40-CİN SURESİ!
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
Cin suresi, Kuran sıralamasına göre yetmiş iki, nüzul
sırasına göre de kırkıncı sure olup, yirmi sekiz ayetten ibarettir, mekkede
indirilmiştir.
Kuran içerisinde kırk bir yerde cin kelimesi
geçmektedir.
Genel olarak İslam toplumlarında Cin deyince, beş
duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılan görünmeyen, gizli varlıklar
olarak tanımlanmış ve öyle bilinmektedir.
Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde, hiçbir ayetinde cinlerin
dumansız ateşten yaratıldığına dair bir ayet yoktur. Kuran’ın iki sure ve iki
ayetinde canın yaratılışı ile ilgili ayet geçmektedir. Her nedense Sanki bütün
mütercimler, sözleşmişler gibi, can kelimesini Kuran’ın orijinal metninde cin
geçmediği halde ya direk meallere cin diye yansıtılmış ya da can’ı değiştirmeden
yazarak tırnak içerisinde cin yazarak cin olduğunu ima edilmiştir.
Şimdi isterseniz Kuran içerisinde can ve cin
kelimesinin orijinal metnini de aktararak Hem Arapça bilenlere bir ders vermek,
hem de Arapça bilmeden tercüman aracılığı ile bu Kuran’ın doğru tercüme
edildiği zaman anlamak için yoğunlaşan insanların da Kuran’ı doğru
anlayabileceğini göstermek istiyorum.
/
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مّ 6
Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min
hamein mesnûn(mesnûnin).
15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan,
şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
وَالْجَآنَّ
خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris
semûm(semûmi).
15/27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden
kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
لَقَ
الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Halakal insâne min salsâlin kel
fehhâr(fehhâri).
55/14-
İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
وَخَلَقَ
الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Ve halakal cânne min mâricin min nâr(nârin).
55/15- Cann’ı (cinni) da ‘yalın-dumansız bir
ateşten’ yarattı.
Yukarıda Hicir ve rahman suresinde Can’ın
yaratılışı ile ilgili ayetlerin Arapça ve Türkçe yazılışı ve okunuşunu vermeye
çalıştık.
Onlara, Cinlerin dumansız ateşten
yaratıldığına dair hiçbir ayet yok dediğimde, onlar yukarıda vermiş olduğum
ayetleri örnek olarak göstermektedirler. Tekrar onlara orada cin değil can
geçmektedir. Nasıl olur da cin diye tercüme ediyorsunuz? Deyince de Can cinin
çoğuludur demektedirler.
Şimdi de Kuran’ın orijinal metninde çoğul
olarak kullanılan cin kelimesi nasıl yazılmış ona bir bakalım.34/14- فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا
دَلَّهُمْ عَلَى مَ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ
تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي
الْعَذَابِ الْمُهِينِ
34/14-Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ
dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu minseeteh(minseetehu), fe lemmâ
harre tebeyyenetil cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil
muhîn(muhîni).
34/ 14- Böylece onun
(Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte
olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce,
açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine
aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
Eğer Cinlerin dumansız
ateşten yaratıldığını iddia edenlere soruyorum cin kelimesi Kuran’da demek ki
çoğul olarak kullanıldığında, cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû
fîl azâbil muhîn(muhîni
“Cinnu “ Diye geçmektedir
O zaman can kelimesi cinlerin
çoğulu diye söyleyenler söyledikleri bir belgeye dayanmadan zan ve tahminden
öteye geçmemektedir.
Şimdi Kuran okuyan kardeşlerime
Kuran’da geçen cin kelimesi ile ilgili ayetleri okurken cinlerin dumansız
ateşten yaratılmış olan varlıklar olmadığını, Ancak Yaratılışta vermiş olduğu
“Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak gayrı rabbani yolda olan ehli kitap ve
kâfir olanlar için kullanılmış bir kelime olduğunun bilinmesi gerekir.
Şimdi bu gözle Bakarak cin
suresini tefsir etmeye çalışalım.
CİN SURESİ;
72/1-De ki: “Bana gerçekten
şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz,
(büyük) hayranlık uyandıran bir Kuran dinledik”
Kuran’da Kullanılan “De ki” ifadesi genelde,
Allah’ın göndermiş olduğu peygamberliği kitapları ve ahiret âlemini kabul
etmeyen Puta tapıcılar için kullanıldığı gibi aynı zamanda kitap ehli için de
kullanılmıştır. Yani Kuran’dan önce var olan Yahudi ve Hristiyanlar için kullanılmıştır.
109/1 De ki: 'Ey
kafirler
3/ 64- De ki: “Ey Kitap Ehli,
bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan
başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı
bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.” Eğer yine yüz
çevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız.”
De ki, İfadesi ehli kitap
olanlar ile kâfirler Hazreti Muhammed’in peygamberliğine iman etmedikleri için
Allah, onlarla peygamber aracılığı ile konuşmaktadır.
Yani, Cin suresinin birinci
ayetindeki muhatap olan insanlar ehli kitap veya kâfir olan insanlardır.
Bilindiği gibi, Kuran’da
geçen bir kelime ve ayetin karşılığı mutlaka Kuran içerisinde aranmalıdır.
Bakınız Ahkaf suresinden birkaç tane cinlerle ilgili ayet aktaralım.
46/ 29- Hani cinlerden
birkaçını, Kuran dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna
geldikleri zaman, dediler ki: “Kulak verin;” sonra bitirilince kendi
kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
46/30- Dediler ki: “Ey kavmimiz, gerçekten
biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap
dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir.”
46/31- “Ey kavmimiz, Allah’a davet edene
icabet edin ve O’na iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi
acı bir azaptan korusun.”
46/32- “Kim Allah’a davet edene icabet
etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah’ı aciz bırakacak değildir ve onun O’ndan
başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.”
Demek ki, Peygambere Kuran dinlemek için gelen
cinler, Beş duyularla algılanamayan varlıklar değil, Musa peygamberin dininde
olduğunu sanan Yahudiler olduğu anlaşılmaktadır. Cin suresinde peygamberden Kuran
dinleyenler de Yahudi olduğu anlaşılmaktadır.
72/2- “O (Kur’an), ‘gerçeğe ve doğruya’
yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz’e hiç
kimseyi ortak koşmayacağız.”
Bu ayette bahsedilen Ortak koşma olayı hem
Yahudilerde hem de Hıristiyan toplumlarında bulunmaktadır.
9/ 30- Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur”
dediler; Hıristiyanlar da: “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların
ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini
taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
9/31- Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve
rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar,
tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan
başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
72/3- Elbette, Rabbimiz’in şanı Yücedir. O, ne
bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.”
Yahudi olanlar, Müslüman olduktan sonra kendi
kavimlerinin yaptıkları yanlışlıklara dönüp baktıklarında ne kadar yanılmış
olduklarını anlayabilmişlerdir.
72/4- “Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a
karşı ‘bir sürü saçma şeyler’ söylemişler.”
Bu günkü Tarikatlar, mezhepler, cemaatler
Aklına ne kadar Vahiy yolundan sapmış olan insanlar, öyle değimidir? Onlar da
Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerin dışında kendilerine farklı yol edinerek
doğru olan yoldan sapmışlardır.
72/5- “Oysa biz, insanların ve cinlerin
Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.”
Bu tip insanlar, uyarıcılara karşı kapalı
gözleri açılan tıkanmış kulakları açılan hissetmez kalpleri de hisseder hale
gelince Kendilerinin ve kavimlerinin gitmiş oldukları yolların yanlışlığını
fark ederek vahyin yoluna dönen insanlardır.
Kuran; Beyin antenlerini gelen bilgilere karşı
açanlara kendisini açmaktadır. Bu gün kendilerini şeyh mehdi ilan edenlerin
peşinde giden insanlar onların yapmış oldukları yanlışlıkları aradan otuz kırk
yıl takip ettiği halde fark edemeyen birçok bağımlı insanlar bulunmaktadır. Ne zaman
onların yapmış oldukları yanlışlıklara yanlış diyen bir uyarıcı gelince o
uyarıcıya kulak verenler ona yönelip dinleyenler farkına varıp değişim
geçirmektedirler.
72/6- “Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı
adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını
arttırırlardı.”
Cinler İlim ve teknolojide diğer insanlara
göre daha ilerdedirler. Bu sebeple Onların dünya hayatındaki modülünü onlar
teşkil etmektedir.
72/7- “Ve onlar, sizin de sandığınız gibi
Allah’ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.”
Bu ayette Bahsedilen cinler, Kuran’da puta
tapıcılar diye isimlendirdiği insanlardır. Kuran’da bu tip insanların bir kısmı
Allah’ı inkâr etmektedirler. Büyük bir kısmı da Allah’ı kabul ettikleri halde
Allah’tan gelen peygamberleri kitapları ve ahiret gününü diğer ateist olanlar
gibi bunlar da kabul etmemektedirler.
Ateist olanlara Kuran şöyle hitabe der.
2/28- Nasıl
oluyor da Allah’ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi
yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Deist olanların ateist
olanlardan sadece farkları, Allah’ı kabul etmektir. Kuran bunlar için de şöyle
söyler.
39/38- Andolsun, onlara:
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette “Allah” diyecekler.
De ki: “Gördünüz mü-haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana
bir zarar dileyecek olsa, O’nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir
rahmet vermeyi istese, O’nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi” De ki:
“Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler.”
43/87- Andolsun, onlara:
“Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler.
Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Kuran’a göre bunların her
ikisi de peygamberliği kabul etmezler. Dolayısı ile Allah’tan gelen kitapları ve
Ahiret hayatına da iman etmezler.
23/35- “O, öldüğünüz,
toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip)
çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?”
23/36- “Heyhat, size vaat edilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim
(yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz
diriltilecekler değiliz.”
Allah sadece ve sadece kendi rabliğinin kabul
edilmesini istemektedir. Allah’ın Rabliğini kabul etmek de Onun göndermiş
olduğu nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiy orijinli dinin kurallarına göre
yaşamı sürdürmektir. İşte Allahın varlığını kabul etmekle etmemek arasında, bir
başka ifadeyle destlerle ateistler arasında yaşam bakımından hiçbir fark
yoktur.
72/8- “Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu
güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.”
Bu Ayette bahsedilen gök kelimesi dünya
dışında sadece uzay anlamında gök değil, Yer kürede yaratılmış olan bütün
şeyler de bu kapsama girmektedir. Mülk suresinde bu konu şöyle anlatılır.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’
(mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın
yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte
gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor
musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha
çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin
olarak sana dönecektir.
67/5- Andolsun, Biz en yakın olan göğü (dünya
göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için
taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını
hazırladık.
72/9- “Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun
oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini
izleyen bir şihab bulur.”
Oturma kelimesi burada, bazı insanların
bilemediği konularda onları yanıltmak için ortaya attıkları bazı bilgilerdir. O
peygamberden Kuran dinleyen cinler Yapmış oldukları yanlışlığın farkına
vardıklarında şu itirafı yapıyorlar.
7/86- “O’na
iman edenleri tehdit ederek, Allah’ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık
arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz
azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir
sona uğradıklarına bir bakın.”
7/16- Dedi ki: “Madem öyle,
beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin
dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
72/10- “Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde
olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici)
bir hayır mı diledi?”
72/11- “Gerçek şu ki, bizden salih olanlar
vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların
fırkaları olmuşuz.”
Cin kelimesini Tarif ederken, Yaratılışta her
insanın vermiş olduğu “ Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak Allah’tan
başkalarına kulluk eden bütün insanların genel adı diye tarif etmiştik. İşte Bu
insanlar içerisinde Araştırıp inceleyen, sorup sorgulayan ve hakikatleri
gördüğünde iman ederek Müslüman olanlar da mutlaka olmaktadır.
Medine’de Yahudilerden Hıristiyanlardan ve
ümmilerden goraf goraf kendi dinlerini terk ederek Müslüman olmadılar mı?
2/62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler,
Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih
amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku
yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
Bu ayette Bahsedilen ümmilerden,
Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve yıldıza tapan ve başka dinlerden olup da
Müslüman olmuş Salih amellerde bulunmuşlarsa Onlara korku yoktur ve mahzun da
olmayacakladır.
72/12- “Biz şüphesiz, Allah’ı yeryüzünde asla
aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı
anladık.”
Biz Allah’ı inkâr etmekle, Allah’ın
yarattıkları konusunda Allah’ı eleştirmekle Ve Allah’ın göndermiş olduğu
uyarcılardan kaçarak Allah’ı aciz bırakamayacağımızı anlayıp gerçekleri gördük.
72/13- “Elbette biz, o yol gösterici
(Kur’an’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne
(ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.”
Bu tip cinler, bir başka ifadeyle Kendilerini
İblisin teklifleri yönünde yaşamayı tercih etmiş insanlar içerisinde bulunan bu
insanlar, Öyle sıradan bir insan olmadıkları anlaşılıyor. “Elbette biz, o yol
gösterici (Kur’an’ı) işitince, ona iman ettik.”
Bu ifade öyle herkesin kolay kolay yaşam
biçimi din değiştirebilecek bir ifade değildir.
Hele şöyle hayta bakışını düzenlemiş olan
inkarcılar bu Kuran’ı dinler dinlemez iman edebilirler mi?
23/35- “O, öldüğünüz,
toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip)
çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?”
23/36- “Heyhat, size vaat edilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim
(yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz
diriltilecekler değiliz.”
Bakınız daha önce inkar edip daha sonra Kuran’ı
dilediklerinde Kabul eden insanların konumunu Kuran şöyle anlatmaktadır.
5/82- Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en
şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman
edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Hıristiyanlarız” diyenleri
bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların
gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
5/83- Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı
tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki:
“Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahidlerle birlikte yaz.”
5/84- “Hem Rabbimiz’in bizi salihler
topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah’a ve bize Hak’tan gelene
inanmayalım?”
5/85- Böylelikle Allah, dediklerine karşılık
olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu,
iyilik yapanların karşılığıdır.
5/86- İnkar edenler ve ayetlerimizi
yalanlayanlar; işte onlar, çılgın ateşin arkadaşlarıdırlar.
72/14- “Ve elbette bizden Müslüman olanlar da
var, zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar, artık onlar ‘gerçeği ve doğruyu’
araştırıp-bulanlardır.”
Cinlerden yani ehli kitap ve puta tapıcılar içerisinde
olanlardan, Gelen peygamberlere İman edip Salih amel işleyenler, Cin olma
özelliğinden soyutlanarak Müslüman olma özelliğine dönüşmektedirler. Müslüman
olmanın cinsi cibilliyeti ırkı türkü yok ki. Yeter ki insan olsun herkesin
Müslüman olma hakkı var, Cin olma hakkı da var. Olmamış olsaydı zaten böyle
farklı yaşam biçimleri ortaya koyanlar olmazlardı.
72/15- Zulmedenler ise, onlar da cehennem için
odun olmuşlardır.
Kuran’a Göre Yeryüzünde iki biri birinden
farklı insanlar vardır. Müslüman olanlar, Müslüman olmayanlardır. Bir başka
ifadeyle seçimlerini, Rabbani yolu seçerek Allah’ın elçiler aracılığı ile
göndermiş olduğu vahiy orijinli yolda yapanlar, Birisi de seçimini iblisin
şeytanın cinlerin yolunda yaparak hem kendi nefsine hem de diğer insanlara
zulmederek Rabbin terbiyesi dışında yol seçenlerdir.
Halife olmanın bir anlamı da budur. Dünya
hayatında kendi kararını kendisi dilediği yolda vererek hayat yaşamasıdır.
Onlara dünyada Ne Allah karışır ne de insanlar karışabilirler. Bir insan
kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne
Rabbin yoluna ne de şeytanın yoluna götürebilirler. Ancak hangi yola karar
vereceğini kendisi seçer.
72/16- Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol
üzerinde ‘dosdoğru bir istikamet tuttursalardı’, mutlaka Biz onlara bol
miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.
Dünya hayatında ister insanlardan isterse de
cinlerden Kim Allah’ın istediği bir şekilde yaşamlarını sürdürmüş olsalardı hem
bu dünyada hem de ahiret âleminde nimetler
içersinde olacaklardı.
72/17- Ki, kendilerini bununla denemek için.
Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah), onu ‘gittikçe şiddeti artan’ bir
azaba sürükler.
Kuran Kendi içerisinde geçen kelime ve
ayetleri kendi mantık kuralları içerisinde açıklar ve izah eder. Bizim
görevimiz haşa Kuran’ı açıklamak değil, Allah tarafından açıklanmış olan
Kuran’ın nasıl açıklandığını bularak Kuran’dan öğüt almak isteyenlere tercüman
olmaktır.
Kuran’da geçen bir kelime eğer doğru
anlaşılmışsa mutlaka onu destekleyen birçok ayetler olması gerekir. Ve hiçbir
zaman Kuran’da geçen diğer ayetlerle çelişmemesi lazımdır. Şimdi insanların
anlayamadıkları bir ayeti naklederek ayetin Kuran ve evren içerisinde ne anlama
geldiğini anlamaya çalışalım.
51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir
elçi gelmeyiversin, mutlaka: “Büyücü ve cinlenmiş” demişlerdir.
51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana
ibadet etsinler diye yarattım.
Zari at suresinde bir konu içerisinde,” Ben, cinleri ve
insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.”
Genelde Ehli kitap ve İslam toplularında Cin
kelimesine yükledikleri anlam, beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten
yaratılmış olan varlıklardır. Diye tanımanmış ve öyle anlaşılmıştır. Bu tanım
Kuran’ın cin kelimesine yüklediği anlamla yakından uzaktan alakası yoktur.
Bakınız konu içerisinde ayette şöyle bahsedilmektedir.
“İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi
gelmeyiversin, mutlaka: “Büyücü ve cinlenmiş” demişlerdir.”
Cinlenmişsin ifadesi Kendi toplumlarının örf
ve adetlerinden uzaklaşmış başka bir din anlayışı kendi dinleri ile onun
getirdiği dininin farklılığını vurgulamaktadır. Kuran’da geçen bir kelime ve
bir ayetin ne anlama geldiğini Arapça sözlüklerden değil, Kuran’ın o kelimeye
yüklediği anlamı yakalamak gerekir.
Bir mantık çerçevesi içerisinde düşündüğümüz
zaman, Kuran’ın anlattığına göre, kâinatta temel olarak yaratılış bakımından
birebirinden farklı iki varlık vardır.
Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altında olan
insanlar, diğeri ise âdemoğluna secde etmek için yaratılmış olan varlıklardır.
Birisi denenen ve dünya hayatında attığı her adımdan konuştuğu her sözden ve
yaptığı her davranıştan sorumlu olan varlıklardır. Bunların adı genel başlık
içersinde insanlardır.
67/ 2- O, amel
(davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek
için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Dünya hayatında İnsanlar iyi
ve kötü ameller işleye bilmeleri için hem iyi amellere gidebilecek eğilimi, hem
de kötü amellere gidebilecek isteği ve malzemeler olması gerekir. İşte insanın
her iki yöne gidecek istekleri ve malzemeleri Kuran’da melek diye
tanımlanmaktadır.
2/ 29- Sizin için yerde
olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi
gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
2/30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle
yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar
akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin
bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Allah’ın yeryüzünde kendisine muhatap aldığı
ve yerlerde ve göklerde yaratmış olduğu bütün varlıkları sadece insanlar için
yaratmıştır. Kuran’ın “biz her şeyi çift yarattık” ayetinin muhatabı olan
varlıklar insanlar ve melekler olarak karşımıza gelip oturmaktadır.
51/ 49- Ve Biz,
her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
Meleklerin yaratılışlarının temel
özellikleri, Kendilerine kodlanmış olan bilgilerle seyirlerini sürdürerek
secdelerini insanlara öyle yapmaktadırlar.
66/ 6- Ey iman edenler,
kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve
taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi
emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
Meleklerde ne seçenek var, ne
de irade vardır. “Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve
emredildiklerini yerine getirirler.” Onlar ne emredişmişse onu yerine
getirirler. Şimdi Yukarıda anlattıklarım çerçevesinde Cinler bu iki varlığın
neresindedir?
CİNLER MELEKLER
KATEGORİSİNDEN Mİ? İNSANLAR KATEGORİSİNDEN MİDİR?
Etrafa ve kâinata baktığımız
zaman, görebildiğimiz ve göremediğimiz Bütün varlıklar ya insanlar
kategorisindendirler, ya melekler
kategorisindendirler.
Eğer insanlar
kategorisindense önüne her insanın bir olay karşısında iki seçenek çıkmasıdır.
O zaman cinlerin nasıl bir varlık olduğunu, meleklerden mi, yoksa insanlar dan
mı? Olduğunu anlamadıkça cinlerle ilgili geçen ayetler de anlaşılması mümkün
görünmemektedir.
Kuran’da kırk bir yerde cin,
doksan üç yerde melek, iki yüz seksen üç yerde de insan kelimesi geçmektedir.
Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa Kâinatta bulunan
meleklerin listesi yapılmak istense deniz biter meleklerin listesi yine bitmez.
O zaman Bu insan kimdir. İnsan nasıl bir varlıktır? Kuran genelde İnsanların
bazı bildikleri şeyleri örnek göstererek bazı bilmediği şeyleri bizlere anlatır.
Ben de insanların bazı bildiklerinden bilmedikleri bazı şeyleri örnek
göstererek anlatmaya çalışayım.
Yaratılmış olan iki varlıktan
bitkiler insanlar kategorisinden mi? Yoksa melekler kategorisinden midir?
Bu sorunun karşılığı Melekler
kategorisinden olması gerekir. Çünkü bitkilerde denenme sınanma diye bir olay
yoktur.
7/ 206- Şüphesiz Rabbinin
Katında olanlar, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler; O’nu tesbih ederler ve
yalnız O’na secde ederler.
16/ 48- Allah’ın herhangi
bir şeyden yarattığına bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve
soldan Allah’a secde eder vaziyette döner.
16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa,
canlılar ve melekler Allah’a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.
16/50- Üstlerinden (her an bir azap göndermeye
kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.
Ama insanlara gelince Onlardan büyük çoğunluğu
kendilerine verilen emirleri yerine getirmemektedirler.
30/ 8- Kendi
nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında
olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır.
Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar.
22/ 18- Görmedin mi ki,
gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine
azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici
yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
Demek ki, Secde etmeyen
insanların dışında Hiçbir varlık yoktur. O zaman iblisi nereye koycağız? Şimdi onu tespit etmeye çalışalım.
2/ 31- Ve Adem’e
isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: “Eğer doğru
sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin” dedi.
2/32- Dediler ki: “Sen Yücesin, bize
öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.”
2/33- (Allah:) “Ey Adem, bunları onlara
isimleriyle haber ver” dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de
dedi ki: “Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim,
gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim.”
2/34- Ve meleklere: “Adem’e secde edin” dedik.
İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece)
kafirlerden oldu.
Dikkat ederseniz bakara suresinde, Konu
içerisinde bütün meleklerin âdeme secde ettiklerini İblisin secde edenlerden
olmadığını açıklamaktadır. O zaman iblis insanla gündeme gelmektedir. İbis
kelimesi Adem ve eşi ile ilgili ayette anlatılırken, hemen ikisinin nötr halden
yasak ağaca yaklaşma isteği ve yemesi sonucunda şeytan gündeme gelmektedir.
7/ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş.
İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen
çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
“Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya
ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Eğer İblis olmamış olsaydı, Adem ve eşi iki
melek olacaklardı. Yani kendilerine vesvese veren Allah’ı inkar etmeyi
fısıldayan kötülük yapmayı adam öldürmeyi teklif sunan insanın kendi öz
yapısında bir varlık olmasaydı Bulunmuş oldukları ortamdan hiçbir zaman
çıkmayacaklardı. Cennete kalacaklar, yeryüzünde imtihan olayı olmayınca
ebediyete kadar yaşayıp gideceklerdi.
İblis; İnsandan ayrı bir varlık değil,
Melekler kategorisinden olup, insanı sadece saptırmayı teklif sunmakla görevli
bir melektir. İşte iblisin görevinin doğrultusunda yol seçen insanlar İnkâr
eden, kafir cin, şeytan, münafık, zalim, vs. isimleri ile kuranda anılmaktadır.
O zaman iblis yaksa insan da yoktur. İnsan yoksa iblis de yoktur. Yani iblis,
insanda et ve kemik gibidirler. İşte iblisin var olması ile başlayan yaşam
süreci insanların yok olma sürecine kadar devam edecektir.
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne
kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen
gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
Şimdi İnsanın bir de takva meleği vardır.
Onunla ilgili birkaç tane ayet aktaralım.
16/2-
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden
başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”
Takva; Bir adı toplum dilinde
vicdandır. Bu melek iblis meleğinin tamamen alternatifidir. İblisten insana bir
ses geldiği zaman, Takva meleği insanı hemen o teklifin yanlış olduğunu
fısıldar ve doğru olan Rabbinin sözlerinin olduğunu insana söyler. O zaman
İnsanın bir tanımını yapalım.
İnsan; Hem iblisin
tekliflerine muhatap ve eğilimli, Hem de takvanın tekliflerine muhatap ve meyilli
Aklıyla karar verdiği istikamette sıfatlaşarak isimler almaktadır.
Kuran, İnsanda bulunan iki
birdirbirine zıt olan olguların İblisin teklifi yönünde karar kılanların Tümüne
cin kelimesi kullanmıştır. İşte cin insanlardan ayrı bir varlık değil, İnsanın
rabbin yoluna çıkan sıfatlaşmış ismidir.
18/50- Hani meleklere:
“Adem’e secde edin” demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O
cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni
bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin
düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Cin; İblisin teklifleri
sonucunda, Yaratılışta Allah’a vermiş olduğu sözden cayarak, Rabbani yolun
dışına hayat süren yasak ağacın meyvelerinden yiyerek beslenen insanların
adıdır.
Çelik fabrikasından domates
salçası ve ya makarna üretilmediği gibi, İblisin ağacından takva meyveleri de
üremez. Takva ağacından da iblis ağacının meyveleri yetişmez.
7/172- Hani Rabbin,
Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine
karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) Onlar:
“Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan
habersizdik” dememeniz içindir.
Şimdi, Cinlarin yaratılış
gayesi ile ilgili ayeti tekrar naklederek yeniden düşünmeye çalışalım.
وَمَا
خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
51/56-Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li
ya'budûni.
51/56- Ben, cinleri ve
insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
Daha önce İnsan kelimesini
tanımlarken, Hem rabbani yol eğilimli hem de şeytani yola eğilimli nötr bir
varlık olarak tanımlamıştık. Bu ayette Rabbani yolda olanlardan bahsetmiyor.
Sebebi ise onlar zaten imtihanı kazanmış görünmektedir. Asıl imtihan Yol
seçmemiş olanlarla yol tercihini İblisin yolunda yapmış olanları İmtihan etmek
için yarattık ifadesi kullanılmaktadır.
Şimdi cinler hakkında İslam
toplumlarının ve ehli –kitap toplumlarının Kuran’daki anlatılan cin kelimesi
ile çelişkileri ortaya koymaya çalışalım.
1-Kuran’a göre cinlerin dumansız
ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet yoktur. Ama Kuran’ın dışında din
edinenler Kuran’daki şu ayetleri öne sürerek dumansız ateşten yaratıldığını
söylemektedirler.
خَلَقَ
الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
55/14-Halakal insâne min salsâlin kel
fehhâr(fehhâri).
55/14- İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir
çamurdan yarattı.
وَخَلَقَ
الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
55/15-Ve halakal cânne min mâricin min
nâr(nârin).
55/15- Cann’ı (cinni) da ‘yalın-dumansız bir
ateşten’ yarattı.
وَلَقَدْ
خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُو
15/26-Ve
le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan,
şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
وَالْجَآنَّ
خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
15/27-Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris
semûm(semûmi).
15/27- Ve Cann’ı da daha önce ‘nüfuz eden
kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
Rahman suresi on dört on beş ve Hicir suresi
yirmi altı ve yirmi yedinci ayetlerde Gördüğünüz gibi, İnsanın beden kısmını
çamurdan ve balçıktan yaratılmış olduğunu, Ona enerji veren canı da dumansız
ateşten yaratıldığını anlatmaktadır.
Genelde meallerde mütercimlerin büyük bir
kısmı cinlerin dumansız ateşten yaratıldığını tercüme etmişlerdir o da bütün
cin kelimesi ile ilgili anlayışı tamamen yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur.
Ayetin orijinal olan metninde canne geçtiği halde, neden cinleri diye tercüme
ettiklerini sorduğumuzda can cinin çoğulu diye cevam vermişlerdir. Ben de dedim
ki orijinal olan metinde çoğul kullanılmış olan bir cin kelimesine bakalım
dedim ve örnek verdim. İşte örnek;
فَلَمَّا
قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ
الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ
كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
34/14-Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ
dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu minseeteh(minseetehu), fe lemmâ
harre tebeyyenetil cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil
muhîn(muhîni).
34/14- Böylece onun
(Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte
olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce,
açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine
aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
Yukarıda vermiş olduğu
ayetler öreğinde görüldüğü gibi can kelimesi canne cinler kelimesi de cinnu
diye geçmektedir. Demek ki, Cinlerin dumansız ateşten yaratılışı ile ilgili
Kuranın hiçbir yerinde bir ayet yoktur.
2-Efendim İblis ateşten yaratılmış
iblis de cinlerden di ayeti cinlerin de ateşten olduğunu gösterir
demektedirler.
7/12- (Allah) Dedi: “Sana
emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan
hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
وَإِذْ
قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ
مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ
أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
18/50-Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme
fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne minel cinni fe feseka an emri
rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum
lekum aduvv(aduvvun), bi'se liz zâlimîne bedelâ(bedelen).
18/50- Hani meleklere:
“Adem’e secde edin” demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O
cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni
bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin
düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Doğru, İblis cinlerdendi
diyor ayette Peki İblis ateşten yaratılınca cinlerin de ateşten yaratılması
şart mı? Allah bütün canlıları sudan yarattık ifadesi kullanır bütün canlılar
su diyebilir miyiz?
21/30- O inkar edenler
görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz
onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar
mı?
3-Eğer, klasik din
anlayışında olanların anladıkları gibi cinler beş duyulara algılanamayan
dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olmuş olsaydı, İnsan olan bir elçiden
nasıl Kuran’i eğitim alabilirlerdi?
17/94- Kendilerine
hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: “Allah, elçi
olarak bir beşeri mi gönderdi?” demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: “Eğer yeryüzünde (insan değil
de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak
elbette melek gönderirdik.”
Eğer, cinler yukarıda aktarmış olduğum,
ayetlere göre beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsalardı,
Kendilerine beş duyularla algılanamayan varlıklardan peygamberler gelmesi
gerekirdi maalesef Kuran’da cinlerden peygamber olduğuna dair hiçbir ayet
yoktur.
Yeryüzünde insan değil de tatmin bulmuş
Melekler olsaydı kendilerine gökten tatmin bulmuş meleklerden peygamberler
gönderirdik ayeti aynı zamanda cinler için bu söylenemez miydi? Eğer cinler beş
duyulurla algılanamayan bir varlık olsaydı kendilerine beş duyularla
algılanamayan varlıklardan peygamber gönderirdik mantığı kurulması gerekirdi.
4- Cinlerin insan bedenine girerek, cinlerle
insana büyü sihir yaptırdıkları inancı vardır. Bir de cinleri kontrolleri
altına alarak gayptan haber aldıklarını söyleyen bazı şaklabanlar vardır. Onlar
eğer böyle br şey yapabilmiş olsalardı Önce cinleri kendi şahsiyetleri için
kullanırlar ve önce kendileri ekmeğe muhtaç halde olmaktan kurtulurlardı.
Kendilerine hayrı olmayan cinlere başkalarının hayrına kimse kullanmaz bu sahtekârlıktan
başka bir şey değildir.
72/18- Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah’a
aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk
etmeyin (dua etmeyin, tapmayın).
Yerleri ve gökleri yaratan ve insanlara yol
gösterici olarak kitaplarını ve peygamberlerini gönderen Ve insana her türlü
donanımı vererek yayılmış olan rızktan ikram eden Allah’a ibadet ve kulluk
yapmak varken, Kendilerine bile yararları olmayan bir takım putlara tapmak
onlara kulluk yapmak gerçekten bir nankörlüktür.
Dünya hayatında kim rabbinin sözlerini dinler
ve onun vermiş olduğu kurallara göre hayatını düzenlerse hem dünya hayatında
hem de ahiret hayatında kurtulmuştur. İman eden ve rabbani yolda yürüyen bütün
temiz aklı sahipleri olan o mümin kullar, Ölümlerinin dirimlerinin yaşamlarının
namazlarının hep yerleri ve gökleri yaratan Allah’a ait olduklarını söyleyerek
bu dünyadan göçüp gitmişlerdir.
6/ 161- De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru
yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine… O,
müşriklerden değildi.”
6/162- De ki: “Şüphesiz benim namazım,
ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”
6/163- “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle
emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.”
İşte bu ayetler çerçevesinde inanan ve yaşayanlar
Allah’ın taraftarlarıdırlar. Bu tip insanların mescidi Allah’ın mescididir.
Bunun dışında olanların yaşamları ve mescitleri de tağutların mescitleridir.
Bu iki mescit şeklini kuran tövbe suresinde
şöyle anlatır.
9/ 17- Şirk koşanların, kendi inkarlarına
bizzat kendileri şahidler iken, Allah’ın mescidlerini onarmalarına (hak ve
yetkileri) yoktur. İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar
ateşte süresiz kalacak olanlardır.
Şirk koşmak, Allah’ın haşa yanına bir Allah
daha getirerek ona tapmak değildir. Şirk koşmak put edindiği ilahların
sözlerini kendilerine yaşam biçimi olarak kabul etmek demektir. Hem adam
Allahın içme dediği içkiyi içsin hem de namaz kılsın. Hem adam yapma dediği
zinayı yapsın hem de Allahın mescidinde namaz kılsın. Hem Allah kumar oynama
desin adam kumarını oynayıp Allahın mescidine gelsin. Allah’ın dininde böyle
bir şey yoktur.
33/ 4- Allah,
bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini
annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz)
eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz)
çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise,
hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Bir vücuda iman girerse orada
küfür barınmaz çıkar, Küfür girerse orada iman barınamaz çıkar. Bir insan hem
küfrü hem de imanı aynı anda barındıramaz. Kapı aynı andan hem kapalı hem de
açık olamıyorsa bir insan aynı anda hem imanlı hem de küfürbaz olamaz.
9/18- Allah’ın mescidlerini, yalnızca Allah’a
ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan
başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları
umulanlar bunlardır.
Mescidi onarmak demek sadece cami toplu ibadet
yerleri olan mekânlar gelmesin. Allah’ın mescidi Allah’ın vahiylerle
çerçevelediği bir yaşam biçimi hayat tarzı ve duruşun adıdır. Kendilerine
vahyin dışında yaşam biçimi hayat tarzı düzenleyenler asla Allah’ın
mescitlerinde olduklarını sanmasınlar. Allah’ın mescitlerini ayette de belirtildiği
gibi,” Allah’ın mescidlerini, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden,
namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar
onarabilir.”
9/ 107- Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek),
mü’minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı
gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye
yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik
etmektedir.
Allah Kendi yanda olanlarla olmayanları
ayırmaktadır. Adam hem Allah’ı inkâr etsin hem eleştirsin Hem de Müslüman
olanın yanında dursun veya aynı safta namaz kılsın. Adam hem Kuran gökten
indiği zannedilen bir kitap desin hem de böyle dernekte partide pırtıda
olanların yanında dursun hem de seninle beraber Rabbim Allah’tır diyenlerin
yanında dursun. Allah iman eden samimi ve ihlas içinde olanları uyararak
onların oyunlarına gelmemeyi müminlerden istemektedir.
9/108- Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde
hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid,
senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı
içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.
9/109- Binasının temelini, Allah korkusu ve
hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek
bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine
yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
Evet, binasının temelini sağlam yere atanla
çürük yere atan aynı değildir. Aynen onun gibi Yaşamının temelini yerleri ve
gökleri yaratan Allah’ın istediği gibi planlayanlarla, Yaşamının temelini
Allah’ın dışında ilah edinmiş olduklarının kurallarına göre planlayanlar
elbette bir değildir.
4/ 146- Ancak
tevbe edenler, ıslah edenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız
olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü’minlerle beraberdirler.
Allah mü’minlere büyük bir ecir verecektir.
72/19- Şu bir gerçek ki, Allah’ın kulu (olan
Muhammed,) O’na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,)
neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi.
Allah’ın kulu Muhammedcin duası, Cehalet
karanlığındaki topluma, Allah’tan başkasını rab edinmeyin, Hırsızlık yapmayın
birikirlerinizin mallarını haksız olarak değerinden düşürüp eksilterek sahip
olmaya kalkışmayın, İnsanların din özgürlüklerini kendisine verin diyerek
toplumu bilgilendirmektir. İşte toplumun önde gelen makam ve koltuk sahipleri
Bundan rahatsız olmakta ve onun yapmış olduğu söylem ve eylemlerine karşı tavır
koymaktadırlar.
72/20- De ki: “Ben gerçekten, yalnızca Rabbime
dua ediyorum ve O’na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum.”
Dua; Elleri havaya kaldırarak Allah’a istekler
sıralamak demek değil, Allah’a yapılan dua Onun göndermiş olduğu vahiylerle
hayatı planlayıp yaşamaktır. İşte Son nebi ve resulün “Ben gerçekten, yalnızca
Rabbime dua ediyorum ve O’na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum.”
Demesindeki hikmet budur.
72/21- De ki: “Doğrusu ben, sizin için ne bir
zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.”
72/22- De ki: “Muhakkak beni Allah’tan
(gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve O’nun dışında asla
bir sığınak da bulamam.”
Evet, Biz Allah’tan geldik tekrar ona
döneceğiz. Onun dışındakiler Allahtan ne gelecek olan azaba karşı insanları
kurtarabilirler. Ne de Allah istemedikçe Allah’tan başka hiç kimse azap etmeye
gücü yetebilir.
72/23- “(Benim görevim,) Yalnızca Allah’tan
olanı ve O’nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah’a ve O’nun elçisine
isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi
vardır.”
Peygamberler Allah’tan aldıkları vahiyleri
insanlara iletirler. Görevleri sadece tebliğ etmek insanları gelecek olan
tehlikelere karşı uyarmaktır. Kim bu uyarılara karşı öğüt alır yanlışlıklarını
düzeltirse kendi lehinedir kim de uyarılara karşı duyarsız olur azgınlık ve
sapkınlıklarını arttırırsa o da kendi aleyhinedir.
72/24- Sonunda onlar, kendilerine vadedileni
gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı
bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır.”
Bu inkar eden ve nebilerin getirdikleri ahiret
alemi ile ilgili uyarılarına kulak tıkayanlara Korkunç azaba karşı korkunç bir
tehdittir.
72/25- De ki: “Bilmiyorum, size vadedilen
(kıyamet ve azap) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur!?”
Her insan Kendisine verilmiş bir zaman dilimi
içerisinde denenmektedir. Kim Allah’ın istediği kurallara göre yaşamaz ve
zulmederse O ahiret âleminde kendisine verilecek olan cezayı beklesin. Allah
katında bu zaman sıfırdır insanlar yanında da en son duyduğum habere göre en
çok yaşayan insan 169 yaşına kadar yaşamış işte olsa olsa en çok süre bu
olmalıdır.
72/26- O, gaybı bilendir. Kendi gaybını
(görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)
Allah Kimseye ne zaman öleceğini bildirmez.
31/ 34- Kıyamet
saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde
olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde
öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.
72/27- Ancak elçileri (peygamberleri) içinde
razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına
izleyici (gözetleyici)ler dizer.
Peygamberleri peygamber yapan ve onları
kutsallaştıran olay, ne doğum günleri ne ölüm günleridir. Onları değerli kılan
Allah’tan almış oldukları vahiylerdir. Aynı zamanda aldıkları vahiyleri
insanlara ulaştırmalarıdır.
72/28- Öyle ki onların, Rablerinden gelen
risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların
nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tespit
etmiştir.
Peygamberler diğer insanlardan Allah’tan vahiy
almaları ile farklılaşmaktadırlar. Birincisi Dünya hayatında insanların
teknolojik yönden ulaşamadığı zamanda ulaşılamayan gayıbi bilgileri insanlara
vermesi, İkincisi olarak da, insanlar teknolojide bilimde ne kadar ilerleseler
de hiçbir zaman ulaşamayacakları gayıbi bilgilerdir. Bu da ahiret âlemi ile
ilgili bilgilerdir.
69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir
elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az
inanıyorsunuz?
69/42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az
öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
İnkâr edenlerin İnanmadıkları ve kabul
etmedikleri olay, İnsanlar içerisinden Allan peygamber seçip ona vahiy
göndermez anlayışlarıdır. Ve bundan dolayı da Ne Allah’tan gelen kitaplara
inanırlar ne de o kitaplarda yazan ahiret âlemine inanırlar. Şimdi Kurandan iki
farklı ayet örneği vererek Dünya hayatında insanların o bilgiye ulaşmadan
Allah’ın bilgi vermesi ile bilen bilgilere söylediklerimizi belgeleyelim.
21/30- Öyleyse
sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına
çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir
değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu
bilmezler.
Konu uzamaması için, Bir ayet
örneği vererek dünya hayatında insanların o bilgiye ulaşmadan önce bu bilgi bir
insan tarafından verilemez. Bu gün canlıların sudan yaratılmadığını izah eden bir
tane bilim adamı var mı?
Şu anda İnsanların daha
keşfedemediği bilgiler çağlar ilerledikçe keşfedilip bilinir hale gelecektir.
Şimdi ahiret hayatı ile ilgili gayıbi bilgilere bir örnek verelim.
39/47- Eğer yeryüzünde
olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı,
kıyamet günü o kötü azaptan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak
verirlerdi. Oysa onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah’tan kendileri
için açığa çıkmıştır.
Kuran gayıbi bilgi olarak,
ahiret hayatına inanmalarını müminlerden istemektedir. Dünya hayatında kim
Allahın göndermiş olduğu vahiylere iman eder ve yaşamını ona göre düzenlerse
işte ahiret hayatında ebedi cennet vardır. Kim de inkâr eder ve zulümle
hayatını sürdürürse de ahiret hayatında ebedi olarak cehennemde kalacağı
bildirilmektedir.
Dünyada ahire tin bir ispatı
yoktur. Sadece peygamberlerin getirdikleri kitapları inceleyip ondaki
harikuladeliği görenler ahiret’e iman ederler.
Doğrularım yerleri ve gökleri
yaratan Allah’a yanlışlarım ise aciz bir kul olarak bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder