30 Mart 2010 Salı

KURAN’DA GEÇEN RUH CAN VE RUHUL-KUDÜS KELİMELERİNİN TANIMLANMASI



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Kuran'da kullanılan, hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelime Kuran içerisinde farklı bir yer işgâl etmiştir. Dünya üzerinde yedi milyar insan varsa bu yedi milyar insanın parmak uçları hiç biri hiç birine benzemez. Bir Ağaç üzerinde milyonlarca yaprak olsa da bunların hiç biri diğer yaprakla aynı değildir. Allah Böyle Muazzam bir kâinat muazzam bir kitap göndermiştir.

İşte Kurandaki bir ayetin ve bir konun düzgün anlaşılabilmesi için o ayet ve konuda geçen kelimelerin önce ne anlama geldiği kuran içerisinde aranarak ne anlama geldiği tespit edilmesi gerekmektedir. 

Bir de Kuran dışından kuranda geçen bir kelime hakkında yapılan tanımlar, kuranda geçen kelimenin, tam anlamını veremediğinden kuranda geçen diğer kelimelerin tanımlarıyla çatışmakta böylece, ayetlerin ve konuların yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Şimdi kuranda geçen konumuzun ana başlığını oluşturan ruh ve can kelimelerini ayrı ayrı kuranda arayarak düzgün tespit edersek bu kelimeler geçen ayet ve konuların doğru anlaşılmasına katkıda bulunacağını ümit ediyorum.

RUH
42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

Bu Hitap, son peygamber hz. Muhammet (sav) medir. “Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik” Vah yedilen ruh, peygambere, vah yedilen vahiy için kullanılmış. Bir başka deyişle gönderilen kurandır.

4/ 171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (�L�kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Şimdi bu ayette Geçen ruh ile ilgili cümleyi alalım.” . Onu (Ol kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Burada ruh kelimesi Hazreti isa peygamber için kullanılmıştır. O insanlara konuştuğu ve anlattıkları vahiydir. Bu sebeple Allahın bir kelimesini oluşturmaktadır.

15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın

Burada Kullanılan ruh; ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.

Burada insan olmanın özelliklerini ortaya çıkaran bir ruh oluyor. Bir başka deyişle Allahın kendi ruhundan üflediği, ruh insanda kullanılıyor. Bu insana üflenen ruh ile peygamberlere gelen ruhtan farklıdır. İnsanlarda bu ruh hem rahim sıfatı ile hem da cebbar sıfatı ile insan hayat buluyor. Bir başka deyişle insan her iki yöne de gidebilme özelliği le her iki yönde de hayat bulabiliyor.

16/ 2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."

Bu Ayette de Allah’ın kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediklerine “Benden başka İlah yoktur,” Burada dilediklerine derken yol seçme özgürlüğü olan insanlara vahyin yolunu tercih edenler, feraset penceresini açanlar anlamında kullanılmıştır. Yoksa Allah kimseye zulmetmez. İnsan fıtratından gelen o rabbim sen sin sözü ie kucaklaşan bir anlayışı yaşamına götüren anlamında olan ruhtur.

17/ 85- Sana ruhtan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."

Burada Tanımlanan ruh, diğer kuranda tanımladıklarının dışında olan bir ruhtur ki, “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Allah hakkında olan bilgidir. Bunu başka ayetlerle açıklamamız gerekiyor.

91/1- Güneş'e ve onun parıltısına andolsun,

2- Onu izlediği zaman Ay'a,

3- Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze,

4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,

5- Göğe ve onu bina edene,

6- Yere ve onu yayıp döşeyene,

7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Kâinatı yaratıp arşa istiva eden ve kâinatta olup biten her şey onun kontrolü altın da olan ruhtur. Diğerlerine akseden ruh hep bu ruhun tezahürü ile olmaktadır.


19/ 17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Düzgün bir beşer kılığında görülen elçi olan bir beşer ” Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Bu da diğer ayetlerin açıklamasına ihtiyacı var. Düzgün beşer olanlar hep kuranda peygamberler için kullanılmıştır.

18/110- De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın." 

Düzeltilmiş olan beşerler peygamberlerdir. Her peygamber kendilerinden önceki gelen peygamberleri doğrular ve tasdik ederler ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelerler. Bu Bile Kuran'ın bir insan uydurması olamadığına yeter ve artar bile.


21/ 91- Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. Buradaki ruh nahl suresi ikinci ayetteki anlatılan anlamında olan bir ruhtur.

32/ 9- Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

Yine insana üfürülen ruhun insan üzerinde ne gibi bir etki gösterdiğini anlatan bir ruhtur. “Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?”

38/ 72- "Onu bir biçime sokup, ona Ruhum'dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."

Burada secde edecek konuma gelen bir halife anlamında bir insandan söz ediliyor.

40/ 15- Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp-korkutmak için, Kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.

58/ 22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. 

Burada tanımlanan ve kendinden bir ruh ile desteklenen Kuran'da örneği verilen muhacirler ve ensardan söz etmektedir. Bu tip müslümanlar birbirlerine kenetlenmiş o Allah'ın tanımladığı bir topluluığu oluşturmuşlardır Allah bunlardan razı olmuştur.


66/ 12- İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.

70/ 4- Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.

78/ 38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.

97/ 4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.

Kuran'da tanımlanan Ruhu Bu ayetleri anladıktan sonra şöyle izah edebiliriz.

RUH: Allah’ın Kendisine ait sıfatların kâinata yansıması ve onlarda tecelli etmesidir. Ve böylece gönderilen ruh ile onların hayat bulmalarıdır.

O zaman Kuranda Allahın ruhundan üfleyip de şekillenen varlıkları tanımlamaya çalışalım.

1- Allah peygamberlere gönderdiği vahiylere ruh demiş. Ve bu vahiylerle cehaletten kurtularak, vahye tabi olanların aydınlanması anlamında olan ruhtur.

2- Peygamberlerde olan ruh Bulunmuş olduğu kendi toplumlarında gönderilen vahiylerle bütünleşip toplumda örnek bir yaşam sergilemesi nedeni ile ruh anlamında kullanılmıştır.

3- Ruh İnsanda şekillenmiş insana hayat vermiş ruh olmuş.

4- Ruh Hazreti Meryem’de onu toplumla arasını ayırarak, Allahın vahiylerine gebe bir peygamber oluşmasına neden olmuş.

5- Ruh Evrene yansımış Evrende muazzam bir düzen intizam sağlamıştır.

KUTSAL RUH (Ruhul-kudüs)

2/ 87- Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?

2/ 253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O�u Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.

16/ 102- De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir."

5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab�, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları�a apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları�ı senden geri püskürtmüştüm."

26/ 193- Onu Ruhu'l-emin indirdi.

Ruh: Allah’a has bir olgunun yaratıklara üflemesi veya vermesi ile onlardaki hayat biçimlerinde fiilen görülen emarelerdir.

Ruhu-l-Kudüs: Gönderilen peygamberler için kullanılmıştır. Peygamberler vahiylerin güdümünde Allah’ın Gösterdiği yolda yürüyen yanıldığı zaman düzeltilen, insanlarla kendisi arasında insanlara örnek bir modeldir.

CAN
Kuran’da geçen can kelimesi, Ruh kelimesinden nüans farkı ile ayrılmaktadır. Can ile Ruhu biri birinden ayıran temel özellik, Can her canlının dünya yaşamında ayakta kalmasının temel şartıdır. Ruh ise; canlıları kendi görevleri içerisinde görevlerine uygun bir hayat sergilemesidir.

 Peygamberi peygamber yapan ondaki sadece canlılık olan olgu değil, onun toplumla olan iletişimin Allah'ın tanımladığı şekilde şekillenmesidir. Ama diğer insanlarda bu böyle değildir. Onlar takva yolunda gidebildikleri gibi fısk ve fücur yolunda da gidebilmektedirler.  

2/ 2- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/ 155- Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.

2/ 164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

3/ 54- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

3/ 186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.

42/ 29- Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.

4/ 95- Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.

5/ 45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.

6/ 38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

6/ 93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken �ana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.

9/ 55- Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

15/ 27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

55/ 15- Cann'ı da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.

Can, Ruh, Kutsal Ruh, Kelimelerini, Aktardığımız Ayetler ışığında tanımlayacak olursak,

CAN: Allah'ın Evrende yarattıkları, evrenin yasalarında olan kanunlarla bütünleşen, doğar, büyür ve ölür, yasalarıyla örtüşen varlıklarda onların bir süreç içerisinde eceline kadar diri tutan enerji olan ve dumansız ateşten yaratılan bir varlıktır.

RUH-ÜL KUDÜS: İnsanlar içerisinde Kendisini nefsin azgın tutkularından arındırtarak Allaha ulaşmak için çaba sarf edenlerin Allah’tan peygamberler için vahiyle diğer insanlardan peygamberlere tabi olanları, doğru bir yolda yürümelerinin Allah tarafından desteklenmesi ve onaylanmasıdır.

RUH: Her canlıda veya cansız varlıklarda, Allahın kendi özelliklerinden Yaratıklar üzerinde yansımasının bir tezahürüdür. İnsan olanlarda verilen tezahürü Onların kendi özgür iradeleriyle gittikleri veya gitmek istedikleri yönde yollarının açılmasıdır.

Peygamberlerde, Olan ruh Peygamberlerin Allah'ın istediği şekilde yaşamasının tecellisidir.

İnsan, beden, can ve  ruh üçlüsünden meydana gelen Mükemmel bir varlıktır. 

Beden Topraktan, can Dumansız ateşten, Ruh ise  Rahanın tecellisi ile Hem takva yolunda hem de fısk yolunda karar verdiği stikamette insanı aktif hale getirmektedir. Meyvesi Ya muttaki bir insan ya da cin ve şeytan olmaktadır.

Müşahhas bir örnek verecek olursak, Elektirik tesisatı aydınlanma içinse Tesisat beden, lamba ışık veren aygıt. ışık ise  o tesisatın ruhudur. Yani tesisat beden bu topraktan, enerji can bu dumansız ateşten, lambadan çıkan ışık da oun ruhudur.Enerji yüklenmeden tesisat ve lambanın hiç bir anlam ve önemi yoktur. Enerji tesisata tesisat enerji ile anlam kazanır.

Bitkilerden bir örnek, Elma ağacının gövdesi dalları budakları topraktan,ağacı canlı tutan diri tutancan , dumansız ateşten Elma ağcının meyvesi de onun ruhudur.

Hayvanarda da durum farklı değildir. İneğin beden kısmı topraktan,ineği diri ve canlı tutan dumansız ateşten, ineğin süt ve yavrusu onun ruhunun aktif halde görünüşüdür.

Arabanın tekerleri kasası motoru bütün aksamarı  beden gibidir. Yakıtı petrol elektirk, veya su, onu harekete geçiren enerjisi canıdır. Şöför ise onu istediği istikamette işlem yaptıranı ise onun ruhudur.

Sonuç olarak Beden can ve ruh hepsi bir arada olduğu zaman bir anlam taşır. Can çıkarsa beden bir işe yaramadığı gibi bedensiz enerjinin, canın da hiç bir anlamı yoktur. Ruh da bedenle can bir arada bulunduğu zaman faaliyetini sürdürebilir.

doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.







28 Mart 2010 Pazar

KURAN’A GÖRE KAVİMLERİN HELÂKİ NE ANLAM İFADE EDİYOR?.




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


HELAK: İslam toplumlarında, Müfessirlerin anlattıklarına göre doğru yoldan çıkan kavimlerin, işlemiş oldukları suçlardan dolayı, Allah’ın onların Üzerlerine tabii afetler göndererek tarih sahnesinden silinmeleri anlamında anlatılmıştır.

Kuran Kıssaları anlatılırken, sanatsal bir üslupla anlatılmıştır. çok uzun bir zamanda anlatılacak konuları, mecazi sanat kullanarak, kısa ifadelerle, özetlemiştir. Her dilde olduğu gibi, Kuran dilinde de çok mecazi sanat kullanılmıştır. İşte kullanılan bu mecazi sanatı gerçek anlamında gibi anlaşılırsa, doğru olmayan Kuran'daki o bütünselliği zedeleyen anlamlar ortaya çıkmaktadır. Kuran'da geçen bir kelimenin veya bir ayetin ne anlama geldiği anlaşılmazsa, onunla ilgili konular da anlaşılamaz.

Bu gün dilimizde kullanılan deyimler de öyle değil mi? Orta doğu ısınıyor. Adamın kolu uzun, burnu havada, ekmeğini taştan çıkarır. İt ürür kervan yürür. Yapılan yanlışlıklara göz yumma. İfadeleri gerçek anlamında anlaşılsa gülünç bir tablo ortaya çıkar. Türkçede Bu kelimelerin ne anlama geldiği konu ile alakalı kompozisyonda anlatıldığı zaman anlaşılabiliyorsa. İşte Kuran'da geçen kelimeler ve deyimler de konular ve Kuran bütünlüğünde ne anlama geldiği aranması gerekir.

Eğer bir ayette ve kıssalarda anlatılmak istenen anlayış doğru anlaşılmamışsa hem Kuran'daki diğer ayetlerle uyum sağlamaz. Hem de Allah'ın evrene koyduğu yasalarla uyum sağlamaz. Bir ayetin doğru tanımlanmasının şartı vahiylerle evrenin yasalarını çatıştırmadan çelişkisiz bir anlayışı veya yorumu ortaya koymak gerekir.

Şimdi Kuran'da kavimlerin helaki ile ilgili ayetlerden örnekler vererek, akıl, Kuran, evren, yasalarını birbirleriyle çatıştırmadan anlamaya çalışalım.

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

Her Kuran'ı okuyan ve ona iman edenler, iyi bilirler ki Kuran'da çelişki yoktur.

4/82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Şimdi suç işlemesi nedeni ile dünyada, Allah'ın kavimlere özel bir ceza vermediğine dair bir ayet örneği verelim.

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Şimdi iki tane ayeti yan yana getirdiğimizde Söylenilenler tamamen biri birlerine ters gibi yansımaktadır.

35/45 ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

8/54 Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk”

Allah bir ayette, suç işleyenlerin cezasını ahret hayatında verileceğini bildiriyor. Bir ayette de Firavun ve taraftarları Dünya hayatında yaptıkları suçtan dolayı suda boğulma cezası veriliyor.

Allah evrene de, Göndermiş olduğu Kuran'a da, bir yasa koymuştur. Yerleri ve gökleri yaratan Allah tövbe hâşâ yanılmış mı? Veya bir ayette söylediğini unutup başka bir ayette hatırlamış mı? Hayır, bunların hiç biri değildir. Allah ne söylediğinin farkındadır. bilincindedir. Unutmaz ve yanılmaz. Biz onu anlamakta aciziz kalıyoruz. Kuran'da değişik ayetlerde Bu Ve buna benzer birçok örnekler verilebilir. Onları Kuran'dan ayrı ayrı örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

Bir Taraftan Allah, Kuran’da Ölen; dünya hayatında dirilmeyeceğini söylüyor. Bir taraftan da Hazreti İsa peygamberin ölüleri dedirttiğinden söz ediyor.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

Bu Ayetlerde anlatılmak isteneni yakalayabilmek için önce Kuran'da anlatılan bazı kelimeler ve ayetleri bir bilgi olarak beynimizin bir köşesine kotlama yapmamız gerekiyor.

1- Kuran’da çelişki yoktur. O zaman bu ayette gerçek anlamının dışında bir anlam kullanıldığı hatırlanmalıdır.

2- Ölü kelimesi Kuran'da ne anlamda kullanılmıştır. Onu bulmamız lazım.

2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllan-asınız
.
2/154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.

Anlayabilenler için bu iki ayette farklı anlatım sanatı vardır. Allah'ın koyduğu tabiat yasalarında, ölen bir kişi, inek bacağı tavuk bacağı vurma ile dirilmez. Dirildiği de görülmemiştir. Burada Anlatılmak istenen bir anlam vardır. Onu yakalamak lazımdır.

İkinci ölüm kelimesi şehitler için kullanılmıştır. Eğer Kuran'da şehitler için kullandığı ölüler demeyin ifadesi gerçek anlamında anlaşılmış olsa idi. Mezara koymadığın zaman kokmazdı. Bu ifadede mecazi anlamında kullanılmıştır. Bu gün sokaklarda söylenen şehitler ölmez ifadesi onun kendisi ölse de onun vatan için göstermiş olduğu sadakat. Milletin kalbinde takdirle anılmak anlamındadır. O kalplerde yaşıyor ama o öldü.

O zaman Kuran'da Ölü Kelimesi İki Anlamda Kullanılmıştır. Birincisi Hayati fonksiyonlarını yitirme anlamındaki ölüdür. o bir daha geri gelmeyecek olan ölüdür. İkinci Anlamı ifade eden ölü ise Yaratılış gayesinden saparak Allah'tan gelen vahiylere karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamında olan ölüdür. İşte Hazreti İsa Peygamberin dirilttiği Allah'ın izni ile ölü bu anlamdadır.

Kuran'da Anlatılan kelimeler hiç bir zaman bir başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. Ama bir kelime başka konularda başka anlam ifade eden bölümlerde kullanılmıştır.

İşte Ölü Gerçek anlamda ayette geçmişse, O dünya hayatına bir daha geri gelmeyecek, ama mecazi anlamda kullanılmışsa o ölü dirilir. Yaşamın gayesinden uzak olduğundan uyanarak veya uyandırılarak hayatın gerçek anlamını kavrar. İşte Hazreti İsa peygamberin Allah'ın izni ile dirilttiği ölü bu anlamda anlaşılmalıdır.

Hazret İbrahim peygamberin duyarsız hayvanları eğiterek duyarlı hale getirip dirilttiği ölü bu ölüdür.

Allah bir taraftan peygamberlere vahiylerin dışında bir ayet (mucize) Vermedik diyor. Bir taraftan Musa peygamberin asasını taşa vurduğu zaman pınarlar fışkırıyor.

2/60- (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.

Bu Ayet ile ilgili geçen ayetleri bir araya getirirsek, Konu Daha iyi anlaşılacaktır, kanaatindeyim.

5/12- Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerine inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."

7/160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

İşte Bu Kuranda geçen Hazreti Musa peygamberin Asasını taşa vurup da on iki pınar fışkırdı dediği ayet bunlardır.
Şimdi Bu üç ayette kıssanın ana fikrini oluşturan cümleleri alarak buraya aktaralım.
1- Birincisi “"Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı.
2- İkincisi: Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik
3- Üçüncüsü: on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık.
Ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman, Hazreti Musa Allah'tan aldığı vahiylerle toplumları uyardığı zaman on iki kişi duyarlılığını ilan ederek, Hazreti Musa peygamberi destekliyorlar. Ve daha sonrada on iki güvenilir Müslüman da toplumlara mesajları tebliğ ettiklerinde her güvenilir müslümanın anlattıklarını dinleyip de on iki oymak olarak güçlü bir ordu oluşturuluyor. Ve firavunun zalimliğine son veriyorlar. İşte taşa vurulup da on iki pınar fışkırtan asa  bunu anlatmaktadır.
Bu Olay Hazreti İsa peygamber de de anlatılmaktadır.
3/ 52- Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.
Kıssa'da anlatılan pınar, Vahiylere duyarlı olanlar anlamında anlatılmıştır. Eğer mucize olarak anlatılmış olsaydı Aşağıda geçen ayetlerle tezat teşkil ederdi.
29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
Bu Ayetlere Göre Peygamberlere vahiyler kitaplar dışında harikulade mucizeler verilmediğini Mucizeler sadece Allah'a ait olduğunu anlatmaktadır. O zaman Hazreti Musa’nın sosyal toplum içerisine girdiği zaman iki dayanacak güç olarak asa kelimesi kullanılmıştır. Birincisi Dünyalık dayandığı güçler. İkincisi de peygamberlere özgü vahiy asası anlamında kullanılan güçlerdir.

Asayı attığı zaman yılan ejderha oluyor.
7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
Burada bir asayı atınca yılan oluyor. Bu yılan olan asa dünyalık dayandığı güç anlamında olan asadır. Bu asası elinden giden insanlar korkar ve üzüntü duyar kaçar. Musa peygamber bu asası elinden gittiği zaman soğuk duş etkisi yapmış ve korkup kaçmaya başlamıştır.
İkinci asa vahiy anlamında olan asadır. Bu asanın dayanağı Allah’tır. Vahiylerdir. İşte firavunun büyücü ve bilginlerinin attıkları asaları, derleyip yutan onların sözlerini geçersiz kılan vahiylerdir. Vahiy anlamında kullanılan asa ile dünyalık dayandığı güçler anlamında kullanılan asa farklı konularda anlatıldığı için, çelişkili gibi görülmüştür.


Deniz ikiye ayrılıp iman edenler kurtuluyor iman etmeyenler suda boğuluyor.
2/49- Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. 
2/50- Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözlerinizin önünde- boğduğumuzu hatırlayın.
İşte Bu Ayetler Hazreti Musa ve kendisine tabi olan israiloğullarının yaşadıkları hayattan bir kesit sunmaktadır. Denizin ikiye ayrılıp kuru bir yol açılarak iman edenlerin kurtarılması anlatılmaktadır.
Eğer bu denizin yarılması mucize ve gerçek anlamında anlaşılmış olsaydı. Peygamberler hakkında Allah'ın söylediği ile tezat teşkil ederdi. Peygamberlere böyle eline sihirli bir deynek verilip okus pokus yaparak denizi yarma olayı olmamıştır.
Burada Kuran deniz kelimesini iki kısma ayırmıştır. Birincisi nehirlerin akarak biriken büyük su kütlelerine denmektedir. İkinci Anlamı ise yaşanan hayat denizi olarak anlaşılmalıdır.
14/32- Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.
26/62- (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
26/63- Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vah yettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
26/64- Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
26/65- Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Denizin asa ile yarılması tabiat kuvvetlerine Allah'ın koyduğu yasa ile uyuşmamaktadır. Buradaki deniz gerçek anlamında olan deniz değil mecazi anlamında kullanılan denizdir. Allah'tan aldığı emirleri insanlara anlattığı zaman insanlardan bu vahiylere karşı duyarlı olanlar. Hazreti Musa’nın peşine takılarak, Vahyin gözetiminde, hayatı yaşamaları onları kurtarmaktadır. Kuran Hiçbir zaman Hayatın anlamını Allah'ın tanımladığı şekilde yaşayıp da ölenlere helak ettik öldürdük boğduk ifadesi kullanmamıştır.
Kuran bir taraftan develerin kesilmesini emredip insanlara onların etlerinden hem yemelerini hem de ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı teşvik etsin. Bir taraftan da bir kavim deve kestiği zaman deve kesmesi helâk nedeni olsun, bu Kuran'a uygun değildir.
14- Fakat onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir ettik.
91/13- Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin."

Kuran bir taraftan, Hayvanlar akıl etmez diyor. Bir taraftan Kâbe’ye saldıran ebrehe ordusunu, ebabil kuşlarının ayaklarında taşıdıkları pişmiş taşları attıklarında, yenik ekin haline dönüştürüyor.
Allah bir taraftan Yine hayvanların akıl etmediklerini söylesin bir taratan da, Balıklar Yahudi olanların ibadet yasağına uyup uymadığını denetlesin.
Allah Kuran'da bir taraftan, Ateşin yakıcı olduğunu söylesin, bir taraftan da hazreti İbrahim’i ateş yakmasın. Daha Kuran'da birbirleri ile çelişkili gibi görülen çok ayet örnekleri var. Biz bunlardan bir kaçını anlatarak çelişkisiz bir anlayışı ortaya koymaya çalışacağız.
8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi”
Bu Ayette Kastedilen anlamı yakalaya bilirsek, Kuran'da bu ve buna benzer olan ayetlerdeki anlayışlar da aynıdır. Üzerinde ısrarla vurgulayarak altını kalın çizgilerle çizerek durmak istiyorum.
Kuran'da Müteşabih olan ayetlerde bir mesele aynı konuda geçmez. Bir başka surede ve bir başka ayette geçer. Allah dünyaya ilim ve teknolojinin ileri gitmesini sağlayabilmek için onunla ilgili malzemeler değişik yerlerden toplanarak inşa ediliyor. Aynı yerde onunla ilgili bütün olan şeylerin eksiklerini bulamıyorsak, Kuran'da da bir konu ile ilgili duvarın oluşması için Kuran'ın her tarafına yayılmış onunla ilgili kelimeleri derleyip duvarı muazzam bir şekilde örüyoruz.
“Firavun ordusunu suda boğduk” Ayette geçen bu cümleyi anlayabilmek için o kıssayı hatırlamak gerekir. Olay Ayetler ışığında şöyle geçmektedir.
Hazreti Musa peygamber tebliğ mücadelesini firavun karşısında sürdürürken, Firavun; Hazreti Musa peygamberi ve taraftarlarını öldürmeye karar verir. Kurtuluşu mümkün olmayan bir zamanda kaçarlarken denizle karşı karşıya kalırlar. Hazreti Musa peygamberin taraftarları, eyvah yandık derler. Hazreti Musa peygamber de korkmayın Allah bizimledir der. Ve asayı denize vurduğunda deniz ikiye ayrılır. Firavun ve taraftarları denizde onları takip ederken deniz birleşir boğulur. Musa ve askerlerine Allah kuru bir yol açarak kurtulurlar.
Kuran'ın bütünselliğine baktığımız zaman, bu olay mecazi değil, de gerçek anlamında anlatılmış olsaydı, Kuran'da onunla ilgili birçok ayeti ortadan kaldırırdı. Ve tezat teşkil ederdi.
Helakin tanımı; Dünya hayatında Allah'ın özel bir cezası yoktur. Helak kavramı Kuran'ı literatürde, İnsanlar asıl dünyaya geliş gayesinin dışında hareket etmeleridir.
Elbette dünya hayatı ahret hayatının tarlasıdır. İnsanlar dünya hayatında kendilerine ait iyi veya kötü amellerin karşılığını buradan götürmektedirler.
Kuran’ın Asıl insanları Ahret hayatındaki mükafat ve ceza yerinin dünya hayatında kazanıldığını, bu dünya hayatında herkes ne kazanırsa ahret aleminde onu biçeceğini hatırlatmaktadır.
Her insan dünya hayatında, akıllı olan ve ergenlik çağına gelmiş olanları eceline kadar bir deneme ve imtihan sürecinden geçirmektedir. Bu denemeye çocuklar, deliler ve bunaklar (bunaklık döneminden değil) dâhil değildirler. Deneme aklı olanlar içindir. Allah kâinatta bütün yaratıkları çift yarattığı gibi Yolları da çift yaratmıştır.
İnsanlar hangi yolu özgür olarak seçmişlerse o yolda insanların gidiş eğilimine göre yollarını açmaktadır. İnsan zaten yaratılış olarak hem pozitif yöne hem de negatif yöne gidebilme eğiliminde yaratılmış nötr bir varlıktır. Doğru yolda gidenler için doğru yolda yürüyebilecek malzemeler vardır. Yanlış yolda gidenlere de yanlış yolda gidebilecek malzemeler vardır. İnsanlar hangi yöne giderlerse o yönde işlemiş olduğu iyi ve kötü ameller onun gidiş tarzını güçlendirmektedir.
Sonuç Olarak diyebiliriz ki: Allah İnsana Aklını takvasını fıskını vermiş önlerine de doğruya ve yanlışa gidebilecek malzemeleri de vermiş kişileri özgür iradesiyle istediği yolu seçip o yolda yürümelerini kendilerine bırakmıştır. Ve dünya hayatında doğru yolda yürümek isteyenlere peygamberler ve kitaplar göndererek onların veliliğini üslenmiştir. Yoldan sapanlara Dünyada özel bir müdahalede bulunmamıştır.
Allahın Hem göndermiş olduğu kitaplarda bir çelişki yok hem de yaratmış olduğu evrende kâinatta bir çelişki yoktur. Kim dünyada evrendeki yasaları çözüp onların dlinden gerektiği gibi yararlanıyorsa Allah onlara dünyada üstünlüğü vermiştir. O insanların iman edip etmemesi Allah için dünya hayatında bir avantaj veya dezavantaj değildir. 
Dünyayı isteyene dünyayı ahreti isteyene ahireti, hem dünyayı hem de ahreti isteyenlere hem dünyayı hem de ahreti vereceğini Allah vaad etmiştir.
Kuran yol gösterici olan bir kitaptır. Doğru Olan Yol Allah'ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli olan yoldur. Kim vahyin çidiği yolda yürümüşse kurtulmuş. Kim de onun dışında olan yollarda yürürse helak olmuştur.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aitttir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR



16 Mart 2010 Salı

NESH VE MENSUH



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Nesh etmek, Kuran'a göre yanlış veya hatalı bir söylem ve eyemin aldırılarak, benzerinin ve daha güzelinin gelişiyle terk edilmesi demektir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir.

İslam toplumlarında anlaşılan nesh, sanki Allah bir şeyi önceden yanlış söylemiş veya bilememiş de sonradan bu yaptığı yanlışın farkına vararak düzeltmesi veya söylediğinden vaz geçerek değiştirmesi, Anlamında anlaşılmıştır.

Allah bu noksanlıklardan uzaktır. Nesh ilgili ayet konu içerisinde kendisinden önce gelen ayetlerden ne demek istediğini anlamak gerekir.

2/105- Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir. 

İşte bu ayet neshedilen olayın ne olduğunu bize açıklamaktadır.

Kuran'daki ayetlerin ne demek istediği Kuran'da onunla ilgili diğer ayetlerden anlaşılır. Kuran bir olayı bir konuyu anlatırken, masal ve hikâye gibi anlatmamıştır. Onları bir arada toplu bir halde de işlememiştir. Onunla ilgili ayetler Kuran'ın her tarafına serpiştirilmiştir. Doğru olan bir anlayışı ortaya çıkarmak için o konu hakkındaki kelime ve ayetlerin bir araya getirilip, orada o konunun bir bina gibi düzgün şekilde inşa edilmesi gerekir.

Bir Bina yapacağın zaman, taşını bir yerden, çimentosunu bir yerden, demirini bir yerden kerestesini bir yerden kirecini başka bir yerden alıp bir usta ve işçiler nezaretinde yapılıyorsa. Kuran'daki bir konu da aynen öyle inşa edilir. Yazdığım makalelerde bu olayları sık sık tekrar ediyorum ki anlaşılsın diye.

Nesh ile ilgili ayeti açıklayabilmek için önce orada kullanılan kelimelerin ne anlama geldiğini Kuran'da arayarak bulmakla mümkün olur.

” Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız ”

Nesh edilen ayet nedir? Onu Yakalamaya çalışalım

Ayet: Allah'ın kâinatta yaratmış olduğu zerreden küreye kadar var olan her şeydir. Kuran'da kullanılan kelimeler ve ayetler ayet olduğu gibi. Kuran'ın dışında yaratılmış olan, maddeler ve insan yaşamını olumlu veya olumsuz etkileyen her şey de birer ayettir. Olaya bu açıdan baktığımız zaman nesh etme olayını daha güzel kavrarız kanaatindeyim.

Kuran'da geçen bir ayet ayet olduğu gibi, deve de bir ayettir. Yanlış din de bir ayettir. Doğru din anlayışı da bir ayettir. Haram da bir ayettir. Helal da bir ayettir. Savaş ve barış da bir ayettir. Ayet içerisinde geçen daha güzeli ve benzeri olan da bir ayettir.

Asıl toplumun yanlış anlayıp da Allah'ın gönderdiği dinlerin bozulmasına vesile olan anlayış Allah'ın Din olarak Peygamberlere gönderip de sonradan bu dinleri beğenmeyip değiştirmesi anlayışıdır. Bu Ayetin kendinden önce gelen ayetlere dikkat ettiğimiz zaman, muhatap olan ehlikitap ve onların yaşadıkları yanlış din anlayışlarıdır. 

Yani Hazreti Musa peygambere ve hazreti İsa peygambere gelen vahiy orijinli dinin, mensupları tarafından saptırılarak veya yozlaştırılarak yaşadıkları dindir. Nesh etmek, Doğru olan dinle yanlışların düzeltilerek yanlış olan din anlayışının hükmünün kaldırılmasıdır. Yoksa orijinal olan Musa’ya veya İsa’ya gelen dinin hükmü değildir.

7/ 157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Onların helallerini haram haramlarını haram yapan din orjial olan İsa Musa’ya gelen dinlerin helali haramı değil kendilerinin ortaya koydukları dinlerin helali haramıdır.


İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah'ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu dinin adı İslam, o dine, gönderilmiş olan peygamberlere bağlılığını gösterenlerin adı da müslümandır. Öyleyse peygamberler arasında helal ve haram farklılığı değil, Şartlar farklılığı vardır. Bu şartlar farklılığı aynı peygamberin yaşam döneminde olduğu gibi, farklı peygamberlerin dönemlerinde de yaşam ve şartlar farklılığı vardır.

At Eti Haram değilse, Allah bunu yasaklamamışsa onu kimsenin At eti yenmez Haram deme hakkı yoktur. Ancak atı kesip yersek hayatımızın büyük olmazsa olmazlarını oluşturan yaşam hayatımız sekteye uğrar. 

Atı binek olarak, savaşta barışta yük götürmede, çift sürmede odun getirmede işimizi kolaylaştırırken onu çok az bir ihtiyaç için yok etmek bizim hayatımızın zorlaşmasına neden olduğu için kesip yemeyiz. (Ayet verilecek) Veya bizim et ihtiyacımız için özel olarak yaratılmış hayvanları kesip yeriz. Eğer kesip yemek o saymış olduğumuz gerekçelerden daha ön plana çıkarsa onu da keser yeriz burada şartlar değişmiştir.

16/ 118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Bu hitap son peygamberedir. Ona neyin helal neyin haram oldğu Kuran'ın diğer ayetlerinde açıklanmıştır.

5/ 4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

6/ 145- De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir. 

İşte Kuran'ın yasakladığı bütün yiyecekler kendilerinden önce gelen toplumlara da yasak Kuran'ın yenmesini serbest kıldığı bütün şeyler de kendilerinden önceki gelenlere de helal veya serbesttir.

Bu Ayet örneklerinde de olduğu gibi, Kuran İki Kötüden mutlaka seçmek gerekirse daha az kötüyü, iki iyiden mutlaka daha çok iyiyi seçmemizi öğütler.

Kuran'ın Nesh ettiği ayet konu içerisinde bahsettiğimiz bu değildir. Konu içerisinde bahsedilen bozulmuş olan Musa ve İsa dininin doğru olanları aynı kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerinin değiştirilerek yerine düzgün olanları getirilmesidir.

Allah insanlara Yahudilik ve Hıristiyanlık dinini göndermemiştir. Onlar kendileri böyle bir yakıştırma koymuşlardır. Onlar biz Hıristiyanlarız dediler. Ama Allah onlara müslüman olun demiştir. Allah İbrahim dinini örnek alın demiştir.

3/ 67- İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.

Kuran'da Her dilde olduğu gibi bir anlatım sanatı vardır. Bir Ayetin buraya tercümesini aktardıktan sonra!

6/ 146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Bu Ayet örneğinde Yahudi olanlara, 

“Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık.” 

Zaten Kuran'ın bütünlüğü içerisinde mantıksal bir kavrama yeteneği olmayanlar, sanki Allah Yahudi olanlara bu sayılanların haram edildiğini sanmışlardır.

Allah insanlara iki yol göstermiştir. Birisi Hak yol doğru olan yoldur. diğeri, ise batıl yoldur. Yanlış olan yoldur. Allah evrene iki yolda yürüyebilecekler için malzemeleri yaratmıştır. Ama insanlara demiştir ki, Haram olanlardan yemeyin çünkü bunlar fısk ve murdardır. Temiz ve helal olanlardan yiyin demiştir.

Allah'ın yarattığı şeyler özel durumlar hariç aynı şartlar altında bir kavme helâl bir kavme haram olmaz. Bu Kuran Ve evrenin yasalarıyla uyuşmaz. İşte Orada Yahudiler, Allah'ın dinini tanımayıp, kendi zan ve tahminlerine göre, bir din uydurduklarından dolayı kendi kendilerine haram etmelerinden dolayı haram ettik ifadesini kullanmaktadır. İşte Orada ayetin ne dediği değil ne söylemek istediği anlaşılmazsa kavram kargaşalığı ortaya çıkar.

74/ 31- Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkar edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi'nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

Dilediğimi saptırırım ayetinde olduğu gibi. Dilemek Kişilerin istediği yola gitmede Allah donanımlı bir hale getirdikten sonra yol seçme özgürlüğü ile olayları kendi isteklerine bırakılmasıdır.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”

Yoksa Allah birini dileyip saptırırsa birini dileyip hidayete getirirse birini dileyip bağışlarsa insanları deneme anında müdahale etmeden adil Allah anlayışını nereye oturtturacağız?
Nasıl Allah insanlar arasından her hangi birisini insanların özgürce yol seçme anlayışı dışında, gel kulum seni diliyorum saptırıyorum. Gel kulum seni diliyorum hidayete getiriyorum. Gel kulum seni diliyorum bağışlıyorum. Anlayışı doğru değil ise, Yahudi olanlara Allah'ın helal ve temiz kıldığı şeyleri de haram etmesi  Kuran'n anlatış  esprisine uymaz.

Allah hidayete ermeyi sapmayı bağışlamayı helal ve temiz olanları, haram olanları, yaratır. Bunu imtihana tabi tutmak için yarattığı insanların özgür iradesine sunar. İnsanlardan dileyen sapar dileyen hidayete gelir. Dileyen bağışlanmak ister. Dileyen haram yer dileyen de helâl olanlardan yer. Allah onların özgür iradelerine dünya hayatında insanların müdahalesi hariç müdahalede bulunmaz.

O zaman Allah’ın nesh ederek bir benzerini ve daha güzelini meydana getirdiği ayet nedir? Ehli Kitap ve müşriklerin anladığı ve yaşadığı din anlayışlarının doğru olanları yerinde kalmak koşulu ile yanlış olanların yerini yeni bir düzenlemeyle değiştirilmesidir.

İşte Aradan yuvarlak hesap bin beş yüz yıl geçmiş olan Kuran'ın inişi ile şimdiki zaman arasında geçen toplumlardaki din anlayışlarının yeniden gözden geçirilerek, Kuran'ın düzgün olarak anlaşılıp, doğru olan Kuran'ın anlattığı din anlayışı keşfedilerek, Doğru yerlerin aynen kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerin doğrularla yeniden düzenlenmesi gerekir.

Allah, Peygamberlik ayetini nesh ederek ve bir daha peygamber gelmemek üzere noktalamıştır.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

Yerini Her çağa hitap edecek her insanın alıp da kendisine bir kılavuz olan hayat kitabına bırakmıştır. Her insan elbette ki her ayeti anlayamaz, Ama Anlayamadığı yerleri de o konuda uzmanlaşan zikir ehlinden öğrenirler.

İnsanlar dünya hayatında değişik zekâ meziyet ilgi ilim, uğraşı alanlarına eğilim göstererek hepsi Allah'ın yarattığı kâinatı keşfetmede Küreselleşen dünyanın bir tuğlasını oluşturmuşlardır. Tıpta, biyolojide, inşaatta, fizikte, insanlar insanların hayatta daha güzel çağdaş müreffeh bir hayat yaşamalarında bir görev yapmaktadırlar. 

Bir İnsan Aynı zamanda bir tıp ilmini, aynı zamanda bir din ilmini, aynı zamanda bir kimya ilmini başarmasına ne ömrü yeter, ne de beyni bunları kavramaya yeter. Genellemesini bile sayamadığımız milyonlarca çeşit yaratıkları ayrı ayrı keşfetmek ayrı ayrı insanların ilgilenmesi ile çözülecek olan olaylardır. Yeni konular ve yeni yazılarda buluşmak dileğiyle!

Doğrularım Allah'a ynlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR



15 Mart 2010 Pazartesi

10 Mart 2010 Çarşamba

TEVHİT VE ŞİRK



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


TEVHİT: Tevhidin ne demek olduğunu kuran'dan bir ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.

3/64- De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

1-Allahtan başkasına kulluk etmeyelim.

2-Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.

3-Allah’ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rabler edinmeyelim

Yerleri ve gökleri yaratan Allah, insanların Dünya hayatında nasıl bir yaşam süreceğini yaşamlarının planını projesini yaratan Allah'tan almaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Konuya geçmeden önce Kitap-ehlinin ne demek olduğunu tarif edelim. Kuran'da Geçen kitap ehli kelimesi Yahudi ve Hıristiyanları ve o özellikleri kendisinde barındıran herkesi, kastetmektedir.

Allah'tan varlığına ve birliğine inandıklarını peygamberlere, kitaplara,ve ahret âlemine iman ettiği halde Allahtan glen vahiy orijinli dini zan v tahminle bozaarak satarak gizleyerek Allahtan olmadığı halde bu Allah'tandır deyip din uyduranlara kuran'ın verdiği isimdir.
 
Allah'ın haram kıldığı, bazı şeylerin kendilerine helal, Allah'ın helal kıldığı, bazı şeylerin de kendilerine haram edildiğini sanan bir dinin mensubudurlar.

İşte Allah yeni bir peygamber ve yeni bir kitapla, doğru olan yerleri tasdik etmiş, yanlış olan yerleri de, düzelten tevhit dinini getirmiştir.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkiri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor. ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Allah’ın insanlara gönderdiği dinde, İnsanlık tarihinin başlamasından bu tarafa hiçbir farklılık yoktur. Her peygamber kendilerinden önce gelen peygamberleri tasdik edip doğrulaması ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemeleri, Tevhit akidesini gündemde tutarak gelmiştir.

Her peygamberin getirmiş olduğu dinin adı islam, Teslim olanların adı da Müslüan'dır. Bu sebeple bir peygamberin getirdiklerinde Haram olanlar, diğer peygamberlerde de haram, bir peygamberin getirdiklerinde helâl olanlar, diğer peygamberlerde de helaldir. İslam müfessirlerinin söylediği gibi her peygamberin şeriatı farklıydı anlayışı kesinlikle Kuran'a aykırıdır.

Bütün peygamberlerde bir birliktelik ve tevhit vardır. Kuran'da geçen bazı ayetlerin doğru anlaşılmayışı bazı peygamberlere haram olanların diğer peygamberlere helal bazı peygamberlere helal olanların bazı peygamberlere haram olacağını sanmaktadırlar. Bir örnek verecek olursak.

6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

İslam toplumlarında hangi Müslümanım diyene bu ayetin kastettiği mana nedir diye soracak olsan, Yahudi olanlara ayette bahsedilenler haram ama Müslüman olanlara bunların helal olduklarını söylerler. Kuran'ın bütününe baktığımız zaman bir peygambere helal edilen diğer peygamberlere de helal edildiğini bir peygambere haram edilenlerin, diğer peygamberlere de haram edildiğini söylemektedir.

16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Ayeti ile geçmiş olan peygamberlere Haram olanlar sana aktardığımız haram olanlardır. Yoksa onlara biz özel olarak helali haram etmedik onlar kendi kendilerine bunu haramlaştırdılar anlamında anlamak doğru olanıdır.

41/43- Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azap sahibidir.

İnsanoğlunun var oluşuyla beraber başlayan peygamberlik, en son gelen peygambere kadar getirdikleri dinin adı İslam ve teslim olanların adı da müslümandır.

5/111- Hani Havarilere: "Bana ve elçime iman edin" diye vahy (ilham) etmiştim; onlar da: "İman ettik, gerçekten Müslümanlar olduğumuza sen de şahid ol" demişlerdi.

6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

Kuran'ın neresine bakarsanız bakın hangi peygamber olursa olsun hepsi ben Müslümanım diyerek gelmişlerdir. Öyleyse tevhidin çözüldüğü nokta. Müslüman sözcüğünün insanlardan uzaklaşıp yerine başka sözcükler kullanmalarıdır. Allah tarih boyunca peygamberlere iman edenlere Yahudi Hıristiyan Hanefi şafi, alevi isimlerini koyun dememiştir. Bu isimleri insanlar kendileri koymuşlardır. Allah ise iman ettim diyenlere Müslüman sözcüğünden başka bir sözcük kullanmamalarını emretmiştir. Ve o sözcüğü övmüştür.

41/33- Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Bütün peygamberlerin getirdikleri ve insanlara sundukları din islâmdır. İman edenleri tek sancak altında toplayan Müslüman kelimesidir.

İslam toplumlarında bir olan dinde binlerce din, meşrep, mezhep, cemaatler oluşturularak, tevhidi zedeleyen inananları paramparça eden anlayışlar inanları şirke götürmektedir. Bu cemaat, Meşrep mezheplerin hangisine varsan en doğru kendi âlimlerinin koyduğu dinin olduğunu söylerler. Sorsan cennete de Yahudi ve Hıristiyanların söylediği gibi sadece kendilerinin gideceklerini kendilerinden başkası cennete gidemeyeceğini söylemektedirler.

2/111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."

Kuran Doğru Bir dinin fotoğrafını şöyle göstermektedir.” Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim."

Rab edinmek Tutup da onlara Allah demek anlamında değildir. Genelde dünya insanlarının yok denecek kadarının dışındakiler Allah'ın varlığını kabullenmektedirler. Asıl problem, Allah'ın sıfatlarını kendi peygamberlerine âlimlerine şeyhlerine papazlarına rahiplerine putlarına vermeleri onları şirke götürmektedir.

Bir bşka ifdeyle Allah'ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu yaşam profilinin karşısında yaşam profili çizen, veya çizenleri kendilerine kılavuz olarak kbul eden puta tapıcılar ve Ehli kitap olan herkes Kuran'a göre müşrik olaraak tanımlanmıştır. 

39/ 38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."

Yahudi Hıristiyan ve yüzlerce mezhep, meşrepleri, incelediğiniz zaman bunlar Allah'ın sıfatlarını yaratıklardan kendilerine rab kabul ettiklerine vermektedirler. İman etmeyen puta tapıcılar da deizim zihniyetinde olanlar Allah’ı Kabul ettikleri halde Allah'ın dünya üzerinde insanları yönlendirmesi diye bir olay olmadığını, peygamber ahret kitaplar kavramlarının bulunmadığına inanmaktadırlar. "Yeriz yaşarız ve zaman bizi yok eder" İnancındadırlar.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

6/1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır. (Bundan) Sonra bile, inkâr edenler, Rablerine (birtakım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar.

28/38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."

6/164- De ki: "O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkâr olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir."

Asıl Problem, İnananların ve ya inanmayanların Allah’ı Kabul ettikleri Halde Allah'ın veliliğinin, terbiye ediciliğinin, gözetip kollayıcılığının, sevk ve idare ediciliğinin yanında, yaratılmış olanlardan bazılarını kendilerini sevk ve idare ediciliğini rabliğini kabullenmeleridir.

Tarih boyunca hiçbir aklı olan toplum, ağacı taşı helvayı put olarak önüne koyup secde etmez. Onun Arkasında başka güçler ideolojiler sistemler veya kendilerine model aldıkları şeyhler papazlar hahamlar. Meşrepler mezhepler. v.s vardır. Onların Hayatlarını yaşam biçimlerini kendilerine model aldıkları yaratıkları örnek aldıklarından onları sembolleştirip. Heykelini ölümsüzleştirmeye çalışmışlardır. Şirk Budur. Tağut budur. Batıl budur haktan sapma budur. 

Tevhitle şirki ayıran çizgi, Allah'ın rabliği ile Allah'ın rabliği dışında kul olmak için seçim yapanların istedikleri hayat ve yaşam tarzıdır. İşte kendilerine Allah'tan başka rap arayanlar, bunlardır.

22/73- Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.

Allah Dünya hayatında insanları denemeye tabi tutmaktadır. Deneme yapılan salonda Allah'ın insanların birebirlerine müdahalesi ve evren yasaları  hariç, özel bir cezalandırma veya mükâfatlandırma yoktur. Ceza ve mükâfat Allah'ın adaletle hükmedeceği. Din gününün maliki rabbi olan Allah tarafından ahiret hayatında verilecektir. 

Dünya hayatında tağuti Güçlere inanıp onun uğrunda çalışanlar yeryüzünde iktidar sahibi olduklarında bulundukları yere zulüm getirmişlerdir. Rabbim Allah'tır diyenler de iktidar sahibi olduklarında ise yeryüzünde adalet dağıtmışlardır. Çünkü Allah adaletli davranmayı sever.

Tevhit ve Şirk insanın öz yapısında var olan yaratılışta iki eğilime gide bilme yeteneğini kendi tercihini kullanarak dilediği yönde kullanma sonucunda ortaya çıkmaktadır. Ama Allah insanlardan kendisine kul olmaya ve yaratılanlara kul olmamaya çağırmaktadır. Tiyatroda bir suflör gibi kendi oyuncularına nerde nasıl davranacağını fısıldamaktadır.

Kuran'da Bahsedilen Üç tip insanların bölümler halinde Şirk Koşanların ve tevhidi inançta olanları aktarmaya çalışalım. 

Önce Kuran Müşrik olanları İki Kısma ayırmaktadır.

1- Kâfir Olanların Müşriklikleri.

2- Ehli Kitap Olanların Müşriklikleri.

3- Tevhit İnancında olanlar.

KÂFİR OLANLARIN MÜŞRİKLİKLERİ.

39/3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.

Kâfir olanlar Allah'a İnandıkları Halde, Ahret âlemi peygamberlere ve Peygamberlere gönderilen kitaplara inanmayanlardır. Kuran'da Bunlara şu isimler verilmektedir. Ümmler,puta tapıcılar, kafirler, ata dini mesupları, bilmeyenler,Bu günkü ataistler ve deistlerBunların, karşılığıdır.

62/2- O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.

Kâfir Olanların Temel özellikleri Allah Yeryüzündeki insanlara kitap peygamber göndermez. İnsanların işlerini yönlendirmez. Kâinatı yaratmış her şey insanlar da dâhil kendi akışı içerisinde seyreder durur. Bu Anlayış Onları Öldükten sonra bir diriliş olmadığına götürür.

6/29- Onlar dediler ki: "Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz."

Kuran'a Göre İse Allah İnsanların iman edenlere bir peygamber ve kitaplar göndererek nerde nasıl davranacağını nelerin helal nelerin haram olduğunu net ve açık bir şekilde bildirerek bir hayat planı çizmiştir. Onlar Bu dünya hayatına boşuna gelmediklerini oyun ve eğlence olmadığını anlamaktadırlar. İşte İman edenlerin İnanç ve yaşam biçimleri budur. Evet, Allah Bu Projeyi insanlara sunmuş ama kesinlikle insanlara müdahale etmemiştir. Sadece sunmuştur.

İman etmeyen kâfirlerle iman edenlerin yaşadığı hayat birebirine tamamen zıttır. İşte Bir Topluma peygamber geldiği zaman Ona cinlenmişsin yabancılaşmışsın demelerindeki hikmet budur. Bilindiği gibi Mekke müşrikleri Allah'ın dışında bir takım dünyadaki işlerinin düzgün gitmesi için putlara taparlar onlara senenin belirli zamanlarında kurbanlar keserlerdi. Onlardan şefaat beklerlerdi.

6/94- Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır.

Kâfir Olanlar Kendileri Müşrik oldukları gibi, Kitap ehlinin müşrikleri ile de ezeli bir düşmanlıkları vardır. Bakınız Şu ayet onu ne kadar güzel izah etmektedir.

3/75- Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

Asıl Kâfirlerden Müşrik olanların düşmanlığı ehli kitaptan da öte tevhit akidesini gündemde tutanlaradır. Bildiğiniz Gibi Mekke toplumu içerisinde Muhammedül emin diye anılan Abdullah oğlu Muhammet ne zaman ben Allahtan gönderilmiş bir peygamberim dediği zaman yabancılaşmakla suçlanmış bir sürü laflar etmişlerdir. Asıl O toplumla son peygamberi Onlardan yabancıllaştıran olay Allah'tan vahiy almasıydı.

2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren Odur.

Burada Kullanılan Cibril, Allahın insanlar ile kendi arasında elçi seçerek vahiy iletme olayıdır. İşte İnananlarla inanmayanları bir birinden temel olarak ayıran bu olaydır. Bu Olay bu söz ortaya çıktığı zaman peygambere cinlenmişsin delirmişsin sapıtmışsın dediler. İşte Hazreti Meryem ile kendi toplumunu ayıran toplumu ile kendisi arasında perde çekilen olay vahye iman edip hayatını vahiyler güdümünde yönlendirmesi idi.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Buradaki perde bildiğimiz kumaştan olan perde değil İman etmeyenlerle iman edenler arasındaki set sınır anlamındaki perdedir. Kuran bir de bunu iki denizin bir biriyle karışmaması anlamında da kullanmıştır.

55/19- Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.

55/20- İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.

35/12- İki deniz bir değildir. Şu, tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da, tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün.

Kuran Burada İki Denizin karışmamasını tuzluluk oranlarının farklı oluşu anlamında kullandığı gibi, Yaşanan Hayata da Kuran deniz ifadesi kullanmıştır. Hayatta yaşayanlar içerisinde Ya İnsanlar kâfir, müşriktirler. Ya da müslümandırlar. İkisinin hayatta yaşam biçimleri tamamen farklıdır. Bir Vücutta nasıl iki kalp bulunmuyorsa yani iki inanç olmuyorsa toplumlarda da ya iman vardır Ya da küfür vardır. İkisi aynı anda kesinlikle bir arada barınamazlar.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

İnsan yaşadığı hayatta devamlı denenmekte başlarına nusubetler gelmekte bazıları bu nusubetten ders alarak küfür yolunda ise imana gelip o yolda yürümeye başlıyor. bazıları da o olaylar. İman edenleri de imansızlığa isyana götürebilmektedir. Burada kişi yolunu dışarıdan müdahaleler olsa da kendisi çizmektedir.

Allah’ı Rab kabul edenlerle, Allah’ı rab kabul ettiğini sananlardan ayıran temel özellik Allah'ın insanlara vahiy gönderip göndermemesidir.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

Kuran bize Kâfir ve ehli kitap olanların fotoğrafını ortaya koyarken, bu fotoğraf insanoğlunun yaratılışıyla beraber başlamış, şimdi var. Ve bu kıyametin sonuna kadar da devam edecektir. Onlar iman edenlere devamlı düşman olmuşlardır.

5/82- Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.

Kuran Asırlardır Mahcur bırakılmış, Kuran'ın anlatmak istediği asıl mesaj ortada yok. zaten Kuran'ı biz anlayamayız onu peygamber anlar denmiştir. Kuran Allah tarafından öyle ya da böyle korunması garantörlük altına alındığı halde, Hadislerde böyle bir garantörlük olmayınca keyfine gelen kendi menfaati için hadis uydurmuş. İslam toplumlarında anlaşılan, ortada dolaşan dinin Kuran'la bir alakası yoktur.

Farz edelim ki; peygamberlik devam ediyor. Yeni bir peygamber ve yeni bir kitap gelse, O peygambere ilk önce karşı çıkanlar. Alışıla gelmiş din adamlarının en önde gelenleri ile peygamberlik kitap ve ahret âlemi olduğuna iman etmeyenler karşı çıkarlar. Çünkü yeni bir peygamberin asıl problemi din adına gerek bir menfaat karşılığı dini satmaları, gerekse, Allah'ın koyduğu kelimeleri yerinden oynatarak başka anlamlar yüklemeleri nedeniyle gönderilmiş olan dini tahrif etmeleridir.

Kuran'a göre Hareket ve yaşam tarzlarını belirlemeyen din adamları, Bazı yuvarlak laflarla, insanları Kuran'ın dışında bir mecraya sürükleyerek, kendi dinlerini orada anlatmaya başlamışlar. Ve böylece, Kuran gibi bir kitabın, içeriğinden insanları uzaklaştırıp doğruyu anlamalarına engel olmuşlardır.

Kuran'da insanların ihtiyaçları olan her türlü açıklama ve örnek olduğu halde Kuran'da insanın her hangi bir konuda bulamayacağı hiçbir şey yokken korunmuş ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan bir kitap vardır. İnsanları bu sağlam belge olduğu halde hadis adı altında belgesi olmayan miş muşlarla insanlara yalan yanlış yol sunmalarını ben şahsen anlamakta güçlük çekiyorum.

17/89- Andolsun, bu Kuran’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.

6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

15/9- Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.

43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.

İnsanlar bu kadar açık ve net bir şekilde ayetleri gördükten sonra hala, başka mecralara çekmek istiyorlarsa, Allah'tan başka yaratıklara tapmaya onlara kul olmaya davet ediyorlarsa, şirkin en büyüğünü işliyorlar demektir. Şirk Koşmak ortaklıktan gelir. Allah’ı herkes kabul eder. Ama Allah'ın rabliği konusunda ayrılığa düşmektedirler. Asıl problem buradan kaynaklanmaktadır.

Allah hiçbir zaman kendisine ortak koşulmasını istemez Allahın ölürken af kapsamı dışında kalanlar Allaha şirk koşarak ölenlerdir.

4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

Peygamberlere itaat etmek ile peygamberleri ilahlaştırmayı birbirine karıştırmamak lazımdır. Peygamberleri Allah’ın tanımladığı dışarısına koyup Allah’ı geri plana atarsan işte ilahlaştırmak budur. Yahudiler ve Hıristiyanların yapmış olduğu bu yanlışı bize bildiriyor ki Biz de onların yaptığı yanlışlığa düşmeyelim.

5/116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen." 

Peygamberler de Allah’ın kullarıdır. Onlara olan sevgi ve ihtiramı Allah’a olan sevgi ve ihtiramın önüne getirirsen elbette Onu Allah’a ortak etmiş oluruz. Bir mecliste bir toplantıda En Çok hamd en çok ismi geçmeye layık olan Allah’tır. Bakınız Kuran’da En çok sözü edilen Allah kelimesidir. İki bin sekiz yüz kelimenin üzerinde geçmektedir. Kuran'da Allah kelimesi kadar geçen hiçbir kelime yoktur.

Eğer meclislerde veya dini sohbetlerde Kuran'ın önüne âlimlerden veya peygamber sözü denilip de peygamber sözü ile alakası olmayan sözleri eğer Kuran'dan daha çok onlar anılıp konuşuluyorsa bu Allah'ın rabliğini kendi alimlerini ve peygamberlerini  oratak ediniyorlar demektir.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Sonuç Olarak İnsanlar ya muttaki yoldadırlar onların yol göstericisi Kuran’dır. Ya da fısk ve fücur yolundadırlar onların yol göstericisi şeytandır. İnanıyorum diyenler kendilerini dinlerlerse ve Kuran gibi bir ölçüyle tartarlarsa hangi yolda olduklarını kestireblirler.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR