RAHMAN VE RAHİM OLAN
ALLAH'IN ADIYLA!
2/178-
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı).
Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi, Fakat kimin (hangi
katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından
bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis
veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve
bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem
verici bir azap vardır.
2/179- Ey temiz akıl
sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.
Şimdi, Özge can hanımın
öldürülüşü ile ilgili basın ve yayın organların anlatışına baktığımız zaman,
zanlı daha yargılanmadı zanlı olarak görülüyor ama, Asıl onu bu canileşen
şeytanlaşan konuma getiren sebepler üzerinde biraz durmak istiyorum.
İNSAN KİMDİR? NASIL BİR
VARLIKTIR?
Yerlerin ve göklerin
yaratıcısı ve rabbi olan Allah, insanı
Şems suresinde, şöyle
tanımlamaktadır.
91/7- Nefse ve ona ‘bir
düzen içinde biçim verene’,
Yedinci ayette, Nefis kelimesi insanın bir
birey olarak yaratılışından birey olarak kişiliğinden söz etmektedir.
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah
ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Bu ayette her insanda hem iblis olgusu hem de
takva olgusu ulunmaktadır.
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah
bulmuştur.
Kim iktidarını takvadan gelen sesle
bütünleştirir kararını rabbani yolda yürüme yönünde verirse o kurtulmuştur. Kim
de kararını iblisin teklifleri yönünde verirse o da helak olmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla)
örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
İblisi kendisine rehber edinen yasak ağaçtan
yemeyi ilke edinenler de dünya hayatında helak olmuşlardır
Bu vermiş olduğum her bir ayeti, açıkladığımız
zaman, İnsanın nasıl bir varlık olduğunu, ne güzellikleri yaptığını bunun
karşısında da ne kötülükler yaptığını rahatlıkla her insan anlayacak ve
hissedecektir.
İnsan; hem takva yoluna eğilimli hem
fısk,(iblis, nefsani) yoluna eğilimli aklı ile nötr bir varlıktır. Kuran insanı
temel olarak iki ana boyutta ele almaktadır.
BİRİNCİ BOYUT!
BEDEN, CAN, RUH,
BEDEN; İnsan yapısını oluşturan, hücrelerinden
tutun da, insanın bütün organlarını içerisine alan kalbi beyni aklı gözü kulağı
damarları kanı böbrekleri aklına ne kadar insan yapısını oluşturan ne kadar
organ varsa içerisine alan ve topraktan yaratılan bir yaratıktır. Kuran’dan bir
ayet örneği ile bunu belgelemeye çalışalım.
15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan,
şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
CAN; Topraktan yaratılmış olan ölü bedene
enerji veren onu ayakta tutan, onu diri tutan dumansız ateşten yaratılmış
enerjinin adıdır.
15/27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden
kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
Ne bedensiz canın ne de cansız bir bedenin
hiçbir anlam ve önemi yoktur. Cansız bir beden leş cesettir. Bedensiz can da
sadece bir enerjidir.
RUH; İnsan vücudunda bulunan biyolojik ve psikolojik
organların ve olguların, kendi yaratılış istikametinde aktif hale dönüşerek kendi
görev alanı içerisinde her organın çalışarak insana hizmet etmesidir. İki
ayetle bunu belgelemeye çalışalım.
17/85- Sana
ruhtan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az
bir şey verilmiştir.”
32/9- Sonra onu ‘düzeltip bir
biçime soktu’ ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller
var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
Dikkat ederseniz, Ruh
Allah’ın güç ve kuvvetinin insanlarda ve kâinatta bütün varlıkları kendi
yaratılış istikametinde görevlerini fiili hale dönüştüren, tabiri yerinde ise
bir lokomotiftir.
Şimdi Ruhun gerek insanlarda
gerekse bitkilerde gerek hayvanlarda gerekse de cansız bir farlıklarda nasıl tecelli
ettiğini, her birisinden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
İnsanların dışında olan
varlıklarla insanlarda Ruhun tecellisi farklı olmaktadır. Bu sebeple insanlarda
Ruhun tecellisini insanları meydana getiren, ikinci boyutu işledikten sonra onu
açıklamaya çalışalım.
BİTKİLERDE RUHUN TECELLİSİ!
Bir portakal veya elma
ağacını örnek verelim. Portakal ağacı çapakları gövdesi soymuk boruları dalları
yaprakları aynen insan bedeni gibidir. Canı da onun canlı kalmasını ayakta
durmasını sağlayan enerjidir. Ruhun ona tecelli etmesi ile portakal ağacının
her bir parçasının kendi görevleri alanında hizmet vererek asıl yaratılış
gayesine uygun olarak portakal meyvesi vermesidir.
HAYVANLARDAN BİR ÖRNEK;
İneklerden örnek verelim,
İnsanlara en yakın olan varlıklar hayvanlardır. İnsanlardan önce yaratılmış
olması ve görevleri insanlara etinden sütünden istifade etmeleri ile diğer
insanların dışında yaratılmış olan varlıklar gibi onlar da meleklerdendir.
İneklerde derileri işkembesi ciğerleri gözleri kulakları aklına ne kadar organ
ve hücreleri varsa bunlar insanlarda olduğu gibi bedenini oluşturmaktadır. O
bedene can bir başka ifadeyle enerji yüklendiği zaman onu diri ve canlı tutar.
Ruh yüklendiği zaman da ineğin asıl yaratılış gayesine uygun olarak et ve süt
vermesini sağlar. İneğin ruhu onun insana hizmet vermesini sağlayan et ve
sütüdür.
CANSIZ VARLIKLARDAN BİR
ÖRNEK!
Bir buzdolabını örnek
verelim, Buzdolabı kendisine konulan yiyecekleri belirli bir zaman dilimi içerisinde
koruyabilmesi için, insanların icat ettiği bir aygıttır. Buzdolabının bu
görevini icara edebilmesi için bir canlı varlıkların bir cana bir ruha ihtiyacı
olduğu gibi buzdolabının da bir enerjiye ihtiyacı vardır. Buzdolabına gelecek
olan enerjinin buzdolabına gelebilmesi için bir tesisata ihtiyacı vardır. İşte
buzdolabına gelen tesisat ve buzdolabı aygıtı bir beden o enerji de canlıları
ayakta tutan can gibidir. O da buzdolabının göreve hazır olması, soğutma işlemi
de, onun ruhudur.
Enerji olmasa buzdolabının,
buzdolabı olmasa, enerjinin hiç anlam ve önemi yoktur. Bunun her ikisinin bir
arada oluşu ile buzdolabı insanlara hizmet vermektedir. Onun hizmet vermesi
onun ruhu olmaktadır.
Görüldüğü gibi Allah,
yerlerde ve göklerde yaratılmış olan varlıklarda çelişki ve çarpıklık
olmadığını söyler ve, şöyle izah eder.
67/3- O, biri diğeriyle
‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan
Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin.
İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık)
görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha
çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin
olarak sana dönecektir.
İNSANIN İKİNCİ BOYUTU!
İBLİS, TAKVA, AKIL;
Bu üç olgu ve, insana ait olan parçalar,
görülmeyen fakat insanın diğer yaratıklardan ayıran İnsanı hem güzellikleri,
hem kötülükleri yapma eğilimi ile kendi kararını kendisi veren ve insanı insan
yapan, onu halife konumuna taşıyan, temel
özelliklerdir. Şimdi bunları ayrı ayrı ele alarak incelemeye çalışalım.
İBLİS; İblis kelimesi Kur’an’da yaklaşık
olarak on iki yerde geçmektedir. İblis kelimesine Kur’an ne anlam yüklemiş
Kur’an’dan ayet örnekleri vererek izah etmeye çalışalım.
38/71- Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben,
çamurdan bir beşer yaratacağım” demişti.
38/72- “Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan
üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”
38/73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;
38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı
ve kafirlerden oldu.
İblis kelimesi geçen konularda muhakkak
meleklerle beraber zikredilmektedir. Kâinatta temel olarak yaratılmış iki
varlık vardır. (MELEKLER-İNSANLAR)
Dikkat ederseniz Yukarıda vermiş olduğum
ayetler Bütün meleklerin beşere secde ettiğini ancak iblisin secde etmediğini
vurgulamaktadır. Oysa iblis de meleklerden olduğu halde, neden iblis secde
edenlerden değil de, diğer melekler secde etmektedir? Önce onu anlamaya
çalışalım.
Melek; insanların biyolojik ve psikolojik
yapıları da dâhil olmak üzere, insanlar için hem dünya hayatında hem de ahiret
hayatında kendi lehlerinde ve aleyhlerinde insanların iki yol iki amaçtan
herhangi birisine karar verdiği zaman kendilerine hizmet sunan secde eden
varlıkların tümünün adıdır.
Yani insanlar yapmak istedikleri kötülükleri
de meleklerle yapmaktadırlar. Yapmak istedikleri iyilikleri de meleklerle
yapmaktadırlar.
İnsan; Allah’ın meleklerden yorumladığı melek
desen melek olamayan, melek değil desen o da olmayan, Bütün hücre ve organları
melek fakat kendisi karar verme emanet yüklenme, halife olma konumu ile
meleklerden ayrılan, mükemmel bir varlığın adıdır. Kur’an bunu şöyle izah eder.
33/ 72- Gerçek
şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu
yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü
o, çok zalim, çok cahildir.
Dikkat ederseniz, Kur’an insanların
dışında yaratılmış olan varlıkları lisanı hali ile anlatarak emanet yükletilip
kabul etmeyip korkuya kapıldıklarını sanat kullanarak bize anlatmaktadır.
Emanet yüklenen varlık insanlardır. Nedir yüklenen emanet? Hem iyiliğe hem
kötülüğe yönelme mayili seçeneği olan insanların kötülükleri yapmamaları
iyilikleri yapmaları ve Allah’tan başkalarına kulluk ve ibadet yapmama
sorumluğudur.
Ancak meleklerde kendilerine
yüklenmiş bir sorumluluk ve iki farklı seçenek yoktur. Eğer İnsanlar
kötülükleri yapmak isterse kötülükleri teklif sunmakla görevli iblis vardır. Ve
kötülüklere gidebilecek o yolda dünya yaşamını sürdürecek malzemeler de vardır.
İnsan iyilikleri yapmak isterse o yöne gidebilecek teklifi sunan melek de
vardır. Kur’an bunun adına takva demektedir. Takvanın teklif sunduğu
istikamette de yürüyebilecek malzemeler de vardır. İblis de melektir takva da melektir.
İnsan ise bu iki farklı istikamete yola teklif sunan iki meleğin kendi kararını
kendisi verebilen bir varlığın adıdır.
Suyun içerisine şeker
koyduğumuz zaman karışıma şekerli su diyorsak, şeker suyu başka bir boyuta
taşıyorsa, insanı da iblis, takva ve akıl melekleri de insanlara
yerleştirilince farklı bir boyut kazanmaktadır. İnsan ne takvadır, ne iblistir,
ne de akıldır. Ancak insan, takva, iblis ve akıldan yorumlanmış başka bir
varlığın adıdır. İşte Kur’an bu üç parçanın oluştuğu yorumlandığı bir başka
ifadeyle harmanladığı mükemmel bir varlığın adıdır.
İblis ve takva sadece
insanlara teklif sunar. Her ikisinin sunduğu teklifi, insan kendisi istemedikçe
insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Eğer, İblis meleği insan yapısına
yerleştirilmemiş olsaydı, insanlar da diğer melekler gibi seçeneksiz bir
kotlama ile bilgi kodlanır, ne kötülükleri yapma ne de iyilikleri yapma
seçeneği olmazdı. İnsandan iblis parçasını çıkarıp atsan insan diğer melekler
gibi sadece kendisine kodlanmış olan bilgilerle hareket ederlerdi. Dolayısı ile
ne emanet yüklenir, ne imtihan edilir, ne de halife makamına oturabilirdi.
7/ 19- Ve ey Adem, sen
ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca
yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen
çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
“Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya
ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Adem ve eşinin kendi öz yapısına Allah iblis
ve takva meleklerini yerleştirerek Onlarla bir görev bir emanet yüklenmektedir.
İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
Yasak ağaç; İblisin tekliflerinin Allah
tarafından yasaklanmış olan haram yiyecekler, haram içecekler ve yapılmaması
gereken bütün davranışlar yasak ağaç kapsamına girmektedir. Yenilmesi içilmesi
ve yapılması uygun olan davranışlar da helal ağaç diye tanımlanmıştır.
38/75- (Allah) Dedi ki:
“Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?
Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?”
Allah bu ayette “Ey İblis, iki elimle
yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?” İnsanın inkâr gurur, kibir
kötülük yapma, fuhuş zulüm işkence azgınlaşma yönünü temsil etmektedir.
38/76- Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım;
sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
Allah katında her insan gerek cins gerek renk
gerek zengin gerekse de fakir olanlar Allah’a eşit uzaklıktadırlar. Hiçbir
insanın hiçbir insana üstünlüğü yoktur. Şu ayet de onu açıklamaktadır. Üstünlük
sadece takvadadır yani rabbin terbiyesi ile terbiyelenenlerdedir.
49/ 13- Ey
insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle
tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah
Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en
ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
İşte iblisin insanlara
sağından solundan önünden arkasından yaklaşarak onları yaratılışta vermiş
olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caydırmayı teklif sunarak değişik
bahanelerle her türlü insanları doğru yoldan alı koymayı teklif sunarak gerekli
bahanelerle insanlar sapmaktadırlar.
Yeryüzünde kötülük adına
işlenmiş ve işlenecek olan bütün kötülükler iblisten gelmektedir.
Eğer insana yüklenmiş olan ve
ateşten yaratılmış olan, insanın kendi öz yapısında var olan iblis olgusu
olmamış olsaydı, insanlarda kötülük işleme olayı da olmayacaktı. İblisin
kıyamete kadar var olması veya yaşaması da, iblis olgusunun insan var oldukça
genetik olarak kendisinden sonraki nesillere aktarılarak devam etmesidir. Yoksa
iblis insanlardan ayrı bir varlık değildir. İblis insanla işlevini
sürdürmektedir. İnsanların dışında hiçbir varlıkta ne iblis olgusu ne takva
olgusu ne de akıl vardır. Onlar sadece kendilerine kodlanmış oldukları
bilgilerle, görev alanı çerisinde seyirlerini sürdürmektedirler.
67/ 2- O, amel (davranış ve
eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü
ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
İşte insanın imtihanı iblis
ve iblisin teklifleri ile şeytanlaşan kâfirleşen Yahudileşen kirlenen zalim ve
zulmeden insanlarla denenmeleridir. Kim rabbinin gönderdiği peygamberlerin
getirdikleri vahiylerle “Rabbim Allah’tır” deyip dosdoğru yol tutturursa o
kurtulmuş ve kopması mümkün olmayan bir kulpa yapışmıştır. Kim de Bu yolun
dışında yaşarsa rabbin terbiyesi dışına taşarsa o da yıkıma uğramıştır. Ve
dolayısı ile kendisine yüklenen emanete hıyanet etmiş ve helak olmuştur.
38/77- (Allah) Dedi ki: “Öyleyse oradan
(cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.”
Allah insanların kendi emirlerine ihanet eden,
başkaldıran ve dolayısı ile yeryüzünde bozgunculuk yapan ekini ve nesli yok
eden Özge can gibi ne mazlum insanlara tecavüz edip öldüren insanlarla Allah
irtibatı kesmekte onlar dünya hayatında kör ve sağır olarak meşalesiz
yeryüzünde kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde dolaşmaktadırlar.
Allah onları kendi huzurundan kovması demek,
onun yaptığı davranışları onaylamaması demektir. İşte Rabbin terbiyesinden
çıkan Özge can’ın katilleri gibi yıl değil ay değil gün değil her dakika ve her
an aramızda dolaşmakta ve dünyada yüzlerce binlerce milyonlarca Özge can’lar
tecavüze uğramakta ve öldürülmektedirler.
Peki; Özge Can’ın katilleri bulunmasaydı ve
dünya hayatında elini kolunu sallayarak dolaşsaydı, katilin yapmış olduğu
tecavüz ve katletme olayı yanına kar mı kalacaktı? Veya zulüm yapanlar güç ve
kuvvet sahibi iseler insanlar tarafından yaptıkları zulümlerin cezası
verilemiyorsa Allah’ın yaratılışta haşa bir yanlışlığı olurdu. Ahiret hayatına
iman etmeyen ey! Deistler bir başka ifadeyle Allah’ın varlığına iman edip de
Allah’ın rabliğini kabul etmeyen insanlar sizce yarattığı insanların zulüm
yapanların cezasız kalması haksızlık ve zulüm olmaz mı?
Hiçbir zulüm ve haksızlık karşılıksız
kalmadığı gibi hiçbir güzellik ve adil davranış da karşılıksız kalmayacaktır.
Ancak Allah dünya hayatında cezayı ve mükâfatı insanlara bırakıyor. Yani,
İnsanların güzel davranışlarının ödüllerini veren insanlar kötü davranışlarının
cezalarını da veren insanlardır.
3/ 103- Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı
sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini
hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını
uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine
siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete
erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu)
emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa
erenler işte bunlardır.
Dünya hayatı bir deneme ve imtihan salonudur.
Allah İman eden ve güzel amel işleyenlerin ödülü ahiret âleminde kesintisi
olmayan ebedi bir cennetle ödüllendirecektir. Günah işleyenlerin ve inkâr eden
ve zulüm yapanların cezası da ahiret âleminde verilecektir.
Dünya hayatında Allah’ın insanlar üzerinde
özel bir müdahalesi yoktur. Dünya hayatında Allah merhamet sahiplerine
bağışlanma ve yardımlaşma yeteneğini donanımını verir, Zulüm yapanların
mazlumlar güçsüzler üzerindeki zulümlerini insanlar eliyle def ettirir. İnkâr
eden ve zulmedenler de zulümlerini yaparken de insanlar eliyle yapmaktadırlar.
Şimdi bu anlattıklarımı onaylayan ve destekleye birkaç tane ayetlerden örnekler
vermeye çalışalım.
35/ 45- Eğer
Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin)
sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye
kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah
Kendi kullarını görendir.
Dikkat ederseniz Her ayetin
bilinmeyen yönleri bir başka ayetle açıklanmaktadır. Bakınız ayetin ana fikri
Allah suç işleyenlerin cezasını dünya hayatında değil, ahiret hayatında
vereceğini açıklamaktadır. Şu ayet de onu destekliyor.
42/ 14- Onlar, kendilerine
ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla
ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş
(verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş
bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde
ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Ayet, anlamak isteyenlere şöyle
bir mesaj vermektedir. Nuh kavmi, Ad Kavmi, Semud kavmi, Lut Kavimlerinin helak
edilmeleri, Allah’ın tabiat güçleri ile onları imtihan edilen dünyada yerle bir
edilmeleri değil, onların ahiret aleminde korkunç cehennem azabını mecazi bir
anlatımla anlatmıştır. Bir başka anlamı da onların dünya hayatında yapmış
oldukları zulüm ve işkencenin karşılığının insanlar elleri ile verilmeleridir.
Özge can’ın, katilleri
yakalandı ve insanları temsil eden kolluk güçlerine teslim edildi. Belki
insanlar Allah’ın zulmün karşılığını haddi aşarak veya merhamet ederek fazlalaştırabilirler
veya hafifletebilirler ama, Yine de yapmış olduğu tecavüz ve zulmün yapanların
cezasını insanlar ahiret hayatına bırakmadan dünya hayatında vermektedirler. Bu
da insanlar eliyle verilen cezadır. İşte alttaki ayet onu anlatmaktadır.
22/ 40- Onlar, yalnızca;
“Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün
edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi
(yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde
Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah
Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü
olandır, Aziz olandır.
Ayette dikkat ederseniz,
dünya hayatında insanlar özgür iradeleri ile dilediğini dilediği şekilde yapmak
ve dilediği şekilde inanmakla serbest bırakılmışlardır. Eğer bir insanda Allah
inancı yoksa eğer güç ve iktidar sahibiyse, bütün insanları kendi istekleri
etrafında toplayarak onları kendilerine köle ve kul yapmaktadırlar. Ama
Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi oluklarında ise insanları Allah’a davet
ederek adaleti yerine getirirler.
Yani, Kötülükleri yapanlar da
insanlardan çıkmaktadır. İyilikleri yapanlar mazlum olanlar üzerinden,
kötülükleri engelleyenler de insanlardan çıkmaktadır. Allah’ın nebilerle
gönderdiği dini koruyanlar da insanlardan çıkmaktadır. Bozanlar da insanlardan
çıkmaktadır.
9/ 52- De ki: “Siz bizim için
iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı
bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size
bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de
sizlerle birlikte bekleyenleriz.
“De ki: “Siz bizim için iki
güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı
bekliyorsunuz?”
Ayette Kâfir olanlar,
Müslüman olanlarla savaşması sonucunda, iki şık ortaya çıkacaktır. Birinci şık,
kâfir olanlar Müslüman olanları yenerlerse Müslüman olanlar öldürülecek ve
Müslüman olanları Allah ebedi bir cennetle ödüllendirecektir. İkinci şık,
Müslüman olanlar savaşı kazanırlarsa, Kâfir olanlar yenilecek, Müslüman olanlar
tarafından öldürülecekler ya da esir olacaklardır. Allah Müslüman olanların her
iki halde de karlı çıkacaklarından söz etmektedir.
9/ 36- Gerçek şu ki, Allah
Katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah’ın
kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab
(din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca
savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva
sahipleriyle beraberdir.
Kur’an bütünlüğü içerisinde “
haram aylar” ifadesine baktığımız zaman, rabbani yolda olanlarla, gayrı rabbani
yolda olanların savaşsız geçirdikleri barış döneminden söz etmekte olduğu
anlaşılmaktadır.
İnkâr eden ve zulmedenlerin,
mazlum ve mustazaf olanlara saldırmadıkları sürece Allah asla onları din
anlayışlarından dolayı savaş açmayı yasaklamaktadır.
60/ 8- Allah, sizinle din
konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik
yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah,
adalet yapanları sever.
Müslüman olanları Allah şöyle
tip insanları dost edinmekten sakındırır.
60/ 9- Allah, ancak din
konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve
sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim
onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Evet, Allah kendisine iman
eden ve onun buyruğu altında yaşamını düzenleyen Müslümanlara böyle bir eğitim
vermektedir. Allah’tan başka hangi bir eğitim verici ideolojiler doktrinler, bu
kadar güzel bir eğitim verebilirler. Lenin mi? Karıl Marks mı? Bunların ortaya
koydukları demokrasi, laiklik, kapitalizm, kominizim aklına ne kadar beşeri
sistemler varsa hepsi Olayları bütünsel bakışla bakarak bilmeleri ve görmeleri
mümkün değildir.
Bu gün, Özge can gibi nice
masum insanları kaybetmemiz ve katillerini Bu kadar zalimleşen bir konuma iten
ve Özge Can’a tecavüz ederek, insanlardan çekinerek bir de onu ateşle yakıp
kendi pisliğini başka daha büyük bir suça iterek öldürmesinde diğer insanların,
rejimlerin sistemlerin ve toplumların da bunlarda katkısı vardır.
Bir sivrisineğin oluşabilmesi
için bataklık olması gerekir ki, sivrisinek orada barınıp çoğalabilsin. Biz bu
bataklığı kurutup yok etmeden sivrisineklerin insanları ısırıp zehirleyerek
sıtma ve daha insanların bilmedikleri hastalıkları insanlardan insanlara
aktararak insanlara zarar verince biz sadece sivrisinekleri öldürmekle meşgul
olarak zaman kaybediyoruz. Eğer biz sivrisineği oluşturan bataklığı kurutup yok
etmedikçe sivrisinek asla insanların ensesinden düşmeyecektir.
Allah Zinayı yasaklamaktadır.
Zina, Namahrem bir kadınla namahrem bir erkeğin gayrı meşru bir şekilde ilişki
kurmasının adıdır. Dünya üzerinde inansın veya inanmasın bütün toplumlarda
erkek kendi karısının başka bir erkeğin kollarında olmasını istemediği gibi,
kadın da kendi kocasının nikâhlı olmadığı başka kadınlarla beraber olmasını
istemezler. Ama kadın kocasını aldatmakta koca da karısını aldatmaktadır. Her
ikisinin de istemediği olaylar her gün gazete manşetlerinden duyurulmaktadır.
Kur’an Yusuf ile vezirin
karısının konumunu bize anlatarak ders almamızı ister. Eğer Yusuf kısasında
anlatılmak istenen mesajı kavrayabilirsek sivrisineğin çoğaldığı bataklığı
yakalayıp, çözüm yolunu bulacağız kanaatindeyim
12/ 22- Erginlik çağına
erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle
ödüllendiririz.
Yusuf bildiğiniz gibi Yakup peygamberin
oğludur. Çocuk yaşında baba kültürü ve eğitimi almış peygamberlerden birisidir.
Kur’an’da anlatıldığı gibi başından birçok olaylar geçerek olayların iç yüzünü
ergenlik çağına gelinceye kadar, bazı şeyleri kavramış bulunmaktadır. Biz
burada sadece Yusuf’un başına gelen bir olayı dile getirip başarı ile bu
imtihandan nasıl geçtiğini, anlatmak istiyoruz.
Ergenlik yaşı, insanlara iblis ve takva
olgusunun yerleştirildiği İnsanların diğer meleklerden farklılaşarak hem takva
yönüne hem de iblis yönüne eğilim gösterdiği döneme girilmesidir.
Âdemin cennetten çıkarılması bu dönemle
başlamakta, evlilik yaşı bu dönemde gelmekte kadınlarda adet görme ve karşı
cinse istek duyma bu dönemde başlamakta, erkeklerde rüya görme ihtilam olma ve
karşı cinse istek duyma bu dönemde başlamaktadır. İşte sınav erkeğin kadına
istek duyup da helal ölçüler çerçevesinde bir ortama gelinceye kadar, istek
duydukları yanlış şeyleri yapmayacak, kadınlar da bu dönemde evleninceye kadar,
istek duydukları şeyleri yapmayacaklardır. İşte bütün insanlar bu sınavdan
geçmektedirler.
12/23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan
murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “İsteklerim senin içindir,
gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir,
yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”
Bu olay, bu ayetten önceki ayetten de
anlaşıldığı gibi, Vezirin evinde çocukluk döneminin bir bölümünü geçirdiği ve
ergenlik çağına böyle bir ortamda geldiği anlaşılmaktadır. Vezirin karısı
Yusuf’tan murad almak istemesi ve karşı cins olara istek duyması gayet normal
olan bir şeydir. Ancak bunu gemlememesi bunu fiili hayata istek duyduğu şeyi
geçirmek için harekete geçmesi yanlış olandır.
Bu istek duyma vezirin karısında olduğu gibi
diğerlerinin karılarında da vardır Ayşe’de de Fatma’da da Hatice’de de vardır.
Bu karşı cinse istek duymayı teklif sunan, Kur’an’ın ifadesi ile iblis, fısk fücur
ve nefsanî arzudur. Bu insan yapısında fıtratında var olan bir gerçektir. Bu
Allah’tandır. Ancak insan doğru olmayan istek duydukları teklifleri de kabul
edip etmemek kendi elinde olan ve kendi iradesinde olanıdır. Bu da insanın
kendisindendir.
12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer
Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf
da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için
(ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
Bu Ayette Yusuf’un nebi ve resullerin
eğitiminin etkisi ile zinanın haram ve yasak olduğunu biliyordu. Bu sebeple Her
erkeğin de arzuladığı veya arzulayacağı gibi, Yusuf da onu arzulamıştı. Bir
başka ifadeyle Yusuf’un öz yapısında var olan iblis olgusu ona da bir teklif
göndermişti. Ancak yine kendisinde var olan takva sesine kulak vermiş iblisin
ve dolayısı ile kadının tekliflerine boyun eğmemiş ve orada Yusuf hem kendisi
içerisindeki iblisin vesveseleri ile savaşırken aynı zaman da kadının
teklifleri ile savaş yapmaktadır.
12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın
onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle
karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan
veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
Bir önceki ayette “Kapıları sımsıkı kapattı isteklerim senin
içindir gelsene” ifadesi evde kimsen bulunmadığı anlaşılmaktadır. Oysa Yusuf
için Allah onların yanında ama vezirin hanımı için de Allah yanlarında olduğu
halde iblisin tekliflerine boyun eğmiş, onu esareti altına alarak gözlerini kör
etmişti. Bakınız Kuran, yalnız kalanların mutlaka Allah onların yanında ve
onları takip etmektedir.
58/7- Allah’ın
göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun?
(Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden
dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya
çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra
yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi
bilendir.
58/8- ‘Gizli
toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri
şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı (aralarında)
fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın
selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: “Söylediklerimiz
dolayısıyla Allah bize azap etse ya.” derler. Onlara cehennem yeter; oraya
gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
İnsanları yanlış olan
davranışları yapmaktan engelleyen iki korku vardır. Birincisi İnsanlardan ve
insanların yanlış davranışları yaptıkları zaman kolluk güçlerinden, kanundan
diğer insanlardan, korkarlar. İkinci korkuları da Allah’tır. Kalplerinde maraz
olanlar hep ayetlerin müteşabih olanlarına uyarlar derken Allah insanlar
yapacak oldukları kötü davranışları hep insanların göremeyecekleri yerlerde
yapmayı tercih ederler. Onlar Allah’tan değil sadece insanlardan korkarlar.
İşte vezirin Karısı Allah’ın
yanında olduğunu unutmuş, bir başka ifadeyle şeytan ona unutturmuş ve Yusuf’tan
insanların görmediği yerde veya zamanda Yusuf’tan Murad almak istemişti. Ayette
olay şöyle izah edilmektedir. “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi.
(Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel
tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”
“Çünkü o benim Efendimdir,” Ayette geçen bu
ifade Yusuf’un Allah için söylemiş olduğu bir ifadedir. Kendisini yaratanın
kendisine nimet verenin ve kendisini kuyulardan kurtararak öyle bir konuma
getiren ve bağışlanma yolunu verenin Allah olduğunu bilmekte ve görmektedir.
Ancak vezirin karısı ise o nefsin iblisin esaretine girerek Allah Onu da
gördüğü halde Allah’ın onu görmesini görmezlikten gelerek Allah’ın yasaklamış
olduğu büyük günahlardan birisini işlemeye soyunmuştu.
Yusuf kaçıyor vezirin hanımı kovalıyor. Bu
olay olurken Allah’tan başka kimse onların bu hallerini görmüyor ve bilmiyor.
Eğer vezirin hanımı Allah’ın yasaklamış olduğu bu suçu gerçekleştirmiş olsaydı,
Yusuf da bu olaya ortak olmuş olacaktı. Kimse de bunu bilmeyecekti. Bu suç
dünya yaşamında suç olmaktan ve kınanmaktan çıkacaktı. Oysa İnsanların
görmediği ve bilmediği yerde yapılan bütün güzel ve kötü davranışlar Allah
katında bilinmekte ve yazılıp kameraya alınarak ahiret âleminde bunların önüne
bilgi belge olarak sunulacaktır. Yapılan yanlışlıklar ister insanlar tarafından
bilinsin isterse de bilinmesin O Allah tarafından bilinmekte ve mükafatı ve
cezası ne ise karşılığını Allah onlara mutlaka ama mutlaka verilecektir.
Vezirin karısının Allah’ın görüp görmemesi
umurunda bile değil, yeter ki bunu kocası ve diğer insanlar görmesin
yeterlidir. Allah da onu açığa vurarak olay insanlar arasında dalga dalga
yayılarak konuşulmaya başlıyor. Ayeti tekrar ele alalım.
12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın
onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle
karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan
veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
Yusuf kaçıyor vezirin karısı kovalıyor Bu
içeride olup bitenleri Allah’tan başka kimse de bilmiyor. Ancak kimin kimden
murad almak istediği ancak boğuşma sırasında yapılan morluklar elbise
yırtılması saldırı ne kadar belge varsa ortaya dökülmektedir. Vezirin hanımı
suçu kendisi işlediği halde Yusuf’a atmakta, Yusuf da suçu kendisi işlemediğini
söylemektedir. Ortada Allah’tan başka şahit de yoktur. İşte Allah orada akıllı
bir kadının vasıtası ile olay şöyle
çözülüyor.
“Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı.”
Eğer saldıran Yusuf olmuş olsaydı, Gömlek arkadan değil önden yırtılmış
olacaktı. İşin püf noktası burasıdır. Kaçan adamın gömleğinin arkadan yırtık
olması murad almaya yönelenin o olmadığını gösterir.” Kapının yanında kadının
efendisiyle karşılaştılar.” O arada olacak ya kadının kocası çıkıp geliyor. Belli
ki içerde bir boğuşma bir olaylar olmuş hemen kadın kendi üzerindeki suçu
Yusuf’a atarak “Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan
veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
İşte bu konularda zikir ehli uzman bir kadın
olmalı ki olayı şöyle çözüyor.
12/26- (Yusuf) Dedi ki: “Onun kendisi benden
murad almak istedi.” Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: “Eğer onun
gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi
ise yalan söyleyenlerdendir.
12/27- Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa,
bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.”
12/28- Onun gömleğinin arkadan
çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): “Doğrusu, bu sizin düzeninizden
(biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür” dedi.
12/29- “Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de
(kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun.”
Olay vezirin yakınlarından olan bir adil
kadının şahitlik etmesi ile çözülüyor. Allah’ın bildiğini bu sebeple diğer
insanlar da öğrenmiş olmaktadır. Kur’an burada önemli bir mesaj vermektedir.
Yasaklanan bir yanlışı yapmak insanlarda bir yara açmaktadır. Ve o yara diğer
yapılan yanlışlıkları peş peşe getirerek insanları artık tedavisi mümkün
olmayan bir konuma girilmektedir. İşte kalbin mühürlenmesi bu anlamdadır.
Yusuf, Ergenlik çağında ilk olarak başına
gelen bu sınavı başarı ile vermiş, nefsin ve kendisine vesvese düşüren kadının
şerrinden Kendi iradesini bağışlama yolunda kullanarak sınavını başarı ile
vermiştir. Yapılan her yanlış davranışlar insanları daha çok yanlışlara,
yapılan her güzel davranışlar da insanları daha çok güzel davranışlara
götürmeyi tetiklemektedir. Sakın ola ki Bu küçük bir yanlışlık ve küçük bir
günahtır demeyin.
Büyük ormanları yakan ateş bir kıvılcımla
başlamaktadır. Okyanusları dolduran büyük su kütleleri damla damla düşen yağmur
damlalarından oluşmaktadır. Yusuf’u da Kuyulardan ezilmişlikten yerilmişlikten
saraylara ve devlet başkanlığı yönetimine taşıyan, Yusuf’un güzel
davranışlarının halkın gönlünde taht kurması nedeni iledir. Yusuf ile ilgili
bundan sonraki konular bizim konumuzla ilgili değildir. Asıl bizim konumuzu
ilgilendiren bölümü Özge Can’a tecavüz ve arkasından onu insanlardan örtbas
etmek için katilin, öldürülmesi olayıdır.
38/78- “Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap)
gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir.”
Allah, İnsanı yaratmış ve insanın öz yapısına
iblisi de yerleştirmiştir. Eğer iblis olgusu olmasaydı, ne insan kötülük
teklifi alabilir ne de kötülük yapabilirdi. Eğer insan olmasa da iblis ne kötülüğü
teklif edecek birisini bulabilir, ne de yalnız başına bir kötülük yapabilirdi.
Ancak iblisle insan birleşerek kötülükleri yapabiliyorlar.
Bu olay aynen Buzdolabı ile cereyan gibidir. Cereyan
olmasa buzdolabı soğutma işlemini yapamaz. Buzdolabı
olmasa cereyan soğutma işlemini yapamaz. demek ki cereyansız enerjisiz
buzdolabı bir işe yaramadığı gibi buzdolabı olmadan enerji de bir işe
yaramıyormuş.
Her şey öyledir. Bir ağacın büyüyebilmesi için
enerjiye cana ihtiyacı vardır. Cansız ağaç ne büyüyebilir ne de meyve
verebilir. Ağaçsız can da aynen enerjiyi verecek bir şey olmazsa bir anlam
taşımaz.
İnsanları diğer canlı varlıklardan ayıran
özellik onlarda hem kötülüğe gitme donanımının, hem de iyiliğe gitme
donanımının oluşu ile farklılaşması ve iki seçenekten herhangi birisini seçmeyi
tercih etmekle kendi karar verdiği istikamette yürümesidir.
Bitkilerde ve hayvanlarda ne takva olgusu ne
de iblis olgusu vardır. Onlar kendilerine nasıl bir görev verilmişse o görev
alanı ile bilgiler ona kodlanmış, onlar sadece kendilerine kodlanan bilgiler
çerçevesinde hareket ederler. Eğer görevleri kötülükse, kötülükle görev
yaparlar görevleri iyilikse iyilikle görev, yaparlar.
İşte iblisin yolunda yürümeyi seçen insanlar,
kötülükleri yaparken iblisin malzemeleri ile yapmaktadırlar.
7/ 16- Dedi ki: “Madem öyle, beni
azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru
yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve
kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi
sizlerle dolduracağım.”
İbisin insanlara sağından yaklaşarak
saptırması, pratik hayata baktığımız zaman yine kurandan bir örnek vererek
anlatmaya çalışayım.
20/ 95- (Musa) Dedi ki: “Ya senin amacın nedir
ey Samiri?”
20/96- Dedi ki: “Ben onların görmediklerini
gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu
nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.”
Samiri’nin inanan halkı kandırması elçi olan
Musa’nın getirdiklerini de öne sürerek Musa olsaydı o da bunu yapardı diyerek
insanları kandırmaktadır.
İblisin sol yanından yaklaşarak insanları
kandırması, Bugün Kuran dilinde ata dini mensupları toplum dilinde de deistler
ve ateistlerin gelen peygamberleri kitapları ahiret âlemini inkâr etmelerini,
iblis insanları sol yandan yaklaşarak saptırmalarıdır. Bu gün puta tapıcıların
hepsi iblisin sol yandan yaklaşarak saptırdığı insanlardır.
İblisin önünden ve arkasından yaklaşarak
insanları saptırması
13/ 11- O’nun
(insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah’ın emriyle
gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı
değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir
topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir (biçimde imkan)
yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli yoktur.
41/ 42- Batıl, ona önünden
de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur’an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen
(Allah)tan indirilmedir.
Takva sesini dinleyen ve
Allahın gönderdiği kitabı kendisine rehber edinenlere iblis veya şeytan asla önünden
de gelse arkasından da gelse insanları saptırmaya gücü yetemez. Kim hak yolda
yürümek isteyen bir insanı saptırmak için yaklaşsa mutlaka onu izleyen bir
şihab onu deler geçer söylediklerini param parça eder.
72/ 8- “Doğrusu biz göğü
yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş)
bulduk.”
72/9- “Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun
oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini
izleyen bir şihab bulur.”
Şu Kur’an’da her örnekten bir örnek verilmiş
ve hiçbir eksik de bırakılmamıştır. İnsan bir yanlışı başkalarına teklif olarak
sunması halinde düşünen insanlar için onun yanlış olduğunu söyleyen mutlaka ama
mutlaka bir ayet karşımıza çıkmaktadır.
38/79- Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların
dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”
Bu ayette, İblisin insanların dirilecekleri
güne kadar izin istemesi, sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe
bağlayarak anlatım sanatı kullanılmıştır. Eğer iblis izin istememiş olsaydı
süre tanınanlardan olmayacak mıydı? Elbette yine olacaktı. İblis insanla var
olmuş insanla yok olan ve olacak olan bir varlıktır. Her insanın yapısına
yerleşmiş insanoğlu var oldukça genetik olarak aktarılan bir melektir bir başka
ifadeyle insanın bir parçasıdır.
38/80- Dedi ki: “O halde, süre
tanınanlardansın.”
Ademi ve eşini cennetten çıkararak kendi
görevini yerine getirdiği gibi, şimdi de insanları cennetten çıkarmakta ve
kıyamete kadar da insanları cennetten çıkarmaya devam edecektir. Verilmiş olan
süre budur.
7/27- Ey
Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek
için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de
bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz
yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların
dostları kıldık.
İşte çirkin yerler, iblisin insanın
yapabilecekleri her türlü kötülüklerdir. Elbise de takvadan gelen
güzelliklerdir.
38/81- “Bilinen vaktin gününe kadar.”
Bilinen vaktin günü nedir? Kıyamet sahnesinin
geleceği gündür. Yani her insan bir
zaman dilimi içerisinde doğar ergenlik döneminden bunaklık dönemine kadar denenir
ve daha sonra da ölür. O insandan iblis artık faaliyetine son vermiştir. Bu
insanın kendi kıyametinin kopmasıdır. İkinci kıyamet ise Bütün yaratıkların son
bulacağı her şeyin yenileri ile değiştirileceği bir de büyük kıyamet vardır.
Nasrettin hocanın dediği gibi karım öldüğü
zaman küçük kıymet ben öldüğüm zaman büyük kıyamet kopacaktır.
38/82- Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun,
ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”
İblisin “Senin izzetin adına andolsun, ben,
onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”
Demesi haksızlıktır. Çünkü her insan iblisin
tekliflerini kabul ederse ve onun yolunda yürürse sapar. Hep insanlar öyle
değildir. Bunun yanında takvanın sesine kulak veren rabbani yolda yürümek
isteyen ve yürüyen insanlar da vardır.
38/83- “Ancak onlardan, muhlis olan kulların
hariç.”
İblis ve onun yolunu takip eden insan
şeytanları kendisine meyleden kendilerini veli edinen insanları ancak
saptırabilir. Yoksa Rabbim Allah’tır deyip dosdoğru yol tutturanları
saptıramaz.
3/51-
“Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet
edin. Dosdoğru olan yol işte budur.”
38/84- (Allah) “İşte bu haktır ve Ben hakkı
söylerim” dedi.
Allah haktır. Doğruyu söyleyenlerdendir. O
vaadinde durandır. Kim Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin getirdikleri,
vahiy orijinli din üzere inanır ve yaşarsa kurtuluşta olan odur. Kim de bunun
dışında inanır ve yaşarsa, o da helak olmuştur.
38/85- “Andolsun, senden ve içlerinde sana
tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.”
İşte Allah’ın iblis yolunda giden insanlara
kesin bir uyarısıdır. Demek ki Allah kimseyi cehenneme atmıyormuş insanlar
iblisin yolunu seçtikleri ve kendi istekleri ile sınır tanımaz bir şekilde
yaşadıkları için insanlar kendi kendilerini cehenneme atıyorlarmış. Kim
cehennemi seçerse orada süresiz kalacak, kim cenneti seçerse de orada süresiz
kalacaktır. Ne cehennemden cennete çıkış vardır, ne de cennetten cehenneme iniş
vardır. Kim nereyi seçerse orada süresiz kalacaklardır.
2/80- Dediler ki: “Sayılı günlerin dışında,
ateş asla bize değmeyecektir.” De ki: “Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki
Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi
söylüyorsunuz?”
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı
kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz
kalacaklardır.
2/82- İman edip salih amellerde bulunanlar ise
cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
İslam toplumlarında cehennemde yanıp cehenneme
gidileceği inancı Yahudilerden gelmiştir. Kur’an’a göre bu anlayış doğru
değildir.
Özgece Can ve özge can gibi, tecavüz edip
öldürenlerin cezası misli ile verilmesi gerekir.
10/27-
Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi
misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah’tan (kurtaracak)
hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına
bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
Kur’an’da geçen kötülüklerle
ilgili ayetlere baktığımızda ister ona verilecek ceza, isterse dünya hayatında
olsun isterse de ahiret hayatında olsun misli ile olduğu söylenir.
Bir adam birisinin
penceresinin camını kırarsa, benzeri ceza kişilerin bağışlaması hariç, kırılan
camı yerine aynen taktırması gerekir. Allah İnsanlardan şunu istemektedir. Ne
zulüm yapın ne de zulme uğrayın. Bunları da yaparken haddi aşmamayı
istemektedir.
Şimdi, Kurana göre Özge
can’ın katiline nasıl br ceza verilsin ki, diğer insanlar bu olaydan ders alsın
böyle bir suçu işlemesinler. Allah bu konuda ne anlatıyor onu Kur’an’dan
dinleyelim.
KURAN SİZİN İÇİN KISSTA HAYAT
VARDIR DER.
Önce Kuran'da geçen
bir ayetin veya bir hükmün doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için, vahiyle
evren yasaları, Kur’an yasaları ve akıl yasalarının birbiriyle çelişmez
ilkesinin kabullenilmesi gerekir. Bir başka deyişle söylemle eylemin ikisi
arasında tutarlılık olması gerekir.
Kuran insanların
yapmış oldukları suçlardan dolayı ceza vermeyi, hem dünya hayatında onları
düşünmeye sevk ederek terbiye etmek, hem dünya hem de ahiret saadeti için, kurtuluşa
ermesini sağlamak, hem de toplumun diğer kesimlerinin huzurunu ve güvenliğini
sağlamak için suç işleyenlere ceza vermeyi ve yaptırım uygulamayı otoriteye
emreder.
İslam otoritesinin
görevi bir taraftan fertlerin canını, malını, ırzını, aklını korumak, bir
taraftan da bozgunculuk çıkaranları mazlumun üzerinde, zulüm ve işkence
uygulayanları, adam öldüren, namusa tecavüz eden insanların aklını giderecek
uyuşturucu içeceklere karşı mücadele vermek, İslam otoritesinin görev ve
sorumluluğu arasındadır.
Toplumları ıslah etmek
için, verilmiş olan cezalar eğer toplumu ıslah etmiyorsa suç işleyen oranında
bir azalma hissedilmiyorsa, verilen cezaların bir anlam ifade etmediği,
bilinmesi gerekir. Suç işleyenlerin cezası misliyledir.
5/45- Biz onda,
onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak
bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar, zalim
olanlardır.
Şimdi Kur’an'da geçen
suçlara göre verilen cezalar nedir? Nasıl uygulanır? Onu anlamaya çalışalım.
ADAM ÖLDÜRME;
1-Kazara öldürenlere
verilmesi gereken cezalar.
2-Kasıt göstererek
öldürenlere verilmesi gereken cezalardır.
Kuran'da verilen
emirleri ve yaptırımları ancak takva iktidarı olan devlet yerine getirir. Önce
kazara adam öldürme ile ilgili kuranın anlattıklarını anlamaya çalışalım.
1-Kazara öldürenlere
verilmesi gereken cezalar.
4/92- Bir mü'mine,
-hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir
mümini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve
ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka
olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir
topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir.
Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda
ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir.
(Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak
iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
Ayette hata sonucu bir
mümin bir mümini öldürdüğü zaman uygulanması gereken ceza üç şekilde ele
alınıyor. Önce kesinlikle Bir Müslüman başka bir Müslüman’ı hata
yaparak öldürme dışında asla başka bir Müslüman’ı öldürmesi mümkün
olmadığını anlatmaktadır.
Vermiş olduğum ayet
örneğinde işleyeceğimiz konu bir Müslüman’ın başka bir Müslüman’ı kazara kendi
elinde olmayan sebepler yüzünden hata sonucu olarak öldürdüğünde verilecek olan
cezadan söz edilmektedir.
a)- Kim bir mümini
hata sonucu' öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne
kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların
(bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka!
b)- Eğer o, mü'min
olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi
özgürlüğe kavuşturması gerekir.
c)- Şayet kendileriyle
aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet
ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle
özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç
tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Kur’an’da, Kendi
elinde olmadan işlenen, kaza olarak bir adamı öldürdüğü zaman, verilecek olan
bir cezanın hükmünü açıklamaktadır. Bu ceza ancak Allah'ın rabliği altında
toplanmış bir devlet başkanı ve onun otoritesi altında yaşayan toplumlar için
bu uygulanacak olan bir hukuktur.
Yoksa beşeri hukuk
düzenlerinde kim Allah'ın hükmünü hukukunu dinler? Burada kasten değil de hata
Olarak kazara bir öldürme ve ölmeden bahsediliyor. Adam arabasıyla yolda
giderken fireni patladı hiç tanımadığı bir adama çarparak adamı öldürdü. İşte
hukuk bu mecrada gelişen olay hakkında işlemektedir.
a)-Ölen ve öldürülen
kişi kazara İslam toplumu içerisinden bir Müslüman ise, Allah yetkiyi ölen
kişinin yakınlarına ailesine bırakmaktadır. Ailesi ister ondan ölenin diyetini
şimdiki ifade ile kan bedelini alır, isterse bağışlar bu yetki ölen kişinin
ailesinin Öldüren Kişi ve öldürülen kişi her ikisi de Müslüman olan
bir konumu anlatmaktadır.
Daha öncede bahsettiğimiz gibi, İslâm’ın getirdiği kurallar, Müslüman
olanlar güç ve iktidar sahibi olduklarında ancak uygulanabilir. İşte İslam’ın her
Hükmünün ve kurallarının dört dörtlük uygulandığı
dönem peygamberimizin Medine dönemidir.
Devlet Medine’de kuruldu. Örnek bir
toplum örnek bir devlet modeli o dönemdir. Onun dışındaki dönemlerde ne kadar
halifelik adı altında İslam toplumunu temsil ettiklerini söyleseler de bir
takım arızalarla doludur. Kur’an peygamberler dışındaki yöneticileri örnek ve model olarak göstermez ve göstermemiştir.
2/143- Böylece Biz
sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber
de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble
yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt
etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar
için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz,
Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Peygamber ve yaşadığı
toplumdaki bir hayatı Kur’an bize örnek bir model olarak sunmuş ve kendisinden
sonra gelecek olanlara model ölçü esas alınarak gelecek olan çağlarda çağın
şartlarına göre yorumlayarak uygulanmasını emretmiştir.
İnsan hayatına Kur’an
ister inansın isterse de inanmasın çok değer vermiştir.
5/32- Bu nedenle,
İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki
bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları
öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün
insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle
gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü
taşıranlardır.
Ceza misliyledir.
Ancak, Allah bu konuda bağışlamanın takva sahipleri için daha hayırlı olduğunu
tavsiye etmektedir. Burada konu ile alakalı değil ama bağışlama olayı bir mümin
için takvadan kaynaklanmaktadır. Onun engin görüş ve yaşamdaki kalitesini
arttırmaktadır.
2/ 237- Eğer onlara
mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikah
bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı
onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır.
Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızı görendir.
b)- Eğer o, mü'min
olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi
özgürlüğe kavuşturması gerekir.
İkinci olarak verilen
ceza mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmasıdır. Aslında köle kavramı da
zamanın şartlarına göre değişmektedir. Kur’an bunu
iki kategoride değerlendirmektedir.
Birisi seni
yerinden yurdundan etmek için sana savaş açıp da savaşı kaybedenlerin esir
alınması sonucunda erkek esirlere verilenin adı köle, kadın esirlerin adı da
cariyedir. Kur’an bu kölelerin hukukunu ayrı olarak ele almıştır. İkinci köle
ise varlığı elinden alınarak toplumlar arasında aşağılık olarak görülenler
ve mal gibi alıp satılnlardır.
İslam bu
tip kölelere değer vererek eğitip kendi ayakları üzerinde mali yönden
köleleştirilen insanların, Zulmedenlerin elinden alınarak onları kurtarmak
İslam toplumunun üzerindeki bir yükümlülüktür.
İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa toplumlarda Sünnetullah olarak bir
değişiklik yoktur. Sadece değişen kavramların başka bir ad altında ele
alınmasıdır. Firavunlar Musa peygamber zamanında olduğu gibi ondan önceki peygamberler
döneminde de vardı, Kur’an geldikten sonraki toplumlarda da var ve olmaya devam
edecektir. Köle İslam toplumunda olduğu gibi İslam toplumundan önceki toplumlarında
şimdi ve gelecek olan toplumlarda da olacaktır.
Şu anda kendi ayakları
üzerinde duramayan ve hayatın yükünü taşıyamayan, açlık sınırında olup da
zenginlerin elinde namusları elinden zorla alınarak, yiyecekleri bir dilim
ekmek için onları baskı işkence zulüm altında inim inim inleyen ve onların
elinden kurtularak kendi özgürlüklerini kazanmak isteyen binlerce milyonlarca
köleleştirilmiş insanlar yok mu? İşte İslam bunları kurtarmayı onların
özgürlüklerini kendilerine vermeyi emrederek onların da hayata bir gülücük
atmasını istemektedir. Bu hayat onların da hakkıdır.
İşte Müslüman olmak
Kıl beşi kurtar başı demek değildir. Allah'ın koyduğu kelimeleri yerinden
oynatanlara yeryüzünde ekini ve nesli yok edenlere karşı direnmek mücadele
etmektir. İşte bu mücadeleyi yapabilmek için dünyalık dayandığın bütün güçleri
terk ederek rabbin gücüne sarılmayı ona sarılırken dünyada bir takım
güzellikleri kaybetmeyi göze almak gerekir.
İkinci bahsedilen
konumda, Düşman olan bir topluluk veya gayri Müslim olan devlet sınırları
içerisinde olduğu halde oradaki bir insanı yanlışlıkla öldürdüğü zaman
uygulanması gereken cezadır. Ailesiyle hukuku olmayan ve savaş halinde
olan düşman olan bir topluluk olursa, o
zaman iletişim kurma imkânı olmadığı için, sadece bir köleyi veya körleştirilmiş insanlardan
birisini rahatlaması onu zulmün elinden kurtarması gerekir.
Kuran'ın üçüncü olan
konumda bahsettiği ceza!
c)- Şayet kendileriyle
aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek
ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir.
(Diyet ve köle özgürlüğü
için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır.
Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette bahsedilen
Anlaşmalı olanlar derken Müslüman olmadığı halde Müslüman olanlara karşı
inancından dolayı öldürmeyen yerinden yurdundan sürmeyen kendi inkârları
içerisinde yaşayan gayri Müslimlerden söz etmektedir.
İnsan olarak insanlık
hukukunu din ve vicdan özgürlüğünü ihlal etmeyen zulümleri inanmamakla sadece
kendilerine olan insanlardan ve toplumlardan söz etmektedir. İşte mümin bir
kişi böyle bir toplumdan kazara birini öldürdüğü zaman hem mümin hem de İslam
otoritesi altında bulunan birinin ölüşü gibi konumda değerlendirilmektedir. Hem
bir mümini özgürlüğüne kavuşturacak, hem de Müslüman olmayan ailesine
diyet bedelini ödeyecek.
Saydığımız kasıtlı
olmadan adam öldürmenin üç şık diyet bedeli ve köle özgürlüğüne kavuşturacak
mali imkânı olmayan kişiler. Kesintisiz olarak iki ay oruç tutarlar hükmü
verilmektedir.
Burada İslam
toplumlarında yanlış anlaşılan ve yanlış olarak bilinen olaylardan birisi
kasıtlı olarak orucunu bozanlara iki ay oruç tutturma cezası yoktur ve
yanlıştır. Kur’an bakınız başka bir suç işleyene de iki ay oruç tutmayı ceza
olarak vermektedir.
58/ 3- Kadınlarına
"zıhar"da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin,
birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir.
İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır.
58/4- Ancak buna
(imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki
ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu
(kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlü�ne iman etmeniz
dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler içinse acı bir azap
vardır.
Haklı bir nedene
dayanmadan yanlışlıkla öldürülenlerin cezasını üç değişik boyutta nisa doksan
ikinci ayetteki Kur’an’ın bize bildirdiği hükmü açıklamaya çalıştık. Ve
beynimizde soru işareti olarak bazı kavramlar ortaya çıktı.
a)- Anlaşmalı olan
toplumlar
b)size düşman olan
toplumlar
Bu iki kavram Kur’an’da
neyi anlatmaktadır? Bunun karşılığını eğer kuranda bulamazsak bu kavramların
geçtiği ayetlerde ne anlama geldiği de anlaşılamaz.
Önce Rabbim Allattır
diyenlerin yol göstericisi onun hayatının şekillendiricisi Allah tır. Müminin
hayatta kalışı ölümü dirimi, ahiret hayatının Allah'a ait olduğunun bilinmesi
gerekmektedir.
İnsanların, dünya
hayatında denemeye tabi tutulması ve her akıllı ve yetim çağına ulaşmış insana
Allah dünya hayatında gerekli donanımı vererek istediği dini yaşam biçimini
tercih etmesini insanların kendi özgür iradelerine bırakmıştır. İşte Allah
insanlara dünya hayatında kendisine iman edenlere ve emir sahiplerine adil bir
şekilde davranmayı, kimsenin din hürriyetine engel olacak bir davranış ve
saldırıyı istememektedir.
Din her insanın dünya
hayatındaki seçip beğendiği yaşam biçimi hayat tarzının adıdır. Ama Allah
katında hüsnü kabul görecek olan dinin adı İsram, Teslim olanların
adı da Müslümandır. Allah İnsanları kendi dinine davet etmektedir. Kendi dinin
dışında din uyduran ve uydurulmuş olan dinlerin peşinde giden insanları Allah
asla bağışlamayacaktır.
ANLAŞMALI OLANLAR.
60/ 8- Allah, sizinle
din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik
yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah,
adalet yapanları sever.
Her İnsan dünya
hayatında yapmış olduğu davranışlarıyla imtihan edilmektedir. Bu sebeple
başkalarının özgürlüğüne müdahale etmedikçe onun dünya hayatında başka insanların
malına mülküne saldırmadıkça sadece kendisi ile Allah arasındaki meselelerde
yapmış oldukları yanlış davranış kendilerini ilgilendirir. işte ayette
bahsedilen dostça davranmayı, iyilik yapmayı sakındırmadığı insanlar bunlardır.
2/193- (Yeryüzünde) Fitne
kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan
başkasına karşı düşmanlık yoktur.
Burada yanlış
anlaşılan bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Allah'ın savaş yapmayı istediği
şey bütün dünyadaki insanların Müslüman olması için değildir önce bu
ifadenin altını kalın bir çizgiyle çizelim. Allah’ın savaşmak için
istediği din Her insanın kendi yaşam biçimini başkalarının yaşam biçimlerine
müdahale etmeden kendi dinini kendilerine vermek için olan dindir.
Zulüm: Başkalarının özgürlük
alanına, kendisine ve başkalarının özgürlüklerini çiğnemeyen insanlara yapılan
saygısızlıktır. Yapılan saldırıdır açılan savaştır.
İşte Allah'ın istediği
savaş insanların başka dinlerde oluşu değil başka dinlerde oluşunu
engelleyenleri engellemek için savaştır.
DÜŞMAN OLAN KÂFİRLER;
60/ 9- Allah, ancak
din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve
sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim
onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
İşte Allah'ın kendi
dine iman edenlere böyle emir vermektedir. İşte dünya üzerinde asıl savaş
nedeni budur. İnsan hayatını hiçe sayan onu yerinden yurdundan süren zulüm
yapana yataklık eden onları dost edinenler işte Allah'ın ve Allah'a iman eden
adaletle yeryüzünde dolaşmak isteyenlerin düşmanıdırlar. Bu konuyu asıl konumuz
olan adam öldürmenin cezası hakkındaki bilgileri daha iyi anlamak için bilgi
olarak sunmaya çalıştım.
2-KASIT GÖSTEREREK
ADAM ÖLDÜRENLERE VERİLMESİ GEREKEN CEZA!
Yerleri ve gökleri
yaratan ve mülkün sahibi olan tek varlık Allah tır. Dünya hayatında insanları
denemeye tabi tuttuysa insanları ve Allah'ın kâinatta yerleştirdiği düzeni
bozmaya kimsenin hakkı yoktur.
Allah'ın Rabliğini
kabul etmeyen velilik yaratılırken verdiği sözü bozan insanlar şeytanın
adımlarını takip etmektedirler. Yeryüzünde ekini ve nesli yok ederek hem başka
insanları köleleştirerek onların malını mülkünü çeşitli bahanelerle elinden
alarak onları dünya hayatında zayıflatmışlar ve yaşayamaz hale getirmişlerdir.
2/205- O, iş başına
geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya,
ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
2/206- Ona:
"Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler,
kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.
Her insan, İki Görev
ve sorumluluk yüklenmektedir, birincisi kimseye kendi nefsi de dâhil olmakla
beraber zulüm yapmamak. İkinci görevi ise kendi nefsine ve başkalarının nefsine
zulüm yapmalarına müsaade etmemektir.
En büyük zulüm Allah'a
şirk koşmaktır. Allah’a şirk koşmak da Allah'a ait mülkü Allah'ın
yarattıklarına ortak etmektir.
İşte Bu şirk koşma
dünya hayatında düzgün yaşamanın dengesini bozmakta ve kainatı fesada
uğratmaktadır. Allah'ın hiç bağışlamayacağı da şirkle gidiştir çünkü
bağışlanmanın bütün kapılarını o şirk kapatmaktadır. Kuran bunu en büyük
günahların başında saymaktadır.
4/48- Gerçekten,
Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise,
dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira
etmiş olur.
Allahtan başka
taptığın, her varlık yok olup gidicidir ama Allah bakidir. İnsan hayatında
insanın yola gitmesinde onun kuralları geçerlidir. Onun kuralları dışında
hareket edenler hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında asla mutlu olmazlar
ve olmayacaklardır.
5/32- Bu nedenle,
İsrailoğulları�na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse
ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse,
sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel
olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz
onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu
yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
İşte Kuran'ın dünyaya
verdiği mesaj budur. Hiç bir insan hiç bir insanı haklı bir gerekçe olmadan
öldüremez ancak yeryüzünde allahın kendilerine göndermiş olduğu peygamberler
aracılığı ile göndermiş olduğu dini yaşarlarken engel olanlara veya engel olmak
için savaş açanlara karşılık savaşmak ardır.
Yoksa insanların Islama gelmeleri
için savaşmak değildir. Allah kâfir olanları kâfir oldukları için öldürmek
için savaşı emretmiyor fakat kafir olanların kafir oldukları halde seninin
dininden hoşlanmayıp sana saldırdıkları için ve seni öldürmek için savaş
açtıkları için onlara karşı savaş açmayı Müslüman olanlara
bir görev ve sorumluluk olarak yüklemektedir.
5/33- Allah'a ve
Resûlüne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası,
ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi
veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır,
ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
Dünya hayatı insan
olanların denenme salonudur. Eğer Allah insanda hem kötü yola gidecek hem de
iyi yola gidecek eğilimi vermişse mutlaka iki yolu da tercih eden insan da
çıkacaktır. Eğer Allah haram olanları ve helal olanları yaratmışsa mutlaka
haram olanlara da helal olanlara da talip olan insanlar mutlaka çıkacaktır. Bu
insanların sonucuna katlamak koşulu ile istediğini seçmesi en doğal hakkıdır.
Allah'ın rabbani yolda
yürüyenlere koyduğu ilke haram olanlardan yiyenlere karşı savaş yapmak onları
haramları yediklerinden dolayı öldürmek değil haran yiyicilerin helal yiyicilere karşı helallerden
yemelerinden dolayı savaşmalarına karşı savaş yapmayı onların seni
öldürmelerine karşılık öldürmeyi istemektedir.
Dikkat ederseniz kuran
hiçbir zaman savaş başlatan olmayı istememiştir. Yeryüzünde düzeni bozmak için
saldıranlara savaş açanlara karşı savaş açmayı emretmiş ve onların
öldürülmelerini istemiştir çünkü fitne katilden beterdir.
Seküler toplumlarda
kuranda bahsedilen Haklı bir nedene dayanmadan adam öldürenlere karşı öldürmeyi
kaldırmışlardır. Haklı bir nedene dayanmadan insanları bebekleri kadınları
ihtiyarları mazlum ve hiçbir günahı olmayanları öldürenlerin öldürülmeleri her
insanın kendi velayeti altındaki insanlardan veya yavrularından her hangi biri
öldüğünde öldürenin de öldürülmesi gerektiğine kendi vicdanlarında kim karşı
çıkabilir ki?
Öldürene karşı ölüm
cezası uygulamak yeryüzünde geçersiz olarak adam öldürme olayının
yaygınlaşmasını engellemek ve toplumu diriltmek ve daha çok insanın
öldürülmesini engellemek için gerekli ve zorunludur.
İşte insanların yanılgısı
aciz duygularına kapılarak o kadar insanları öldürdüğü halde onun birkaç yıl
hapiste yattıktan sonra ellerini ve kollarını sallayarak dolaşmasını
hangi maktulün velisi kabullenebilir?
İslam otoritesine
haklı bir nedene dayanmadan adam öldürenlerin cezası öldürülmesidir.
5/44- Gerçek şu ki,
Biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş
peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun)
ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın Kitabını korumakla görevli
kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.)
Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere
karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir
olanlardır.
5/45- Biz onda,
onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak
bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.
Teşbihte hata olmazsa
Doktor hastayı muayene eder ondan bir kan numunesi alarak vücudundaki arızanın
bulunabilmesi için o kanı laboratuar ortamında inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra,
bulgulara göre teşhisini koyar.
Ve hastaya nasıl bir
ilaç kullanacağının reçetesini verir. Ve hastaya sakın bu ilaçları kullanmayı
imal etme sonra başına istenemeyen felaketler gelir der. Doktorun Hastaya
yapacağı bir şey yoktur. Onu doktor kendi özgür iradesine bırakır. Hasta
ilaçları alır gereği gibi kullanırsa ağrılardan ızdraplardan kurtulur. Eğer
gereği gibi kullanmaz ihmal ederse de sancılardan kıvranmaya devam eder.
Aynen Allah da
insanlara dünya hayatında düzgün yaşamanın reçetesini göndermiş kim bu reçeteyi
hayatında gereği gibi kullanırsa dünya hayatında sıkıntı ve derlerden kurtulur.
Ahiret hayatında da bu mutluluğun devamını yaşar kim de onu hesaba almaz ihmal
ederse hem dünya hayatı ona zindan olur hemde ahiret hayatı ona zindan olur.
HÜRRİYET GAZETESİNDEN
BİR ALINTI
Altı yaşındaki kıza
tecavüz edip öldürdü 1 Mart 2009
Remzi YALÇINKAYAMehmet
ERÇAKIR / DHA
42 yaşındaki temizlik
işçisi A.İ. çocukları olmayan bir aile tarafından evlatlık alınan altı
yaşındaki Ezgi Çağrı’ya önce tecavüz etti, sonra da öldürdü.
Suçunu itiraf eden iki
çocuk babası A.İ. tutuklanarak cezaevine gönderildi.
ISPARTA’nın Keçiborlu
İlçesi’nde altı yaşındaki Ezgi Çağrı’ya tecavüz edip öldüren temizlik işçisi
A.İ. (42) aksayan ayağı güvenlik kameralarına yansıyınca yakalanarak
tutuklandı.
Ezgi Çağrı, çocukları
olmayan S.Ç. ve H.Ç. tarafından Antalya’da evlatlık alınmıştı. Ç. Ailesi, bir
yıl önce işlerinin bozulması üzerine Isparta Keçiborlu’ya taşınmış ve burada
lokanta işletmeye başlamıştı. Ezgi Çağrı da Borsa İlköğretim Okulu’nun ana
sınıfına gidiyordu.
Kameraya yakalandı
Ancak önceki akşam
polise başvuran Ç. ailesi, kızları Ezgi’nin kaybolduğunu bildirdi. Polis,
Ezgi’nin bulunması için özel ekip oluşturdu, Keçiborlu Belediyesi’nin
hoparlöründen kayıp duyurusu yaptı. Polis ekipleri, Ezgi’nin en son lokantanın
karşısında bulunan bakkaldan ’lolipop’ aldığını belirledi ve bölgedeki
işyerlerinin güvenlik kamerası kayıtlarını incelemeye aldı.
Kamera kayıtlarında
Ezgi’nin bakkaldan çıktıktan sonra ayağı aksak bir adamla birlikte
uzaklaştığını belirlenince polis alarma geçti. İlçede ayağı aksak olan ve o
mahallede oturan kişinin, belediyenin taşeron firmasında temizlik işçisi olarak
çalışan A.İ. olduğunu tespit eden polis, evine baskın düzenledi.
Çalınmasına rağmen
uzun süre açılmayınca kapıyı kırarak eve giren polis, A.İ.’yi odalardan birine
saklanmış buldu. Ekiplerin yaptığı aramada, yatağın kenarında Ezgi’nin
ayakkabısı bulundu. Bunun üzerine çevrede arama yapan polis, Ezgi’nin cesedini
çuval içine konulmuş olarak A.İ.’nin komşusunun bahçesinden çıkardı.
Polis, bir süre önce
psikolojik sorunları yüzünden eşinden boşanan A.İ.’yi gözaltına aldı. İki çocuk
babası olan ve ailesi Isparta’da yaşayan A.İ. yalnız olduğu için zaman zaman Ç.
Ailesi’nin işlettiği lokantaya yemek için gittiğini, önceki akşam da yemeğini
yedikten sonra lokantada bulunan Ezgi’ye para vererek bakkala lolipop alması
için gönderdiğini anlattı.
Bakkaldan çıkan kızı,
tek başına yaşadığı evine götürdüğünü söyleyen A.İ., burada kıza tecavüz
ettiğini, bağırınca paniğe kapılarak yastığı yüzüne kapatıp öldürdüğünü itiraf
etti. A.İ. daha sonra çocuğun cesedini çuvala koyarak komşusunun bahçesine
attığını söyledi. A.İ., sevk edildiği mahkemede tutuklanarak Isparta Cezaevi’ne
gönderildi.
TUTUKLANARAK CEZA
EVİNE GÖNDERİLDİ. PEKİ SONUÇ?
Sadece Adam
öldürenlere verilen cezalar, toplumları ıslah etmekten uzak oluşunu anlatmak
için günümüz toplumlarında insan hayatının hiçe sayıldığı adam keyfi uğruna
atıcılığını denemek için onlarca insanı suçsuz yere öldürdükleri
görülmektedir.
Kuran başta her insan
vijdanına sorar seni ve senin yakınını biri öldürmüş olsaydı sen neyapardın?
Eğer seni suçsuz yere birisi öldürmüşse senin hayat hakkını elinden kasıtlı
olarak almışsa onun da hayat hakkının alınması gerekiyor.
2/178- Ey iman
edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı
özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin)
lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa,
artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine)
güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir.
Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap
vardır.
2/179- Ey temiz akıl
sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.
.
Yukarıdaki kazara
öldürme sonucunda kuranın verilmesi gereken cezanın ne olduğunu anlatmaya
çalıştık. Kuran'ın vermiş olduğu bir hükmü ne bir devlet başkanı ne de maktulün
bir velisi, ne de bir peygamber değiştirme hakkına sahip değildir.
Kasıtlı olarak normal
bir insanın başka bir insanı öldürmesi sonucunda İslam otoritesinde hüküm
koyucu Allah bu hükmü uygulayacak olan da onun resulü ve ulul emirdir.
2/179- Ey temiz akıl
sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.
İnsanı yaratan
Allahtır. Hangi insanın hangi davranışta bulunduğunu kalplerinden geçeneri ile
birlikte bilmektedir. Kasıtlı olarak bir kişi bir kişiyi öldürmüşse onun cezası
da misli olan kendisinin de öldürülmesidir. Bu suçun cezası verilince toplum
sakinleşir hayat bulur.
Seküler ve rasyonalist
toplumlar, kasıtlı olarak adam öldürenlere karşı öldürülme cezasını kaldırmakla
toplumlara en büyük zulmü işlemişlerdir. Hadi bir kişinin kendi kalbindeki adam
öldürme hırsını dürtüsünü de kaldırsınlar görelim bakalım. Bekâra avrat boşamak
kolaydır derler. Seni ve senin can yoldaşlarını öldürsünler bakayım aynı
düşünceyi barındırıyor musun?
Bir kişiyi katil
oluşundan dolayı idam etmek bütün toplumun kalplerinde öldürme duygusunu
öldürerek insanların ölümden kurtulmasını sağlamaktadır. Her gün her saat dünya
üzerinde işlenen adam öldürme suçu böylece yok olacak insanlık dirilecek onlar
da hayatlarını yaşama hakkına kavuşacaktır.
Sokağa çıktığı zaman
canından endişe eden bir toplum nasıl mutlu olabilir ki? İslam emin olunan güven
içerisinde yaşanan bir toplum insanlara sunmaktadır. O toplumda hırsızlık yok
fuhuş yok kasten adam öldürme yok zulüm yok herkes eman ve emin
içerisindedirler. Bir tek emin içerisinde olmayanlar vardır kalplerinde
hastalık olanlar eman içerisinde değildirler.
Doğrularım Allah'a
yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder