezhep bağlılarının anlayışını isim vermeden örnek olarak sunmak istiyorum.

Allah herhangi bir şeye kara dese Benim âlimim o şeye ak dese ben Allahın dediğini değil âlimimin dediğini söyler ve o şeye karadır derim. Bu şeyhleri âlimleri ve mezhepleri ilah edinmek değil de nedir? Bu gün hangi mezhebe hangi meşrebe bakarsan kendi müntesipleri yollarını bağlı olduğu mezhebin tanımladığı şekilde devam ettirmektedirler. 

Allah’ı kabul etmek Onun terbiyesi onun eğitimi altına girmekle anlamlaşır. Allah'ın terbiyesi ile terbiyelenmeyen veya Allahın eğitimi altında eğitilmeyi kabul etmeyenler için Allah’ı kabul etmek bir anlam taşımaz.

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Bir kişinin iyi veya kötü niyetli olması bu konuda önemli değildir. Bir hukuk devleti içersinde yaşayan bir insan kendi bulunmuş olduğu meslek gurubu içerisinde konulmuş olduğu yasaları bilmemesi onu o yasalara uymadığını zaman ceza almasını engellemez. 

Aynen onun gibi her insan yaşadığı hayatta hiç olmazsa Allahın kendi bulunduğu yaşam koşullarında kendisine Allahın yüklediği bilgileri bilmek ve ona uymakla yükümlüdür. Onun o konudaki yükümlülüklerini iyi niyetli olması veya bilmemesi onu Allahın ona vereceği cezayı da engellemez.

57/ 27- Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bidat olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.

Allah insanlara aklı kullanmaları için vermiştir. Her insan iyi ile kötüyü hakla batılı doğru ile yanlışı ayırt edebilecek güçte yaratılmıştır. Bu da yetmiyorsa Allah nebiler arcılığı ile Furkan’ı göndermiştir. Bütün peygamberler kendileri de dâhil olmak üzere Allah'ın gönderdiklerine iman etmek o vahiylere göre hayatlarını düzenlemekle görevlidirler. iman edenler de onun getirdiklerine iman etmek ve yaşamak zorundadırlar.

2/285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sanadır" dediler.

Peygamberleri Allah'ın tanımladığı yerden kaldırmak ve onları Allah'ın söylediğinin dışında bir söylemle onu anmak onu ilahlaştırmaktır. “Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti müminler de” İşte peygamberlerin ait olduğu yer o Allah’tan kendisine gelene önce iman eder ve o emrin dışına çıkmaz ve çıkamaz da!

69/ 44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

İşte peygamber budur. O Allah'a rağmen ne bir söz söyleyebilir ne de Allah'ın verdiği Emire muhalefet edebilir. Onların söylem ve yaşamları vahyin ta kendisidir.

Hıristiyan toplumlarının yapmış oldukları bir yanlışlığa kuran dikkat çekerek aynı konum İslam toplumunun da yapmamasını istemektedir.

5/ 116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

5/117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahid olansın.

Asıl yaratıkları ve rahipleri peygamberleri ilahlaştırma onların arkasında gizili olan asıl yaratıcıyı onlara düzgün bir davranışı veren onları öldüren dirilten rabbin rabliğini görmezden gelerek ön plana çıkarıp ilah konuma getirmeleridir. Yani nimeti verenin değil nimeti verenden alıp sana getireni görerek secdeyi saygıyı verenden daha saygın konuma getirmendir.

Bütün dünyadaki insanların toplanıp da bir araya gelseler yapamayacakları bin bir türlü meyveler, insanların teknolojik gelişmesinde tetikleyicilik görevi yapan madenler olmasaydı Allah onları yaratmasaydı insanlar damak tadına uygun gıdalar kendi hayatlarını kolaylaştıramayacaklardır. Arabalar uçaklar bilgisayarlar yapmayı ve hele hele bu akıl nimeti olmamış olsaydı insanlar bunları keşfederek Dünya hayatlarını nasıl mamur hale getirip hayatlarını kolaylaştırabileceklerdi.

İnsanların önüne dikilmiş bir putun mutlaka onun arkasında yatan onun önünde eğilip bel bükülen bir davranışın bir sebebi olmalı. Asıl insanların taptıkları onun arka bahçesinde yatan onun ortaya insanların bir konuda eksikliğini gidermeye vesile oluşundan onu putlaştırmaktadırlar. Bu Gün ehli kitap ve İslam toplumlarında nerdeyse peygamberlerin günah kavramı onları ilgilendirmese peygamberlerin âlimlerinin şeylerinin putlarını dikip onun karşısında ona saygılarını gösterip bel büküp eğilecekler.

Peygamberi peygamber yapan onu yönlendiren ona yedirip içiren zamanı geldiği zaman onu öldüren Allah’tır. Onlar da Allah’a karşı sorumlu olduklarını itiraf etmektedirler.

2/285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sanadır" dediler. 

İnananlarla iman etmeyenleri ayıran Allah'ın nebilere vahiy göndermesi ve Allah’ın insanlarla kendi arasında seçtiği nebiler aracılığı ile kendi ilminden onlara aktarmasıdır.” Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de” İşte peygamberler insanlara rızkı veren değil insanlara doğru yolu yaratan değil peygamberler Allah'tan gelen kendisine verilmiş Emirleri insanlara ulaştırandır. Hamd övgü secde asıl saygı peygamberlere bu nimetleri veren Allah'a olmalıdır.

Ahiret âleminde peygamberlerin evliyaların şehitlerin şefaat edecek inancı Allah'ın rabliğine gölge düşürmektedir. Nerdeyse peygamberleri Allah'ın bir ortağı imiş gibi bir konuma sokarak onunda kanun koyup teşri makamına yerleştirerek sevgiyi ve saygıyı aşırı boyutlara taşıyarak Allah'ın rabliğine karşı haksızlık olmakta ona olan hamd ortaklara da paylaştırılmaktadır.

Peygamberler de dâhil kim rabbin yolunda ona hiçbir ortak edinmeden sadece onun koyduğu ilkeleri kendi yaşam biçimine referans alarak, İbadet ve kulluğu Allah'a yapmakla görevlidirler. Allah İsa peygamberin ve annesinin insanları Allah’ı bırakarak ikimizi ilah edinin diye bir söylemi olmayacağını Allah bilmiyor mu? 

“Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" 

Buradaki Hıristiyan olanların İsa ve Meryem hakkında sevgilerini aşırı boyutlara ulaştırarak Allah’ın İsa’da bedenleşti anlayışını oluşturacak şekilde aşırılığa kaçmalarını anımsatmaktadır.

Yanlış anlama yanlış hayata bakışı ve yaşamayı arkasından sürükler. Bu gün İslam toplumlarında hazreti Muhammedi aşırı sevgiyle arkasından nerdeyse bizi yediren içiren cehennemde yanmaktan şefaat ve merhamet kanatlarını gererek Allah'a torpil yaparak cennete atacığı inancı yatmaktadır. 

Kuran'ın hiçbir yerinde söylenmediği “ Seni yaratmasaydım, seni yaratmasaydım iki cihanı yaratmazdım “ kutsi hadis diye uydurulan söz Allahın sözü olamaz. Allah katında insanlar arasında hiçbir yaratılış olarak fark yoktur. İnsanların dünya hayatında Allah katında değeri onun Allah'a karşı engin ibadet ve kulluk bilincini hiçbir ortak edinmeden onun kuralları içerisinde yaşayanlar önem ve değer kazanmaktadırlar.

Muhammet peygamber bu bilinci yaşadıktan sonra anlamlaştırdı. Anasının karnında veya doğmadan önce bu bilinci öğrenmedi.

42/ 52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

Peygamberleri peygamber yapan ve iman edenleri onlara itaat etmeye zorlayan şey onların getirdiklerinin Allahtan gönderilmesidir. Deist ve ateist toplumlarda bu inancı göremezsin. Ama şu bir gerçek ki, vahiysiz bir insanın Kuran gibi bir çelişkisiz bir kitabı ortaya koyması düşünülemez. 

Haydi, insanlar kendi uzmanlık alanları içerisinde bir takım evrensel kurallara uyarak bir takım icatlar ortaya çıkarabilmektedir. Ama dünya üzerinde her konuda uzman insanların ortaya koyduğu verilere ters düşmeyecek çelişkisiz bir kuranı getirmesi mümkün değildir.

4/ 82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Hele hele yazılı bir belgeye dayanmadan geçmişteki tarihi rivayetleri bize doğru bir şekilde kuran anlatmaktadır. Gelecekle ilgili insanların akıllarıyla ulaşamadıkları gayıp haberlerini bize vermektedir. Deizmimde Allah inancı ateizme karşı körüklenerek hat safhaya ulaşmıştır. Ama onlardaki vahiy olgusunu inkâr etme olayı, onları asla hidayete gelmesini mümkün kılmamaktadır.

Evrenin yapısıyla ilgili kâşifleri onlar ön plana çıkarırken ahiret hayatı ile ilgili bir hayatı kabul etmemektedirler. Bu anlayış doğru olamaz. Çünkü vahiysiz ahiret ile ilgili ne peygamberlerin ne de peygamberler dışındaki insanların o bilgilere akıllarıyla ulaşmaları mümkün değildir. Bu ancak Ahreti de yaratmaya kadir olan Allahın vahy etmesi sonucunda bu bilgiye ulaşılmaktadır. Şu bilgiler insan sözü olabilir mi?

2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. 

2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.“ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.”

Bu Bilgilere inanmak rabbin eğitiminden terbiyesinden geçtikten sonra ona güven sonucunda kalplerin mutmain olmasıyla gelen bir inançtır. Bir İlim adamının yüz söylediğinin doksan dokuzu doğru olsa gelecekle ilgili bütün insanların ulaşmadığı bir dönemde çıksa o ilim adamının bir başka gelecekle ilgili söyleyeceği veya söylediği şeye inanılmaz mı? Hatta ona taparlar bile bunlar olmadan din adamlarına yalan yanlış uydurmalarından sonra bile bir ümit besleyerek putlaştırmışlar ve tapmışlardır.

Geçmiş an ve gelecekle ilgili gayıpla ilgili bilgilerin peygamberlerden zuhur etmesi onların kendilerine ait bir bilgi değil onların Allah'tan olduğunun kanıtıdır. Vahyi bilgi Onları diğer insanlardan farklılaştırarak nebi ve resul konumuna taşımaktadır. Eğer ilahi mesajı onlardan kaldırıp çıkarsan peygamberlerin diğer insanlardan hiçbir farkı kalmaz. O zaman peygamberleri peygamber yapan vahiyse tapılması gereken peygamberler değil tapılması gereken o vahyi gönderene olmalıdır.

Peygamberlere itaat Allahın emirlerinin onlar aracılığı ile oluşundan kaynaklanmaktadır. İşte kedilerini kitap ehli olduklarını tanımlayan toplumların vahyin orijinalinden saparak bir takım yanlışlıklara düşmelerinin sebebi kelimeleri ait oldukları yerden kaldırarak başka bir konuma yerleştirmelerinden kaynaklanmaktadır. Kuran Yahudi olanları eleştirirken aynı konum vahyin orijinalinden sapmış İslam toplumları için de aynı şeyleri söylemektedir.

5/13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.

Şu anda yeni bir peygamber gelmiş olsaydı. Ki gelmeysek toplumlara şu mesajları verirdi.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

İSLAM TOPLUMLARINA YENİ BİR PEYGAMBER GELMİŞ OLSYDI ŞU MESAJLARI VERİRDİ.




Ey ben müslümanım diyen kardeşlerim! Geliniz, Kendi aramızda ortak olan bir kelimeye gelelim.

3/64- De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

Allahtan başkasına kulluk etmeyelim.

Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.

Allah’ı Bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rabler edinmeyelim.

İşte bu üç şeyi kendi aramızda yaygınlaştırabilirsek, Aramızdaki, ihtilaflar gidecek, Ayette de belirtililiği gibi, Bizleri yaratan Allah’ tır. O bizim dünya hayatında nasıl yaşayacağımıza ait. Projeyi peygamberler aracılığı ile göndermiştir. Temelde İnsanlar arasında hiçbir üstünlük yoktur. Üstünlük sadece Allahın vermiş olduğu görevlere bağlı kalarak kulluğu Gereği gibi yerine getirenlerdedir.

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Farklı renklerde, farklı dilerde farklı cinslerde Olmamız bizi üstün kılmaz. Bizi üstün kılan Allahın peygamberler aracılığı ile gönderdiği vahiy çizgisinde samimiyet ve ihlâsla yürümemizle ölçülür. Dünya hayatında herkes bir rol üslenmektedir. Kim bu üslenmiş olduğu rolü Allahın tanımladığı şekilde oynaya bilirsek Allah katında üstün olan odur. Biz malda mülkte makamda mevkide yarışmak yerine takvada yarışmamız bizi üstün kılmaktadır.

Allah katında Kabul görecek olan din İslam’dır. Bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslam, O peygamberlerin getirdiklerine teslim olanların adı da Müslüman’dır. Müslümanlar, Tek bir ümmet ve tek bir şeriat içindedirler.

Allah teslim olanlara İslam’ı seçip beğenmiştir. Hiçbir Müslüman’a Müslüman kelimesinden başka isim koymayı, İslam kelimesinden başka din edinmeyi emretmemiştir.

41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Allah; Kuran'la artık helal ve haramları belirlemiş, Hiçbir kimse kendilerinin anlayışına göre şu helal bu haram deme yetkisi ve salahiyeti de yoktur. Hiçbir peygamber de Allah'ın helal kıldığını haram haram kıldığını da helal yapamaz ve yapmamıştır da. Her peygamberin kendilerinden önce gelen peygamberleri doğrulayıp tasdik etmesi ve kendilerinden sonara gelecek olan peygamberleri de müjdelemesi onu ifade etmektedir.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

Allah, ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlara Yahudi ve Hıristiyan ismi vermemiştir. Onlar bu isimleri kendi kendilerine vermişlerdir. Onlar kendi zan ve tahminlerle kendilerine bir takım şeyleri Haram olmadığı halde haram helal kılmadığı halde helal etmeleri sebebiyle, haram ve helal ettik ifadesi kullanmaktadır. Yeni gelen peygamberle onların bozmuş oldukları vahiy orijinli dini tekrar dizayn ederek yerine doğrularını getirmiştir.

5/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Bu Ayette bazılarının söylediği gibi, peygamber onlara haramı helal helali haram etmiyor. Peygamber Allahın bir kulu ve elçisidir. O vahyin dışında kendi kendisine böyle bir yetkisi yok. Allah’ın emirlerini Allahın resulü söyler ve yaşar.

Ey ben insanım diyenler. Hangi dinden hangi dilden hangi cinsten olursanız olun. Sizi yaratan bir Allah var. Siz hayatınızı ona borçlusunuz sizi yediren içiren size gözler gönüller veren odur. Sizin ilah olarak taptıklarınızı da o yerleri ve gökleri yaratan Allah yaratmıştır. Siz eğer kendi sesinizi gizlemeden açığa çıkarmak istiyorsanız, o sizin ilahınız yerlerin ve göklerin bir tek yaratanı olduğunu söyler.

Ey Benim kitabım kuran diyen İslam toplumları, Allah size Akıl ve irade vermiş, size elinizde okumakta olduğunuz kuranı göndermiş. Sizin yaşamakta olduğunuz hayatın gerçek projesi o kitaptadır.

Kitap ehlinin yaptıkları yanlışlar gibi siz de yanlışlığa düşmeyin. Onlar kendi peygamberlerini Allahın önüne geçirip ilahlaştırdıkları gibi siz de peygamberinizi Allahın önüne geçirip ilahlaştırmayınız.

Onlar bir ömür yaşadı ve öldüler gittiler. Muhammet Allah'ın resulü ve kuludur. O bir Allah değildir. O Allah'ın vahiy gözetiminde diğer peygamberlerde olduğu gibi, kendisine tabi olanlarla birlikte bir ömür sürdüler gittiler. Biz kendimize bakalım onların yaşadıkları hayatı en güzel doğrusunu ve yanlışını Allah bilir. Kimin nasıl düşündüğünü en güzel kalplerden geçenleri bile bilen Allah’tır.

Onlar bir ümmetti gelip geçti biz onlar hakkında didişip durmayalım onların kazandıkları kendilerinin bizim kazandıklarımız da bize aittir. Biz onların yaptığından onlar da bizim yaptığımızdan sorumlu değildir.

2/134- Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.

Peygamberler bizim için güzel birer örnektirler. Peygamberler yanlışlık yaptıkları zaman Allah onları düzeltmiştir. Ama peygamberler dışındaki olanları, Allah düzeltmemiştir. Hiçbir peygamber aramızda yok. Onların hepsi öldüler. Onlar vahyin gözetiminde yaşadıkları hayatlar bizim için ölçü kaynağıdır. O da Allah’ın Peygamberlik ayetini silerek, yerine emsali görülmemiş duyarlı insanların sahiplenerek koruduğu elimizde vahiy orijinli bir kitabımız kuranı kerim vardır
.
O Kitap bizim, insanlık tarihinden bu tarafa değişik toplumların başlarından geçen olayları da içine alarak, her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksiklik bırakılmamış ve indiği dönemlerin dışındaki çağlara hitap edecek nitelikte dizayn edilmiştir.

Gelin ey kitap ehli ve aklını kullanabilen insanlar, şu dünya hayatındaki kısacık ömrümüzü Bize yerleri ve gökleri bahşeden Allah’ımıza kulluk ederek geçirelim. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayalım. Ekini ve nesli yok etmeyelim.

Biri birimizi öldürmeyelim. Biri birimizin mallarını değişik bahanelerle gasp etmeyelim. Zina etmeyelim, hırsızlık yapmayalım. Allahın bize bahşettiği mallardan ihtiyaç sahiplerine verelim.

Onları düşmüş oldukları sıkıntılardan kurtaralım. Anaya babaya saygımızı hürmetimizi esirgemeyelim. Yetimlerin mallarını yemeyelim borçlu olan ödeme güçlüğüne düşüp de intihar edenlerin bu eylemlerini kendi aramızda toplanarak onların borçlarını ödeyelim. Bilin ki her insan her an ve her zaman onların düşmüş olduğu sıkıntılara düşebilir. Onları o acı ızdırab’tan kurtarmanın ne kadar önemli olduğunu kendimiz de o duruma düştüğümüz zaman ancak anlayabiliriz.

Allahın haram kıldıklarında mutlaka bir hikmet olduğunu bilmemiz gerekiyor. Haramı yaygınlaştırmayalım. Haramı yaygınlaştırmak isteyenlere asla destek olmayalım. Hayrı yaygınlaştıralım hayrı yaygınlaştıranların yanında duralım. Onlara destek verelim.

YENİ BİR PEYGAMBER GELMİŞ OLSAYDI DÜNYAYA NASL BİR MESAJ VERİRDİ?

1-Ey İnsanlar! Size Son Peygamberle bir kitap gönderdim. Sizi ondan hesaba çekeceğim.

2-O göndermiş olduğum kitap eğer Allahtan değil de, insanlar tarafından uydurulmuş bir kitap olsaydı içerisinde birçok aykırılıklar bulunurdu.

3- Yerleri ve gökleri yaratan Allah bir tanedir. Eğer iki tane Allah olsaydı, kâinat fesada uğrardı. Kendi aralarında çatışma çıkardı.

4-Allah İnsanlara, insanlar içerisinden, elçi olarak seçtiği peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Allahın göndermiş olduğu kitaplardaki yasalarla, yaratmış olduğu kâinat arasında tam bir uyumluluk vardır.

5-Allah son olan peygamberle İslam dinini tamamlamış. Allahın yeryüzünde din olarak İslam’ı seçmiş, İslam’ın dışında insanların zan ve tahminle ortaya koydukları bütün dinleri iptal etmiştir.

6-Allah son peygamberle peygamberlik ayetini kaldırarak, yerine korunmuş kuran ayetini getirmiş ve insanlara kılavuz olarak onu göstermiştir.

7-Kuran’da, İnsanları Hayatlarında çıkabilecek olan her bir problemin örneğini vermiş, hiç bir problemi çözümsüz bırakmamıştır.

8-Allah katında bütün peygamberler arasında hiçbir farklılık yoktur. Hiçbir peygamberin diğer peygambere karşı üstünlüğü yoktur.

9-Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik, vahiyle onları ayırmaktadır. Onlar yanıldıkları zaman düzeltilmeleridir.

10- Artık, ehli kitap’ın ve İslam toplumlarının zan ve tahminde bulundukları gibi, peygamberler, insanları imana getirmeleri için mucize göstermemişlerdir.

11-Allah hem evrene, hem de, insanlara bir yaratış biçimi koymuştur. Bu Allahın sünnetidir. Kesinlikle Allahın sünnetinde bir değişiklik yoktur.

12- Artık Hazret İsa peygamber hakkında söylenenler. Net olarak belirginleşmiş, diğer insanların yaratılışı nasılsa hazreti İsa peygamberin yaratılmışı da öyle yaratılmıştır.

13- Yani Hazreti İsa peygamber babasız değil, onun da bir babası vardır.

14- Diğer peygamberler ve şehitlerin öldüğü gibi, İsa peygamber de ölmüştür. Yeni bir diriliş ahret âleminde olacaktır. Dünyada ölen kesinlikle bir daha geri gelmez İsa peygamber de diğer canlıların ve peygamberlerin öldüğü gibi ölmüş bir daha geriye gelmeyecektir.

15-Hazret İsa peygamberin gerçek anlamında ölen ölüleri diriltmesi kesinlikle mümkün değil, Ölüleri ancak Allah diriltir. Hazreti İsa peygamberin dirilttiği ölü, vahiylere karşı duyarsız olanlar anlamındaki, ölüleri duyarlı hale gelmesi anlamında Allahın izni ile dirilttiği ölülerdir.

16- Ölen insan Artık, İmtihan süreci bitmiş, gidecek olduğu yerin bileti kesilmiş Ahret âleminde o bilete uygun yer de hazırlanmıştır. Orada söz değişikliğe uğratılmayacaktır.

17- Ölen insanlara Arkasından, okunan dualar, kılınan namazlar, okunan kuranlar, çekilen tespihler, verilen yemekler, yaptırılan hayır hasenatlar, hiçbir zaman onlara ulaşmaz. Fayda da vermez.

18- Her akıl eden ve bunaklık ve ölüm dönemine kadar kendisinin belirlemiş olduğu yola göre, dünyadaki yaptıklarıyla karşılık görecektirler.

19-Dünya Hayatında Her akıl baliğ çağına erişmiş insan kendi yolunu kendisi belirlenmeden ölmeyecek, insan ya takva yolundadır iman eder ve Salih ameller işler. Bunların gideceği yer cennettir. Ya da fısk yolundadır. Küfreder isyan eder bunların gideceği yerde cehennemdir.

20-Bir Vücutta iki kalp bulunmaz. insan aynı zamanda iki ayrı yolda da olmaz insan ya küfür yolundadır. Ya da hak yolundadır.

21-Kâinatta Allahın yarattıkları hep çift yaratılmışlardır. Bu sebeple temel olarak yaratılan varlıklar, insanlar ve meleklerdir. Etrafa ve kâinata baktığımız zaman, bu iki varlık dışında varlık yoktur. Görebildiğin ve göremediğin her şey Ya insanlardan ya da meleklerdendir.

22- Melekler, insanoğlunun emrine amade olarak yaratılmış olan varlıklardır. Onlar yaratılış biçimi ile verilen emrin dışına çıkmamakla hem insanoğluna hem de Allah’a secde etmektedirler.

23- Hemen Akla Cin Şeytan İblis gelecek. Evet, cinler ve şeytanlar insan taifesindendirler. İblis ise cinlerden olup, insanlara kötülük yapmayı teklif etmesi sebebiyle insana secde eden melek gurubundan ayrılarak ve asıl insanı yaratılışı dışına çıkarmayı teklif sunmakla cinleşmekte olan ayrı bir melektir.

24-Şeytan: İblisin insana kötülüğü teklif etmekle bu teklifi kabul eden ve kibirlenen gururlanan isyan eden geriye dönüşü olmayan bir yola giden insanın adıdır.

24- Cin: Dünyayı Tabulaştıran, ilimde teknolojide ileri giderek, asıl yaratılış gayesinin dışında hayat süren yabancılaşmış insanın adıdır.

25-Cinler ve şeytanlar. İnsanlardan oldukları için ateşten değil topraktan yaratılmış varlıklardır. Ve kuranda da cinlerin ve şeytanların ateşten yaratıldığına dair bir ayet yoktur.

26- Can enerjidir. Dumansız ateşten yaratılmıştır. İblis de ateşten yaratılmıştır.

27-Kuranda Geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelimenin farklı bir anlamı vardır.

28-Melek: İnsanların fiziki yapısı da dâhil olmak üzere, insanların dışındaki Allahın insanların hizmetine verdiği yaratıkların hepsinin adıdır.

29-Melekler, Allahın kendilerine verdiği görev ve sorumlulukların dışına asla çıkamazlar. Bu sebeple Allah evrende yarattıkları varlıklardaki Sünnetullah çerçevesinde değişikliğe uğramadan görevlerini eksiksiz sürdürürler. Onlarda akıl ve yoktur. Kotlanmış bilgiler vardır.

30- Ateş bir melektir. Görev ve sorumluğu, insanlar ateşle yemeklerini pişirirler. Sularını ateşle ısıtırlar, soğuk zamanlarda ateşle ısınırlar. Görevi yakmaksa bu görevin seyrini değiştirmezler. İşte Hazreti İbrahim’i de Ateş yaktı ama kuran değişmeceli sanatla ateşe serin ol dedi. Bu ateşin yakmadı anlamında değil, bu Hazreti İbrahim peygamberi tebrik etme onaylama anlamında anlatılan bir sanattır.
31-Allah halife olarak yaratılan insanların Dünya hayatında yapmış olduğu suçlar nedeni dünyada özel bir cezası yoktur. Dünya hayatı denenme yeridir. Yapılan yanlışların cezasını ya evrendeki yasalara ya da insanların biri birlerine müdahale etmesiyle cezalandırır Allahın cezalandıracağı yer ahret âlemindedir.

32-Allah hem evrene koyduğu yasalarla hem de göndermiş olduğu yasalarla tam bir uyum halinde bir din göndermiştir. Allah kesinlikle koyduğu yasalara muhalefet etmez.

33-Elçi Kelimesi ile nebi kelimesi kuranda biri birinden ayrı kullanılmıştır. Her nebi elçidir. Ama her elçi nebi olmayabilir. Elçi meleklerden ve insanlardan olabilir ama nebi, sadece insanlardan olur. Meleklerden peygamber olmaz.

34- nebi olan elçiler yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilirler ama nebi olmayan elçilerin düzeltilmesi elçi aracılığı ile gelen vahiylerle düzeltilirler.

35-Her insan kendi ameli ile yargılanacaktır. Ahret âleminde hiç bir insan hiçbir insanı kurtaramayacaktır. Orada torpil ve şefaat yoktur.

36-Müslüman olanlar şu büyük günahları işlemezler. 1- Allaha şirk koşmazlar,2- zina etmezler, 3- haklı nedene dayanmadan adam öldürmezler. 4- içki kumar, gibi zorunlu nedenler dışında içip oynayamazlar.

37- Yaratış biçimi iki ölüş iki yaratılış biçimindedir. 1- ilk yaratılış yokken bir adı ölü iken ilk yaratılmadır. 2-bir erkek ve bir dişiden yaratılış biçimidir. Bu Yaratılış biçimi de Anne karnındaki bir çocuğun oluşumu ile dünya hayatındaki bir ömür sürmesi farklı farklıdır. Bu yaratılış biçimi Allahın sünnetidir. Değişmez. 3- diğer yaratılış ahret yaratmasıdır. Bu yaratılış biçimleri tamamen birebirlerinden farklıdır.

38-Cennet ve cehennem süresizdir. Cennete gidenler ebedi cennettedirler cehenneme gidenler de ebedi cehennemdedirler. Hıristiyanların söylediği gibi cehennemde belirli bir miktar yandıktan sonra cennete gitme diye bir olay yoktur.

39-Dünya hayatında İnsanlar özgür bir halde imtihana tabi tutulmaktadırlar. Bir kimse kendi gidiş şeklini ister müspet yönde isterse menfi yönde değiştirmedikçe Allah o kişinin gidişatını değiştirmez. Kişinin kendisi ile ilgili konulardaki kaderini Allah ona yazmaz kişi kendisi ile ilgili kaderini kendisi çizer.

40-Çocuklar öldükleri zaman toprak olacaklardır. Cennet ve cehennem günah ve sevap işleme sonucunda gidilecek olan yerlerdir. Çocuklar ise akıl baliğ çağına ermeden öldükleri için ceza ve mükâfat görmezler. Çünkü denemeye imtihana tabi tutulmadan ölmüşlerdir.

41- Her insanın imtihanı, akıl baliğ çağına erdikten sonra başlar. Bunaklık ve ölümle imtihanı sona erer. Eğer kişi ölümü gördükten sonra iman ederse bu iman ona bir kazanç sağlamaz. Ya kişi iman ettikten sonra iman etmesine uygun hayatını düzenlemesi gerekir ya da ölmeden önce iman ettiği zaman imanını hayra dönüştürecek bir fırsatı olmadan ölmüşse o da iman etmiş kategorisindedir.

42- namaz oruç haç zekât, peygamberlere iman, peygamberlerin getirdiklerine iman ve öldükten sonra dirilip hesaba çekilmeye iman edenler. Her peygamberin getirdikleri sünnetlerdendir. Bunlar olmadan kişi tam bir iman ve tam bir Salih amel edemez. Bunlar Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzıdır.

43-İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslam’dır. Her peygamberin kendisinden sonra gelecek olan peygamberi müjdelemesi, kendi dönemlerindeki vahiy orijinli dinin bozulmasıyla yeni gelen peygamberler, doğru olanlar aynen kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerini düzeltmeleri onları, gelen yeni peygamberi kabullenmeye ve ona itaati zorunlu kılmaktadır. Yeni gelen peygamberleri kabul etmeyenlerin dini Allah katında hüsnü kabul görmeyecektir. Yahudisiz ve Hıristiyanlarız diyenler gibi.

44- Nikâh: Müslüman olan erkek ve Müslüman olan bir kadın için geçerlidir. Müslüman olmayan kadın Müslüman olan bir erkekle evlenemez. Müslüman olan bir erkek de Müslüman olmayan bir kadınla evlenemez. Eğer Müslüman olan erkek ve Müslüman olan bir kadın evli kaldıkları dönemlerde içlerinden herhangi birisi Müslümanlığı terk ederse nikâh akdi bozulmuştur.

45- Allah’ın dininde kesinlikle başka dinde olanların dinlerine müdahale hakkı yoktur. Dünya her insanın başka insanların yaşam biçimine müdahale etmediği sürece istediği gibi yaşama hakkına sahip olunan bir yerdir.

46-İslam da devlet, iman eden bir toplumun hayat tarzlarını hem kendi aralarındaki hukuku hem gayrı Müslüman’lar ile hukuku hem insanların dışındaki varlıklar la hem de Allah olan hukukla ilgili yaşam biçimlerini dizayn eder.

47- Zekât. İslam otoritesinin Müslüman olan toplumdan Müslümanların kendi özgür iradeleriyle vermedikleri infakı kendisinin adil olarak ihtiyaç sahiplerine ve toplumun genelini kapsayan yerlere harcamak için devletin aldığı verginin adıdır. Ondaki oran devletin ihtiyaçlarına göre otorite tarafından düzenlenir. Bu vergi Müslüman olmayanlardan alındığında ismi cizye ve haraç olmaktadır.

48- Faiz Allah katından tamamen yasaklanmıştır. Müslüman olan kesinlikle bir yere faizle para vererek karşılığında geriye üzerine para ekleyerek alamaz böyle yapanlar Allah ve resullerine savaş açmış demektir. Ama zorunlu duruma düşüp de şiddetli bir ihtiyaç ve kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalındığında diğer haramlarda olduğu gibi o ihtiyacı ölmeyecek kadar almasında bir sakınca yoktur.

49- Allah bir taraftan faizi yasaklarken bir taraftan da parayı tabu haline getirenleri de eleştirmektedir. İslam toplumlarında her inanan Müslümanlar Kazandıklarının ihtiyaçtan arta kalanını yoksul ve ihtiyaç sahiplerine verdikleri zaman onları Ancak Allah hidayete eriştirir.

50- Bir köyde bir mahallede bir beldede bir kişi açlığından dolayı veya herhangi bir ihtiyaçtan dolayı ölmüşse o köy o belde veya o mahalle halkı o ölenin katilidir. O halk dünya hayatında helak olmuş demektir. Onlar dünya hayatında asla hidayete eremezler. Kör ve sağır olarak ahret âleminde hasrolunacaklardır.

Sonuç Olarak Diyebiliriz ki; Doğru Olan yol ne ata dine mensup olanların, ne de ehli kitap olan toplumların ilahi mesajın dışında kendi zan ve tahminlerle ortaya koydukları yol değil, Doğru olan yol ve din Allahın yarattığı kâinatla gönderdiği vahyin kucaklaştığı yoldur ve dindir. Bu yolda olanlar ancak kurtuluşta ve doğru olan yoldadırlar.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Doğrularım Allaha yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR.
Kuranianlamametodu.blogspot.com
airizaborazan@hotmail.com

3 Temmuz 2011 Pazar

MUTLU OLMANIN SIRRI




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Etrafımıza çevremize dünya üzerinde yaşayan insanlara baktığımız zaman, gün, saat, dakika, saniye geçmeden birinin birini öldürdüğünü, hırsızlık, gasp, intihar saldırı haberlerini işitiyor ve bu olaylara tanıklık ediyoruz. Peki, bunların neden ve niçin olduğunu hiç düşündünüz mü? İnsanlar hadi diyelim başkalarına karşı çıldırmışçasına canileştiğini normal karşılayalım. İnsan kendisine karşı neden canilik yapıp intihar edip öldürebiliyor?

Geçenlerde bir televizyon programında boşanmalardaki oranların arttığını, evlenme oranlarındaki düşmelerden söz edildi. Bunların mutlaka bir sebebi olmalı. Eğer mutlu olmak zenginlikte makamda mevkide tahsilde okuma oranların artışında ise, en çok boşanmalar, savaşlar kavgalar bizim aydın dediğimiz insanlar arasında olmaktadır. Peki, bu insanlar ne istiyorlar? da bu huzursuzluklar, mutsuzluklar, gün geçtikçe artış göstermektedir?


“İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.” Diye bir atasözü vardır. İşte gönüllerde ayrışma, gönüllerde farklılaşma var da ondan insanlar arasında savaş öldürme yaralama gasp olaylarında huzursuzluğun mutsuzluğun yansımasını gösteriyor. Doğaya baktığımız zaman hiçbir şey sebepsiz değildir. Eğer bir yağmur yağıyorsa yeryüzünün suya ihtiyacından yağıyor. Bir ağaç kuruyorsa ya bir hastalıktan ya da susuzluktan kuruyor demektir. 

Dişlilerde bir gacırtı sesler duyuluyorsa mutlaka yağsız kaldığını anlatmaktadır. İnsanı bir ateş basmışsa mutlaka bir hastalığın habercisidir. Peki, var olan her şeydeki bu olgular bir sebep sonuç ilişkisine bağlı ise insanlardaki mutsuzluk ve arkasından gelen bu nahoş tatsız olaylar sebepsiz olabilir mi?


Hayır, elbette Olamaz. onların da mutlaka bir sebebi olmalı. Ve olmaktadır da. Bir bakıyorsun filan yerde bir kadın çocuğunu öldürmüş. Filan yerde bir koca karısını kesmiş yakmış. Bir bakıyorsun filan yerde bir kişi üç çocuğa tecavüz ettikten sonra kimsenin bulamayacağı bir yere öldürüp gömmüş, gibi haberler hiç eksik olmadan devamlı bizlere gelmektedir.

İnsanlar içerisinde kendisi de dâhil, elinde imkânı olduğu halde bütün dünyadaki insanları yakıp yok edecek şekilde canileşenler olduğu gibi, insanlar içerisinde bütün dünyadaki insanların sıkıntılarına öldürülmelerine elinde imkânı olsa engel olabilmek için canını verebilecek kadar merhametleşebilen insanlar da çıkmaktadır. 

Bu iki taban tabana zıt olan eylemin malzemesi insandır. Her iki yöndeki eylemlerin oluşmasını bizzat insan kendisi bilerek olayın farkında olarak bunu gerçekleştirmektedir. O zaman insan kimdir? nasıl bir varlıktır? Tanımını yaparak mutluluğu bozan ve mutluluğu getiren sebepler üzerinde durmaya çalışalım.


İNSAN: hem canileşecek kadar azgınlaşan eğilimi hem de merhametini kendi canını verebilecek kadar cömertleşen eğilimi ile donatılıp kendi iradesiyle denenmek için özgür bırakılan nötr bir varlıktır.

Her insana Herhangi bir olay karşısında değişik tetikleyici birbirine tamamen zıt iki ses gelmektedir. Psikoloji bu iki farklı sese içimizdeki baba ve çocuk veya alt ben üst ben ifadelerini kullanmıştır. Kuran ise, bu gelen iki sesten birinin adına takva diğerinin adına da, nefis iblis, fısk fücur ifadelerini kullanmıştır. Toplum içerisinde de takva olgusunu vicdan yürek, fısktan gelen sesin tezahürü olan davranışlara da, şeytan ve şeytan’a uyma sözcükleriyle karşılık bulmuştur.

Evet, İşte mutluluğun ve mutsuzluğun asıl sebebini teşkil eden, insanlarda farklı iki olgunun tezahürü olarak insanın kendisinde ve toplumlarda yansıdığı görülmektedir.

Her tartılan bir şeyin hem doğru tartılanı hem de yanlış tartılanı, her ölçülen bir şeyin hem doğru ölçüleni hem de yanlış ölçüleni olduğu gibi, İnsan davranışlarına da tezahür eden her davranışın bir doğru olanları bir de yanlış olanları bulunmaktadır. Eğer insan yapmış olduğu davranışlardan yanlış olanları bilerek ve kasıtlı olarak yapıyorsa bu yapılan yanlış davranışlar topluma yansırken toplum vicdanlarında derin yaralar açmaktadır. Aynı zamanda yanlışı yapan insan da bu rahatsızlığı hissederek mustazaflaşmaktadır.

O zaman mutsuz olmanın temelinde yatan, onu yaşama eyleme dönüştüren olgu iblisin veya fıskın tekliflerinin kabullenilip fiiliyata dönüştürülmesi sonucunda ortaya çıktığı izlenmektedir. Yani bir insan yanlış yaptığı davranışlardan sonra o rahatsız olmaya başlamaktadır. 

Rahatsız olan insan bu rahatsızlığı hem kendi yaşamındaki davranışlarda hem de toplum içerisindeki davranışlarda bozulmalar meydana getirerek hissettirmektedir. İnsanın kendisini ilgilendiren davranışlardaki bozukluklar eğer kendisi tarafından tedbir alınarak düzeltilmezse bu rahatsızlık gittikçe artarak kendinse zarar verdiği gibi toplumlara da zarar vermeye başlamaktadır. Bu öyle boyutlara ulaşmaktadır ki Artık o konuda uzman olanların bile onun o yanlışlıklarını frenleyecek gücü takati yetmemektedir.

İşte İnsanlar nasıl içkiye kumara eroine kokaine sigaraya karşı kullandıkça bağımlıklıları artıyor? Onu kendi esareti altına alıyorsa, Artık o geri dönüşü mümkün olmayan bir yanlışın kurbanı olarak dünya hayatında kendi kendilerinin helakine sebep olmaktadır.

İş yerinde çalışan bir arkadaşım içki müptelası olmuştu. Onunla konuştuğum zaman rahatlıyor içki alışkanlığının kötü olduğunu kavradığı halde, onu bırakamıyordu. Ne kadar doktorlara gidip içki içme alışkanlığından kurtulmak için tedavi olma yollarını denediyse de bir türlü başaramamıştı. Ve bana dedi ki keşke seninle bu içki pisliğine bulaşmadan tanışmış olsaydım da bu hastalığa yakalanmasaydım dedi. Ve o içkiyi bırakmak istese de içki onun yakasını bırakmadı. Ve sonunda genç yaşta öldü.

İnsan Kendisine nasıl zarar olan şeyleri yiyip içtiğinde müzminleşerek onda birçok tahribatlar yaptığı ve büyüyerek devam ettiği gibi, insan davranışlarından da yanlış olan davranışlar giderek büyüyüp kendisi istese de bırakmakta zorlanacağı davranışlar haline gelmektedir. 

Yapılan her yanlış davranış onda büyük hasarlar meydana getirmekte İsteklerine cevap veremeyen hayat da onu mutsuzluğa götürmektedir. Her hastalığın bir tetikleyicisi varsa, Her davranış bozukluklarının da mutlaka bir tetikleyici unsuru vardır. Bunlar ilk başta önlem alınıp tedavi edilirse kurtulma olayı artmaktadır. Fakat insanı bir kanser gibi sarıp kuşatmışsa da artık o ne yanlış davranışlardan ne de kendisini saran hastalıklardan kurtulma şansı çok azalmaktadır.

İNSANLARDA YANLIŞ ANLAŞILAN BİR SÖZ ALLAH DİLERSE BAĞIŞLAR.

Bu Gün insanların anladığı gibi, Allah hiçbir insanı dilerse bağışlamaz. Eğer öyle olmuş olsaydı. Allah insanlar arasında adaletsiz bir konuma düşürülmüş olurdu. Bu anlayışın düzeltilmesi gerekir. Allah bağışlamayı yaratmış. İnsanlardan kendi özgür iradeleriyle bağışlanmaya talip olanları Allah bağışlar. Bir başka deyişle yapılan yanlış eylemden vaz geçerek kendini düzeltenleri Allah bağışlar.

4/116- Hiç şüphesiz, Allah, Kendisi'ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.

Ayetin altında yatan hikmet budur. Allah insana aklını takvasını ve fıskını vermiş önüne de her iki yöne gidebilecek eğilimi ve malzemeleri de vermiş, insanları kendi özgür iradesiyle baş başa bırakarak Dünya hayatında imtihana tabi tutmuştur.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

İnsanların kendisi istemedikçe Allah insanları saptırmaz ve insanları bağışlamaz da. Bu anlamda kendisi ile ilgili konularda insan kendi kaderini, kendisi çizmektedir. Sermaye mal mülk güç kuvvet Allah’tan bu malzemeleri kullanmak insandandır.

Yani insan sapmak isterse kendisine sapabilecek hem güç verilmiş hem de sapma malzemeleri verilmiştir. Bunun aksine olarak da kişi kendisi doğru yolda yürümek helalerden yemek ve bağışlanmak isterse de o tarafa doğru hem hidayete gelme malzemeleri verildiği gibi bağışlanma eğilimi de verilmiştir.

8/50- Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkâr edenlerin canlarını alırken görmelisin.

8/51- Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir.

8/52- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah'ın ayetlerini inkâr ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir.

8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

Dünya hayatı doğumla ölüm arasında geçen bir süreçtir. İnsanlar ergenlik çağına gelinceye kadar yaptıklarından ve düşündüklerinden sorumlu değildirler. Bu dönem insanları imtihan sürecine hazırlamaktadır. 

Çocukluk eğitimini peygamberlerin gözetiminde yapan insanlar olduğu gibi çocukluk eğitimini firavunlar nemrutlar gölgesinde geçiren insanlar da olmuştur ve olmaktadır. Kişinin nerede kimin kontrolünde çocukluk eğitimini geçirmesi önemli değil, imtihana başlama sürecinden bunaklık ve ölüm dönemine kadar, Allah'ın ona gösterdiği yolda yürüyüp yürümemesi asıl önemli olanıdır.

Her insan kendisinden sorumludur. Yaptığı iyi ve kötü davranışların sonucuna sadece kendisi katlanacaktır. Doğru yolu bulmak ve doğru yolda yürümek isteyenler için asla onun çocukluk döneminde bulunmuş olduğu yer ve konum önemli değildir. 

O Eğer müşrik bir toplumda bulunuyorsa o toplumdan kendisi isterse, Hazreti İbrahim gibi, kendisini o toplumun şirkinden arındırarak tevhidi yakalayabilecek donanımda yaratılmıştır. Nuh gibi bir peygamberin eğitimi altında olsa bile oğlu tevhidi bir anlayıştan uzak kalıp şirke bulaşabilmektedir. Firavun sarayında çocukluğu geçen Musa gibi bir peygamber de kendisini arındırarak nebi ve Resul konumuna gelebilmiştir.

Rüştüne ermiş olan her insan kendi kararlarını kendisi verebilecek kadar donanımlı bir halde imtihan sahnesine çıkmaktadır. Gerek doğadan gerekse insanlar içerisinden onları hem doğru yolda hem de yanlış yolda yürümesini etkileyebilecek güçler bulunmaktadır. Ama insan bunlardan kendisi istemedikçe hiç kimse onu etkileyemez konumdadır.

Ne şeytanlar ne de nebiler ve resuller, insanlar üzerinde zorlayıcı bir güçleri yoktur. Peygamberler hakkı tebliğ etmekle yükümlüdürler. Şeytan da batılı teklif sunmakla görevlidirler.

14/21- Onların tümü-toplanıp (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: "Şüphesiz, biz size tabi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?" Dediler ki: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur."

14/22- İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır."

İnsanlara hem insanlardan hem de kendi içlerinden rabbin yoluna davet eden sesler geldiği gibi hem de şeytanın yoluna davet eden sesler de gelmektedir. İşte her insan burada hangi yolu tercih edip etmediğini denenmesi için imtihana tabi tutulmaktadırlar. Her insan iyi bilir ki yaptığı her yanlışta onu bir ses uyarmaktadır. Veya tamamen aksi olan bir davranışı yaptığında da ona vesvese verip yapılan güzel davranışına engel olmak isteyen, bir sesin de geldiğini fark etmektedir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nebiler ve resuller de dâhil olmak üzere, Her insana şeytan mutlaka rabbin yolunda yürüyenlere bile musallat olmaktadır. Nebileri diğer insanlardan ayıran özellik ve ayrıcalık,” Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.” Bu olgu peygamberler dışında olan insanlarda bulunmaz. Vardır diyenler de kurana göre yalan söylemektedirler. Şeytanın vesveseler-ini Allah'ın vahyi imiş gibi saymaktadırlar.

43/ 36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

Rabbin yolu İnsanlara evrene açılan bir pencereden bakarak evrendeki olup bitenleri insanlara ufkunu açıyorsa, şirk de bu ufku gölgelemektedir. Sadece Allah'ın yarattıkları bir takım varlıkların penceresinden insanlara evrene bakmayı göstermektedir. Her mezhep her meşrep, her tarikat ve binlerce yol çeşitleri ancak kendi daireleri içerisinde dolap beygirinin dönüp durduğu gibi dönüp durmaktadırlar.

İşte Şirkin bağışlanmaması insanların doğruyu görebilecek pencerelerin kapatılarak perdelenme sidir. Şirk kişilerin kendilerini hakka karşı duyarlıklarını kapattıklarından dolayı Allah onları bağışlamam ifadesi kullanmaktadır. Mühür ifadesi de kişilerin kendi kendilerini duyarlılıktan yoksun bırakmasıdır. İşte İmran’ın karısının Her türlü bağımlılıktan Uzaklaştırarak kızını Allah'a adaması bu anlama gelmektedir. Öldüren dirilten rızkı veren sadece ve sadece Allah'ın olduğunu bilerek Ona kulluk ona ibadet etmeyi Allah istemektedir.

İnsanların mutsuzluğu yerleri ve gökleri yaratan rabbin çizgisi altına girerek onun veliliğini kendilerine veli olarak kabul edememelerinden kaynaklanmaktadır. Eyüp’ün hastalığa karşı sabrı, İbrahim’in yanan kor ateş karşısında ateşin Yakışını hissetmemesi Bizlere onun için örneklendirmektedir.

Mutluluk; saraylarda dünyalık her türlü isteklerin karşılanarak insan önüne konmasıyla değil, Kişinin dünya hayatında ait olduğu yerdeki rolünü konumunu kabullenerek Yerleri ve gökleri yaratan Allah'a karşı ibadet ve kulluk bilincine erişmesiyle sağlanır.

MÜSLÜMAN OLAN BİR İNSANIN MÜSLÜMAN OLMAYAN İNSANLARDAN FARKI NEDİR?

41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Müslüman Olanlar her şeyden önce geçmiş şimdi ve gelecek hakkındaki, Bir projenin mimarı-dırlar. Müslüman olmayanlar, hayatı doğumla ölüm arasında bir süreç olarak sanırlar, ama Müslüman olanlar için dünyadaki bir hayat sadece belirlenmiş bir zaman dilimi içerisinde ekilip meyvesini verinceye kadar bir ağaca karşılıksız bakmak gibidir. Onlar için asıl hayat ahiret alemindedir. dünyadaki yaptıkları güzel ameller işlemesi, sabır ve sabır tavsiye etmelerinin sonucunda ebedi bir rahatlığa kavuşulacağı hayattır.

İşte Müslüman olanlar için, Bu hayatı dünyada iken görmek dünyadaki çektiği bazı sıkıntıların insanın mutluluğunu engellemesine izin vermiyor. İnsanın dünya hayatında en çok önüne engel olan her insanın lafını duyduğu zaman kaçıp durduğu ölümdür. Müslüman olanlar işte bu ölümü öldürmüştür. Onlar için ölüm yok olmak değil, gerçek hayatın başlamasının ilk adımıdır.

Kuran'da inen ilk sure ve ilk ayette 

“1- Yaratan Rabbin adıyla oku.” 

İfadesiyle hayatta yaşamanın kuralları insanlara öğretilmektedir. İnsanların üzerinde yaşadığı dünya hayatında hangi meslekte hangi ülkede hangi toplumda ve hangi konumda olurlarsa olsunlar, o yaşadıkları hayatı rabbin insanlara nebiler ve resuller yoluyla gönderdiği kurallar içerisinde taçlandırılması istenmektedir.

Müslümanım diyen insanlar, Önce dünya hayatında düzgün onurluca insanca Müslümanca Müslüman olmayanların içerisinde yaşayabilmesi için, önce ölüm dâhil başına gelebilecek bütün olumsuzlukları riske alacak ve ondan sonra hayatı düzgün olarak taviz vermeden yol ortasında buluşmadan yolunu dosdoğru rabbin tanımladığı istikamette yürüyebilecektir.

Allah Musa ile ilk diyaloğunu kurarken onun dünyalık anlamında biriktirdiği güçleri asa ile sembolleştirerek onları kaybetmeyi göze almasını ve asıl malın mülkün Allah'ın yanında olduğunu o kaybettiği dünyalık bütün güçlerin malların karşılığında daha fazlasını katlayarak kendisine verileceğini anlatmaktadır.

20/18الَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَىٰ غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَىٰ

20/18 -Kâle hiye ‘asâye etevekkeu ‘aleyhâ ve ehuşşu bihâ ‘alâ ġanemî veliye fîhâ meâribu u

20/18-Dedi ki: 'O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da.

20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."

20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).

20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."

İnsanları mutsuzlaştıran her şeyi bulduklarında kaybetme endişesi ile kaybettiklerinde de bir daha onu yakalayamayacakları endişesidir. Bir insan öldüğü zaman yeniden dirileceğini bilse ve bu hayattan daha güzel bir hayatın dirildikten sonra olacağını kavrasa, onu ölüm dâhil başlarına gelen hangi bir musibet onları endişelendirebilir?

Şeker hastalığına yakalanmış bir kişiyi uzman bir doktor, karşısına alıp konuşuyor. Ve karşılıklı koltuklarda oturarak rahat çaylarını her ikisi de zevkle yudumlarken, doktor hastasına şöyle söylüyor. Şeker hastalığı hiçbir strese gelemez. Onun için stresten uzak duracaksın. Şu anda bu keyfini bozacak hiçbir olay seni etkilemeyecek. Diye tavsiyelerini sıralarken hemen müşahhas bir örnek veriyor.

Şu anda keyifli keyifli çay içerken altmış yıllık bir bikrimin toplu halde bir evde duruyor. O anda bir yangın çıktı evdeki bütün birikimlerin bir anda yanıp kül olacak. Telaşlanmayacaksın çayını ağır ağır yudumlamaya devam edeceksin çay içişin bittiği zaman ağır ağır gideceksin yanan evdeki birikimlerinden gücünün yettiği oranda kurtarabildiğini kurtaracaksın. Doktor hastasına böyle öğütler veriyor.

Çünkü insan hayatıyla kazancı mukayese ettiğin zaman, kazancın insan öldükten sonra eğer bir gayesi yoksa ne anlamı vardır ki? İnsana ölüm anında eğer ahiret hayatına iman etmemişse ölümden kurtulmak veya öldükten sonra dirilip cehennem azabından kurtulmak için dünya kadar malı olsa ve o kadar da borçlanarak mal verebilecek takati olsa o ölümden kurtulmak veya azaptan kurtulmak için, fidye olarak istense gözünü kırpmadan onları seve seve verirler.

3/91- Şüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiçbirisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de- kesin olarak kabul edilmez. Onlar için acı bir azap vardır ve onların yardımcıları yoktur.

5/36- Gerçek şu ki, inkâr edenler, yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa, bununla da kıyamet gününün azabından (kurtulmak için) fidye vermeye kalkışsalar, yine onlardan kabul edilmez. Onlar için acı bir azap vardır.

İnsan Yaşamı, aklını kullanabilenler için iki boyutlu iki aşamalı bir hayattır. Dünya hayatı inişli çıkışlı sıkıntılar rahatlıklar felaketler zenginlikler fakirliklerle bezenmiş bir hayattır. Ahiret hayatı dünya hayatını hangi aşıyla aşılamışsa o aşıladığı bitkinin meyvesini alacaktır. İman edip Salih amellerle hayatını süslemiş se ahirette cennet ile karşılık görecek, eğer inkâr edip kötü amellerle hayatını süslemiş se cehennemle ebedi bir ceza ile karşılık görecektir.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki? İnsanın mutluluğu Ancak yaratılış gayesine uygun olarak yaşamasından geçer. Onun zengin olması fakir olması hasta olması kadın olması erkek olması Onun mutluluğuna gölge düşürmediği gibi olumsuzluklar içerisinde geçen hayat da onun mutsuz olmasını gerektirmez.

İman etmeyenlerin veya iman ettim dediği halde müşrik olanların mutlu görünmesi veya kendilerini mutlu sanmaları zan ve tahminden öteye geçmez. Çünkü onların hakka karşı gözleri kör kulakları sağır kalpleri de hissizleşmiş olanlardır.

İnsanların dünya hayatında insan kanını donduracak kadar denge sizleşip, ister bir fert isterse bir toplum olarak Başlarına gelen musibetlere karşı soğukkanlılığını koruyarak sonucunu sabırla beklemeleri sonucunda görecekler ki kendileri için şer gibi görülen şeylerin belki hayır, hayır gibi görülenlerin de belki şer olabileceğini düşünmeleri gerekir.


2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

Onun için Müslüman hayır olarak kazandıkları makamlar mevkiler zenginlikler şöhretler karşısında aşırı sevinerek şımarmaz, Başlarına gelen şer gibi görülen musibetler karşısında aşırı boyutlara varacak kadar üzülmezler Müslüman bulunmuş olduğu konumda kendi üzerine düşen görevi gereği gibi yapar, gerisini Allaha bırakır. Çünkü insan kendi üzerine düşen görevlerde ancak gücünün yettiği kadarından sorumludur. Güç yetiremediği şeylerden sorumlu değildir.

2/286- Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevla’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.
"
Sonuç olarak, Mutlu olmak için yaratanın ortaya koyduğu projeye uygun olarak inanıp yaşamakla ancak sonuç alınabilir.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR




http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com