RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'I ADIYLA!
38/21- Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
38/21-Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe).
Bir ayeti veya bir konuyu doğru olarak anlayabilmek için Ayet içerisinde Geçen kelimelerin ne anlama geldiğini Kuran’ın içerisinde o kelimeye yüklediği anlamı yakalamak gerekir.
Şimdi yukarıda geçen ayette Davacı, mihrap ve duvar kelimelerinin Kuran bütünlüğü içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım. Eğer O kelimelere doğru bir anlamı yakalayabilmişsek ayeti doğru anlar ve yaşamımıza da doğru orantıda yansır.
Son nebi ve resule, Allah kendisinden önce gelen Davud peygamberin bir kıssasını anlatarak ondan öğüt almasını istemektedir. Biz Kuran’ın konuşma dilini kendi içerisinde kullandığı kelime ve ayetlerin anlamlarını yakaladığımız zaman ancak konuları doğru olarak anlayabiliriz.
Şimdi Kuran içerisinde Bu kelimelerin geçtiği başka ayetleri aktararak ayetteki iki davacının ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
Mihrab; Bu kelime Kuran içerisinde iki yerde geçmektedir. Bu kelimenin birisi açıklamak üzere başladığımız ayet diğeri de âli İmran suresinin otuz yedinci ayettir.
3/ 37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: “Meryem, bu sana nereden geldi?” deyince, “Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” dedi.
Bu iki ayetten Mihrap kelimesini, Dünya hayatında Yaşanan bir hayat bakışının tercihinin takva yönünde kullanılmasıdır. Bir başka ifadeyle Hayat namazıdır.
38/22- Davud’a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Allah bu ayette Bir insan yapısındaki varlıkları lisanı haliyle konuşturmaktadır. Davud’da olduğu gibi iki davacı bütün aklı olan her insanda olmaktadır. Şimdi iki davacı neymiş onu Kuran içerisinde sörf yaparak anlamaya çalışalım.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Şems suresinde geçen bu ayetlerde, İnsanda Fısk ve fücur olgusu, ve buna muhalefet eden insanlara yaratılıştaki vermiş olduğu sözü her fısktan gelen bir sese karşı uyaran takva olgusu bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, İblis ve takva olgusu vardır. Şimdi bunların ayrı ayrı tanımlarını yaparak İnsanı tanımaya çalışalım.
İblis; Melekler kategorisinden olup, Sadece Görevi insanı yaratılışta vermiş olduğu sözden caydırmakla görevli bir melektir. İşte Davuda gelen doksan dokuz koyunu olup da daha doymayan bir koyunu olanı da isteyen davacılardan birisi budur.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
7/13- (Allah:) “Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
7/16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.”
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblisin, Kuran’da, bir adı nefis, bir adı fısk fücur olarak da kullanılmaktadır. Her insan akıl baliğ çağına ermeden önce onda ne takva olgusu ne de iblis olgusu bulunmaktadır.
Ne zaman Erginlik çağına gelindi. Artık ona hem takva olgusu hem de iblis olgusu yüklenerek Bir emanet bir sorumluluk yüklenmiştir. Sadece Emanet insanlara yüklenmiştir. İşte o emanet de dünya yaşamında Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluk bilinci ve yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır sözüne sadakat göstererek yaşamını Müslüman olarak sürdürmek ve canının verirken de Müslüman olarak teslim etmektir.
33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İşte, Yasak ağaçtan yenmemesi, İblisin yolunda gidenlerin yaptıkları davranışlardan uzak kalınmasıdır. Cennetten kovulması da artık çocukluk çağından erginlik çağına geçilerek sorumluluk yüklememesi anlamında kullanılmıştır.
Davud’a gelen iki davacıdan birisi İblistir.
Takva; Toplum dilinde, bir adı da vicdan olan bu olgu, İnsanı İblisin verdiği tekliflere karşı uyaran İnsanın vermiş olduğu her yanlış karara karşı insanı yanlış diye uyaran bir melektir.
16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”
İşte Davud’a gelen davacılardan bir koyunu olup da benim koyunumu da kendi koyunlarına katmak istiyor diye söyleyen takva davacısıdır.
38/23- “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
Kuran Bu iki davacıyı Mecazi bir anlam kullanarak Kardeş diye tanımlamıştır. Yani takva olgusu da insanın bir parçasıdır. İblis olgusu da insanın bir parçasıdır.
İnsan; Hem İblis olgusunun tekliflerine hem de takva olgusunun tekliflerine muhatap nötr bir varlıktır.
Bir adı da nefis olan İblisin, Aşırı isteklerle insanı Kuşatmak isteyerek, Yaratılışta vermiş olduğu bir tek “rabbim Allah’tır” sözünden de vaz geçirerek onu sözünden döndürmek istemektedir.
Doksan dokuz koyunu olan davacı demek ki, nefsani arzuların isteklerinin çok değişik yollara giderek bir türlü ne kadar farklı yollara gitse de o yollardan huzur ve mutluluğu yakalayamadığını Bir tek Koyunu da ondan alarak insanın bütün iyilik damarlarını kurutarak kendi yolunda insanı yürütmek istediğinin mesajı verilmektedir.
38/24- (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
38/24-Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)
fetennâ-hu- onu imtihan ettik. İfadesi kullanılası gerektiği halde, “Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı” Diye tercüme edilmiştir.
Şimdi yirmi dördüncü ayette Davuda gelen iki davacıdan Birisi İblisin teklifleri olandır diğeri ise takvanın teklifleridir. Birisi Davuda şeytani yola teklif sunan birisi de bağışlanmaya Yaratılışta vermiş olduğu Rabbim Allah’tır” Sözüne sadakat göstermeye teklif sunan iki tekliften Davud bağışlanma teklifini kabul etme yönünde karar kıldığından dolayı Allah Onu bağışladık ifadesi kullanmaktadır.
Aslında Bu ayetin anlatmak istediği, Mesaj bütün insanların ortak malıdır. Yukarıda Şems suresinden vermiş olduğum ayet örneklerimden de anlaşıldığı gibi, İnsanı diğer meleklerden ayıran özellik karşısına bir olay karşısında iki seçenek çıkarak imtihana tabi tutulmasıdır.
Birisi Dünya hayatını arzulayıp Ahirt hayatından nasip almayı unutmak, nefsanî arzular yönünde tercihini kullanarak çalmak kesmek öldürmek tecavüz etmek haksızlık yapmak hak ve adaletten ayrılarak kelimeleri konulduğu yerden saptırarak ekini ve nesli yok ederek kendi odunu ile cehennemi hazırlayanlardır.
İkincisi Yaratılıştaki “Rabbim Allah’tır.” sözüne sahip çıkarak, İnsanlar arasında adaleti ihsanı Güzelliği yaygınlaştırarak Allah’ın düşmanlarına karşı her türlü bu yolda engellemelerine karşı zorluklara göğüs gererek Dik duruşunu bozmadan Allah’ın razı olacağı şekilde hayatını sürdürerek cennetini kendi elleriyle hazırlamasıdır.
6/ 39- Bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar.
Allah, İnsanın kendisi istemedikçe Ne bağışlar ne de saptırır. Allah insana iki farklı yol göstermiştir. Birisi Şeytanın yoludur. Birisi de rahmanın yani Allah’ın kendi razı olacağı yoldur. Allah hangi yolu seçip seçmeyeceği üzerinde insana zorlayıcı bir güç kullanmaz. Ancak her iki yola gidebilecek hem eğilimi verir ve gitmek istediği yolda malzemeleri de verir, kişileri sonunca katlanmak koşulu ile özgür iradeleriyle baş başa bırakır.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
İnsan yalnız başına bir devlet gibidir. Ya kararını verirken iblisin yönünde kurarak Muhalefet olan takva vicdan sesini tamamen yok ederek yeryüzünde bozgunculuk yapar ekini ve nesli yok eder ve kendisine ve diğer insanlara zulmeder. Ya da iktidarını takva yönünde kurar kısacık dünya hayatında hem kendisini zulümden kurtarır hem de diğer zulme uğrayan insanları zulümden kurtarmak için bütün cehdini ortaya koyarak adaleti tesis eder.
38/25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
İşte Davud Kendi öz iradesi ile,” Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” İman edip Salih amel işleme yönünde kullanmayı tercih etmesinden veya bağışlanmayı tercih etmesinden dolayı Allah bağışladık ifadesi kullanmaktadır.
İşte Kuran’da En karlı en adil en güzel yol takva yolu, bağışlanma yolu, vicdanın yolu olmasına rağmen maalesef bu yolda olanların sayısı yok denecek kadar az olmuş Ve az olmaya devam edecektir.
6/ 116- Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
Demokrasiyi kendilerine din edinenlerin kulakları çınlasın.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder