RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN
ADIYLA!
Ne yazık ki, Asırlardır,
yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın göndermiş olduğu Kuran inananlar tarafından
sadece duvarları süslemek, ölüler arkasından okumak, muska kâğıt kürek işinde
kullanmaktan öteye gidememiştir.
Oysa Kuran bütün insanlara
eşit uzaklıkta olan Allah’ın insanlar için dünya yaşamını kurgulayan bir
kılavuzun adıdır. Bir başka ifadeyle, yaratmış olduğu evren ile nasıl bir
iletişim kurulacağı hakkında insanlara bilgi verirken, farklı renk dil cins ve
inanç biçiminde olan insanlarla nasıl bir iletişim kurulacağının yolunu
yöntemini de en ince detaylarına kadar
açıklayarak İnsanlara kılavuz olması için gönderilmiş bir kitabın adıdır.
Maalesef, İnsanlık tarihinin,
başlangıcından bu tarafa, Allah’ın insanlar için nebiler aracılığı ile
göndermiş olduğu vahiy orijinli dine duyarlı olanların sayıları yok denecek
kadar az olduğu gibi, Kuran’a iman eden ve o kitaba karşı duyarlı olanların
sayıları da yok denecek kadar az olmuştur.
Buna sebep olan olay,
insanlara ergenlik döneminde yerleştirilmiş olan ve insanları asıl yaratılış
gayesinden uzaklaştırmak için görevlendirilmiş iblis olgusunun
yerleştirilmesidir. Nasıl kocaman yangınların, nüvesini teşkil eden, küçücük
bir kıvılcım ise, insanlarda da kocaman günahların ve sapmışlıkların nüvesini
de İblis olgusu oluşturmaktadır.
7/20- Şeytan, kendilerinden
‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve
dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek
olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İnsanları diğer varlıklardan
ayıran temel özellik, meleklerin karşısında tek seçenek olması, insanların
karşısında ise iki seçenek olmasıdır. İşte insanların bu farklılığı insanları
Dünya hayatında halife konumuna taşımakta ve onların kendilerine verilmiş
ergenlik döneminden bunaklık ve ölümüne kadar geçen zaman dilimi içerisinde
imtihana tabi tutulmaları için bir emanet ve bir sorumluluk yüklenmiştir.
67/2- O, amel (davranış ve
eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü
ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Kuran’a göre iki hayat
vardır. Birincisi Dünya hayatı, ikincisi ise ahiret hayatıdır. Dünya hayatı kısa ve geçici ahiret hayatı ise
uzun ve ebedidir. Bir başka ifadeyle dünya hayatı ekip biçme yeri, ahiret
hayatı ise ekip biçtiğin ürünlerin hasadını kaldırma ve bedelini alma yeridir.
İşte yerleri ve gökleri
yaratan Allah, dünya hayatında Allah’ın istediği şekilde hayatı yaşayan ve iman
eden insanların, ahiret âleminde ebedi olan cennetle ödülleri verileceğini vaat
etmektedir. Dünya hayatında Allah’a ve onun göndermiş olduğu nebilere kitaplara
ve ahiret gününe iman etmeyip hevalarına göre yaşayanlar da ahiret hayatında
ebedi olarak cehennemle cezaları verilecek, Bu Allah’ın vaadidir. Allah
vaadinden asla dönmez. Bu iki gurubun konumunu Allah şöyle izah eder.
2/79- Artık vay
hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak
için “Bu Allah Katındandır” diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından
dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına!
2/80- Dediler ki: “Sayılı günlerin dışında,
ateş asla bize değmeyecektir.” De ki: “Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki
Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi
söylüyorsunuz?”
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı
kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz
kalacaklardır.
2/82- İman edip salih amellerde bulunanlar ise
cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
İşte iman etme ve kötülük
işleme olayı bir insanda her ikisi birden bir arada bulunamaz. İnsan ya iman
eder ve yaşadığı hayatın kurallarını vahye göre düzenler, sonucu ebedi cennettir.
Ya da insan inkâr eder, yaşadığı hayatın kurallarını vahyin dışında düzenler,
bunların sonucu da ebedi cehennemdir. Artık cehennemden cennete, cennetten cehenneme
asla geçiş yoktur, orası son duraktır.
33/4- Allah, bir adamın kendi
(göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek
yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz
yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin
(yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan)
yola yöneltip-iletir.
“Allah, bir adamın kendi
(göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı”
İnsan ya iman eder imanın
gereği olan davranışlarla hayatını düzenler. Ya da inkâr eder, inkârın gereğine
uygun olan davranışlarla hayatını düzenler. Eğer, bir kişi iman ettiğini iddia
edip de imanın gereği gibi Salih amel işlemiyorsa onun imanının hiçbir yararı
olmadığı gibi, Bir kişi iman etmemişse, yapmış oldukları güzel amellerin de,
hiçbir yararı yoktur. Ne imansız güzel bir
amelin, ne de güzel amelsiz bir imanın, Allah katında hiçbir değeri ve önemi
yoktur.
2/ 264- Ey iman edenler,
Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını
infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın.
Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine
sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından
hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet
vermez.
Öyleyse, İman edenler,
imanlarını Salih amellere dönüştürmedikçe, yaşamlarını imanın gereği ile
buluşturmadıkça, onların iman etmeleri, bir yarar sağlamayacaktır. İnkâr
edenler de Dünya hayatında ne kadar güzel işler yapsalar hayatlarını insanları
yedirip içirmeye adasalar onlara bu yapmış oldukları amellerin iman etmedikçe
hiçbir yararı olmayacak ve ebedi cehennem onlar için bir yatak olacaktır.
İSLAM BİR TERÖRİZİM DİNİ
DEĞİL BARIŞ VE ESENLİK DİNİDİR.
Yukarıdaki açıklamalarımızdan
da anlaşıldığı gibi, İki farklı yola gidebilme eğiliminde olan insanların iki
farklı yol seçmeleri doğal olarak ortaya çıkmaktadır. İslam Müslüman olan
insanların taraf olduğu dinin adıdır. Gayrı İslam olanlar da tarafını İslam’ın
dışında yol seçenlerin adıdır. Allah’ı rab ve veli edinenlerin yaşam
biçimlerini Allah belirler ve onların veliliğini Allah üslenmiştir. Bu sebeple
Müslüman olanların kendi isteklerine göre Allah’ın isteği dışında davranışta
bulunmaları söz konusu değildir.
6/ 162- De ki: “Şüphesiz
benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”
Meryem’in Annesi kızını,
İbrahim oğlunu Allah’a teslim ve kurban etmesi bu anlamı ifade etmektedir.
Müslüman olanlar başka insanları kendi din anlayışlarına değil, Allah’ın nebiler
aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dine çağırırlar.
41/ 33- Allah’a çağıran,
salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel
sözlü kimdir?
Veli, senin yaşadığın hayata
kefil olan, seni kollayan gözetleyen koruyan merhamet eden ancak ve ancak
Allah’tır.
2/ 257- Allah, iman edenlerin
Velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar
edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte
onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.
Dünya hayatı İman edenlerle
müşrik olanların beraberce yaşadığı herkesin kazanıp biriktirdiği kendisine ait
olmak üzere, hiç kimse hiç kimsenin kazancına göz dikmeden kendi kazancının
kendisine ait olduğu ve özgürce denenmeye tabi tutulduğu bir gözetleme yeridir.
İşte Allah dünya hayatında
kimin ne kazandığını değerlendirmek için, bir de ahiret hayatı yaratmıştır. Bu
sebeple Dünya hayatında Allah insanlara sermayeyi gerek helâlından gerekse
haramından koyarak helâlından yiyip içmelerini, haramlardan yiyip içmemelerini
bildirerek, insan olanları kendi özgürlükleri içerisinde denemeye tabi
tutmaktadır.
2/ 256- Dinde zorlama (ve
baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık
kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır;
bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
Allah, dünya hayatında sadece
mümin olanların velisidir. Mümin olanlar da o hakkı elde edebilmeleri için
Allah’ın isteği dışına çıkmamaları gerekir. Eğer onlar vermiş oldukları sözden
cayarlarsa Allah’ın onlar üzerindeki veliliği kalkmış olur.
Allah Dünya hayatında gerek
bir fert olarak gerekse bir toplum olarak her an ve her koşulda onları eğiterek
gerek doğal felaketlerden gerekse küfür yolunda giden insanlardan nasıl bir
tedbir alınarak korunacağını bilgilendirme ile onları ahiret âlemine sağ salim
ulaşmaları için hazırlamaktadır.
2/ 186- Kullarım Beni sana
soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua
edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler
ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.
MÜSLÜMAN OLANIN VELİSİ ALLAH
OLMASI NE ANLAM İFADE EDER?
Şimdi Fusillet suresinden
konumuzla ilgili açıklamayı yapan ayetlerden bir bölümü nakledelim.
41/31- “Biz, dünya
hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı
herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir.”
Allah Dünya hayatında veliliğini sadece mümin
olanlara yapmaktadır. Ahiret hayatında da merhametini esirgeyiciliğini sadece
mümin olanlara yaparak onları cennetle ödüllendirmektedir. Kuran kendisinin
veliliğini kabul ederek ona kul olanlarla, kendisinin veliliğini kabul
etmeyeni, bir efendinin yanında çalışan iki kişiye benzetir.
16/76-Allah şu
örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç
bir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi
yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol
üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?
Allah bu ayette, Kendisine
iman eden ve Salih amel işleyenlerle, kendisine iman etmeyen ve nankör olan
insanların Allah katında eşit olamayacağını üzerine basarak vurgulamaktadır.
Adil bir öğretmenin öğrenciler arasından kendisinin sözünü dinleyen kendisine
saygıda kusur etmeyen dersine günü gününe çalışan ve sorduğu soruyu bilen bir
öğrenci ile saygısız derslerine çalışmayan verilen ödevleri yerine getirmeyen
sorulan soruları cevaplandıramayan öğrencileri eşit olarak tutabilir mi?
Tutarsa da sizce adil bir insan için adaletsizlik olmaz mı?
Adil bir öğretmen bütün
öğrencilere eşit mesafededir. Öğrencilerden kim kendisini dinler ve sözlerini
yerine getirirse öğretmene öğrencinin göstermiş olduğu performansa karşı da
öğretmen de ona o derece yakındır. Allah da aynen bütün insanlara cinsleri ile
renkleri ile ırkları ile körleri topalları ile ne kadar farklılaşmış insan
çeşitleri varsa hepsine karşı hiç ayırım yapmadan eşit uzaklıktadır. Ancak
Allah kendi emirlerini dinleyen kendisine saygı gösteren onun ilahlığını
yaratılmış olanlarla paylaşmayan insanlarla,
İnkâr eden nankör olanları ve iman etmeyenleri eşit tutacak değildir.
2/186-Kullarım Beni sana
soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım.
Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim
çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu
bulmuş) olurlar.
Allah, dua edenin duasına
cevap vermesi, dünya hayatına iman eden ve inkâr eden ayırt etmeden, Dünya
hayatında ayırt etmeden çaba ve gayretinin karşılığında gösterdiği performansa
göre rızkını vermesi anlamındadır. Ayette asıl olan ve vurgulanmak istenen
yönü,” Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler.”
İşte Allah bütün insanları
sapıp sapmama Allah’ın çağrısına uyup uymama, doğru yolu seçip seçmeme İman
edip etmeme ahiret hayatını kabul edip etmeme konusunda insanları kendi özgür
iradeleri ile seçimlerini kendilerine bırakarak ergenlik döneminden bunaklık ve
ölüm dönemine kadar bütün insanlar denenmektedirler. Ahiret hayatında da Allah’ın
çağrısına icabet edenler cennetle ödüllendirilecekler, çağrıya karşı
duyarlılıklarını kapatanlar da ebedi cehennemle ödüllerini alacaklardır.
41/32- “Çok bağışlayan, çok esirgeyen
(Allah)tan bir ağırlanma olarak.”
Allah Kimseyi ne bağışlar ne saptırır ne
cennete atar ne de cehenneme atar. Allah bağışlanmayı, sapmayı cenneti cehennemi
yaratır, bunlardan hangisini isteyip istemeyeceğini insanların kendi özgür
iradelerine bırakır. Bağışlanmak isteyeni bağışlama, sapmak isteyenleri sapma
cenneti isteyenleri cennete gitme, cehenneme gitmek isteyenleri de cehenneme
gitme yollarını gösterir.
Tabiri caizse Allah insanların gitmek
istekleri yönünde müdahale etmeden gittikleri istikamette gidiş yollarını
kolaylaştırır. Her iki yola gidenlere
çanak tutar.
92/5 Fakat kim verir ve korkup sakınırsa
92/ve en güzel olanı doğrularsa,
92/7 Biz de onu kolay olan için başarılı
kılacağız.
Bu vermiş olduğum ayetler Müslüman olanlar
içindir. Onlar dünya hayatında bağışlanma yolunu seçmişler Allah da onlara
bağışlanma yollarını açarak cenneti kendi çaba ve gayretleri ile hak etmiş
olanlardır.
92/8-Kim cimrilik eder ve kendini müstağni
görürse,
92/9-Ve en güzel olanı yalan sayarsa,
92/10-Biz de ona en zor olanı
kolaylaştıracağız.
Bu ayetler de inkâr eden ve yolunu rabbani yolun
dışında seçen kâfirler ve münafıklar içindir. Bakınız şu ayet özgürce
insanların kendi yollarını kendisi seçerek cenneti ve cehennemi hak edenlerin
kendilerine ait olduğuna en büyük delildir.
92/12-Şüphesiz bize ait olan yol göstermektir.
41/33- Allah’a çağıran, salih amelde bulunan
ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
Allah, Bütün insanlar arasındaki aracıları şefaatçileri,
âlimleri, papazları, peygamberleri ilah edinmeyi ortadan kaldırarak sadece
Yerleri ve gökleri yaratan Allaha ibadet ve kulluk etmeyi insanlardan istemektedir.
9/30- Yahudiler: 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler;
hristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla
söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid
ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
Burada Musa’yı ve İsa’yı ilah edinmek demek, Allah’ın
insanlar için koymuş olduğu yaşam biçimini karşısında yaşam biçimi hayat tarzı
koymuş olduklarını, kabul etmelerindendir. Başka bir anlamı da, Asıl meyveyi
yaratan Allah’ın unutulup veya göz ardı edilip de meyveyi Allah aracılığı ile
vereni ön plana çıkarmaları gibidir. Bunu bir cümle kurarak örneklendirmeye
çalışalım.
Ahmet bu arabayı sana kim verdi? Amcam verdi. Oysa amcası
sadece arabayı verme konusunda bir elçidir. Asıl arabayı ona bahşeden
Allah’tır.
Eğer Allah Amcana, sana araba alabilecek parayı donanımı
aklı verme yönelimini vermemiş olsayd,ı Amcan sana bu arabayı nasıl verecekti?
41/34- İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en
güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle
onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Allah bu ayette Kendisine iman eden ve
kendisinin veli olduğuna inanan Müslümanların, inkâr edenlerle nasıl bir
iletişim kurulacağının yolunu yöntemini göstermektedir.
20/43- İkiniz Firavun’a gidin çünkü o azmış
bulunuyor.
20/44-Ona yumuşak söz söyleyin,
umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.'
Her İnsanın kâfir olsa bile
Mutlaka ama mutlaka Kötülükleri kendisini kuşatsa da onun güzel tarafları
vardır. İşte Ondaki o güzelliklerden girerek onun aşılması zor olan
sertliklerini ve engellerini ortadan kaldırılması konusunda inananları Allah
eğitmektedir.
Elbette her kötü olanlar
iyiliklerden anlayacak cinsten olmayabilirler. İşte onlara da yumuşaklık sertliklerine
karşı sert davranmakla ancak öğüt almaya yönelebilirler.
9/73-Ey Peygamber, kâfirlerle
ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran.
Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..
Bu da gösteriyor ki,
söylenecek olan sözün en son olarak söylenmesi ve yapılması olanıdır. Yani ziya
paşanın dediği gibi,” Us ile uslanmayanı etmeli tetir, tekdirle uslanmayanın
hakkı kötektir.” Bu söz tam olarak o ayeti tefsir etmektedir.
41/35- Buna da, sabredenlerden başkası
kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da
kavuşturulamaz.
Kuran içerisinde yaklaşık olarak on beş ayette
sabır kelimesi geçmektedir.
Sabır; hedeflediğin bir sonuca ulaşabilmek
için, başına gelmiş ve gelebilecek olan bütün engelleri bütün problemleri çözmek
için, kararlılığından caymadan yılmadan öfkelenmeden bıkmadan usanmadan usulüne
uygun olarak emin adımlarla yürüyerek sonuca ulaşmaktır.
8/65- Ey
Peygamber, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden
yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden
yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği)
kavramayan bir topluluktur.
Bakara suresinde sabır
kelimesi nasıl bir yere konulmuş ona dikkat çekmek istiyorum.
2/154- Ve sakın Allah
yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun
şuurunda değilsiniz.
2/155- Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık
ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz.
Sabır gösterenleri müjdele.
2/156- Onlara bir musibet isabet ettiğinde,
derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.”
Yaşamın gayesini yemek içmek gezmek tozmak ve
cinsellikten başka bir şey olmayan insanlar, bu ayetlerin özünü kavrayabilirler
mi? Elinden serveti kaybolur, bunalıma girerek intihar eder. Çocuğu veya yakınlarından birisi trafik kazasında
veya bir hastalıktan ölse kendi canına kıymak ister. Başına bir hastalık gelse
hastalık onu öldürmeden önce kalpten giderek ölür. İşte ayette verilmek istenen
mesaj şudur.
“Buna da, sabredenlerden başkası
kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da
kavuşturulamaz.”
İşte her Müslüman’ım diyen insanlar, hayatta
kendi üzerine düşen görevleri yaparlar, sonucunu Allah’a bırakırlar. Neticesi
ne olursa olsun o neticede bir hayır olduğunu sanırlar. Psikolojisi düzgün olan
Müslüman olanlardır. Çünkü yaşadıkları hayatı rabbi için yaşarlar. Onlar
başlarına gelen güzel şeylerde ne çok sevinirler. Başlarına bir musibet
geldiğinde de ne çok üzülürler.
22/ 35- Onlar
ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere
sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak
edenlerdir.
41/36- Şayet sana şeytandan bir kışkırtma
gelecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
Bu ayette insanlara teklif sunan iki olgunun
insan üzerinde teklifleri olduğunu bildirmektedir. Birisi iblis olgusu, bu olgu
bu teklif yönünde hayat bulan insanlar yasak ağacın meyvelerini yedikçe şeytanlaşırlar.
Diğeri de takva ağacıdır. Bu ağacın meyveleri Allah’ın helal kıldıkları
meyvelerdir. İnsanlar bu meyvelerden yedikçe Allah’a o derece
yaklaşmaktadırlar. Ayette “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa,
hemen Allah’a sığın.” İblisleşen insanlardan sana bir yanlış davranış yapmayı
teklif sunan bir teklif geldiğinde Allah’a sığının derken takvadan gelen o
davranışın yanlış olduğunu söyleyen mutlaka bir uyarı gelmektedir.
7/ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş.
İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen
çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
“Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya
ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblis ve şeytan olgusu her insana ister erkek olsun
isterse kadın olsun, ergenlik yaşında ve daha sonraları gündeme gelmeye
başlamaktadır. İnsan yaratılışta ter temiz ve saflık içindedir. Bu saflık ve
temizlik ergenlik yaşına gelinceye kadar devam edip, ergenlik yaşına
gelindiğinde her insana takva olgusu ve iblis olgusu yerleştirilmektedir. Tabiri caizse her insana bu dönemde bir işi
yapıp ve yapmama konusunda iki tane komutan vardır. Komutanın birisi yanlış
yapmayı emrediyor, birisi de yanlış yapmamayı emrediyor. Tabi ki bu komutanlar
diğer bizim bildiğimiz komutanlardan farklıdır. Sadece o komutanlar teklif
sunarlar herhangi bir zorlayıcılığı olmadan sadece o yanlışı yapıp yapmamayı
insanın kendi özgürlüğüne bırakırlar.
41/37- Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun
ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah’a secde edin, ki
bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O’na ibadet edecekseniz.
Bu ayette geçen ayet kelimesi, Peygamberlere
gelen vahyi bilgiler de ayettir. Aynı zamanda İnsanlar da buna dahil edilerek, insanların
dışında Allah’ın yaratmış olduğu zerreden küreye kadar bütün varlıkların
hepsini içerisinde toplamaktadır.
Asıl secde edilmesi gereken, Yerleri ve
gökleri yaratan Allah’a yapılması gerekir. Aynen sana hediye alıp gönderen
varken hediyeyi getiren elçiye değil, sana hediyeyi alıp gönderene yapılması
gerektiği gibidir. Güneş ısı ve ışığı verirken teşekkürü güneşe değil güneşi
yaratana ve güneş aracılığı ile ısıyı verene yapılması gerekir.
Put, Allah’ın yarattıkları varlıkların
İcatlarından bilgilerinden İnanlara verdiği bazı yararlardan dolayı, Allah’ı
geri plana iterek yaratıkları ön plana çıkarmaları ve onların sözlerini yaşam
tarzı olarak kabul etmeleri demektir. Bir başka ifadeyle, taştan ağaçtan
betondan tunçtan yaptıkları heykeller değil, onların heykellerini ön plana
çıkardıkları ideolojileridir.
Bu günkü uydurulan insan yaşamını konu alan
bütün ideolojiler, Kapitalizmden tutun da, demokrasi, oligarşi, Realizim,
kominizim ve İnsanların Allah’ın koyduğu yaşam biçimini hayat tarzını
beğenmeyerek Allah’ın dininin karşısında din uydurmalarıdır. İşte Put Allah’ın
koyduğu dinin karşısında dinlerin ve ideolojilerin ortaya koydukları yaşam
biçiminin ta kendisidir. İlahlar da onları üretenlerdir.
Allah da Kendisinin dışında yaratılardan hiç
birisini kendisine ortak koşulmasını istememektedir. Eğer yerleri ve gökleri
yaratan Allah İse Hamd ve övgünün ona yapılması hak olan değil midir? Hem
Allah’ın mülkünde yaşa hem de onu inkâr et, Hem Allah’ın mülkünde yaşa hem yaratanın
yerine başka birine ibadet ve kulluk yap. aklını kullanan bir insan için bu
doğru olabilir mi?
Adalet hak olandır. Hak olana hak ettiği değeri vermektir.
41/38- Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa,
Rabbinin Katında bulunanlar, O’nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan)
bıkkınlık duymazlar.
İnsanın Allah’a secdesi, Allah’ın göndermiş
olduğu vahiy orijinli dinin kurallarına göre inanması ve yaşamasıdır. Secde
etmemesi de bunun tamamen tersi üzerinde inanması ve yaşamasıdır.
22/18- Görmedin
mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar,
ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu
üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir
yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
41/39- O’nun ayetlerinden biri de, senin
gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir.
Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu
dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
Allah bu ayette de öldükten sonra
diriltilmenin nasıl olabileceğine örnek vererek insanları düşünmeye tefekkür
etmeye davet etmektedir.
41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma
yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha
hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O
yaptıklarınızı gerçekten görendir.
Allah’ın yarattığı kâinattaki varlıkları
konulduğu yerden kaldıranlar ve göndermiş olduğu vahiyleri anlatılmak istenen
mesajın dışında anlamak isteyenler ancak kalplerinde eğrilik olanlardır.
İki farklı yolda gidenlerin yaşam biçimlerini
yukarıda Kuran’dan örnekler vererek anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Bunlar
temel başlık olarak Müslüman olanlar- Müslüman olmayanlardır. Müslüman olanlar
Müslüman olmayanların din seçimlerinden ve yaşam biçimlerinin faklılığından
rahatsız olup onlara saldırmalarına Allah asla müsaade etmiyor. Şimdi Kuran’dan
ayetlerden örnekler vererek bunları anlamaya çalışalım.
İSLAM BİR TERÖRİZİM
DEĞİL, ANTİ TERÖRİZİMDİR.
5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına
kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı
hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,-
dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız
size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara
sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size
dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak
İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla
karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram
saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır,
esirgeyendir.
“Bugün
inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün
size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din
olarak İslam’ı seçip-beğendim.”
İslam,
Allah’ın kendisine iman eden müminler için, yaşam biçimi ve hayat tarzlarının Allah tarafından
belirlenen bir dinin adıdır. Allah Müslüman olanlara Kuran’ın hiçbir yerinde
Müslüman olmayanları Müslüman edin diye bir ifade kullanmaz. Aksine İnsanların
nasıl bir din seçip seçmeyeceklerine özgürlük tanınması için Müslüman olanlara
emreder ve fırsat tanıyacak ortam hazırlamasını ister.
76/ 2- Şüphesiz Biz
insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı
onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya
şükredici olur ya da nankör.
Allah her insana aklını takvasını ve fıskını
vermiş, sapma yolunu ve bağışlamaya giden yolu da göstermiş, sonucunda hangi
yolda giderse başına gelebilecek güzellikleri ve felaketleri de kendisine
bildirmiş, sonucuna katlanmak koşulu ile insanı dilediği yolda yürümeyi kendi
özgür iradesine bırakarak bir zaman dilimi içerisinde sınava tabi tutmuştur.
İşte sapmak isteyeni dilediğimi saptırdım, bağışlanmak ve hidayete gelmek
isteyeni de dilediğimi hidayete getirdim, anlatım üslubuyla ifade etmiştir.
6/ 125- Allah,
kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam’a açar; kimi saptırmak
isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar.
Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.
Allah Bütün insanlara eşit
uzaklıktadır. Allah kimseyi saptırmaz kimseyi de hidayete getirmez. Allah
insanlara sapma yönünü ve hidayete gelme yönünü verir, her iki yöne gidecek
malzemeleri de yaratır. Kişiler hangi yolu seçmek isterlerse sonucuna katlanmak
koşulu ile kişileri kendi özgürlüklerine bırakarak dünyada imtihana tabi tutar.
Kişilerin gerek sapma gerekse
hidayete gelme yolunda göstermiş oldukları çaba ve performansa göre sapma ve
hidayete gelme yönünde karşılığını eksiltmeden verir.
11/ 15- Kim dünya hayatını ve
onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve
onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.
Demek ki, Allah Dünya
hayatında Rabbani yolda olanlarla gayri rabbani yolda olanları tabiri caizse
adil bir hakem pozisyonunda yarışanları gözlemektedir.
Dünya hayatında Dünyalık
güçleri kim elde eder ve güçlü olursa elbette dünyadaki üstünlük onun
elindedir. Kuran’ın tanımladığı Müslüman
olanlar dünya hayatında iktidar sahibi olurlarsa onlar kimseye dininden dolayı
zulüm yapmazlar ve adaletle yeryüzünde hükmederler. Ama İnkâr edenler güç ve
iktidar sahibi olurlarsa ekini ve nesli yok ederler. Asıl bizim konumuzu
oluşturan bu iki farklı toplulukların biri birleri ile hukukunu Kuran nasıl
anlatıyor?
MÜSLÜMAN OLNLAR İKTİDAR SAHİBİ
OLUNCA NELER DEĞİŞİR?
Ali İmran suresinden iktidar
sahibi olan Müslümanların fotoğrafını Kuran bize şöyle izah eder.
3/ 102- Ey iman edenler,
Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak
Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
3/103- Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın.
Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani
siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz
O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun
kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah,
size ayetlerini böyle açıklar.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu)
emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa
erenler işte bunlardır.
3/105- Kendilerine apaçık belgeler geldikten
sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar
için büyük bir azap vardır.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa
insanlığı ayakta tutan şöyle bir topluluğun olmasıdır.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu)
emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa
erenler işte bunlardır.
Artık nebilik son bulmuş, son nebi ve resul
ile birlikte ona destek veren onu küfür karşısında etten duvar ören bir
topluluğun oluşu ile insanlığa örnek olacak örnek bir lider ve örnek bir
toplumu Allah bize göstererek kendisinden sonra gelen nesillere Böyle bir nesil
olmaz diyenlere model olarak sunmuştur.
2/143- Böylece
Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık;
Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü,
Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri
dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin
dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak
değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İşte Yaşamının kurallarını
direk Allah’tan alan bir peygamber, İşte yaşamının kurallarını Allah’tan alan
bir peygambere İtaat eden ve onunla beraber indirilen nuru izleyen Müslüman bir
topluluk budur. Allah örnek bir liderle örnek bir toplumun portresini şöyle
tanımlar.
33/ 36- Allah ve Resûlü, bir
işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi
isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse,
artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Müslüman olan bir erkek ve
kadının Allah ve resulünün vermiş olduğu bir hükme karşı çıkması ve kendi isteklerine
göre hükmetmesini Allah Kaldırmakta ve onları kesin bir iman ve kesin bir
itaate davet etmektedir.
4/65- Hayır öyle değil;
Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin
verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle
teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
33/38- Allah’ın kendisine
farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük
yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir.
Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
MÜSLÜMAN OLMAYANLAR İKTİDAR
SAHİBİ OLURLARSA NELER DEĞİŞİR?
2/205- O, iş başına geçti mi
(ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve
nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
İnsanları asıl inkâra isyana
bozgunculuğa götüren sebep, İnsanların öz yapılarında var olan iblis olgusudur.
İşte Dünyevileşmeyi, ekini ve nesli yok etmeyi insanları köleleştirmeyi
adaletsizliği tetikleyen bu tetiklenmeden etkilenme derecesine göre, zalimleşen
insanlar yeryüzünden bozgunculuk yapan insanlardır. Bunlar mazlum ve Müslüman
olan toplumların karşılarına kuzu postuna bürünerek ya puta tapıcılar adı
altında ya da ehli kitap adı altında çıkan şeytanlardır. Şimdi Kuran’dan bu iki
tip insanın tipik bir örneği ile ilgili örnek olarak sunmaya çalışalım.
DAVUD’A GELEN İKİ DAVACI!
38/21- Sana o davacıların
haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek
duvardan tırmanmışlardı.
Kuran bu iki davacıyı Temsili olarak İnsan
yapısında var olan ve insanları dünya hayatında asıl denenmenin nüvesini teşkil
eden iki melekten söz edilerek olayı mecazi bir anlatım sanatı ile
anlatmaktadır. Bu iki davacı bir başka ifadeyle iki melek iki yol iki teklifle
insanların karşılarına çıkmaktadırlar. Eğer Sad suresinde anlatılan bu kıssayı
doğru olarak anlayabilirsek insanlar arasında geçen iki yol ve iki amaç
farklılığını da rahatlıkla anlayabiliriz kanaatindeyim.
Şimdi ayette geçen iki davacıyı iki melek, insanlara iki farklı teklif sunucu olarak ele
alırsak Bunlardan birisi İblis meleği, diğeri de takva meleğidir. İnsanın öz
yapısında var olan bu iki farklı teklif sunucu iki melek sadece kendi yaratılış
gayesine uygun olarak sadece insanlara teklif sunmakla görevlidirler. Asla
insanlar üzerinde ne takva meleğinin ne de İblis meleğinin zorlayıcı bir gücü
yoktur. Şimdi bu iki farklı melek hakkında Kuran’dan örekler vererek açıklamaya
çalışalım.
91/ 7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim
verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah
ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah
bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla)
örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Şimdi ayetleri anlayacak şekilde özetlemeye
çalışalım.
Şems suresinde bu bölümde insanın yaratılışı
ile ilgili Kuran bilgi vermektedir. Kuran İnsanı iki farklı boyutta ele
almaktadır. Birinci boyutta ele alınan materyaller. Beden, can ve ruhtur, İkinci Boyutta ele
alınan materyaller de takva- fısk fücur- ve akıldır. Takva; (sakınma vicdan rab
yolunda yürümeyi telif sunan olgudur.) Fısk ve fücur,(iblis, nefis, şeytani
yolda insanlara teklif sunarak ilham eden ) Şeytani yolda yürümeyi insanlara
teklif sunan ilham eden olgudur. Diğeri de akıldır. Akıl da insan hangi yolda
giderse onun emrinde hizmet eder.
Yukarıda insanların yaratılışı için vermiş
olduğum ayetlerde Her insana ergenlik dönemine gelindiği zaman bir olay
karşısında iki teklif bir başka ifadeyle iki ilham gelmektedir. Bu iki farklı
teklif gelmeyi yine kurandan bir örnekle açıklamaya çalışalım.
12/ 23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan
murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “İsteklerim senin içindir,
gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir,
yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”
12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer
Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf
da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için
(ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın
onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle
karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan
veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”
Yusuf vezirin sarayında büyüyüp ergenlik
yaşına gelince sadece vezirin hanımının ve Yusuf’un olduğu bir zamanda Vezirin
hanımı Yusuf’tan murat Almak istemesi ve Yusuf’un o teklife karşı tutum ve
davranışı bize örnek olarak anlatılıyor. İblis ve takva olusu Yusuf’ta da vr
vezirin hanımında da vardır.
Ancak iblis ve takva olgusu Yusuf’ta ve
vezirin hanımında farklılık arz etmekte olduğu görülmektedir. Vezirin hanımı
seçimini iblisin sunduğu teklif yönünde yapmış ve Hakkı olmadığı nikâhlı kocası
olduğu halde Yusuf’tan Murat almak isteyip Yusuf’a saldırmıştır. Ancak Yusuf’a
iblisten gelen Murad alma ilhamına karşı Murad alma isteği olduğu halde,
Takvadan gelen ilham onun bu isteğini geri çevirerek bağışlanma yönünü tercih
ederek kararını vermiştir.
2/175-Onlar,
hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya
karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
Bu ayete uygun olan vezirin
hanımının sapıklığı, Yusuf da bağışlanmayı tercih etmişlerdir. Ne Yusuf’u
hoşlandığı şeyi yapmaktan alıkoyan zorlayıcı bir güç, ne de Vezirin hanımını
hoşlandığı şeyi yapmamayı engelleyen zorlayıcı bir güç vardı. Bunlar sadece
kendi özgür iradeleri ile bu seçimlerini gerçekleştirmişlerdir. İşte ayette
bahsedilen özgürlük ve imtihan o değil mi?
76/3-Biz ona yolu gösterdik;
(artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Şimdi bu açıklamalardan sonra
Davud’a gelen iki davacı ile ilgili konumuzu işlemeye devam edelim.
38/22- Davud’a girdiklerinde, o, onlardan
ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta
bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru
yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Allah lisanı haliyle burada takva meleği ile
iblis meleğinin konumunu anlatarak mesaj vermektedir. Her iki melek insanın öz
yapısında bulunmaktadır. Psikologlar bu olayı açıklarken içimizdeki baba ve
çocuk veya alt ben üst ben diye açıklamaya çalışmışlardır.
Kuran da bu olayı, fısk, iblis,- takva diye
açıklamıştır.
İblis; İnsanın Hak adalet tanımayan, isyan
eden bağırıp çağıran sınır tanımayan inkâr etmek isteyen bozgunculuk çıkarma
yönünü temsil eder. İşte ayette bahsedilen olay bunu anlatmaktadır.
“Davud’a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü;
dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu.
Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun
ortasına yöneltip-ilet.”
Verilen bu mesaj, Davud’ın şahsında bütün
insanlara verilmektedir. Sana haksızlık yapmayı iblis teklif sunacak ama sen
haksızlık yapmayacaksın. Sana erkeksen namahrem kadından, kadın isen namahrem
erkeklerden Murad alma teklifi gelecek ama sen kabul etmeyeceksin. Sana
İblisten ekini ve nesli yok etme ve yeryüzünde bozgunculuk yapma teklifi
gelecek ama sen yeryüzünde ekini ve nesli yok ederek bozgunculuk yapmayacaksın.
Dolayısı ile öyle yapanlara destek vermeyeceksin. Öyle yapanlara yataklık
ederek yanında durmayacaksın.
Takva; İnsanın Yaratılışında vermiş olduğu
“Rabbim Allah’tır sözüne sadakat göstermesini ve hak adalet yönünü temsil eder.
38/23- “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz
koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma
(koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
Ayette geçen, “Bu benim kardeşimdir, doksan
dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim
payıma (koyunlarıma) kat” Bu ifade Aynen Âdem’in iki oğlunda geçen ifade
gibidir.
5/27- Onlara
Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak
birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul
edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: “Seni mutlaka öldüreceğim.”
(Öbürü de:) “Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.”
Sizce Sad suresi yirmi üçüncü
ayet ile Maide suresi yirmi yedinci ayette bir benzerlik yok mu? Her ikisinde
aynı insanda var olan iki farklı eğilimde aktif hale dönüşen takva ve iblis
olusunun figüranlarıdır. Bunlar aynı insanda var olunca iki kardeş olarak
müşahhas hale getirilmişlerdir.
Yukarıdan bu tarafa anlatmış
olduğum insan yapısında var olan iki ana yolun iki ana tetikleyicisi vardır.
Ama karar verme sadece insanın kendisine aittir. İşte Allah İnsana bu anlamda
halife unvanını vermektedir. Yani dilediği gibi ister yasak ağacın
meyvelerinden yer, şeytani yolda yürür, cehennemi kendisine yurt edinir.
Dilerse de helal ağacın meyvelerinden yer, Rahmani yolda yürür, cenneti
kendisine yurt edinir. Bu sadece
insanlara ait olan bir haslettir. İnsanların dışında yaratılmış olan hiçbir
varlıkta böyle bir sorumluluk ve irade yoktur.
38/24- (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin
koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu,
(emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine
karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar
da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı,
böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize
gönülden) yönelip-döndü.
Ayette geçen şu ifade bizim ana konumuzu
oluşturan,”Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana
zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan
çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde
bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.”
Burada mecazi bir üslupla anlatılan doksan
dokuz koyunu olan iblis ve iblis soyunu teşkil eden sapmış yolun insanlarıdır.
Yine mecazi bir üslupla anlatılan bir koyunu olan da takvadır. Aslında Ayette
iki kardeş diye nitelendirilen iki farklı ses olan takva ve iblis olguları
tabiri yerinde ise insanın iki oğlu gibidirler. Birisinin elli koyunu varsa
diğerinin de elli koyunu olması gerekir. Burada İblisin insanı kendi isteği
doğrultusuna göndermek istemesi takva yönündeki gidişini kıskanması onun
bozguncu ve hak ve adaletten yoksun olduğunu göstermektedir.
Ayette Davud imtihan edildiğini sanması Davud’un
imtihan edildiği gibi, diğer bütün insanlar da bu insana gelen iki ses iki
teklif ve iki ilham gelmesi ile imtihan edilmektedirler.
“Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi
sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize
gönülden) yönelip-döndü.”
Tabiri yerinde ise, Davuda gelen iki sesten
veya ilhamdan birisi diyor ki, Ey davud takvadan gelen sesi dinleme dünyevileş
hak adalet senin neyine gerek, dünya senin olsun, bütün insanlar yemesin
içmesinler, sadece sen hükümranlığını kur. Diğer bir ses de Davuda diyor ki Ey
Davut Adaletli ol, Seni yaratan ölü iken dirilten ve tekrar öldürüp diriltecek
olan Allah’a yönel ve bağışlama yolunu seç Ahiret aleminde Allah’ın huzuruna
çıkacak ve yapmış olduğun iyi ve kötü davranışlarından dolayı hesaba
çekileceksin. İşte bu iki sesten Davud bağışlanma ve hidayet yolunu seçmiş ve
Allah da onu övmüş bütün insanların da Davud gibi olmasını istemiştir.
2/ 175- Onlar,
hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır.
Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
İşte Ayette ifade edildiği
gibi, Davud sapıklık yolunu değil hidayet ve bağışlanma yolunu seçmiştir. Evet
Ayette bahsedilen İki davacının her ikisinin sözünü dinlemeden bir karara
varılmaması anlamında da ayet bir mesaj vermektedir.
38/25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun
Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
Davud iki seçenekten bağışlanma yolunu tercih
ederek Duasını bağışlanma yolunda yapmıştır. Eğer Davud bağışlanma yolunu değil
de sapma yolunu tercih etmiş olsaydı Allah bu sefer diyecekti ki, Davud sapmayı diledi biz de onu saptırdık
diyecekti.
38/26- “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni
yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek
ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz
Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir
azap vardır.”
Kuran içerisinde Kıssası oluşan ve bulunmuş
olduğu topluluklarda iktidar ve otorite olan peygamberlerden ender olan birisi
de Davud’dur.
MÜSLÜMAN OLANLARIN MÜSLÜMAN OLMAYANLARLA
MÜNASEBETİ;
İslam; Ayrı dinerdeki insanların başka din
mensubu olan insanlara, başka dinden oluşundan dolayı zulüm ve işkence yapmadığı
sürece, Her din mensubunu kendi din anlayışını koruma altına alan bir dinin
adıdır.
Müslüman; Allah’ın iman edenler için
gönderdiği İslam’ı kendisine din edinen insanların adıdır.
Müslüman olanların iki teslim olduğu güç
vardır. Birincisi Allah’tır. İkincisi de Yeryüzünde yaşam kuralları Vahyin
öngördüğü şekilde kurumsallaşan, İslam’a teslimiyettir. Kuran bu iki tip
teslimiyeti şöyle ayırmaktadır.
6/ 162- De ki:
“Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan
Allah’ındır.”
Bu ayet, Allah’a iman edip, Onun insanlar için
ortaya koyduğu yaşam projesi olan İslam esaslarına göre inanan ve yaşayan bir
Müslüman olanın profilini ortaya koymaktadır. Bu tip insanlar hem teslimiyeti
Allah’a yaptıklarından dolayı Allah’ın itaat edin dediği İslam’a da teslim
olmuşlardır.
49/ 14- Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz
iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz
kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O,
sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır,
çok esirgeyendir.”
Bu ayet de, İman etmediği halde, İslam
otoritesinin gücünden ve nimetlerinden istifade etmek için, iman ettik diyen,
Münafık olan Bedevilerin profilini ortaya koymaktadır. Bir insanın İman ettim
dediği zaman, insanlardan her kim olursa olsun hayır iman etmedin deme hakkı
yoktur. Ancak İslam otoritesinin Başında vahye muhatap olan bir peygamber
olunca Allah O peygambere Onların iman ettik diyerek yalan söylediklerini
bildirmesi ile biliyordu.
“De ki: “Siz
iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz
kalplerinize girmiş değildir.”
Eğer Bunlar iman emiş olsalardı, Hem Allah’a
hem de dolayısı ile peygambere İman edecek dolayısı ile teslimiyetlerini
Allah’a yaptıklarından dolayı İslam’a da teslim olacaklardı. Ama ne yazık ki,
vahye muhatap olan bir peygamberi kandıramazlar, Çünkü onun arkasında
kalplerden geçenleri ve ertelediklerini bile bilen Allah vardır.
64/4- Göklerde
ve yerde olanların tümünü bilir;
sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir.
Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
İşte Allah’ın Bedevilere İman
etmediniz teslim olduk deyiniz demesindeki hikmet budur.
Allah sürekli Peygamberlere
itaatten bahseder. Neden hiç düşündünüz mü? Bu aynen tabiri yerinde ise,
Arabayı icat eden mucidin kullanma kılavuzuna uyun demesi gibidir. İslam
Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği dini ve yaşamı kullanma
kılavuzunun adıdır. Allah peygamber aracılığı ile Bu kuralları ortaya
koymaktadır. Onun getirdiği kurallara uymak ona itaattir ona itaat de dolayısı
ile Allah’a itaattir.
33/ 36- Allah ve Resûlü, bir
işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi
isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse,
artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Peygamberlere itaati mümin olanlara zorunlu
kılan onların söyledikleri kendi istekleri değil, Allah’ın isteklerini ve
emirlerini iletmiş olmalarındandır. Peygambere itaatsizlik ve saygısızlık
Allah’a saygısızlıktır. Peygamberlere saygı ve itaat Allah’a saygı ve itaattir.
İşte İslam otoritesinde bir baş ve emir
vardır. En doğrusu ve en ideali o emirin ve başın nebi ve resul olmasıdır.
Allah son nebi ve resul ile örnek bir lider ile örnek bir toplumun nasıl yaşam
kurallarını vererek yaşam kurallarının tatbik edilişini, bir model olarak
ortaya koymuş ve iman edenleri bu örnek bir modele uygun olarak yaşamalarını
istemiştir.
2/143- Böylece
Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık;
Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü,
Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri
dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin
dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir.
Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Peki, Peygamber öldü. Bu insanlar nasıl böyle
bir İslam otoritesini ortaya koyabilecekler? Peygambersiz bir toplum örneği
Kuran’ın ön gördüğü şekilde var mı? Diye bir soru akla gelebilir. Var veya yok
Allah sistemini kuralını ortaya koymuş, kim bu kurala uygun olarak hareket
ederse, bunlar ister fert isterse toplum olarak olsun, kurtuluşta olan
onlardır. Allah Dünya hayatında kimseyi zorlamaz soruları sorar sınavını yapar,
sorgulamayı ahiret hayatına bırakır.
KURAN İNSAN OLANLARI TEMEL OLARAK İKİ KISMA
AYIRMIŞTIR.
İnsanların inançları ister istemez yaşam biçimlerine
ve davranışlarına yansımaktadır. Doğru yolda olanlar- yanlış yolda olanlar.
Doğru yolda olanlar, sadece rabbim Allah’tır deyip de Onun peygamberler
aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dinde olanlardır. Bunlar Kuran’a
göre tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlardır. Yanlış yolda olanlar ise,
bu yolun dışında yüzlerce ümmet ve yüzlerce şeriat içerisinde olanlardır.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,)
önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı
(Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana
gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz
için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek
ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık
hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa
düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Kuran’a emirlerine uygun
olarak iman eden bir Müslüman, Beynindeki bütün putlardan kendisini arındıran
insandır. Kuran’a yaklaşmak isteyen ve onu doğru olarak anlamanın yolu da, Mal
sevgisini, evlat sevgisini, baba ana sevgisini, kardeş sevgisini, makam ticaret
her ne olursa olsun, dünya ve dünyalık sevgileri, Allah’ın önüne geçirmemelidir.
Allah’ın emirlerine ters olduğu halde
onları yaşamları ile buluşturuyorsa o asla ve asla o doğru yolda değildir.
9/ 24- De ki: “Eğer
babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız
mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler,
sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha
sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar
topluluğuna hidayet vermez.
Yaşamı vahye dayalı olan
Müslümanlarla, yaşamı vahye dayalı olmayan gayrı Müslümanların hukukunu kuran
şöyle ortay koymaktadır.
9/1- (Bu,) Müşriklerden
kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir
uyarıdır.
İslam; fert halinde olan ümmi bir peygamberin
yirmi üç yıllık zaman dilimi içerisinde müşrik olan bir toplumda nasıl
yaşanması gerektiğinin yolunu yöntemini ortaya koyarken, Müslüman olanların bir
toplum ve otorite haline gelişinde müşrik olanlarla da nasıl bir iletişim
kurulacağının kurallarının mimarı Allah olan, bir dinin addır.
Dikkat edilirse, Bu ayet Medine döneminde
Müslüman olanların kâfir müşrik toplumlar tarafından ezilmişlikten horlanmışlıktan
zulümden işkenceden “Rabbim Allah’tır” deye söylemelerinden dolayı sürülüp
öldürüldükleri bir dönemden kurtularak,
güç ve otorite haline geldikleri bir dönemi anlatmaktadır.
“Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza
Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.”
Bu ifade İslam’ın ilk yıllarında mekkede
söylemek mümkün mü idi? Bırakın kâfirlere karşı uyarı vermeyi Ben Müslüman’ım
demekten bile çekiniyorlar ve kimliklerini gizlemeye çalışıyorlardı. Kuran kendi
içerisindeki ayetlerin sıralamasını kendisi yapmıştır. İnsanların ortaya
koyduğu kesin delile dayanmayan elde belgesi net bir bilgisi olmayan tarihi rivayetlerle
Kuran doğru olarak anlaşılamaz. Kuran’da geçen ayetlerin mekke’de ve medinede inip inmediğini, Kuran
üzerinde çalışanlar, çaba gösterip yoğunlaşanlar, rahatlıkla anlayabilmektedir.
8/ 65- Ey Peygamber, mü’minleri savaşa karşı
hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz
(kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa,
kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.
Sizce Bu ayet Mekke döneminde inmesi mümkün
olabilir mi? Medinede inmiştir. Ayetin konu içerisinde anlatılışından da
anlaşıldığı gibi Medine’nin ilk yıllarında indiği anlaşılıyor. Çünkü mekkede
inmesi mümkün değildir. mekkede Müslüman olanlar savaş yapacak güçte
değillerdi. Savaşın olabilmesi için karşılıklı güçlerin denge haline gelmeye
yakın olması gerekir. Kuran bu olayı şöyle anlatır.
8/43- Hani
Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten
yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz.
Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde
saklı duranı bilendir.
8/44- Karşı karşıya
geldiğinizde, Allah, ‘olacağı olan işi gerçekleştirmek’ için, onları
gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün)
işler Allah’a döndürülür.
Savaşın oluşabilmesi için
güçler dengesi olması gerekir değilse güçlü olanlar güçsüz olanlara savaş
yapmasına gerek yok diledikleri gibi zulmünü sürdürebilirler.
8/66- Şimdi, Allah sizden (yükünüzü)
hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi)
bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa,
Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.
Bu ayet de Medine döneminin son yıllarında
indiği anlaşılıyor. Müslüman olanlar artık kâfirlerin saldırılarına karşı
devamlı uyanık ve teyakkuzda bulunduğu bir dönemden güç ve otorite haline
gelindiği ve rehavete kavuşarak hantallaştığı bir dönemi anlatmaktadır.
Şimdi tekrar ayetin vermek istediği mesaja
bakalım.
“Müşriklerden kendileriyle antlaşma
imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.”
Anlaşma Müşrik olanların güçlerinin kesildiği
kibir ve gururun kırıldığı savaşma imkânının kalmadığı bir zaman dilimini Kuran
bize anlatır. Zaten devam eden ayetlerde bunun nasıl olduğunu anlatmaktadır.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış
bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak
değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
Medine’de Güçlenip palazlanan Müslümanlar,
kedilerinin sürülüp çıkarıldıkları Mekke’ye geri dönerek, Müşrik ve kâfir
onlara şu ültimatomu vermektedir. Ey müşrikler sizin diniz ve Allah’ı inkârınız
sizin olsun. Eğer Bundan böyle yeryüzünde İnkârınızı ve kendi din anlayışınızı
mazlum ve mustazaf olanların üzerine zulüm ve işkenceye dönüştürmeye
kalkarsanız sizi yerin dibine geçiririm. Edebinizle terbiyenizle yaşayın denilerek
müşrik olanlara gözdağı verilmektedir.
Dört ay dolaşın ifadesi haram olan ayları
hatırlatmakta, bir başka ifadeyle savaşın yapılmadığı zamanları anlatmaktadır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü,
Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden
uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır;
yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz.
İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
Müslüman Olanların İktidar olduğu bir dönemde,
İbrahim peygamberin tevhit de doruk noktaya ulaştırdığı kabe veya din ve yaşam
biçimi son nebi ve resulün güç ve iktidar haline gelmesine kadar putlarla
doldurulmuştu. İşte tekrar Allah resulü Müslüman olanların desteklemeleri ile Kâbe
eski asaletine kavuşturularak Bütün Dünya insanlarına Şu mesajı haykırılmaktadır.
“Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan
ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır,
O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer
yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar
edenleri acı bir azapla müjdele.”
“Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir
duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de…”
“Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha
hayırlıdır;”
“yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı
elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.”
Bu ayet Kibirlenmiş mal mülk ve makam
sahiplerinin yenilgiye uğradığı ve burunlarının havadan indirildiği bir zamanda
Artık onların bütün dış bilgilere karşı açık olduğu bir zamanda
seslenilmektedir. Onlara dünya hayatında nasıl inanmaları ve yaşamaları
gerektiğini, yaptıkları yanlışlardan dönerek nasıl tövbelerini kabul edileceği,
Tövbe etmezlerse sonucunda nelerle karşılaşılacağı konusunda açık ve net bir
şekilde bilgi verilmektedir.
Hac; Aynı zamanda dünya Müslüman’larının
yıllık kongreleridir. Bu sürekli Müslüman olanlar güç ve iktidarı ayakta
tuttukları zamanda tekrar edilerek Bütün dünyada olup bitenlerin masaya yatırıldığı
nerede bir mazlum olan varsa esenlik içerisinde olup olmadığı inkar edenler
tarafından zulüm ve işkence görüp görmedikleri gündeme getirilerek çözüm
getirildiği ve getirilmesi için toplanıldığı, bir ibadet şeklidir.
9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma
imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç
kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar
tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.
Yukarıda da belirttiğim gibi Anlaşmalı olan
Müşrikler Müslüman olanlarla din konusunda savaşmayan ve onları inançlarından dolayı
yerinden yurdundan sürgün edip çıkarmayanlar olarak Kuran tanımlamaktadır.
Bakınız müntehine suresinde bu olay şöyle anlatılmaktadır.
60/ 8- Allah,
sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara
iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü
Allah, adalet yapanları sever.
İşte Allah’ın verdiği din
konusunda özgürlük budur. Dünya üzerinde hangi sistem hangi ideoloji, hangi bir
beşeri sistem, güç kuvvet ve otorite sahibi olduklarında başka din ve ırktan olanlara
karşı böyle hoş görü içerisinde onları kendi din anlayışları ile özgürce
yaşamalarına fırsat tanıyabilmişlerdir.
İslam bir terörizm dini
değil, İslam kimsenin din anlayışına saldırılmadığı sürece her farklı din
mensubunun kendi dininde barış ve esenlik içerisinde yaşamalarını garantörlük
altına alan bir dinin adıdır. Ama aynı
zamanda, “Rabbim Allah’tır” diyenleri ve mustazaf olanları inancından dolayı sürmek
ve öldürmek isteyenlere de, anti terör uygulamayı emreden bir dindir.
4/75- Size ne oluyor ki,
Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize
Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla”
diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına
savaşmıyorsunuz?
60/ 9- Allah, ancak din
konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve
sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim
onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Bir tane ateist dedi ki,
Kuran bir taraftan dinde özgürlüklerden bahseder, bir taraftan da Kâfirleri
nerede bulursanız öldürün der dedi. Ben de dedim ki; Sen ateist olduğun için
birisi sana gelse yüzüne bir yumruk atsa sen çevirip öbür yüzüme de bir yumruk
at mı dersin? yoksa gücün yeterse onun yumruk atmasına engel mi olmak istersin?
Deyince o da, engel olurum dedi. İşte Kuran’ın dediği de budur, dedim. Şimdi o iki ayetten örnekler vererek bilgi
vermeye çalışalım.
2/ 256- Dinde zorlama (ve baskı)
yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim
tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun
kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
Kuran’ın hiçbir yerinde,
Kâfir olanlar Müslüman veya mazlum mustazaf olanlara saldırmadığı sürece,
onlara saldırın, savaş açın veya öldürün, diye bir ayet bulamazsınız. Çünkü
Allah hem inkâr etme hem de iman etme özgürlüğü vererek insanları kendilerine
verilmiş olan bir zaman dilimi içerisinde denemeye tabi tutmaktır.
76/ 2- Şüphesiz Biz
insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı
onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya
şükredici olur ya da nankör.
Kuran vicdanların haykırdığı bir din anlayışını
insanlara aktarır ve anlatır. Hani feyslerde ve tivitlerde dolaşan “Oğlum bak
git” olayı ile kendisine saldıran delikanlının saldırılarına karşı önce
uyarılar vererek uyarılara aldırış etmeyen davranışa karşı tepki gösteren
temizlik işçinin davranışı gibi, Kuran, insanlara o şekilde davranmayı emreder.
Olayı tekrar hatırlatalım. Bir temizlik
işçisine değişik saldırma yöntemleri ile saldıran bir delikanlının konumu ele
alınır. temizlik işçisi sadece kendi işini yapmakla meşgulken deli kanlı bir
çocuk saldırır. Temizlik işçisi, deli
kanlının her saldırışında,”oğlum bak git” der. Bak sen bana ne kadar saldırmak
istesen de benim sana saldırmaya niyetim yok mesajını verir. Deli kanlı hala
değişik saldırma yöntemleri ile saldırısına devam eder. Temizlik işçisi de elindeki
küreği delikanlıya vurunca delikanlı ağlayarak bağırarak kaçmaya başlar.
Onu izleyen vicdan sahibi bütün insanlarda, o
delikanlının yaptığı bu haksız saldırısına karşı temizlik işçisinden dersini
alması, delikanlının bu cezayı hak ettiği kanaati hâsıl olmuştur.
Müslüman Olan her insanın kendisine düşen
temel olarak iki görevi ve sorumluluğu vardır. Birincisi hiç kimseye zulüm
yapmamak, ikincisi de zulüm yapana da gücü yetiyorsa engel olmaktır. Öyleyse
Müslüman, zulüm yapanlara karşı sert ve caydırıcı, Mazlum olanlara karşı da
Müşvik ve alçak gönüllü olandır.
Şimdi tekrar konumuza geri dönerek Kâfir
olanların öldürülmeleri ile ilgili ayetlerden konu içerisinde birkaç tane örnek
vererek anlatmaya çalışalım.
2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah
yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
Dikkat ederseniz, Öldürme konusu konu
içerisinde nasıl gündeme getirildiğine dikkat çekmek istiyorum.” Sizinle
savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah
aşırı gidenleri sevmez.”
Savaş, insanların inkar etmelerinden veya
müşrik oluşlarından dolayı değil, İnkar eden ve müşrik olanların saldırılarına
savaş açmalarına, savaşla karşılık vermektir.
2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve
sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir.
Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla
savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte
böyledir.
“Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi
çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.”
Bu ifade kendisinden önce gelen ayetlerin
harmanlanmasının bir yorumudur. Yoksa kendinden önceki ayetleri ele almadan
sadece bu ayeti alarak anlamaya çalışırsak “cünüp iken namaza yaklaşmayın”
ayetinden cünüp kelimesini çıkararak sadece namaza yaklaşmayın ifadesini
gündeme getirerek “Kuran’da Allah namaza yaklaşmayın diyor” dedikleri gibi
olur.
“Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size
karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle
savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.”
“Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın.”
Bu ifade Allah’ın dininde ve uygulamasında savaşın olmadığı konusunda önemli
bir vurgu yapılmaktadır. Ancak her ne şartlarda olursa olsun Kuran, Müslüman olanların
ilahi nizamı yaşarken o emirlerin insan hayatından kaldırılmasını büyük bir
zulüm ve fitne olarak tanımlamaktadır.
İnsan yaratılış olarak Allah’a kul olmak onun
koyduğu kurallara göre yaşamak için vardır. Ya bu yaşamı Allah için yapacak ya
da ölecektir. İman edenler için başka
alternatif yoktur. “Fitne, öldürmekten beterdir” ifadesi onu anlatmaktadır.
Şeytanın yolunda giderek sonucunda ebedi cehenneme gitmektense, Müslüman olarak
ölmenin önemine ve sonucunda cennete gitmenin güzelliğine dikkat çekilmektedir.
2/192- Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de
son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir.
Kim savaşa son verirlerse? Elbette müşrik ve kâfir
olanlardır. Allah kesinlikle savaş açmayan ve savaşırken savaşmaya son
verenlere savaşmayı yasaklamakta ve haram kılmaktadır.
2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar
onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı
düşmanlık yoktur.
Fitne; Yukarıda da açıkladığımız gibi Allah
yolundan alıkoymak için yapılan zulüm ve işkencelerdir. İşte Müslüman olanlar
güç ve iktidar sahibi olduklarında Yeryüzünde ister Müslüman olsun isterse
başka dinlerden olsunlar başkalarına zulüm yapmadıkları sürece onlara zulüm
yaparak kendi din anlayışları içerisinde zulüm yapmadan yaşamak isteyenlerin
özgürlüklerini ellerinden almaktır. Bakınız bu konuda şu ayet ne kadar
insanların din anlayışlarına özgürlük verdiğini anlatmaktadır.
8/72- Gerçek şu
ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad
edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte
birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar
hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din
konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak,
sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah,
yaptıklarınızı görendir.
Bu ayeti dört ktegoriye
ayırarak incelemeye çalışalım.
1-“Gerçek şu
ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte
birbirlerinin velisi olanlar bunlardır.”
Müslüman olanların biri
birlerine veliliği bu kategoride olanlardır.
2-“İman edip hicret
etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz
yoktur.”
Burada velayet olmanın
şartını hicret eden müminlerle hicret etme şartına bağlamaktadır.
3-Ama din konusunda sizden
yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür.”
4-“ Ancak, sizlerle onlar
arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı
görendir.”
2/194- Haram ay, haram aya karşılıktır;
hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi
siz de ona saldırın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki
korkup-sakınanlarla beraberdir.
Bu ayetlere dikkat ederseniz, Kâfirlerin
Müslüman olanlara saldırması sonucunda Müslüman olanların da saldırmasını ve
onların öldürmelerine karşılık da onların öldürülmelerini emretmektedir. Konu
içerisinde geçen ve kendisinden önce gelen ayeti gale almadan sadece öldürün
ayetini alarak ayetleri çarpıtarak insanları yanıltmaktadırlar. Bakınız o ayetin
kedisinden önce gelen ayette ne diyor?
2/ 190- Sizinle savaşanlara karşı Allah
yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay)
sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları
tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe
edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah,
bağışlayandır, esirgeyendir.
Haram aylar, Kimse kimsenin din anlayışına
karışmadan herkesin kendi din özgürlükleri içerisinde yaşanılan dönemdir
ortamdır. Zamandır. Saygı ve hürmet karşılıklıdır. İnsanlara saygılı olmayanlar
onlara din anlayışlarından ötürü hürmet göstermeyenlere insanlardan hürmet ve
saygı beklemek beyhudedir.
Saygı gösterenlere saygı vardır. Hürmet
gösterenlere hürmet vardır savaş yapanlara savaş vardır öldürenlere karşılık da
öldürme vardır. Ancak hürmetsizlik ederek davranışlarını hürmete, saygısızlık
edip saygısızlığını saygıya savaş açıp açtığı savaşı pişmanlığa dönüştürerek
kendilerini düzeltenlere bağışlanma ve ecirleri vardır.
2/ 160- Ancak
tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni)
açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri
kabul edenim, esirgeyenim.
Sonuç olarak İslam ve
terörizm başlıklı makalemi elimden geldiği dilimin döndüğü kadar işlemeye
çalıştık. Elbette anlatımda anlamada eksiksiz değiliz. Hatasız kusursuz sadece
ve sadece Allah vardır. Hamd onun hürmet onun ibadet ve kulluk da sadece ona
aittir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım
ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN- ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder