RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN
ADIYLA!
Kuran’ın anlaşılmasında en büyük
engel Kuran içerisinde geçen kelimelere Kuran dışında olan verilerle
sözlüklerle anlam verilmeye çalışılmasından dolayı ayetlerin konuların ve
kıssaların anlaşılmasında güçlük çekilmektedir.
Kuran; Son nebi ve resulün
gelişi ile, son nebi ve resulün ölüşü arasında yirmi üç yıllık bir dönemin
kültürünü yansıtır. Ne Kura’nın inişinden önceki Arap kültürü, ne de Kuran’ın
inişinden sonra gelen Arap kültürü Kuran’da geçen kelimelerin anlamını vermeye
gücü yetmez. Kuran’da geçen kelimelere, Kuran’ın kendisi anlam yüklemiştir.
İşte biz o kelimelere Kuran’ın dışına çıkmadan ne anlam yüklediğini ancak Kuran
içerisinde geçen konular ve ayetlerin o kelimeye yüklediği anlamı bularak
ayetleri konuları anlamaya ve açıklamaya çalışacağız.
ÂDEM!
Âdem kelimesine Kuran hangi
anlamları vermiş, Kuran bütünlüğü içerisinde geçen ayetleri tarayarak, Kuran’ın
kendi içerisinde o kelimeye hangi anlamları yüklemiş, onları bulmaya çalışalım.
Âdem kelimesi Kuran
içerisinde yaklaşık olarak yirmi dokuz ayette geçmektedir. Genelde tefsirlerde
anlatılan âdem ilk insan, ilk peygamber, ilk yaratılan insan olan âdem olarak
anlaşılır ve öyle kabul edilir. Dolayısı ile böyle bir yanlış anlayış, Kuran’da
geçen birçok ayetlerin yanlış yorumlanmasına neden olmuştur.
Önce Kuran’ı doğru anlamak
için, Kuran hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmak gerekir. Eğer Bu yöntem
bilinmezse Kuran içerisinde geçen kelimeler ve ayetler içerisinde birçok çelişkiler
olduğu sanılır. Oysa Kuran’ın ifadesine göre Kuran Allah tarafından gönderilmiş
kendi içerisinde çelişmeyen ve kendi içerisinde tutarlı olan bir kitaptır.
4/82- Onlar hala Kur’an’ı
iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz
içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Kuran’da geçen her kelimenin
ve her ayetin konulduğu yerde bir tek anlamı vardır. Kuran’da kullanılan hiçbir
kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmadığı gibi, Kuran’da geçen hiçbir
kelime hiçbir kelimden de bağımsız değildir. Dolayısı ile Bir kelime bir ayet
içerisinde kullanıldığı zaman O ayet içerisinde etkileşim yaparak, O ayetin
farklı anlamlara gelmesine yol açar. işte Kuran buna müteşabih ifadesini
kullanır.
O kelimenin veya o ayetin
doğru bir şekilde anlaşılması için, Kandamlasının laboratuarda tahlil edildiği
gibi, kelimenin de Kuran bütünlüğü içerisinde tahlilden geçirilmesi gerekir.
Müşahhas bir örnek verecek olursak Suyun içerisine şeker koyduğumuz zaman
meydana gelen bileşiğe ne su ne de şeker diyebiliriz. Bileşiğin adı şekerli
sudur. Yağı unu, şekeri harmanlaştırıp usulüne uygun olarak bir araya
getirdiğimiz zaman o karışıma ne un, ne şeker ne de yağ diyebiliriz. Onun adına
ancak helva diyebiliriz.
İşte Suyun içerisinde
inceleme ve tahlil edilmeden dışardan bakan, zikir ehli olmayan insanlar onun
şekerli su veya helvanın içerisindeki malzemelerin neler olup olmadığını
bilemezler. Buları bilenlere bu konuda uzmanlaşanlara Kuran zikir ehli
ifadesini kullanır. İşte Kuran iki zikir ehlinden söz eder. Birisi Kuran’ı
anlamada uzmanlaşanlara zikir ehli, diğeri ise Eşyanın bilgisine ulaşanlara
zikir ehli der.
İsterseniz bir de Kelimelerin
ayet içerisinde kullanıldığı zaman ayetlerin anlamında nasıl bir değişiklik
yaparak anlamlarını farklı boyutlara taşıdığına bir bakalım.
Asa kelimesi, dayanmış olduğu
güç ve Kuvvet anlamını taşımaktadır. Ama farklı konular içerisinde konulara
göre de anlamı farklılaşmaktadır.
DÜNYALIK DAYANILAN GÜÇ
ANLAMINDA KULLNILAN ASA!
20/ 18- Dedi ki: “O,
benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak
düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.”
20/19- Dedi ki: “Onu at, ey Musa.”
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o
hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
Asa kelimesi Kuran bütünlüğü içerisinde, bu
konuda bu ayetler içerisinde anlamı, dünyadaki toplamış olduğu mallar,
dayandığı dünyalık güçleri anlamına gelmektedir. Yani makamı çocukları
koyunları evi vs. dir. Asa kelimesinin ikinci anlamı ise, Musa’nın peygamber
oluşu ve almış olduğu vahyi bilgilerle eğitilmesi ile toplumun karşısında
attığı asanın vahyi bilgiler anlamında kullanılan asadır.
VAHYE BAĞLI KULLNILAN ASA!
7/ 104- Musa dedi ki: “Ey Firavun, gerçekten,
ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim.”
7/105- “Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah’a
karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim.
Artık İsrailoğulları’nı benimle gönder.”
7/106- (Firavun) Dedi ki: “Eğer gerçekten bir
ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım).”
7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca,
anında apaçık bir ejderha oluverdi.
Musa, birinci asayı atması ile ikinci asaya
kavuşmaktadır. Allah onu vahiyi bilgilerle eğiterek zorba zalim kâfir müstekbir
olan güçlü orduları ile donatılmış, halkı fırkalara bölen, köleleştiren
kendisine karşı kıyam edeni kesip öldüren Firavun’un karşısına çıkarmaktadır.
Bu konuda ve bu ayetlerde asa kelimesi
anlamını farklı bir boyuta taşıyarak “asanın ejderha olması” vahyi bilgilerin Firavun’un
bilginlerinin bilgileri karşısında mecazi bir anlatımla ejderha ifadesi kullanarak
onların bilgilerinin ne kadar cılız zayıf ve anlamsız kaldığını vurgulamak
için, ejderha olarak tanımlamakta ve
onların attığı aslanları da yılan olarak tanımlamaktadır. Yani büyük yılanın,
küçük yılanı yutmasını Kuran böyle bir üslupla anlatmaktadır.
3/7- Sana Kitab’ı indiren
O’dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir;
diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve
olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun
tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: “Biz ona inandık,
tümü Rabbimiz’in Katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt
alıp-düşünmez.
Ayette geçen “ilimde
derinleşenler” ifadesini kullandığı insanlar, zikir ehli olan insanlardır.“Biz
ona inandık, tümü Rabbimiz’in Katındandır”
Yukarıda Kuran’ın anlaşılması
konusunda Kuran’da geçen bir kelime veya bir ayetin nasıl anlaşılması gerektiği
ile verdiğim kısa bilgilerden sonra, Bizim asıl konumuz olan Adem ve Ademin
eşinin cennetten çıkarılması ile ilgili konuyu doğru anlayabilme için, Kuran’da
geçen adem kelimesi ile ilgili bilgi toplamaya devam edelim.
2/31- Ve Adem’e isimlerin
hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: “Eğer doğru sözlüyseniz,
bunları Bana isimleriyle haber verin” dedi.
Daha önce birçok
makalelerimde bahsettiğim gibi, Kâinatta yaratılmış temel olarak iki varlık
olduğunu söylemiştim. Birincisi melekler-ikincisi de Âdem şemsiyesi altında
olan insanlardır. Yerlerde ve göklerde görebildiğimiz veya göremediğimiz
yaratılmış olan bütün varlıklar, ya melekler kategorisindendir, ya da âdem
şemsiyesi altıda olan insanlar, kategorisindendirler.
Yaratılmış olan varlıkların
hangi kategoriye ait olup olmadıklarını, bilebilmemiz için, onların yerini ve
konumunu tanımamız gerekir. melekler kategorisinde olan varlıklarda, denenme,
iki seçenek, akıl ve irade, yoktur. İnsanlar kategorisine giren varlıklarda
denenme akıl irade ve iki yol iki seçenek önlerinde bulunmaktadır.
Melekler, kendilerine
kodlanmış olan bilgilerle sağa sola sapmadan yalpalamadan kendilerine yüklenmiş
olan görev istikametinde görevlerini icra ederler ve yerine getirirler. Ama
insanlar her iki yola iki seçeneğe eğilimli bir varlıktır. İnsanlar,iki
seçeneğe gidebilme donanımı yeteneği ile, hem rabbin istediği istikamette, hem
de rabbin istemediği istikamette tercihlerini kullanmakta ve
yürüyebilmektedirler.
66/6- Ey iman edenler,
kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve
taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi
emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
O zaman, Melek kelimesini
tanımayarak Adem şemsiyesi altında olan
insanlardan farklılıklarını ortaya koyarak, yerlerini ve konumlarını ayırt
etmeye çalışalım.
“Allah kendilerine neyi
emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. “
Melek; İnsanların fiziki
biyolojik sosyolojik ve psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere, insanlar için
yaratılan ve insanların yönelmeleri ile insanların hem kendi lehlerinde hem de
insanların kendi aleyhlerinde hizmet sunan dolayısı ile secdelerini hem Allah’a
hem de âdem’e yapan bütün varlıkların genel adıdır.
Adem; Kendisine verilmiş olan
iki yol iki seçenekten hangisini seçip seçmeyeceğinin yetki ve sorumluluğu
kendisine ait olan, renkleri ile, cinsleri ile, din ve yaşam biçimi
farklılıkları ile sıfatlaşmış bütün insan çeşitlerini içerisinde barındıran
İbadet ve kullukla sorumlu bir varlığın, üst kimliğine verilen bir isimdir.
Kuran, Âdem soyundan olan
insanları temel olarak iki başlık altında ele almaktadır. Birincisi, iblisin
soyundan olan, din ve yaşam biçimini iblisin teklifleri doğrultusunda kullanan,
kendi tercihi ile yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak
yabancılaşan insanlardır. Bu yolda olan insanlara Kuran ana başlık altında cinler
ifadesi kullanmaktadır.
İkincisi de, kendi kararı ile
tercihini takva yolunda seçen ve gelen nebilerin getirmiş olduğu vahiy orijinli
dinle yaşamını buluşturan ölümü dirimi, namazı ibadetleri hayatı, yerleri ve
gökleri yaratan Allah adına olan Müslümanlardır.
Öyleyse Bu iki tip din ve yol
seçimi ile farklılaşan insanları iki kategoride değerlendirebiliriz. Müslüman
olanlar- ve cinler. Kuran’da geçen şu ayeti o zaman nasıl anlamamız gerekir?
51/56- Ben, cinleri ve
insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
İşte Burada Kuran’ın insan
kelimesine yüklemiş olduğu anlamı yakalamak lazımdır.
İnsan; hem Müslüman olmaya
eğilimli hem de cin olmaya eğilimli yol seçmede kararını vermemiş kişilere
verilen Âdem’in sıfat almış halidir.
Yani Cin kelimesi veya
Müslüman kelimesi geçtiği zaman mutlaka ama mutlaka insan kelimesinin vermiş
olduğu iki yol iki seçenekten karar sonucu aldığı bir sıfattır.
Ayetin tercümesinde bir
sıkıntı yok. Ancak ayeti şöyle anlamamız gerekiyor. Yol seçmemiş veya yol
seçiminde karar vermemiş insanlarla, yol seçerken tercihini, iblisin teklifleri
yönünde vermiş olan insanları, ancak ve ancak bana ibadet ve kulluk etsinler
diye yaratım. Şeklinde anlaşılması daha uygun olur kanaatindeyim.
Belki benim de aklıma gelen
soru işareti, diğer Kuran üzerinde çalışan kardeşlerime de gelebilir. Neden
Allah, “Ben insanları ve cinleri bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım”
ifadesi yerine, neden ben Müslüman olanları ve cinleri ibadet ve kulluk
etsinler diye yarattım ifadesi kullanmamıştır?
Kanaatime göre Müslüman
olanlar zaten ibadet ve kulluk bilincinde olmamış olsalardı onları da bu
kapsamın içine alırdı, diye düşünüyorum.
Bu açıklamalardan sonra Adem
kelimesi kendi soyu içerisine dahil olan bütün isimleri üst başlık olarak
içerisinde barındırmaktadır.
Kadın, erkek, kâfir,
Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, deli akıllı, âlim zalim, Türk Kürt, cin şeytan
çocuk deli kanlı, peygamber, firavun gibi Âdem şemsiyesi altında sıfatlaşarak
isimler almaktadırlar. Şimdi yukarıda vermiş olduğumuz ayeti tekrar buraya
naklederek anlamaya çalışalım.
2/31- Ve Adem’e isimlerin
hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: “Eğer doğru sözlüyseniz,
bunları Bana isimleriyle haber verin” dedi.
Âdeme isimlerin öğretilmesi,
Yukarıda âdem kapsamına giren bütün insan çeşitlerinin düşünmesi aklını
kullanması eşyaya ve vahyi bilgilere yönelmesi sonucunda gerek takva yoluna
gerekse iblisin teklif sunduğu yollarda karar vermesi ve bu bilgilerle kültürel
teknolojik olarak ilerlemesi ve mesafe kat ederek evrenin yasalarını çözmesi
demektir.
Kuran genelde bütün
kelimeleri iki anamda kullandığı gibi Âdem kelimesini de iki farklı anlamda
kullanmıştır.
Âdem, Ana başlık olarak Bütün
sıfatlaşmış insan çeşitlerini içerisine aldığı gibi, Bu insan çeşitleri
içerisinde vahiyle muhatap olan nebi ve resul olma özelliğini taşıyan peygamber
olan âdemi de içine almaktadır. Şimdi, Kuran içerisinde bu iki farklı anlama
gelen âdem kelimesi ile ilgili, ayetlerden örnekler vererek konumuzu doğru
olarak anamaya çalışalım.
PEYGAMBER OLAN ÂDEM;
Yukarıda da belirttiğimiz
gibi Kuran içerisinde yaklaşık olarak yirmi dokuz ayette Âdem kelimesi
geçmektedir. Bunlardan sadece iki tanesi peygamber olan Âdem diğerleri de
insanların soyunu ve genelini temsil eden adem olarak karşımıza çıkmaktadır.
19/ 58- İşte bunlar;
kendilerine Allah’ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Âdem’in soyundan, Nuh
ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in
soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara
Rahman (olan Allah’)ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.
3/ 33- Gerçek şu ki, Allah,
Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;
Peygamberlik gökten zembil
ile gelmez. İnsanlar içerisinden Allah her hangi birisine gel kulum seni
insanlara peygamber seçiyorum da demez. Peygamberlik olayı bir mucit, icadını
gerçekleştirmek için nasıl o konu üzerinde yoğunlaşarak çaba ve gayretini
göstererek bir takım ilhamlar gelerek bilmediği konuları Allah bildirerek
gerçekleştiriyorsa, Peygamberlik de aynen öyledir. Yalnız aralarında bir fark
vardır. Peygamberler peygamber olduktan sonra, kendi ön görü ve istekleri
ortadan kalkarak sadece Allah’ın bilgilendirmesi ile toplum içerisinde
yerlerini alırlar.
Mucitler icatlarını tecrübî
bilgilere dayanarak yaparlar ama peygamberlerde bu tecrübî bilgilerin katkısı
da olmakla beraber, peygamber olduktan sonra o diğer insanlardan farklı bir
boyuta taşınarak insanlar arasında yerlerini almaktadırlar. Şimdi peygamberler ile ilgili Kuran’dan bazı
ayetlerden örnekler vererek konuyu daha iyi anlamaya çalışalım.
2/ 97- De ki: “Cibril’e
kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden
öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin
kalbine indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine,
elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin
düşmanıdır.”
İman edenlerle inkâr edenleri temel olarak
ayıran olay, Allah’ın İnsanlar içerisinden kendi vahiyleri ile muhatap olarak
seçtiği nebilik ve resullük olayıdır. İnkâr edenlerin karşı çıktıkları, cibril
olgusudur. Cibril Allah’ın nebilerle konuşma olgusunun adıdır. Veya Allah’ın
nebilerle konuşması vahyetme olayının adıdır. İşte inkâr edenler Böyle bir
olayın olmayacağını sanmaktadırlar. Ve bundan dolayı onlar ahiret âlemine,
peygamberlik olayına, Allah’tan gelen peygamberlere kitaplara meleklere
inanmadıklarından dolayı hayata bakışlarını bu yönde gözlemlediklerinden
Kuran’da bu tip insanlar, ölü olarak nitelendirilmişlerdir.
42/51-
Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir
vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine
vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Allah insanlarla üç şekilde
konuşur. Dolayısı ile üç çeşit insanlarla konuşmaktadır. Birincisi, Vahiyle
konuştukları insanlar bu tip insanlar peygamberlerdir. İkincisi elçi aracılığı
ile konuştukları insanlar müminlerdir. Üçüncüsü de perde arkasından
konuştukları da inkâr eden kâfirlerdir. Bu
ayeti değişik makalelerimde geniş olarak açıklamaya çalışmıştım.
Kuran peygamberlerin yerini
ve konumunu anlatırken şöyle ifadeler kullanmaktadır.
69/ 40- Hiç şüphesiz o
(Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az
inanıyorsunuz?
69/42- Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az
öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
Bütün peygamberlerin kendirline gelen
vahiylerden başka ne ellerinde sihirli bir değnek, ne de herhangi bir
mucizeleri vardır. İşte Peygamberleri şairlerden ve kâhinlerden ayıran özellik
onların ortaya koydukları mucize olan bir kitap, geçmişle ve gelecekle ilgili
söylemiş oldukları gayıp olan bilgilerin tıpa tıp Allah’ın bildirmesi ile belgelenen
doğru bilgilerdir.
İşte Kuran peygamber olan Âdemle peygamber
olmayan âdemleri birebirinden şöyle ayırmaktadır.
3/ 81- Hani
Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: “Andolsun size kitap ve
hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde,
ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.” Demişti ki: “Bunu
ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?” Onlar: “İkrar ettik” demişlerdi de
“Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım” demişti.
Kuran yukarıda izah etmeye
çalıştığım gibi, peygamberlerin yerini ve konumunu böyle tanımlıyordu. Ali
İmran otuz üçüncü ayette geçen âdem ile, Meryem suresi elli sekizinci ayette
geçen âdem kelimesi peygamber olan Âdemin profilini bize vermektedir. Kuran’da
geçen bütün âdem kelimesi ana başlık altında ele alınan Peygamber olmayan âdemlerdir. Yani insan
soyunu temsil eden âdemlerdir. Şimdi de o âdem kelimesi ile ilgili ayetlerden
örmeler vermeye çalışalım.
KURN’DA PEYGAMBER OLMAYAN ÂDEMLERE
ÖRNEKLER!
Kuran içerisinde yaklaşık
yirmi dokuz yerde geçen âdemin iki ayetin dışında olan âdemlerin hepsi
peygamber olmayan âdem için kullanılmıştır. Şimdi bunlardan birkaç tane ayetlerden
örnekler vermeye çalışalım.
20/ 115- Andolsun, Biz bundan
önce Âdem’e ahit vermiştik, fakat o, unutuverdi. Biz onda bir kararlılık
bulmadık.
Yukarıda peygamberlerin
profilini Kuran ortaya koyarken Bütün peygamberlerin ahitlerinde durduğu
üzerinde bilgi vermiştik. Şimdi, verdiği ahitte durmayan Adem demek ki
peygamber olmayan adem olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bütün insanlar yaratılırken
“Rabbim Allah’tır “ demişlerdi. İşte bu sözden dönen âdemler peygamber olan
Adem dışında olan ademlerdir.
7/ 172- Hani Rabbin,
Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine
karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) Onlar:
“Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan
habersizdik” dememeniz içindir.
İşte İnsan yaratılırken vermiş
olduğu o sözden cayması İnsanın denemeye tabi tutulması ile gündeme
gelmektedir.
7/ 20- Şeytan, kendilerinden
‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve
dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek
olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblis olgusu insana
yerleştirilmesi ile birlikte İnsan iblisin insana verdiği vesveselerle
yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak Allah ile ilk
yaptığı sözleşmeyi bozmak için ilk adımı atmış bulunaktadır.
Eğer, İblis olgusu insanlara
yerleştirilmemiş olsaydı, insanlar da kendilerine verilen görevleri diğer
melekler gibi yerine getirmede kusur etmezlerdi. İnsanı denemeye tabi tutan ve
diğer meleklerden ayıran temel özellik İblis ile sunulan görevi yerine getirme
konusunda alternatif olarak insanlara yerleştirilmesidir.
Kuran içerisinde Meleklerin imtihana tabi
tutulduğu veya tutulacağına dair hiçbir ayet yoktur. Ama insanlara gelince
vardır.
67/ 2- O, amel
(davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek
için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
76/ 2- Şüphesiz Biz
insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı
onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya
şükredici olur ya da nankör.
Denenmek iyi olmak kötü olmak seçenekler
karşısında insanların önlerine alternatifler sunulması ile mümkün olabilmektedir.
Eğer ortalıkta kötülüklerden başka yaşam olmamış olsaydı, insanları
kötülüklerden başka yol seçmeleri mümkün olmazdı. Eğer ortada iyiliklerden
başka yol olmamış olsaydı insanların kötülük yapmaları da mümkün olmazdı.
Demek ki, insanın öz yapısında hem kötülüklere
gitme isteği veya dürtüsü vardır. Kuran buna iblis ifadesi kullanmaktadır. Hem
de insanları iyilikleri yapma isteği ve dürtüsü vardır. Kuran buna da takva
ifadesi kullanmaktadır.
İşte İnsanı halife yapan kendi seçimi
kendisine bırakılan ve dünya hayatında kendisine verilen bir süreç içerisinde
denenmesine vesile olan, iki farklı seçenekten hangi yolu seçip seçmeyeceği
kendisine sunulan imkânlarla insanlar denenmektedir.
Kuran’da Geçen peygamber olan Âdem, bu
seçeneklerden bağışlanmayı, Yaratılışta vermiş olduğu söze sadakat göstermeyi
ve yasak ağacın meyvelerinden yememeyi, takva yolunda yürümeyi ve helal ağaçtan
yemeyi, ilke edinmiş ve Allah da dünya hayatında onu onurlu bir makama
ulaştırmış ve peygamber yapmıştır.
Dünya üzerindeki, insanların yapmış oldukları
bütün kötülüklerin anası İblistir. İnsan yapısında İblis varsa kötülük yapma
eylemi de var demektir. İblis yoksa kötülük yapma eğilimi ve eylemi de yok
demektir.
Şimdi Kuran’da geçen peygamber olmayan âdem
ile ilgili ayetlerden örnekler vermeye devam edelim.
5/ 27- Onlara
Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak
birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul
edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: “Seni mutlaka öldüreceğim.”
(Öbürü de:) “Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.”
Burada geçen peygamber olan
Âdem’i de içine alan ve bütün âdemlerin karakteristik özelliğini ortaya
koymaktadır. Her insan kendi kendisine yetkili ve sorumludur. Her insanda
Müslüman olan oğul olabildiği gibi, Müslüman olmayan oğul da olabilmektedir.
İşte Kuran’ın bu ayette vermek istediği mesaj, İblisin yolunda gidenlerin
yaşadıkları hayatı yaptıkları ibadeti kestikleri kurbanları Allah’ın kabul
etmeyeceği, Ama takva yolunda gidenlerin yaşadıkları hayatı yaptıkları
davranışları ve kestikleri kurbanları kabul göreceği mesajını vermektedir. Âdemin
iki oğlu ifadesi ile tensili bir anlatım ortaya koymaktadır. Bir ayetle bu
örneği doğrulamaya çalışalım.
2/ 264- Ey iman edenler,
Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını
infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın.
Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine
sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından
hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet
vermez.
Demek ki, Bir ibadetin Allah
katında hüsnü kabul görebilmesi için, mutlaka ama mutlaka iman etmesi ve
imanının gereği olarak Allah’ın nebilerle göndermiş olduğu vahiy orijinli dinin
kurallarına göre yaşayıp imanını Salih amele götürülmesi gerekiyormuş.
3/ 59- Şüphesiz, Allah
Katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra
ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.
İsa’nın babasız olduğu ile
ilgili delil olarak bu ayeti göstermektedirler. Kendi anlayışlarına göre de Âdem
ilk insan ilk peygamber oluşundan dolayı İsa’yı da babasız olarak anlamaktalar
ve kabul etmektedirler. Oysa İsa eğer bu anladıkları gibi yaratılmışsa İsa’nın
anası var babası yok, bu nasıl bir benzetme ki babası anası olmayan bir ademe
babası olmayıp anası olan bir İsa’nın yaratılış biçimini ortaya koyarak “Allah Katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu
gibidir.” İfadesinden İsa’nın babasız olduğu sonucuna varabiliyorlar. Bu Kuran
anlayışı ile asla örtüşmez.
İsa da diğer âdemler gibi
nasıl yaratılmışsa o da bir anadan bir babadan meydana gelmiştir. Anlamında
kuran bu ifadeyi kullanmıştır.
ÂDEMİN CENNETTEN ÇIKARILMASI
NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
Kuran içerisinde geçen diğer
kelimelerin çift anlamlı olarak kullanıldığı gibi, cennet kelimesi de çift
anlamlı olarak kullanılmıştır. Cennet kelimesinin birinci anlamı dünya hayatında
insanların Doğuşu ile ergenlik yaşına kadar geçen süreç olarak yaşadığı iyi
veya kötü davranışlarının değere tabi tutulamadığı çocukluk hayatı anlamında
kullanılan cennettir. İkinci anlamı ise Ahiret hayatında iman eden ve Salih
amel işleyen Müslüman olanların ebedi olarak mükâfat göreceği ahiret
cennetidir. Kuran bu iki cenneti farklı olarak anlatmıştır.
Bizim asıl konumuzu
ilgilendiren Âdem’in çıkarıldığı cennet, çocukluk çağından ergenlik çağına
geçişi sembolize eden sorumsuzluk döneminden sorumluluk dönemine girilen attığı
her adımın konuştuğu her sözün vebalinin sorumluluğunun yüklendiği konumudur.
Kuran içerisinde yaklaşık
olarak yüz yirmi sekiz ayette cennet kelimesi geçmektedir. Şimdi Kuran
içerisinde geçen cennet kelimelerinin Âdemin çıkarıldığı cennet kavramı ile
ahiret âleminde olan süresiz cennet ile ilgili ayetlerden örnekler vererek
konumuz ile ilgili âdemin cennetten çıkarılışı meselesini anlamaya çalışalım.
2/35- Ve dedik ki: “Ey Adem,
sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol
yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
Öncelikle Her insanın denenme
süreci, akıl baliğ çağından bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreçtir. Bu
konuda Buna Kuran okuyan veya Kuran’ın dışında dinden olanların itiraz
edeceğini sanmıyorum. Kuran içerisinde Âdem ile ilgili geçen bütün sıfatlaşmış
olan isimler, İnsan olma sıfatından sonra gündeme gelmektedir. Kuran İnsan kelimesini
tanımlarken, Hem takva yoluna eğilimli hem de iblisin yolun eğilimli nötr bir
varlık olarak tanımlamıştır.
Her insanın doğuşu ile
ergenlik yaşına gelişi arasında geçen dönem meleklerin konumu gibidir. Yani
hiçbir sorumluluğu olmayan yapmış olduğu iyi veya kötü davranışların hesabının
verilmeyeceği bir dönemdir. Bu dönem içerisinde ölen çocuklar imtihana tabi
tutulmadan öldüklerinden dolayı onlara ne cennet ne de cehennem vardır. Onlar
denemeye tabi tutulmayan konumda olduklarından dolayı toprak olacaklardır.
Yukarıda vermiş olduğum
ayette geçen,” “Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan,
neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz.”
Bu ifade artık çocukluk
döneminden insan olma dönemine geçişin ve kendisine sorumluluk emanet yüklenen
bir konuma gelişin profilini çizmektedir.
33/72- Gerçek şu ki, Biz
emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten
kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim,
çok cahildir.
Çocukluk döneminde yerlere
göklere dağlara emanetin yüklenmediği gibi çocuklara da emanet yüklenmemiştir.
Ama ne zaman onlar ergenlik yaşına geldiler, iblis ve takva olgusu yüklendi o
zaman artık kendilerine emanet yüklenerek yeryüzünde kendilerine verilmiş olan
bir zaman dilimi içerisinden yaşadığı hayattan sorgulanıp hesaba
çekileceklerdir.
17/34- Erginlik çağına
erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına
yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
Burada Yetim ergenlik yaşına
gelmemiş çocukları, kastetmkte, malları da, Allah’ın onlara yerleştirmiş olduğu
fıtratlarındaki yol seçme özgürlüğü ve hazineleri anlamına gelmektedir.
4/6- Yetimleri, nikaha
erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma
gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk
yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf
(ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz
zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
“şayet kendilerinde bir
(rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin.”
İşte Adem ve eşinin cennetten
çıkışı bu dönemde olmaktadır.
7/ 19- Ve ey Adem, sen ve
eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın.
Yoksa zalimlerden olursunuz.
Adem ve eşinin cennetten
çıkışının sebebi, onların erkek ve kadın her ikisinin de ergenlik yaşına
geldiği zaman iblis olgusunun onlara yerleştirilmesidir. Dolayısı ile ilk
erkekler ve ilk kadınlar cennetten çıktıkları gibi şimdi de cennetten
çıkmaktalar ve kıyamete kadar da erkekler ve kadınlar cennetten çıkmaya devam
edeceklerdir.
Eğer, Dünya hayatında
Kullanılan cennet kelimesi ahiret âlemindeki gibi olmuş olsaydı orada ne
kıskançlık ne şeytan ne iblis olmayacaktır. İnsanı insan yapan ve insanın asıl
denenmesine vesile olan olay her insana İblis olgusunun yerleştirilmesidir.
7/ 20- Şeytan, kendilerinden
‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve
dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek
olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Eğer, İblis olgusu insanlarda
olmamış olsaydı, İnsanlar da melekler konumunda olurlar kendilerine kodlanmış
olan görevlerin dışına çıkmadan Allah’a secdelerini yaparlar ve görevlerinde
kusur etmezlerdi. İnsanı insan yapan ve insanı hem zalim cahil konumuna, hem de
merhamet konumuna götürebilen iki eğilimin her insanda var olmasından
kaynaklamaktadır.
Allah, iblis ve diğer
meleklerle tutup da pazarlık yapmaz. İblisin Allah’tan kıyamete kadar yaşama
izni alması Kuran’ın sanatsal bir üslup içerisinde olayları anlatmasından
kaynaklanmaktadır.
Kuran’da, Allah’ın hüsnü
tahlil sanatı yaparak iblisle ilgili Araf suresinde geçen bir konuşma olayını
aktaralım.
7/ 12- (Allah) Dedi:
“Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben
ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
7/13- (Allah:) “Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen
senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne
kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen
gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
7/16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından
dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu
kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve
kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi
sizlerle dolduracağım.”
İblis inşalardan ayrı bir varlık değil,
insanların yapısında ergenlik döneminde aktif hale gelen insanların yasak
ağaçtan yemeyi teklif sunan bir parçanın adıdır. İşte insanoğlu var oldukça bu
parça da var olmaya devam etmesi iblisin ölüp de dirilinceye kadar insanoğlunda
işlevini yürütmeye devam etmesini İblisin yaşama süresi izni alması olarak
anlatmış. Yoksa iblis bu izni almamış olsaydı da var olacaktı almış olması da
onu yaşatmaktadır. Çünkü iblis olgusu olmamış olsaydı insan da olmazdı. Şimdide
ahiret âleminde olan cennetin kuran profilini nasıl ortaya koymaktadır onu
incelemeye çalışalım.
7/ 42- İman edenler ve salih amellerde
bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar
da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.
7/43- Biz onların
göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler
ki: “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi
biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimiz’in elçileri hak ile geldiler.”
Onlara: “İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız
cennettir” diye seslenilecek.
7/44- Cennet halkı,
ateş halkına (şöyle) seslenecekler: “Bize Rabbimiz’in vadettiğini gerçek
buldunuz mu?” Onlar da: “Evet” derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri
(şöyle) seslenecektir: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.”
Ahiret âleminde olan cennetten çıkma yoktur
orada ne kan var ne savaş var ne de kin kıskançlık vardır. Orada İman edenlere
istedikleri her şeyin verileceği mutlu bir ebedilik, onların yaptıkları iman ve
güzel amellerin karşılığı ve ödülü olacaktır.
Sonuç olarak, Âdem ve eşinin dünya yaşamında
cennetten çıkması çocukluk döneminden, bir başka ifadeyle, sorumluluğun
olmadığı bir dönemden sorumluluğun yüklendiği bir döneme geçişi Kuran bize
anlatmaktadır.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım da
bana aittir. En doğrusunu en güzelini yerleri ve gökleri eksiksiz yaratan Allah
bilir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder