RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
Konumuz bakara suresinin iki yüz elli dokuzuncu ayetin
tefsiri idi. Ancak bir ayetin doğru anlaşılmasına Önemli olan etkenlerden
birisi de Ayetin kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetlerle beraber
düşünerek anlaşılmalıdır. Bu sebeple iki yüz elli sekiz, iki yüz elli dokuz ve
iki yüz altmışıncı ayetleri bir araya getirerek anlamaya ve anlatmaya çalıştık.
2/258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda
İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir
ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman)
İbrahim: “Şüphe yok, Allah Güneş’i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan
getir” deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler
topluluğunu hidayete erdirmez.
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre
uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra
nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu
diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az
kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve
içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara
ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya
getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar)
apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten
Allah, herşeye güç yetirendir.”
2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl
dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır
(inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut.
Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın
üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz
Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Önce Ayetin yorumu veya
tefsirine geçmeden önce, Kuran’da geçen ayetlerin veya konuların doğru olarak
anlaşılması için Kuran’da kullanılan kelimelerin Kuran’daki karşılığının Kuran
tarafından o kelimeye konu içerisinde ne anlam yüklendiğinin bilinmesi ve
anlaşılması gerekir.
Devamlı
üzerine basa basa vurgulayarak anlatmak istiyorum. Kuran’da geçen bir ayetin ne
dediğinden ziyade ne demek istediğinin anlaşılması gerekir. İkinci olarak da,
edebi sanatlarda anlatılanlar gibi bir gerçek anlatım vardır, bir de mecazi
anlatım vardır. Gerçek anlatım, Bir kelimenin veya bir cümlenin farklı
anlamlara gelmeyen, anlatım şeklidir. İkinci anlatım da şekli de mecazi anlatım
şeklidir. Yani kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen anlatım
şeklidir.
Bir
örnekle edebi sanatlarda anlatılan bir deyimi anlamaya çalışalım.
Adamın
kolu uzun, Bu cümle kullanıldığı yere göre birkaç anlama gelmektedir. Adamın
kolu uzun canım, nereye varsa işini halledebiliyor. Bu cümlede geçen kolu uzun
kelimesi adamın makam mevki güç yönünden toplum içerisinde önemli bir mevkii ve
saygın olduğunu anlatır.
Maşallah adamın kolları öyle
uzun ki, Adam bahçede elma toplarken merdivene bile ihtiyaç kalmadan ağacın
dallarındaki elmaları toplayıp kolayca sepete koyabiliyor. Bu cümlede geçen
kolları uzun kelimesi, fiziki anlamda kollarının uzunluğundan söz edilmektedir.
Filan adama çok dikkat edin
kolu uzun ha! bir markete veya bir mağazaya varsa hemen kıymetli eşyaları
çantasına aşırıverir. Buradaki kolu uzun deyimi de adamın hırsız olduğunu
anlatır.
Demek ki Türk edebiyatında
Arap edebiyatında veya başka dillerin kullanıldığı edebiyatlarda kullanılan
kelime ve ayetlerin ne anlamda kullanıldığını tespit edebilmek için o kültürü bilmek ve kullanıldığı
yerde anlamlaştığına bakmak gerekir.
Edebi sanatlarda kullanılan
bir deyimi anlayabilmek için nasıl o toplumun kullandığı kültürü bilmek gerekirse
ve o konuda bilgi sahibi olmadan o deyim anlaşılamıyorsa Kuran’da geçen
kelimelerin de Kuran kültürünü bilmeden O kelime ve ayetlerin hangi anama
geldiği anlaşılması mümkün değildir. Bu sebeple Kuran kelime ve ayetleri iki
farklı anlama geldiğini bize anlatmaktadır. Muhkem olanlar, müteşabih olanlar.
Konumuz Muhkem ve müteşabih
nedir ne değildir, değil ama, ister istemez Tefsirini yapacak olduğumuz ayeti
Kuran bütünlüğü içerisinde doğru bir şekilde anlayabilmek ve doğru bir yere
koyabilmek için bunların mutlaka bilinmesi ve çözümlenmesi gerekmektedir.
Şimdi ilgili ayeti vererek
Konunun anlaşılması açısından ayetin ne demek istediğini anlamaya çalışalım.
3/7- Sana Kitab’ı indiren
O’dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir;
diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve
olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun
tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: “Biz ona inandık,
tümü Rabbimiz’in Katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt
alıp-düşünmez.
Edebi sanatlarda kullanılan
kelimenin veya deyimlerin gerçek anlamının Kuran’daki karşılığı muhkem olan
ayetlerdir. Mecaz anlamında kullanılan kelime ve deyimlerin Kuran’daki
karşılığı da Müteşabih olan ayetlerdir.
Müteşabih olan ayetler Kuran
bütünlüğü ve konu içerisinde ne anlama geldiğini anlayabilmek için Kuran
içerisinde hiç olmazsa konu ile alakalı olan bütün ayetlerin bilinmesi gerekir
ki, O konuda hangi anlamda kullanıldığı bilinebilsin. İşte Ayette İlimde
derinleşenler bilir derken, Kuran onu kastetmektedir.
Şimdi kısa bilgilerden sonra
Bakara iki yüz elli dokuzuncu ayetin tefsirini bu bilgiler çerçevesinde
anlamaya çalışalım. Konumuzu ilgilendiren ayeti tekrar naklederek analiz, ve
tahlil yaparak anamaya çalışalım.
2/259- Ya da altı üstüne
gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki:
“Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu
yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?”
O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl
kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir
bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere
de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi.
O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi)
Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir.”
Şimdi ayeti parçalara ayırarak
O parçalarda geçen kelimelerin Kuran bütünlüğü içerisinde ilgili ayetlerle
kelimelerin ne anlama geldiğini arayarak maddeler halinde sınıflandırıp,
anlamaya çalışalım.
1-“Ya da altı üstüne gelmiş,
ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah,
burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?”
Ayetin birinci şıkkını
anlayabilmek için eskilerin siyak ve sibak dediği, bizim de kendisinden önce ve
kendisinden sonra gelen ayetler dediğimiz, ayetlerle bağlantsını beraber
düşünerek kastedilen anlamı yakalamamız gerekir. Bu sebeple üç ayeti beraber
ele alarak anlamaya çalışalım.
2/ 258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi
konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim
diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O
zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah Güneş’i doğudan getirir, (hadi) sen de onu
batıdan getir” deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler
topluluğunu hidayete erdirmez.
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre
uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra
nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu
diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az
kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve
içeceğine bak, henüz bo zulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni
insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya
getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar)
apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten
Allah, herşeye güç yetirendir.”
2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl
dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır
(inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut.
Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın
üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz
Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bakara suresinde arka arkaya gelen bu üç ayet Biri
birlerini anlayabilenler için çok güzel tefsir etmektedir. Bakara iki yüz elli
sekizinci ayette İbrahim’le ölüp de dirilmeyi inkâr eden zengin ve mülk sahibi
birinin tartışmasını gündeme getiriyor. Özet olarak Kuran bütünlüğü içerisinden
süzülüp gelen Peygamberlerin insanlara anlatmış oldukları temel mesaj
insanların öldükten sonra diriltilip hesaba çekilmesi olayıdır. Dikkat
ederseniz arka arkaya gelen bu üç ayet değişik misallerle Ölüm ve öldükten
sonra dirilme olayını evire çevire anlatarak bizlere mesaj vermektedir.
Allah Kuran bütünlüğü içerisinde gezip dolaştığımız zaman
Öldükten sonra dirilme ve hesaba çekilmeyi insanlara anlatabilmek için evire
çevire düşünebilenler için misal vermektedir.
Eğer Ölümden sonra diriliş ve hesaba çekiliş olmamış olsaydı, Ne Hâşâ
Allah’ın bir anlamı, ne Allah’ı rab edinmenin bir anlamı, ne de imtihan
edilmenin bir anlamı kalırdı.
Furkan suresinde Peygamberlere ölüp de dirilmeyi inkar
eden kafirlerin durumunu Kuran bize şöyle anlatmaktadır.
25/30- Ve elçi dedi ki: “Rabbim gerçekten
benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar.”
25/31- İşte böyle; Biz, her peygambere
suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin
yeter.
25/32- İnkar edenler dediler ki: “Kur’an Ona
tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?” Biz onunla kalbini
sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir
okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.
25/33- Onların sana getirdikleri hiçbir örnek
yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş
olmayalım.
25/34- O yüzükoyun cehenneme doğru
sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından
sapmış olanlardır.
35- Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik ve
onunla birlikte kardeşi Harun’u yardımcı kıldık.
25/36- Böylece onlara: “Ayetlerimizi
yalanlayan kavme gidin” dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden
darmadağın ettik.
25/37- Nuh’un kavmi de, elçileri
yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz
zulmedenlere acıklı bir azap hazırladık.
25/38- Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar
arasında birçok nesilleri (yok ettik).
25/39- Biz (onlardan) her birine örnekler
verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
25/40- Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru
yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı?
Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
25/41- Seni gördükleri zaman, seni yalnızca
alay konusu edinmektedirler: “Allah’ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?”
25/42- “Eğer onlara karşı kararlılık
göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.” Azabı görecekleri
zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, öğreneceklerdir.
25/43- Kendi istek ve tutkularını (hevasını)
ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
25/44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir
ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır,
onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
Furkan suresinde zikredilen bu ayetler düşüne
bilenler için muhteşem mesajlar vermektedir. İnkâr edenlerle iman eden ve Salih
amel işleyenler arasında olan düşmanlığın temel sebebi İman edenler için bir
ahiret hayatı ve orada hesaba çekiliş ve amellerin karşılığının eksizce
ödenerek ceza ve mükâfatın karşılığı verilecek olan yerdir.
İşte İnkâr edenler, Ahiret hayatı ve orada
diriltilip hesaba çekileceğine, inanmamaktadırlar.
27/66- Hayır, onların ahiret konusundaki
bilgileri ‘ard arda toplanıp pekiştirildi,’ hayır, onlar bundan bir kuşku
içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.
27/67- İnkar edenler dedi ki: “Biz ve
atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız?”
27/68- “Andolsun, bu (azap ve dirilme
tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va’dolunmuştur. Bu, olsa olsa
geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir.”
27/69- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da,
suçlu-günahkarların nasıl bir sona uğradıklarını görün”
Demek ki, İnkar edenlerin hayata bakış
tarzları Ölen insanlar dirilmez, şimdiye kadar ölüp de geriye gelenler var mı?
Allah yıkılıp giden yerleri nasıl diriltecekmiş ifadeleri ile Dünya
yaşamlarındaki hayata bakış şekilleri böyledir.
Yine Mümi’nun suresinden bir alıntı yaparak
inkâr edenlerin profilini netleştirmeye çalışalım.
23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline
geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı
va’dediyor?”
23/36- “Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim
(yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz
diriltilecekler değiliz.”
İşte Konumuz olan bakara iki yüz elli
dokuzuncu ayette bahsedilen inkarcı bir kişinin, Ölümden sonra dirilişin
olmayacağını sorular sorarak kanaat getirmektedir. Allah da Öldükten sonra bir
dirilişin olduğunu ve orada inkâr edip de diriltilen bir kişinin gaybi bir
haberi bize nebiler aracılığı ile bildirerek bilgilendirmektedir.
2-“Bunun üzerine Allah, onu
yüz yıl ölü bıraktı,”
Burada Ölen ve yüz yıl ölü
bırakılan tefsirlerde anlatıldığı gibi, ne Üzeyir’dir ne de meshtir. Burada yüz
yıl ölü bırakılan şahıs inkârcı bir kâfirdir.
Ayette geçen “onu yüz yıl ölü
bıraktı,” İfadesini anlayabilmek için Kuran içerisinde ölü kelimesinin hangi
anlamda kullanıldığını ve hangi anlamlara geldiğini yakalamak gerekir. Ölü kelimesini Kuran’da iki farklı anlamda
kullanıldığını görmekteyiz. Birinci anlamı hayati fonksiyonlarını yitirmiş
olanlar anlamında kullanılan ölüdür. Bu ölü bir daha yeryüzüne gelip diriltilmeyecek anlamında ölüdür. Bu
ölenler ahiret âleminde diriltilecek olanlardır.
21/ 95- Yıkıma uğrattığımız
bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar,
(dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Yine Kuran’da ikinci anlamda
kullanılan ölü de asıl yaratılış gayesinden nasibini almamış insanlarda
kullanıldığında vahiylere karşı duyarsız hayvanlarda kullanıldığında
eğitilmemiş anlamında kullanılan ölüdür.
İki farklı örnek vererek bunları
açıklamaya çalışalım.
2/ 73- Bunun için de: “Ona
(cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah
ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
Kesilip de ineğin bir parçası ile vurmakla ölen
insan Allah’ın sünnetinde gerçek anlamda dirilmez. Kuran buradaki ölüyü Hayati
fonksiyonlarını yitirmiş anlamında kullanılan ölü değil, Yaratılış gayesinden
uzaklaşmış, gelen vahiyi bilgilere karşı duyarsız anlamında kullanılan bir
ölüdür. Yoksa “Ölüp diriltenin Allah olması” ayeti ile uyum sağlamazdı. Aynı
ifade İsa’nın dirilttiği ölü de bu anlamdadır.
5/ 110- Allah şöyle diyecek:
“Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni
Ruhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle
çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona
üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle
iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.
İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar,
“Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri
püskürtmüştüm.”
“Benim iznimle ölüleri
(hayata) çıkarıyordun.” Bu ifade İsa’nın hayati fonksiyonlarının yitirmiş
anlamında ölüler değil vahye karşı duyarsız olanların diriltilmesi anlamında
kullanılan ölüdür. Yoksa bakara iki yüz elli sekizde geçen ayetteki şu ifadeye
ters düşerdi. “ Benim Rabbim diriltir ve öldürür”
Şimdi insanları dışında olan varlıklardan bitkilerden ve
hayvanların veya kuşların diriltilmesinden Kuran örnekler vermektedir.
Bitkilerin diriltilmesine bir örnek verelim.
41/ 39- O’nun
ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu
bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman,
deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir.
Çünkü O, herşeye güç yetirendir.
Şimdi de Asıl bizim konumuzu
ilgilendiren ayetle bağlantılı olarak Allah’ın diriltme konusunda İbrahim’e
gösterdiği Kuşların diriltilmesi neymiş onu anlamaya çalışalım.
2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl
dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır
(inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut.
Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın
üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz
Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bu ayette” “Hayır (inandım), ancak kalbimin
tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra
onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları
çağır. Sana koşarak gelirler.”
Kuş bu ayette hayvanlara ait işlevlerin eylem ve fiil
haline geçmeleri anlamındadır. Eğer Tefsirlerde anlatılanlar gibi horoz, hindi
ördek, keklik gibi kuşların parçalanarak kesilip doğranarak kıyma yapılarak her
bir parçasını ayrı ayrı dağlara konulmuş anlamında olmuş olsaydı Hem Kurani
yasalara hem de Sünnetullah yasalarına ters düşerdi. Kuran’ın doğru anlaşılmasına
fesat çıkarırdı. Buradaki kuş değişik hayvan cinslerinin eğitilerek duyarlı
hale getirilip onlardan istediğin istikamette hizmet alman demektir.
Köpeğin eğitilip insanların bilemeyeceği anlayamayacağı
yerlerdeki eroin esrar bonzai gibi insanlığa zehir saçan uyuşturan zararlı
maddeler köpekleri eğitilip kendilerine insanların alıştırılmaları ile ne
hizmetler sunduklarını görebiliyoruz. Güvercinler eğitilip mektup taşıyarak,
kargoların olmadığı zamanlarda hizmet verdiklerini biliyoruz.
Atların eğitilerek seni savaşlarda düşmanlara karşı
koruduklarını senin istediğin istikamette hizmet sunduklarını biliyoruz.
Arıları eğitip alıştırdığın zaman ballarını dağlarda ağaç koğuklarına
yapmalarını bırakıp senin yaptığın kovanlara gelip yapmaları onların
dirilmeleri ve sana hizmet vermeleridir. Bakara iki yüz altmışıncı ayette
anlatılmak istenen mesaj budur.
3-“sonra onu diriltti. (Ve
ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi.
(Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın,”
Bu diriltme ahiret âlemini
inkâr eden ve ahiret hayatına iman etmeyen inkârcının ahiret âleminde
diriltilmenin bir sahnesi gösterilip, Allah’ın bildiği ve bu bilgilerini
nebilerle paylaştığı diriltilme olayıdır. Şimdi bu diriltilme ile ilgili
Kuran’dan örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
İman eden ve Salih amel
işleyenlerin profili ile, inkâr eden ve zulüm edenlerin profilini Kuran şöyle
anlatmaktadır.
79/34- Ancak o, ‘herşeyi
batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman.
79/35- O gün, insan, neye çaba harcadığını
düşünüp-anlar.
79/36- Görebilenler için cehennem de
sergilenmiştir.
79/79/37- Artık kim taşkınlık edip-azarsa,
79/38- Ve dünya hayatını seçerse,
79/39- Şüphesiz cehennem, (onun için) bir
barınma yeridir.
79/40- Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi
heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa,
79/41- Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir
barınma yeridir.
79/42- “O ne zaman demir atacak?” diye, sana
kıyamet-saatini soruyorlar.
79/43- Onunla ilgili bilgi vermekten yana,
sende ne var ki…
79/44- En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi),
Rabbine aittir.
79/45- Sen, yalnızca ondan ‘içi titreyerek
korkanlar’ için bir uyarıcısın.
79/46- Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam
veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.
Nazi at suresinden aktarmış olduğum son
ayetinde” Onu gördükleri gün, sanki bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden
başkasını yaşamamış gibidirler.”
Bakara iki yüz elli dokuzdaki ifade de aynısı
değil mi?
“-“sonra onu
diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az
kaldım””
İşte Kuran’ın anlatım sanatı
budur. Buradaki gün de bizim anladığımız yirmi dört saati içerisinde barındıran
gün değil, Allah’a göre sadece bir an anlamında kullanılan bir gündür.
22/47- Onlar senden, azabın
çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va’dine kesin olarak muhalefet etmez.
Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin
yıl gibidir.
Deme ki diriltilme olayı
dünyada değil ahiret âleminde imiş. Tefsirlerde anlatılan Üzeyir hikâyesinin
Kuran ile zerre kadar, Kuran ile yakından uzaktan alakası yoktur. O sadece bir
israiliyattır. Diriltilme dünyada değil ahiret âlemindedir.
4-“böyleyken yiyeceğine ve
içeceğine bak, henüz bozulmamış;”
Yiyecek ve içecek ahiret âlemine
kişilerin dünya hayatında işlemiş oldukları ameller anlamındadır. Bunu da
birkaç ayetle açıklamaya çalışalım.
12/37- Dedi ki: “Size
rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce
onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu
ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir
topluluğun dinini terk ettim.”
Haşa insan veya bir peygamber
Allah mı ki, yrtmış olduğu gaybi bilgileri bilebilsin? Buradaki, “Size
rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce
onun ne olduğunu haber veririm.”””
Peygamberlerin Allah’ın
bildirmesi ile bildikleri ahiret âleminde inkâr edenlerin, cehennemle haşır
neşir olduklarını blmesidir.
17/13- Biz, her insanın
kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde
onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
İnsanların yapmış oldukları
bütün amellerinin eksiz olarak küçük büyük demeden kayıt altına alınarak orada
o amellerine göre derecelerle yargılamalarıdır.
18/48- Onlar senin Rabbine sıra sıra
sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi Bize gelmiş oldunuz.
Hayır, Bizim size bir kavuşma-zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?
18/49- (Önlerine)
Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı
dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: “Eyvahlar bize, bu kitaba
ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?” Yapıp-ettiklerini
(önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
27/82- O
söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da,
insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Dabbe Dünya hayatında inkâr edenlerin
inkârlarını, kalplerinden geçenleri ve ertelediklerini bile kayıt altına kamera
kayıt sistemine alınması anlamındadır.
5-“eşeğine de bir bak; (bunu
yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak
nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi.”
Burada eşek kelimsini Kuran inkâr
edenlerin bedeni anlamında kullanmıştır.
62/5- Kendilerine Tevrat
yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle
gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin
durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah,
zalim bir kavmi hidayete erdirmez.
İnkâr edenler şöyle
diyorlardı. Şu erimiş çürümüş kemikler mi diriltilecekmiş?
36/78- Kendi yaratılışını
unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim
diriltecekmiş?”
17/98- Bu, şüphesiz, onların
ayetlerimizi inkâr etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup
ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?”
demelerine karşılık cezalarıdır.
6-“O, kendisine (bunlar)
apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten
Allah, her şeye güç yetirendir.”
50/20- Sur’a da
üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir
sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet
içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün
görüş-gücün keskindir.”
50/23- Onun yakını olan (ve yanından
ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”
İşte Ahiret âlemine inanmayan ölüp de dirilişini
orada gördükleri zaman artık inkârları mümkün olmayacaktır. Görmeyen gözleri
görür hale gelecek. İşitmeyen kulakları iştir hale gelecek. Kendi istekleri ile
mühürledikleri kalpleri de mührü açılarak olayı net bir şekilde görecekler ve
şöyle diyecekler.
6/27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları
bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de
Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.
6/28- Hayır, önceden saklı tuttukları
kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden
sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten
kafirlerdir.
6/29- Onlar dediler ki: “Bu dünya hayatımızdan
başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz.”
6/30- Rablerinin karşısında durdurulduklarında
onları bir görsen: (Allah:) “Bu, gerçek değil mi?” dedi. Onlar: “Evet, Rabbimiz
hakkı için” dediler. (Allah:) “Öyleyse inkar edegeldikleriniz nedeniyle azabı
tadın” dedi.
32/12-
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Rabbimiz,
gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, Salih bir
amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız” (diye
yalvaracakları zamanı) bir görsen.
Nebe suresinde inkar
edenlerin ahiret âleminde diriltilip o azabın dehşetini hissettikleri zaman
şöyle diyeceklerini Kuran bize anlatır.
78/38- Ruh ve meleklerin
saflar halinde duracakları gün; Rahman’ın kendilerine izin verdikleri dışında
olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
78/39- İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen
Rabbine bir dönüş yolu edinsin.
78/40- Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile
uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir
olan da: “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim” diyecek.
Sonuç olarak bakara iki yüz elli dokuzuncu ayetteki
verilmek istenen mesaj, bir inkârcının dünya hayatında inkarla bakıp yüz yıl yaşadığı halde, O yaşamış olduğu hayatı Kuran ölü hayat olarak
tanımlayıp ahiret hayatında diriltilince, Ölüp de dirilmeye iman etmeyen bir
inkarcının diriltilerek başına gelen felaketleri dünyada olanlara o hayata
varmadan Kuran dileyenlere öğütle anlatarak kendilerine çeki düzen vererek
vahiyle yaşayıp Müslüman olarak ölmelerini Allah istemekte, Son pişmanlığın fayda vermeyeceği
öğüdünü, mesajını vererek bizi bilgilendirmektedir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana
aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder