20 Mart 2011 Pazar

İSA PEYGAMBERİN BABASIZ OLMADIĞI İLE İLGİLİ AYETLER


RAHMAN VE RAHİM OLA ALLAH'IN ADIYLA!

Bir tane kardeşimizin ricası üzerine Hazreti İsa peygamberin babasız olmadığına dair Kuran'dan ayetleri çıkarıp onu insanların anlayışına bırakmamı istedi. Şimdi aşağıya bu ayetleri sıralamaya çalışacağım.

3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

23/12- Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.

23/13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.

23/15- Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.

22/5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

7/185- Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?

48/23- (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

33/55- Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

4/82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

4/171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.

17/85- Sana ruhtan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."

21/91- Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.

16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."

2/101- Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabını arkalarına attılar.

2/129- "Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."

98/2- (O delil de) Allah'tan gönderilmiş-bir elçi (ki,) tertemiz sahifeleri okumaktadır;

19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.

2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

19/22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.

19/23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."

3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."

16/40- Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen oluverir.

6/73- O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.

40/68- Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir.

9/36- Gerçek şu ki, Allah Katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

7/54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneşe, Aya ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.

11/7- O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkar edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

4/155- Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine karşı inkara sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "Kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) Hayır; Allah, inkarları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar.

4/156- (Bir de) İnkara sapmaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri,

43/57- Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.

3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.

3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

Yukarıda verdiğim ayetler içerisinden düşünenler ve aklını kullananlar umarım Hazreti İsa'nın babasız olduğu inancından vaz geçerek Allah'ın her şeyi bir ölçü bir zaman dilimi içerisinde yarattığı konusunda bir anlayışa sahip olacaktır.

Kuran'da geçen bir olayın Kuran'ın bütünlüğüne serpiştirilmiş sureler ve ayetlerden örnekler verdim. Sizin olayı doğru bir bakış açısı ile bakabilmeniz için verdiğim ayetler içerisinde kelimelere yüklenen anlamları Kuran'ın bütününde aramak lazımdır. Ayetler içerisinde İsa peygamberin babasız olmadığı ile ilgili kelimelerin ayetlerde nasıl anlam kazandığını vurgulamak için onunla ilgili ayetleri seçmeye çalıştım.

Meryem, İsa, Ruh, sünnet, Sünnetullah, Elçi, Resul, nebi, Ol, yaratış, çocuğun nasıl oluştuğu, Hanif fıtrat, zaman arş, Melek, kelimelerinin geçen ayetlerde anlam kazandığı şekilde anlaşılarak Kuran'ı okuyan aklını kullananlar için ışık tutacağı kanısındayım.

Selam ve dua ile.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise ana aittir.

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

12 Mart 2011 Cumartesi

YORUM NEDİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Yorum;Varlıkların, özellikle insanların kendilerine verilmiş olan yeteneklerle baktıkları algıladıkları şeyleri kendilerinin anladığı biçimde söylem, eylem, ve yaşamlarıyla ifade etmeleridir.

Ressamın resmini, şairin şiirini, mucit icadını, sanatkar sanatını nasıl algıladığını, resminde, şiirinde, icadında, sanatında ortaya koyarak etrafa mesaj vermesidir. Bu ona ait olan olguyu özelleştirerek onlarla toplum içerisinde zenginlik sağlanır. Onlarla bir kültür oluşur. Bu yorum sadece insanlarda değil insanların dışında olan yaratıklarda da bulunmaktadır.

Genellemesini bile sayamadığımız her türlü bitkilerin kendilerine yüklenen bilgilerle insanlara meyvelerinden sebzelerinden kendilerine has tat ve güzelliklerle insanlara ayrı ayrı birbirlerine benzemeden değişik tat ve lezzetlerle bir şeyler sunmaları onların topraktan aldığı gıdaların havadan aldıkları gazların güneşten aldığı ışığın sudan aldığı minerallerin, bir yorumudur.

Aynı şekilde genellemesini bile saymakta güçlük çektiğimiz hayvanların kendilerine ait maharetleriyle insanlara etlerinden sütlerinden yüklerinden sundukları hizmetlerle tabiattan aldıklarını yorumlamaktadırlar. Yaratılmış olan insanların dışındaki varlıkların yorumlarını böyle ortaya koyduktan sonra asıl bizim konumuzu ilgilendiren insanların evrenini nasıl yorumladıklarını ve daha sonra da Kuran'ı yorumlama konusundaki Kuran'ın bize verdiği bilgilerle Kuran'ın yorumuna geçerek açıklamaya çalışacağım.

İNSANLARIN EVRENİ YORUMLAMASI!

Dünya hayatında temel olarak iki tip insan vardır. Birisi Yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın olduğuna iman ederek onun rabliği altında evreni okuması ve yorumlamasıdır. ikinci olan insanlar da Allah'ın rabliğini kabul etmeyip de Allah'ın dışında yaratılmış olan varlıklardan kendisine Rab seçerek onun adıyla evreni yorumlamasıdır.

İki tip insan için eşyanın konuşma dilleri aynıdır. İnsanlığın bu günkü ulaştığı kültür medeniyet her iki toplum tarafından katkıları olarak gelmiştir. Birisi evrenden ve insanlardan aldığı bilgiler ve ilhamla evrende olup da insanların önüne bir şeyler icat edip yorumlamış. Diğeri de Allah'ın ona verdiği maharetle evreni Allah adıyla okuyarak  yorumlamışlardır.

Demirin, bakırın altının gümüşün daha insanların dünya hayatında insanların yaşamasını kolaylaştıracak malzemelerin keşfedilmesiyle mucitler icatlarını gerçekleştirmişlerdir. Yer yüzündeki madenlerden veya var olan her şeyden, Uçak  araba gemi, tren, müzik, resim şiir telefon televizyon  vs. üretilmesi insanların eşyayı yorumlamaları ile ortaya çıkmaktadır. 

Allah kainatı ve kainatta insanları yaratarak belirli bir zaman dilimi içerisinde insanların denenerek ölmesi Allah'ın kainatı yorumlayarak yaratmasıdır. Hiçbir insan yaratıcı değildir. İnsan yaratılmış olan malzemelerle ihtiyaçlarını değişik konularda karşılayabilmek için, onları kendisine yararlı bir hale dönüştürmeleri onların yorumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeryüzünde dolaşıp görmüş olduğunuz insanların evrendeki ve yeryüzündeki yaratılmış olan varlıkları yorumlayarak ortaya çıkardığı  mucitlerin icatlarıdır. Yeryüzündeki varlıkların konuşma dilini en güzel keşfedenler onları insanların yararına en fazla yararlı oluşuyla anlam ve değer kazanırlar. Dünyada binlerce taksi markaları olduğu halde, her taksi üreten aynı yoruma sahip değildir.

İşte marka farklılıkları malzemeleri iyi yorumlayıp yorumla-mamalarıyla Markada kalitede farklılık arz etmektedirler. 

Arabaların yapılmasında meydana gelen malzemeleri usulüne en yakın uygulayanlar en önde rekabeti kaliteyi götüren insanlardır. Hani bir ata sözü vardır. “Herkes kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez” aynen onun gibi herkes icat ettiği şeyin kalitesiyle önem ve değer kazanır.

Yeryüzünde madenlerden ve Allah'ın yeryüzüne yaydığı varlıklardan insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek her türlü insan yaşamına ihtiyaç hissedildiği alanlarda mutlaka bir şeyler üretilmiştir. Bilenle bilmeyenler bir olmadığı gibi tahkik edenle taklit eden de bir değildir. Üreten evreni yorumlayan insanlardan mucitler ortaya çıkmaktadır. Bir  ülkenin medeniyeti ürettikleri icatlarla, teknolojik gelişmelerle ahlak kurallarıyla belli olur.

Evreni yorumlayan insanlar bir icatta bulunmuşlarsa vahyin kurallarını bilmiyor ve o kurallara isyan ediyorsa, icatlarını insanlar arasında fitne konusu olarak kullanırlar. İnsanları öldürürler insanlara zulüm ederler. ekini ve nesli yok ederler. Ama Rabbım Allah'tır diyen insanlar Allah'ın onaylamadığı hiçbir şeyi yapmazlar ürettikleri malzemeleri Allah'ın onaylamadığı alanlarda fitne aracı olarak kullanmazlar.

KURANI YORUMLAMAK

Kuran'i anlamda yorum Kuran'daki bir kelimenin bir ayetin veya bir kıssanın anlatmak istediği anlamı anlayarak kişilerin anlayacağı biçimde aktarılmasıdır.Bir başka ifadeyle Kuran'ı doğru yorumlamak Allah'ın murat etmek istediğinin yakalanarak yaşamla doğru orantıda anlamak ve  buluşturmaktır.

Yorum, benzeşen iki şeyden kalplerin mutmain olacak şekilde anlamının yakalanarak verim alacak şekilde sentez haline gelmesidir.Kuran, Evren ve evrendeki insanların,Allah tarafından kelimelere ayetlere, dizelere kıssalara dökülerek yorumlamasıdır. Kuran üzerinde uzmanlaşmış olanların Allah'ın Kuran'da yorumladıklarını Allah'ın yorumladığı şekilde O konuda bilgi sahibi olmayanlara tercüman olmasıdır.  

Eğer Kuran Allah tarafından açık bir şekilde yorumlanıp insanlar önüne konmuş olsaydı. Aynı Kuran okuyan insanlar ayetleri ve kelimelerin kastedilen manayı farklı farklı anlamalara neden olmazdı. Maalesef iki tane Arapçası süper olan Alimler Müteşabih olan ayetleri yorumlamalarında,hiç birinin hiç biriyle uyuşmadığı gözlenmektedir. Bu yadsınamaz bir gerçektir.

İnsanların hayatlarını kolaylaştırmak için ürettikleri bütün araç ve gereçler dağların bir yorumudur. Hepsi yeryüzünde ayrı ayrı bulunmaktadırlar. İnsanlar bunların özelliklerini keşfederek onlardaki maharetlerin birleşmesinden yeni bir şeyler üretmektedirler. Helva olarak Allah hazır bir şey yaratmamıştır. Helvayı insanlar dünyadaki ürünleri birleştirerek yorumlamışlardır.

Yani maddeler yeni karışımlarla yeni ürünler ortaya çıkarmaktadırlar. Helva temel gıdalardan şeker, un, ve yağın birleşmesinden meydana gelmektedir. Helvaya yağ diyemezsin şeker diyemezsin un da diyemezsin ama şeker yağ ve unun sentezi diyebilirsin, o sentezin adı da helva-dır. Onlarla yeni bir isim ortaya çıkmaktadır. İşte bu yorumu da genelde herkes aynı yorumlamıyor. Farklı ustaların farklı yorumları onlardaki kalite farkını ortaya koyuyor.

Kuran'daki ayetlerin anlaşılması ve konular içerisine yerleştirilmesi de yorumlamaya insanların anlayacağı şekilde anlayacak hale getirilmesine ihtiyaç vardır. İşte Kuranı yorumlarken yorumlamaya ihtiyaç olan kelime ve ayetlerde kalplerinde maraz olanlar ikişerli veya çok anlama gelebilen ayetleri kendi kötü emellerine uydurmak için, kendi isteğine  göre yorumlayarak fitne çıkarmaktadırlar. O zaman Kuran'ı anlamada iki farklı ayet bulunmaktadır. Muhkem ve müteşabih. 

Başka bir ifadeyle Açık, anlaşılması kolay olan ayetler, Bunar muhkem olan ayetlerdir. Karmaşık kendi anlam dışında farklı anlamlara gelebilen  ayetlerdir. Bunlar da müteşabih ayetlerdir.

KURAN’DAN YORUMLANMAYA İHTİYACI OLAN BAZI AYET ÖRNEKLERİ!

6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Düzgün bir Kuran okuyucusu ve yorumlayıcısı, Önce Kuran'ın bütünüyle ilgili ayetlerden haberdar olması gerekir. Kuran'daki bir ayetin kastettiği manayı ortaya koyarken Kainat yasalarından da haberdar olması gerekir. ya da o konudaki bir ayeti açıklayabilmek için o konunun uzmanları ile istişare yapması lazımdır. Yetmedi Bu konudaki ayetle o konunun ilminin uzmanlarının ortaya koydukları verilerle uyum sağlamışsa  pratik hayattaki uygulama sonucuna bakmak gerekir.

Bir Örnek verecek olursak Kuran sarhoş edici içkileri yasaklıyor. haram kılıyor. İçki kime haram edilmiş tabi ki insanlara haram edilmiş, bir de dinleyen öğüt alan iman eden insanlar bunu kabullenir. İçki ile ilgili bir ayet örneği verelim.

5/90- Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.

Ayette içkiden başka bir takım haram kılınmış olanlar da var. Şimdi biz içki deyince insana sarhoşluk veren yaratılmış olan eşyanın değişikliğe uğratılarak bozulup insan yapısını da bozan bir içecekten söz ediyoruz. Eğer Allah bunu insanlara yasaklamışsa insanları keyfinden uzaklaştırmak için değil insan yaşamını içtiği zaman, bağımlılık yaparak hem de insan vücudunda olumsuz tesirler yaratarak insana zarar verdiği için yasaklanmıştır.

Elbette her zararlı olan şeylerde faydalar da vardır. Ama Allah zararları faydalarını aştığı için, onların içilmesini yasaklamıştır.

2/219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;

“Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür."

Ayette dikkat ederseniz Günah olan kısmı yararlı olan kısmından daha çok olduğu için Allah içkiyi kumarı yasaklamıştır. O zaman diyebiliriz ki helal olanlar içerisinde de insanlara zarar olan yönleri vardır. Ama insanlara faydalı olan yönleri zararlı olan yönlerine göre daha ağırlıkta olduğu için onlar helal edilmişlerdir.

İnsan hayatta yaşarken yapacak olduğu işi enine boyuna ölçer kendisine faydalı olan en uygun olanı seçer. Onu hayatında gerçekleştirir. Trafiğin yoğun olduğu bir dönemde karlar da yağıyorsa arabalar birbirlerine çarpıyorsa yaya olarak gideceği bir saatlik yolu arabayla üç saatte gidiyorsa arabayla gideceğine yaya olarak gitmeyi tercih eder.
Tıp İlmi eğer kesinlik ve netlik kazanmışsa, Kuran'ın haram ettiği bir şeyi asla insana bütün olarak yararlıdır diyemez.

ALINTI
ALKOL BAĞIMLILIĞININ SONUÇLARI

Bedensel ve ruhsal hastalıkların yanında, kişiler arası ilişkilerin bozulmasında, aile içi sorunların artmasında, çocuklar üzerinde yaptığı olumsuz etkilerle toplumsal sefalet ve önemli ekonomik kayıplarda yasal sorun ve intihar olaylarının büyük çoğunluğunda, trafik ve iş kazalarında alkol başta gelen bir sorumlu durumundadır. Buna göre alkolün zararları şu başlıklar altında toplanabilir.

A. Fiziki Zararları: Alkol vücutta bir çok organa zarar vermekle beraber en çok beyinde tahribata neden olmaktadır. Beyne ilk etkisi yorum ve düşünceyi kontrol eden bölgeyi yavaşlatmasıdır. Böylece kişinin hatırlama, anlama, karar verme gibi normal akli görevlerini yürütmesine engel olur. Birey rahatlamadan dolayı önce kendini serbest ve neşeli hisseder. Ayrıca beyinde adale kontrol merkezine de zarar verdiği için kol ve bacak koordinasyonu bozulur (Özgen, S : 3).

Alkoliklerin bedensel hastalıklarının çoğu karaciğerle ilgilidir. Bu hastalıklar sarılık, siroz ve safra kesesinin iltihaplanması olarak kendini gösterir. Karaciğer sirozu alkol bağımlısı kişilerde kullanmayan kişilere oranla sekiz kat daha fazladır. Fazla miktarda kullanılan alkol gastrit, ülser, pankreas yetmezliği, pankreatik kanserler, kan basıncında yükselme, karaciğer enzimlerinde yükselme, karaciğer yağlanması gibi rahatsızlıklara neden olmaktadır (Cüceloğlu,1996:464).

B. Toplumsal Zararları: Alkolün etkileri sadece kişinin kendisiyle sınırlı kalmamakta, ailesi, toplumsal ve iş çevresi davranışlarından zarar görmekte ve onlar da bu hastalığın daha fazla zarar vermesini engellemek için yardımcı olmaya çalışmaktadır. Mutsuz evlilikler, yıkılan yuvalar, terk etmeler, boşanmalar, düzensiz aileler, boşta kalan çocuklar hepsi bu bedelin birer parçasıdır. Alkolün yarattığı sorunları çözmeye yardımcı olan kurumların masrafları milyarlarca lirayı bulmaktadır. Konuyu derinlemesine incelediğimizde:

İçkili Sürücüler : Ölüm ve yaralanmalara neden olan trafik kazalarının %66`sı alkol kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu kazalarda yaralı ve muhtemelen sakat kalmış kişileri, doğan hasarın yarattığı ekonomik yük, gelir kaybı, tıbbi masrafları ve sigorta masraflarını da unutmamak gerekir.

Alkol ve Suç : Bazı kişilerde alkol, ayıkken düşünemeyecekleri şekilde kırıcı davranışlarda bulunmalarına sebep olur. Ölme nedeni olan intiharların yarısı ve cinayetlerin 1/3`ü alkolle ilgilidir.

Sanayiye Olan Maliyeti : Alkol bağımlısı olan bir kişinin topluma yaptığı en büyük kötülük, insan gücü kaybına yol açmasıdır. Alkolik kişi veriminin düşmesi sonucunda kendisinden bekleneni veremez. Ayrıca mesai arkadaşlarıyla sürtüşmelere ve iş verenler ile olumsuz ilişkilere sebebiyet vermektedir.

Ulusal Zararı : Alkol bağımlılığının ulusal zararı ise alkol bağımlısı kişiler için yapılan tedavi masraflarından, motorlu araç kazalarında, çalışma süresi kaybından doğmaktadır. Ayrıca işlediği suçlar nedeniyle ceza evlerini, hastalıklar nedeniyle hastaneleri doldurarak üretici durumdan tüketici duruma geçerler (Köknel,1983:534).
****

Yukarıda Alkolün zararlarını hem insanın kendisine hem ailesinde hem toplumda hem de dünyada yapmış olduğu tahribatı anlatan bir makaleyi aktardık.

Demek ki Kuran'da haram edilenler mutlaka insana zarar olanlardır. İfadesini tıp ilmi de doğrulamaktadır. Yani Allah'ın insanlar önüne koyduğu vahiy yasalarıyla evrene koyduğu yasalar kesinlikle birbirleriyle çelişmezler örtüşürler. O zaman Kuran'da içki üzerine dikkat çeken şu ayeti gözardı etmememiz gerekmektedir.

5/91- Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?

Peki Allah bir tane olduğuna göre, Ve bütün peygamberler onun elçisi ve nebisidirler. Birine helal ettiğini diğerine haram eder mi? Neden Yahudilere haram edilen islam toplumuna haram edilmemiş? Sorusuna mutlaka akıllı ve mantıklı cevap aramamız gerekiyor.

6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Bu ayetin kastettiği manayı anlayabilmek için Kuran'dan bazı ayetlerin bilinmesi gerekiyor.

16/114- Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin.

16/115- O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve sınırı aşmamak üzere (yiyebilir). Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

16/116- Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.

16/117- (Bu dünyada olup-biten) Pek az bir metadır. Onlara ise acı bir azap vardır.

16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin;

Allah'ın helal ettiklerinin temel özelliği temiz ve helal olan rızıklardan yenilmesidir. Öyleyse her peygamberin kendilerinden önce gelen peygamberleri doğrulaması neyi ifade eder? Yahudilere Allah'ın Müslüman olanlara helal ettiğini haram etmesini mi ifade eder? Hayır Allah bir kavme haram ettiğini bir kavme,helal etmez. zorunlu bir durum ortaya çıkınca da ruhsat verir.

” Fakat kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve sınırı aşmamak üzere (yiyebilir).”

Allah'ın insanlık tarihinin başlangıcından  bu tarafa göndermiş olduğu dinin adı islam teslim olanların adı da Müslümandır. Allah insanlara İslamın dışında hiçbir din göndermemiştir. Hristiyan ve  Yahudiyiz kelimelerini onlar kendileri üretmişlerdir. Onarın kendi kendilerine koydukları yasalara Allah haram ettik ve helal ettik ifadesi kullanmaktadır. Ayet açıkça  onu anlatmaktadır.

16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Demek ki Allah katında haram ve helal olanlar nasıl son peygambere de helal ve haram ise Musa peygamberin kavmine de bunlar haram ve helaldir. Ayette ifade edilen koyunun iç yağı ve kuyruk yağlarının çift tırnaklı hayvanları Allah onlara haram etmemiştir onlar kendi kendilerine haram etmişlerdir. ve ayette ifade edilen, 

“'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık” 

Sapanı Allah saptırmaz Allah sapma ve doğru yolda yürümeyi insanların önüne teklif olarak koyar. Sapana saptırdım doğru yola gidene de doğru yola getirdim ifadesi kullanır. Tercih insanın kendisin-indir.

Demekki Ayette önemli olanın ne söylediği değil ne söylemek istediğinin anlaşılmasıdır. Onu anlamak bir yorumla ancak ortaya konulabilir. Eğer ayette Yahudi olanlara haram edilenler. Gerçekten kendi kendilerin değil de Allah'ın haram kılması olarak algılanırsa çelişkili olmayan Kuran'a çelişkili bir anlayış getirilmiş olurdu.

39/28- Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kur'an'dır (bu). Umulur ki sakınırlar.

Evet şimdi de Kuran'dan başka bir ayet vererek onun ne anlama geldiğini yorumlamaya çalışalım

17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Bu Ayeti genelde müfessirler açıklarken Allah hazretti muhammet peygamber dışındaki bütün peygamberlere İnsanları imana getirmek için olağan üstü mucizeler göstermeyi vermiş.Ama Muhammet peygambere mucizeler vermemiş olarak aktarmaktadırlar.

Ayet kelimesi geneli ifade eden bir kelimedir. Yani Allah'ın zerreden küreye kadar yaratmış olduğu Kuran'da geçenler, uranın kendisi de dahil hepsi birer ayettir mucizedir. Ayet kelimesi isra elli dokuzda geçen ayet ne anlama geliyor? Onu anlamak yakalamak lazımdır.

Bu ayette değişik anlama gelen üç ayetten bahsediyor. 

a) Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı.

b) Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular.

c) Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Şimdi kuranda bu üç boyutu anlatan olaylara ayetler bulalım.

a)Şıkkında öncekilerin yalanlamasıyla başlarına ne gibi feleketler geldiğini anlatmaktadır. Yani onlar yalanladığı için ayetler Ahiret alemine dünya hayatında cehenneme gdecek yolu allah onlara tuzak kurarak onları vahiylerden nasibini almadan yollarını sürdürerek helak etmiştir.

16/ 113- Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar; böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azap onları yakalayıverdi. 

Burada yalanladıkları nedir Allah'ın gönderdiği nebiler ve onların getirdikleri Vahiydir. Yalanladıkları zaman onların helakı nedir? Dünya hayatında gönderilen vahye karşı gözleri kör kulakları sağır ve kalplerini de kendi kendilerine,mühürleme hastalığına tutulmalarıdır.

İşte Nuh kavminin semut kavminin ad kavminin heleklarıyani dünya hayatında kafir olarak yaşamaları onların gelen nebi ve resulleri inkar etmelerinden kaynaklanmaktadır. Kuran yalanlayan kavimlerinden birinin başına gelen Olayı anlatıp resulüne örnek veriyor.

b) Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular.

Allah dişi deveyi her ihtiyaç için yönelenlere göndermiştir. Dişi devenin önemi hem üretken olması hem de yükünden etinden tüyünden daha akıla gelmedik nice faydalarından insanlar yararlanmaktadır. Bu gün göçebe hayatı yaşayan bütün toplumlarda motorlu taşıtlar çıkmadan ve yaygınlaşmadan önce onlarla hayatlarını sürdürüyorlardı.

Kuran'da salih kavminin helak olma nedenini anlatırken,  deveye zulmetme olarak anlatmaktadır. Zulüm Allah'ın koyduğu bir değeri değerin altında ve üstünde bir değer koyarak ölçüyü taşmaları kelimelerin yerini değiştirmesi olarak anlatmaktadır. Şimdi Kuran'da geçen deveye zulmetmenin nasıl şekil aldığını Kuran'dan bir kesit olan olayı nakledelim.

7/ 73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.

7/74- "(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."

7/75- Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız" dediler.

7/76- Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız."

7/77- Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım."

7/78- Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

Halk arasında Kuran’da geçen salih kavminin başına gelenler, deveyi kesme nedeni olarak müfessirlerin katkısıyla anlatılan dağdan mucize bir devenin doğması Salih'in Allah'hın ona verdiği özel bir mucize olarak gösterdiği anlatılır.  Konu içerisinde deveyi kesmek boğazlamak değil, Deveyi Allah'ın koyduğu yerden kaldırıp,tapınılır hale getirilmesi anlamında kullanılmıştır. Dikkat ederseniz konuda anlatılan ana fikir salih kavminin, gelen peygamberin sözlerini dinlememeleri ve ona iman etmemeleridir.

7/77- Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım."

Salih peygamberi yalanlama sonucunda salih peygambere karşı mücadele verme onların inkarlarını arttırarak küfürde vahye karşı karar kılmalarına neden olmuştur.Bu konuyu detayına Kavimlerin helakı ile ilgili makalemde anlatmıştım geniş bilgi sahibi olmak isteyenler benim siteden öğrenebilirler.

Musa kavmi nasıl samirinin önderliğinde buzağıyı ilahlaştırarak helak olmuşlarsa salih kavmi de dişi deveyi ilahlaştırarak helak olmuşlardır. Bir başka deyişle dünya hayatında cehennem ateşinin yakacak olduğu kendi odununu hazırlamışlardır.

7/78- Bunun üzerine onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da kendi yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

İşte onların yurtlarında diz üstü çöktüren sarsıntı onların asla doğru yolu bulamadan ahiret hayatına gitmeleridir.Yoksa dünya hayatı bir deneme salonudur. Denenme yerinde sınav bitinceye kadar Allah'ın Evrenin yasalarına insanların uymadıkları dışında insanlardan ve eşyalardan başına gelenler dışında Allah'ın özel bir cezası ve müdahalesi yoktur. 

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Demek ki salih kavmi Allah'ın gönderdiği deveyi kendilerine bir takım ihtiyaçları için kullanmaları için yarattığı halde onlar peygamberini yalanlamaları ve deveyi konulduğu yerden kaldırarak ona sevgiyi aşırı boyuta taşıyarak, Allah'a ortak koşmaları onları helake götürmüştür.

c) Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Buradaki korkutmak için gönderilen ayet de islam toplumunun birlik ve beraberlik içerisindeki küfre karşı tek vücut olarak birleşmesi ve mazlum olanların üzerinden zalim olanların ellerinin korkularından dolayı çekilmesidir.

Allah Müslüman olanlara güçlü olduğunuz zaman Müslüman olmayanları kesin doğrayın diye bir emir vermiyor. o gücü Müslüman olanları yerinden yurdundan ederek onları Rabbım Allah'tır diyenlere karşı korunmaları amacıyla caydırıcı bir güç olması Allah'ın ayetleridir. Allah gücü Müslümana onun için vermektedir.

İşte Genelde müfessirlerin son peygambere mucizeler verilmedi diğer peygamberlere mucizeler verildi şeklindeki açıklamaları doğru değildir. bir peygambere Allah mucize verdiyse diğer peygambere neden vermesin? Sorusunun asla geçerli bir izah tarzı olmalıdır.

Allah bütün nebilerine vahyetmiştir. Onlarla konuşmuştur onlara kendi bilgilerini her dönemde yeterli bir açıklamasını yaparak anlatmıştır. Onlara verdiği ayetler de gönderilen kitaplarıdır. 

Son peygamberin, On parmağından su akıtması kuru çeşmeyi sulandırması arkasında peygamberlik mührü olmadığı gibi geçmiş peygamberlerde de mecazi anlatım dışında Allah onlara vahyin dışında Musa peygambere sihirli bir asa, İsa peygambere ölüleri diriltmesi, Salih peygambere dağdan deve doğurtması üveyir peygamberin yüz yıldan sonra dirilmesi İbrahim peygamberin parçalanıp ölen kuşlar diriltmesi olayı olmamıştır.

Kuran'daki ayetlerin yorumu budur. Müteşabih olan ayetlerin inceleme ve tahlil yaparak onun kastettiği anlamı yakalayarak onu hayata götürmek ve insanara anladığını onların anlayacağı şekle dönüştürerek anlatmaktır. Yoksa bazı Kuran okuyucuların anladığı ve anlattığı gibi Kuran açıktır, onun yorumunu Allah yapmıştır. Deyip,deveyi salih kavmi kestiğinde onlar helak oluyorlar da Muhammet kavmi kestiğinde neden helak olmuyorlar? sorusunun cevabı askıda kalmaktadır.

Öyleyse Yorum kapalı olan bir şeyin açılarak zikir ehli veye ilim ehli olanların inceleme ve tahlil sonucunda zikir ehli olmayanlara anlayacak şekilde anlatmaları izah etmeleridir. Bir araba tamircisinin arabası bozulanların arabasını tamir etmesi bir doktor uzmanın kendi sahasında olan bir hastasının hastalığının teşhisini yaparak ondaki rahatsızlığı gidermesi, bir ziraat mühendisinin değişik konularda uzmanlaşarak bitkilerin rahatsızlıklarını onlardan kaliteli ürün ve verim almaları işte hep yorumlamakla olmaktadır.

Doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.
http/kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com

9 Mart 2011 Çarşamba

KURAN’DA ÇELİŞKİ YOKTUR.



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

4/82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.


Kuran, yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın insanlara dünya hayatında göndermiş olduğu çelişkisiz bir hayat projesidir. Ne yazık ki Kuran'ın konuşma dili anlaşılamadığından Kuran'daki ayetler ya yanlış anlaşılmış ya da kalplerinde maraz olanlar ayetleri çarpıtarak anlamışlar ve anlatmışlardır.

Bir ateistin Kuran'daki çelişkilerden bahsederken neler bulmuş ve onlara Kuran'dan cevaplar vermeye çalışalım.

"insanlar gerçek olmasını diledikleri şeylere inanırlar."

Kuran’daki Çelişkiler – İlhan Arsel


Seriat ortaminda ve din adami’nin elinde yetisen kisilerin ortak özelligi, birbirine ters, birbirine zit ve birbirini cerheden seyleri ayni zamanda benimseyebilmek veya benimsemis görünmektir. Bundan dolayidir ki müslüman kisi, hem bir yandan “Islam dini hosgörü dini’dir” diyebilir ve hem de ayni zamanda Kur’an’in: “Islam’dan gayri bir din’e inananlar sapiktirlar” seklindeki hükmünü benimseyebilir. Bu iki düsüncenin birbirine zit, birinin tersi oldugunu düsünmez.

Soru-1Arkadaşımız anladığım kadarıyla şu soruyu sormaktadır. Neden islam alimleri veya islam alimlerinin eğitiminden geçen insanlar ayrı ayrı inanç ve yaşam biçimine sahiptirler.

Cevap-1- evet Onların ayrı dinlerde oluşları Kuran'ın çelişkili olduğuna bir delil teşkil etmez. Kuran kendi sistematiği içerisinde anlaşılmalıdır. Dünya üzerinde ne kadar ideoloji varsa o ideolojileri kabul eden insanlar ideoloji içerisinde tek tip düşünce ve yaşam biçimine mi sahiptirler? Onlar da kendi aralarında farklı farklı anlayış ve yaşam biçimine sahip bulunmaktadırlar.

Bu Hristiyan dünyasında onlarca mezhep ve cemaatlere ayrıldığı gibi ateistler deistler de kendi aralarında bir çok farklı görüşlere sahiptirler. Asıl önemli olanın her sistemin kendi sistematiği içerisindeki çelişkilerin gündeme gelmesi gerekir.

Soru-2-Hem bir yandan Kur’an’in “Din’de zorlama olmaz” seklindeki hükmüne sarilabilir ve hem de ayni Kur’an’in, “müsrikleri” (puta tapanlari) Islam’a zorlamak için, “Müsrikleri öldürünüz” seklindeki emrini rahatlikla uygulayabilir. Bu iki davranisin çeliskili ve bagdasmaz oldugunu farketmez.Farketse bile günah isleme korkusundan farketmemis görünür.

Cevap2 Kuranı kerimde bir ayet hangi konuda nereye konmuşsa orada anlaşılmalıdır. Şimdi bunla ilgili ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiğini Kuran'i çerçevede izah etmeye çalışalım

2/256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

Bu ayeti düzgün olarak anlayabilmek için Kuran'ın bütün ayetleri kafada barındırılmalı ve ait olduğu yere konulmalıdır. Önce din insanların algıladıkları ve yaşadıkları hayat biçimlerinin adıdır. Her insan özgür olarak doğar özgür olarak yaşaması ve özgürce ölmesi gerekmektedir.

Dünya hayatında Allah insanları denemek için yaratmıştır. Tabi ki Kuran'ın söyledikleri iman edenler için geçerlidir. İman etmeyene neden iman etmedin deyip de onları dünyada cezalandırmıyor. Ve iman edenlere de iman etmeyenlere karşı iman etmemeleri yüzünden de onları öldürün demiyor. 

Ama iman etmeyenler iman edenlere neden iman ediyorsun deyip onları yerlerinden yurtlarından sürüp çıkararak öldürürse her halde onlara karşı iman edenlere ölün de şehit olun onlara karşı ellerinizi kollarınızı bağlayın demez. Ama iman edenlere karşı saygı duyanlara kuran hiçbir zaman onları öldürün demez. Hatta onlarla dostça dünya hayatında yaşamalarını tavsiye eder.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

60/9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

Kuran bırakın ayrı dinlerde olanları öldürmeyi onlar kendi dinlerinde usluca başka dinlerde olanların dinlerine ve özgürlüklerine saldırmadığı sürece başka dinlerde olanların dinlerine saldırmasına bile tahammül edemez onları güç ve iktidar sahibi olurlarsa koruma altına alır. Kendi dinlerini kendilerine vererek özgürce kendi dinlerinde yaşama ortamı sağlar.

4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

Hürmet ve saygı karşılıklıdır. Soruyorum bir kişi ateist veya deist veya Hristiyan veya Yahudi olsa o kişiyi kendi dininden dolayı dövsen kovsan malını mülkünü elinden alsan ne yaparlar? Onun da kendisine yapılan zulme karşı yaptığı zulüm kadar zulüm yapma hakkı doğmaz mı? 

İşte kuran iman edenleri böyle bir eğitimden geçirmektedir. İman edenlerin velisi Allah'tır. O fiziki olarak ortada gözükmüyor ama onun vahyini ulaştıranlar onun halifesidirler. O peygamberleri aracılığı ile nerede nasıl davranacaklarının komutunu vermektedir.

2/194- Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.

Kuran'da Hiçbir ayette savaşı başlatan olun dememiştir. Ama sana senin dininden dolayı saldırırsa seni dövüp sürüp öldürürse elbette onlara karşı savaşmak ve inancınızı dininizi korumak bir görev ve yükümlülüktür. İşte kuranın kafirleri nerede bulursanız öldürün hükmü bu aşamalardan sonra gelmektedir.

2/190- Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.

2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.

2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.

2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Herhalde Kuran'dan başka dinlerde olanlara karşı öldürün ayetinin ne anlama geldiği umarım anlaşılmıştır.

Soru-3-Sayisiz denecek kadar çok bu örneklerin ortaya vurdugu sonuç sudur ki seriat verileriyle yetisen kisi birbiriyle çeliski halinde bulunan din verilerini gerçegin ta kendisi olarak kabul etmekten geri kalmaz. Bu hükümlerin “kutsalligina” ve “mutlak gerçekligine” öylesine inanmistir ki bunlarda “çelisme”, “tutarsizlik” ya da “bagdasmazlik” diye bir sey olabilecegini kabul etmez. Kabul etmek söyle dursun fakat kabul edenleri dinsizlikle suçlamaga hazirdir. Cünkü zekasi, seriat’in olusturdugu ortam içerisinde körletilmistir ve bu ortami olusturan da esas itibariyle din adamidir. Din adami’nin ona belettigi sudur ki Kur’an: “Dogrulugu süphe götürmeyen kitab’tir” (K.2 Bakara 2) ve “Eger o, Allah’tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda bir çok tutarsizlik (bulunurdu)” (K. 4 Nisa 82)

Cevap-3-Kuran'da din adamı diye bir sınıf olmaz islam toplumlarında İslamı yanlış algılayıp da yanlış uygulayanların yanlış uygulama ve anlayışından Kuran sorumlu tutulamaz. Evet kuran doğru anlaşılıp doğru uygulanırsa onda hiçbir çelişki olmadığı gibi gerçekten o dini anlayanlar ve kalbi marazlı olmayanlar istisnasız o yerleri ve gökleri yaratan Allah'a teslim olduğunu onun gönderdiği eşsiz kitap Kuran'ın gerçekten mucize bir kitap olduğunu fark eder. ben de Müslüman oldum demekten kendisini alamaz.

Problemin yanlışlığı sistemden değil sistemi doğru algılamayan ve uygulamayan kişilerin yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Kuranı anlamak ve yaşamak için harekete geçen herkes ondan nasibini alır.  o insanları Muttaki olan yola yöneltip iletir.

Soru4-Ancak ne var ki akilci bir gözle Kur’an’i okumaga basladigimiz an, daha ilk satirlarindan itibaren çelismeli hükümleri karsimizda bulur ve okumaga devam ettikçe bunlarin çoklugu içerisinde kayboluruz. Sadece bir kaç örnekle yetinmek üzere En’am Suresi”nden bazi hükümlere göz atmakla ise baslayalim: 107ci ayet söyle der: “Tanri dileseydi puta tapmazlardi” (K. 6 En’am 107). Bir kaç ayet ilerde su vardir: “Allah dilemedikçe inanmazlar” (K. 6 En’am 111) . Bundan anlasilan sudur ki inanmak ya da puta tapmak Tanri’nin dilegine baglidir ve eger Tanri dilemis olsaydi kisiler puta tapmazlardi.

Cevap 4-Bakalım arkadaşın Kuran'da çelişkili olarak örneklendirdiği ayetlere.

6/107- Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazdı. Biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık; sen onlar üzerinde bir vekil değilsin.

6/110- Biz onların kalplerini ve gözlerini, ilkin inanmadıkları gibi tersine çeviririz ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terk ederiz.

6/111- Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar.

6/112- Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak.

İşte gözleri Kuran'ın deyimi ile körelmiş kulakları sağırlaşmış kalbini de Allah'ın gönderdiklerine karşı mühürlenmiş olan bunları anlamaktan nasibini alamaz.

Allah denemeye tabi tuttuğu insana aklını takvasını ve fıskını verip önüne de doğru yola yanlış yola gidebilecek malzemeleri de vererek kişileri kendi özgür iradesiyle baş başa bırakmaktadır. Allah sapmak isteyeni engellemediği gibi hidayete gelmek isteyeni de zorlamaz. Yol ikidir gidebilecek malzemeler de vardır sonucuna katlanmak koşulu ile insan dilediği yola gitme hakkını kendisinde bulur. İşte Allah sapmak isteyene anlatım sanatı olarak saptırdım hidayete gelmek ve bağışlanmak isteyene de bağışladım ifadesi kullanır.

Yani Allah bağışlanmayı sapmayı hidayete gelmeyi yaratıyor. bunu insanların önüne teklif olarak sunuyor. Dileyen sapıklığı dileyen de bağışlanmayı seçiyor Yoksa Allah kimseye zulmedici değildir.

Allah'ın kimseye karşı bir garazı yoktur.  Kimseye de özel bir torpili de yoktur.Bütün insanlara  karşı  Allah eşit mesafededir.

Soru-5-Ancak ne var ki bu ayni En’am Sure’sinde: “… puta tapanlardan yüz çevir” (K. 6 En’am 106) diye yazilidir. Bunu pekistirir nitelikte olmak üzere Tevbe suresi’nde de puta tapanlarin öldürülmelerini emreden su ayet vardir: “…Müsrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün,..” (K. 9 Tevbe 5). Bir baska deyisle, Kuran’a gore, Tanri kisiyi hem “putperest” (müsrik) birakmistir, ve hem de “putperest’tir” diye cezalandirmaktadir.

Cevap-5-106- Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka İlah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.

9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah Muttaki olanları sever.

9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

9/6- Eğer müşriklerden biri, senden 'eman isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.' Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.

9/7mescidi- Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, Muttaki olanları sever.

Yukarıda bütün insanların Allah katında eşit mesafede olduğunu Allah'ın hiç kimseye garazı Zulmü olmadığını ama her insan kendisini dinlediği zaman yapılan zulmü ne kendisi sever ne de başkası sever.

Enam suresi 106 .cı ayette “müşriklerden yüz çevir.” Derken ayetin o kısmını alıp olayı çarpıtarak başka mecralara çekmek ayetin ne demek istediğinin anlaşılmadığını göstermektedir. Bakınız ayet konu içerisinde nasıl işlenmiş.

6/104- Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim.

6/105- İşte Biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Öyle ki sana: "Sen ders almışsın" desinler ve Biz de bilebilen bir topluluğa onu açıkça göstermiş olalım.

6/106- Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka İlah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.

6/107- Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazdı. Biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık; sen onlar üzerinde bir vekil değilsin.

Dünya hayatında daha önce de bahsettiğim gibi Allah hem doğru yöne hem de yanlış yöne gidebilme eğiliminde insanları yaratmıştır. Ve özgür iradesiyle yol seçme hakkını sonuçlarına katlanmak koşulu ile yetki ve sorumluluğu kendisine vermiştir.
.
Göndermiş olduğu peygamberleri de sadece uyarmak ve müjdelemek için göndermiştir. Peygamberlerin kimsenin üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur.sadece yanlışı yapma der ve uyarıya kulak verip vermemeyi kişinin kendisine bırakır.Kim güzellikleri yaparsa kendi lehine yapmış olur kim de kötülükleri yaparsa da kendi aleyhine yapmış olur. Herkes kazandığına karşılık bir rehinedir.

9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Bu ayette haram aylardan bahsetmektedir. Kuran'da haram ayları savaş yapılmayan aylar olarak tanımlanır. Kuran'da hiçbir zaman puta tapanları puta taptıklarından kafir olduklarından dolayı öldürün diye kesinlikle hiçbir ayet olmadığı gibi, onlar sana saldırmadığı sürece dost olarak geçinmeyi, tavsiye eder. Ayetin konulduğu yeri kavramadan Kuran'da çelişki var diye yaygara koparmak hiç de vicdanlarda adaletle davranan bir kişi için sağlıklı bir rahatlama meydana getirmez.

Din farklılığından dolayı asla savaş yoktur. sana kendi dinlerinde olmadığın için sana savaş açanlara karşı savaş açarak öldürme ruhsatı vardır. Her insan vicdanına danışsa tam Kuran'ın anlattığı gibi yapar.
Soru-6-Yukardakine benzer bir diger örnek En’am Suresi’ndeki su ayet’dir: “Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse… kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir” (K. 6 En’am 125). Dikkat edilecegi gibiilk iki tümce ile son tümce çeliski halindedir. Cünkü ilk iki tümceye göre kisi’yi “Müslüman” ya da “Kafir” yapan Tanri’dir; fakat Tanri, kafir yaptiklarini Cehennem’e atmaktadir.

Cevap-6- Allah kişyi kendisi istemedikçe müslüman etmez. Kafir de etmez.Allah insanları yaratır hem kafir yoluna gidecek hem de müslüman yolua gidecek eğilimi verir. Kişiyi kendi özgür iradesine bırakarak dünya hayatında imtihana tabi tutar.

Kişilerin kendilerinin isteyerek dileyerek kafir ve müslüman olmasına allah dilediğimi diye ifade kullanmaktadır. Bu Kuran'ın anlatım sanatıdır. Kuran'ın konuşma dilidir. Kuran'da çelişki yok çelişki bizim yanlış anlamamızdadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Sapmak isteyenleri istediği yönde sapacak olduğu hem malzemeleri verir hem de ona o yönde gdecek olduğu eğilimi verir. Ayette anlatılmak istenen de o değil mi? Dünya üzerinde hangi bir insan pislikler içerisinde yuvarlanmak istedi de allah ona engel oldu? Veya hangi insan kendisini pisliklerden arındırmak istedi de müdahale etti. İki yol da açık dileyen dilediği yolda gitmekte serbestir şekil a da görüldüğü gibi.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

Bu ayetler herhalde tereddüde düşülen bu konuyla ilgili cevap olarak yeterlidir..

Soru-7-Yine Bakara Sure’sinin 6.ayet’i söyle der: “Süphe yok ki, inkar edenleri (kafir olanlari), baslarina gelecekle (azab ile) uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar” (K. 2 Bakara 6). Bu ayet’in hemen arkasindan su ayet gelir: “Zira Allah onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürlemistir; gözlerinde de perde vardir ve büyük azab onlar içindir” (K. 2 Bakara 7). Görülüyor ki kisileri “kafir” yapan, onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürleyen Tanri’dir. Fakat böyle oldugu halde Tanri kendisinin “kafir” yaptiklarini, büyük bir azab’a sokacaktir. 

Cevap-7- Doğru değil mi? Sana ahiret alemi var orada dünya hayatında yapmış olduğun iyi ve kötü amellerinden hesaba çekileceksin desem sende bir değişiklik olur mu? Zaten ata dininde olanlar iman etmedikleri, kendi kendilerine iman perdesiini kapadıkları için allah kalplerini müürledim ifadesi kullanıyor. Bu konuyla ilgili, Kuran'ın nlattıklarını, geniş olarak açıklamak gerekiyor.

İNSANIN KENDİSİ İSTEMEDİKÇE ALLAH HİDAYET VERMEZ SAPTIRMAZ VE BAĞIŞLAMAZ.

2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

İslam toplumlarında yanlış anlaşılan konulardan birisi de Allah insanın yapmış olduğu yanlış ve büyük günahları dilerse bağışlar dilerse azaplandırır anlayışıdır. Dünya hayatında insanlar arasında Allah’ın birilerine aşırı sevgi beslemesi veya birilerine aşırı nefret etmesi diye bir şey yoktur. Allah katında insan olarak herkes eşittir. Kişilerin Allah yanındaki değeri onun takva derecesine göre ölçülür.

Öyleyse insanlar arasından birisine gel kulum seni saptırıyorum birine de gel Kulum seni hidayete getiriyorum ve ya bağışlıyorum demesi düşünülemez. Öyleyse ayetin kastetmek istediği mana nedir.? Onu araştıralım.


Bilindiği gibi Allah aklı olan ve akıl baliğ çağına ermiş olanları bunaklık ve ölüm anına kadar denemeye tabi tutmaktadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Bütün psikolok ve pisikiyatristlerin söyledikleri gibi İnsanın ana çatısını oluşturan ve denenmesinin asıl sebebi olan insana iki değişik seslerin gelmesidir. Birisi takvadan gelen ses diğeri de fısk ve fücurdan gelen sestir. Şems suresinde bakınız kuran nasıl anlatmaktadır

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

İşte Kuran'da geçen Fücur ve ondan sakınma olayı sadece ve sadece insan oğluna ait olan bir olgudur. Bunu her aklı olan insan kendisini dinlediği zaman bu farklı seslerin olaylar karşısında kendisine geldiğini hisseder. 


O zaman Allah insana aklını takvasını ve fıskını veriyor. Ve yol gösterici olarak peygamberler. Kitaplar da gönderiyor.Ve önüne bu yollardan hangisini seçerse. Ona yönelmek ve o yolda ilerlemek için melekleri de veriyor. Üstelik hangi yola giderse sonucunda başına gelebilecekleri de öğretiyor. Sonucuna katlanmak koşulu ile kişiyi özgür iradesiyle baş başa bırakıyor.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.

İşte bu kadar ayrıntılarla insanlara her şeyi açıkladıktan sonra kişilerin seçmiş oldukları Yolda Dünya hayatında kesinlikle Allah özel bir müdahalede bulunmuyor. Hatta inanan ve Salih amel işleyenlerin güç ve iktidar sahibi olduklarında Ayrı ayrı dinden olanları kendi dinlerini yaşamaları için imkan ve zemin hazırlamalarını istenmiştir.

4/75-Hem size ne oluyor da Allah yolunda ve: "Ey bizim Rabbimiz, bizleri halkı zalim olan bu memleketten çıkar, tarafından bize bir sahip gönder ve yine tarafından bize bir yardımcı gönder." diye yalvarıp duran o ezilmiş erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda çarpışmıyorsunuz?

Kuran'da geçen saptırma, hidayete getirme ve bağışlama ifadeleri kişinin kendi seçmiş olduğu ve kendi elinde olan kaderi ile ilgilidir. Bu olayı Başımdan geçen bir anı ile açıklamaya çalışayım. Lise yıllarında matematik dersinden yazılı imtihan olmuş idik. Öğretmen yazılı kâğıtlarını okumaya başladığında arkadaşın bir tanesi kalktı. Öğretmenim bana notu az vermişsin dediğinde!


öğretmen de Hayır evladım ben sana notu az vermedim. sen az aldın dedi. Hakikaten bakıldığı zaman öğretmenin dediği çok doğru ve adilane bir söz idi. Öğrenci eğer verilmiş olan soruları tam olarak yapmış olsaydı Adilane görev yapan bir öğretmen için tam not vermekti. Öğretmen ancak öğrencinin verdiği cevap kadar not vermiş. Bu anlayışı Kuranda bununla ilgili bir ayetle mukayese ettiğimizde tıpatıp uyuşuyordu.

17/13-Her insanın da kuşunu (nasibini) boynunda kendine takmışızdır. Onun önüne kıyamet günü kendisini şöyle karşılayacak açık bir kitap çıkarırız:

Her insan dünya hayatında neler yapmışsa onların yapmış oldukları iyi veya kötü olan davranışları kalplerinden geçenler de dahil olmak üzere Kayıt altına alınacaktır. Dünya hayatı Allah'ın Adalet dağıttığı yer değil dünya hayatı. Allah'ın insanlara adaletli davranmayı emrettiği yerdir.

4/135-Ey iman edenler, hak ölçülerle hareket edip adaleti yerine getirmeye uğraşan hakimler,Allah için şahitlik yapan kişiler olunuz. Gerek kendileriniz veya ana-babanız yahut en yakınlarınız aleyhine olsun; gerek zengin, gerek fakir olsun. Çünkü Allah, ikisinden de önceliklidir. Bundan dolayı adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Şahitlik yaparken dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

Eğer dünya hayatında her varlık eşit olarak yaratılmış olsaydı insanlar arasında ve doğada bir iletişim meydana gelmezdi. İletişimi ve etkileşimi meydana getiren farklı yaratılışlarıdır. Rüzgarı meydana getiren sıcak ve soğuk farklılığıdır. Eğer her yerde soğuk veya her yerde sıcak hava olmuş olsaydı. Rüzgarlar, meydana gelmezdi. 


Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirme sonucunda rüzgar meydana gelmektedir. Erkek organ veya dişi organ olmamış olsaydı üreme meydana gelmezdi. Akıllı insan veya daha az akıllı insan olmamış olsaydı veya zengin ve fakir diye insanlarda farklılıklar olmamış olsaydı insanlar arasında iletişim olayı olmazdı.

Bunlar hep Allahın ayetlerindendir. Zengin olmak güçlü olmak akıllı olmak bir avantaj gibi görülse de bunlar Dünya hayatının çekici süslerinden başkası değildir. Eğer güçlü olanlar zayıf olanların haklarını koruyup onlara zulüm yapmazlarsa. Allahın onlara teslim ettiği emanetlere gereği gibi sahip çıkıp korurlarsa Allah katında değerleri vardır.

Bilindiği gibi. Dünya hayatında herkes tiyatrodaki aktör ve aktiristlerin yüklendiği rol gibi rol üstlenmektedirler İşte bu rolleri kim Allah'ın tarif ettiği gibi oynayabilirse odur kazançlı olan. Kuran'ı Anlayıp da gerçek yaratılış gayesini kavrayabilen akıl sahipleri Dünya hayatında bolluk ve güllük gülistanlık içinde bir hayat yaşamaktansa o bolluk ona hantallık getirip ahiret hayatında ebedi bir cehenneme yuvarlanacağına,

Fakir veya sıkıntı çekerek her zaman Allah'ın sofrasından uzaklaşmadan kısacık dünyadaki hayatının sıkıntılı ve azap içinde geçmesini yeğler. Ve sefayı ebedi bir ahiret hayatında cennete saklardı. İşte dünya hayatı değişik türde farklı yaratılışlarda olan insanların imtihana tabi tutulduğu yerdir. Allah insanların biri birlerine ve evren yasalarının müdahalesi hariç özel bir müdahalede bulunmamaktadır.

22/40-Onlar: "Rabbimiz Allah'tır." demelerinden başka hiçbir haklı gerekçe olmaksızın yurtlarından çıkarıldılar. Allah, insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi, şüphesiz manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescitler yıkılıp giderdi. Elbette Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlü, çok izzetlidir.

Ayetten de anlaşıldığı gibi İnsanlar biri birini yanlışlık yapmaktan engelliyorlar veya yanlışlığı insanlar biri birlerine yapıyorlar. Yoksa Allah insanlar yanlış yaptıkları zaman evrene koyduğu kurallara uymamanın sonucunda başına gelen belalar hariç İnsanları dünya hayatında cezalandırılmıyor.


Evrenin yasalarında. Denize gireceksen yüzmek bileceksin diyor. eğer yüzmek bilmezse deniz onu boğar. Ateşin içerisine kendini atmayacaksın diyor. Eğer insan kendisini ateşe atarsa ateş onu yakar. Veya içkinin insana zarar verdiğini söylüyor.

Eğer içerse başına sarhoşluklardan dolayı bir çok belalar gelmesi gibi Dünya hayatında evrenin kurallarına uymamanın cezasını dünya hayatında çekmektedir. Ama Allah'a ve onun göndermiş olduğu peygamber ve kitaplara inanıp Salih amel işleyenler yasalara uydukları sürece hem dünya hayatında hem de ahiret aleminde mutsuz olmayacaklardır.

İşte İnsanlardan Allah'ın bağışladığı ve hidayete getirip veya saptırdığı dünya hayatında oluşmaktadır. Kişilerin denenmesi, bunaklık ve ölüm geldi mi Artık Onun Hakkında Karar verilip bitmiştir. Karnesi elindedir.Ahiret hayatında o karne değişikliğe uğratılmayacaktır. Cennette dereceler ve mükafatlar o karneye göredir. Cehannem de de cezalar ve dereceler de o karneye göredir.

Dünya hayatında insanların özgür iradelerinin seçmesi sonucunda Yönünü nereye çevirirse kişilerin o yolda göstermiş oldukları performans onların gidiş yönündeki hidayete getirme bağışlama ve saptırmanın asıl nüvesini oluşturmaktadır.


Her insanın kendi yaşamında da bunları hissettiği gibi iyiliğe doğu attığı her adım , Onu daha çok iyilik yapmaya, Kötülüğe doğru attığı her adım da onu daha çok kötülük yapmaya sürüklemesi gibi. İşte insandaki nefsi arındırma veya fıskın boyunduruğuna girerek, onu felakete götürmek insanın kendi elindedir.

4/115- Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.

4/137- Gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.

Ayetlerden anlaşıldığı gibi, yukardaki birinci yazılan ayette kişi yolu biliyor doğru ve yanlış ortada, seçme hakkı kendisinin. Alttaki ayette kişi yolların hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu bildikten sonra yine de yanlışı seçip başına bu seçmiş olduğu yanlıştan dolayı gelecek olan felaketlerden kendisi sorumludur.


İmanda tatmin bulmuş ve onun hazzını tatmış olan bir kişi bunu bırakıp da küfre sapar ve nefsinin vesveselerine kanarak, yanlışı seçerse Allah onu doğruya gelip bir sefer daha fırsat tanıyor. İmanda tatmin bularak ikinci bir sefer yine bağışlanıyor. Ve bundan sonra tekrar küfre girip ve küfür artarsa artık o yalama yapmış bir civatanın işlev görmediği gibi işe yaramaz bir hal alıyor. Allah artık onunla bir daha ilgilenmiyor Bunun Adıda. Kuranda Helak olmayı tanımlamış oluyor.

Allah İnsanlara iki Yol Göstermiştir. Onu Öyle donanımlı bir hale getirmiş ki Her şeyden haberdar. Elbette gösterilmiş olan bu iki yolda kişilik ve kimliğini koymuş olan insanlar için meşakkatler vardır. Bir defa inanan bir kişi için daha çok meşakkat vardır. Kuran buna sarp yokuş diyor. 


Kazandığı malları zorda kalan ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşma, kendi bulunmuş olduğu dini elinden almak isteyenlerle savaşma, hastalık be başına gerek insanlar tarafından gerekse kendi elinde olmadan başına gelen belalara sabır göstererek, Katlanma bunlardan birkaçıdır. 

İşte dünya hayatında ebedi bir cennetin, sahibi olabilmek için bazı güçlüklere karşı direnmek,ve elini taşın altına koymak gerekir. Terlemeden ekmek sahibi olunmaz, yorulmadan servet ve rahatlığa kavuşulmaz. Gözümüzü etrafa çevirip baktığımız zaman, o ilerlemiş ilimde teknolojide ileri gitmiş insanlar öyle kolay o mevkilere gelmemişlerdir. Uzun uğraş çaba ve kendilerini o konuya konsan tire ederek ulaşmışlardır. 

Yoksa Allah onlara imtiyazda bulunmamıştır. İşte Kuran'da Geçen isteyene istediğinden verilmesi, Onu Anlatmaktadır.

17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.

17/19- Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.

17/20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir

Yani Allah bazılarına saptırma eğilimi verip bazılarına hidayete eğilimi vermemiştir.kişilerin kendi istekleri doğrultusunda bunları vermektedir.

Öyleyse Sonuç Olarak bu kadar bilgi ve incelemelerden sonra Açık Yüreklilikle diyebiliriz ki, Kişi kendi istemedikçe Allah Kimseyi hidayete getirmez, kişi,Kendisi istemedikçe Kimseyi saptırmaz. kişi Kendisi bağışlanma dilemedikçe kimseyi bağışlamaz. Bunlar dünya hayatında ölmeden önce yapılması gerekenlerdir Ölünce zaten artık hüküm ferman verilmiş. söz değişikliğe uğratılmayacaktır. Kimse Allah’a Belki Bağışlar diye Ümit etmesin Allah birini bağışlar birini Bağışlamazsa. O Allahın adalet sıfatıyla uyum sağlamaz.

.
Soru-8-Söylemeye gerek yoktur ki Tanri’nin insanlari, hem gözlerini ve kulaklarini mühürleyip kafir yapmasi ve hem de cezalandirmasi çelismeli ve tutarsiz bir davranistir. Fakat islamcilar bu hükümleri, sanki ortada çelisme yokmus gibi müslüman kisinin beynine sokusturuverir.

Cevap-8-Evet yukarda makalede bunların cevabı verilmiştir.

Soru-9-Bundan dolayidir ki islamcilar, 20.yüzyilin bitmek üzere bulundugu bu uygarlik döneminde dahi insanlarimiza, yemek yerken yemek kabina sinek düsecek olursa, sinegin disarda kalan kanadini yemegin içine batirip sonra çikarip atmalarini, ve çünkü bunun bir “Peygamber emri” oldugunu, “peygamberin söylemesine göre” sinegin iki kanadinin birisinde hastalik, öbüründe sifa bulundugunu ve “idrak sahibi” olan sinegin önce zehirli kanadini yemege soktugunu ve bu nedenle eger diger kanat iyice yemege batirilacak olursa hastalik olmayacagini belirtirlerken, bazi kimselerin: “Bir sinegin iki kanadinda nasil olur da hem da (hastalik) hem deva (hastalik giderici ilaç, çare vs…) olan iki zid hassiyet bir arada toplanmis? Sonra hakir bir sinek nasil olur da yiyecek içine önce zehirli kanadini sokmayi, deva olan kanadini geri birakmayi bilebilir?” seklinde soru sormalarini “günah” saymakta ve soranlari en azindan “inatci cahil” olarak tanimlamaktadirlar 192. Buna benzer daha nice örnekleri siralamak mümkün?

Cevap-9- Biz Kuran'dan bahsediyoruz Kuran'da çelişki yoktur diyoruz. İnsanların vahyin dışında söylem ve eylemleri Kuran'dan değilse Kuran'ı ilgilendirmez. Ateislerin yapmış olduğu bir yanlışlığı ateizme mal etmediğiniz gibi, Müslümanım diyenlerden bir tanesinin Kuran'a uymayan bir yanlışlığı olduğu zaman onu Kuran'a Allah'a mal etmek haksızlık olur. Yerlerin ve göklern yaratıcısı Allah'tır onda hiç br çelişki yoktur.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmışolandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Evrendeki varlıkların dilini çözmek onlardaki bilgilere ulaşmak her Allah'ı kabul edip ona yönelenler için bir ibadettir. Kuran'ı anlaya bilenler için söyledikleriyle ilmin getirdiği verilere ters olan bir ayet yoktur. Kuran elbette bir matematik ve dğer ilim kitaplarından bir kitap değildir. Ama Kuran'da ilim ile ilgili verilen hiçbir bilgi ilimlerin ulaştıkları bilgilere ters düşmemiştir. Mesela Kuran her canlının sudan yaratıldığını söyler.

21/30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?

Varmı bunun aksini söyleyen bir yğit? İnsan kendisnini bir keşfetse Allah'ın karşısında kibirlenip gururlanmaz. Yaratana karşı hemen secdeye kapanır. İşte Kuran evren bilgilerini çözen o konuda uzman olanlara evren hakkında bilgi edinmelerini sormayı istemektedir. Allah'ın insanlara sunduğu din kainattaki yaslarla vahiy yasalarının kucaklaşarak oluştuğu bir dindir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Soru-10-Kisi özgürlügü bakiminda önemli olan sey sadece soru sormak degil fakat din emirlerini tartismak ve gerektiginde kinamaktir. Iste Islam’in, daha ilk anlardan itibaren önlemek istedigi sey, asil bu olmustur. Bundan dolayidir ki Kur’an’in Tanri sözleri olmadigini söylemek ya da Muhammed’in yasam ve davranislarini elestirmek ya da buna benzer görüsler öne sürmek, dehset verici cezalara baglanmistir ki bunlar arasinda ellerin ve ayaklarin “çaprazlama kestirilmesi” gibi olanlari vardir (Bkz. K. Maide: 5). Unutmayalim ki dünyevi nitelikteki bu çok korkulu ve dehset verici cezalari, bir de gelecek dünya Cehennem’lerinin kaynar ateslerinde yakilmak gibi olanlari tamamlar. Din adamlarimiz için bu tür cezalar sistemini ayakta tutmak kadar kazançli ve mutluluk yaratan baska bir sey yoktur. Oysa ki insanlik tarihi boyunca elestiri ve tartisma olasiligina yer vermeyen hiç bir sistem gerilikten çikamamistir.

Cevap-10- Yukarda bahsettiğiniz sorgulama ve tahlil etme Kuran'ın temel yasalarını içerir. Elbette sorgulamayan neyin ne olduğunu testten geçirmeyen toplumlar bataklığın içerisinde boğulup kalırlar. İslam toplumlarının bu talihsiz bir isalama bakış açısının acısını daha önceleri yaşadıkları gibi yaşamaktadırlar.

Kuran vahyin hükümlerinin pratik hayata uygulanmasının evren yasalarını çözerek bilginin günyüzüne çıkaran zikir ehli ile istişare edilerek çözülmesini istemiştir.

3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Peygamberler Uzmanlık alanına girmeyen evren yasalarından olan kimya matematik fzik biyoloji tıp vs. konularda olan bilgileri yaşam hayatına ancak onlardan bilgi alarak uygularlar hayatlarını onlarla kolaylaştırıp, problemlerini çözerler.

Süleyman peygamberin belkısın ordusu ve tahtı hakkındaki bilgileri cinlerden bir ifrit veya kitaptan ilmi olan müslüman bir alimden çözmesini istemesi, Firavunun Hazreti Musa peygamberin karşısına onun koyduğu ilkeler karşısına çıkabilecek bilginleri toplaması ilim adamlarına ihtiyacın ne kadar önemli olduğunun kanıtlarını bize göstermektedir.

Soru-11-Kuran Ve Seriat hükümlerindeki çeliskiler, ve tutarsizliklar konusunda Islamcilar’in tutarsız tutumu:

Seriat hükümleri içerisindeki çelismeler ve tutarsizliklar konusunda din adaminin bilim disi ve olumsuz bir tutumu vardir ki o da her seyden önce insan aklinin yetersizligini öne sürmek ve örnegin : “Celiskiler bize göredir, Tanri’ya ve Peygambere göre degildir” deyip isin içinden siyrilmaktir. Hani sanki “çelismeler”, insanlarin gözünde “serab” gibi bir seydir ve aslinda yoktur da insanlar “çelisme varmis” gibi görüyorlardir!

Oysa ki çelismelerin varligi, daha islamin ilk anlardan itibaren farkedilmis ve gerek din bilginlerini ve gerek yöneticileri güç durumlara sürüklemistir. Ornegin Halife Osman, ya da Abdullah Ibn-i Amr gibi ünlüler Kur’an’daki ayet’lerin birbirleriyle çelisir olmasi yüzünden bazi hususlarda fetva veremez durumda kalmislardir

Seriat verileri içerisindeki çelismelerin varligini inkar etmek üzere din adami’nin basvurdugu diger bir yol, Kur’an’in Tanri’dan gelen “son ve tek gerçek” Kitab olduguna, ve “geçmiste ve gelecekte onu batil kilacak olmadigina” (K. 41 Fussilat 41-2), ve Kitab’da bulunanlarin “kesin gerçekler olup bunun disinda baskaca gerçek olamayacagina” (K. Meariç 51), ve “yeryüzündeki her seyin apaçik Kitab’da tespit olunduguna” (K. Necm 75) dair ya da buna benzer hükümleri siralamaktir. Bunu yaparken sirtini özellikle su ayete dayar: “… Allah katindan gayri bir yerden gelseydi, (Kur’an’da) birbirini tutmaz bir çok seyler bulurlardi…” (K. 4 Nisa 82).

Ote yandan Islamcilar, çeliskilerin ve tutarsizliklarin ortaya çikmasini önlemek üzere sunu hatirlatir ki Kur’an ve Hadis hükümlerini tartismak, yalanlamak ve bunlar üzerinde süpheci olmak ya da bunlarda çeliski ve tutarsizlik oldugunu söylemek “günahtir”, “dinsizliktir”, “Tanri’ya ve peygamberine karsi gelmektir”. Bu hükümler çeliskili görünse de, akla ve müspet ilme ters düsse de, bunlari hiç bir elestiriye ve tartismaya girismeden olduklari gibi kabul etmek gerekir.

Cevap-11-Ateist arkadaşımızın yukardan beri anlattıkları da kendsine ait önceden bir takım kurgulanmış ata dininin ona yüklediği temel üzerinde düşünmekte kurguladığı bir binayı bunun üzerine inşa etmektedir. 

Hadis kaynaklı bilgiler. Vahyin bilgilerini içermez hadis bilgileri sonradan peygamberi kalkan olarak büyük bir çoğunluğu uydurulmuş sözlerdir. Ama Kuran'ın hiçbir yerinde kainatın yasalarını altüst edecek hiçbir Ayet yoktur. Kuran'a iman edenler için, kainatı da yaratan Allah'tır onun yasalarını koyan da Allah'tır. Kuran'ı gönderen de odur. Ondaki çelişmezliği koyan da odur.


İnsan kendisinin, yaratılışına bir baksın. Nasıl yaratıldığına bu ayet yetmez mi? yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın büyüklüğüne ona teslim olmaya onun adına hayatı yaşamaya yetmez mi, 

Nasıl deli bir kadınla deli bir erkek evlense onlardan akıllı mükemmel dizayın edilmiş bir insan oluşabiliyor? Onlardan doğan çocuk, beni annemem babam yarattı diyebilir mi? İnsan yaratılışındaki mükemmellik her organın kendisine has özellikleriyle inasan yapısını meydana getirmesi Allah'ın ayetlerindendir.

Aynen onun mükemmelliği gibi Allah insanların dünya hayatını dizayın eden kitaplar göndermiştir. Böyle bir kitap gelmedi diyenler gözleri kulakları kalpleri mühürlenmiş olanlardır.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. 

6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen...

Soru-12-Kur’an’da çeliski olmadigini savunmak maksadiyle Islamcilarin basvurdugu bir diger yol, bazi ayet’lerin bazi ayet’lerle kaldirildigini öne sürmektir. Oysa ki hangi ayet’lerin hangileriyle kaldirildigi hususundaki görüs ayriliklari bir yana ve fakat böyle bir iddia, hani sanki Tanri her seyi diledigi gibi önce’den düzenleyemezmis ya da bilmezmis ve bazi ayet’leri yanlislikla yerlestirmiste sonradan hatasinin farkina varip düzeltmis gibi bir anlam tasir ki Tanri’yi küçültmek sonucunu dogurur.

Kaldi ki Kur’an’daki çelismeler, kaldirilmadigi kesin olarak bilinen ayet’leri kapsar ki bunlardan pek bariz olanlardan biri, Ebu Talib’in ölümü vesilesiyle Muhammed tarafindan Kur’an’a konmus olan su ayet’tir: “Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse… kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir” ( 6 En’am 125).

Bu ayet’le anlatilmak istenen sudur ki Ebu Talib’in kalbini müslümanliga açmayan Tanri’dir ve Tanri onun müslüman olmadan ölmesini uygun bulmustur. Ancak gerçek bundan çok farklidir.

Bilindigi gibi Muhammed, kendisini bir baba gibi yetistiren Ebu Talib’i müslüman yapmak istemis fakat yapamamistir. 

Cevap-12-Kuran: Bir ağacın topraktan tohum olarak çıkışından ağaç olup Meyve verişine kadar geçen süreç gibidir. Bu sebple nasıl bir ağacın tohumunda o ağacın, gövdesini dallarını çapaklarını yapraklarını zedeleyecek bir çelişki yoksa Kuran'dan önce gelen peygamberler aracılığı ile gelen kitaplarda da bir çelişki yoktur. 

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah'ın gönderdiği dinin adı islam, bu gönderilenleri kabul eden ve onu hayatlarına uygulamayı, ilke edinenlerin adı da müslümandır. Her peygamber kendisinden önce gelen peygamberlerin haramlarına haram helallerine helal diyerek tasdiklemişler, ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemişlerdir. Bunlar insanları acze düşürecek Allah'ın ayetlerindendir.


Kuran; Vahiy orjinli toplumlardaki bozulan din anlayışlarını yeni bir peygamberle kaldırarak yerine doğrusunu getirerek değiştirmiştir. Tıpkı öğrencinin yanlışlarını düzelten yanlış bilgilerin yerine doğrusunu yerleştiren öğretmen gibidir.

2/105- Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir. 

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir.

Bu ayette nesih olayı Allah'ın koyduğu bir hükmü değiştirmesi değil, burada bahsedilen nesih insanların yaptıkları yanlışların kaldırılarak doğru olanların anlatılması ve yerleştirilmesidir.

Soru-13-Yapamayinca sorumlulugu sirtindan atmak üzere Tanri’nin keyfiligini öne sürmüs ve amcasinin müslüman olmayisini bu keyfilige baglamak üzere yukardaki formülü bulmustur Ancak ne var ki ayet kendi içerisinde çeliskilidir, çünkü bir yandan Tanri’nin kisileri diledigi gibi saptirdigini belirtirken diger yandan saptirdiklarini Cehennem’e attigini anlatmaktadir.


cevap-13- Allah imseyi ne saptırır ne de hidayete getirir. Allah sapmayı ve hidayete getirmeyi yaratır. ve insanın önüne her ikisini de teklif olarak koyar kim hangisini dilerse onu diledim saptu-ırdım veya diledim hidayete getirdim der. Yani Allah Sapmak isteyeni saptırır hdayete gelmek isteyeni de hidayete erdirir.
Soru-14-KURAN’DAKİ ÇELİŞKİLERİN NEDENLERİ

Kuran’da gorulen çeliskiler ne gökten inmedir ve ne de din adaminin dedigi gibi “Tanri’ya göre degil, bize göredir”. Bu çeliskiler, Kuran’in yaraticisi olan Muhammed ve onun yardimcilarindan kaynaklanmaktadir. (Bilindigi gibi, Muhammed, okur-yazar degildi ve Kuran’i olustururken okur-yazar yardimcilardan faydalandi). Kuran’i “Gökten indi” diyerek yarattigi dine taraftar toplamak isteyen Muhammed ve yardimcilarinin, çesitli durumlara ve farkli olaylara çözüm saglama siyasetinden dogmustur.

Konu ayri bir kitap olabilecek boyutta bulunmakla beraber, pek kisa bir özet olarak söyleyelim ki Muhammed, kendisini Kureysli’lere peygamber olarak kabul ettirebilmek için ilk baslarda (özellikle daha henüz güçlenmedigi dönemde) Kur’an’a “Dileyen Rabbine giden yolu tutar” (K. 76 Insan 29) ya da “Her kese islediklerinin karsiligi ödenir” (K. 46 Ahkaf 19) seklinde ayet’ler koymustur. Böylece kisileri, eger müslüman olacak olurlarsa Cennet’e, olmayacak olurlarsa Cehennem’e gitmek gibi bir seçim karsisinda birakarak kendisine baglayabilecegini hesaplamistir. Daha baska bir deyimle müslüman olup olmamanin “kisisel irade” isi oldugunu, ve müslümanligi seçenlerin mükafatlara konacaklarini anlatarak, ve nasil olsa kisilerin kazanç yolunu (örnegin Cennet’e gitmeyi” ) tercih edeceklerini düsünerek, iyi bir taktik kullandigina inanmistir.

Ancak ne var ki bu usul ile pek basari saglayamamis ve fazla sayida taraftarlar kazanamistir. Kendisini bir baba gibi büyüten ve koruyan amcasi Ebu Talib’i bile, bütün cabalarina ve yalvarip yakarmalarina ragmen, müslüman yapamamistir. Yapamayinca, basarisiz kalmis gibi görünmemek için müslüman olup olmamanin Tanri’nin istegine bagli bir is oldugunu söylemis ve Kur’an’a: “Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar… kimi de saptirmak isterse…kalbini dar ve sikintili kilar… ” (K.6 En’am 125) seklinde ayetler koymustur. Fakat “kafir’lerin” Cennet’e giremeyeceklerini belirtmek üzere “Allah, inanmayanlari küfür batakliginda birakir…” (K. en”am 125) seklinde eklemede bulunmustur ki çeliskili durumu yaratan da budur..

Ayni durum, daha sonra Medine’ye geçipte oradaki Yahudileri müslüman yapmaga kalkinca da ortaya çikmistir. Onlari müslüman yapabilmek için ilk önceleri bir takim ödün’ler (tavizler) vermis olmasina ve örnegin Kible’yi Yahudilerin kutsal bildikleri Kudus yönüne cevirmesine ragmen sonuç alamamis, onlari müslüman yapamamistir

Sadece onlar bakimindan degil fakat putperest olan Arap kabileleri bakimindan da ayni basarisizliklara ugrayinca taraftarlarindan bir çogu: “Eger Muhammed gerçekten Peygamber ise, nasil olur da bu kisileri müslüman yapamaz?” seklinde konusur olmuslar ve bu tür konusmalar kuskusuz ki Muhammed’i telasa düsürmege yetmistir.


Peygamberliginin süphe uyandirabilecegi endisesiyle onlarin bu tarz konusmalarina engel olmak istemistir. Bundan dolayidir ki, daha önce amucasi Ebu Talib’in ölümü sirasinda uyguladigi taktigi, bu vesile ile pekistirmek gerektigini anlamis ve putlara tapip tapmamanin, ya da müslüman olup olmamanin Tanri’ya ait bir is oldugunu söyleyerek, kisileri müslüman yapamamaktan dogma sorumlulugu sirtindan atmaya çalismistir. Bunu saglamak üzere Kur’an’a: “Tanri diledigini saptirir, diledigi dogru yola sokar” (K. 16 Nahl 93), ya da “Allah dileseydi puta tapmazlardi” (K. 6 En’am 107), ya da “Tanri kimin gönlünü islama açmissa o Rabbi katinda bir nur üzre olmaz mi?… Kimi saptirirsa ona yol gösteren bulunmaz” (K. 39 Zümer 22-23) seklinde (ve buna benzer) ayet’ler yerlestirmistir.

Görülüyor ki çeliskilerin asil nedeni günlük siyasetin olusumu ile ilgilidir: kisileri müslüman yapmak için “irade” özgürlügü ilkesine basvurulmus ve örnegin “Kim müslüman olursa o mükafata erisir” seklinde hükümler konmus ve fakat basari saglanamayinca bu sefer müslüman olmanin kisi iradesiyle ilgili bulunmayip Tanri’nin istegine bagli oldugu tezi’ne basvurulmustur. Bu ve buna benzer durumlar, seriat hükümlerinin birbirleriyle çelisir nitelikte olmak uzere ortaya çikmalari sonucunu dogurmustur.

CEVAP-14-KURAN’IN ANLATIKLARINA BÜTÜNSEL BİR BAKIŞ!


Ateist arkadaşımız diyor ki, Bu kuran muhammedin uydurduğu mekke toplumunda rant sağlamak onlar üzerinde hakimiyet kurmak için uyguladığı bir siyasettir diyor.

Bu söylenilenlerin hepsinin ayrı ayrı kitap haline gelebilecek konulardır. Fakat biz Kuran'dan anlayış bozukluklarının ayetler örnekliğinde kısa kısa da olsa anlatmaya çalışalım.

Tanımladığım anlamda müslüman olanlar kesin bir bilgi ile inanırlar. Bu Kuran Allah tarafından gönderilmiş çarpıklığı olmayan Muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. 
2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.

2/5- İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.

Binbeş yüz sene öncesnden gelen bir ses O ses o siyaset o yaşam biçimi insanları kula kulluktan kurtararak yerleri ve gökleri yaratan Allah'a kul olmaya davet ediyor. Onda çarpıklık yok onda çelişki yok o bütün insanların toplanıp da bir araya gelseler ortaya koyamayacakları br yaşam biçimini ortaya koymaktadır.

2/ 23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.

Bu İfade Kainat üzerinde yaratılmış olan bütün varlıkların kendilerine ait sistematiği orataya konularak her yaratılan bir varlığın kendisne verilmiş bilgi kodlamasıyla insanların toplanıp da yapamadığı bir takım şeyleri başarabiliyorlarsa o yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından yaratıldığının bir delidir. 

Bir arının yaptığı balı neden insanlar yapamıyorlar? Bir domatesi neden yapamıyorlar? Onların yaratılış biçimleri ve görevlerini icra edişleri incelendiği zaman insanın kanını dondurmaktadır.
İşte O Allah’tır bu Kuran'ın göndericisi. Bir taraftan Kuran'ın gelişi hakkında vahiyden kuşkuya düşen elçisine şöyle seslenmektedir.
10/ 94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.

KURAN’IN MUHAMMEDİN UYDURMADIĞINA AİT KURANDAN DELİLLER.

22/ 5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

ALINTI
İnsanın Doğumu

Kuran'da insanlar iman etmeye çağrılırken oldukça farklı konulardan bahsedilir. Allah, kimi zaman gökleri, kimi zaman yeryüzünü, bazen hayvanları ve bitkileri insana delil olarak gösterir. Yine birçok ayette insanın bizzat kendi yaratılışına dönüp bakması öğütlenir. İnsanın nasıl yeryüzüne geldiği, hangi aşamalardan geçtiği ve temel maddesinin ne olduğu sık sık hatırlatılır. Örneğin aşağıdaki ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:


Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)


İnsanın yaratılışındaki mucizevi yönler, daha pek çok ayette vurgulanır. Ancak bu vurgular arasında öyle bilgiler vardır ki, bunlar 7. yüzyılda yaşayan insanların asla bilemeyeceği detaylardır. İşte bunlardan bazıları:


1) İnsan, meni sıvısının tamamından değil, aksine çok küçük bir parçasından (spermadan) yaratılır.


2) Bebeğin cinsiyetini erkek belirler.


3) İnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapışır.


4) İnsan ana rahminde üç karanlık bölge içinde gelişir.


Yukarıda sıraladığımız bilgiler Kuran'ın indirildiği dönemde, bilinmesi mümkün olmayan ve gözlemlenemeyecek detaylardır. Bunların keşfedilmesi, ancak 20. yüzyıl teknolojisinin kullanılmasıyla mümkün olmuştur.


Şimdi bu bilgileri sırasıyla inceleyelim.


Meniden Bir Damla


Spermler yumurtaya ulaşana kadar annenin vücudunda bir yolculuk geçirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermden ancak bin kadarı yumurtaya ulaşmayı başarır. Beş dakika sonra sona erecek yarışın sonunda, yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurta, spermlerden yalnızca birini kabul eder. Yani insanın özü, meninin tamamı değil, ondan küçük bir parçadır. Kuran'da bu gerçek Kıyamet Suresi'ndeki ayetlerde şöyle açıklanmıştır:


İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37)


Dikkat edilirse Kuran'da, insanın meninin tamamından değil, onun içinden alınan küçük bir parçadan oluştuğu haber verilmektedir. Bu ayetteki özel vurgunun, ancak modern bilim tarafından keşfedilen bir gerçeği açıklaması ise, Kuran'ın Allah sözü olduğunun delillerinden biridir..



Rahme dökülen meni içindeki 250 milyon kadar spermden çok az bir miktarı yumurtaya ulaşmayı başarır. Yumurtayı dölleyecek olansa, sağ kalmayı başaran 1000 kadar spermden sadece bir tanesidir.İnsanın bütün meniden değil, meninin içindeki çok küçük bir parçadan oluştuğu, Kuran'daki "akıtılan meniden bir damla su" tanımlaması ile haber verilmiştir.


Menideki Karışım


Meni olarak adlandırılan ve spermleri taşıyan besleyici sıvı, sadece spermlerden oluşmaz. Aksine meni, birbirinden farklı sıvıların karışımından oluşur. Bu sıvıların, spermin gerek duyduğu enerjiyi karşılayacak olan şekeri bulundurmak, baz özelliğiyle ana rahminin girişindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceği kaygan ortamı sağlamak gibi görevleri vardır.


Kuran'da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çıkardığı bu gerçeğe de işaret edilmekte ve meni "karmakarışık" bir sıvı olarak tarif edilmektedir:

Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)


Başka ayetlerde ise yine meninin karışım olduğuna işaret edilir, insanın ise bu karışımın "özünden" yaratıldığı vurgulanır:


Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde Suresi, 7-8)


Burada "öz" diye çevrilen Arapça "sulale" kelimesi, öz ya da bir şeyin en iyi kısmı demektir. Hangi şekilde alınırsa alınsın "bir bütünün bir kısmı" anlamına gelir. Bu durum, Kuran'ın, insanın yaratılışını en ince detayına kadar bilen Allah'ın sözü olduğunu açıkça göstermektedir.


Bebeğin Cinsiyeti


Yakın bir zamana kadar insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir:

Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46)


Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Kıyamet Suresi, 37-39)
Kuran'da verilen bu bilginin doğruluğu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelişmesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandı. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafından belirlendiği, kadının ise bu işte hiçbir rolünün olmadığı anlaşıldı.


Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Bunun sebebi söz konusu kromozomların bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadınlık genlerini taşır.


Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile başlar. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Oysa erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Eğer Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur.


Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır.


Kuşkusuz genetik bilimi ortaya çıkıncaya dek, yani 20. yüzyıla kadar bunların hiçbiri bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar kınanırdı.


Oysa Kuran'da, insanlara genlerin keşfinden 14 yüzyıl önce bu batıl inanışı reddeden bir bilgi verilmiş, cinsiyetin kökeninin kadın değil, erkekten gelen meni olduğu bildirilmiştir.




Rahme Asılıp Tutunan "Alak"


Kuran'da insanın oluşumu hakkında verilen bilgileri incelemeye devam ettiğimizde, yine çok önemli bazı bilimsel mucizelerle karşılaşırız.


Erkekten gelen sperm ve kadındaki yumurta birleştiğinde, doğacak bebeğin ilk özü de oluşmuş olur. Biyolojide "zigot" olarak tanımlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çoğalacak ve giderek küçük bir "et parçası" haline gelecektir.

Ancak zigot bu büyümesini boşlukta gerçekleştirmez. Rahim duvarına asılıp tutunur. Sahip olduğu uzantılar sayesinde toprağa yerleşen kökler gibi, buraya yapışır. Bu bağ sayesinde de, gelişimi için ihtiyaç duyduğu maddeleri annenin vücudundan emebilir.48


İşte burada çok önemli bir Kuran mucizesi ortaya çıkmaktadır. Allah Kuran'da, anne rahmine tutunarak gelişmeye başlayan zigottan söz ederken, "alak" kelimesini kullanmaktadır:


Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı.Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-3)


"Alak" kelimesinin Arapçadaki anlamı ise, "bir yere asılıp tutunan şey" demektir. Hatta kelime asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükler için kullanılır.

Kuşkusuz, anne karnında gelişmekte olan zigotu bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran'ın alemlerin Rabbi olan Allah'ın sözü olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır.


Anne karnındaki bebek, gelişiminin ilk aşamasında annesinin kanından beslenebilmek için rahim duvarına yapışıp tutunan bir zigot halindedir. Yandaki resimde bir et parçası görünümünde olan zigot görülmektedir. Modern embriyolojinin tespit ettiği bu oluşum, Kuran'da "asılıp tutunan" anlamına gelen, deriye yapışıp kan emen sülükler için de kullanılan "alak" kelimesiyle 14 yüzyıl önceden mucizevi bir biçimde bildirilmiştir.


Kemiklerin Kasla Sarılması


Kuran ayetlerinde haber verilen bir diğer önemli bilgi ise, insanın anne rahmindeki oluşum aşamalarıdır. Ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı şöyle haber verilmektedir:

Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

Anne karnındaki gelişimi inceleyen bilim dalı embriyolojidir. Ve embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılmıştır. Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran'da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur.



Annekarnında gelişimini tamamlayan bebeğin kemikleri tam olarak Kuran'da haber verildiği gibi belli bir dönem sonra kaslarla sarılmaktadır.


Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir. Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar.


Bu durum, Developing Human (Gelişen İnsan) adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir:


6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.49


Kısacası insanın Kuran'da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir.


Bebeğin Rahimdeki Üç Karanlık Evresi


Kuran'da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir:

... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)


Yukarıdaki ayette Türkçeye "üç karanlık içinde" olarak çevrilmiş olan Arapça "fi zulumatin selasin" ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla:


a) Batın karanlığı

b) Rahim karanlığı

c) Döl yatağı karanlığıdır.


Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Ayrıca embriyoloji alanındaki gelişmeler bu bölgelerin de üçer katmandan oluştuğunu göstermiştir.


Batın duvarı üç tabakadan oluşur: Dış kas plakaları, iç kas plakaları, çapraz kaslar.50

Benzer bir şekilde rahim duvarı da üç katmandan oluşur: Epimetrium, miyometrium ve endometrium.51


Aynı şekilde embriyoyu saran kese de üç katmandan oluşur: Amniyon (rahimde fetusu saran en iç zar- amnion), koryon (orta amniyon zarı- chorion) ve desidüa (dış amniyon zarı- decidua).52


Ayrıca ayette, insanın anne karnında, birinden diğerine farklılaşan üç ayrı evrede meydana geldiğine işaret edilmektedir.


Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebeğin anne karnındaki embriyolojik gelişiminin üç farklı devrede gerçekleştiğini de ortaya koymuştur. Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Örneğin, embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan Basic Human Embryology (Temel İnsan Embriyolojisi) isimli kaynakta bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:


Rahimdeki hayat 3 EVREDEN oluşur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar) ve fetal (8. haftadan doğuma kadar).53

Bu evreler bebeğin farklı gelişim aşamalarını içerir. Bu üç gelişim safhasının belli başlı özellikleri kısaca şöyledir:


- Preembriyonik evre:


Bu ilk evrede zigot bölünerek çoğalır, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarına gömer. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar.


- Embriyonik evre:


İkinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canlı "embriyo" olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.


- Fetal evre:


Bu döneme girildiğinde, embriyo artık "fetus" olarak adlandırılır. Bu dönem gebeliğin 8. haftasından itibaren başlar ve doğuma kadar sürer. Bir önceki dönemden ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla belirgin, insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır. Dönemin başında 3 cm boyunda olmasına rağmen tüm organları ortaya çıkmıştır. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelişme doğum haftasına kadar devam eder.


Anne rahmindeki gelişim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapılan gözlemler sayesinde elde edilmiştir. Ancak görüldüğü gibi bu bilgilere de, diğer pek çok bilimsel gerçek gibi, mucizevi bir biçimde Kuran ayetlerinde dikkat çekilmiştir. İnsanlığın tıbbi konularda hiçbir detaylı bilgiye sahip olmadığı bir dönemde, Kuran'da bu derece ayrıntılı ve doğru bilgiler verilmiş olması, elbette Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun açık bir delilidir.


İnsanın Sudan Yaratılışı




Bütün canlılar yaşamak için suya ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden hayvanlar kurak bölgelerde, metabolizmalarını su kaybından koruyan, suyun kullanımından maksimum fayda sağlayan mekanizmalara sahip olarak yaratılmışlardır. Eğer vücutta çeşitli sebeplerle su kaybı oluşur ve bu eksiklik giderilmezse birkaç gün içinde ölüm olur. 17. yüzyılın ünlü bilim adamı Jan Baptista van Helmont da, 1640 yıllarında suyun bitkinin gelişimi için topraktaki en önemli unsur olduğunu keşfetmiştir.


Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)


Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir. (Furkan Suresi, 54)

Canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılışların mucizevi şekilde olduğunu açıkça görürüz. Bu mucizevi yaratılış şekillerinden biri, canlıların sudan yaratılmasıdır. Pek çok ayette açıkça ifade edilen bu bilgiye insanların ulaşmaları ise, yüzyıllar sonra mikroskobun icadı ile mümkün olmuştur.


Bugün en temel ansiklopedilerde "Su, canlı maddenin en büyük öğesidir. Canlı organizmaların ağırlığının %50-90'ı sudur" ifadeleri yer almaktadır. Ayrıca bütün biyoloji kitaplarında bahsi geçen standart bir hayvan hücresinin sitoplazması (hücrenin temel maddesi) da %80 sudan oluşur. Sitoplazmanın analiz edilip bilimsel kayıtlara geçirilmesi, 


Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bugün bilim dünyasının kabul ettiği bu gerçeğin Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi kuşkusuz ki mümkün değildi. Ancak buna rağmen insanların keşfinden 14 yüzyıl önce Kuran'da bu bilgiye dikkat çekilmiştir.

********* 
Kardeşmze Bu çalışma ve araştırmalarıyla vermiş olduğu bilgilerden dolayı teşekkür ediyoruz Kuran geçmiş dönemdeki insanların yaşadıkları hayatta kesitler sunarak bize bilgi verdiği gibi indiği dönemde ve gelecek dönemlere ait de bilgiler vererek biz aydınlatmaktadır. 

6/ 91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. 

6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri,  ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen..
.
“De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi?

VAHİY ORJİNLİ DİNLERİN KIBLESİ DEĞİŞMEZ

2/142- Birtakım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir."

Kıble her insanın kabul ettiği din ve yaşam biçiminin adıdır.Kim neyi kendisine yaşam biçimi olarak neyi kabul ederse onunun kıbles orasıdır. İki Yön ve iki kıble vardır. Birsi rabbani yolda yürüyenlerin yönü ve kıblesi ikincisi de gayri rabbani yolda yürüyenlerin yönü ve kıblesi, Rabbani yolda olanların kıblesi ilk insanların yaratılışından bu tarafa Allahın peygamberler aracılığı ile gönderdiği din ve yaşam biçiminin semboleşerek dönülen yöndür. 

Dört duvarın o vahyin insan üzerindeki hükmü kalktığında hiçbir anlam ve önemi yoktur. Şu anda müslümanların kıble olarak kabul ettiği kabe içerik olarak putçular tarafından işgal edilmiştir. Hazreti ibrahimin ikame ettiği kıble mekke müşrileri tarafından nasıl bozulup onun muhammet peygamber tarafından yönelerek eski ibrahim dinndek asaletine çevirip orayı putçulardan putlardan kurtarmışsa tekrar şu anda orası putçular tarafından işgaledilmiştir.


Kıbleyi değiştren rabbani yolda olanlar değil hıristiyan ve yahudilerin öz musa ve öz isa dininde olup da kendileri bir takım zanve tahminlerle allahtan olmayan şeyleri sanki allahtanmış gibi yaşadıkları bozulmuş olan tevhit esaslarının tekrar tevhide yönelmesidir. Ehli kitap olan hıristiyan ve yahudiler Muhammet peygamberin çağardığı yaşam biçimine yönelmelerinden dolayı yönelenler eleştirilmektedir.

2/145- Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine (bile) uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden olursun.

Müslümanların kıblesi bir tanedir. O Rabbani yola çağıran bütün peygamberler iman eden müslümanlar için dönülen yön ve kıbledirler.İman edenlerin yaşam biçimlerini onlar çizerler. Onlar organize ederler. Onların organize ettiği hayat tarzı da işte elimizde olan Kuran’dadır. 

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Bütün insanları Allah böyle bir yaşam biçimine ve hayatlarını hangi yönde olurlarsa o yönden arındırarak böyle bir yöne ve yaşama bürünmeleri çağrısında bulunulmaktadır.

2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.

Bu Yşam biçimi ve hayat tarzı doğuda olmuş batıda olmuş güneyde olmuş kuzeyde olmuş hiçbir anlam ve önemi yoktur. Yeterki insanlar bu yaşam biçimine ulaşabilsinler ve ulaşsınlar. Bu hem söylem hem de eylem olarak semboleştirilmiş kabe olarak ortaya çıkmıştır.

2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.

Allah bütün semavi kitaplarda vahiy orjinli din ve yaşam biçimini insanlara her türlü açıklamaları yaparak ardı arkası kesilmeyen elçilerle bildirmiştir.Allah bu elçilerin getirdikleri ile onların dışındakileri ayırmaktadır. Bir peygamberin doğudan çıkması batıdan çıkması değil önemli olanı o vahyin tanımladığı şekilde hayat bulmak o vahyin yönlendirdiği yöne yönelmektir.

2/115- Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.

Allah'a br mekan tayin etmek doğru değildir. Eğer Biz allaha kendimizi yönlendirdiğimizi iddia ediyorsak Allah mekandan münezzehtir. Kıble ile ilgili ayetlerde geçen olgu ise Allah'ın önerdiği yaşam biçimi ve yöne yönelmesidir.

2/109- Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah'ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. 

2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.

2/111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."

2/112- Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. 

2/113- Yahudiler dediler ki: "Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir"; Hıristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üzere değillerdir" dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.

2/114- Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azap vardır.

Ateist arkadaşımızın söylediği şu sözler demekki doğru olmadığı anlaşılıyor.

Ayni durum, daha sonra Medine’ye geçipte oradaki Yahudileri müslüman yapmaga kalkinca da ortaya çikmistir. Onlari müslüman yapabilmek için ilk önceleri bir takim ödün’ler (tavizler) vermis olmasina ve örnegin Kible’yi Yahudilerin kutsal bildikleri Kudus yönüne cevirmesine ragmen sonuç alamamis, onlari müslüman yapamamistir.

Peygamberler kimseye şirin görünmek için bir şey söylemez ve yapmaz onlar sadece Allah'ın söylediklerini söylerler ve ona parelel olarak yaşarlar.

Doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir.


ALİ RIZA BORZAN

MERSİN-ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alrizaborazanhotmail.com