23 Şubat 2015 Pazartesi

ÖZGECAN ASLAN’IN ÖLDÜRÜLÜŞÜ HAKKINDA KUR'AN NASIL BİR CEZA YÖNTEMİ TAVSİYE ETMEKTEDİR?



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


2/178- Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi, Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır.

2/179- Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.

Şimdi, Özge can hanımın öldürülüşü ile ilgili basın ve yayın organların anlatışına baktığımız zaman, zanlı daha yargılanmadı zanlı olarak görülüyor ama, Asıl onu bu canileşen şeytanlaşan konuma getiren sebepler üzerinde biraz durmak istiyorum.

İNSAN KİMDİR? NASIL BİR VARLIKTIR?

Yerlerin ve göklerin yaratıcısı ve rabbi olan Allah, insanı  Şems suresinde,  şöyle tanımlamaktadır.

91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,

Yedinci ayette, Nefis kelimesi insanın bir birey olarak yaratılışından birey olarak kişiliğinden söz etmektedir.
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Bu ayette her insanda hem iblis olgusu hem de takva olgusu ulunmaktadır.
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Kim iktidarını takvadan gelen sesle bütünleştirir kararını rabbani yolda yürüme yönünde verirse o kurtulmuştur. Kim de kararını iblisin teklifleri yönünde verirse o da helak olmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
İblisi kendisine rehber edinen yasak ağaçtan yemeyi ilke edinenler de dünya hayatında helak olmuşlardır
Bu vermiş olduğum her bir ayeti, açıkladığımız zaman, İnsanın nasıl bir varlık olduğunu, ne güzellikleri yaptığını bunun karşısında da ne kötülükler yaptığını rahatlıkla her insan anlayacak ve hissedecektir.
İnsan; hem takva yoluna eğilimli hem fısk,(iblis, nefsani) yoluna eğilimli aklı ile nötr bir varlıktır. Kuran insanı temel olarak iki ana boyutta ele almaktadır.
BİRİNCİ BOYUT!
BEDEN, CAN, RUH,
BEDEN; İnsan yapısını oluşturan, hücrelerinden tutun da, insanın bütün organlarını içerisine alan kalbi beyni aklı gözü kulağı damarları kanı böbrekleri aklına ne kadar insan yapısını oluşturan ne kadar organ varsa içerisine alan ve topraktan yaratılan bir yaratıktır. Kuran’dan bir ayet örneği ile bunu belgelemeye çalışalım.
15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
CAN; Topraktan yaratılmış olan ölü bedene enerji veren onu ayakta tutan, onu diri tutan dumansız ateşten yaratılmış enerjinin adıdır.
15/27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
Ne bedensiz canın ne de cansız bir bedenin hiçbir anlam ve önemi yoktur. Cansız bir beden leş cesettir. Bedensiz can da sadece bir enerjidir.
RUH; İnsan vücudunda bulunan biyolojik ve psikolojik organların ve olguların, kendi yaratılış istikametinde aktif hale dönüşerek kendi görev alanı içerisinde her organın çalışarak insana hizmet etmesidir. İki ayetle bunu belgelemeye çalışalım.
17/85- Sana ruhtan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.”
32/9- Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
Dikkat ederseniz, Ruh Allah’ın güç ve kuvvetinin insanlarda ve kâinatta bütün varlıkları kendi yaratılış istikametinde görevlerini fiili hale dönüştüren, tabiri yerinde ise bir lokomotiftir.
Şimdi Ruhun gerek insanlarda gerekse bitkilerde gerek hayvanlarda gerekse de cansız bir farlıklarda nasıl tecelli ettiğini, her birisinden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
İnsanların dışında olan varlıklarla insanlarda Ruhun tecellisi farklı olmaktadır. Bu sebeple insanlarda Ruhun tecellisini insanları meydana getiren, ikinci boyutu işledikten sonra onu açıklamaya çalışalım.
BİTKİLERDE RUHUN TECELLİSİ!
Bir portakal veya elma ağacını örnek verelim. Portakal ağacı çapakları gövdesi soymuk boruları dalları yaprakları aynen insan bedeni gibidir. Canı da onun canlı kalmasını ayakta durmasını sağlayan enerjidir. Ruhun ona tecelli etmesi ile portakal ağacının her bir parçasının kendi görevleri alanında hizmet vererek asıl yaratılış gayesine uygun olarak portakal meyvesi vermesidir.
HAYVANLARDAN BİR ÖRNEK;
İneklerden örnek verelim, İnsanlara en yakın olan varlıklar hayvanlardır. İnsanlardan önce yaratılmış olması ve görevleri insanlara etinden sütünden istifade etmeleri ile diğer insanların dışında yaratılmış olan varlıklar gibi onlar da meleklerdendir. İneklerde derileri işkembesi ciğerleri gözleri kulakları aklına ne kadar organ ve hücreleri varsa bunlar insanlarda olduğu gibi bedenini oluşturmaktadır. O bedene can bir başka ifadeyle enerji yüklendiği zaman onu diri ve canlı tutar. Ruh yüklendiği zaman da ineğin asıl yaratılış gayesine uygun olarak et ve süt vermesini sağlar. İneğin ruhu onun insana hizmet vermesini sağlayan et ve sütüdür.
CANSIZ VARLIKLARDAN BİR ÖRNEK!
Bir buzdolabını örnek verelim, Buzdolabı kendisine konulan yiyecekleri belirli bir zaman dilimi içerisinde koruyabilmesi için, insanların icat ettiği bir aygıttır. Buzdolabının bu görevini icara edebilmesi için bir canlı varlıkların bir cana bir ruha ihtiyacı olduğu gibi buzdolabının da bir enerjiye ihtiyacı vardır. Buzdolabına gelecek olan enerjinin buzdolabına gelebilmesi için bir tesisata ihtiyacı vardır. İşte buzdolabına gelen tesisat ve buzdolabı aygıtı bir beden o enerji de canlıları ayakta tutan can gibidir. O da buzdolabının göreve hazır olması, soğutma işlemi de, onun ruhudur.
Enerji olmasa buzdolabının, buzdolabı olmasa, enerjinin hiç anlam ve önemi yoktur. Bunun her ikisinin bir arada oluşu ile buzdolabı insanlara hizmet vermektedir. Onun hizmet vermesi onun ruhu olmaktadır.
Görüldüğü gibi Allah, yerlerde ve göklerde yaratılmış olan varlıklarda çelişki ve çarpıklık olmadığını söyler ve, şöyle izah eder.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
İNSANIN İKİNCİ BOYUTU!
İBLİS, TAKVA, AKIL;
Bu üç olgu ve, insana ait olan parçalar, görülmeyen fakat insanın diğer yaratıklardan ayıran İnsanı hem güzellikleri, hem kötülükleri yapma eğilimi ile kendi kararını kendisi veren ve insanı insan yapan, onu halife konumuna  taşıyan, temel özelliklerdir. Şimdi bunları ayrı ayrı ele alarak incelemeye çalışalım.
İBLİS; İblis kelimesi Kur’an’da yaklaşık olarak on iki yerde geçmektedir. İblis kelimesine Kur’an ne anlam yüklemiş Kur’an’dan ayet örnekleri vererek izah etmeye çalışalım.
38/71- Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım” demişti.
38/72- “Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”
38/73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;
38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
İblis kelimesi geçen konularda muhakkak meleklerle beraber zikredilmektedir. Kâinatta temel olarak yaratılmış iki varlık vardır. (MELEKLER-İNSANLAR)
Dikkat ederseniz Yukarıda vermiş olduğum ayetler Bütün meleklerin beşere secde ettiğini ancak iblisin secde etmediğini vurgulamaktadır. Oysa iblis de meleklerden olduğu halde, neden iblis secde edenlerden değil de, diğer melekler secde etmektedir? Önce onu anlamaya çalışalım.
Melek; insanların biyolojik ve psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere, insanlar için hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında kendi lehlerinde ve aleyhlerinde insanların iki yol iki amaçtan herhangi birisine karar verdiği zaman kendilerine hizmet sunan secde eden varlıkların tümünün adıdır.
Yani insanlar yapmak istedikleri kötülükleri de meleklerle yapmaktadırlar. Yapmak istedikleri iyilikleri de meleklerle yapmaktadırlar.
İnsan; Allah’ın meleklerden yorumladığı melek desen melek olamayan, melek değil desen o da olmayan, Bütün hücre ve organları melek fakat kendisi karar verme emanet yüklenme, halife olma konumu ile meleklerden ayrılan, mükemmel bir varlığın adıdır. Kur’an bunu şöyle izah eder.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Dikkat ederseniz, Kur’an insanların dışında yaratılmış olan varlıkları lisanı hali ile anlatarak emanet yükletilip kabul etmeyip korkuya kapıldıklarını sanat kullanarak bize anlatmaktadır. Emanet yüklenen varlık insanlardır. Nedir yüklenen emanet? Hem iyiliğe hem kötülüğe yönelme mayili seçeneği olan insanların kötülükleri yapmamaları iyilikleri yapmaları ve Allah’tan başkalarına kulluk ve ibadet yapmama sorumluğudur.
Ancak meleklerde kendilerine yüklenmiş bir sorumluluk ve iki farklı seçenek yoktur. Eğer İnsanlar kötülükleri yapmak isterse kötülükleri teklif sunmakla görevli iblis vardır. Ve kötülüklere gidebilecek o yolda dünya yaşamını sürdürecek malzemeler de vardır. İnsan iyilikleri yapmak isterse o yöne gidebilecek teklifi sunan melek de vardır. Kur’an bunun adına takva demektedir. Takvanın teklif sunduğu istikamette de yürüyebilecek malzemeler de vardır. İblis de melektir takva da melektir. İnsan ise bu iki farklı istikamete yola teklif sunan iki meleğin kendi kararını kendisi verebilen bir varlığın adıdır.
Suyun içerisine şeker koyduğumuz zaman karışıma şekerli su diyorsak, şeker suyu başka bir boyuta taşıyorsa, insanı da iblis, takva ve akıl melekleri de insanlara yerleştirilince farklı bir boyut kazanmaktadır. İnsan ne takvadır, ne iblistir, ne de akıldır. Ancak insan, takva, iblis ve akıldan yorumlanmış başka bir varlığın adıdır. İşte Kur’an bu üç parçanın oluştuğu yorumlandığı bir başka ifadeyle harmanladığı mükemmel bir varlığın adıdır.
İblis ve takva sadece insanlara teklif sunar. Her ikisinin sunduğu teklifi, insan kendisi istemedikçe insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Eğer, İblis meleği insan yapısına yerleştirilmemiş olsaydı, insanlar da diğer melekler gibi seçeneksiz bir kotlama ile bilgi kodlanır, ne kötülükleri yapma ne de iyilikleri yapma seçeneği olmazdı. İnsandan iblis parçasını çıkarıp atsan insan diğer melekler gibi sadece kendisine kodlanmış olan bilgilerle hareket ederlerdi. Dolayısı ile ne emanet yüklenir, ne imtihan edilir, ne de halife makamına oturabilirdi.
7/ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Adem ve eşinin kendi öz yapısına Allah iblis ve takva meleklerini yerleştirerek Onlarla bir görev bir emanet yüklenmektedir. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
Yasak ağaç; İblisin tekliflerinin Allah tarafından yasaklanmış olan haram yiyecekler, haram içecekler ve yapılmaması gereken bütün davranışlar yasak ağaç kapsamına girmektedir. Yenilmesi içilmesi ve yapılması uygun olan davranışlar da helal ağaç diye tanımlanmıştır.
38/75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?”
Allah bu ayette “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?” İnsanın inkâr gurur, kibir kötülük yapma, fuhuş zulüm işkence azgınlaşma yönünü temsil etmektedir.
38/76- Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
Allah katında her insan gerek cins gerek renk gerek zengin gerekse de fakir olanlar Allah’a eşit uzaklıktadırlar. Hiçbir insanın hiçbir insana üstünlüğü yoktur. Şu ayet de onu açıklamaktadır. Üstünlük sadece takvadadır yani rabbin terbiyesi ile terbiyelenenlerdedir.
49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
İşte iblisin insanlara sağından solundan önünden arkasından yaklaşarak onları yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caydırmayı teklif sunarak değişik bahanelerle her türlü insanları doğru yoldan alı koymayı teklif sunarak gerekli bahanelerle insanlar sapmaktadırlar.
Yeryüzünde kötülük adına işlenmiş ve işlenecek olan bütün kötülükler iblisten gelmektedir.
Eğer insana yüklenmiş olan ve ateşten yaratılmış olan, insanın kendi öz yapısında var olan iblis olgusu olmamış olsaydı, insanlarda kötülük işleme olayı da olmayacaktı. İblisin kıyamete kadar var olması veya yaşaması da, iblis olgusunun insan var oldukça genetik olarak kendisinden sonraki nesillere aktarılarak devam etmesidir. Yoksa iblis insanlardan ayrı bir varlık değildir. İblis insanla işlevini sürdürmektedir. İnsanların dışında hiçbir varlıkta ne iblis olgusu ne takva olgusu ne de akıl vardır. Onlar sadece kendilerine kodlanmış oldukları bilgilerle, görev alanı çerisinde seyirlerini sürdürmektedirler.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
İşte insanın imtihanı iblis ve iblisin teklifleri ile şeytanlaşan kâfirleşen Yahudileşen kirlenen zalim ve zulmeden insanlarla denenmeleridir. Kim rabbinin gönderdiği peygamberlerin getirdikleri vahiylerle “Rabbim Allah’tır” deyip dosdoğru yol tutturursa o kurtulmuş ve kopması mümkün olmayan bir kulpa yapışmıştır. Kim de Bu yolun dışında yaşarsa rabbin terbiyesi dışına taşarsa o da yıkıma uğramıştır. Ve dolayısı ile kendisine yüklenen emanete hıyanet etmiş ve helak olmuştur.
38/77- (Allah) Dedi ki: “Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.”
Allah insanların kendi emirlerine ihanet eden, başkaldıran ve dolayısı ile yeryüzünde bozgunculuk yapan ekini ve nesli yok eden Özge can gibi ne mazlum insanlara tecavüz edip öldüren insanlarla Allah irtibatı kesmekte onlar dünya hayatında kör ve sağır olarak meşalesiz yeryüzünde kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde dolaşmaktadırlar.
Allah onları kendi huzurundan kovması demek, onun yaptığı davranışları onaylamaması demektir. İşte Rabbin terbiyesinden çıkan Özge can’ın katilleri gibi yıl değil ay değil gün değil her dakika ve her an aramızda dolaşmakta ve dünyada yüzlerce binlerce milyonlarca Özge can’lar tecavüze uğramakta ve öldürülmektedirler.
Peki; Özge Can’ın katilleri bulunmasaydı ve dünya hayatında elini kolunu sallayarak dolaşsaydı, katilin yapmış olduğu tecavüz ve katletme olayı yanına kar mı kalacaktı? Veya zulüm yapanlar güç ve kuvvet sahibi iseler insanlar tarafından yaptıkları zulümlerin cezası verilemiyorsa Allah’ın yaratılışta haşa bir yanlışlığı olurdu. Ahiret hayatına iman etmeyen ey! Deistler bir başka ifadeyle Allah’ın varlığına iman edip de Allah’ın rabliğini kabul etmeyen insanlar sizce yarattığı insanların zulüm yapanların cezasız kalması haksızlık ve zulüm olmaz mı?
Hiçbir zulüm ve haksızlık karşılıksız kalmadığı gibi hiçbir güzellik ve adil davranış da karşılıksız kalmayacaktır. Ancak Allah dünya hayatında cezayı ve mükâfatı insanlara bırakıyor. Yani, İnsanların güzel davranışlarının ödüllerini veren insanlar kötü davranışlarının cezalarını da veren insanlardır.
3/ 103- Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.
Dünya hayatı bir deneme ve imtihan salonudur. Allah İman eden ve güzel amel işleyenlerin ödülü ahiret âleminde kesintisi olmayan ebedi bir cennetle ödüllendirecektir. Günah işleyenlerin ve inkâr eden ve zulüm yapanların cezası da ahiret âleminde verilecektir.
Dünya hayatında Allah’ın insanlar üzerinde özel bir müdahalesi yoktur. Dünya hayatında Allah merhamet sahiplerine bağışlanma ve yardımlaşma yeteneğini donanımını verir, Zulüm yapanların mazlumlar güçsüzler üzerindeki zulümlerini insanlar eliyle def ettirir. İnkâr eden ve zulmedenler de zulümlerini yaparken de insanlar eliyle yapmaktadırlar. Şimdi bu anlattıklarımı onaylayan ve destekleye birkaç tane ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
35/ 45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Dikkat ederseniz Her ayetin bilinmeyen yönleri bir başka ayetle açıklanmaktadır. Bakınız ayetin ana fikri Allah suç işleyenlerin cezasını dünya hayatında değil, ahiret hayatında vereceğini açıklamaktadır. Şu ayet de onu destekliyor.
42/ 14- Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Ayet, anlamak isteyenlere şöyle bir mesaj vermektedir. Nuh kavmi, Ad Kavmi, Semud kavmi, Lut Kavimlerinin helak edilmeleri, Allah’ın tabiat güçleri ile onları imtihan edilen dünyada yerle bir edilmeleri değil, onların ahiret aleminde korkunç cehennem azabını mecazi bir anlatımla anlatmıştır. Bir başka anlamı da onların dünya hayatında yapmış oldukları zulüm ve işkencenin karşılığının insanlar elleri ile verilmeleridir.
Özge can’ın, katilleri yakalandı ve insanları temsil eden kolluk güçlerine teslim edildi. Belki insanlar Allah’ın zulmün karşılığını haddi aşarak veya merhamet ederek fazlalaştırabilirler veya hafifletebilirler ama, Yine de yapmış olduğu tecavüz ve zulmün yapanların cezasını insanlar ahiret hayatına bırakmadan dünya hayatında vermektedirler. Bu da insanlar eliyle verilen cezadır. İşte alttaki ayet onu anlatmaktadır.
22/ 40- Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
Ayette dikkat ederseniz, dünya hayatında insanlar özgür iradeleri ile dilediğini dilediği şekilde yapmak ve dilediği şekilde inanmakla serbest bırakılmışlardır. Eğer bir insanda Allah inancı yoksa eğer güç ve iktidar sahibiyse, bütün insanları kendi istekleri etrafında toplayarak onları kendilerine köle ve kul yapmaktadırlar. Ama Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi oluklarında ise insanları Allah’a davet ederek adaleti yerine getirirler.
Yani, Kötülükleri yapanlar da insanlardan çıkmaktadır. İyilikleri yapanlar mazlum olanlar üzerinden, kötülükleri engelleyenler de insanlardan çıkmaktadır. Allah’ın nebilerle gönderdiği dini koruyanlar da insanlardan çıkmaktadır. Bozanlar da insanlardan çıkmaktadır.
9/ 52- De ki: “Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
“De ki: “Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz?”
Ayette Kâfir olanlar, Müslüman olanlarla savaşması sonucunda, iki şık ortaya çıkacaktır. Birinci şık, kâfir olanlar Müslüman olanları yenerlerse Müslüman olanlar öldürülecek ve Müslüman olanları Allah ebedi bir cennetle ödüllendirecektir. İkinci şık, Müslüman olanlar savaşı kazanırlarsa, Kâfir olanlar yenilecek, Müslüman olanlar tarafından öldürülecekler ya da esir olacaklardır. Allah Müslüman olanların her iki halde de karlı çıkacaklarından söz etmektedir.
9/ 36- Gerçek şu ki, Allah Katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah’ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
Kur’an bütünlüğü içerisinde “ haram aylar” ifadesine baktığımız zaman, rabbani yolda olanlarla, gayrı rabbani yolda olanların savaşsız geçirdikleri barış döneminden söz etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
İnkâr eden ve zulmedenlerin, mazlum ve mustazaf olanlara saldırmadıkları sürece Allah asla onları din anlayışlarından dolayı savaş açmayı yasaklamaktadır.
60/ 8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
Müslüman olanları Allah şöyle tip insanları dost edinmekten sakındırır.
60/ 9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Evet, Allah kendisine iman eden ve onun buyruğu altında yaşamını düzenleyen Müslümanlara böyle bir eğitim vermektedir. Allah’tan başka hangi bir eğitim verici ideolojiler doktrinler, bu kadar güzel bir eğitim verebilirler. Lenin mi? Karıl Marks mı? Bunların ortaya koydukları demokrasi, laiklik, kapitalizm, kominizim aklına ne kadar beşeri sistemler varsa hepsi Olayları bütünsel bakışla bakarak bilmeleri ve görmeleri mümkün değildir.
Bu gün, Özge can gibi nice masum insanları kaybetmemiz ve katillerini Bu kadar zalimleşen bir konuma iten ve Özge Can’a tecavüz ederek, insanlardan çekinerek bir de onu ateşle yakıp kendi pisliğini başka daha büyük bir suça iterek öldürmesinde diğer insanların, rejimlerin sistemlerin ve toplumların da bunlarda katkısı vardır.
Bir sivrisineğin oluşabilmesi için bataklık olması gerekir ki, sivrisinek orada barınıp çoğalabilsin. Biz bu bataklığı kurutup yok etmeden sivrisineklerin insanları ısırıp zehirleyerek sıtma ve daha insanların bilmedikleri hastalıkları insanlardan insanlara aktararak insanlara zarar verince biz sadece sivrisinekleri öldürmekle meşgul olarak zaman kaybediyoruz. Eğer biz sivrisineği oluşturan bataklığı kurutup yok etmedikçe sivrisinek asla insanların ensesinden düşmeyecektir.
Allah Zinayı yasaklamaktadır. Zina, Namahrem bir kadınla namahrem bir erkeğin gayrı meşru bir şekilde ilişki kurmasının adıdır. Dünya üzerinde inansın veya inanmasın bütün toplumlarda erkek kendi karısının başka bir erkeğin kollarında olmasını istemediği gibi, kadın da kendi kocasının nikâhlı olmadığı başka kadınlarla beraber olmasını istemezler. Ama kadın kocasını aldatmakta koca da karısını aldatmaktadır. Her ikisinin de istemediği olaylar her gün gazete manşetlerinden duyurulmaktadır.
Kur’an Yusuf ile vezirin karısının konumunu bize anlatarak ders almamızı ister. Eğer Yusuf kısasında anlatılmak istenen mesajı kavrayabilirsek sivrisineğin çoğaldığı bataklığı yakalayıp, çözüm yolunu bulacağız kanaatindeyim
12/ 22- Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
Yusuf bildiğiniz gibi Yakup peygamberin oğludur. Çocuk yaşında baba kültürü ve eğitimi almış peygamberlerden birisidir. Kur’an’da anlatıldığı gibi başından birçok olaylar geçerek olayların iç yüzünü ergenlik çağına gelinceye kadar, bazı şeyleri kavramış bulunmaktadır. Biz burada sadece Yusuf’un başına gelen bir olayı dile getirip başarı ile bu imtihandan nasıl geçtiğini, anlatmak istiyoruz.
Ergenlik yaşı, insanlara iblis ve takva olgusunun yerleştirildiği İnsanların diğer meleklerden farklılaşarak hem takva yönüne hem de iblis yönüne eğilim gösterdiği döneme girilmesidir.
Âdemin cennetten çıkarılması bu dönemle başlamakta, evlilik yaşı bu dönemde gelmekte kadınlarda adet görme ve karşı cinse istek duyma bu dönemde başlamakta, erkeklerde rüya görme ihtilam olma ve karşı cinse istek duyma bu dönemde başlamaktadır. İşte sınav erkeğin kadına istek duyup da helal ölçüler çerçevesinde bir ortama gelinceye kadar, istek duydukları yanlış şeyleri yapmayacak, kadınlar da bu dönemde evleninceye kadar, istek duydukları şeyleri yapmayacaklardır. İşte bütün insanlar bu sınavdan geçmektedirler.

12/23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”
Bu olay, bu ayetten önceki ayetten de anlaşıldığı gibi, Vezirin evinde çocukluk döneminin bir bölümünü geçirdiği ve ergenlik çağına böyle bir ortamda geldiği anlaşılmaktadır. Vezirin karısı Yusuf’tan murad almak istemesi ve karşı cins olara istek duyması gayet normal olan bir şeydir. Ancak bunu gemlememesi bunu fiili hayata istek duyduğu şeyi geçirmek için harekete geçmesi yanlış olandır.
Bu istek duyma vezirin karısında olduğu gibi diğerlerinin karılarında da vardır Ayşe’de de Fatma’da da Hatice’de de vardır. Bu karşı cinse istek duymayı teklif sunan, Kur’an’ın ifadesi ile iblis, fısk fücur ve nefsanî arzudur. Bu insan yapısında fıtratında var olan bir gerçektir. Bu Allah’tandır. Ancak insan doğru olmayan istek duydukları teklifleri de kabul edip etmemek kendi elinde olan ve kendi iradesinde olanıdır. Bu da insanın kendisindendir.
12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
Bu Ayette Yusuf’un nebi ve resullerin eğitiminin etkisi ile zinanın haram ve yasak olduğunu biliyordu. Bu sebeple Her erkeğin de arzuladığı veya arzulayacağı gibi, Yusuf da onu arzulamıştı. Bir başka ifadeyle Yusuf’un öz yapısında var olan iblis olgusu ona da bir teklif göndermişti. Ancak yine kendisinde var olan takva sesine kulak vermiş iblisin ve dolayısı ile kadının tekliflerine boyun eğmemiş ve orada Yusuf hem kendisi içerisindeki iblisin vesveseleri ile savaşırken aynı zaman da kadının teklifleri ile savaş yapmaktadır.
12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
Bir önceki ayette  “Kapıları sımsıkı kapattı isteklerim senin içindir gelsene” ifadesi evde kimsen bulunmadığı anlaşılmaktadır. Oysa Yusuf için Allah onların yanında ama vezirin hanımı için de Allah yanlarında olduğu halde iblisin tekliflerine boyun eğmiş, onu esareti altına alarak gözlerini kör etmişti. Bakınız Kuran, yalnız kalanların mutlaka Allah onların yanında ve onları takip etmektedir.
58/7- Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.
58/8- ‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: “Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya.” derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
İnsanları yanlış olan davranışları yapmaktan engelleyen iki korku vardır. Birincisi İnsanlardan ve insanların yanlış davranışları yaptıkları zaman kolluk güçlerinden, kanundan diğer insanlardan, korkarlar. İkinci korkuları da Allah’tır. Kalplerinde maraz olanlar hep ayetlerin müteşabih olanlarına uyarlar derken Allah insanlar yapacak oldukları kötü davranışları hep insanların göremeyecekleri yerlerde yapmayı tercih ederler. Onlar Allah’tan değil sadece insanlardan korkarlar.
İşte vezirin Karısı Allah’ın yanında olduğunu unutmuş, bir başka ifadeyle şeytan ona unutturmuş ve Yusuf’tan insanların görmediği yerde veya zamanda Yusuf’tan Murad almak istemişti. Ayette olay şöyle izah edilmektedir. “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”
“Çünkü o benim Efendimdir,” Ayette geçen bu ifade Yusuf’un Allah için söylemiş olduğu bir ifadedir. Kendisini yaratanın kendisine nimet verenin ve kendisini kuyulardan kurtararak öyle bir konuma getiren ve bağışlanma yolunu verenin Allah olduğunu bilmekte ve görmektedir. Ancak vezirin karısı ise o nefsin iblisin esaretine girerek Allah Onu da gördüğü halde Allah’ın onu görmesini görmezlikten gelerek Allah’ın yasaklamış olduğu büyük günahlardan birisini işlemeye soyunmuştu.
Yusuf kaçıyor vezirin hanımı kovalıyor. Bu olay olurken Allah’tan başka kimse onların bu hallerini görmüyor ve bilmiyor. Eğer vezirin hanımı Allah’ın yasaklamış olduğu bu suçu gerçekleştirmiş olsaydı, Yusuf da bu olaya ortak olmuş olacaktı. Kimse de bunu bilmeyecekti. Bu suç dünya yaşamında suç olmaktan ve kınanmaktan çıkacaktı. Oysa İnsanların görmediği ve bilmediği yerde yapılan bütün güzel ve kötü davranışlar Allah katında bilinmekte ve yazılıp kameraya alınarak ahiret âleminde bunların önüne bilgi belge olarak sunulacaktır. Yapılan yanlışlıklar ister insanlar tarafından bilinsin isterse de bilinmesin O Allah tarafından bilinmekte ve mükafatı ve cezası ne ise karşılığını Allah onlara mutlaka ama mutlaka verilecektir.
Vezirin karısının Allah’ın görüp görmemesi umurunda bile değil, yeter ki bunu kocası ve diğer insanlar görmesin yeterlidir. Allah da onu açığa vurarak olay insanlar arasında dalga dalga yayılarak konuşulmaya başlıyor. Ayeti tekrar ele alalım.
12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
Yusuf kaçıyor vezirin karısı kovalıyor Bu içeride olup bitenleri Allah’tan başka kimse de bilmiyor. Ancak kimin kimden murad almak istediği ancak boğuşma sırasında yapılan morluklar elbise yırtılması saldırı ne kadar belge varsa ortaya dökülmektedir. Vezirin hanımı suçu kendisi işlediği halde Yusuf’a atmakta, Yusuf da suçu kendisi işlemediğini söylemektedir. Ortada Allah’tan başka şahit de yoktur. İşte Allah orada akıllı bir kadının vasıtası ile  olay şöyle çözülüyor.
“Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı.” Eğer saldıran Yusuf olmuş olsaydı, Gömlek arkadan değil önden yırtılmış olacaktı. İşin püf noktası burasıdır. Kaçan adamın gömleğinin arkadan yırtık olması murad almaya yönelenin o olmadığını gösterir.” Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar.” O arada olacak ya kadının kocası çıkıp geliyor. Belli ki içerde bir boğuşma bir olaylar olmuş hemen kadın kendi üzerindeki suçu Yusuf’a atarak “Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
İşte bu konularda zikir ehli uzman bir kadın olmalı ki olayı şöyle çözüyor.
12/26- (Yusuf) Dedi ki: “Onun kendisi benden murad almak istedi.” Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.
12/27- Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.”
12/28- Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): “Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür” dedi.
12/29- “Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun.”
Olay vezirin yakınlarından olan bir adil kadının şahitlik etmesi ile çözülüyor. Allah’ın bildiğini bu sebeple diğer insanlar da öğrenmiş olmaktadır. Kur’an burada önemli bir mesaj vermektedir. Yasaklanan bir yanlışı yapmak insanlarda bir yara açmaktadır. Ve o yara diğer yapılan yanlışlıkları peş peşe getirerek insanları artık tedavisi mümkün olmayan bir konuma girilmektedir. İşte kalbin mühürlenmesi bu anlamdadır.
Yusuf, Ergenlik çağında ilk olarak başına gelen bu sınavı başarı ile vermiş, nefsin ve kendisine vesvese düşüren kadının şerrinden Kendi iradesini bağışlama yolunda kullanarak sınavını başarı ile vermiştir. Yapılan her yanlış davranışlar insanları daha çok yanlışlara, yapılan her güzel davranışlar da insanları daha çok güzel davranışlara götürmeyi tetiklemektedir. Sakın ola ki Bu küçük bir yanlışlık ve küçük bir günahtır demeyin.
Büyük ormanları yakan ateş bir kıvılcımla başlamaktadır. Okyanusları dolduran büyük su kütleleri damla damla düşen yağmur damlalarından oluşmaktadır. Yusuf’u da Kuyulardan ezilmişlikten yerilmişlikten saraylara ve devlet başkanlığı yönetimine taşıyan, Yusuf’un güzel davranışlarının halkın gönlünde taht kurması nedeni iledir. Yusuf ile ilgili bundan sonraki konular bizim konumuzla ilgili değildir. Asıl bizim konumuzu ilgilendiren bölümü Özge Can’a tecavüz ve arkasından onu insanlardan örtbas etmek için katilin, öldürülmesi olayıdır.
38/78- “Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir.”
Allah, İnsanı yaratmış ve insanın öz yapısına iblisi de yerleştirmiştir. Eğer iblis olgusu olmasaydı, ne insan kötülük teklifi alabilir ne de kötülük yapabilirdi. Eğer insan olmasa da iblis ne kötülüğü teklif edecek birisini bulabilir, ne de yalnız başına bir kötülük yapabilirdi. Ancak iblisle insan birleşerek kötülükleri yapabiliyorlar.
Bu olay aynen Buzdolabı ile cereyan gibidir. Cereyan olmasa buzdolabı soğutma işlemini yapamaz.   Buzdolabı olmasa cereyan soğutma işlemini yapamaz. demek ki cereyansız enerjisiz buzdolabı bir işe yaramadığı gibi buzdolabı olmadan enerji de bir işe yaramıyormuş.
Her şey öyledir. Bir ağacın büyüyebilmesi için enerjiye cana ihtiyacı vardır. Cansız ağaç ne büyüyebilir ne de meyve verebilir. Ağaçsız can da aynen enerjiyi verecek bir şey olmazsa bir anlam taşımaz.
İnsanları diğer canlı varlıklardan ayıran özellik onlarda hem kötülüğe gitme donanımının, hem de iyiliğe gitme donanımının oluşu ile farklılaşması ve iki seçenekten herhangi birisini seçmeyi tercih etmekle kendi karar verdiği istikamette yürümesidir.
Bitkilerde ve hayvanlarda ne takva olgusu ne de iblis olgusu vardır. Onlar kendilerine nasıl bir görev verilmişse o görev alanı ile bilgiler ona kodlanmış, onlar sadece kendilerine kodlanan bilgiler çerçevesinde hareket ederler. Eğer görevleri kötülükse, kötülükle görev yaparlar görevleri iyilikse iyilikle görev, yaparlar.
İşte iblisin yolunda yürümeyi seçen insanlar, kötülükleri yaparken iblisin malzemeleri ile yapmaktadırlar.
7/ 16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.”
İbisin insanlara sağından yaklaşarak saptırması, pratik hayata baktığımız zaman yine kurandan bir örnek vererek anlatmaya çalışayım.
20/ 95- (Musa) Dedi ki: “Ya senin amacın nedir ey Samiri?”
20/96- Dedi ki: “Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.”
Samiri’nin inanan halkı kandırması elçi olan Musa’nın getirdiklerini de öne sürerek Musa olsaydı o da bunu yapardı diyerek insanları kandırmaktadır.
İblisin sol yanından yaklaşarak insanları kandırması, Bugün Kuran dilinde ata dini mensupları toplum dilinde de deistler ve ateistlerin gelen peygamberleri kitapları ahiret âlemini inkâr etmelerini, iblis insanları sol yandan yaklaşarak saptırmalarıdır. Bu gün puta tapıcıların hepsi iblisin sol yandan yaklaşarak saptırdığı insanlardır.
İblisin önünden ve arkasından yaklaşarak insanları saptırması
13/ 11- O’nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli yoktur.
41/ 42- Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur’an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir.
Takva sesini dinleyen ve Allahın gönderdiği kitabı kendisine rehber edinenlere iblis veya şeytan asla önünden de gelse arkasından da gelse insanları saptırmaya gücü yetemez. Kim hak yolda yürümek isteyen bir insanı saptırmak için yaklaşsa mutlaka onu izleyen bir şihab onu deler geçer söylediklerini param parça eder.
72/ 8- “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.”
72/9- “Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.”
Şu Kur’an’da her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik de bırakılmamıştır. İnsan bir yanlışı başkalarına teklif olarak sunması halinde düşünen insanlar için onun yanlış olduğunu söyleyen mutlaka ama mutlaka bir ayet karşımıza çıkmaktadır.
38/79- Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”
Bu ayette, İblisin insanların dirilecekleri güne kadar izin istemesi, sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatım sanatı kullanılmıştır. Eğer iblis izin istememiş olsaydı süre tanınanlardan olmayacak mıydı? Elbette yine olacaktı. İblis insanla var olmuş insanla yok olan ve olacak olan bir varlıktır. Her insanın yapısına yerleşmiş insanoğlu var oldukça genetik olarak aktarılan bir melektir bir başka ifadeyle insanın bir parçasıdır.
38/80- Dedi ki: “O halde, süre tanınanlardansın.”
Ademi ve eşini cennetten çıkararak kendi görevini yerine getirdiği gibi, şimdi de insanları cennetten çıkarmakta ve kıyamete kadar da insanları cennetten çıkarmaya devam edecektir. Verilmiş olan süre budur.
7/27- Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.
İşte çirkin yerler, iblisin insanın yapabilecekleri her türlü kötülüklerdir. Elbise de takvadan gelen güzelliklerdir.
38/81- “Bilinen vaktin gününe kadar.”
Bilinen vaktin günü nedir? Kıyamet sahnesinin geleceği gündür.  Yani her insan bir zaman dilimi içerisinde doğar ergenlik döneminden bunaklık dönemine kadar denenir ve daha sonra da ölür. O insandan iblis artık faaliyetine son vermiştir. Bu insanın kendi kıyametinin kopmasıdır. İkinci kıyamet ise Bütün yaratıkların son bulacağı her şeyin yenileri ile değiştirileceği bir de büyük kıyamet vardır.
Nasrettin hocanın dediği gibi karım öldüğü zaman küçük kıymet ben öldüğüm zaman büyük kıyamet kopacaktır.
38/82- Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”
İblisin “Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”
Demesi haksızlıktır. Çünkü her insan iblisin tekliflerini kabul ederse ve onun yolunda yürürse sapar. Hep insanlar öyle değildir. Bunun yanında takvanın sesine kulak veren rabbani yolda yürümek isteyen ve yürüyen insanlar da vardır.
38/83- “Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.”
İblis ve onun yolunu takip eden insan şeytanları kendisine meyleden kendilerini veli edinen insanları ancak saptırabilir. Yoksa Rabbim Allah’tır deyip dosdoğru yol tutturanları saptıramaz.
3/51- “Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur.”
38/84- (Allah) “İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim” dedi.
Allah haktır. Doğruyu söyleyenlerdendir. O vaadinde durandır. Kim Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin getirdikleri, vahiy orijinli din üzere inanır ve yaşarsa kurtuluşta olan odur. Kim de bunun dışında inanır ve yaşarsa, o da helak olmuştur.
38/85- “Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.”
İşte Allah’ın iblis yolunda giden insanlara kesin bir uyarısıdır. Demek ki Allah kimseyi cehenneme atmıyormuş insanlar iblisin yolunu seçtikleri ve kendi istekleri ile sınır tanımaz bir şekilde yaşadıkları için insanlar kendi kendilerini cehenneme atıyorlarmış. Kim cehennemi seçerse orada süresiz kalacak, kim cenneti seçerse de orada süresiz kalacaktır. Ne cehennemden cennete çıkış vardır, ne de cennetten cehenneme iniş vardır. Kim nereyi seçerse orada süresiz kalacaklardır.
2/80- Dediler ki: “Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.” De ki: “Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
2/82- İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
İslam toplumlarında cehennemde yanıp cehenneme gidileceği inancı Yahudilerden gelmiştir. Kur’an’a göre bu anlayış doğru değildir.
Özgece Can ve özge can gibi, tecavüz edip öldürenlerin cezası misli ile verilmesi gerekir.
10/27- Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah’tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
Kur’an’da geçen kötülüklerle ilgili ayetlere baktığımızda ister ona verilecek ceza, isterse dünya hayatında olsun isterse de ahiret hayatında olsun misli ile olduğu söylenir.
Bir adam birisinin penceresinin camını kırarsa, benzeri ceza kişilerin bağışlaması hariç, kırılan camı yerine aynen taktırması gerekir. Allah İnsanlardan şunu istemektedir. Ne zulüm yapın ne de zulme uğrayın. Bunları da yaparken haddi aşmamayı istemektedir.
Şimdi, Kurana göre Özge can’ın katiline nasıl br ceza verilsin ki, diğer insanlar bu olaydan ders alsın böyle bir suçu işlemesinler. Allah bu konuda ne anlatıyor onu Kur’an’dan dinleyelim.
KURAN SİZİN İÇİN KISSTA HAYAT VARDIR DER.
Önce Kuran'da geçen bir ayetin veya bir hükmün doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için, vahiyle evren yasaları, Kur’an yasaları ve akıl yasalarının birbiriyle çelişmez ilkesinin kabullenilmesi gerekir. Bir başka deyişle söylemle eylemin ikisi arasında tutarlılık olması gerekir.

Kuran insanların yapmış oldukları suçlardan dolayı ceza vermeyi, hem dünya hayatında onları düşünmeye sevk ederek terbiye etmek, hem dünya hem de ahiret saadeti için, kurtuluşa ermesini sağlamak, hem de toplumun diğer kesimlerinin huzurunu ve güvenliğini sağlamak için suç işleyenlere ceza vermeyi ve yaptırım uygulamayı otoriteye emreder.

İslam otoritesinin görevi bir taraftan fertlerin canını, malını, ırzını, aklını korumak, bir taraftan da bozgunculuk çıkaranları mazlumun üzerinde, zulüm ve işkence uygulayanları, adam öldüren, namusa tecavüz eden insanların aklını giderecek uyuşturucu içeceklere karşı mücadele vermek, İslam otoritesinin görev ve sorumluluğu arasındadır.

Toplumları ıslah etmek için, verilmiş olan cezalar eğer toplumu ıslah etmiyorsa suç işleyen oranında bir azalma hissedilmiyorsa, verilen cezaların bir anlam ifade etmediği, bilinmesi gerekir. Suç işleyenlerin cezası misliyledir.

5/45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.

Şimdi Kur’an'da geçen suçlara göre verilen cezalar nedir? Nasıl uygulanır? Onu anlamaya çalışalım.

ADAM ÖLDÜRME;

1-Kazara öldürenlere verilmesi gereken cezalar.

2-Kasıt göstererek öldürenlere verilmesi gereken cezalardır.

Kuran'da verilen emirleri ve yaptırımları ancak takva iktidarı olan devlet yerine getirir. Önce kazara adam öldürme ile ilgili kuranın anlattıklarını anlamaya çalışalım.

1-Kazara öldürenlere verilmesi gereken cezalar.


4/92- Bir mü'mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mümini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette hata sonucu bir mümin bir mümini öldürdüğü zaman uygulanması gereken ceza üç şekilde ele alınıyor. Önce kesinlikle Bir Müslüman başka bir Müslüman’ı hata yaparak öldürme dışında asla başka bir Müslüman’ı öldürmesi mümkün olmadığını anlatmaktadır. 

Vermiş olduğum ayet örneğinde işleyeceğimiz konu bir Müslüman’ın başka bir Müslüman’ı kazara kendi elinde olmayan sebepler yüzünden hata sonucu olarak öldürdüğünde verilecek olan cezadan söz edilmektedir.

a)- Kim bir mümini hata sonucu' öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka!

b)- Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir.

c)- Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Kur’an’da, Kendi elinde olmadan işlenen, kaza olarak bir adamı öldürdüğü zaman, verilecek olan bir cezanın hükmünü açıklamaktadır. Bu ceza ancak Allah'ın rabliği altında toplanmış bir devlet başkanı ve onun otoritesi altında yaşayan toplumlar için bu uygulanacak olan bir hukuktur. 

Yoksa beşeri hukuk düzenlerinde kim Allah'ın hükmünü hukukunu dinler? Burada kasten değil de hata Olarak kazara bir öldürme ve ölmeden bahsediliyor. Adam arabasıyla yolda giderken fireni patladı hiç tanımadığı bir adama çarparak adamı öldürdü. İşte hukuk bu mecrada gelişen olay hakkında işlemektedir.

a)-Ölen ve öldürülen kişi kazara İslam toplumu içerisinden bir Müslüman ise, Allah yetkiyi ölen kişinin yakınlarına ailesine bırakmaktadır. Ailesi ister ondan ölenin diyetini şimdiki ifade ile kan bedelini alır, isterse bağışlar bu yetki ölen kişinin ailesinin Öldüren Kişi ve öldürülen kişi her ikisi de Müslüman olan bir konumu anlatmaktadır. 

Daha öncede bahsettiğimiz gibi, İslâm’ın getirdiği kurallar, Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olduklarında ancak uygulanabilir. İşte İslam’ın her Hükmünün ve kurallarının dört dörtlük uygulandığı dönem peygamberimizin Medine  dönemidir.

Devlet Medine’de kuruldu. Örnek bir toplum örnek bir devlet modeli o dönemdir. Onun dışındaki dönemlerde ne kadar halifelik adı altında İslam toplumunu temsil ettiklerini söyleseler de bir takım arızalarla doludur. Kur’an peygamberler dışındaki yöneticileri örnek ve  model olarak göstermez ve göstermemiştir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Peygamber ve yaşadığı toplumdaki bir hayatı Kur’an bize örnek bir model olarak sunmuş ve kendisinden sonra gelecek olanlara model ölçü esas alınarak gelecek olan çağlarda çağın şartlarına göre yorumlayarak uygulanmasını emretmiştir.

İnsan hayatına Kur’an ister inansın isterse de inanmasın çok değer vermiştir.

5/32- Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.

Ceza misliyledir. Ancak, Allah bu konuda bağışlamanın takva sahipleri için daha hayırlı olduğunu tavsiye etmektedir. Burada konu ile alakalı değil ama bağışlama olayı bir mümin için takvadan kaynaklanmaktadır. Onun engin görüş ve yaşamdaki kalitesini arttırmaktadır.

2/ 237- Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.

b)- Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir.

İkinci olarak verilen ceza mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmasıdır. Aslında köle kavramı da zamanın şartlarına göre değişmektedir. Kur’an bunu iki kategoride değerlendirmektedir. 

Birisi seni yerinden yurdundan etmek için sana savaş açıp da savaşı kaybedenlerin esir alınması sonucunda erkek esirlere verilenin adı köle, kadın esirlerin adı da cariyedir. Kur’an bu kölelerin hukukunu ayrı olarak ele almıştır. İkinci köle ise varlığı elinden alınarak toplumlar arasında aşağılık olarak görülenler ve mal gibi alıp satılnlardır. 

İslam bu tip kölelere değer vererek eğitip kendi ayakları üzerinde mali yönden köleleştirilen insanların, Zulmedenlerin elinden alınarak onları kurtarmak İslam toplumunun üzerindeki bir yükümlülüktür.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa toplumlarda Sünnetullah olarak bir değişiklik yoktur. Sadece değişen kavramların başka bir ad altında ele alınmasıdır. Firavunlar Musa peygamber zamanında olduğu gibi ondan önceki peygamberler döneminde de vardı, Kur’an geldikten sonraki toplumlarda da var ve olmaya devam edecektir. Köle İslam toplumunda olduğu gibi İslam toplumundan önceki toplumlarında şimdi ve gelecek olan toplumlarda da olacaktır.

Şu anda kendi ayakları üzerinde duramayan ve hayatın yükünü taşıyamayan, açlık sınırında olup da zenginlerin elinde namusları elinden zorla alınarak, yiyecekleri bir dilim ekmek için onları baskı işkence zulüm altında inim inim inleyen ve onların elinden kurtularak kendi özgürlüklerini kazanmak isteyen binlerce milyonlarca köleleştirilmiş insanlar yok mu? İşte İslam bunları kurtarmayı onların özgürlüklerini kendilerine vermeyi emrederek onların da hayata bir gülücük atmasını istemektedir. Bu hayat onların da hakkıdır.

İşte Müslüman olmak Kıl beşi kurtar başı demek değildir. Allah'ın koyduğu kelimeleri yerinden oynatanlara yeryüzünde ekini ve nesli yok edenlere karşı direnmek mücadele etmektir. İşte bu mücadeleyi yapabilmek için dünyalık dayandığın bütün güçleri terk ederek rabbin gücüne sarılmayı ona sarılırken dünyada bir takım güzellikleri kaybetmeyi göze almak gerekir.

İkinci bahsedilen konumda, Düşman olan bir topluluk veya gayri Müslim olan devlet sınırları içerisinde olduğu halde oradaki bir insanı yanlışlıkla öldürdüğü zaman uygulanması gereken cezadır. Ailesiyle hukuku olmayan ve savaş halinde olan  düşman olan bir topluluk olursa, o zaman iletişim kurma imkânı olmadığı için, sadece bir köleyi veya  körleştirilmiş insanlardan birisini rahatlaması onu zulmün elinden kurtarması gerekir.

Kuran'ın üçüncü olan konumda bahsettiği ceza!

c)- Şayet kendileriyle aranızda anlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir.

(Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ayette bahsedilen Anlaşmalı olanlar derken Müslüman olmadığı halde Müslüman olanlara karşı inancından dolayı öldürmeyen yerinden yurdundan sürmeyen kendi inkârları içerisinde yaşayan gayri Müslimlerden söz etmektedir.

İnsan olarak insanlık hukukunu din ve vicdan özgürlüğünü ihlal etmeyen zulümleri inanmamakla sadece kendilerine olan insanlardan ve toplumlardan söz etmektedir. İşte mümin bir kişi böyle bir toplumdan kazara birini öldürdüğü zaman hem mümin hem de İslam otoritesi altında bulunan birinin ölüşü gibi konumda değerlendirilmektedir. Hem bir mümini özgürlüğüne kavuşturacak, hem de Müslüman olmayan ailesine diyet bedelini ödeyecek.

Saydığımız kasıtlı olmadan adam öldürmenin üç şık diyet bedeli ve köle özgürlüğüne kavuşturacak mali imkânı olmayan kişiler. Kesintisiz olarak iki ay oruç tutarlar hükmü verilmektedir.

Burada İslam toplumlarında yanlış anlaşılan ve yanlış olarak bilinen olaylardan birisi kasıtlı olarak orucunu bozanlara iki ay oruç tutturma cezası yoktur ve yanlıştır. Kur’an bakınız başka bir suç işleyene de iki ay oruç tutmayı ceza olarak vermektedir.

58/ 3- Kadınlarına "zıhar"da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır.

58/4- Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlüne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler içinse acı bir azap vardır.

Haklı bir nedene dayanmadan yanlışlıkla öldürülenlerin cezasını üç değişik boyutta nisa doksan ikinci ayetteki Kur’an’ın bize bildirdiği hükmü açıklamaya çalıştık. Ve beynimizde soru işareti olarak bazı kavramlar ortaya çıktı.

a)- Anlaşmalı olan toplumlar

b)size düşman olan toplumlar

Bu iki kavram Kur’an’da neyi anlatmaktadır? Bunun karşılığını eğer kuranda bulamazsak bu kavramların geçtiği ayetlerde ne anlama geldiği de anlaşılamaz.

Önce Rabbim Allattır diyenlerin yol göstericisi onun hayatının şekillendiricisi Allah tır. Müminin hayatta kalışı ölümü dirimi, ahiret hayatının Allah'a ait olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

İnsanların, dünya hayatında denemeye tabi tutulması ve her akıllı ve yetim çağına ulaşmış insana Allah dünya hayatında gerekli donanımı vererek istediği dini yaşam biçimini tercih etmesini insanların kendi özgür iradelerine bırakmıştır. İşte Allah insanlara dünya hayatında kendisine iman edenlere ve emir sahiplerine adil bir şekilde davranmayı, kimsenin din hürriyetine engel olacak bir davranış ve saldırıyı istememektedir.

Din her insanın dünya hayatındaki seçip beğendiği yaşam biçimi hayat tarzının adıdır. Ama Allah katında hüsnü kabul görecek olan dinin adı İsram, Teslim olanların adı da Müslümandır. Allah İnsanları kendi dinine davet etmektedir. Kendi dinin dışında din uyduran ve uydurulmuş olan dinlerin peşinde giden insanları Allah asla bağışlamayacaktır.

ANLAŞMALI OLANLAR.

60/ 8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

Her İnsan dünya hayatında yapmış olduğu davranışlarıyla imtihan edilmektedir. Bu sebeple başkalarının özgürlüğüne müdahale etmedikçe onun dünya hayatında başka insanların malına mülküne saldırmadıkça sadece kendisi ile Allah arasındaki meselelerde yapmış oldukları yanlış davranış kendilerini ilgilendirir. işte ayette bahsedilen dostça davranmayı, iyilik yapmayı sakındırmadığı insanlar bunlardır.

2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Burada yanlış anlaşılan bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Allah'ın savaş yapmayı istediği şey bütün dünyadaki insanların Müslüman olması için değildir önce bu ifadenin altını kalın bir çizgiyle çizelim. Allah’ın savaşmak için istediği din Her insanın kendi yaşam biçimini başkalarının yaşam biçimlerine müdahale etmeden kendi dinini kendilerine vermek için olan dindir.

Zulüm: Başkalarının özgürlük alanına, kendisine ve başkalarının özgürlüklerini çiğnemeyen insanlara yapılan saygısızlıktır. Yapılan saldırıdır açılan savaştır.

İşte Allah'ın istediği savaş insanların başka dinlerde oluşu değil başka dinlerde oluşunu engelleyenleri engellemek için savaştır.

DÜŞMAN OLAN KÂFİRLER;

60/ 9- Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.

İşte Allah'ın kendi dine iman edenlere böyle emir vermektedir. İşte dünya üzerinde asıl savaş nedeni budur. İnsan hayatını hiçe sayan onu yerinden yurdundan süren zulüm yapana yataklık eden onları dost edinenler işte Allah'ın ve Allah'a iman eden adaletle yeryüzünde dolaşmak isteyenlerin düşmanıdırlar. Bu konuyu asıl konumuz olan adam öldürmenin cezası hakkındaki bilgileri daha iyi anlamak için bilgi olarak sunmaya çalıştım.

2-KASIT GÖSTEREREK ADAM ÖLDÜRENLERE VERİLMESİ GEREKEN CEZA!

Yerleri ve gökleri yaratan ve mülkün sahibi olan tek varlık Allah tır. Dünya hayatında insanları denemeye tabi tuttuysa insanları ve Allah'ın kâinatta yerleştirdiği düzeni bozmaya kimsenin hakkı yoktur. 

Allah'ın Rabliğini kabul etmeyen velilik yaratılırken verdiği sözü bozan insanlar şeytanın adımlarını takip etmektedirler. Yeryüzünde ekini ve nesli yok ederek hem başka insanları köleleştirerek onların malını mülkünü çeşitli bahanelerle elinden alarak onları dünya hayatında zayıflatmışlar ve yaşayamaz hale getirmişlerdir.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

2/206- Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.

Her insan, İki Görev ve sorumluluk yüklenmektedir, birincisi kimseye kendi nefsi de dâhil olmakla beraber zulüm yapmamak. İkinci görevi ise kendi nefsine ve başkalarının nefsine zulüm yapmalarına müsaade etmemektir.

En büyük zulüm Allah'a şirk koşmaktır. Allah’a şirk koşmak da Allah'a ait mülkü Allah'ın yarattıklarına ortak etmektir.

İşte Bu şirk koşma dünya hayatında düzgün yaşamanın dengesini bozmakta ve kainatı fesada uğratmaktadır. Allah'ın hiç bağışlamayacağı da şirkle gidiştir çünkü bağışlanmanın bütün kapılarını o şirk kapatmaktadır. Kuran bunu en büyük günahların başında saymaktadır.

4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.

Allahtan başka taptığın, her varlık yok olup gidicidir ama Allah bakidir. İnsan hayatında insanın yola gitmesinde onun kuralları geçerlidir. Onun kuralları dışında hareket edenler hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında asla mutlu olmazlar ve olmayacaklardır.

5/32- Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.

İşte Kuran'ın dünyaya verdiği mesaj budur. Hiç bir insan hiç bir insanı haklı bir gerekçe olmadan öldüremez ancak yeryüzünde allahın kendilerine göndermiş olduğu peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu dini yaşarlarken engel olanlara veya engel olmak için savaş açanlara karşılık savaşmak ardır. 

Yoksa insanların Islama gelmeleri için savaşmak değildir. Allah kâfir olanları kâfir oldukları için öldürmek için savaşı emretmiyor fakat kafir olanların kafir oldukları halde seninin dininden hoşlanmayıp sana saldırdıkları için ve seni öldürmek için savaş açtıkları için onlara karşı savaş açmayı Müslüman olanlara bir görev ve sorumluluk olarak yüklemektedir.

5/33- Allah'a ve Resûlüne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.

Dünya hayatı insan olanların denenme salonudur. Eğer Allah insanda hem kötü yola gidecek hem de iyi yola gidecek eğilimi vermişse mutlaka iki yolu da tercih eden insan da çıkacaktır. Eğer Allah haram olanları ve helal olanları yaratmışsa mutlaka haram olanlara da helal olanlara da talip olan insanlar mutlaka çıkacaktır. Bu insanların sonucuna katlamak koşulu ile istediğini seçmesi en doğal hakkıdır.

Allah'ın rabbani yolda yürüyenlere koyduğu ilke haram olanlardan yiyenlere karşı savaş yapmak onları haramları yediklerinden dolayı öldürmek değil haran yiyicilerin helal yiyicilere karşı helallerden yemelerinden dolayı savaşmalarına karşı savaş yapmayı onların seni öldürmelerine karşılık öldürmeyi istemektedir. 

Dikkat ederseniz kuran hiçbir zaman savaş başlatan olmayı istememiştir. Yeryüzünde düzeni bozmak için saldıranlara savaş açanlara karşı savaş açmayı emretmiş ve onların öldürülmelerini istemiştir çünkü fitne katilden beterdir.

Seküler toplumlarda kuranda bahsedilen Haklı bir nedene dayanmadan adam öldürenlere karşı öldürmeyi kaldırmışlardır. Haklı bir nedene dayanmadan insanları bebekleri kadınları ihtiyarları mazlum ve hiçbir günahı olmayanları öldürenlerin öldürülmeleri her insanın kendi velayeti altındaki insanlardan veya yavrularından her hangi biri öldüğünde öldürenin de öldürülmesi gerektiğine kendi vicdanlarında kim karşı çıkabilir ki?

Öldürene karşı ölüm cezası uygulamak yeryüzünde geçersiz olarak adam öldürme olayının yaygınlaşmasını engellemek ve toplumu diriltmek ve daha çok insanın öldürülmesini engellemek için gerekli ve zorunludur. 

İşte insanların yanılgısı aciz duygularına kapılarak o kadar insanları öldürdüğü halde onun birkaç yıl hapiste yattıktan sonra ellerini ve kollarını sallayarak dolaşmasını hangi maktulün velisi kabullenebilir?

İslam otoritesine haklı bir nedene dayanmadan adam öldürenlerin cezası öldürülmesidir.

5/44- Gerçek şu ki, Biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın Kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır.

5/45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.

Teşbihte hata olmazsa Doktor hastayı muayene eder ondan bir kan numunesi alarak vücudundaki arızanın bulunabilmesi için o kanı laboratuar ortamında inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra, bulgulara göre teşhisini koyar. 

Ve hastaya nasıl bir ilaç kullanacağının reçetesini verir. Ve hastaya sakın bu ilaçları kullanmayı imal etme sonra başına istenemeyen felaketler gelir der. Doktorun Hastaya yapacağı bir şey yoktur. Onu doktor kendi özgür iradesine bırakır. Hasta ilaçları alır gereği gibi kullanırsa ağrılardan ızdraplardan kurtulur. Eğer gereği gibi kullanmaz ihmal ederse de sancılardan kıvranmaya devam eder.

Aynen Allah da insanlara dünya hayatında düzgün yaşamanın reçetesini göndermiş kim bu reçeteyi hayatında gereği gibi kullanırsa dünya hayatında sıkıntı ve derlerden kurtulur. Ahiret hayatında da bu mutluluğun devamını yaşar kim de onu hesaba almaz ihmal ederse hem dünya hayatı ona zindan olur hemde ahiret hayatı ona zindan olur.

HÜRRİYET GAZETESİNDEN BİR ALINTI

Altı yaşındaki kıza tecavüz edip öldürdü 1 Mart 2009

Remzi YALÇINKAYAMehmet ERÇAKIR / DHA

42 yaşındaki temizlik işçisi A.İ. çocukları olmayan bir aile tarafından evlatlık alınan altı yaşındaki Ezgi Çağrı’ya önce tecavüz etti, sonra da öldürdü.

Suçunu itiraf eden iki çocuk babası A.İ. tutuklanarak cezaevine gönderildi.

ISPARTA’nın Keçiborlu İlçesi’nde altı yaşındaki Ezgi Çağrı’ya tecavüz edip öldüren temizlik işçisi A.İ. (42) aksayan ayağı güvenlik kameralarına yansıyınca yakalanarak tutuklandı.

Ezgi Çağrı, çocukları olmayan S.Ç. ve H.Ç. tarafından Antalya’da evlatlık alınmıştı. Ç. Ailesi, bir yıl önce işlerinin bozulması üzerine Isparta Keçiborlu’ya taşınmış ve burada lokanta işletmeye başlamıştı. Ezgi Çağrı da Borsa İlköğretim Okulu’nun ana sınıfına gidiyordu.

Kameraya yakalandı

Ancak önceki akşam polise başvuran Ç. ailesi, kızları Ezgi’nin kaybolduğunu bildirdi. Polis, Ezgi’nin bulunması için özel ekip oluşturdu, Keçiborlu Belediyesi’nin hoparlöründen kayıp duyurusu yaptı. Polis ekipleri, Ezgi’nin en son lokantanın karşısında bulunan bakkaldan ’lolipop’ aldığını belirledi ve bölgedeki işyerlerinin güvenlik kamerası kayıtlarını incelemeye aldı.

Kamera kayıtlarında Ezgi’nin bakkaldan çıktıktan sonra ayağı aksak bir adamla birlikte uzaklaştığını belirlenince polis alarma geçti. İlçede ayağı aksak olan ve o mahallede oturan kişinin, belediyenin taşeron firmasında temizlik işçisi olarak çalışan A.İ. olduğunu tespit eden polis, evine baskın düzenledi. 

Çalınmasına rağmen uzun süre açılmayınca kapıyı kırarak eve giren polis, A.İ.’yi odalardan birine saklanmış buldu. Ekiplerin yaptığı aramada, yatağın kenarında Ezgi’nin ayakkabısı bulundu. Bunun üzerine çevrede arama yapan polis, Ezgi’nin cesedini çuval içine konulmuş olarak A.İ.’nin komşusunun bahçesinden çıkardı.

Polis, bir süre önce psikolojik sorunları yüzünden eşinden boşanan A.İ.’yi gözaltına aldı. İki çocuk babası olan ve ailesi Isparta’da yaşayan A.İ. yalnız olduğu için zaman zaman Ç. Ailesi’nin işlettiği lokantaya yemek için gittiğini, önceki akşam da yemeğini yedikten sonra lokantada bulunan Ezgi’ye para vererek bakkala lolipop alması için gönderdiğini anlattı.

Bakkaldan çıkan kızı, tek başına yaşadığı evine götürdüğünü söyleyen A.İ., burada kıza tecavüz ettiğini, bağırınca paniğe kapılarak yastığı yüzüne kapatıp öldürdüğünü itiraf etti. A.İ. daha sonra çocuğun cesedini çuvala koyarak komşusunun bahçesine attığını söyledi. A.İ., sevk edildiği mahkemede tutuklanarak Isparta Cezaevi’ne gönderildi.

TUTUKLANARAK CEZA EVİNE GÖNDERİLDİ. PEKİ SONUÇ?

Sadece Adam öldürenlere verilen cezalar, toplumları ıslah etmekten uzak oluşunu anlatmak için günümüz toplumlarında insan hayatının hiçe sayıldığı adam keyfi uğruna atıcılığını denemek için onlarca insanı suçsuz yere öldürdükleri görülmektedir. 

Kuran başta her insan vijdanına sorar seni ve senin yakınını biri öldürmüş olsaydı sen neyapardın? Eğer seni suçsuz yere birisi öldürmüşse senin hayat hakkını elinden kasıtlı olarak almışsa onun da hayat hakkının alınması gerekiyor.

2/178- Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır.

2/179- Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.
.
Yukarıdaki kazara öldürme sonucunda kuranın verilmesi gereken cezanın ne olduğunu anlatmaya çalıştık. Kuran'ın vermiş olduğu bir hükmü ne bir devlet başkanı ne de maktulün bir velisi, ne de bir peygamber değiştirme hakkına sahip değildir.

Kasıtlı olarak normal bir insanın başka bir insanı öldürmesi sonucunda İslam otoritesinde hüküm koyucu Allah bu hükmü uygulayacak olan da onun resulü ve ulul emirdir.

2/179- Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.

İnsanı yaratan Allahtır. Hangi insanın hangi davranışta bulunduğunu kalplerinden geçeneri ile birlikte bilmektedir. Kasıtlı olarak bir kişi bir kişiyi öldürmüşse onun cezası da misli olan kendisinin de öldürülmesidir. Bu suçun cezası verilince toplum sakinleşir hayat bulur. 

Seküler ve rasyonalist toplumlar, kasıtlı olarak adam öldürenlere karşı öldürülme cezasını kaldırmakla toplumlara en büyük zulmü işlemişlerdir. Hadi bir kişinin kendi kalbindeki adam öldürme hırsını dürtüsünü de kaldırsınlar görelim bakalım. Bekâra avrat boşamak kolaydır derler. Seni ve senin can yoldaşlarını öldürsünler bakayım aynı düşünceyi barındırıyor musun?

Bir kişiyi katil oluşundan dolayı idam etmek bütün toplumun kalplerinde öldürme duygusunu öldürerek insanların ölümden kurtulmasını sağlamaktadır. Her gün her saat dünya üzerinde işlenen adam öldürme suçu böylece yok olacak insanlık dirilecek onlar da hayatlarını yaşama hakkına kavuşacaktır.

Sokağa çıktığı zaman canından endişe eden bir toplum nasıl mutlu olabilir ki? İslam emin olunan güven içerisinde yaşanan bir toplum insanlara sunmaktadır. O toplumda hırsızlık yok fuhuş yok kasten adam öldürme yok zulüm yok herkes eman ve emin içerisindedirler. Bir tek emin içerisinde olmayanlar vardır kalplerinde hastalık olanlar eman içerisinde değildirler.

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN ANAMUR

Hiç yorum yok: