RAHMAN
VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
2/260-
Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah
ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin
olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları
(parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır.
Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve
hikmet sahibidir.”
Kur’an kendi sistematiği
içerisinde kelime ve ayetlere ne anlam yüklendiğini kendi sistematiği içerisinde,
açıklar. Nasıl evrendeki çelişkisizlikler nedeni ile müspet bilimler, yeni yeni
keşiflere buluşlara imza atabiliyorlar ve teknolojide sürekli ilerleme kaydedilebiliyorsa,
Kur’an’da geçen bir kelime ve ayetin doğru keşfedilebilmesi için de Kur’an
içerisindeki çelişkisizlik yakalanacak ve müteşabih ayetlerin çözülmesi ancak
mümkün olacaktır.
Mucit olanlar, icat ettikleri
şeylerin malzemelerini kendileri yaratmıyorlar. Ancak yaratılmış olan
malzemelerden çelişkisiz olarak yaratılmış evrendeki malzemeler içerisinden
kendilerine verilen akıl ile kendi istek duydukları yönde yoğunlaşarak
arzuladıkları icatlarını gerçekleştirmekte ve yorumlamaktadırlar. Hangi bir
Mucit, icadının malzemeleri kendileri tarafından yaratılmış?
Allah Kendisinin dışında her
şeyi çift yaratmıştır. İnsanlar bu çift yaratılışlardan esinlenerek, yeni yeni
buluşlara ve icatlara imza atmaktadırlar. Bir örnek verecek olursak, su ve şeker
ayrı yaratıklardır. İnsan şekerle suyu karıştırıp yeni bir içecek meydana
getirmektedir. Şeker ve su ayrı ayrı ayetlerdir. Bunları yaratan Allah’tır. Ama
şekerle suyu harmanlayarak şekerli su insanların yorumudur. Bu basit misali
anlatmak istediğim şeyleri anlamanız için ön bilgi olarak vermek istedim.
Tefsirlerde Anlatılanlar
gibi, İbrahim’in Dört kuşun kıyılıp parçalanarak ayrı dağların üzerlerine parça
parça konulup, çağırılarak diriltilmesi anlamında olmuş olsaydı, Böyle bir
olayın, ne Kur’an içerisinde bir ayetle, ne de evrensel yasalarla uyum
sağlaması, mümkün değildir. Çünkü bu
Allah’ın göndermiş olduğu çelişkisiz bir kitapla, Allah’ın yaratmış olduğu,
çelişkisiz kâinat yasalarıyla çelişki arz ederdi. Şimdi Her yorumumu Kur’an
içerisinde geçen ayetlerden örnekler vererek, söylediklerimin mutlaka ama
mutlaka, ayetlerin bir yorumu olduğunu kanıtlamaya çalışacağım inşallah.
Yine Kur’an içerisinde geçen
bir ayet eğer doğru yorumlanmışsa şu dört hasletle asla çelişmez. Kur’an, ilim,
akıl, pratik hayat! Bir başka ifadeyle Kur’an ‘la Kur ’an’ın Kâinatla kâinatın ve
Kur’an’la kâinatın çelişmediği din Allah’ın insanlara sunduğu dindir. İki ayet
örneği vererek bunları açıklamaya çalışalım.
4/82- Onlar hala Kur’an’ı
iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz
içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam
bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın
yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte
gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor
musun?
Allah, Bizim bu Kur’an’ı
doğru anlayabilmemiz için böyle bir yasa koymuş. Eğer Bir ayeti doğru olarak
yorumlayabilmişsek, o yorum, doğru anlaşılmış Kur’an’la, doğru anlaşılıp
çözülmüş, evren yasaları ile de tezat teşkil etmez.
Eğer elde doğru bir ölçek ve
aynı zamanda doğru tartılmış bir eşya varsa, dünyada ne kadar doğru tartabilen
insan varsa hepsi, aynı sonuca varırlar. Diyelim ki, bir eşyayı birisi tarttı
elli kilo gram geldi, birisi tartı altmış kilogram geldi. Sizce aklını kullanan
birisi olarak bir ölçek eğer doğru bir ölçekse, tartan da doğru tartmışsa,
sonuçları da aynı olması gerekmez mi? Eğer onun gerçek kilogramı elli ise,
ikisi de elli kilogram çıkarması gerekirdi.
Âlim dediğimiz insanlar, Bir
ayeti birisi farklı anlıyor, bir başka birisi farklı anlıyor ise, sizce çelişki
olmaz mı? Çelişkisiz olan bir kuran çelişkiler halinde bir din mi ortaya koyar?
O zaman Kur’an Allah tarafından gönderilmiş bir kitapsa ki öyledir. Onda
çelişki olmadığı gibi doğru anlaşılmış ise ayetler ve konularda, farklı
sonuçlar ve çelişkili anlatışlar da olmaması gerekirdi.
Şimdi Konumuzla ilgili ayeti,
tekrar ele alarak hem Kur’an, hem evren yasalarına, hem akıla, hem de pratik
hayatla çelişmeyecek şekilde anlamaya çalışalım.
2/260-
Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah
ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin
olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları
(parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır.
Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve
hikmet sahibidir.”
Ayeti doğru bir şekilde
anlayabilmemiz için dört şık olarak ayırıp tefekkür edelim.
1-Hani İbrahim: “Rabbim, bana
ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti.
Ayette bahsedilen, “Rabbim,
bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster”. Burada İbrahim’in asıl sormak istediği
soru ahiret âlemi ile ilgili diriltilişidir. Ölülerin diriltilmesi, Bütün
peygamberlerin insanların bilmedikleri ahiret âlemine karşı uyarmalarıdır.
İnsanlar öldükleri zaman yeni bir yaratılışla yaratılıp, insanlardan, Allah’a
kulluk ve ibadet yapanların ebedi olarak cennete, bunun dışında olanların ise
ebedi olarak cehenneme gidip orada ceza ve mükâfat görecekleri bir haberinden bahsetmektedirler.
29/19- Onlar görmediler
mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu
Allah’a göre kolaydır.
29/20- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da,
böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret
yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah,
herşeye güç yetirendir.
29/21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine
merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.
Peygamberlerin insanların bilmeyip de
getirdikleri temel mesaj, insanların öldükten sonra diriltilip hesaba
çekileceği günün, daha o gün geleden, bilgisini getirmeleridir. Kur’an’a göre
bu iki gayp haberlerden birisi ve en önemli olanıdır. Bu bilginin peygamberlik
dışında başka bir kaynağı yoktur. Eğer, Bir ahiret âlemi varsa Ki vardır.
Ahiret âlemi ile bilgileri Allah’tan başka bilen yok ve peygamberler aracılığı
ile o bilgiler, diğer insanlara duyurulmaktadır. İşte peygamberleri kim inkâr
ederse o bilgileri öğrenmesi asla ve asla mümkün değildir.
O zaman o bilgilere kim düşman ise Allah da
onların düşmanıdır.
2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin
ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı
ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine,
elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin
düşmanıdır.”
İşte İbrahim’e Allah ahiret âleminde, ölülerin
nasıl diriltildiğini dünya hayatından bazı örnekler vererek izah etmektedir.
Eğer tefsirlerde anlatıldığı gibi, İbrahim’in
dirilttiği, hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler olmuş olsaydı Hem Kur’an’da
geçen diğer ayetlerle hem de evrensel yasalarla çelişirdi. Dikkat ederseniz
Kur’an içerisinde her genel olarak her kelime çift anlamda kullanıldığı gibi
ölü kelimesi de çift anlamlı olarak kullanılmıştır. Kur’an ayetleri içerisinde
ölü kelimesinin, her iki anlamda kullanılan ayetlerden örnekler vererek
anlatmaya çalışalım.
HAYATİ FONKİYOLARINI YİTİRMİŞ OLAN ÖLÜLER!
2/28- Nasıl
oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi
yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Zaten bu ayet ata dini
mensuplarına hitap etmektedir. Onlar Allah’ı inkâr ettikleri gibi,
peygamberleri kitapları melekleri, ahiret âlemini de inkâr etmektedirler.
Bunlar dünya hayatında yaşarız ve ölürüz, biz tekrar diriltilecek değiliz
derler.
23/37- “O (bütün gerçek),
yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve
yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
Hayati fonksiyonlarını
yitirmiş olan ölüler, sadece ahiret hayatında diriltileceklerdir. Kur’an
içerisinde bu tip ölüler bir daha Dünyada dirilmeyeceklerini söylemektedir.
21/95- Yıkıma uğrattığımız
bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar,
(dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Gerçek anlamda ölen insanlar
veya canlılardan hiç birisi, Ahiret âlemi dışında, diriltilmeyeceklerdir.
6/61- O, kulları üzerinde
kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden
birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ‘hayatına son verirler.’
Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.
Ölüm geldi mi can alıcı
melekler, ne bir saat onu erteleyebilirler ne de bir saat öne alabilirler.
Onlar kendilerine verilen görevlerinde kusur etmezler. Bu ölüm şeklini dünya
üzerinde bilmeyen, hiçbir kavim ve insan topluluğu yoktur. Asıl sorun Kur’an
içerisinde geçen İnsanlar için kullanılan ölü kelimesi, Yaratılışta vermiş
olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak yaratılış gayesinin dışında
yaşayanlar için kullanılmış olan ölü kelimesidir. Bir de Hayvanlar ve bitkiler için kullanılan
ölü kelimesi vardır. Şimdi bunlardan ayrı ayrı örnekler vererek anlatmaya
çalışalım.
İNANLAR YAŞADIĞI HALDE VAHYE
KARŞI DUYARSIZ OLANLAR İÇİN KULLANILMIŞ ÖLÜ KELİMESİ!
2/72- Hani siz bir
kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah,
gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
2/73- Bunun için de: “Ona (cesede, kestiğiniz
ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size
ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
2/74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı;
taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan
ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri
vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz)
değildir.
Burada bahsedilen öldürülen bir kişinin, ineğin
bir parçası ile vurulup da dirilmesi mecazi anlamda anlatılan bir ifadedir. Konu
ile ilgili kıssayı birçok makalelerimde uzun uzadıya anlatmaya çalıştım. Yine
de kısacık da olsa, ana fikrini özetleyip geçeyim istiyorum.
Yukarıda vermiş olduğum ayetlerde geçen olay,
Musa kavminde geçmektedir. Musa, kavminden belirli bir zaman dilimi için
ayrılır. Allah ile, ile tabiri yerinde ise uzlete çekilerek, konuşur Allah da
Musa’ya derki, niçin geldin ey Musa? O da derki, kavmimi doğru yola ilettim ve seninle
görüşmek için geldim. Allah da der ki, Ey Musa Senin kavmin samiri’nin
önderliğinde altından bir buzağı heykeli yapıp ona tapmaktadırlar.
Musa kızgın üzgün olarak, kavmini emanet
ettiği kardeşinin yanına gelir. Levhaları da atar. Ve Harun’un sakalından tutar
ve “niçin saptırdın kavmimi”? O da der ki ben ne kadar çaba göstermişsem
onların yanlış yolda gitmelerine engel olamadım. Nerdeyse beni de
öldüreceklerdi der. Vahyin Kontrolünden bir an olsun çıkan Musa tekrar vahyin
kontrolüne girerek samiri’ye gelir der ki niçin kavmimi saptırdın Ey! Samiri? O
da der ki, Amelim süslü gösterdi.
20/97 Musa:
Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!"
diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta
olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça
parça edip denize savuracağız!
Musa kavminin
karşısına çıkar şöyle der. Bu bölümü Kur’an’dan ayetler vererek dinleyelim.
2/67- Hani Musa kavmine: “Allah, muhakkak
sizin bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. “Bizi alaya mı alıyorsun?”
dediler. (Musa) “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” dedi.
2/68- “Rabbine adımıza yalvar da, bize
niteliklerini açıklasın” dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) “Şüphesiz
Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir
sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin” dedi.
2/69- (Bu sefer) dediler ki: “Rabbine adımıza
yalvar da, bize rengini bildirsin.” O: “(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini
ferahlatan sarı bir inektir” dedi.
2/70- (Onlar yine:) “Rabbine adımıza yalvar
da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine
benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz” dediler.
2/71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki:
O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası
olmayan bir inektir” dedi. (O zaman): “Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece
ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu
konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
Musa’nın kavinden kesmek istediği inek,
Tapındıkları ve ilah haline getirdikleri buzağı heykelidir. Yani mecazi bir anlatımla
tapmış olduğunuz buzağı heykelini tapmaktan vazgeçin Allah’a tapın mesajını
verir. Halk da bu mesajı anlar ve kabullenirler.
Asıl bizim konumuzu ilgilendiren bölüm, öldürülüp
de, ineğin bacağı veya bir parçasını vurmakla dirilen adam nasıl dirilmiş? Onu
anlamamız gerekir.
İşte samiri bir buzağı heykeli yapıp, ona
tapmak ve halkı da ona tapmaya davet ederek halkın desteği ile o yanlış ve
batıl bir yolda gitmeyi Kur’an ölü kelimesi ile izah etmiştir.
Halkın da, Musa’nın tebliği ile yaptıkları
yanlışlığın farkına vararak daha önce destek verdikleri samiri’ye desteğini
çekmekle onu yalnızlaştırmışlar ve kendilerinin yanlıştan döndüklerini ona
gereği gibi anlatınca, o da yanlışından dönerek Müslüman olmuş. Olay bundan
ibarettir. Yoksa inek bacağı vurmakla ölen bir kişinin dirilmesi, Kur’an’daki
ayetlerle de evren yasalarıyla uyum sağlamaz.
Yani kavminin ineğin bir parçası ile vurup da
dirilen ölü, hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında olan ölü değil, vahye karşı
duyarlılığını kaybetmiş anlamında olan ölüdür. Ve tekrar duyarlı hale gelmesini,
dirilmesi olarak Kur’an bize anlatmış
İsa’nın dirilttiği ölüler de bu anlamdadır.
Bakara iki yüz elli dokuzuncu ayette yüz yıl ölü kalan adamın durumu da bu anlamdadır. Yüz yıl dünya hayatında
yaşamış olduğu halde kör ve sağır olarak yaşadığı halde dirilişe iman etmeyen
bir kişinin ölü olarak yaşadığını, anlatmaktadır.
Kur’an içerisinde ölen insanların hem ahiret
âlemi dışında diriltilmeyeceğini söylesin, Hem de Bir kavin inek bacağı vurarak
öldürdüklerini dirilsin. Bir taraftan Allah öldüren benim dirilten benim desin.
53/ 44-
Doğrusu, öldüren ve dirilten O’dur.
Bir taraftan İsa ölüleri diriltsin. Bir
taraftan evrensel yasalara baktığımız zaman Dünya hayatında ölen hiçbirinin
yeryüzüne gelmediği gözlensin. Bunlar Kur’an içerisinde anlatılan edebi dilde
mecaz, Kur’an dilinde de müteşabih anlatımlardır.
2-(Allah ona:) “İnanmıyor
musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi.
Allah, Kur’an içerisinde
İbrahim’e Yaşadığı hayattan örnekler vererek, ahiret hayatında diriltilmenin nasıl olacağı
hakkında bilgi vererek Ahiret hayatına iman eden insanların kalplerinin Mutmain
etmektedir.
22/ 63- Görmedin mi, Allah,
gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah,
lütfedicidir, herşeyden haberdardır.
36/ 33- Ölü toprak kendileri
için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan
yemektedirler.
22/ 5- Ey insanlar, eğer
dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan
yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış
biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça
göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde
tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına
erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte,
kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en
aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi
görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve
her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
Bu vermiş olduğu ayet örnekleri, Allah’ın Dünya
hayatında nasıl ölü olanları insanların gözleri önündeki olup bitenlerden
örnekler vererek, nasıl dirilttiğini düşünen öğüt almak isteyenlere incelikleri
ile anlatmaktadır.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı,
karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten
ve gören yaptık.
Allah İbrahim’in “ölenlerin
nasıl dirilir” soruna da, Hayvanlardan örnek vermektedir.
3-“Öyleyse, dört kuş tut.
Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın
üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.
İşte İslam müfessirlerinin
Yanlış anladığı ve yanlış anlattıkları konuların, en önemli olanlardan birisi de
Peygamberlere vahiylerin dışında Mucize verilmesi inancıdır. Kuran içerisinde
ayet beyine delil kelimeleri geçmektedir. Ayet; Yerlerde ve göklerde yaratılmış
olan zerreden küreye kadar, bütün varlıklara Kur’an’ın yüklemiş olduğu bir
anlamdır.
Ayet kelimelerinden birisi de
peygamberlere gelen vahyi bilgilerdir. Peygamberlerin vahyi bilgilerin dışında
insanlara iman etmeleri için gösterdikleri herhangi bir Mucizeleri yoktur. İnkâr
edenler peygamberden Mucize istedikleri zaman Allah da resulüne şöyle demesini istemiştir.
17/ 92- “Veya öne
sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve
melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.”
17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya
gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye
kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi
olan bir beşerden başkası mıyım?”
29/ 50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler
(birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca
Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana
indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için
gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İşte Bütün peygamberlerin Gösterdikleri
mucizeler, vahiyler ve kitaplardır.
Şimdi Gelelim asıl bizim asıl konumuzu oluşturan Kuşların nasıl diriltildiği
ile ilgili konuya gelelim.
3-“Öyleyse, dört kuş tut.
Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın
üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.
Kuş kelimesi Kur’an’da farklı anlamlarda
kullanılmıştır. Bunlardan birkaç tane ayet örneği vererek kuş kelimesinin ayet
içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
3/ 49-
İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) “Gerçek
şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir
şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir.
Ve Allah’ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir
ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm.
Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.”
17/ 13- Biz, her insanın
kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde
onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
Şimdi üç tane farklı ayetten kuş kelimesi
geçen ayetlerden bölümü alt alta yazarak düşünmeye alışalım.
a)- Ben size
çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik
Allah’ın izniyle kuş oluverir.
Bu ayette bahsedilen kuş,
Çamurdan yaratılan ve İsa’nın vahiyleri anlattığı zaman kendi isteği ile
Allah’ın da kişilerin istediği istikamette yollfarını açması anlamında kullanılan
bir ifadedir. Burada geçen kuş vahiyle eğitilmiş insandır.
b)- Biz, her insanın kuşunu
(işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için
açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
Kur’an’a Göre İnsan; Hem
rabbani yola eğilimli hem de gayri rabbani yola eğilimli aklı ile nötr bir
varlıktır. “Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna
doladık, İfadesi Kişilerin gerek rabbani yolda gerekse gayri rabbani yola yönelimleri
ve yapmış oldukları bütün inanç ve amalleridir.
c)- “Öyleyse, dört kuş tut.
Onları kendine alıştır, sonra onları (parçala) her bir parçasını bir dağın
üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.
Bu ayette bahsedilen kuş da
Yaratılış bakımından insanlara en yakın olan ve insanların gerek yemeleri
gerekse binekleri gerekse de onlardan değişik konularda istifade etmeleri için
yaratılmış olan hayvanların tamamıdır.
Allah, Ahiret âleminde
ölülerin nasıl diriltildiğini Hem İbrahim’e hm de İbrahim’in şahsında bütün
insanlara kendi gözleri ile şahit oldukları dünya yaşamından hayvanlardan
örnekler vererek açıklamaktadır. Yine ayetin bu bölümünü dört şık halinde
inceleyelim.
1-“Öyleyse, dört kuş tut.”
Dört kuştan dört tane örnek
verelim, Kedi, köpek, güvercin, at,
Burada eğitilmeye alıştırılıp
hizmet etmeye uygun olarak dört tane hayvandan söz edilmektedir.
2-“ Onları kendine alıştır,”
Ayette geçen alıştırma
ifadesi, kendi istediğin şekilde eğitilmesi anlamındadır.
3-“, sonra onları (parçala) her
bir parçasını bir dağın üzerine bırak”
Eğitilmiş olan hayvanların
kendi görev alanları içerisinde sana hizmet vermesidir.
4-“ sonra da onları çağır.
Sana koşarak gelirler.”
Pratik hayatta bunlara gözlerimizle
şahit olmaktayız Bu gün Binek hayvanlarından tutun da, davarlardan koyunlardan
köpeklerden kedilerden develerden güvercinlerden eğitilerek insanlara
insanların eğittiği yönde hizmet sunmaları onların duyarsız olan br hayvan
halinden duyarlı haline gelmeleri onların dirilmeleridir.
Ayetin, vermek istediği
mesajı bir fıkra ile açıklamak istiyorum.
Evinde kedi besleyen adamın
birisi, artık kediye ihtiyacı kalmayınca, Alır kediyi geriye dönüp yaşadığı evi
bulamayacağı dağın başına bırakır ve adam evine geri döner. Ve geldiğinde bakar
ki kedi kendisinden evvel eve gelmiş. Adam Kızmış bu sefer kediyi evi
bulamayacağı karmaşık yollardan şehirlerden binalardan geçerek tenha bir yere
bırakır. Ve kediden habersiz geriye evine
döner.
Bu sefer adam kendi yolunu
kaybeder. Cep telefonu ile evini arar ve hanımına sorar hanım kedi geldi mi
der. Hanımı da geldi der. Söyle o kediye gelsin beni bıraktığım yerden beni alsın
eve götürsün der. Demek ki Hayvanlar kendi görev alanları içerisinde
insanlardan daha duyarlıdırlar.
Meleklerin âdeme secdesi bu
anlamdadır. Hayvanlar alıştırılıp insanların bilemeyecekleri ve yapamayacakları
bazı şeyleri yaparak insanlara hizmet vermektedirler.
Köpeklerin, eğitilerek
insanlara eğitim alanları çerçevesinde inanların hizmetinde görevlerini yerine
getirmektedirler. Çobanların davarlarını koyunlarını kurtlardan yırtıcı hayvanlardan
korumaları, depremlerde yıkık binalar altında kalan insanları canlı ve canız
olanları kokuları ile hissederek bulunmaları, eroin esrar gibi zararlı maddelerin eğitilerek
polis teşkilatının onları kendi hizmetlerinde kullanmaları ve daha birçok
bilmediğimiz konularda eğitilmeleri ile inanlara hizmet vermelerine
gözlerimizle şahit olmaktayız.
Teknolojinin gelişmediği
dönemlerde atların develerin katırların eşeklerin insanlara alıştırılarak ne
hizmetler sunduklarına tarih şahit ve biz de şahidiz. Eğitilmemiş alıştırılmış
saymakta olduğumuz hayvanlar insanlara hizmet sunamazlar ve sunmamışlardır.
İşte Allah Onların eğitilmemiş alıştırılmamış öğretilmemiş olduğu döneme ölü,
eğitilip insanlara itekleri istikamette alıştırılıp hizmet vermesi olayını da
diriltilme olarak izah etmiştir.
Sonuç olarak İslam toplumlarında
tefsirlerde anlatıldığı gibi anlaşılan başları kesilerek hindi tavuk ördek e
keklik gibi hayvanların kıyma haline getirilip harmanlanarak parça parça
dağların başına konularak diriltilip çağırıldığı zaman gelmeleri değildir.
Elbette Allah dilediğini
dilediği gibi yaratır. Onda Allah’a iman eden insanları yoktan var eden tekrar
öldürüp tekrar diriltileceğine iman edenler için inanmakta bir sıkıntı yoktur.
Bizim asıl anlamakta güçlük çektiğimiz konu Allah’ın evrendeki çelişmez
yasaları ile göndermiş olduğu Kur’an’dak çelişmez kuralları arasında doğru bir şekilde
bağ kurarak olayları vahiyler çerçevesinde anlamamamızdan kaynaklanmaktadır.
Yukarıdan beri anlatmakta
olduğumuz, Allah’ın İbrahim’e gösterdiği ölü kuşların diriltilmesi hayati
fonksiyonlarını yitirmiş kuşlar değil duyarsız halde olan hayvanların eğitilerek
verdiğin emirlere emirler çerçevecinde duyarlı hale gelerek hizmet vermelerini
diriltilme olarak açıklamıştır.
Doğrularım Allah’a
yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder