30 Temmuz 2014 Çarşamba

38- SAD SURESİNİN TEFSİRİ!!




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
Sad suresi, Kuran sıralamasına göre otuz sekiz, nüzul sırasına göre de otuz sekizinci sure olup, seksen sekiz ayetten ibarettir. Mekkede indirilmiştir.

38/1- Sad, Zikir dolu Kuran’a andolsun;
Sad, Kuran harflerinden birisi olup, Bazı müfessirlerin anladığı ve anlattıkları gibi, Anlamı bilinmeyen “huruf’u mukatta”  harfler değil, Kur'an bu harflerden meydana gelmiştir, anlamındadır.
7/1- Elif, Lam, Mim, Sad.
Zikir kelimesi, Düşünen, tefekkür eden, insanların hem kendilerine gelen vahiyleri, hem de yaratılmış olan evrenin yasalarını çözerek anlamaları ve bilgiye ulaşmaları anlamında kullanılmıştır. Bir başka ifadeyle zikir bilginin ta kendisidir. Bilgiye ulaşan her insana Kuran zikir ehli kelimesi kullanmaktadır.
16/43- Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
Kuran Evrenin konuşan dilidir. Kuran’ı doğru anlayanlar, hem kendilerini doğru düzgün tanıma fırsatı bulurlar. Hem de evrenin konuşma dilini çözmeyi doğru olarak kavrayabilirler.

38/2- Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.
İnkâr edenler, genelde bütünsel olarak öte dünyayı, Ahiret âlemini inkâr edenler için kullanılmış olan bir ifadedir. Bunlardan bazıları, Allah ile beraber Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları da içine alarak inkâr etmektedirler.
Bazıları Allah’ı kabul ettikleri Halde Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları melekleri ve ahiret âlemini inkâr etmektedirler. Bazıları da Allah’ı peygamberliği, kendilerine gelen kitapları ahiret âlemini melekleri Kabul ettikleri halde kendilerinden sonra gelen peygamberleri kabul etmeyerek sadece biz bize indirileni kabul ederiz deyip inkâr etmektedirler.
38/3- Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.
Yıkıma uğratılma,  Dünya hayatında ibadet ve kulluk için yaratılmış olan insanların kendilerine yüklenmiş olan emanete hıyanet ederek Yaratılış gayesinin dışında Uyarıcıları kabul etmeyerek Vahiylere karşı duyarsız olarak yaşayarak ölmek demektir.
Dünya hayatı bir denemedir. Ahiret hayatı ise bu denenmenin veya sınavın sonucunda verilen bir ödüldür. İnsan ya kendisine yüklenen emaneti Allah’ın istediği gibi korur kabullenir kendi cennetini hazırlar. Ya da kendisine yüklenen emanete hıyanet eder, cehennemini kendisi hazırlar.
Kuran’da kendi cehennemini hazırlayanlar, Dünya hayatında kendi ecellerine kadar, hakka karşı gözleri kör, kulakları sağır kalpleri de mühürlenmiş olarak dolaşanlara yıkıma uğrattık ve helak ettik ifadeleri kullanılmaktadır.

38/4- İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: “Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.”
Allah İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, İnsanlara uyarıcı olarak nebileri ve resulleri peş peşe dizerek, Ahiret âleminde inkârları yüzünden başlarına gelebilecek felakete karşı uyarılmışlardır.  Gelen Nebiler, Yerleri ve gökleri yaratan bir tek ilah olduğunu, sizin kendi ellerinizle yapmış olduğunuz o putların, kendilerine bile bir faydaları ve zararları olmadığını anlattıklarında onlardan şu cevap geliyordu.
 38/5- “İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey!”
Genelde İnsanların büyük bir çoğunluğu, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmektedirler. Ama Allah’ın rabliği konusunda insanlar ihtilafa düşmektedirler. Allah’ın rabliğini kabullenmek demek, Onun göndermiş olduğu nebi ve resullerin getirdikleri vahiy orijinli dinle hayatı yaşamak ve anlamlaştırmak demektir.
Bakınız günümüzde de dünya insanlarına sorsan seni ve yerleri ve gökleri kim yarattı? Desen şüphesiz Allah derler. Ama Allah’ın peygamber kitap gönderdiğini, o vahiylere göre yaşanmadığı zaman ahiret âleminde ceza çekileceğini söylesen inanmazlar.

29/61- Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?” diye soracak olursan, şüphesiz: “Allah” diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
43/87- Andolsun, onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Evet, yerleri ve gökleri yaratan, bir Allah var. Ama Allah bizim dünya hayatında, Bizim işimize karışmaz. Bize yol yöntem tarif etmez derler. Oysa Yerleri ve gökleri yaratan Allah insanları böyle başıboş olarak yaratıp ortalığa salıp çekildi mi? Bu tip insanların günümüzde karşılığı deistlerdir. Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde Allah’ın rab olduğunu kabul etmemektedirler.
Hiç bir insan, Elleri ile taştan ağaçtan betondan yapılmış olan putlara tapmaz. Asıl onların taptıkları, o putların arka bahçesinde saklı olan ideolojileri ve yaşam biçimleridir.
22/73- Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
38/6- Onlardan önde gelen bir grup: “Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur” diye çekip gitti.
Bu gün dünya üzerinde dolaşan, insan uydurması bütün beşeri sistemler ve onların sembolik heykelleri hep bu konumdadırlar. Para servet makam mevki dünya tutkusu laiklik, kominizim kapitalizm, leninizim ne kadar aklına izimler gelirse o kadar ilah o kadar put vardır. Herkes kendi putuna kimsenin dokunmasını istemez. Onun uğruna ölür ya da öldürür.
38/7- “Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir.”
Dünyevileşen insanlar için, Ahiret hayatı diye bir hayat yoktur. Onlar için bu dünyada yaşarlar ve ölürler. Yeniden diriltilip hesaba çekme diye bir şey yoktur.
23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?”
23/36- “Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”

38/8- “Zikir (Kur’an), içimizden ona mı indirildi?” Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır.

İşte İblisin teklifi insanla buluşuyor. Vahye muhatap olan elçiyi küçümsüyor ve inkâr ediyorlar.
38/9- Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?
Allah Peygamberliği kime verip vermeyeceğini onlara mı danışacak? Yoksa Mülk onların da Kuran’ın ona indirilişini geri mi almak istiyorlar?
38/10- Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak göğe) yükselsinler.
Allah kendi ilahlığını vurgulayarak, onlara şöyle meydan okuyor. Yerlerin ve göklerin mülkü onların mı? Kimin ne alacağını, kime ne verileceğini, yoksa onlar mı tayin ediyor?
38/11- Onlar, burada (çeşitli) fırkalardan olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar).
İnkâr edenle, kendi aralarında fırkalara ayrılmış farklı guruplar halinde yeryüzüne dağılmış yüzlerce parçalara ayrılmışlardır. Bunun sebebi ise Yaratılışta verdiği sözü bozmalarıdır. İnsanlar yaratılışta tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde idiler. Daha sonra iblisin teklifi ile ümmet ve şeriat farklılığına ayrılarak parça parça oldular.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Bütün gelmiş geçmiş olan peygamberlerin getirmiş oldukları dinin adı İslam,  teslim olanların adı da müslümandır. Bunlar arasında bütün temiz şeyler helal, pis ve murdar olan şeyler de haram kılınmıştır.
Her peygamberin şeriatları arasında hiçbir farklılık yoktur. Bunlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedir. Allah bu yolda yürüyenlerin dinini kabul edecektir. Bu yolun Adı “Rabbani yoldur” Kurtuluş bunlar içindir. Bu yolun dışında olanlar yüzlerce binlerce şeriat ve ümmetlere ayrılmıştır. Bunların hiç birisi kurtuluşta değildir.
Rabbani yolun, dışında olanların söylem ve eylemleri zan ve tahminden öte geçmeyen belgeye dayanmayan masal ve hikâyelerden başkası değildir. Allah Katında bunların yaptıkları şeyler boşa gitmiştir.
2/264- Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.
2/265- Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.
38/12- Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
38/13- Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar (Allah’a karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).
38/14- Hepsi de elçileri yalanladılar, böylece azapla-sonuçlandırmam (onlara) hak oldu.
Kuran’da zikredilen değişik kavimlerin Değişiklik arz eden suçlardan dolayı helaklerini Kuran mecazi bir anlatımla anlatarak Örnekler vermektedir. İnkâr etme ve yalanlamanın ardından hakka karşı bütün duyu organların basiretlerini kaybederek Dünya hayatında kör ve sağır olarak dolaşması ve hayata o gözle bakmalarından dolayı bir türlü doğru yola gelememeleri anlamındadır. Kuran İçerisinde Bununla ilgili konular sık sık tekrar edildiği için, Bunu bir ayet örneği vererek biraz açmaya çalışalım.
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”
Ayette Anlatılmak istenen temel mesaj, Ölenlerin diriltilip hesaba çekileceğine inanmayan bir ata dini mensubunun bize örneğini anlatarak, öğüt vermektedir.
Kuran yüz yıl ölü bıraktık ifadesi ile Dünya hayatında yaşadığı halde inkar eden bir kişinin mecazi anlamda ölü olarak yaşayıp ahiret hayatında Ona ve diğer inkar edenlere öğüt olsun diye diriltilip hesaba çekildiğini izah etmektedir. Çürümüş erimiş kemiklerin nasıl bir beden haline geldiğini eşek ile izah etmiş.

Yapmış olduğu inkârla yaşadığı amellerini de azık ile ifade ederek dirilişin nasıl olduğunu örnek olarak gösterip öğüt vermektedir. Ahiret hayatında Dirilmeyi ve hesaba çekileceğine inanmayan birisinin, diriltip hesaba çekildiğinde Nasıl onun inanmadığı bir şeyi inanılır hale geldiğini göstererek bize öğüt vermektedir

38/15- Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.
İnkâr edenlere uyarıcılar geldiklerinde diriltilip hesaba çekildikten sonra yapmış oldukları zulümlerin cezalarını çekecekleri haberi onlara verilince, alaylı bir şekilde getir azabı bize helaki dedikleri işitilmektedir.
38/16- (Alaylı alaylı) Dediler ki: “Rabbimiz, hesap gününden önce (azaptan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver.”
Mademki, Diriliş ve bize azap geleceğini söylüyorsun, O zaman beklemeden bize azabı tattır. Demektedirler. Allah da, Onlara verilmiş bir sözüm var. Onlar ahiret hayatında cezalarını çekecekler. Sen de onlara az bir süre tanı.
41/ 45- Andolsun, Musa’ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Evet, Allah zulmedenlerin cezasını ahiret aleminde verecektir. Çünkü Allah dünya hayatında zulmedenlerin cezasını vermeyeceğine dair söz vermiş.
38/17- Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud’u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah’a) yönelen biriydi.
Kuran kendisinden önce yaşamış peygamber ve o yolda yürüyenlerden örnekler vererek son gelen nebisini bilgilendirmektedir.
38/18- Doğrusu Biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah’ı) tesbih ederlerdi.
Dağlara boyun eğdirmek demek, Meleklerin ona secdesini fiilen göstermesi demektir. Dağlarda olan madenleri insanlar gerekli gayreti gösterdiklerinde kendi ihtiyaç hissettikleri yönde kullanmayı öğrenmesi ve onlardan istifade etmeleridir.
38/19- Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah’ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi.
Eğer her insan Yaratılışta vermiş olduğu söze sadakat göstererek yaşamış olsaydı, Onların yaşamları ile Meleklerin yaşamları arasında hiçbir fark kalmazdı.
7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) Onlar: “Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
38/20- Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
Allah Gökten mucize ile yardım göndererek Davut’a güçlerini kuvvetlendirmedi. O Allah’ın evrene koyduğu malzemelere yönelerek demir madenini buldu ve demirden bir takım düşman güçlerine karşı dik duruşunu koruyabilecek güç elde etmesini bildi.
Aslında Meleklerin âdeme secdesi Allah’ın yaratmış olduğu varlıklara usulüne uygun olarak yaklaşıp onlardan dilediğin konuda istifade edilmesi anlamındadır.
34/10- Andolsun, Biz Davud’a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. “Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin” (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.
34/11- “Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızı görenim” (diye vahyettik).
Davut, Şükreden kullardan birisiydi. Bir Müslüman olan bir kişinin Müslüman olarak kalabilmesi için önce kendi işini hiç kimseye bağımlı kalmadan kendisi yapacak şekilde donanımlı hale gelmesi gerekmektedir. Eğer Şartlara göre Müslüman olanlar kendilerini çağa uyduramazlarsa, inkâr edenlerin silahlarının üstünde silahlanıp hazırlıklı olmazlarsa, İnkâr edenler seni rahat durdurmazlar.
3/146- Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever.
3/147- Onların söyledikleri: “Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et” demelerinden başka bir şey değildi.
3/148- Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever.
3/149- Ey iman edenler, eğer inkar edenlere itaat ederseniz, sizi topuklarınız üzerinde gerisin-geri çevirirler, böylece büyük hüsrana uğrayanlara dönersiniz.
3/150- Hayır, sizin Mevlanız Allah’tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
DAVUDA GELEN İKİ DAVACI NEDİR?
38/21- Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
38/21-Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe).

Bir ayeti veya bir konuyu doğru olarak anlayabilmek için Ayet içerisinde Geçen kelimelerin ne anlama geldiğini Kuran’ın içerisinde o kelimeye yüklediği anlamı yakalamak gerekir.
Şimdi yukarıda geçen ayette Davacı, mihrap ve duvar kelimelerinin Kuran bütünlüğü içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım. Eğer O kelimelere doğru bir anlamı yakalayabilmişsek ayeti doğru anlar ve yaşamımıza da doğru orantıda yansır.
Son nebi ve resule, Allah kendisinden önce gelen Davud peygamberin bir kıssasını anlatarak ondan öğüt almasını istemektedir. Biz Kuran’ın konuşma dilini kendi içerisinde kullandığı kelime ve ayetlerin anlamlarını yakaladığımız zaman ancak konuları doğru olarak anlayabiliriz.
Şimdi Kuran içerisinde Bu kelimelerin geçtiği başka ayetleri aktararak ayetteki iki davacının ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
Mihrab; Bu kelime Kuran içerisinde iki yerde geçmektedir. Bu kelimenin birisi açıklamak üzere başladığımız ayet diğeri de âli İmran suresinin otuz yedinci ayettir.
3/ 37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: “Meryem, bu sana nereden geldi?” deyince, “Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” dedi.
Bu iki ayetten Mihrap kelimesini, Dünya hayatında Yaşanan bir hayat bakışının tercihinin takva yönünde kullanılmasıdır. Bir başka ifadeyle Hayat namazıdır.
38/22- Davud’a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Allah bu ayette Bir insan yapısındaki varlıkları lisanı haliyle konuşturmaktadır. Davud’da olduğu gibi iki davacı bütün aklı olan her insanda olmaktadır. Şimdi iki davacı neymiş onu Kuran içerisinde sörf yaparak anlamaya çalışalım.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Şems suresinde geçen bu ayetlerde, İnsanda Fısk ve fücur olgusu, ve buna muhalefet eden insanlara yaratılıştaki vermiş olduğu sözü her fısktan gelen bir sese karşı uyaran takva olgusu bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, İblis ve takva olgusu vardır. Şimdi bunların ayrı ayrı tanımlarını yaparak İnsanı tanımaya çalışalım.
İblis; Melekler kategorisinden olup, Sadece Görevi insanı yaratılışta vermiş olduğu sözden caydırmakla görevli bir melektir. İşte Davuda gelen doksan dokuz koyunu olup da daha doymayan bir koyunu olanı da isteyen davacılardan birisi budur.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
7/13- (Allah:) “Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
7/16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.”
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblisin, Kuran’da, bir adı nefis, bir adı fısk fücur olarak da kullanılmaktadır. Her insan akıl baliğ çağına ermeden önce onda ne takva olgusu ne de iblis olgusu bulunmaktadır.
Ne zaman Erginlik çağına gelindi. Artık ona hem takva olgusu hem de iblis olgusu yüklenerek Bir emanet bir sorumluluk yüklenmiştir. Sadece Emanet insanlara yüklenmiştir. İşte o emanet de dünya yaşamında Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluk bilinci ve yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır sözüne sadakat göstererek yaşamını Müslüman olarak sürdürmek ve canının verirken de  Müslüman olarak teslim etmektir.
33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İşte, Yasak ağaçtan yenmemesi, İblisin yolunda gidenlerin yaptıkları davranışlardan uzak kalınmasıdır. Cennetten kovulması da artık çocukluk çağından erginlik çağına geçilerek sorumluluk yüklememesi anlamında kullanılmıştır.
Davud’a gelen iki davacıdan birisi İblistir.

Takva; Toplum dilinde, bir adı da vicdan olan bu olgu, İnsanı İblisin verdiği tekliflere karşı uyaran İnsanın vermiş olduğu her yanlış karara karşı insanı yanlış diye uyaran bir melektir.
16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”
İşte Davud’a gelen davacılardan bir koyunu olup da benim koyunumu da kendi koyunlarına katmak istiyor diye söyleyen takva davacısıdır.

38/23- “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
Kuran Bu iki davacıyı Mecazi bir anlam kullanarak Kardeş diye tanımlamıştır. Yani takva olgusu da insanın bir parçasıdır. İblis olgusu da insanın bir parçasıdır.
İnsan; Hem İblis olgusunun tekliflerine hem de takva olgusunun tekliflerine muhatap nötr bir varlıktır.
Bir adı da nefis olan İblisin, Aşırı isteklerle insanı Kuşatmak isteyerek, Yaratılışta vermiş olduğu bir tek “rabbim Allah’tır” sözünden de vaz geçirerek onu sözünden döndürmek istemektedir.
Doksan dokuz koyunu olan davacı demek ki, nefsani arzuların isteklerinin çok değişik yollara giderek bir türlü ne kadar farklı yollara gitse de o yollardan huzur ve mutluluğu yakalayamadığını Bir tek Koyunu da ondan alarak insanın bütün iyilik damarlarını kurutarak kendi yolunda insanı yürütmek istediğinin mesajı verilmektedir.
38/24- (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
38/24-Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)

fetennâ-hu- onu imtihan ettik. İfadesi kullanılası gerektiği halde, “Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı” Diye tercüme edilmiştir.

Şimdi yirmi dördüncü ayette Davuda gelen iki davacıdan Birisi İblisin teklifleri olandır diğeri ise takvanın teklifleridir. Birisi Davuda şeytani yola teklif sunan birisi de bağışlanmaya Yaratılışta vermiş olduğu Rabbim Allah’tır” Sözüne sadakat göstermeye teklif sunan iki tekliften Davud bağışlanma teklifini kabul etme yönünde karar kıldığından dolayı Allah Onu bağışladık ifadesi kullanmaktadır.

Aslında Bu ayetin anlatmak istediği, Mesaj bütün insanların ortak malıdır. Yukarıda Şems suresinden vermiş olduğum ayet örneklerimden de anlaşıldığı gibi, İnsanı diğer meleklerden ayıran özellik karşısına bir olay karşısında iki seçenek çıkarak imtihana tabi tutulmasıdır.

Birisi Dünya hayatını arzulayıp Ahirt hayatından nasip almayı unutmak, nefsanî arzular yönünde tercihini kullanarak çalmak kesmek öldürmek tecavüz etmek haksızlık yapmak hak ve adaletten ayrılarak kelimeleri konulduğu yerden saptırarak ekini ve nesli yok ederek kendi odunu ile cehennemi hazırlayanlardır.

İkincisi Yaratılıştaki “Rabbim Allah’tır.” sözüne sahip çıkarak, İnsanlar arasında adaleti ihsanı Güzelliği yaygınlaştırarak Allah’ın düşmanlarına karşı her türlü bu yolda engellemelerine karşı zorluklara göğüs gererek Dik duruşunu bozmadan Allah’ın razı olacağı şekilde hayatını sürdürerek cennetini kendi elleriyle hazırlamasıdır.

6/ 39- Bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

Allah, İnsanın kendisi istemedikçe Ne bağışlar ne de saptırır. Allah insana iki farklı yol göstermiştir. Birisi Şeytanın yoludur. Birisi de rahmanın yani Allah’ın kendi razı olacağı yoldur. Allah hangi yolu seçip seçmeyeceği üzerinde insana zorlayıcı bir güç kullanmaz. Ancak her iki yola gidebilecek hem eğilimi verir ve gitmek istediği yolda malzemeleri de verir, kişileri sonunca katlanmak koşulu ile özgür iradeleriyle baş başa bırakır.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
İnsan yalnız başına bir devlet gibidir. Ya kararını verirken iblisin yönünde kurarak Muhalefet olan takva vicdan sesini tamamen yok ederek yeryüzünde bozgunculuk yapar ekini ve nesli yok eder ve kendisine ve diğer insanlara zulmeder. Ya da iktidarını takva yönünde kurar kısacık dünya hayatında hem kendisini zulümden kurtarır hem de diğer zulme uğrayan insanları zulümden kurtarmak için bütün cehdini ortaya koyarak adaleti tesis eder.

38/25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
İşte Davud Kendi öz iradesi ile,” Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” İman edip Salih amel işleme yönünde kullanmayı tercih etmesinden veya bağışlanmayı tercih etmesinden dolayı Allah bağışladık ifadesi kullanmaktadır.
İşte Kuran’da En karlı en adil en güzel yol takva yolu, bağışlanma yolu, vicdanın yolu olmasına rağmen maalesef bu yolda olanların sayısı yok denecek kadar az olmuş Ve az olmaya devam edecektir.
6/ 116- Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
Demokrasiyi kendilerine din edinenlerin kulakları çınlasın.

38/26- “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır.”
Artık Davud, kendine gelen iki tekliften, kendi öz iradesi ile Bağışlanma yolunu Allah’ın yolunu tercih etmiş. Ve Allah’ın söylediklerine karşı duyarlı bir halde kendisine verilecek emri beklemektedir. Kim Kendisine Allah’ı veli edinirse Allah onu karanlıklardan nura çıkarır. Kim de kendisine şeytanı veli edinirse, Allah onu karanlıklara sapıklığa götürür.
““Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık.” Daha önce de belirttiğimiz gibi, Halife kelimesinin iki anlamından söz etmiştik. Birincisi yeryüzünde insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklardan üstün yaratılma sebebi ile kendisine verilen donanımla yeryüzündeki varlıklara hükmetme anlamında, diğeri ise insanlar içerisinde iktidar sahibi güç sahibi olarak adaleti hakkı insanlar arasında Doğruyu hakkı adaleti uygulama merici olarak kullanılan halifedir.
Kuran’da Devlet yok diyenlerin kulakları çınlasın. Son nebi ve resul hem bir devlet başkanı hem de bir halife idi Allah’tan aldığı emirleri Allah’ın kendisine insanlardan oluşturduğu güç ve destekle Bozguncu olanların yapmış oldukları zulmü ortadan kaldırarak adaleti uygulayabildi.
2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Fert Halinde müşrik bir toplumda Mekkede Başlayan son nebinin hayat serüveni İnsanların ona iman etme ve destekleriyle Medine’de Güç ve otorite haline gelerek, Kendisinden sonra gelecek olan insan toplumları için örnek bir model olmuştur.
Mekkede “ Kendisine iman edenlerle beraber “Rabbim Allah’tır “ dediğinden dolayı Kâfir olanlar tarafından dövülüp, öldürülmeleri ve sürülmelerinden sonra Medine’de güç ve iktidar haline gelince Artık o çağda sadece Müslüman olanlar değil, Bütün insanlar zulmedenler hariç rahat bir nefes almışlardır.
Allah’ın İnsanlara gönderdiği İslam, Müslüman olanların dışında din edinenleri yok edip öldürmek için değil, Aksine İslam dışındaki din mensupları kendi dinlerini başka dinlere zulüm ve işkence aracı olarak kullanmaktan kurtarmak için gelmiştir.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
Dünya hayatında Müslüman olanlar iş başına geçtiklerinde, İnkar edenleri kendi dinlerine bir başka ifadeyle Müslüman olmaya zorlamazlar zorlayamazlar da. Ama İnkar edenler iş başına geçtiklerinde ise Kendi dininde olmayanları, büyük bir çoğunluğu zulüm işkence yaparak eserler ve doğrarlar.
Bu açıklamalarımızdan sonra tekrar konumuza dönelim.

38/27- Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay o inkar edenlere.
Yerlerde Ve göklerde ve ikisi arasında yaratılmış olan bütün şeyleri Allah insanlar için yaratmıştır. İnsan kendisine bir baksın, O mükemmel vücudundan herhangi bir organ eksildiği zaman insan ne kadar hüzün duymaktadır.
Bir göz, bir kulak bir kalp veya diğer organlardan her hangi biri olmasa o organı tekrar yerine koymak için nelerini vermezdi ki? Allah Bu kadar vermiş olduğu bu nimetlere karşı Bir şükür etmesi gerekmez mi? Ama Allah buna rağmen şükredenlerle nankör olanları dünya hayatında hiç ayırım yapmadan rızıklarını çaba ve gayreti ölçüsünde herkese eksiksiz olarak vermektedir.
75/36- İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz’ bırakılacağını mı sanıyor?
75/37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
75/38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’

38/28- Yoksa Biz, iman edip salih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız?
Allah Dünya hayatında Kendisinin göndermiş olduğu nebiler ve resullerin yolunda yürüyenlerle, Yetimi yedirip içirenlerle mazlumları zalimlere karşı koruyanlarla, Mazlum olanları yerinden yurdundan sürerek mallarına el koyanları elbette Allah bir tutmayacaktır.
16/76- Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?

38/29- (Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır.
Kuran’a Yaklaşabilen ancak aklını kullanan ve gelen bilgilere karşı beyin antenleri açık olan hanifler ancak iletişim kuran ve onun ilahi bir yaşam projesi olduğunu kabul eder ve ondan ders  ve öğüt alırlar.
56/79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
Burada Kuran okumak için abdest anlamında değil, Kuran ile iletişim kurmak isteyenler ancak kalplerindeki pisliklerden uzaklaştırmış olanlar Kuran’ın sözünü dinler ve ona iman eder, Anlamındadır.
38/30- Biz Davud’a Süleyman’ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.
Süleyman peygamber, Babasından Güçlü bir servet devralan, zengin olmakla zenginliğinden sınava tabi tutulan bir peygamberdir. Ayette Çok mal sahipleri Rabbani yoldan ayrılıp şeytani yolda hayatlarını sürdürüp Allah’ın gazaplanacağı şekilde hayat sürerlerken Süleyman ise, Bu serveti Rabbani yolda kullanmayı tercih eden ender peygamberlerdendir.
38/31- Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üçayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.
Bu ayette geçen “akşama yakın” ifadesi Süleyman kendi döneminde, Hem insanların ona verdiği destek ile şahlanıp bütün çağdaşlarına adaletle destek vermesi, Hem de, Kendisine destek veren insanların süleymana verdiği desteğini çekmeleri ve laçkalaşması anlamında kullanmıştır.
34/14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
Süleyman, İnsanlardan kuşlardan cinlerden Güçlü bir ordu hazırlamıştı. Ancak zamanla kendisine destek veren Müslüman toplum gevşemiş laçkalaşmış O güçlü rabbin terbiyesi ile terbiyelenen devlet ve halk yavaş yavaş o samimi ve ihlâsını kaybederek yıkılmaya yüz tutmuştu.
Asa kelimesi, Süleymanın güç ve otoritesini temsil etmektedir. Asayı yiyen kurtlar da Bakanlıkların genel müdürlüklerin, müdürlüklerin devletin gücünü soysuzlaşarak rüşvete haram yiyiciliğe dönüştürerek süleymanın gücünün kaybolması demektir. Yoksa Tefsirlerde anlatıldığı gibi hayati fonksiyonlarını yitirmesi anlamında ölü değildir.
İşte Akşama yakın ifadesi bildiğimiz gündüzün akşama yakın olması anlamında değil, Devlet otoritesinin yıkılmaya yakın bir zamanı ifade etektedir.

At kelimesi, İnkâr edenlerin mazlum olanlar üzerindeki zulümlerini ortadan kaldırmak için onlara korku salan, Güç ve kuvveti temsil etmektedir. Şimdi Kuran’da atlar ile ilgili geçen birkaç ayeti nakledelim.
16/ 8- Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?
8/ 60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size ‘eksiksiz olarak ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.
38/32- O da demişti ki: “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim.” Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.
Süleyman, Babasından büyük bir mirası devraldığında at mülk sevgisini, Bir zaman dilimi içerisinde Tercihini Allah sevgisi karşısında tercih etmişti. Alttaki ayet de onu tasdiklemektedir.
38/33- “Onları bana geri getirin” (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
38/34- Andolsun, Biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
Süleyman, Bir taraftan dünya sevgisi bir taraftan Allah sevgisi ile imtihan edilmektedir. Sonunda Babasından kalan peygamberlik mirası ağır basarak O rabbin yolunda o malları kullanmayı tercih etti.
38/35- “Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin.”
Süleyman’ın bağışlama dilemesi Nefsanî arzulardan kendisini arındırarak yaşam biçimini Rabbani yolda tercihini kullanarak yürümesi demektir. Süleymana verilen mülk nebilik ve çağdaş toplumların üzeinde güçlü bir ordu ve zenginlik verilmesidir.
2/ 102- Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: “Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme” demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

38/36- Böylece rüzgarı onun buyruğu altına verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.
Rüzgârları Süleyman’a Boyun eğmesi Süleymanın rüzgârlardan yelkenli gemiler yaparak onunla yüklerini taşıması, yel değirmeni yapıp onlarla buğdaylarını öğüterek un öğütülmesidir. Şimdi olmuş olsaydı. Elektrik üretilmesi Veya rüzgârla üretilen her enerji de eklenmiş olacaktı.
38/37- Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı.
Şeytan; İblisin Tekliflerinin ilke haline gelmesi ve bu teklifleri kabul eden insanlara verilen isimdir. Yani kâfir olanlardan geriye dönüşü mümkün olmayan değişik konularda uzmanlaşmış olan insanları kendi ordusunu güçlendirmek için yardım almasıdır.

38/38- Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.
Onlar ne kadar da mazlum olanlara ve Müslüman olanlara karşı yüreklerinde kin ve hınç besleseler de süleymanın irade ve kararlılığı karşısında boyun eğmek zorunda bırakılmasıdır.
38/39- “İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut.”
İşte Dünya hayatında, Allah kendi yolunda sabır ve gayretle göstermiş olduğu çabaların karşılığını vermesidir. Yoksa Allah’ın kimseye borcu yoktur.
38/40- Şüphesiz, onun Bizim Katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
İşte dünya hayatında Süleymanın eğilmeden kıvırtmadan yamulmadan dik duruşunun Karşılığında Allah onu güzel bir konuklama yeri olan cennetle ödüllendirecektir.
EYÜP PEYGAMBER;
38/41- Kulumuz Eyyub’u da hatırla. Hani o: “Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu” diye Rabbine seslenmişti
İman eden e Salih amel işleyen bütün Allah dostları ve peygamberler inkâr edenler tarafından işkence ve zulüm görmüşlerdir. . “Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu” diye seslenmesi Onun inkâr edenler tarafından zayıf ve güçsüz oluşundan dolayı zulmettiklerini anlatmaktadır.

38/42- “Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik.).
Ayağını depret İfadesi Kuran’da mecazi bir üslup olarak kullanılmıştır. Ciltlerle dolu bir kitabın sığdırılamayacağı bir konuyu Allah sanat kullanarak iki kelime ile halletmiştir. Allah’ın kendisine verdiği donanımla, Allah’ın yeryüzüne yaydığı rızıkları gereği gibi çalışıp çabaladığı zaman kendisine Yiyeceğinin içeceğini temizleneceğini,  aynı zamanda vahyi bilgileri duyarlı olanlara Anlattığı zaman güç ve kuvvet oluşturabileceği anlatılmaktadır.
38/43- Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.
Yine Davud’da ve süleymanda da zikredildiği gibi Eyup peygamberin Kendisine verilen iki seçenekten bağışlanma yolunu tercih etmesinden dolayı Ona peygamberlik verdiğini ve onunla birlikte yürüyenleri bağışladığı zikredilmektedir.
21/83- Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: “Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.”
21/84- Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.

38/44- “Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma.” Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.
Kuran’da deste kelimesi başka bir yerde geçmemektedir. Büyük bir ihtimal Ayetin devamında gelen ifadelerden anlaşıldığı gibi, Burada deste kelimesi güç ve kuvvet sahibi ol ifadesini temsil etmektedir.” böylece onunla vur ve andını bozma.” Eğer deste kelimesi güç ve kuvveti temsil eden bir kelime olmamış olsaydı, Küfürde olanlar kendi dinlerine çekerlerdi.
18/ 20- “Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.”
Müslüman olanlar, İnkâr edenler tarafından Allah’ın istediği şekilde iman edip yaşadıkları zaman, bir sünnet olarak ya öldürülmüşler ya da sürülmüşlerdir. Sen güçlü olmazsan senin sesini çıkartmazlar dinin gereklerini yerine getirmene müsaade etmezler.
DİĞER PEYGAMBERLERDEN ÖRNEKLER;
38/45- Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da hatırla.
İbrahim peygamber, Tek başına bir ümmet olarak tarihe kendisini yazdırmıştır.
16/ 120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

38/46- Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.
Bütün peygamberler, yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır.” Sözüne sadakat göstererek, ölümü hayatı dirimi yerleri ve gökleri yaratan Allaha teslim olduk diyerek hayatını sürdürmüşlerdir.
38/47- Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız’da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
Allah Katında Onlar Güzel bir örnektirler. Müslüman olanlar Onların getirdiklerini kabullenmek ve onları kendilerine model ve örnek almaktadırlar.

38/48- İsmail’i, Elyesa’ı ve Zülkifl’i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
38/49- Bu, bir zikirdir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır.
Kuran’da binlerce peygamberler gelip geçtiği halde Yirmi beş veya yirmi sekiz peygamberin isimleri zikredilmiştir. Bunun sebebi ise, Kıssa oluşturan ve toplumlarda örneklik teşkil edebilecek konularda ders olabilecek kıssaları olanların isimleri zikrediliştir.
38/50- Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır.
İblisin yolundan veya Rahmanın yolundan her hangi birisinden kendi özgür iradeleriyle bağışlanmayı takva yolunu rabbin yolunu tercih edip yürümek isteyenlere Allah bu dünyada da ahiret hayatında da ödüller vereceğini vaat etmektedir.
16/ 30- (Allah’tan) Sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” dendiğinde, “Hayır” dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.
16/31- Adn Cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir.
16/32- Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: “Selam size” derler. “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.”
CENNETTE HURİLER ERKEKLERE Mİ KADINLARA MI VERİLECEK?
38/51- İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler.
Cennette Dünya hayatında kendilerine yüklenen sorumluluğu gereği gibi yerine getirenlere verilecek olan ödülleri sıralamaktadır.
38/52- Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.

Ahiret Âleminde verilecek olan hurinin kime verileceği konusunda Genelde müfessirlerin temel görüşleri erkeklere verileceği konusunda birleşmektedirler. Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde Hurilerin erkeklere verileceğine dair, bir ayet yoktur. Kuran içerisinde dört yerde huri kelimesi geçmektedir.

 52/17- Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler;
52/18- Rablerinin verdikleriyle ‘sevinçli ve mutludurlar’. Rableri, kendilerini ‘çılgınca yanan cehennemin’ azabından korumuştur.
52/19- “Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için.”
مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
52/20-Muttekiîne alâ sururin masfûfeh(masfûfetin), ve zevvecnâhum bi hûrin înin.

52/20- Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.
52/21- İman edenler ve soyları kendilerini imanda izleyenler; Biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir.
52/22- Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik
44/51- Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.
44/52- Cennetlerde ve pınarlarda,
44/53- Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
44/54- İşte böyle; ve Biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
44/55- Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;

52/70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.
52/71- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
52/72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.

56/20- Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
56/21- Canlarının çektiği kuş eti.
56/22- Ve iri gözlü huriler,
56/23- Sanki saklı inciler gibi;
56/24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);

Dikkat ederseniz,  Kuran içerisinde huri kelimesinin dört yerde ve dört konu içerisinde geçmiş olduğu ayetleri konularla beraber aktarmaya çalıştım. Kadın ve erkek ayırt etmeden Cennetteki iman eden ve Salih amel işleyenlere atıf yaparak muttaki, ifadesi kullanarak Cennette diğer verilecek olan nimetleri de zikrederek huri olarak eş verileceği ifade edilmiştir.
Hiç unutulmamalıdır ki, dünya hayatı bir deneme ve sınav salonudur. Kadın olmak ve erkek olmak sadece farklı roller üslenmek içindi. Ahiret hayatında bütün kâinat ve insanlar yeni bir yaratılışla yaratılıp, iman edenler ve Salih amel işleyenlerle, inkâr eden ve ehli kitap olarak yaşayarak, zulmedenler olarak iki farklı insan gurubu hesaba çekilmek üzere Allah’ın huzuruna çıkacaklardır.
29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır.
29/20- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
29/21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.
Dünyada kadın ve erkek olan insanlar Ahiret hayatında yaşaya bilecek süreklilik arz eden mükâfat ve ceza çekmeye dayanıklı ve donanımlı hale getirilecek şekilde yaratılacaktır.
Dünya hayatında Nasıl anne karnındaki bir çocuğun yaşam farklılığı ile doğduktan sonraki yaşam farklılığı farklı ise, Dünya hayatından, ahiret hayatına giden insanların da yaşam biçimleri farklı olacak farklı bir şekilde yaratılacaklardır.
Yani, İman eden ve Salih amel işleyen erkekler ve kadınlar tek bir cins olarak yaratılıp onlara eş olarak huriler verilecektir. İnkâr eden ve zulmeden kadınlar ve erkeler tek bir cins olarak yaratılıp ebedi olarak cehennemde azap çekeceklerdir.
38/53- İşte hesap günü size va’dedilen budur.
38/54- Şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.
Yukarıda farklı surelerden ve farklı konulardan aktarmış olduğum ayetler. İman eden ve Salih ameller işleyenlere verilecek olan büyük ödül olan ebedi cennettir. Orada sürekli olarak kalıp bu nimetlerle hayat süreceklerdir.
CEHENNEMDEKİLERİN İNKÂR EDİŞ VE ZULÜMLERİNDEN SONRA EBEDİ AZAP!!
38/55- Bu (böyle işte); gerçekten azgınlar için de muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.
38/56- Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü bir yataktır o.
38/57- İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin.
38/58- Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azaplar) vardır.
38/59- (Müşrik olan hakim güçlere:) “İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir.” (denilir).
38/60- (Onlara uyanlar) Derler ki: “Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak”
38/61- Derler ki: “Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır.”
38/62- Ve derler ki: “Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz.”
38/63- Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?”
38/64- Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.
Yukarıda sad suresi elli beşinci ayetten atmış dördüncü ayete kadar İnkâr eden kafirlerin, iman eden ve Salih amel işleyenlerle alay eden cehennemliklerin porofilini bize aktarmaktadır.
Dünya hayatında iken hey hat! Biz çürümüş kemikler olduktan sonranı dirilecekmişiz diyen o kâfirler, Ahiret hayatında dirilip hesapla karşılaştıklarında şok geçirecekler ve şöyle diyecekler.
Kaf suresinde cehennemlikler hakkında şöyle anlatılmaktadır.
50/ 16- Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
50/17- Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken
50/18- O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.
50/19- O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) “İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir” (denildiği zaman da).
50/20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.”
50/23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”
50/24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,
50/25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
50/26- Ki o, Allah’la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: “Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.”
50/28- (Allah buyurur:) “Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”
50/29- “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.”
50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.
PEYGAMBERLER SADECE BİR UYARICIDIRLAR.
38/65- De ki: “Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah’tan başka bir İlah yoktur.”
Peygamber Olanlar sıradan bir insan gibi görünseler de Onların insanlara getirdiklerinde bir harikuladelik vardır. İnkar edenler genelde İster ateist olsun isterseler deist olsular Allah’ın insanlardan her hangi birisine vahyederek bilgi vermesini asla kabul etmezler. Bundan dolayı da peygamberliği kabul etmezler.
2/ 97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır.”
2/99- Andolsun Biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkar etmez.

38/66- “Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır.”
Bazıları Allah’ı kabul ettikleri halde Allah’ın rabliğini kabul etektedirler. Yani Allah Bu ayette Yerleri ve gökleri yaratıp onlara bir disiplin içerisinde terbiye ediyorsa insanları da terbiye eden peygamberler ve kitaplar göndermiştir.
38/67- De ki: “Bu (Kur’an), büyük bir haberdir.”
İşte Bu büyük haber olan, İnsanların dünya hayatında yapmış oldukları iyi ve kötü davranışların hesaba çekileceği bir ahiret âleminin varlığının duyurulmasıdır. Bu haber sadece ve sadece nebi olan resuller tarafından bildirilmektedir. O bilgi de onlara dünyayı yaratan ve ahiret yaratmasını da bilen Allah tarafından bildirilmesiyle bilmektedirler.
38/68- Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.
Peygamberler Bu bilgiyi insanlar tebliğ yaptıklarında inkâr edenler bu haberi hiç gale almamaktadırlar.
38/69- “Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiçbir bilgim yoktur.”

Ayette bahsedilen" “Mele-i Ala" ifadesi konu ve kuran bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman, toplumun önde gelenlerinden şımarmış azmış olan müstekbirlerin durumunu anlatmaktadır.
38/70- “Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır.”
İBLİS ŞEYTAN MELEK ADEM-İNSAN!
38/71- Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım” demişti.
Yeryüzünde Allah’ın kendisine muhatap olarak aldığı tek varlık insanlardır. Hâşâ İnsan ne Allah gibi bir yaratıcı, ne de melekler gibi kumanda ile hareket eden varlıklardır. İnsan; Dünya hayatında Kendisine verilmiş akıl takva ve iblis olgusu ile, diğer meleklerden ayrılarak, erginlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde denenmektedilrler.
Kâinatta yaratılan temel olarak iki varlık vardır. Melekler ve âdemoğlu şemsiyesi altında insanlardır. Yeryüzünde ve kâinatta yaratılmış olan Bütün varlıklar insanlar yaratılmadan önce yatılmışlardır.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
Melek; İnsanların fiziki ve psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere insanların dışında yaratılmış ve insanların emrine amade olarak verilmiş olan bütün varlıkların genel adıdır.
İnsan; Tabiri caizse Allah’ın Bütün meleklerin özelliklerinden numune alarak yorumladığı ve özelliklerini taşıdığı mükemmel bir sanatıdır. Bir başka ifadeyle Kâinatın küçültülmüş, yoğunlaştırılmış halidir.
38/75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?”
Allah kendi rabliğini inkâr edenlere Şu soruyu sormamızı ister.
31/25- Andolsun onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tartışmasız; “Allah” diyecekler. De ki; “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu bilmezler.
43/87- Andolsun, onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Kâinatta yaratılmış olan Hiçbir varlık hiçbir varlığın aynısı değildir. Aynı zamanda hiçbir varlık hiçbir varlıktan da bağımsız değildirler. Bir İnsan vücudundaki bir damla kan, İnsanın bütün özelliklerini taşıdığı gibi Kâinata yaratılmış olan insan kâinatın bütün özelliklerini taşımaktadır.
Helva; unun şekerin ve yağın birleşerek bir yorumudur. Helvanın içerisinde olan her madde helvanın özelliklerini yansıtır.
Her insan kendi icadını ve sanatını, Gösterme isteği duyuyorsa, Allah da Kendi sanatını, Gösterecek birini yaratmıştır. Hâşâ Allah’ın buna ihtiyacı olduğundan değil, Kendisine muhatap olan insanları denemek için yapmıştır.
67/ 2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Denenmek,  Sadece insanlar için vardır. Her aklı olan insanın bir olay karşısında yapıp veya yapmama konusunda iki farklı ses gelir. Bu farklı seslerden her hangi birini insan tercih edebilmesi için bir karar vermesi gerekir. Eğer vermiş olduğu karar Allah’ın istedikleri yönünde ise o denemeyi kazanmış yoksa denemeyi kaybetmiş demektir.
Ama meleklerde böyle bir seçenek yoktur. Onlarda sadece nasıl bir görev yüklenmişse veya kodlanmışsa o görevi yerine getirirler.
İnsanın bütün organları meleklerdense, İnsan hem sapma yoluna hem de bağışlanma yoluna gidebiliyorsa Demek ki insana hem sapmayı teklif sunan hem de bağışlanmayı teklif sunan melek de var demektir.
İblis; İnsana sapmayı teklif sunan bir melektir.
Takva; insana bağışlanmayı teklif sunan bir melektir.
İnsan; Bu iki teklif karşısında kendi kararını kendisi veren yetkili ve sorumlu bir varlıktır. 
38/72- “Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”
Ruh, kelimesi Kuran’da yirmi iki yerde geçmektedir. Ruh’un kaynağı Allah’ın kendisidir.
Ruh; Yaratılmış olan bütün varlıklara kendi yaratılış istikametinde eylem kazandıran olgunun adıdır.
Genelde ehli kitap ve İslam toplumlarında can ile ruh arasındaki fark anlaşılamamıştır. Dolayısı ile ruh ile can kelimesini biri birinin yerine kullanmışlardır.
Can; Dumansız ateşten yaratılmış olan enerjinin adıdır.
Beden; Topraktan yaratılmış olan et kemik hücreler ve organların bütünüdür. Bedene can gelirse beden fiile dönüşme hareketine hazır hale gelir. Yani doğar büyür ve ölür.  Ruh ise canlı bedende bütün hücre ve organların kendi görevlerini yaratılış gayesi istikametinde eyleme dönüştürmesini sağlar.
Öyle İse Beden can ve ruh Biri birlerinden ayrılmayan yaratıklardır. Beden candan ayrıldığı zaman ne can ne de ruh bir anlam taşımaz. Tıpkı buzdolabına enerji gelmediği zaman buzdolabının bir anlam taşımadığı gibidir. Buzdolabı soğutma ve dondurma işlemini enerji olmadan yapamıyorsa Beden de can olmadan bir başka ifadeyle enerji olmadan bir iş yapamaz.
Bütün canlı varlıklarda, O canlı varlığın kendi yaratılış istikametinde eylem yapabilmesi için bir ruha ihtiyaç vardır. Konumuz insan olduğu için, insandan örnek vermeye çalışalım.
Kalp; Eğer kalpte can olmamış olsa kendisine ait olan kan pompalama ve kirlenmiş olan kanı toplama görevini yapamazdı. Kalbin bu görevini eylem haline dönüşmesini sağlayan ruh’tur.
Şimdi, ayeti tekrar alarak anlamaya çalışalım.
38/72- “Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”
Meleklerin secde etmeleri için emredilen insan nasıl bir varlık onu tanımlamaya çalışalım.
İnsan; Hem takva yönüne, hem de iblis yönüne eğilimli nötr bir varlıktır. Bir başka ifadeyle, İnsan hem kötülükleri yapmaya hem de iyilikleri yapmaya eğilimli bir varlıktır. Her İnsanda bu olgu akıl baliğ çağına geldiği zaman oluşmaktadır. Yani dünya hayatında Allah’ın kendisine muhatap olarak almış olduğu insanın bir imtihan sürecinden geçebilmesi için yöneldiği zaman, ister takva yolunda isterse de iblisin yolunda gittiğinde kendisine secde eden varlıklar olması gerekir. İşte Kuran bu varlıklara melek tabirini kullanmıştır.


38/73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;
Meleklerin topluca secde etmeleri, Yukarıda anlattığım gibi insan hangi yola karar verir o yolda yürürse melekler insan emrine boyun eğip insana itiraz etmemesidir. Müşahhas bir örnek verelim. Bir bıçak senin hem yemeğini doğraman için sana secde eder ve emrini yerine getirir. Hem de aynı bıçağı birini öldürmek için de senin emrini yerine getirir. İşte meleklerin secde etmesi bu anlamdadır.
38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
Melek iblis şeytan cin kelimeleri ile ilgili birçok makaleler yazmaya çalıştım. Kısacık da olsa burada da bunları izah ederek ayetleri açıklamaya çalışalım.
Kâinatta, Kurana göre İki varlık vardır. Melekler ve insanlar. Meleklerin yaratılış sebebi insanların hizmeti içindir. Yani meleklerle Allah insanlara mükafatını verir, yine meleklerle Allah insanlara suçu işlemek isteyenlere işlettirir ve onlarla cezasını verir.
Kâinatta yaratılmış olan bu iki varlık dışında hiçbir varlık yoktur. Gözünü etrafa çevirdiğin zaman görebildiğin ve göremediğin bütün varlıklar, ya melekler kategorisindendir, ya da adem oğlu şemsiyesi altında olan insanlar kategorisindendirler.
İnsanların fiziki olarak bedenini meydana getiren bütün organları melek olduğu gibi, Aynı zamanda insanlara iyiliği ve kötülüğü teklif sunan da birer melektirler.
Bir başka ifadeyle İnsanların her organı bir melektir ama insanın kendisi melek değildir. Çünkü Bütün melekler Kendilerine kodlanmış olan bilgiler çerçevesinde hareket ederler. Ama insana gelince İnsan iyilikleri ve kötülükleri yapma konusunda kendileri karar verirler. İşte insanların denenmesi bu aşamada gündeme gelmektedir.
İblis, Melekler kategorisinden olup görevi sadece insanlara kötülüklere gitmeyi ve onu teklif sunarken doğru olanın kendi tekliflerinin olduğunu fısıldayan ilham eden bir melektir. Bunu karşısında da bir de takva meleği vardır. Bu melek de insanlara güzellikleri yapmayı Allah’tan başka ilah olmadığını insanlara teklif sunan bir melek vardır.
İblis meleği ve takva meleği insanla ve aynı zamanda insanın deneme sürecinin başlaması ile gündeme gelmektedir. Çocuklarda delilerde ve bunaklarda ne iblisin ne de takvanın yeri ve önemi yoktur.
O zaman, İblis Melekler kategorisinden olup, insanı isyana inkâra ve kötülüklere saptırmayı teklif sunmakla görevli bir melektir.
Eğer, İblis diye bir melek olmamış olsaydı, Kainatta yaratılmış olan bütün varlıklar melekler gurubuna dahil olurlardı ne denenme ne de cennet ve cehenneme gerek kalırdı.
38/75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?”
Bu ayette İblis lisanı haliyle konuşturulmaktadır. Genelde bütün müfessirler İblisin İnsanlar dışında yaratılmış insanı saptırmakla görevli bir varlık olduğu konusunda birleşmektedirler. Oysa İblis İnanın insan olmasını tamamlayan olmazsa olmaz varlıklardan birisidir. İnsan Ya iblisle inkâr eder kötülüklerle buluşur. Ya da takva ile rabbini kabul eder iyiliklerle buluşur. İnsan olmadan ne ibisin ne de takvanın hiçbir anlam ve önemi yoktur.
İblisin Tekliflerini Kuran yasak ağaçla ifade etmiştir. İblis ağacından nemalanan bütün insanlara Kuran genel bir başlık altında cin kelimesi kullanmıştır.
18/ 50- Hani meleklere: “Adem’e secde edin” demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Bütün insanlar yaratılışta hepsi istisnasın “Rabbim Allah’tır” Demişlerdi. Ama ne yazık ki, İblisin ona verdiği vesveselerle insan yaratılışta vermiş olduğu sözden iblis olgusunun teklif sunması ile Vermiş olduğu o sözden caymıştı. İşte İblisin cinlerden olması bu anlama gelmektedir. Yani Bütün cinler iblisinin soyundandırlar. Bir başka ifadeyle Bütün puta tapıcılar ve ehli kitap olan müşrikler. Cin soyundandırlar.
İblisin secde etmemesi insanın iblisin teklifleriyle hayatını Allah’ın emirleri dışına çıkarak yaşam sürmesi anlamdadır. Yani insanın inkâr eden isyan eden küfür bataklığına gömen yolu tercih etmesi demektir.
38/76- Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
Burada İblisin kibirlenme büyüklenme ve inkâr etme olgusunun insanla bütünleşmesinden söz edilmektedir. Kim iblisin teklifleri yönünde hayatı tercih etmişse O yeryüzünde büyüklenen kibirlenen ve inkâr eden insanları ve kavimleri oluşturmaktadır. Kendi bulunmuş olduğu zenginlik makam koltuk fraklılığını insanlar arasında üstünlük olduğunu göstermesidir.
38/- (Allah) Dedi ki: “Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.”
Yani Allah İblisin insana sunmuş olduğu teklifleri İnsanın kabul etmemesi gerektiğini,  bize anlatarak öğüt vermektedir. Kim iblisin tekliflerine kapılarak  ehli kitap, kafir ve şeytan olmayı dilerse bu yolda olanları Allah kabul etmemektedir.
38/78- “Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir.”
Yerleri ve gökleri yaratan ve insana dilediği her şeyi veren Allah’ın emirlerine  uygun olarak yaşaması gereken insan maalesef şeytan ve dostlarının yolunda Yürümeyi ve yürüyenleri asla doğru olarak görmemektedir.
38/79- Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”
Burada Allah Bir olayı anlatırken edebi sanatlarda olduğu gibi hüsnü- tahlil sanatı yapmıştır. Yani; Sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatma sanatıdır. İblis olgusu iblis istese de istemese de zaten insan var olduğu sürece var olmaya devam edecektir. Çünkü iblis insandan ayrı bir varlık değil, insanın ana parçalarından olan bir varlıktır.
38/80- Dedi ki: “O halde, süre tanınanlardansın.”
Bu süre ne kadar? İnsanların yok oluşuna yeniden diriltilip denenme sürecinin bitişine kadar var olmaya devam edecektir. Aşağıdaki ayet de onu izah etmektedir.
38/81- “Bilinen vaktin gününe kadar.”
Bilinen vakit yeryüzünde bir tek insan kalmayıncaya kadar devam edecektir.
38/82- Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”
Evet, Azıp sapmış olan insanların hepsi İblisin tekâliflerini kabul eden insanlardır. Öldürme, hırsızlık, gasp, yaralama halkı fırkalara bölüp parçalayarak onları köleleştirme zina inkâr, yoldan sapma ile ilgili ne kadar insanların olumsuzluklar yönünde vermiş olduğu kararlar hep iblisin mahsulüdür bir başka ifadeyle meyvesidir.
38/83- “Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.”
İblisin tekliflerinin sökmediği insanlar Samimi ihlaslı Yaratılışta vermiş olduğu sözün arkasında duran insanlardır. Maalesef bu tip insanlar çok azı teşkil etmektedir. İnsanların kahır ekseriyeti iblisin ağacından nemalanan ve sapan insanlardır.
38/84- (Allah) “İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim” dedi.
Demek ki, İki farklı yol var. Birisi rabbani yol, Bu Allah’ın nebiler aracılığı ile gönderdiği Rabbani yoldur. Diğeri ise Gayrı rabbani yoldur. Birisinin tetikleyicisi takva, diğerinin tetikleyicisi ise iblistir. Birisinin yolu insanları cennete diğerinin yolu da cehenneme götürür. Allah kimseyi kendisi istemedikçe ne cennete ne de cehenneme atar. Kedisi ancak kendi kendisinin istek ve davranışları ile gideceği yere kendisi karar verir ve gider. Allah kimseye zulüm yapmaz kimseye özel bir torpil de yapmaz.
38/85- “Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.”
İblisin Yolunu tercih edenler ve yasak ağaçla hayatlarını anlamlaştıranların ayette de belirtililiği gibi ahiret âlemindeki yerleri ebedi cehennemdir. Dünya hayatında kim ne ekerse ahiret hayatında da onu biçecektir. Dünya hayatında kötülük ekenler ahiret hayatında cehennem biçeceklerdir Dünya hayatında iman eden ve Salih amel ekenler de ahiret hayatında cennet biçeceklerdir. Bu Allah’ın kesin bir vaadidir. Allah vadinden asla dönmez.

38/86- (Ey Peygamber) De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.”
Bütün peygamberler ve Allah dostları Allah’ın dinini anlattıklarından dolayı ücret almamışlardır. Kulakları çınlasın. Dini ticaret malzemesi haline getirip kendi menfaatleri için satan şeyhlere cemaat liderlerine, Allah kesin olarak dini bir ticaret aracı olarak kullananlara kesin bir uyarı yapmaktadır.
38/87- “O (Kur’an), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dir.”
Kuran İnsanları Dünya hayatında nasıl düzgün bir yol yöntem izleyeceklerinin Allah tarafından çizilmiş bir projenin adıdır. Nasıl, Bir mühendislik projesi varsa Mühendisler icraatlarını eylemlerini bu projeye göre gerçekleştiriyorlarsa Müslüman olalar da hayatlarını Kuran’ın gösterdiği rotada sürdürmek zorundadırlar.
38/88- “Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz.”
İşte o haber inanmayanlara ahiret âleminde verilecektir. Ahiret âlemine karşı görmeyen gözler açılacak işitmeyen kulaklar işitir hale gelecek hissetmeyen kalp de hisseder hale gelecektir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR