Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla;
Konu başlığına uygun olarak Müslüman olanlar neden bu hale
düştüler? Müslüman olanlar kendilerine indirilen kitabın kadrini kıymetini
bilemediler. Ve biz bu Kur’an’ı anlamadık.
Önce konu başlığında geçen Kur’an ve pozitif ilmin ne demek
olduğunu Kur’an’dan öğrenelim.
Bizim anladığımız Kur’an, ama Kur’an’ın ifadesi ile zikir
olan bu kitap Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi dört yerde geçmektedir.
21/7-Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler
dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline
sorun.
Ayette geçen iki kelimenin de, ne anlama geldiğini doğru
olarak, anlamamız gerekir. Vahyedilen kişi Kur’an’a göre nebidir. Bu Allah ile
Vahyedilen kişi arasında bir iletişimdir. Kur’an bu iki kelimeyi şöyle birebirinden
net bir şekilde ayırarak bilgi vermektedir.
Kur’an içerisinde yaklaşık iki ayette nebi kelimesi
geçmektedir.
22/52-Biz senden önce hiç bir Resul
ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman,
şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın.
Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini
sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yetmiş sekiz yerde resul
kelimesi geçmektedir.
9/16-Yoksa siz, içinizden cihat edenleri ve Allah'tan ve
Resulünden ve müminlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya)
çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
Kur’an resul olanları iki kısma ayırmaktadır. Birisin
insanlardan olan resuldür. Bu hem nebinin hem de nebinin dışında nebilerin
aktardıkları vahyi bilgileri eksiksiz ve fazlası olmadan doğru bir şekilde
aktaran insanlardır. Bu anlamda resul istismara açıktır. Dikkatli olmak
gerekir. İkinci anlamda resul meleklerden olan resuldür. Bu anlamda kullanılmış
olan resul maalesef, İslam toplumları taraafından anlaşılmamıştır.
Allah’ın insanlardan seçmiş olduğu elçileri bir nebzecik de
olsa anlamaya çakılıştık. Ya meleklerden olan resul nedir. Şimdi Kur’an’dan onu
anlamaya çalışalım.
Allah’ın meleklerden seçmiş olduğu elçileri öğrenmek için
Allah, melek kelimesine Kur’an’da ne anlam yüklemiş önce onu çözmemiz
gerekmektedir.
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak doksan üç yerde melek
kelimesi geçmektedir. Şimdi bizim konumuzla alakalı ayetlerden bir kaçını
aktararak meleğin ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
4/172Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece
sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle kaçınmazlar. Kim O'na
ibadet etmekten kaçınırsa ve büyüklenirse (bilmeli ki,) onların tümünü
huzurunda toplayacaktır.
7/11Andolsun, biz sizi
yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: 'Adem'e
secde edin' dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden
olmadı.
6/61-O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size
koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman,
elçilerimiz onun 'hayatına son verirler.' Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla)
kusur etmezler.
66/6-Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten
koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert (iri
cüsseli), güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona
isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
O zaman Kur’an’da geçen melek kavramını Kur’an’ın tanımladığı
şekilde yorumlamaya çalışalım.
Melek; insanların fiziki, (el kol deriler kulak göz hücreler
ve organlar) ve psikolojik, (iblis takva akıl) yapısı da dâhil olmak üzere,
İnsanlar için yaratılmış, insanların karar verdiği yönde hizmet sunan zerreden
küreye kadar ne varsa varlıklar
bütünüdür.
İNSANLARA BİLGİ İKİ KAYNAKTAN GELMEKTEDİR;
1-Vahyi bilgiler, bu bilgiler insanlara nebi ve resuller
aracılığı ile gelmektedir.
Ayette geçen Allah’ın insanlarla, konuşma şekillerini şöyle
sıralamaktadır. Vahiy ile ya da perde arkasından veya elçi aracılığı iledir.
Allah’ın insanlarla konuşma şekillerinkinden vahiyle konuşma şekli dışında
olanları yazmış olduğum tefsir ve makalelerimde anlatmıştım. Burada sadece
konumuzu ilgilendiren vahiyle konuşma şeklinin nasıl olduğu konusunu ele
alacağız. Ayette geçen vahiyle konuşma şekli sadece nebilerle olan konuşma
şaklıdır.
Cibril; Allah ile
nebiler arasında vahiy getirip götüren Cebrail değil, Allah’ın bilgiyi aracısız
olarak nebilerin kalbine direk olarak ilka ve ilham etme olayının adıdır.
Bu olayı yaşanan hayattan örnekler vererek açıklamaya
çalışalım. Daha önce de bahsetmiştim. Burada sadece meleklerin resullüğü ile
ilgili bir bölümden örnek vererek konunun daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim.
İcadını gerçekleştirmek için yola çıkan bir mucit, ilgi
gösterdiği alanda, yoğunlaşıp bütün çaba gayret ve performansını gösterdikten
sonra ona gelen ilhamla icadını gerçekleştirmektedir.
Otomobiller, tırlar, gemiler, uçaklar aklına ne kadar insan
yaşamını kolaylaştıracak olan icatlar üretilmişse, hepsi insanın bilmediği konularda
Allah’tan mucitlere ilham gelmesi ile icatlarını ortaya koymaktadırlar.
Kur’an’da geçen âdeme bütün isimleri öğrettik ifadesinin altında bu anlam,
yatmaktadır.
Âdeme isimlerin öğretilmesi insanoğlunun var oluşu ile
başlayan öğretim sürecinin, insanoğlunun yok oluşuna kadar geçecek olan zaman
sürecinde öğrenmenin devam etmesi anlamını taşımaktadır. Yani geçmişi anı ve
gelecek olan zamanı, Kur’an, aynı anda kullanma sanatı yaparak bize olayı
özetlemektedir.
Kur’an’ın pozitif ilimlerle alakasının olmadığını iddia
edenler kesinlikle yanılmaktadırlar. Kur’an dikkat edilirse iki ayete dikkat
çekmektedir. Birisi vahyi bilgilerin toplandığı kitaptır. Bu kitapta yaratılmış
olan evreni insanların incelemesini ve ondaki yaratılış hikmetlerini ve
çelişkisiz ligi görmelerini, insanlardan
istemektedir.
Evrenin çelişkisiz yaratılışı, pozitif bilimlerin gündeme
gelmesi ile ancak öğrenilebilmektedir. Tıp, biyoloji kimya fizik astronomi gibi
müspet bilimler hep evrenin çelişkisiz yaratılışından yola çıkarak doğru
bilgiye ulaşılmaktadır.
Kur’an elbette bir fizik bir biyoloji kitabı değildir. Ama
altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken bazı ayetler, müspet ilimlerde doğru
gidişin temelini atarak insanlığa yol çizgisinde önemli bilgiler vermektedir.
Kur’an okuyan biri olarak avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Bu Kur’an
bir insan sözü değildir ve olamaz da. Ancak gökleri ve yeri yaratan Allah’ın
insanlara elçiler aracılığı ile gönderdiği mucize bir kitaptır.
Bu kitaptan bazı pozitif bilimlerin ortaya koydukları doğru
bilgilerin Kur’an tarafından nasıl tasdik edildiğini ortaya koyan ayetlerden
örnekler verelim.
Arap cehaleti döneminde, uzay bilimleri hakkında bilgi
olmadığı bir dönemde güneş ay ve yıldızlar hakkında bir kişi bilgi verecek, bu
bilgi yaklaşık bin dört yüz yıl sonra o
konuda müspet ilimler gelişip aynı
sonuca ulaşacak bu bir insan uydurması olacak, bu olacak şey değildir.
Yine Arap cehaleti döneminde, bir kişi çıkacak, yaklaşık bin
dört yüz sene sonra tıp ilimi gelişince de ana rahminde bir çocuğunun yaklaşık
üç ayda canlandığını söyleyecek. Aklını kullanan bir insan için bunlar olacak
şey değildir. Bu bilgileri resulüne gökleri ve yeri yaratan Allah vah
yetmektedir.
Daha örnekleri çoğaltabiliriz. Demek ki, Kur’an pozitif
bilimlere ışık tutan ve felsefe gibi ortaya bir teori atıp onu insanlara
ispatlamaya davet etmektedir.
2-Meleklerden resul seçmesi nedir?
Maalesef İslam toplumları Kur’an’ın bu konu ile ilgili
bilgileri genelde gale alınmamıştır.
Bazı dönemlerde Müslüman olanlardan düşünen kâşifler çıkmış
ve o dönemde eşyanın dilini çözerek ilim ve teknolojide ileri giderek Zalim
olanları susturulmuşlar mazlum olanların hakkını zalimden almışlar insanlık
onların dönemlerinde selam ve esenliğe kavuşarak medeniyet yaymışlardır. Ama ne
yazık ki İnsanoğlu var oluşundan bu tarafa binlerce peygamber gelip geçtiği
halde böyle olanların sayıları parmak sayısını geçmeyecek kadar az olmuştur.
Eşyanın dili, Allah’ın kodlamış olduğu bilgilerdir. “Âdeme
isimlerin öğretilmesi” insanın eşyaya yüklenen bilgilere ulaşmak ve onu çözmekle
teknolojide, çağ atlayarak bu günkü bilgisayar ve uzay çağına ulaşılmıştır. Kim
eşya ile gerekli diyaloğu kurarsa Allah onlara bilgiyi onlara öğretmektedir.
Maalesef batı çağımızda vahyi bilgileri inkâr edip ahlaki
değerlerden uzak kalmışlarsa, maalesef doğu çağımızda hem vahyi bilgilerden hem
de eşyanın bilgisinden uzak kalarak, hem ahlaki değerlerden hem de teknolojiden
uzak kalarak üzerlerine Allah pislik yağdırmaktadır.
Vahyi bilgiler ile eşyanın bilgisi birleşirse Müslüman
olanlar iktidar sahibi olurlar. Dünya hayatında insanlar rahat bir nefes alır.
Ama vahyi bilgilerden uzak olanlar iktidar sahibi olurlarsa ekini ve nesli yok
ederler.
Dünya üzerinde, oynanan oyun, ayetlerde anlatılan gibi değil
mi? İmandan nasibini almamış batı ve Amerika birleşik devletleri güç ve iktidar
sahibi oldum diye, kendisini Müslüman zanneden İslam ülkelerine yapmış
oldukları zulüm ve işkenceler ortada gözükmektedir.
İnkâr edenler, Önce ülkeleri mezheplere cemaatlere
tarikatlara bölerek zayıflatır. Daha sonra da bunları biri birlerine düşman
ettirerek karışıklık çıkartıp savaştırmaktadır. Irak’ta, Mısır’da Libya’da
Tunus’ta Cezayir’de Suriye’de oynanan oyun bunlar değil mi?
Irak’a, demokrasi getireceğini vaat ederek yola çıkan Amerika,
ülkeyi ele geçirince ne yaptı? Halkı zindanlara atarak kadınlara zorla tecavüz
edip işkence ve zulüm yağdırdılar. Şunu unutmamak gerekir ki, zalim olan
ülkeler hep işgal edecekleri ülkeleri yerli iş birlikçileri ile işbirliği yaparak,
hedeflerine ulaşmaktadırlar. İşgal ettikten sonra da, kendi sözlerinin dışına
çıkmayacak olanları o ülkenin başına geçirip, onlarla zulmünü sürdürerek yer
altı ve yer üstü zenginliklerini gasp etmektedirler.
Ey! Müslümanım diyenler, uyanın arttık görünen köy kılavuz
istemez. Dünya hayatında Firavunların yaptıkları zulümleri gördünüz. Onlar siz
Müslüman olduğunuz sürece size asla dost olmaz, sizin Müslüman olarak kalmanıza
müsaade etmezler.
Müslüman olanların dostu ve velisi sadece Müslüman olanlar ve
Allah’tır. Eğer biz Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgilerle yaratmış olduğu
evrensel yasalarını iyi anlayıp çözersek hem teknolojik üstünlüğümüzü elde
etmiş oluruz, hem de küfre karşı boyun eğmez onların oyunlarını bozabiliriz.
2/132-Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da:
'Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de
ancak Müslüman olarak can verin' (diye benzer bir vasiyette
bulundu.)
8/53-Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı
değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici
değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
Sonuç olarak, İslam ülkeleri şu anlayışını bırakıp, kendilerine
Allah tarafından gönderilmiş hayat kitabı olan Kur’an’ı iyi dinlemeleri
gerekir.
1-Dua anlayışını değiştirmeleri gerekir.
Dua, Elleri havaya kaldırarak Allah’tan istekler sıralamak
değil, Allah’ın sana verdiği vahyi bilgilerle evrensel yasaları doğru anlayıp
isteklerine ulaşmanın tek çaresinin senin göstermiş olduğun çaba ve gayretinle
doğru orantılı olduğunun bilincine ulaşılması gerekir.
2-Kader anlayışını değiştirmemiz gerekir.
Kader, Kur’an’a göre, iki kısma ayrılır. Birincisi kendi
elimizde olmayan kaderimizdir. Bu kader, Allah’a ait olan kaderimizdir. Allah
bizi bundan dolayı hesaba çekmeyecektir. Erkek olmak, kadın olmak, hangi ırktan
hangi renkten olacağımızı biz seçmedik. Bunun seçimini, Allah belirler. Bir de
yarın ne kazanıp kazanmayacağımızı ve nerde ne zaman, öleceğimizi biz değil, Allah
belirler.
İkinci kader, Yol seçimi ve davranışlarımız ile ilgili
kaderimizi biz kendimiz yazar kendimiz oynarız. İşte biz bu kendi yazdığımız
kaderimizden sorumluyuz ve hesaba bundan çekileceğiz.
3-Vahyi bilgilere gösterdiğimiz ilgi kadar en azından
meleklerin resullüğü ile gelen bilgilere değer ve önem vermemiz gerekir.
Allah; dünya hayatında üstünlüğü, bu bilgilere önem veriş
derecesine göre sağlamaktadır. Dünya hayatı, birebirine zıt, iki topluluğun yarış
maratonudur. Müslüman olanlara düşen görev Meleklere Allah’ın kodlamış olduğu
bilgileri çözerek teknoloji alanında İnkâr eden ve zulmedenlerin savaş
araçlarına karşı en az o seviyede savaş araçları üretmektir.
8/60-Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili
atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve
bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları)
korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz
olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.
Vermiş olduğum ayet güncellenirse, Müslüman olanlara düşman olan
ekini ve nesli yok etme amacında olan, kâfir ve müşriklere karşı biz de en az
onların ürettiği kadar savaş araçları üretmemiz lazımdır. Müslüman olanlar savaş
araçlarını, insanları öldürmek yok etmek için değil, onların saldırılarına kkarşı sadece mukavemet
göstermek için kullanmalıdır. Ayetlerde belirtildiği gibi İnkâr edenler mazlum
ve mustazaf olanlara karşı sürekli saldırmışlar onları yerlerinden yurtlarından
sürmüşler ve öldürmekten çekinmemişlerdir.
4-Dünya hayatında İnsanlara Allah’ın verilen vahyi bilgiler
dışında özel bir müdahalesi yoktur.***
Müslüman Olanların dünya hayatında, ya Müslüman olan
insanlardan destek görmektedirler. Ya da Meleklerin konuşma dilini çözerek
desteği meleklerden görmektedirler. Ne yazık ki Müslüman olanlar meleklerle
iletişim kurmayı maalesef becerememişler. Asırlardır meleklerin secdesini unuttukları
için de teknolojide başarı gösterememişlerdir.
Şu anda yeryüzünde kudurmuş olan çağımız firavunlarına karşı
mücadele vermenin iki kuralı vardır. Birincisi insanlardan destek toplamak,
ikincisi de meleklerden destek almaktır. Bir başka ifadeyle evrenin secdesine
sahip olmaktır. At sahibine göre kişner derler. Biz de melekleri kendimize
sedde ettirecek konuma gelmemiz gerekir. Tıpkı köpekleri kim eğitirse köpek
eğitene secde eder. Bu ister kâfir olsun, isterse de Müslüman olsun fark etmez.
Silahı kim üretir ve kullanırsa silah kullanana hizmet eder. İşte Müslüman
olanların kendilerinde olan bu eksikliği gidermeleri gerekmektedir. Allah Masum
ve mustazaf olanların yar ve yardımcısı olsun.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
14-5-2019
ALİ RIZA BORAZAN
ANAMUR MERSİN