Rahman Rahim Olan Allah’ın adıyla!
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak elli sekiz yerde dua
kelimesi geçmektedir. Beddua kelimesi geçmediği halde toplum dilinde insanların
kötü hale düşmesi yapılan dualara da beddua denilmektedir. Allah evrende
yaratmış olduğu bütün varlıkları, çifteli yarattığı gibi göndermiş olduğu vahyi
bilgileri de ikişerli anlamda kullanmıştır. Şimdi söylediğimiz her sözü de
vahiyşerin onaylanıp onaylanmadığına bakalım.
Eğer biz bu Kur’an’a inanıyorsak Kur’an’ın kendi sistemi
içerisinde bir çelişki olmadığını, her ayet bazen biri birlerine zıt gibi
görülse de, kendi sitemi içerisinde uyum halinde olduğunu mutlaka anlamamız ve
bilmemiz gerekmektedir. Onun için Kur’an’ın ne dediğini değil ne demek
istediğini anlamak lazım diyoruz.
Zaten Kur’an yaşanan hayatın ve yaratılan evrenin nasıl bir
kural içerisinde işlemesi gerektiğini doğru bir şekilde anlatan Allah’ın bir
projesidir. Yani arabayı icat eden mucidin arabayı kullanma kılavuzunu da
bildiren bir prospektüs gibidir.
Yaratılmış olan evrenin çelişkisiz ligini de Allah şöyle
anlatmaktadır.
67/3. O, biri diğeriyle 'tam bir
uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın
yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte
gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor
musun?
67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
O zaman biz bir ayeti doğru anlamak istiyorsak hem o ayeti
Kur’an’ın kendi bütünlüğü içerisinde olan ayetlerle tezat teşkil etmemesine,
hem de evrensel yasalarla tezat teşkil etmemesine dikkat etmememiz
gerekmektedir. Allah da şu ayetle doğru olan bir din anlayışının nasıl
oluşacağı konusunda son noktayı koymaktadır.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah'ı
birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları
bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur.
İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
O zaman doğru dinin temeli şu üçayak üzerine atılmalıdır diyebiliriz. Birincisi, evren ve sosyal yasalarla çelişmemelidir. İkincisi de Kur’an’la çelişmelidir. Üçüncüsü de, hem Kur’an hem evren yasaları ve sosyal hayatla çelişmemelidir. Eğer her anladığımız ve yaşadığımız hayat doğru ise, Yaşadığımız hayat ve evren ve vahiy yasaları ile uyum hâlinde olduğu görülecektir. Bir başka ifadeyle doğru olan din ve doğru olan yaşam, Kur’an’la Kur’an’ın kâinatla kâinatın ve Kur’an’la kâinatın çatışmadığı Allah’ın insanlar için sunduğu dindir. İşte Allah insanlara sapmayasınız diye böle bir din göndermiştir.
O zaman doğru dinin temeli şu üçayak üzerine atılmalıdır diyebiliriz. Birincisi, evren ve sosyal yasalarla çelişmemelidir. İkincisi de Kur’an’la çelişmelidir. Üçüncüsü de, hem Kur’an hem evren yasaları ve sosyal hayatla çelişmemelidir. Eğer her anladığımız ve yaşadığımız hayat doğru ise, Yaşadığımız hayat ve evren ve vahiy yasaları ile uyum hâlinde olduğu görülecektir. Bir başka ifadeyle doğru olan din ve doğru olan yaşam, Kur’an’la Kur’an’ın kâinatla kâinatın ve Kur’an’la kâinatın çatışmadığı Allah’ın insanlar için sunduğu dindir. İşte Allah insanlara sapmayasınız diye böle bir din göndermiştir.
Şimdi konumuzla ilgili dua ve beddua kelimelerini nasıl
anlamamız gerekir onu Kur’an’dan Kur’an dışına çıkmadan ve evrensel yasalar ve
sosyal yaşamla özdeşleştirerek anlamaya çalışalım.
Girişte söylediğim gibi Kur’an içerisinde elli sekiz yerde
dua kelimesi geçmektedir. Şimdi bu ayetlerden örnekler vererek duanın nasıl
yapılması gerektiğini, anlayalım ki, dua bizim hayatımızda bize yararlı olan
şekliyle yapalım ki, boşuna kürek çekmeyelim.
Kur’an, bu ayette insanlar ve insanlar dışında yaratılmış
olan bütün varlıkları mukayese ederek insanları ayrı bir konuma oturtmaktadır.
İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıkları melek diye tanımlarken
meleklerde akıl irade ve seçenek olmadığını, Ama İnsanlara gelince emanet ve
sorumluluk yüklenen mükemmel bir varlık olduğunu anımsatmaktadır. Allah, insanların
ve meleklerin konumunu şöyle profile etmektedir.
Ayette izah edildiğine göre, evrende yaratılmış olan temel
olarak iki varlık vardır. Birisi âdemoğlu şemsiyesi altında insanlar, diğeri ise İnsanlara secde etmek ve
insanların emirlerine amade olmak için yaratılan meleklerdir. Bu anlayışı destekleyen bir iki ayet örneği
vererek açıklamaya çalışalım.
2/29. Sizin için yerde olanların
tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök
olarak düzenleyen O'dur. Ve O, her şeyi bilendir.
22/18. Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
22/18. Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
Ayette verilmek istenen mesaja, dikkat ederseniz, Allah,
yaratılan varlıkları temel olarak, iki kısma ayırmaktadır. Birisi melekler
bunların tümü istisnasız iblis hariç secde etmektedirler.( İblisi de Kur’an
farklı bir konuma oturtarak bize anlatmaktadır. İblis melekler kategorisinden
olduğu halde, görevi insanlara vesvese vererek İnsanları, isyanı, inkârı,
fuhuşu adam öldürmeyi teklif sunmakla görevli bir melektir. Bu sebeple de,
İnsanlar kötülükleri iblisin vesvese vermesi ile yapmaktadırlar. Bu anlamda
iblis kedine yüklenen görevi istisnasız olarak yerine getirmektedir. Ama
insanlara gelince İnsanların büyük bir çoğunluğu Allah’ın tanımladığı doğru
yoldan saparak, yoldan çıkarak hem kendi nefislerine zulüm yapmaktadırlar, hem
de kendilerinin dışındaki insanlara zulüm yapmaktadırlar. Allah’a secde eden
insanların sayısı da çok az olduğu için, Kur’an sürekli, çok az olduğu tekrar edilip durmaktadır.
İnsan; hem takva yönüne eğilimli, hem de fısk yönüne eğilimli
nötr bir varlıktır. Öyleyse insanlar isteklerine kavuşa bilmeleri için bu iki
seçenekten mutlaka, birisini kullanmaları gerekir. İşte insanlardan, Hangi insan hangi yönde seçeneğini kullanır ve
isteklerine kavuşması için çaba gayret ve performans gösterirse Allah her iki
insan tipinin dualarına icabet etmektedir. Ayette geçen, “De ki: 'Duanız olmasaydı Rabbim size
değer verir miydi?”
Dua; İki farklı yolda yürüyen insanların Allah’ın evrene koyduğu nimetlerden istifade etmek için istek ve arzuları yönünde göstermiş oldukları çaba ve gayretler bütünüdür.
Dua; İki farklı yolda yürüyen insanların Allah’ın evrene koyduğu nimetlerden istifade etmek için istek ve arzuları yönünde göstermiş oldukları çaba ve gayretler bütünüdür.
Allah duaları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birisi
iman edenlerin yapmış oldukları dualar. Dineri ise inkâr edenlerin yaptıkları
dualardır. Allah Dünya hayatında hem inkâr edenlerin duasına, hem de iman
edenlerin duasına, eğer dualarını usulüne uygun olarak yaparlarsa icabet
etmektedir. İşte şu ayet tam da onu kastetmektedir.
Yani insan şeytanın yolunu seçerse yapmış olduğu bütün çaba
ve gayretler insanı cehenneme yani şerre dua etmiş olur. İnsan Rahmanın yolunu
tercih eder duasını Allah’ın istediği yönde yaparsa duasını hayra yapmış olur.
Müslümanın her işini yapmaya başlarken çekmiş olduğu besmele de bu iki farklı
duayı anlatmaktadır.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Rahman rahim olan Allah’ın Adıyla!
Rahman, dünya hayatında Müslüman ve kâfir ayırt etmeden rızık
veren Allah, Rahim ise ahiret hayatında sadece Müslüman olanlara merhamet eden Allah
anlamı taşımaktadır.
Duaların iki çeşidi vardır. Birisi kendisinin kendisine
yapmış olduğu duadır. Bu dua kişinin istediği yönde göstermiş olduğu çaba ve
gayret sonucu gösterdiği performansa göre karşılığını bulduğu duadır.
Duanın ikinci anlamı ise kişinin kendisi dışında olanların
insanlara yapmış olduğu duadır. Bu dua şekli sadece istek ve temenniden ibarettir.
Kişilerin senin duana icabet etmesi gerekir. Tıpkı bir doktorun hastasına
uyguladığı teşhis ve tedavi şekli gibidir. Eğer hasta dilerse ve doktorun
kendisini iyileşmesi için verdiği ilaç ve tavsiyelere uyması gerekir. Yoksa
hasta doktorun tavsiyelerine uymazsa doktorun hastası için göstermiş olduğu
çaba ve gayretler boşuna gitmiş olur.
Bir televizyon programı izlerken, stüdyoda bir emekli müftüye
bir bayan telefon ediyor ve şöyle diyordu. Hocam benim beyim ticaret yapıyordu
ve iflas etti. Eve ekmek getiremiyor evin ihtiyaçları olan hiçbir şeyi elde
edemiyoruz ne olur bize yardım edin diyor. Müftü de Allah yardım eder deyip
olayı kapatmaya çalışıyordu. Yine kadın diyor ki ayakta duracak mecalimiz
kalmadı ne olur yardımınızı esirgemeyin bize yardım elinizi uzatın diyor yine Müftü
Efendi Allah yardım etsin diyor.
Oysa Müftü efendinin o kadına duası şu olmalıydı,. Kardeşim sen
bana hesap numarasını ver. Kendisinin eğer varsa verebileceği bir yardım önce
kendisi ben şu kadar gönderiyorum deyip arkasından da ey Müslümanlar ey hali
vakti yerinde olan insanlar, bu kadının acı çığlıklarını duydunuz. Elinden
gelenler bu kadına yardım elini uzatıp desteklesin demesi gerekirdir.
Allah, yolda kalmış isteyip dileneni, yetimi öksüzü borçluyu
aç ve susuzları çıplak olanları giydirmeyi Ekonomik durumu yerinde olan
insanlara emanet etmiştir. Allah evrene ve dünyaya insanların ihtiyacı olandan
fazla rızkı, cömertçe yaymış ve insanların zengin olanlarına ihtiyaç sahibi
olanlara vermelerini, emanet etmiştir.
2/245. Allah'a karşılığını çok
arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah,
daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz.
Allah’ın hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Allah ihtiyaç sahibi olanlarını da doyurmaya gücü yeter. Ancak insana verilen sorumluluğu kimin yerine getirip getirmeyeceğini denemek için Allah böyle bir düzen kurmuştur.
Allah’ın hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Allah ihtiyaç sahibi olanlarını da doyurmaya gücü yeter. Ancak insana verilen sorumluluğu kimin yerine getirip getirmeyeceğini denemek için Allah böyle bir düzen kurmuştur.
Aç ve yoksul olan insanları bizim doyurmamızı istiyor. Biz
ise aç ve yoksul olanları Allah’ım onları aç bırakma onları doyur diye biz
Allah’a dua ediyoruz. Allah böyle bir duaya asla icabet etmez çünkü yaratılışın
kuralına terstir. Bunları söylerken bir kıssa aklıma geldi. Müsaade ederseniz
onu anlatayım.
Dervişin birisi bir gün haşa Allah’ı test etmeye kalkar.
Kimsenin uğramayacağı tenha bir beldeye gider Allah beni açlıktan öldürmez der
ve kimsenin göremeyeceği çukur bir yere girer Allah’tan rızık beklemeye başlar.
Bir gün bekler rızık yok, iki gün bekler rızık yok, Artık açlıktan elleri
ayaklar titremeye başlar. Derviş, yavaş
yavaş ölümün kendisine geleceğini hisseder. O arada birkaç turist orayı ziyaret ederlerken
ziyaretleri bitip geriye doğru gitmeye başlayınca, derviş yarı baygın haliyle
bir öksürür. Turistler hemen burada bir adam var deyip sesin geldiği yere doğru
gelirler. Bir de ne görsünler açlıktan elleri ayakları titreyen bir adam olduğunu
görünce hemen azıklarında ne var ise, dervişe yedirirler. Derviş, kendine
gelince bir oh çekerek, Allah rızık veriyor ama en azından bir öksürmek
gerekiyormuş der.
Bu duruma göre, dünyanın herhangi bir yerinde açlığından
dolayı ölmek üzere olan bir adam olsa, İstisnasız dünyadaki bütün insanlar ellerini
havaya kaldırıp Allah’ım şu açlıktan ölmek üzere olan adamı doyur deseler,
Allah o açlıktan ölmek üzere olan o adamı Sünnetullah gereği o adamı doyurmaz.
Allah açlıktan ölmek üzere olan o adamın doyurulmasını, insanlara emanet
etmiştir. O adam insanlar onu doyurmazsa o adam ölür Allah da faturayı o dünya
insanlarının haberi olup da doyurmayanlara keser.
Dikkat ederseniz İman edenlere Allah iki güzellikten mutlaka birisinin
verileceğini, vaat edilmektedir. Ya iman edenler yenerse dünyada zafer elde
edilir inkâr edenler kaybeder esir düşerler. Eğer İnkâr edenler yenerse iman
edenler kaybederse Allah inkâr edenlere ahiret hayatında cehennem Müslüman
olanlara da cennet vaat etmektedir.
Demek ki, Allah dünya hayatında İman edenlere, gönderilen
vahyi bilgilerin dışımda özel bir yardımı ve desteği yokmuş. Allah Fatiha
suresinde de belirtildiği gibi din gününün malikidir.
Eğer Allah, dünya hayatında inkâr edenlere müdahale etseydi
zulmedenlerin işini hemencecik bitiriverirdi. Ama Allah kendi müdahalesini
ahiret hayatına ertelediğini vaat etektedir. Ancak, iman eden insanlar tek
yürek olup birebirlerine destek verirlerse yeryüzünde zulmedenlerin zulmüne son
verebilirler. Bu sebeple Allah’tan yardım beklemesinler. Allah yardımını ahiret
hayatında Müslüman olanlara yağdıracaktır. Bakınız şu ayette de Allah ne
buyuruyor?
Eğer Allah usulüne uygun olmayan bu şekildeki yapılan dualara
icabet etmiş olsaydı “Onlar, yalnızca; 'Rabbimiz Allah'tır' demelerinden
dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.” O zaman 'Rabbimiz
Allah'tır' diyenler dualarını uygun hale getireceklerdir. Yani meleklerin
konuşma dilini çözecek ilim ve teknoloji üreterek düşman güçlerine karşı silah
hazırlayacaklar. Bir de fıtratı bozulmamış insanlarla bir araya gelip düşman
güçlerine karşı sayıca en az ½ veya 1/20
oranında insan gücü toplayacaklardır.
Bakınız ayetin devamında Allah ne diyor?
“Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi
(yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde
Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi”
Yani kim kendi dinini korursa o din ayakta kalır ben
kesinlikle dünya hayatında kimin ne yaptığına ve yapacağına asla müdahale etmem.
Allah, ben müdahalemi ahiret âleminde yapacağım mesajı verilmektedir. Allah
eğer fiilsiz olan dua ile özel bir yardım ulaştırmış olsaydı, O kendisine nebi
ve resul olarak seçtiği peygamberlerin öldürmelerine göz yumar mıydı?
2/214- Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle
dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi,
beraberindeki müminlerle; 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyordu.
Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.
Dikkat edin, “Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır”. Allah’ın
yardımı vermiş olduğum ayet örneklerinde görüldüğü gibi, Allah yardımını, ya
Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olduğu zaman, ulaştıracak. Ya da Allah
Müslüman olanlara yardımını ahiret hayatında yapacaktır. O zaman, dünya
hayatında biz duamızı yaparken bu şartları oluşturmadan yaparsak Allah bizim
duamıza icabet etmez.
111/1. Ebu Leheb'in iki eli kurusun;
kurudu ya.
111/2. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
Bu da Kur’an’da geçen bir bedduadır. Bu ayetler nasıl anlaşılmalı biraz onun üzerinde duralım.
111/2. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
Bu da Kur’an’da geçen bir bedduadır. Bu ayetler nasıl anlaşılmalı biraz onun üzerinde duralım.
Ayette geçen “iki eli kurusun;” ifadesi mecazi bir anlam
taşımaktadır. Kur’an el kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birisi insanın
fiziki anlamdaki elleridir. İkincisi ise onun güç ve kuvvet anlamındaki elidir.
Allah Ebu Leheb’e beddua etti elleri kurudu mu?
Yoksa Müslüman olanlar Mekke’den ölümü göze alarak Medine’de güç ve kuvvet
haline gelip onun zulmüne son verme anlamında mıdır? Elbette söylediğimin
ikicisi olmalıdır.
Eğer Müslüman olanlar ölümü göze alarak Mekke’den Medine’ye
hicret edip orada bir İslam devleti kurammış olsalardı, Allah dünya hayatında
Ebu lehe bin zulmüne son verimiydi? Allah iman eden insanlar eliyle, zalim
olanların zulmüne son vermektedir. Yoksa Allah dünya hayatında müdahalede bulunmayacağını
ve cezalandırmayacağını vaat etmiştir Allah vaadinden dönmez.
Ayette geçen ifadeye bakın.” Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir
ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm
verilmiş (iş bitirilmiş)ti.”
Yani Allah dünya hayatında zulmedenlerin cezasını
vermeyeceğini buna söz verdiğini zulmedenlere, cezanın ahiret hayatına
ertelediğini üstüne basa basa vurgulamaktadır.
60/4-İbrahim ve onunla birlikte olanlarda
sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi
ki: 'Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi
(artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, Allah'a bir olarak iman
edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.' Ancak İbrahim'in babasına:
'Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı
senin için gücüm yetmez.' demesi hariç. 'Ey Rabbimiz, biz sana
tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.'
Ayette geçen “'Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında
taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle
aramızda, Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin
baş göstermiştir.' Ancak İbrahim'in babasına: 'Sana bağışlanma
dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı
senin için gücüm yetmez.' demesi hariç.”
İbrahim’in bağışlanma dilemesi, kuru kuruya Allah’ım babamı
bağışlama dilemesi değil, babasına Allah’ın bildirdiği vahiylerle doğru yola
gelebilmesi için gereği gibi çaba ve performans göstererek emek vermesidir.
Devam eden ayetlerde de onu, anlatmaktadır.
6/74-Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle)
demişti: 'Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini
apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.'
9/114-İbrahim'in babası için bağışlanma
dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun
gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı.
Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.
Eğer İbrahim babası için yapmış olduğu duayı elleri havaya
kaldırarak Babasının doğru yola gelmesi için yaptığı yakarış olmuş olsaydı, babasının
müşrik olduğu açıklanınca duasından vaz geçmezdi. Dikkat ederseniz İbrahim’in
duası babasının doğru yolu bulması için ona düşündürücü sorular sorarak, doğru
olanları anlatıp, yaşayarak yapmış olduğu duadır. Allah da onun kalbi
mühürlenmiş sen ona ne anlatırsan onun gözleri görmez kulakları işitmez çünkü o
kâfirlerden oldu diyerek, İbrahim de babasına bir daha tebliğ yapmayı bıraktığı
söylenmektedir.
Dua ve beddua konusunda Kur’an’ın anlattıklarını yukarıda
verdiğim ayetler çerçevesinde kabataslak da olsa anlatmaya çalıştım şimdi de
Bir kardeşimizin dua hakkında sorduğu soruları, maddeler halinde açıklamaya
çalışalım.
Aydın Orhon Kusura bakmayın. Ben
anlatamadım.
Soru; 1- Allah'ın yolu dışında bolluk,
bereket le ilgili dualarımız boşa mı? Bu dua yattığınız yerden armut piş ağzıma
düş babından değil, çalışarak, burada "tabi duanız bu şekilde kabul
olur" diyeceğinizi tahmin ediyorum.
Cevap;1- Evet dua; Elleri havaya kaldırıp Allah’tan ardı ardına isteğin yönünde çalışmadan çaba ve performans göstermeden istekler sıralamak değil, arzuladığın her isteğine yönelerek usulüne uygun olarak çaba ve gayret göstererek yaptığın duaya Allah icabet eder.
2/186-Kullarım Beni sana soracak
olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin
duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana
iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.
Demek ki, sen Allah’a dua edeceksin,
Allah da senin duana cevap verecek. Bu Allah ile kulun, diyaloğu kurularak
yapılan dua karşılık bulabilir.
Şimdi Allah ile iletişime nasıl geçilir?
Allah senin duana nasıl cevap verir? Onu yaşamış olduğumuz hayattan örnekler
vererek izah etmeye çalışalım.
Bizim Anamur ilçesinde muz
üretilmektedir. İki tane çiftçi bunun birisi Müslüman, diğeri de kâfirdir.
İkisi de ikişer dönüm sera yaptılar. Müslüman olan adam serası için gerekli
donanımı gereği gibi yerine getirmeyip sürekli Allah’a Allah’ım benim muzlarımı
koru benim muzlarım soğuktan donmasın, benim muzlarım iyi gelir sağlasın
demektedir. Kâfir olan kişi ise, zaten Allah’ı inkâr ediyor. Ama muzdan iyi
ürün alabilmek için, gidiyor ziraat mühendisine, Mahsul alacağı muz cinsinin en
kalitelisini alıp, onu toprağa dikilişinden meyve verip ürün elde edilinceye kadar
neler yapılması gerektiği konusunda bilgilerini öğrendikten sonra, bu
bilgilerin hepsini iyi muz yetiştirmek için, pratiğe döküyor.
Yani gübresini, suyunu soğuktan donmaması için gerekli cam
veya plastik naylon ile üzerini örtüyor. Kış aylarında sıcaklığın sıfır
derecenin altına düşmeden serasını ısıtarak bütün gerekli gayretini gösterip
Allah’a dua etmeden çaba sarf ediyor. Soruyorum size Allah Müslüman olan
kişinin serasına mı daha çok gelir getirir Yoksa inanmayan, dua etmeden göstermiş
olduğu muzdan gelir elde etmek için çabanın karşılığını mı kâfir olana mı
verir?
Aklı başında olan her insan der ki,
Allah kuru kuruya dua edip muzuna gereği gibi bakımını yapmayan Müslüman olana
vermez. Aksine muz serasına usulüne uygun olarak gereği gibi bakan, kâfir
olduğu halde, işine gereği gibi sarılana mı verir? Elbette çalışan emek sarf eden
kişiye çok verir. Elbette mahsul senin inanıp inanmadığına değil, senin ona
gereği gibi ilgi gösterip göstermediğine bakar.
ALLAH NASIL DUALARI KBUL EDER NASIL
DUALARI KABUL ETMEZ? BUNLARI, MADDELER HALİNDE BİR KAÇINI SIRALAMAYA ÇALIŞALIM.
1-Sınava girecek olan bir öğrenciye
sınava gireceği derslere gereği gibi çalışmadan, okunmuş silgi okunmuş kalem
vererek sınavda başarılı olması için yapılan dualar kabul edilmez. Ama sınava
girecek olduğu derslere gereği gibi hazırlanarak çaba ve gayretini
gösterenlerin duaları kabul olunur. Eğer yine de başaramamışsa daha çok çaba
daha çok gayret göstermesi gerekir.
2-Çocuğu olmayan kadınların, Tıp ilmine
uygun olarak gerekli gayret ve çabaları usulüne uygun olarak yapmadan neden ve
niçin olmadığını araştırmadan, Allah’tan çocuk istemekle Allah onlara çocuk
vermez.
3- Dünya üzerinde milyonlarca insanlar
açlık ve susuzluktan dolayı ölmektedirler. Elleri havaya kaldırıp Allah’ın
onların susuzluklarını gidermesini ve doyurulmaları için dua etmekle Allah
onları sulamaz ve onları doyurmaz. Böyle
bir dua şeklini, istisnasız her insan yüz yıl tekrarlasalar Allah onları yine
doyurmaz. Allah onları kendi verdiği rızkla diğer insanlar tarafından, doyurulmasını istemektedir.
4-Dünya üzerinde teknolojik ve ekonomik
olarak, güçlü olan devletlerin orta doğuda yapmış oldukları zulümlere hepimiz
şahidiz.
Bütün mazlum olan ülkeler ellerini havaya
kaldırarak Allah’ım Amerika’yı kahret, İsrail’i kahret demekle Allah onların
dualarına icabet etmez. Şimdiye kadar da etmemiştir. Konu ile ilgili Kur’an’da
geçen ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
2/246. Musa'dan
sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden
birine: 'Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım' demişlerdi, O: 'Ya
üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?' demişti. 'Bize ne
oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan sürüldük ve
çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)' demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü)
zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.
2/247. Onlara peygamberleri dedi ki: 'Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi.' Onlar: 'Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?' dediler. O (şöyle) demişti: 'Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.'
2/248. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: 'Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.'
2/249. Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç onu tatmazsa bendendir. Küçük bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.'
2/250. Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: 'Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.'
2/251. Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
2/247. Onlara peygamberleri dedi ki: 'Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi.' Onlar: 'Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?' dediler. O (şöyle) demişti: 'Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.'
2/248. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: 'Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.'
2/249. Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç onu tatmazsa bendendir. Küçük bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.'
2/250. Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: 'Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.'
2/251. Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
Dua ile ilgili, bu ayetleri tahlil edip
incelediğiniz zaman, düşman ordularını yenebilmek için, ölümden korkmadan, ölümü
göze alacaksın. Savaş için gerekli hazırlığını yapacaksın ve daha sonra seni
yerinden yurdundan sürmek için çaba gösterenlere karşı savaşıp onları mağlup edeceksin.
Yoksa eğer onlar seni esir alırlarsa seni hem kendi dinlerine döndürürler hem
de köle olarak yaşar gidersin. Ebedi hayatını da kaybedersin. Ya adam gibi
özgürce yaşa, ya da Müslüman olarak adam gibi öl! Başka bir alternatif yoktur.
5- Ayet örneklerinden de anlaşılacağı
gibi duayı yaparken, yaratılan evren yasaları ile gönderilen vahiy yasalarına
ters düşmeden usulüne uygun olarak yapılması gerekir. Allah senin bütün
isteklerini evrene koymuş. Sen evrene gereği gibi usulüne uygun olarak
yöneldikten sonra isteklerine zaten kavuşacaksın. Dolayısı ile bu şekilde
yapılan duana Allah cevap vermektedir.
Soru; 2-O zaman yaptığımız fiil kadar
mı duamız kabul olacak. Bu da böyleyse duanın hiç bir anlamı yok mu?
Cevap-2-Eeğer yaptığımız duayı gereği
gibi yapamamışsak dua kabul edilmez. Eğer herhangi bir dersten sınava girip
başaramamışsak mutlaka o derse yeteri kadar çalışamamışız demektir. Biraz daha
çok çalışarak, sınavı başaramamanın sebepleri ne ise, o sebepleri ortadan kaldıracaksın
ve göreceksin ki sınavı başarmış olacaksın. “Olmayacak söze âmin denmez” derler ya! Eğer sen sebep sonuç ilişkileri ile ilgili
gücün yetmeyecek kadar zor ve gücün yetmeyecek kadar büyük şeyler Allah’tan
istiyorsan senin o duanın kabul edilmesi için, gücünü isteklerine kavuşa
bilecek seviyeye çıkaracaksın.
Bu iki ayet, ateist ve deist olan kişiler
tarafından, bir birine zıt gibi anladıklarından en çok eleştirdikleri
ayetlerdendir.
Konumuz ile ilgili geçen, bu ayette
Müslüman olanların insan sayısı az fakat sürekli mücadele vererek antranmanlı
olma durumu çok fazla olduğu zamanlarda. Yirmi kişinin karşılığında iki yüz
kişiyi mağlup edeceği söylenmektedir. Eğer savaşta ölürsem ahiret hayatında
güzellik var, eğer savaşı kazanırsam dünya hayatında güzellik var diyen bir
Müslüman anlayışı ile İnkâr edenler için yaşayıp ölecekleri sadece dünya
hayatıdır. Zaten ahiret inancı olmayan için ölürlerse her şeylerini
kaybedecekler. İki insan tipi için başarmak aynı olabilir mi?
Belgeselleri izleyenler iyi bilir.
Bazen küçücük bir hayvan kocaman hayvanları korkutup, onları mağlup edebiliyor.
Allah’tan başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış olan bir insanın durumu ile
dünyalık mallarını, savaş karşısında kaybetme korkusu içerisinde yaşayanların
durumu elbette bir değildir.
İlgili ayet Medine’de inen bir ayettir.
Müslüman olanların zayıf ve güçsüz olduğu Mekke’den çıkarılarak Medine’ye
hicret edip orada güç ve iktidar sahibi olan Müslümanların durumunu
ayırmaktadır. “Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve
sizde bir za'f olduğunu bildi.”
Önceki ayetle bu ayetin faklı oluşu bu
ifadeden kaynaklanmaktadır. Müslümanlar Medine’de güçlendi ama hantallaştı. Dolayışı
ile onlardaki rehavet çöktü ve güçleri zayıfladı. Bu sebeple yirmi kişi iki yüze
denk gelirken on kişi yirmi kişiye denk oldu. Yani aradaki fark on katı düştü.
Soru; 3-Yoksa Kur'an da geçen dua
ayetlerini nasıl açıklarsanız.?
Cevap -3- İşte Aydın kardeş, Kur’an’ın ne
dediği değil ne demek istediğini anlamak gerekir. Kur’an içerisinde elli sekiz yerde
geçen dua ayetlerine bakınız, hep duanın fiille beraber at başı gitmesi
gerektiği söylenir.
Ayette geçen ikişerli kitap ifadesi,
ikişerli anlatım anlamında kullanılmıştır. Yani doğru yolda gidenlerin duası
olduğu gibi, yanlış yolda gidenlerin duası da bulunmaktadır. Allah doğru yolda
gidenlerin duasını kabul edeceğini, yanlış yolda gidenlerin duasını da kabul
etmeyeceğini bildirmiştir.
5/ 23. Korkanlar
arasında olup da Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: 'Onların üzerine
kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galipsiniz. Eğer müminlerdenseniz,
yalnızca Allah'a tevekkül edin.' dedi.
5/ 24. Dediler ki: 'Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız.'
5/ 25. (Musa:) 'Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.' dedi.
5/ 26. (Allah) Dedi: 'Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp duracaklar.' Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme.'
5/ 27. Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: 'Seni mutlaka öldüreceğim.' (Öbürü de:) 'Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.'
5/ 24. Dediler ki: 'Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız.'
5/ 25. (Musa:) 'Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.' dedi.
5/ 26. (Allah) Dedi: 'Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp duracaklar.' Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme.'
5/ 27. Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: 'Seni mutlaka öldüreceğim.' (Öbürü de:) 'Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.'
Musa istiyor ki, Mustazaf olanlarla birleşelim
Firavun gibi bir zalimin haddini bildirelim demektedir. Mustazaf olanlar da
bizim onlara karşı gücümüz yok siz gidin ikiniz ona karşı savaşın diyorlar.
Ayette de ifade edildiği gibi Allah
onlar istemese de ben onları sana destek vermeleri için yönlendirirm demedi.
Sebebi ise Allah din gününün malikidir. Her insan kendisinin karar verdiği
yönde kendi özgür iradesiyle yaşama hakkına sahiptir. İşte dua Musa’nın onlara
teklifi ile onların bu teklifi kabul etmeleri sonucunda birleşip güç haline
gelmektir.
İman etmek nasıl insanı sorumluluktan
kurtarmıyorsa, İmanın gereğinin salih amele döküldüğünde Allah o imanın geçerli
olduğunu söylemektedir. İmansız ne bir güzel amal bir işe yaramadığı gibi,
güzel amel işlemeden de iman bir işe yaramaz.
“Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret
gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi
minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın.”
Allah iman etmeyen insanların vermiş
oldukları sadaka ve yardımların bile Allah katında kabul görmeyeceğini üstüne
basa basa vurgulamaktadır.
38/ 22. Davud(un
yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: 'Korkma, iki davacıyız,
birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet,
kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.'
38/ 23. 'Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen 'Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat' dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.'
38/ 24. (Davud) Dedi ki: 'Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.' Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
38/ 23. 'Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen 'Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat' dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.'
38/ 24. (Davud) Dedi ki: 'Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.' Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
Sad suresinde geçen bu üç ayette iki
davacıdan söz edilmekte ve özet olarak şu mesaj verilmektedir. Davud’a gelen iki
davacı kendi öz içerisinde bulunan iblis ve takvadır. Bu Davud’da olduğu gibi
her aklıselim olan insanlarda da vardır. Ayette yanlış anlaşılan konu şudur.
Davud’un bağışlama dilemesini sanki Davud bir suç işledi de bağışlamayı o
sebepten dolayı işlediği zannedilmektedir. Oysa Kur’an Davud’u örnek vererek
bize bilgi vermektedir. Yani her insan hem kötülüklere karşı teklif sunucu bir
teklif sunucu iblis gibi bir melek olduğu gibi, hem de iyilikleri teklif sunucu
takva gibi bir melek vardır. İşte Davud bu iki teklif sunucu meleklerin
tekliflerinden takva yönünü bir başka ifadeyle bağışlama yönünü tercih etti
anlamın taşımaktadır. Allan’da Davud’un bu tercihini kabul etti. Mesajı
verilmektedir.
Sonuç olarak, Allah yeryüzüne insanları
ibadet ve kulluk için yaratmıştır. İnsan evrende insanın dışında yaratılmış
olan bütün varlıkları halife olan insana secde etmeleri için yaratmıştır. İnsan
gerek doğru yola gerekse de yanlış yola gidebilecek bütün hem donanımı vermiş
hem de inşalar hangi yönde karar verirlerse melekler insanlara karar verdikleri
yönde secde etmektedirler.
Allah, din gününün malikidir. Yani
insanların dünya hayatında insanlara hem doğru yola gidecek malzemeleri de
vermiş hem de yanlış yol gidebilecek malzemeleri de vermiş Ama insan hangi yola
giderse Özel bir müdahalede bulunmayacağına da söz vermiş. O zaman yapılan dualar ister müspet yönde
istese de menfi yönde olursa olsun insanlar dualarını yöneldiği yönde
meleklerin onlara hizmeti ile gerçekleştirmektedir.
Yani sen nasıl dua edeceksen Allah’tan
değil Allah’ın yarattıklarına fili olarak buluşarak duanı edersen ancak yerinde
olacaktır. Bakınız dua ile ilgili ayetlere baktığınız zaman Duanın elleri
kaldırarak Allah’tan ister kötü yönde ister iyi yönde istekler sıralamak
olmadığını duanın mutlaka ama mutlaka istek yönünde isteklerine kavuşmak için
fiille buluşması gerektiğini anlamak gerekir. Bakınız Kur’an’ın konuşma dilini
öne çıkaran en önemli ayetlerden birisi de şudur.
Evrende yaratılmış olan hangi varlık
hangi yol hangi psikolojik ve sosyolojik olaylar Allah’ın değil ki? Ayette
geçen,” Onları siz öldürmediniz, ama onları
Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı.” İşte Kur’an’ın ne
demek istediğini doğru bir şekilde anlayabilmek için, Hem Kur’an üzerinde
detaylı bir bilgiye sahip olmak gerekir.
Hem de evren yasaları hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmak gerekir.
O zaman diye biliriz ki, Allah’ın duaya
icabı, her isteği hem vahiy yasalarına uygun olarak hem de evren yaslarına
uygun olarak yapıldığı takdirde başarıya ulaşılır. Allah da kabul etmiş olur.
Eğer duan kabul olmamışsa demek ki duayı usulüne uygun olarak yapmamışsın
demektir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım da bana
aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
ANAMUR- MERSİN
2-6-2019