13 Mart 2009 Cuma

KURANDA GEÇEN HARUT VE MARUT NEDİR?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Bakara suresinin yüz ikinci ayetinde harut ve marut adlı iki melekten söz edilmektedir.

2/102- Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. 

Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhireti min halâkın, ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).

Kuran'daki ayetler içerisinde geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılmadan, Ayetin anlatmak istediği mana yakalanamaz. Asırlardır Kuran'daki kıssaların yanlış tefsir edilmesinin asıl nedenlerinden birisi de budur, kanaatindeyim. Burada kastedilen manayı yakalayabilmek için, şu kelimelerin bilinmesi gerekmektedir.

1-Melek:İnsanların fiziki ve psikolojik yapısı da dahil olmak üzere, Allah’ın insanlara hizmet etmek için yarattığı insanın dışındaki bütün varlıkların adıdır.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

2/31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

2/34- Ve meleklere: "Ademe secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.

Dikkat edildiği zaman melekler insanların hizmetine verilmiş, İnsanlar iyiye veya kötüye yöneldikleri zaman yöneldikleri istikamette hizmet eden varlıklardır. Bazılarının söylediği gibi insanların iyi halleri anlamında değillerdir.  Veya melekler nurdan yaratılması diye bir ayet de yoktur. Yani, insan şeytanın yoluna gitse de insanlara hizmet sunarlar. Rahmanın yoluna gitse de hizmet sunarlar. Yukarıda Ayetlerde ifade  edilen Meleklerin Ademe secdesi bu anlamdadır.

Harut ve Marut ile ilgili ayette masaya yatırılıp düşünülmesi gereken kelimeler öz olarak şunlardır.

1- Süleyman peygamberin Mülkü!

2- Şeytanlar. İnkar etti.

3- Harut ve marut

4- Öğrendikleri kadınla erkeklerin arasını açan şey.(sihir)

5- Fitne Nedir.

1-SÜLEYMAN PEYGAMBERİN MÜLKÜ

27/17- Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.

Dikkat edildiği zaman toplumların genelinde devamlı yanlış anlaşılmış hurafelerle dolu beyinler kirlenmiş, bilgi birikimi vardır. Aynı bilgi kirliliği Şimdiki toplumlarda  da var. Bakınız Kuran geçmiş toplumlardaki bu yanlış bilgilenme ve kirliliği şöyle izah etmektedir.

18/22- (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

Aynen onlar gibi, O toplumlar da Süleyman'ın mülkü ifadesini Kuran kullanırken  Süleyman'ın  nebi ve resullüğünden söz etmektedir. Peygamberliği inkar edenler Şeytan ve şeytanın yolunda giden insanlardır. Bütün peygamberlere  söylenen şu sözler Süleyman'a da söylenmiştir. Deli cinelenmiş büyülenmiş, sapmış ifadeleridir.

7/9-Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: 'Bu gerçekten bilgin birbüyücüdür.';

51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: 'Büyücü ve cinlenmiş' demişlerdir.

Sihir bazılarının söylediği gibi, cinlerin müsbet veya menfi yönde kullanılaarak insanlara yarar ve zarar sağlaması değildir.  sanki bunlar gerçekmiş gibi toplumlar arasında yaygınlaştığı görülmektedir. Ve o konuda inanan din alimleri bile sihir vardır ama yapmak ve yaptırmak günahtır demektedirler.

Süleyman peygamber Allah’ın bir nebisi ve resulüdür. Babası Davut peygamberden büyük bir mülk devralmıştır. Kendi bulunmuş olduğu toplumda öyle devlet otoritesiyle ilgili bilgi ve sırlara ulaşmış ki. İlim ve teknolojik yönden devamlı önde giden cinleri bile kendi tasarrufu altına almasını ve onlara heykeller ve havuz büyüklüğünde kazanlar yaptırdığını anlatmaktadır. 

Cinler bilindiği gibi şimdiye kadar anlatılan, beş duyularla algılanamayan görülmeyen varlıklar değil, onlar da insandan Sıfatlaşarak tercihini iblis yönünde yaşam biçimi olarak seçen insanlardır. bir başka ifadeyle gayrı rabbani yolda olan insanların  genel adıdır. Kalplerinde kayma olanlar, ayetlerin müteşabih olanlarına uyduğu ve Süleyman'ın mülkünün sihir yoluyla cinleri kendi tasarrufunda kullanma inancını yaygınlaştırmaktadır. Ve Kuran'da, Bu Olayın gerçeğini bize anlatarak. Süleyman'ın böyle sihirle büyü ile alakası olmadığını Allah’tan gönderilmiş olan bir resulün. İnsanların aralarını açacak bir şey yapmayacağını vurgulamaktadır. Bunu Ancak şeytan ve taraftarları yapabileceğini bildirmektedir.

ŞEYTANLAR İNKAR ETTİ!

Şeytan kelimesini daha önce ne anlama geldiğini izah etmeye çalışmıştık. Şeytan, İnsanın yaratılışında  var olan iblis olgusunun tekliflerinin ilke haline gelerek kabul eden ve geriye dönüşü mümkün olmayan yanlış yolda yürüyen insan ve insanlara verilen isimdir. Şeytanın görevi zaten insanları doğru olan yoldan alıkoymaktı. Bütün Peygamberler Allah’tan aldıkları vahiylerle insanlara hep vermiş oldukları talimatlar iyileri yapmak ve kötülüklerden de sakındırmaktır. 

Ama şeytan tamamen bunun tersini insanlara emretmektedir. Süleyman'ın peygamberliğini ve Allah’tan gelen haberleri inkar eden şeytanlardır. Onlar ancak insanlara doğru olmayan şeyleri öğretmenin peşine düşerler. İşte Babil'deki insanlara sihri ve kadınla erkeğin Arasını Açan kuralları şeytan olanlar yapmaya adım atıyor ve melekler de onların kötüye doğru attıkları adımlarda onlara hizmet ederek yanlışları onlara öğretiyorlardı.

HARUT VE MARUT.

Dünya hayatı bilindiği gibi iki türlü yola gidebilen insanların barındığı bir yerdir. İman eden ve salih amel işleyenler de bu dünyadan rızıklanmaktadırlar. İman etmeyen inkar eden ve isyan edenler de bu dünyada rızıklanmaktadırlar. Ama Allah Dünya hayatını özgür bir ortamda denemeye tabi tutmuş ki isteyene istediği yönde giderse istediklerini vermektedir.

17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.

17/19- Kim de ahreti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böyleler için çabası şükre şayandır.

İşte kişilerin istedikleri yönünde Allah’ın vermesi meleklerle olmaktadır. Melekler insanlar kötülüğü isterlerse kötülüğü öğretirler iyiliği isterlerse de iyiliği öğretirler. Dikkat Edildiği zaman,

“Biz fitneyiz demedikçe onlara öğretmezlerdi.” 

Yani burada insanlar  yönünü  fitneliğe yanlışlığa insanların arasını açmaya, kadınla erkeğin arasını ayırmak için yönelmek isteyenlere  o konuda bilgi verdikleri anlatılmaktadır.

Dünya hayatında denenmenin adı budur. Allah insanlara aklını takvasını fıskını vermiş dilerse fitne yolunu dilerse de doğru yolu seçsin, Allah onlara diledikleri yönde yolları açmaktadır. İşte Harut ve Marut fitne çıkarmak isteyene çıkarmak istediği yönde bilgileri öğretmektedir.

İnsanları kandırmalara sebep olan ve insanların olayları tahlil ve incelemeleri neticesinde onların yanlışlarını anlayabiliyorlar. Yeri gelmişken bu konu ile ilgili aklıma bir hikaye geldi.

Bir Köyde bir ağanın köpeği çok kıymetli imiş. Köpeği iyileştirebilmek için elinde ne kadar varlığı varsa verebilecek kadar kıymetli. Sormuş soruşturmuş filan köyde nefesi kuvvetli bir hoca var. Bir muska yazarsa. Senin köpeğin iyileşir, demişler. O da almış köpeğini hocanın yolunu tutmuş. Hoca benim köpek hastalandı. Köpeğimi iyileştir. Ne istersen vereyim der. Hoca da fazla bir şeye gerek yok. Sen bir kıvırcık kuzu getir. Ben de muskayı yazayım der. Adam kıvırcık kuzuyu getirir. muska da köpeğin boynuna asılmıştır. Adam evine döndüğünde. Birkaç gün sonra köpeğin iyileştiğini görür. Ve merak eder ne yazmış bakayım der. Adam muskayı açar.

Muska yazdım Ahmet beyin itine
Ben kavuştum kıvırcık kuzunun etine
İyi olursa da neyime
İyi olmazsa da neyime

Diye yazılı, Bütün canlılarda Allah’ın onun yaratılışında yerleştirdiği koruyucu melekler (hücreler ) vardır. Onlar doktor müdahalesi olmadan bile bazen iyileşmektedirler. İnsandaki ve hayvanlardaki bu hasleti dışarıdan olur olmaz ilaçlarla müdahale ederek bağışıklık sistemini çökertmektedirler.

Kadınla erkeğin arasının açılması. Ve düşmanlık baş göstermesi. İman etmemiş kıskanç insanlar tarafından bozulmasını istemekle oluşmaktadır.Mümin Olanlar yeryüzündekileri. Bozmak için değil bozulan yeryüzünü düzeltmek için gayret ederler. Ancak kelimeleri konuldukları yerlerden kaldıranlaar, ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar, kafir ve şeytan olanlardır. Onlar girdikleri yerde ekini ve nesli yok ederler. Halbuki Allah. İnsanlara bozgunculuk yapmamayı ekini ve nesli yok etmemeyi emrederken. Onların böyle yanlış davranışta bulunmalarını eleştirmektedir. Bunlar ahiret hayatını kaybedenlerdir.


 Asıl sorun, Kuran'da geçen kelimelerin Kuran'ın kastettiği anlamın dışarısına çıkılarak, başka  mana yüklenip, düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Genelde ortak görüş olarak, bir beş duyularla algılanamayan bir yaratıktan söz ederek, büyü ve sihirin ana maddesini oluşturmaktadır.

İşte cin Kelimesini Kuran Tamamen Bunların Anladıkları ve anlattıkları dışında anlatmıştır. Şimdi Kuran Cin Kelimesini kendi bütünlüğü içerisinde akla ilme Kuran'a ve pratik hayata ters düşmeden detayı ile açıkladıktan sonra olayların daha güzel Anlaşılacağı kanaatindeyim. Aslında Kuran'ın Anlaşılmasına doğru sayfam içerisinde cin ile ilgili Açıklamaları detayına kadar inceleyip yazmış idim. Şimdi Onu buraya tekrar aktarmaya çalışayım.

CİN 
Bu güne kadar, bize klasik olarak anlatılan dinde Cin: beş duyularla algılanamayan. Dumansız ateşten yaratılan görülmeyen varlıkların adıdır diye tarif ediyorlardı.

Şimdi Kuran'daki anlatılan cin neymiş onu incelemeye çalışalım.
Kuran’ı okuyup Cin ile ilgili ayetleri tahlil ettiğimizde cinin de Adem şemsiyesi altında olan aklıyla takvasıyla fıskıyla onunda bir insan olduğu onun da Allah’a karşı ibadet ve kullukla sorumlu ve görevli bir varlık olduğu anlaşılacaktır.

51/56” Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım”

Daha öncede bahsettiğim gibi Kuran'daki bir ayetin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kuran'da onunla ilgili geçen bütün ayetler kafada bir projektör gibi şavkarmalı. Kastettiği manayı konu ve Kur’an bütünlüğüne, o konunun ilmine, akla ve pratik hayata ters düşmeden anlayarak yorumlamak gerekiyor.

Edebi anlatım sanatı sadece Kuran'da değil bu anlatış insanın yapısında ve özünde var olan ve her milletin dilinde ve edebiyatında bulunan bir gerçektir.

Bizim dilde de Kullanılan deyimlerin ve edebi sanatların bazılarına bir bakalım.

Açık kapı bırakmak: Eğer gerçek anlamında anlamış olsak kapılardan birin açık kalması anlamında anlaşılır.

Ama mecazi anlamını düşündüğümüz zaman ; Bir iş yada sorunla ilgili olarak,son sözü söylemeyip.biraz daha elverişli davranışta bulunma olanağı vermek anlamındadır.

Göz yummak: Gerçek anlamı da anlarsak Gözleri kapamak anlamındadır. Mecazi anlamına baktığımız zaman , ise hoş görmek,bağışlamak ,kusurları görmezlikten gelmek anlamındadır.
Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz Kuran'daki ayetleri de anlarken Kuran'daki anlatım sanatını iyi kavramak lâzımdır.

Yine cin konumuza dönelim, Örnek verdiğimiz ayette, Cin ve insan ikisi de adem şemsiyesi altında olduğu halde sanki ikisi ademden farklı ayrı ayrı yaratıklar olduğu sanılmıştır.

Bakınız başka bir ayette hepsi adem şemsiyesi altıda olduğu halde başka başka isimlerle zikredilmiştir.

2/96”Andolsun onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (onlardan) her biri bin yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir”

Bakınız Kuran “ ben insanları ve cinleri” İfadesini kullanırken iki değişik ademden söz etmektedir.” Onları,insanlardan ve şirk koşanlardan” İfadesiyle de üç değişik yaşam biçimine sahip ademden söz etmektedir.

Ayette geçen onlar ifadesiyle Yahudilerden söz ederken insanlar ifadesiyle de yolu belirlenmemiş adamlardan, şirk koşanlar ifadesiyle de puta tapıcılardan söz etmektedir.

Soru 1-Neden Allah orada Cin de insanda adem olduğu halde İbadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlıktan bahsetmektedir?

Bakara suresinin 96. ayeti kerimesinde şirk koşan, onlar, ve insanlar adem şemsiyesi altında insan olduğu halde sanki insandan ayrı ibadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlık olmadığını bunların hepsi davranış biçimleriyle birbirlerinden farklılaşarak insan oluyorsa “ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım “ ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanıyor?

Öyle ise adem şemsiyesi altında sadece davranışlarda farklı olarak ibadet ve kullukla görevli varlıkların hepsi insanın cinslerindendir .

İşte cinle ilgili kafaya takılan soruların insanı rahatlatacak ve kalpleri mutmain edecek cevabı alabilmek için ayetleri sıralamaya çalışalım.

72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"

72/2- "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."

72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."

72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."

72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."

72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."

72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"

72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."

72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."

72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."

72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”

72/16- “Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.”

Cin suresinden buraya kadar ayetleri nakletmeye çalıştık.

Biz iddia ediyoruz ki yer yüzünde adem şemsiyesi altında insanlardan başka ibadet ve kullukla sorumlu hiçbir varlık yoktur.

Önce şu soruyu sorarak Kuran’da çelişkisiz olarak yerine oturan bir cin anlayışını ortaya koyalım.

Cinler adem değilse nasıl olur da ademden olan bir peygamberden Kuran dinler?

17/94Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Bu ayetlere göre insandan peygamber ancak insanlara peygamber olarak gönderildiğini eğer melek olsaydı meleklerden bir peygamber gönderileceğini vurgularken cinler beş duyu ile algılanamayan varlıklar ise beş duyu ile algılanamayan varlıklardan peygamber gelirdi. Öyleyse adamdan bir peygamberin beş duyu ile algılanamayan varlıklara elçi olarak gelmesi veya vahiy aktarması Kuran’a ters, ilme ters, akla ters ve pratikte de böyle bir şey olmamıştır.

Ademlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişler” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.

Bu sözü söyleyen cinlerdir. Kuran’ın bütünlüğünde bununla ilgili başka ayetlere baktığımız zaman bu sözü söyleyenlerin Yahudi ve Hıristiyan oldukları anlaşılmaktadır.

9/30:” Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?”

bazı cinlerin Allah çocuk edindi demesiyle Yahudi ve Hıristiyan olanların Allah’ın oğlu demesi arasında ne fark vardır?. “insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı.

Kuran’ın anlatım sanatına bir bakın sığınma olayı, ilah edinme rab edinme anlamında kullanılmıştır. Bu da Allah’ın yarattıklarından herhangi birine olan sevgi ve ihtiramı Allah’a denk veya Allah’ın üzerinde sevgi ve saygıya sebep oluyorsa Kuran bunu müşriklikle suçluyor bu da şirkle giden kişinin asla bağışlanamayacağını söylüyor.

4/48:” Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

Daha önce de bahsettiğim gibi cini; Kuran Yaratılışta vermiş olduğu "Rabbim Alah'tır" sözünden cayan iblisin teklifleri yolunda yol seçme tercihini kullanan Rabbani yolun dışında olan insanların genel adıdır.  İnsanlardan bazı aklını kullanamayanlar yabancılaşmış olan insanları gözlerinde öyle büyütmüşler ki her şeyi bilen gayb dan haber veren onları kontrol eden bir anlayışa sahip olduklarından dolayı Allah’tan daha çok korkma ve sığınma ile onlara sığınmışlardır. 

Eğer, bir adam yanlış bir yolda giderse onun yanlışını destekleyen bir toplum da oluşursa, onun yanlışlarını daha çok yanlışa götürerek azgınlaştırır. Samirinin buzağı heykeli yapıp onu destekleyenlerin onu azgınlaştırarak vahiylere karşı duyarlılığının kaybolarak helak olması gibi.

Bugün İslam topluluklarındaki hastalık ilim ve teknoloji de ileri gitmiş Avrupa ve Amerika’nın halkına bağlanması gibi. Batının kültür ve medeniyetini Allah’ın koymuş olduğu medeniyetin yanında adı bile anılmaya değmezken, onların medeniyetini tapınılır hale getirmişlerdir.

Yerleri ve gökleri yaratan insanlara aklını takvasını, fısk ve fücurunu Allah verdiği halde ihtiram, saygı, ibadet ve kulluk, hamd ona layık iken maalesef kendileri de yaratılıp dururlrken, ölmelerini bile engelleyemeyen cinlere yabancılaşmış adamlara ibadet ve kulluğu ön plana çıkarmışlardır.

İşte Kuran'ın insanlardan bazı adamların cinlerden(yabancılardan) bazılarına sığınıp onların azgınlıklarını arttırmasının anlamı budur.

Asıl genelde mütercimlerin ve müfessirlerin yanıldığı nokta ayette geçen (cannı) kelimesini cinni diye tercüme etmelerinden kaynaklanmaktadır.

15/27:” Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.”

Kuran’ın metninde cannı kelimesi geçtiği halde onu cinni diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün ayetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Cin yabancı insan can ise insanı ayakta tutan ruhtur enerjidir.

Kuran’ı kerimin hiçbir yerinde cinni dumansız ateşten yarattık diye bir ayet yoktur. Şeytan, cin, can, iblis kelimelerini Kur’an’ın anlatış biçimine göre kavrayamadıkları için kavram kargaşası çıkmaktadır.

Bakınız Kuran, İblisin dışında secde etmişlerdi. O cinlerdendi” ifadesiyle insana fısıltı veren, İnsanı Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan, bir cinden söz ediyor. Ama o adem olan yabancı değil, O insanın asıl yapısına , yaratılışına yerleştirilmiş , takva yolunu bozmak için, var olan bir yabancılaşmış olan, bir sestir.

Dağdan gelip bağdakini kovma “Ata sözüne yakışan bir anlatımdır.

Buradaki “ iblis cinlerdendi ifadesi Özgür bir iradeye sahip olan insana yanlışları teklif eden fısıldayan sesi eğer insan kabul eder o yaşamı tercih ederse,bu insanın adı yeni bir sıfat alarak cin ismini almaktadır. Yani asıl Allah’a ibadet ve kullukla görevli insanı kuşatarak hakkı olmayan yeri işgal edip insanı doğru yoldan alıkoyuyor.

Muttaki olanların hayatta yaşarlarken iki amaçları vardır. Birincisi kimseye zulüm yapmamak, başkalarına olan hakları ihlal ederek onları yurtlarından çıkarmamak. İkinci amacı ise hem kendisi hem de kendisinin dışındakilere yapılan haksızlık ve zulümlere rıza göstermemektir.

İşte iblisin görevi Muttaki olan yolu engellemektir. Bu anlattığım meseleler. Ailelerin toplumları milletleri devletlerin ve bütün dünyanın öz yapısında  var olan kanayan bir yaradır.

Kendi iktidarını iblisin eline teslim etmiş insanlar, başkalarının yurtlarını işgal ederek onlara zulüm yapmışlardır. Dünyada zulüm makinesinin başı olan Amerika iyilik vaatleriyle binlerce kilometre uzaklardan gelerek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek mazlum halkı öldürerek yerleşmesi gibidir.

Can, dumansız ateşten, İblis ise ateşten  yaratılmış enerji olan varlıklardır. Adamdan olan cin ise yabancılaşmış insandır. İnsanın yaratılışı nasıl ise cin de öyle yaratılmıştır.

6/130” Ey insan ve cin topluluğu içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan,ve size bu karşı karşıya kaldığınız gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı onları aldattı.kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler,”

Beş duyularla algılanamayan gözle görülemeyen varlıklar insanlardan olan bir elçi bir peygamber tarafından nasıl uyarılabilir.?

17/93”Yahut altından bir evin olmalı,veya gökyüzüne yükselmelisin üzerimize bizim okuyabileceğimiz,bir kitap indirinceye kadar, senin yükselişine de inanmayız. De ki:Rabbimi yüceltirim. Ben elçi olan bir beşerden başka mıyım.? “

17/94 “ Kendilerine hidayet geldiği zaman ,insanları inanmaktan alıkoyan şey.onların : “Allah elçi olarak bir beşerimi gönderdi ? Demelerin den başkası değildir.”

17/95”Deki: Eğer yeryüzünde (insan değil de) Tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı ,bizde elçi olarak elbette melek gönderirdik.”

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi akıl eden düşünen ve her yaptığı iyi veya kötü davranışlardan yetkili ve sorumlu bir varlık kendi cinsinden olan bir elçiyle uyarılıp korkutulduğunu söylüyor.

Cinler beş duyularla algılanamayan varlık Olsaydı, ayetlere göre Allah peygamber olarak kendi içlerinden beş duyularla algılanamayan peygamberler göndermesi gerekirdi. Öyleyse cinlere peygamber Kur’an anlattığına göre, cinlerin insan cinsinden varlıklar olduğu muhakkaktır.

46/29” Hani cinlerden bir kaçını ,Kur’an dinlemek üzere sana yönlendirmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, kulak verin sonra bitirilince,kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.”

46730” Dediler ki gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen kendinden öncekileri doğrulayan, bir kitap dinledik. Hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir.”

Peygamber,  Hristiyan ve Yahudilerden bir gurup has bel kader geliyorlar. Kuran’ı dinlediklerinde Kuran’ın yol gösterici bir kitap olduğunu, kavrayıp kabullenip, kendi kavimlerine uyarıcılar olarak kendi yakınlarına uyarıcı olarak dönüyorlar. 

Eğer cinler beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı insan olan bir peygamberden nasıl Kuran dinleyebilirlerdi?

Yine cinlerle ilgili ayetleri aktarmaya devam edelim.

34/12” Süleyman içinde, sabah gidişi bir ay akşam dönüşü bir ay olan rüzgâra (boyun eğdirdik)Erimiş Bakır madenlerini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle bir kısım cinler vardı,Onlardan kim bizim emrimizden çıkacak olsa.ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.”

34/13” Ona dilediği şekilde Kaleler heykeller,havuz büyüklüğünde çanaklar,ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi Şükrederek çalışın. Kullarımdan şükrederek çalışan azdır.

34/14” Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası Haber vermedi. Artık o yere yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki,Şayet cinler, gaybı bilmiş olsaydı,Böylesine aşağılatıcı bir azap içinde kalıp yaşamazlardı.”

Buraya sebe suresinden aktarmış olduğumuz ayetleri yorumlayacak olursak, Süleyman peygamber babası Davut peygamberden Öylesine güçlü bir devlet mirası teslim almış ki:Çağdaş toplumlara karşı, teknolojik yönden büyük bir üstünlük sağladığı anlaşılıyor. Rüzgârları kullanıp onlardan istifade etmesini başarabiliyor. Kendisinin ihtiyacı olan sahalarda yabacı küfür toplumlarından uzman bilgin ustalar çalıştırarak ve bakır madenini kullanmasını keşfederek, muazzam bir devlet otoritesi kuruyor.

Doğru olan odur ki, Akıllı olan insan başkalarının aklından istifade edebilen insandır. Süleyman peygamber, hem kendisine bağlı olan Müslüman kesimden yapabileceklerini yapıyor yapamadıklarını ise İhtiyaç duydukları konularda ise yabancı toplumlarda (cinlerden) uzman o konuda ehliyeti bilim adamlarını çalıştırmasını başararak Çağdaş düzeyde müreffeh bir, devlet oluşturuyor.

Nasıl her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonu varsa,Süleyman peygamberinde,sonu yaklaşmış, Artık otorite sarsılıp, Yavaş yavaş imparatorluk çökmeye başlayınca, Bakanlıklar genel müdürlükler laçkalaşmış, hiyerarşi bozulmuş disiplin de ortadan kalkınca, Cinler Süleyman peygamberin kendi üzerlerinde bir gücü olmadığını görünce istemeyerek çalıştırıldıkları ordudan çekip gidiyorlar.

Kuran sanatsal bir üslûpla anlatarak, İnsanların ,” cinlere ait gaybı bilgiler bildikleri ile ilgili inançlarını yıkarak, Otoriteyi bir asaya , Kurdu da, iç ve dış düşmanların istilasıyla, Saltanatın yok oluşunu özetliyor.

Yoksa Süleyman peygamber hem devletin komutanı, hem de bir insanın ağaçtan yapılmış bir deyneğe dayalı kalarak ölmesi ,ve yıllardan sonra asaya dayalı kalarak. Orada kimseden haberi olmadan kurtlar asayı yiyinceye kadar beklemesi, eşyanın yapısına uygun değildir. Kuran'a uygun değildir, salim akıl sahibi de bunu kabul etmez.

Böylece Kur’an bir mesaj daha vermektedir. Sizin tapındığınız o cinler yani gözünüzde büyütüp ilahlaştırdığınız yabancılaşmış olan  insanlar, Süleyman’ın tahtı çökmeden tahtın yıkılacağını fark edemediler.

Eğer bunu daha önce fark etselerdi istemeyerek çalışmazlar çeker giderlerdi.

Herhalde Kuran’dan cinlerle ilgili yeteri kadar örnekler verdik sanırım. Aklını kullanıp, olayları inceleyen insanlar, üfürükçülerin ve cincilerin azizliğine uğrayarak kendilerini bu yaptıkları hilelerin pençesine kaptırmazlar.

İşte cin ile ilgili detaylı araştırma neticesinde Kuran Onu yabancı insan anlamında kullandığı halde. Her türlü şekle giren ve dumansız ateşten yaratıldığı inancı ile yapmış oldukları yanlışlıklara kılıf olacak malzemeyi bulmuş oluyorlar.

Daha öncede bahsettiğim gibi. Kainatta Kuran'ın Anlattığına Göre Varlıklar iki ana çatıda toplanmaktadırlar.Ya secde edilen ibadet ve kullukla sorumlu olan varlıklar. Bunlar adem şemsiyesi altında. Renklerine dillerine cinslerine, rollerine din ve yaşam biçimlerine göre isimlendirilmişlerdir. Erkek, adın Adem insan. Cin. Şeytan, kafir, Kızıl derili vs. 

Bir de Adem şemsiyesi altındaki varlıklara secde eden melekler vardır. İşte Kainata bakıldığı zaman. Görülen ve görülmeyen zerreden küreye kadar yaratılmış olan bütün,varlıklar ya Adem şemsiyesi altında, ibadet ve kullukla sorumlu olan insanlardır. Ya da secde eden insanoğlunun emirlerine amade olan meleklerdir.

Olayları bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman Melekler sihir yapmazlar. İnsanların istedikleri istikamette emirlerine amade olur hizmet ederler. Cinler ve şeytanlar da adem şemsiyesi altında olan varlıklardandır. O halde. Tanımladıkları gibi insanların içine girip insanları kandıran döndüren bir varlık yok. İnsanları kandıran döndüren. Ve insanların aralarını açan insan ve cin şeytanlardır.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki. Süleyman’ın Mülkü Hakkında tartışmaya giren ve inkar edenler insan şeytanlarıdır. Kadın ile erkeğin arasını açan ve bu konuda.kendilerine zarar ve faydası olmayan bilgiyi De öğrenip insanların arasını açanlar yine insan şeytanlardır. 

Eğer Allah İstemese derken kendilerini uyanık tutanlar uyanık durduğu müddetçe aralarının kimse tarafından açılamayacağını vurgulamaktadır. Onlar kötülüğü istedikleri için de melekler kötülüğü öğretiyorlar. Bıçak bir melektir. İnsan isterse bıçakla soğan doğrar yemeğini pişirir isterse de, Adamı bıçaklar öldürür. bu iki eylemin ikisini de bıçakla yapılmaktadır. Birisi insanlara faydalı helal. Diğeri de insanlara zararlı haram dır. Sihir diye anlattıkları gibi bir olay yoktur.

Doğruların Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMU

12 Mart 2009 Perşembe

EVLİ ERKEKLERİN KADINLARINA DAYAK ATMASINI KURAN YASAKLIYOR.



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!



Allah dünya hayatında aklı olan kadın erkek hepsini erginlik yaşına geldiklerinde kendilerine yol din seçmede aklını takvasını ve fıskını vererek, hangi yolu seçerse, sonucuna katlanmak koşulu ile istediği yolda yürümesini kişinin  kendi özgür iradesiyle baş başa bırakmıştır.

Üzülerek belirtmeliyim ki toplumlar arasında çok dengesiz kadın ve erkekle ilgili tartışmalara girilmiştir. Bazıları kadın üstün erkek kadının emri altında olması gerekir demişler. Bazıları erkek üstün kadın erkeğin emri altında olması gerekir demişler. Bazıları da erkekle kadın arasında hiçbir farklılık Yoktur. Diyerek, her ikisi de eşittir görüşüne sahip olmuşlardır. Oysa Kimin nerede nasıl bir konumda olduğunun belirleyicisi yerleri ve gökleri yaratan Allah'tır.

Allah, Kuran'da  erkek ve kadının profilini Nasıl bir yere koymuş onu tespit etmeye çalışalım.

Fıtratlarından gelen takva sesine kulak veren insanlar, olayın iç yüzünü kavradıkları zaman Kuran'ın söylediklerine teslim olarak, Allah'ım Sen ne  Yücesin her şeyi yerli yerine koymuşsun demekten kendilerini alamazlar. fakat insan oğlu Allah'ın yerine koyduğun varlıkları konulduğu yerden kaldırarak, düzeni bozmuşlar demekten kendilerini alamayacaklardır.


Önce Akıl eden insanların, Şunu iyi bilmeleri gerekmektedir. Dünya Hayatı Allah tarafından insanlar için adalet dağıtılan yer değil, Farklı konumlarda yaratılan insanların biri birleri arasında. Adaletli davranmaları için denemeye tabi tutulan yerdir.

4/ 135- Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.”

İşte Kadınlarla erkekler arasında yaratılış olarak farklılıklar olduğu muhakkaktır. Bu Farklı yaratılış güçlü olanların zayıf olanlara zulmetmesi değil, güçlü olanlar mazlum ve zayıf olanları korumak ve onlara adaletle davranmakla yükümlüdürler. Bu İster iki kişi arasındaki arkadaş ilişkilerinde olsun, isterse evlilikte erkek veya kadın ilişkilerinde olsun , Allah adaletli davranmayı emretmektedir.. Bakınız Allah Kuran'da Kadın ve erkeklerin bulunmuş oldukları konumları ortaya koyarken ne söylüyor?

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Burada önemli olan birinin güçlü veya zayıf olması değil, Önemli olanın kendi üzerine düşen görevi üzerine düşen kadar yapmasıdır. Herkes kendi yapmış ve kazanmış olduklarının karşılığını göreceklerdir. Bazıları Kuran'ın kadınları erkeklere göre zayıf yaratmasını kadınların aleyhine diye serzenişte bulunmaktadırlar.

4/127- Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor. (Bu fetva,) Kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size kitapta okunmakta olanlardır. Hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.

Kainat içerisindeki yaratılmış olan bütün varlıklara baktığımız zaman hepsinin yaratılışlarının fizik açısından farklı farklı olduğu gözlenmektedir.İnsanların dışındaki varlıklarda akıl ve yola gidiş seçimi olmadığı için,  onlarda denenme de yoktur. Adalet onlarda aranmaz. Onlar, insanlara ders alma vesilesidirler. 

Baktığımız zaman köpek kediden güçlü. Kuşların kendi aralarında güç farklılıkları, aslan diğer hayvanlardan silahsal olarak güçlü yaratılmışlardır. Onların o konunun uzmanları onlar hakkında bilgi verirken muazzam bir düzen sağlandığı görülmektedir. Ama insanlar arasındaki farklar birbirlerini yok etmek için değil birilerinin yanlışlığını diğerleri düzeltmesi birilerinin zulümlerini diğerleri tarafından engellenmesi için denemektedirler. İşte kuran şöyle buyuruyor.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”

İşte kuran Kadınların ve erkeklerin yaratılış farklılıklarını yaratılış bakımından farklı yaratıldığını belirtmektedir. Bu Demek değildir ki farklı veya güçlü yaratılanlar zayıf veya güçsüz yaratılanları ezecek ona zulmedecek diye bir şey yoktur. Bir anlık dünyada ebedi bir hayatın kazanılmasının  sınavı yapılmaktadır. Yani Dünya hayatında kadın olsun erkek osun, yaşlı olsun genç olsun, sakat olsun sağlam olsun zengin olsun fakir olsun velhasıl akıl eden herkese, yani deneme salonunda yerlerini alanlara Allah birer rol olarak vermiştir. 

Ve herkese kendi yapacağı kadar yük yükleyerek imtihana tabi tutmuştur. Buradaki önemli olan herkesin kendine düşen görevi kendine düşen kadar sorumluluklarını yerine getirmesidir. İşte Allah renk dil farklılığı gözetmeden bu farklı konumlardaki insanların hangisinin sağlam bir imanla kendi üzerine düşen görevi yerine getirip getirmediğine bakacaktır. Ondaki diğer üstünlükler kaybolup gidecek sadece takva üstünlüğü ortada kalacaktır.

49/3- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Devamlı üzerine basa basa durduğum bir söz vardı. Kuran da Allah’ın gönderdiği bir kitaptır. kainatta Allah’ın yarattığı bir varlık idi Allah’ın gönderdiği vahiylerle Allah’ın Yarattığı kainatın yasaları ile uyum halindedirler. Yani Kuran ile evrenin yasaları biri birleriyle çelişmezler Kuran, İlim , Akıl, Ve pratik hayat birbirleriyle kucaklaşamıyor sa, din  asla doğru olamaz.

atı yaratan Allah’ın koyduğu yeri bulabilmek gerekmektedir. Allah kuranda kadını ve erkeğin bulunmuş olduğu yeri ve konumu elbette belirlemiştir.şimdi onu kurandan anlamaya çalışalım.
Yaratılış olarak farklı olan iki şeyin Bulunmuş olduğu konum itibariyle , eşit olması asla mümkün olamaz. Biz burada onların hukuk yönünden, İkisi de kanun önünde ve Allah huzurunda insan olarak aynı hukuka eşit olduğunu biliyoruz ve bunu tartışmıyoruz. Ama bir evlilik hayatında bir düzenin bir asayişin sağlanabilmesi için bazı kuralların olması gerekmektedir. Herkesin kedi yer ve konumunu tespit edip bilmezse kargaşa ortaya çıkar. Hakkı yerine oturtmak gerekmektedir.Şimdi Kuran'dan bunları ayetlerle izah etmeye çalışalım.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Bu konuda ilim adamlarının tespitlerine göre Kadınlarla erkekler arasında, hem sosyal hem kültürel hem psikolojik, hem biyolojik hem de fizyolojik olarak kırk beş tane  farklılık olduğu o konunun uzmanları tarafından ortaya konulmaktadır. 

Biz elbette kadınların ve erkeklerin farklı yaratılışlarının Aile içerisindeki, ve toplum içerisindeki yerlerini tespit ederken, Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Buraya kadar kadınlarla erkekler arasındaki farklara değinmiştik. Ve bu ayet bir şeyler çağrıştırıyor. Yani dünya hayatında bazılarının üstün veya güçlü bazılarının güçsüz yaratılmasından dolayı rahatsız olmayın. Herkes kendi bulunmuş olduğu rolde yapabileceğinin en mükemmelini yapmasıyla Allah katında değeri vardır. Allah kadına ve erkeğe birer rol vermiş ve hepsini de o rolde verilen görev sorumluluğu içerisinde rolünü oynamaya davet etmektedir.Şimdi o rolleri şu ayetten anlamaya çalışalım.

4/34- Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah�a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, ( Boşayın.) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.

Zaten talak bahsinde, Kuran'ın nikah ile ilgili ortaya koyduğu kuralları izah etmeye çalışmıştım. Burada takva iktidarına sahip olan bir erkeğin. Kontrolü altındaki bir evlilikten söz etmektedir. Bu Bahse nokta koyarak Kadına dayakla ilgili, bir emrin veya bir ayetin yanlış anlaşıldığına geçelim. 

Allah evlilik hayatında evde yetki ve sorumluluğu erkeğe vermiştir. Kuran'daki o konu ile ayetler anlaşılıp esprisi kavrandığı zaman anlaşılması kolaylaşır. Evrendeki varlıkların yapısı neyse Kuran'daki anlatım da eşyanın yapısıyla aynıdır.

Nasıl bir ağaç doğar büyür gelişir ve ölür. Veya devletlerin şirketlerin, bir başlangıcı bir gelişmesi bir sonucu vardır. Evlilik ve boşanmada öyle olmalıdır ve öyledir.  Olaylar öyle bıçak keser gibi gelişmez bir süreç içerisinde oluşmaktadır.

Kuran Müslüman bir erek ve Müslüman bir kadın ile ancak evlilik olabileceğini anlatmaktadır. Nikahın oluşabilmesi için ancak bu şartların olması gerektiğini vurgulamaktadır.ne Müslüman olamayan bir erkekle Müslüman bir kadın, ne de Müslüman olan erkekle de Müslüman olmayan kadının evlenmesini haram kılmaktadır.

60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir..

İnsanlar yaşadıkları hayat boyunca devamlı zikzaklar çizerek yürümektedirler. İlk evlendiklerinde her şey güllük gülistanlık iken, dünya sevgisi eşlerden birini aldatıp, evlenirken vermiş oldukları sözden caydırabilmektedir. İşte Kuran'ın burada kadının erkeğe itaatini ön plana çıkarırken Allah’ın koymuş olduğu sınırları çiğnemeye başladığı evdeki otorite sahibi olan erkeğe, Kadın'ın başkaldırma isyan etme gibi tavırlar aldığı zaman. Kuran orada erkeğe bazı yaptırımlar uygulamayı tavsiye etmektedir. 

İşte kadının hırçınlaşarak evdeki erkeğin Evlilik hayatındaki kurduğu düzeni bozmaya çalışırsa. Bu durumda. Erkeğin ona nasihat ederek kurallara uymaya davet etmesi gerekmektedir. Eğer bu kadının düzelmesine yetmemiş ise kendine gelmesine yeterli gelmemişse. Kadınla arada erkeğin bir mesafe koyarak daha etkili bir davranış olan yatakları ayırması tavsiye edilmektedir. 

Bu Yatakları ayırma olayı erkekle kadının aynı evde olmalarına rağmen cinsel ilgiden uzaklaşmaları gibi bir ceza verilerek önce ondan mahrum olmanın bir acısını tattırarak aynı hallerine devam ettiği taktirde başına daha büyük acıların geleceği uyarısı yapılmaktadır. İşte yatakların ayrılması dört ay sürmektedir.

2/226- Kadınlarından uzaklaşmaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde eşlerine) dönerlerse, şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Eğer bu dört ay bittikten sonra aynı eski haller devam ederse bu sefer Allah erkeğe yeni bir ceza paketi hazırlamasını tavsiye etmektedir. İşte yataklarını ayırdıktan sonra kadının düzelmemesi halinde vurun kelimesi kullanmıştır. Ama Kuran'ın anlatım sanatı kavranamadığından vurun kelimesini bakınız bakarada boşayın anlamında kullanmıştır.

2/228- Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Azizdir. Hakimdir.

Erkeğin kadına verdiği nasihatler, dört ay yataklarının ayrılması eğer fayda vermemişse artık boşanmalarından başka çare kalmadığını gösterir.İnsanlar bolluk ve geniş zamanlarında. Genelde Allah’a olan bağlılıklarından uzaklaşmaya başlarlar. Ne zaman ihtiyaçları artınca Allah duygusu gündeme gelmeye başlar.

17/67- Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.
İşte kadın koca kazanıp istediği gibi yer içerse kıymet anlaşılamaz. Ne zaman hayatın zorlayıcı yükü kadının omuzlarına binerse yapmış olduğu yanlış davranışları yavaş yavaş anlamaya başlar.şimdi biz tekrar kadına dayakla ilgili bölüme dönelim.

Allah Düzgün bir kişiliğin ve düzgün bir aile yapısının projesini böyle hazırlamış. Birisi kalkıp da Allah’ın bu projesini beğenmeyenler kedileri de bir hayat projesi hazırlasınlar da bir görelim. Dünya hayatı sadece insanlar için bir denemedir. Aslında kadın olmuş erkek olmuş Allah katında hiçbir fark yoktur.sadece cinsiyet farklılığı beraber yaşayabilme açısından önemlidir. Diyelim ki İnsanların hepsi Kadın Olmuş Olsaydı Kadınlar bundan hoşlanacaklar mıydı? veya dünyadaki insanların hepsi erkek olmuş olsaydı Erkekler bundan hoşlanacaklar mıydı? Yine hayır.  İşte Allah Kadınla erkeğe ayrı ayrı birbirlerine karşı sevgi duyarlılığı vermiştir. Bu aşk sevgi onları biri birlerine bağlamaktadır.

7/189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, Andolsun şükredenlerden olacağız."

Kadınlar ve erkekler olmasaydı dünya hayatında çoğalma, sevgi bağı Olmazdı. Onların farklı yaratılışta olması biri birlerine bağlanmasına neden olmaktadır. Farklı yaratılışta oluşu onların biri birlerine karşı Allah Katında takva yönü dışında bir üstünlükleri  yoktur. Zaten ölünce dünyada iken olduğu gibi kadın ve erkek olarak yaratılmayacaklar. Cennete gidenler iman eden ve salih amel işleyen olarak tek bir cins olarak yeni bir yaratılışla yaratılacaklardır. Ve onlara eşler verilecektir.

55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

Erkek olanlara mükafat olarak, huriler verilip de kadın olanları onlardan mahrum etmek yoktur. Yeni bir yaratılış ve yeni bir yaşam. Ortaya çıkacaktır. İşte dünya hayatında kadınların ve erkeklerin farklı yaratılışı sadece bir rolden başka bir şey değildir.

9/71- Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

2/87- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

Daha önce de belirttiğim gibi dünya hayatı bir imtihandır Allah’ın dininde kesinlikle savaş kötülük insanları öldürme yoktur. Eğer müslümanım diyenler iktidar sahibi olurlarsa onlar insanların kendi dinlerini kendilerine bırakarak istedikleri şekilde başkalarına zulmetmediği sürece din seçme ve yaşama haklarına sahiptirler. 

Müslüman olanların yaşam tarzı başka, Müslüman olmayanların yaşam tarzı başkadır. Herkes rolünü kendi kulvarında oynar. ve oynamak zorundadır. İşte Allah insanlara özgür bir din sunuyor ama Evlilik hayatında Kadın ile erkeğin bir arada kalabilmeleri için Allah İkisi de Allah'ın sınırlarını korumak şartıyla beraber yaşayabilirler. Yani ne Müslüman bir erkek ehli kitap veya müşrik bir kadınla durabilir ne de Müslüman bir kadın Müslüman olmayan veya ehli kitap  olan bir erkekle  evli kalabilir.

2/221- Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

İşte bu açıklamalardan sonra Müslüman olup da sonradan vaz geçip yolunu değiştiren eşlerden herhangi birisi o evlilik hayatının noktalanmasına sebep olmuş demektir. Eğer bu evlilik sürecinde Kadın Buna sebep olmuşsa. Kadın anlattığım süreç içerisinde boşanır. Dayak atılmaz . Her insanın yetkisini ve sorumluluğunu kendisine vermiştir. Kimse kimse adına ne şefaatte bulunabilir ne de onu doğru yola götürebilir.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki kadın olsun erkek olsun dünya hayatına imtihan olarak gönderilmişlerdir. Bunlar Müslüman olarak evli kaldıkları sürece biri birlerinin velileridir. Ama her iki eşten herhangi birisi dinini terk eder veya Allah’ın yasakladığı haramlara doğru eğilim göstermeye başlarsa, O evlilik akdi fesh olur. 

 Din seçme özgürlüğü her ikisine de serbesttir. Kadın dininden döndü diye onu erkeğin dövmesi asla Allah’ın dinine yakışmaz. Dinden dönerse de kadın ile erkeğin bir arada evli kalmaları da Allah’ın dinine yakışmaz Müslüman olan Müslüman olmayanın velisi olamaz.

doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir. En doğru olanı Allah bilir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR


5 Mart 2009 Perşembe

KADER



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Önce bir akıl jimnastiği yapacak olursak. Kainatın yaratılışı hakkında bazı ilim adamlarının ortaya attığı teoriye göre zamanımızdan  yaklaşık on beş milyar yıl önce yaratıldığı tahmin edilmektedir. Kainatın, bu anlayışa göre bir yaratılış başlangıcı olduğu  bir gerçektir. Kainat yokken ne vardı sorusu akıla gelmektedir. 

Çevreye baktığımız zaman  İnsanın kendisi de dahil görebildiğimiz ve göremediğimiz hissedebildiğimiz ve hissedemediğimiz varlıklar bulunmaktadır. Eğer ortada bir icat varsa mutlaka onun bir mucidi, Eğer ortada bir şiir varsa mutlaka onun bir şairi eğer ortada bir resim varsa mutlaka onun bir ressamı eğer ortada bir fotoğraf varsa mutlaka onun bir aslı  olması gerektiğini düşünebiliyor ve anlaya biliyoruz.

Elbette bu muazzam kainatı bir düzen ve intizam içinde var eden Bir sanatkarın, bir mucidin bir ressamın bir yaratıcının mutlaka ama mutlaka olması gerektiğini düşünen aklını kullanan herkes bilir ve bilmesi de gerekir. O varlık öyle bir varlık olmalı ki, Yaratılmış olan bütün varlıklar onun tasarrufu altında olmalıdır.Yaratılan hiçbir varlık onun denginde veya üstünde olması düşünülemez.

Nasıl icat mucidin dengi değilse, Nasıl bir resim ressamın üzerinde bir yerde ve konumda değilse, Kainattaki Yaratılmış olan bütün varlıklar Allah'a muhtaçtırlar. Allah'ın hiç bir varlığa ihtiyacı yok ve muhtaç da değildir. kainat yaratılmış Allah ise yaratmıştır. Hiç bir icadın Mucitten önce olduğu düşünülemediği gibi kainat da yaratıcıdan önce varlığı düşünülemez. O zaman kainat Yaratıcının bir eseri ise Kainat sonra yaratılmıştır.

Burada insanların kafalarını karıştıran olay, zaman kavramıdır. Zaman kainat yokken yoktu. Zaman kainatın yaratılışıyla beraber ortaya çıktı. Öyleyse Nasıl kainat Allah'ın bir icadı ise zaman da Allah'ın bir icadıdır. O halde diyebiliriz ki Zaman Allah'a göre yok, insanlara göre vardır. Yani insanlara göre on beş miyar yıl  olan zaman, Allah’a göre sıfır hükmündedir. 

İşte Allah’ın Ezelde kainat yokken zamanın olmayışı ve sonradan kainatla beraber ortaya çıkış, ancak insanlar tarafından algılanmaktadır.

76/-1 Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Kainatın yaratılışıyla beraber ortaya çıkan zaman ile birlikte Bize göre başlangıcı sıfır olan kainatın yaratılış başlangıcı, ile sonu on beş milyar, otuz milyar yıl olması Allah katında sıfır hükmündedir. Kainatın yaratılış ve sonu  arasındaki herhangi bir zaman diliminde işlenen veya olan olaylar Allah katında zaman fark yoktur. 

Yani Allah insan kaderini önceden yazmış, ve insanlar bu kadere göre rolünü oynamaktadır diye bir şey düşünülemez.İlk yaratılan insanın yaratılıp fiilini işlemesi ile son insanın yaratılıp fiilini işlemesi arasında Allah'a göre zaman farkı yoktur. Öyleyse Allah’a  göre zaman yok, zaman insanlara göre vardır. O halde "bu kainatın  Allah'a göre bir başlangıcı ve sonu da yoktur Çünkü Allah " ol dedi mi oluvermiştir." 

2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

Ol dediği zaman Allah’a göre oluveren bize göre on beş milyar yılda gerçekleşmektedir.Kainat yaratılmadan yerlerde ve göklerde ne varsa Allah tarafından projelenerek nerede ne zaman olacak olan olayların Allah katında olmuş ve bitmiştir. Onun izni olmadan yaprak dahi kımıldamaz. Çünkü her şey onun kontrolündedir.

Yaprağın kımıldayacağı bile onun ilminde bellidir. İşte insanların bir zaman dilimi içerisinde nerede ne yapacaklarını Özgür iradeleri verilerek onları denemeye tabi tutmuştur. Denenecek olan insanların sınavdan geçebilmeleri için, İnsanın düşünen sorgulayan yanlışa veya doğruya gidip gitmediğini testten geçirebilen bir varlık olması gerekir.

O halde  kainatta eşi ve benzeri olmayan yaratıklar içerisinde En mükemmel varlığın insan olduğu düşünenler için bilinen bir gerçektir. Öyleyse insanların denene bilmeleri için, İnsana şu malzemeler verilmesi gerekir. 1- Zaman, 2- sınavda kullanılacak malzemelerdir.Sınava tabi tutulan insanın malzemesi, Kainat ve kainatta bulunan diğer insanlar da dahil yaratılmış olan bütün varlıklardır. Sınava tabi tutulma anı ise erginlik yaşı ile, bunaklık ve ölüme kadar verilmiş bir zaman dilimidir. İstisnasız her aklı olan ve erginlik yaşına ulaşmış bütün insanlar kendilerine ayrılmış süreç içerisinde sınava tabi tutulmaktadırlar.

672- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Öyleyse sınav yapanın zamana değil sınav yapılanın zamana ihtiyacı vardır. ve denenme ortamını ve denenme malzemeleri ile beraber zamanı da beraberinde verilerek sınav yapılmaktadır. Allah ezelde onların iyimi kötümü yapacaklarını da Biliyor Ama onlara iyiyi yapmak ve kötülüklerden sakınmak için donanımını koymuş.bu konudaki yetkiyi ve sorumluluğu insanın kendisine bırakmıştır. 

Hayatımızdan bir örnek verirsek. Ateş insanı Yakar bu insanın bulduğu ve deneyim sonucu bildiği olaylardandır. Ve insanı yakıp yok edecek şekilde ateşin içerisine attığın zaman onu ateş yakar. Bu insanın bilgisinden sonra olacak olanı bilmesidir. Ateş onu insanlar bildi diye yakmıyor. Zaten ateşin yakacağını bilen insanlar onu yakacak olduğunu ilminden dolayı biliyor ve öyle yanıyor. İşte bu kader anlayışını bu bilgileri kavradıktan sonra tahlil ederek anlamaya çalışalım..

Günümüze kadar toplumlarda anlaşılan kader, gerek insanların kendi ellerinden gerekse insanların kendi ellerinin dışında başlarına gelen olayların sanki Allah tarafından başlarına yazılmış bir olgu olarak geldiği inancı vardır. Adam alıyor silahı eline adam öldürüyor bu benim kaderim diyor. Adam Çalışmıyor. Eve ekmek götürmüyor. Fakirlik benim kaderim diyor. Adam içki kumar gibi insanları helake götüren yanlış davranışların peşine düşüyor. Bu kader im diyor. Şimdi Kader anlayışının doğrusu nedir? Kuran ilim akıl ölçülerine göre onu anlamaya çalışalım. 

Kaderi Önce iki Kısma ayırmak gerekir. birincisi Kendi eliyle seçtiği kaderi ikincisi ise kendi elinde olmayan kaderidir.


KİŞİNİN KENDİ ELİNDE OLAN KADERİ!

Önce kişinin kendi elinde olan kaderini anlayabilmek için bazı ön bilgilerin bilinmesi gerekmektedir.Bu Konuda da psikologları dinlediğimiz zaman onların da görüşleri aynıdır. Kişi Yaratılış olarak bilindiği gibi, temel olarak, iki ana yola gidebilme eğiliminde yaratılmıştır. bunlar insanın yapısını fıtratını oluşturan olgudur. Kuran Buna şu isimleri koymuştur. Birisinin adı takva. Diğerinin adı da fısk ve fücur, veya iblis, veya nefis tir. Psikologlar ise bu olguların tahlilini yaptığında. Nefis kelimesine bazıları alt ben bazıları içimizdeki çocuk, takva kelimesi yerine de bazıları baba bazıları da üst ben kelimeleriyle açıklamışlardır. 

Kuran'dan ayetlerle söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Bugüne kadar genelde insanları hayvanlardan ayıran özelliğin sadece akıl olduğu söyleniyordu. işte insanlarla hayvanları ayıran temel özelliklerden daha da önemli olanı takvanın ve fıskın oluşudur. Bu olgu göz ardı edilmiştir. İşte insanı insan yapan ve insanların yollarını belirleyen onlara kim olduklarını tanıtan kimliğinin adıdır. Bu iki ayrı yola gidiş temelini oluşturan bir olgudur. İnsanlar bunlarla denemeye tabi tutulmaktadır. Ya İnsan Muttaki Olur. Ebedi cennetin binasını yapar. Ya da insan fısk ve fücur yolunda gider ebedi cehennemin azap yerini hazırlar. 

İşte dünyadaki kavgaların savaşların nedenleri bu insandaki iki farklı yöne gidebilme eğilimidir. Kuran Muttaki olanlara Allah’ın lütuf olarak gönderdiği bir kılavuzdur.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır.

Bu Yolda yürüyenlere Allah nerede nasıl davranacağını her örnekten bir örnek vererek ve hiç bir eksik bırakmadan insanların önüne sunduğu Allah’ın bir hayat projesidir.işte bütün peygamberlerin insanları dünyadan ahirete sağ salim ulaştırılmak istenen yere ulaştırmasıdır. O insanın öz yapısında var olan ve şeytanlaşan toplumlara salgın bir hastalık gibi yayılan o iblisin teklifleriyle şeytanlaşmış lara karşı  Muttaki insanların devamlı uyanık durması gereken tehlikeler dendir. 

İşte bu tehlikeler karşısında Kuran devamlı bir reçete ve devamlı reçeteye uygun bir ilaç önermiştir. Kim bu önerilere kulak verirse o kurtulmuş. kim de bu önerilere  karşı kulaklarını tıkamışsa o da helak olmuş ve yıkıma uğramıştır. Şimdi bu bilgilerden sonra sanırım kaderin kendi ellerinden olan boyutu ile ilgili bölüm daha iyi anlaşılacaktır . Kanaatindeyim.

İşte iki Yola gitme eğiliminde olan insanı, Hangi yolda gidip gitmeme kararını insanın kendisine bırakarak ve sonucuna katlanmak koşulu ile kendi iradi iradesi ile denemeye tabi tutmuştur. İnsan ister takva yolunda isterse de iblisin yolunda giden insanlara  seçmiş oldukları yolda malzemeleri vermiş ama  dünya hayatında ne takva yolunda gidenlere özel bir torpil, ne de fısk yolunda gidenlere özel bir ceza uygulamıştır.
  
672- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır./

İşte dünya hayatına denenmek için gönderilmiş olan insana Akıl Takva Fısk vererek istediği şekilde yola gitmesi yol seçmesi kişinin kendisine aittir. bütün dünyadaki insanlar toplansalar bir araya gelseler. O kendisi istemedikçe ne takva yoluna ne de fısk yoluna götürebilirler. Kişi bu sebeple yola gitmekte tek başına yetkili ve sorumludur..

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.

İnsan oğlunun var oluşundan bu güne kadar toplumlar incelendiği zaman, Kendi içlerinden bir kısım uyarıcılar peygamberler çıktığı halde, devamlı toplumun önde gelenlerinden zenginleşmiş firavun ve firavun tipli insanlar çıkmıştır.Gelen elçileri ya dövmüşler ya öldürmüşler ya da sürmüşlerdir. İşte insanların içerisine yerleştirdiği takva bu yapılan zulümleri her insan bildiği ve hissettiği halde, Korkudan dolayı bu olaylara seyirci kalmışlar veya bu zulmedenlere karşı yandaş olmuşlardır.

Kuran Musa ve firavun örneğini verirken insanlardaki yol seçmeyi nasıl tercih ettiklerini çok güzel izah etmektedir. insanlardaki dik duruşun temsilcisi Musa peygamber, insanları fırkalara bölerek zulmünü devam ettiren, firavun ve kendisinin dünyalık menfaatler uğruna zalim olan firavunun yalakalığını yapanlardır. 

Bir de Haman örneğini vermektedir. Bu her zaman her asır ve çağda olagelen insan tiplemeleridir İşte Hazreti Musa ile Allah Konuşurken "Asanı At" dediğinde Attığı Dünyalık dayandığı bütün güçleri temsil ediyor. Bu güçleri terk etmek için önce ölümle karşı karşıya kaldığını hissetmesi ve ölüme imza atması gerekiyor.Kuran"Musa asayı attığında bir de ne görsün hızla koşan bir yılan" ifadesi ile sanatsal bir anlatımla anlatıyor. 

İşte Kuran onu yılan ifadesi ile tasvir etmiştir. Bunlara korkularından dolayı destek çıkmayan mustazafları katacak olursak, insanlardaki takva veya fıskın duruş davranış ve yaşamlarına göre nasıl sınıflanarak isimler aldığı meydana çıkmaktadır.

Şimdi firavuna bakacak olursak halka zulmetmiş ve bu zulmetmenin yanlış olduğunu kendisi bilmiyor mu? Elbette biliyor ama, dünya hayatındaki menfaatler ona çekici süslü gelmiş, halkın sırtından krallık taslıyor. Gelelim Haman’a. O da firavunun  halkı köleleştirerek ezerek keserek zulüm yapığına gözleri ile görmekte ve şahit olmaktadır.Ama ona da dünya çekici ve süslü gelerek Onunla savaşmayı göze alamadı. Onun yaptıkları zulümlere o da ortak oldu. Bunu kendisi istemese firavun ona yaptıramazdı.  

Gelelim Hazreti Musa Peygambere O zaten kişilik ve dik duruşunu gösterip firavunun öldürmesini göze almıştı. Bu sebeple firavun ona karşı kendi sarayında kendi kültüründe yetiştiği halde, firavunun ölüm tehditleri onu kendi yolundan ayırtmaya gücü yetmedi. İşte bunlar kişilerin hayatta insanların sınavlarıdır. 

Allah. Kişilerin kendilerine özgür iradeyi verip,bazılarının dünyayı tercih etmelerini bazılarının da ahiret hayatını tercih etmelerini zorla baskı kurarak yaptırmıyor.Yollarını insanlar kendileri seçiyor. Allah insanlara uyarıcılar gönderdiği halde. O uyarıcılara kulak vermedikleri gibi, Uyarıcılara karşı düşman kesilerek onları yurtlarından sürmüşler çıkarmışlardır.

Düşünecek olursak bir taraftan yurtlarından sürülüp çıkarılanlar, bir taraftan da birilerini yurtlarından çıkaran var. Şimdi bunların her ikisi de Allah benim kaderimi böyle yazmış bunda benim ne kabahatim var dese olur mu? Burada birisi zulüm görüyor. Diğeri ise zulmediyor. İşte zulmeden imtihanı kaybetmiş Allah’ın ona verdiği gücü başkalarına zulmetme aracı olarak kullanmış. Böylece Kendi kaderini kendi eliyle yazarak çizerek azabı hak etmiştir. 

Diğeri de sabır ve tahammül göstererek Allah’ın yolundan ayrılmadığı için imtihanı kazanmış ve Allah’ın mükafatına nail olmuşlardır. İşte Allah dünya hayatında. Halifeliği yani otoriteyi insan oğlunun egemenliğine vermiş. Bir taraftan. İnsanları kesip doğrayan insan tipleri olduğu halde Allah onlara dünyada müdahalede bulunmamıştır. Ancak başka insanlar tarafından düzeltilmesini istemiştir. Bazı insanların bozduğu toplumları bazı insanlarla düzeltmiştir.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.


KİŞİLERİN KENDİ ELLERİNDE OLMADAN BAŞLARINA GELEN KADERLERİ!

Dünya hayatı Allah’ın insanlara adalet dağıttığı yer değil, dünya hayatı Allah’ın İnsanlara adaletle davranmayı emrettiği yerdir. Bu dünya hayatı kimin adaletli kimin adaletsiz davranıp davranmayacağının denendiği bir imtihan salonudur.Allah Ahiret Aleminde haksızlık yapılmadan adaletini dağıtacaktır.

5/ 8- Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

Allah dünya hayatında insanları farklı konumlarda ve rollerde yaratmıştır Bazılarını erkek bazılarını kadın, bazılarını Akıllı bazılarını akılsız, bazılarını güçlü bazılarını güçsüz. Bazılarını sağlıklı bazılarını da sağlıksız. Bazılarını kör sağır Topal, bazılarını da sağlam yaratmıştır. Bazılarını siyah renkli bazılarını beyaz renkli bazılarını güzel bazılarını da çirkin yaratmıştır. Bu Farklı yaratılmışlar Allah’ın insanları biri biriyle denemesi için ve tanıması içindir.

49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

İnsanlar arasındaki farklı yaratılış, bir övünç veya bir yerinme meselesi değil. Sadece tiyatrodaki herkese verilen roller gibidir. Buradaki kral rolünde oynayan birisi belki dağdaki çoban rolünde oynayana göre daha avantajlı değil, bel ki de daha dezavantajlıdır. O onun roldeki iyi veya kötü rol oynamasına göre değişecektir. 

Toplumlar içerisindeki bu farklı yaratılış olmamış olsaydı insanlar arasındaki biri birleriyle olan diyalogları da olmazdı. Bu farklı yaratılıştaki ve konumlardaki insanların hepsi biri birlerine muhtaçtırlar. Hangi konum ve rolde olursa olsun biri birlerine muhtaç olmayan insan yoktur. Zengin fakire, fakir zengine muhtaçtır. Kadın erkeğe erkek de kadına muhtaçtır.Kör Kör olamayana , kör olmayan köre akıllı olan akıllı olmayana akıllı olmayanlar da akıllı olanlara muhtaçlardır. İnsanlar eksik ve acizdir. Hepsinin biri birlerine ihtiyaçları vardır. 

İhtiyaçsız ve eksiksiz olan  bir tek Allah vardır. Onun için dünya hayatı bir deneme ve imtihan salonudur.Sosyal bir varlık olan insanlar dünya hayatında yaşarlarken başlarına gelen kendi ellerinde olmayan nedenlerle başlarına gerek diğer insanların yapmış oldukları yanlış davranışlardan dolayı, gerekse Evrenin yasasındaki tabiat olaylarından bela ve musibetler gelmektedir. Şimdi bu kaderi de iki kısma ayıralım.

KENDİ ELLERİNDE OLMADAN DİĞER İNSANLARDAN DOLAYI BAŞINA GELEN KADERLERİ!

2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

Savaş insanların fert olarak kendi elinde olmadan başına gelen şeylerdendir. Savaş temelde hakla batılın doğru ile yanlışın çarpışmasıdır.Ben müslümanım diyenler için düşünüldüğü zaman savaşa katılmak ölüm riskini göze almak demektir. Savaş ya kazanmak yada kaybetmekle neticelenecektir. İman etmeyenler için kaybedilen savaş onun işçin iki türlü risk getirmektedir. Kaybederse dünya hayatında rezil, ölürse de ahiret aleminde rezildir. Ama Savaşta ölenler Müslüman olursa .ölürlerse karşılığında cennet var. Kazanırlarsa da karşılığında dünyada güzellik vardır.

952- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz./

Konumuz o değil ama dünya üzerinde savaşanlar yanlarında kendisiyle ilgili olmadığı halde yanlarına diğer insanları sürüklemektedirler. Mesela Türkiye Natoya üye olduğu için gidip Vietnamda, Korede, Filistinde, lübnanda, savaş uğruna veya başkalarının menfaatlerini koruma uğruna ölmektedirler. Bunlar savaş istemedikleri halde zorla götürülerek orada ölmektedirler. Onlara o kaderi Allah zorlamadı. Ve ya haksız olan savaşlara Allah savaşın diye bir emir vermedi. İşte bunlar insanların elleriyle başlarına gelen kaderidir.

Bir çocuk doğduğu zaman kalbi delik çıkmaktadır. Çocuğun doğarken bu iradesi dışında gelişen ve oluşan bir olaydır. Ne annesi onu fark eder ne de babası onu fark etmiştir. Ama doğduğu zaman kalbinin delik çıkması elbette insanların beslenme kaynaklarından veya başka sebeplerden dolayı olabilir. Ancak, burada çocuğun bir kabahati yoktur. Bu onun kendi elinde olmayan başına gelen kaderidir. 

Yolda giderken hava yağışlı iken, şimşek çakıp onu öldürmesi. Veya içkili sarhoş olan birisinin kaldırımda yürüyen bir yayaya arabasıyla çarpıp öldürmesi,Veya uçağa binenlerin uçak düşerek ölmeleri veya bazılarının kurtulmaları hep başkalarının yüzünden başlarına gelen kaderleridir.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki İnsanlar dünya hayatına imtihan için Allah tarafından gönderilmişlerdir. Allah insanlara yapıp veya yapamayacak şeyleri önlerine geldiği zaman yapması emredilen şeyleri yapmak yapmaması gereken, yasaklanan şeyleri de yapmamakla yükümlüdürler. İnsanlar yükümlü oldukları şeylerden hesaba çekileceklerdir. Ve kendi ellerinde olmayan ve iradelerinin dışında olan şeylerden dolayı da hesaba çekilmiyeceklerdir.

Doğru olanlar Allah'a yanlış olanlar da bana aittir. En doğrusunu Allah bilir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

.