RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
Sad suresi, Kuran sıralamasına göre otuz
sekiz, nüzul sırasına göre de otuz sekizinci sure olup, seksen sekiz ayetten
ibarettir. Mekkede indirilmiştir.
38/1- Sad, Zikir dolu Kuran’a andolsun;
Sad, Kuran harflerinden birisi olup, Bazı
müfessirlerin anladığı ve anlattıkları gibi, Anlamı bilinmeyen “huruf’u mukatta” harfler değil, Kur'an bu harflerden meydana gelmiştir,
anlamındadır.
7/1- Elif, Lam,
Mim, Sad.
Zikir kelimesi, Düşünen,
tefekkür eden, insanların hem kendilerine gelen vahiyleri, hem de yaratılmış
olan evrenin yasalarını çözerek anlamaları ve bilgiye ulaşmaları anlamında
kullanılmıştır. Bir başka ifadeyle zikir bilginin ta kendisidir. Bilgiye ulaşan
her insana Kuran zikir ehli kelimesi kullanmaktadır.
16/43- Biz senden evvel
kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
Kuran Evrenin konuşan
dilidir. Kuran’ı doğru anlayanlar, hem kendilerini doğru düzgün tanıma fırsatı
bulurlar. Hem de evrenin konuşma dilini çözmeyi doğru olarak kavrayabilirler.
38/2- Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur
ve bir parçalanma içindedirler.
İnkâr edenler, genelde bütünsel olarak öte
dünyayı, Ahiret âlemini inkâr edenler için kullanılmış olan bir ifadedir.
Bunlardan bazıları, Allah ile beraber Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri
kitapları da içine alarak inkâr etmektedirler.
Bazıları Allah’ı kabul ettikleri Halde
Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları melekleri ve ahiret âlemini inkâr
etmektedirler. Bazıları da Allah’ı peygamberliği, kendilerine gelen kitapları
ahiret âlemini melekleri Kabul ettikleri halde kendilerinden sonra gelen
peygamberleri kabul etmeyerek sadece biz bize indirileni kabul ederiz deyip inkâr
etmektedirler.
38/3- Biz kendilerinden önce, nice kuşakları
yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.
Yıkıma uğratılma, Dünya hayatında ibadet ve kulluk için
yaratılmış olan insanların kendilerine yüklenmiş olan emanete hıyanet ederek
Yaratılış gayesinin dışında Uyarıcıları kabul etmeyerek Vahiylere karşı
duyarsız olarak yaşayarak ölmek demektir.
Dünya hayatı bir denemedir. Ahiret hayatı ise
bu denenmenin veya sınavın sonucunda verilen bir ödüldür. İnsan ya kendisine
yüklenen emaneti Allah’ın istediği gibi korur kabullenir kendi cennetini hazırlar.
Ya da kendisine yüklenen emanete hıyanet eder, cehennemini kendisi hazırlar.
Kuran’da kendi cehennemini hazırlayanlar,
Dünya hayatında kendi ecellerine kadar, hakka karşı gözleri kör, kulakları
sağır kalpleri de mühürlenmiş olarak dolaşanlara yıkıma uğrattık ve helak ettik
ifadeleri kullanılmaktadır.
38/4- İçlerinden kendilerine bir uyarıcının
gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: “Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.”
Allah İnsanlık tarihinin başlangıcından bu
tarafa, İnsanlara uyarıcı olarak nebileri ve resulleri peş peşe dizerek, Ahiret
âleminde inkârları yüzünden başlarına gelebilecek felakete karşı
uyarılmışlardır. Gelen Nebiler, Yerleri
ve gökleri yaratan bir tek ilah olduğunu, sizin kendi ellerinizle yapmış
olduğunuz o putların, kendilerine bile bir faydaları ve zararları olmadığını
anlattıklarında onlardan şu cevap geliyordu.
38/5-
“İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey!”
Genelde İnsanların büyük bir çoğunluğu,
Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmektedirler. Ama Allah’ın rabliği
konusunda insanlar ihtilafa düşmektedirler. Allah’ın rabliğini kabullenmek
demek, Onun göndermiş olduğu nebi ve resullerin getirdikleri vahiy orijinli
dinle hayatı yaşamak ve anlamlaştırmak demektir.
Bakınız günümüzde de dünya insanlarına sorsan
seni ve yerleri ve gökleri kim yarattı? Desen şüphesiz Allah derler. Ama Allah’ın
peygamber kitap gönderdiğini, o vahiylere göre yaşanmadığı zaman ahiret
âleminde ceza çekileceğini söylesen inanmazlar.
29/61-
Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade
kıldı?” diye soracak olursan, şüphesiz: “Allah” diyecekler. Şu halde nasıl
oluyor da çevriliyorlar?
43/87- Andolsun, onlara:
“Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler.
Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Evet, yerleri ve gökleri
yaratan, bir Allah var. Ama Allah bizim dünya hayatında, Bizim işimize
karışmaz. Bize yol yöntem tarif etmez derler. Oysa Yerleri ve gökleri yaratan
Allah insanları böyle başıboş olarak yaratıp ortalığa salıp çekildi mi? Bu tip insanların
günümüzde karşılığı deistlerdir. Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde Allah’ın
rab olduğunu kabul etmemektedirler.
Hiç bir insan, Elleri ile
taştan ağaçtan betondan yapılmış olan putlara tapmaz. Asıl onların taptıkları,
o putların arka bahçesinde saklı olan ideolojileri ve yaşam biçimleridir.
22/73- Ey insanlar, (size)
bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta
olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek
bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri
alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.
38/6- Onlardan önde gelen
bir grup: “Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl
istenen budur” diye çekip gitti.
Bu gün dünya üzerinde dolaşan, insan uydurması
bütün beşeri sistemler ve onların sembolik heykelleri hep bu konumdadırlar.
Para servet makam mevki dünya tutkusu laiklik, kominizim kapitalizm, leninizim
ne kadar aklına izimler gelirse o kadar ilah o kadar put vardır. Herkes kendi
putuna kimsenin dokunmasını istemez. Onun uğruna ölür ya da öldürür.
38/7- “Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu,
içi boş bir uydurmadan başkası değildir.”
Dünyevileşen insanlar için, Ahiret hayatı diye
bir hayat yoktur. Onlar için bu dünyada yaşarlar ve ölürler. Yeniden diriltilip
hesaba çekme diye bir şey yoktur.
23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline
geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?”
23/36- “Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…”
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim
(yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz
diriltilecekler değiliz.”
38/8- “Zikir (Kur’an), içimizden ona mı
indirildi?” Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar
henüz Benim azabımı tatmamışlardır.
İşte İblisin teklifi insanla buluşuyor. Vahye
muhatap olan elçiyi küçümsüyor ve inkâr ediyorlar.
38/9- Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız
bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?
Allah Peygamberliği kime verip vermeyeceğini
onlara mı danışacak? Yoksa Mülk onların da Kuran’ın ona indirilişini geri mi
almak istiyorlar?
38/10- Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi
arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve
güç bularak göğe) yükselsinler.
Allah kendi ilahlığını vurgulayarak, onlara
şöyle meydan okuyor. Yerlerin ve göklerin mülkü onların mı? Kimin ne alacağını,
kime ne verileceğini, yoksa onlar mı tayin ediyor?
38/11- Onlar, burada (çeşitli) fırkalardan
olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar).
İnkâr edenle, kendi aralarında fırkalara
ayrılmış farklı guruplar halinde yeryüzüne dağılmış yüzlerce parçalara
ayrılmışlardır. Bunun sebebi ise Yaratılışta verdiği sözü bozmalarıdır.
İnsanlar yaratılışta tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde idiler. Daha
sonra iblisin teklifi ile ümmet ve şeriat farklılığına ayrılarak parça parça
oldular.
5/48- Sana da
(Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’
olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle
hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma.
Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah
dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi
içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında
anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Bütün gelmiş geçmiş olan
peygamberlerin getirmiş oldukları dinin adı İslam, teslim olanların adı da müslümandır. Bunlar
arasında bütün temiz şeyler helal, pis ve murdar olan şeyler de haram
kılınmıştır.
Her peygamberin şeriatları
arasında hiçbir farklılık yoktur. Bunlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat
içerisindedir. Allah bu yolda yürüyenlerin dinini kabul edecektir. Bu yolun Adı
“Rabbani yoldur” Kurtuluş bunlar içindir. Bu yolun dışında olanlar yüzlerce
binlerce şeriat ve ümmetlere ayrılmıştır. Bunların hiç birisi kurtuluşta
değildir.
Rabbani yolun, dışında
olanların söylem ve eylemleri zan ve tahminden öte geçmeyen belgeye dayanmayan
masal ve hikâyelerden başkası değildir. Allah Katında bunların yaptıkları
şeyler boşa gitmiştir.
2/264- Ey iman edenler,
Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını
infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın.
Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine
sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından
hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet
vermez.
2/265- Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve
kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin
örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat
veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir
çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.
38/12- Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar
sahibi Firavun da yalanlamıştı.
38/13- Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da.
İşte onlar (Allah’a karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).
38/14- Hepsi de elçileri yalanladılar, böylece
azapla-sonuçlandırmam (onlara) hak oldu.
Kuran’da zikredilen değişik kavimlerin
Değişiklik arz eden suçlardan dolayı helaklerini Kuran mecazi bir anlatımla anlatarak
Örnekler vermektedir. İnkâr etme ve yalanlamanın ardından hakka karşı bütün
duyu organların basiretlerini kaybederek Dünya hayatında kör ve sağır olarak
dolaşması ve hayata o gözle bakmalarından dolayı bir türlü doğru yola
gelememeleri anlamındadır. Kuran İçerisinde Bununla ilgili konular sık sık
tekrar edildiği için, Bunu bir ayet örneği vererek biraz açmaya çalışalım.
2/259- Ya da
altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti
ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah,
onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar
kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz
yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de
bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir.
Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et
giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki:
“(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”
Ayette Anlatılmak istenen
temel mesaj, Ölenlerin diriltilip hesaba çekileceğine inanmayan bir ata dini
mensubunun bize örneğini anlatarak, öğüt vermektedir.
Kuran yüz yıl ölü bıraktık
ifadesi ile Dünya hayatında yaşadığı halde inkar eden bir kişinin mecazi
anlamda ölü olarak yaşayıp ahiret hayatında Ona ve diğer inkar edenlere öğüt
olsun diye diriltilip hesaba çekildiğini izah etmektedir. Çürümüş erimiş
kemiklerin nasıl bir beden haline geldiğini eşek ile izah etmiş.
Yapmış olduğu inkârla
yaşadığı amellerini de azık ile ifade ederek dirilişin nasıl olduğunu örnek
olarak gösterip öğüt vermektedir. Ahiret hayatında Dirilmeyi ve hesaba
çekileceğine inanmayan birisinin, diriltip hesaba çekildiğinde Nasıl onun
inanmadığı bir şeyi inanılır hale geldiğini göstererek bize öğüt vermektedir
38/15- Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık
gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.
İnkâr edenlere uyarıcılar geldiklerinde
diriltilip hesaba çekildikten sonra yapmış oldukları zulümlerin cezalarını
çekecekleri haberi onlara verilince, alaylı bir şekilde getir azabı bize helaki
dedikleri işitilmektedir.
38/16- (Alaylı alaylı) Dediler ki: “Rabbimiz,
hesap gününden önce (azaptan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver.”
Mademki, Diriliş ve bize azap geleceğini
söylüyorsun, O zaman beklemeden bize azabı tattır. Demektedirler. Allah da,
Onlara verilmiş bir sözüm var. Onlar ahiret hayatında cezalarını çekecekler.
Sen de onlara az bir süre tanı.
41/ 45-
Andolsun, Musa’ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer
Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında
hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir
tereddüt içindedirler.
Evet, Allah zulmedenlerin
cezasını ahiret aleminde verecektir. Çünkü Allah dünya hayatında zulmedenlerin
cezasını vermeyeceğine dair söz vermiş.
38/17- Sen onların söylediklerine karşı sabret
ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud’u hatırla; çünkü o, (her tutum ve
davranışında Allah’a) yönelen biriydi.
Kuran kendisinden önce yaşamış peygamber ve o
yolda yürüyenlerden örnekler vererek son gelen nebisini bilgilendirmektedir.
38/18- Doğrusu Biz dağlara boyun eğdirdik,
akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah’ı) tesbih ederlerdi.
Dağlara boyun eğdirmek demek, Meleklerin ona
secdesini fiilen göstermesi demektir. Dağlarda olan madenleri insanlar gerekli
gayreti gösterdiklerinde kendi ihtiyaç hissettikleri yönde kullanmayı öğrenmesi
ve onlardan istifade etmeleridir.
38/19- Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi
onunla (Allah’ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi.
Eğer her insan Yaratılışta vermiş olduğu söze
sadakat göstererek yaşamış olsaydı, Onların yaşamları ile Meleklerin yaşamları
arasında hiçbir fark kalmazdı.
7/172- Hani
Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi
nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti
de) Onlar: “Evet (Rabbimiz’sin), şahid olduk” demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü:
“Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
38/20- Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona
hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
Allah Gökten mucize ile yardım göndererek Davut’a
güçlerini kuvvetlendirmedi. O Allah’ın evrene koyduğu malzemelere yönelerek
demir madenini buldu ve demirden bir takım düşman güçlerine karşı dik duruşunu
koruyabilecek güç elde etmesini bildi.
Aslında Meleklerin âdeme secdesi Allah’ın
yaratmış olduğu varlıklara usulüne uygun olarak yaklaşıp onlardan dilediğin
konuda istifade edilmesi anlamındadır.
34/10- Andolsun, Biz Davud’a tarafımızdan bir
fazl (üstünlük) verdik. “Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla
ses verin” (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.
34/11- “Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli
bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin
yaptıklarınızı görenim” (diye vahyettik).
Davut, Şükreden kullardan birisiydi. Bir
Müslüman olan bir kişinin Müslüman olarak kalabilmesi için önce kendi işini hiç
kimseye bağımlı kalmadan kendisi yapacak şekilde donanımlı hale gelmesi
gerekmektedir. Eğer Şartlara göre Müslüman olanlar kendilerini çağa
uyduramazlarsa, inkâr edenlerin silahlarının üstünde silahlanıp hazırlıklı
olmazlarsa, İnkâr edenler seni rahat durdurmazlar.
3/146- Nice peygamberle birlikte birçok
Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden
(güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah,
sabredenleri sever.
3/147- Onların söyledikleri: “Rabbimiz,
günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları
yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et” demelerinden
başka bir şey değildi.
3/148- Böylece Allah, dünya ve ahiret sevabının
güzelliğini onlara verdi. Allah iyilikte bulunanları sever.
3/149- Ey iman edenler, eğer inkar edenlere
itaat ederseniz, sizi topuklarınız üzerinde gerisin-geri çevirirler, böylece
büyük hüsrana uğrayanlara dönersiniz.
3/150- Hayır, sizin Mevlanız Allah’tır. O,
yardım edenlerin en hayırlısıdır.
DAVUDA GELEN İKİ DAVACI NEDİR?
38/21-
Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere
girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
وَهَلْ
أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
38/21-Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz
tesevverûl mihrâb(mihrâbe).
Bir ayeti veya bir konuyu doğru olarak
anlayabilmek için Ayet içerisinde Geçen kelimelerin ne anlama geldiğini Kuran’ın
içerisinde o kelimeye yüklediği anlamı yakalamak gerekir.
Şimdi yukarıda geçen ayette Davacı, mihrap ve
duvar kelimelerinin Kuran bütünlüğü içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya
çalışalım. Eğer O kelimelere doğru bir anlamı yakalayabilmişsek ayeti doğru
anlar ve yaşamımıza da doğru orantıda yansır.
Son nebi ve resule, Allah kendisinden önce
gelen Davud peygamberin bir kıssasını anlatarak ondan öğüt almasını
istemektedir. Biz Kuran’ın konuşma dilini kendi içerisinde kullandığı kelime ve
ayetlerin anlamlarını yakaladığımız zaman ancak konuları doğru olarak anlayabiliriz.
Şimdi Kuran içerisinde Bu kelimelerin geçtiği
başka ayetleri aktararak ayetteki iki davacının ne anlama geldiğini anlamaya
çalışalım.
Mihrab; Bu kelime Kuran içerisinde iki yerde
geçmektedir. Bu kelimenin birisi açıklamak üzere başladığımız ayet diğeri de âli
İmran suresinin otuz yedinci ayettir.
3/ 37- Bunun
üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi
yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba
girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: “Meryem, bu sana nereden geldi?” deyince,
“Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir”
dedi.
Bu iki ayetten Mihrap
kelimesini, Dünya hayatında Yaşanan bir hayat bakışının tercihinin takva
yönünde kullanılmasıdır. Bir başka ifadeyle Hayat namazıdır.
38/22- Davud’a girdiklerinde, o, onlardan
ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta
bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru
yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Allah bu ayette Bir insan yapısındaki
varlıkları lisanı haliyle konuşturmaktadır. Davud’da olduğu gibi iki davacı
bütün aklı olan her insanda olmaktadır. Şimdi iki davacı neymiş onu Kuran
içerisinde sörf yaparak anlamaya çalışalım.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim
verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah
ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah
bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla)
örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Şems suresinde geçen bu ayetlerde, İnsanda
Fısk ve fücur olgusu, ve buna muhalefet eden insanlara yaratılıştaki vermiş
olduğu sözü her fısktan gelen bir sese karşı uyaran takva olgusu bulunmaktadır.
Bir başka ifadeyle, İblis ve takva olgusu vardır. Şimdi bunların ayrı ayrı
tanımlarını yaparak İnsanı tanımaya çalışalım.
İblis; Melekler kategorisinden olup, Sadece
Görevi insanı yaratılışta vermiş olduğu sözden caydırmakla görevli bir
melektir. İşte Davuda gelen doksan dokuz koyunu olup da daha doymayan bir
koyunu olanı da isteyen davacılardan birisi budur.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size
suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. Onlar
da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni
secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni
ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
7/13- (Allah:) “Öyleyse oradan in, orda
büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük
düşenlerdensin.”
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne
kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen
gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
7/16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından
dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu
kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden,
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve
kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi
sizlerle dolduracağım.”
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş.
İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen
çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
“Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya
ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblisin, Kuran’da, bir adı nefis, bir adı fısk
fücur olarak da kullanılmaktadır. Her insan akıl baliğ çağına ermeden önce onda
ne takva olgusu ne de iblis olgusu bulunmaktadır.
Ne zaman Erginlik çağına gelindi. Artık ona
hem takva olgusu hem de iblis olgusu yüklenerek Bir emanet bir sorumluluk
yüklenmiştir. Sadece Emanet insanlara yüklenmiştir. İşte o emanet de dünya
yaşamında Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluk bilinci ve yaratılışta vermiş
olduğu “Rabbim Allah’tır sözüne sadakat göstererek yaşamını Müslüman olarak
sürdürmek ve canının verirken de Müslüman olarak teslim etmektir.
33/72- Gerçek
şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu
yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü
o, çok zalim, çok cahildir.
İşte, Yasak ağaçtan
yenmemesi, İblisin yolunda gidenlerin yaptıkları davranışlardan uzak
kalınmasıdır. Cennetten kovulması da artık çocukluk çağından erginlik çağına
geçilerek sorumluluk yüklememesi anlamında kullanılmıştır.
Davud’a gelen iki davacıdan
birisi İblistir.
Takva; Toplum dilinde, bir adı da vicdan olan
bu olgu, İnsanı İblisin verdiği tekliflere karşı uyaran İnsanın vermiş olduğu her
yanlış karara karşı insanı yanlış diye uyaran bir melektir.
16/2-
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden
başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”
İşte Davud’a gelen
davacılardan bir koyunu olup da benim koyunumu da kendi koyunlarına katmak
istiyor diye söyleyen takva davacısıdır.
38/23- “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz
koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma
(koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
Kuran Bu iki davacıyı Mecazi bir anlam
kullanarak Kardeş diye tanımlamıştır. Yani takva olgusu da insanın bir
parçasıdır. İblis olgusu da insanın bir parçasıdır.
İnsan; Hem İblis olgusunun tekliflerine hem de
takva olgusunun tekliflerine muhatap nötr bir varlıktır.
Bir adı da nefis olan İblisin, Aşırı
isteklerle insanı Kuşatmak isteyerek, Yaratılışta vermiş olduğu bir tek “rabbim
Allah’tır” sözünden de vaz geçirerek onu sözünden döndürmek istemektedir.
Doksan dokuz koyunu olan davacı demek ki,
nefsani arzuların isteklerinin çok değişik yollara giderek bir türlü ne kadar
farklı yollara gitse de o yollardan huzur ve mutluluğu yakalayamadığını Bir tek
Koyunu da ondan alarak insanın bütün iyilik damarlarını kurutarak kendi yolunda
insanı yürütmek istediğinin mesajı verilmektedir.
38/24- (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin
koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu,
(emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine
karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar
da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı,
böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize
gönülden) yönelip-döndü.
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ
كَثِيرًا مِّنْ
الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا
وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا
فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
38/24-Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike
ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın
illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ
fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)
fetennâ-hu- onu imtihan ettik. İfadesi kullanılası gerektiği halde, “Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı” Diye tercüme edilmiştir.
Şimdi yirmi dördüncü ayette Davuda gelen iki davacıdan
Birisi İblisin teklifleri olandır diğeri ise takvanın teklifleridir. Birisi
Davuda şeytani yola teklif sunan birisi de bağışlanmaya Yaratılışta vermiş
olduğu Rabbim Allah’tır” Sözüne sadakat göstermeye teklif sunan iki tekliften
Davud bağışlanma teklifini kabul etme yönünde karar kıldığından dolayı Allah
Onu bağışladık ifadesi kullanmaktadır.
Aslında Bu ayetin anlatmak istediği, Mesaj
bütün insanların ortak malıdır. Yukarıda Şems suresinden vermiş olduğum ayet örneklerimden
de anlaşıldığı gibi, İnsanı diğer meleklerden ayıran özellik karşısına bir olay
karşısında iki seçenek çıkarak imtihana tabi tutulmasıdır.
Birisi Dünya hayatını arzulayıp Ahirt
hayatından nasip almayı unutmak, nefsanî arzular yönünde tercihini kullanarak
çalmak kesmek öldürmek tecavüz etmek haksızlık yapmak hak ve adaletten
ayrılarak kelimeleri konulduğu yerden saptırarak ekini ve nesli yok ederek
kendi odunu ile cehennemi hazırlayanlardır.
İkincisi Yaratılıştaki “Rabbim Allah’tır.”
sözüne sahip çıkarak, İnsanlar arasında adaleti ihsanı Güzelliği
yaygınlaştırarak Allah’ın düşmanlarına karşı her türlü bu yolda engellemelerine
karşı zorluklara göğüs gererek Dik duruşunu bozmadan Allah’ın razı olacağı
şekilde hayatını sürdürerek cennetini kendi elleriyle hazırlamasıdır.
6/ 39- Bizim
ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler.
Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol
üzerinde kılar.
Allah, İnsanın kendisi
istemedikçe Ne bağışlar ne de saptırır. Allah insana iki farklı yol
göstermiştir. Birisi Şeytanın yoludur. Birisi de rahmanın yani Allah’ın kendi
razı olacağı yoldur. Allah hangi yolu seçip seçmeyeceği üzerinde insana
zorlayıcı bir güç kullanmaz. Ancak her iki yola gidebilecek hem eğilimi verir
ve gitmek istediği yolda malzemeleri de verir, kişileri sonunca katlanmak
koşulu ile özgür iradeleriyle baş başa bırakır.
76/ 2- Şüphesiz Biz
insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı
onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya
şükredici olur ya da nankör.
İnsan yalnız başına bir devlet gibidir. Ya
kararını verirken iblisin yönünde kurarak Muhalefet olan takva vicdan sesini
tamamen yok ederek yeryüzünde bozgunculuk yapar ekini ve nesli yok eder ve
kendisine ve diğer insanlara zulmeder. Ya da iktidarını takva yönünde kurar
kısacık dünya hayatında hem kendisini zulümden kurtarır hem de diğer zulme
uğrayan insanları zulümden kurtarmak için bütün cehdini ortaya koyarak adaleti
tesis eder.
38/25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun
Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
İşte Davud Kendi öz iradesi ile,” Doğrusu,
(emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine
karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar
da ne kadar azdır.” İman edip Salih amel işleme yönünde kullanmayı tercih
etmesinden veya bağışlanmayı tercih etmesinden dolayı Allah bağışladık ifadesi
kullanmaktadır.
İşte Kuran’da En karlı en adil en güzel yol
takva yolu, bağışlanma yolu, vicdanın yolu olmasına rağmen maalesef bu yolda
olanların sayısı yok denecek kadar az olmuş Ve az olmaya devam edecektir.
6/ 116-
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan
şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle
yalan söylerler.’
Demokrasiyi kendilerine din edinenlerin
kulakları çınlasın.
38/26- “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni
yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek
ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz
Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir
azap vardır.”
Artık Davud, kendine gelen iki tekliften,
kendi öz iradesi ile Bağışlanma yolunu Allah’ın yolunu tercih etmiş. Ve
Allah’ın söylediklerine karşı duyarlı bir halde kendisine verilecek emri
beklemektedir. Kim Kendisine Allah’ı veli edinirse Allah onu karanlıklardan
nura çıkarır. Kim de kendisine şeytanı veli edinirse, Allah onu karanlıklara
sapıklığa götürür.
““Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde
bir halife kıldık.” Daha önce de belirttiğimiz gibi, Halife kelimesinin iki
anlamından söz etmiştik. Birincisi yeryüzünde insanların dışında yaratılmış
olan bütün varlıklardan üstün yaratılma sebebi ile kendisine verilen donanımla
yeryüzündeki varlıklara hükmetme anlamında, diğeri ise insanlar içerisinde
iktidar sahibi güç sahibi olarak adaleti hakkı insanlar arasında Doğruyu hakkı
adaleti uygulama merici olarak kullanılan halifedir.
Kuran’da Devlet yok diyenlerin kulakları
çınlasın. Son nebi ve resul hem bir devlet başkanı hem de bir halife idi Allah’tan
aldığı emirleri Allah’ın kendisine insanlardan oluşturduğu güç ve destekle
Bozguncu olanların yapmış oldukları zulmü ortadan kaldırarak adaleti
uygulayabildi.
2/143- Böylece
Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık;
Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü,
Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri
dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin
dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak
değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Fert Halinde müşrik bir
toplumda Mekkede Başlayan son nebinin hayat serüveni İnsanların ona iman etme
ve destekleriyle Medine’de Güç ve otorite haline gelerek, Kendisinden sonra
gelecek olan insan toplumları için örnek bir model olmuştur.
Mekkede “ Kendisine iman
edenlerle beraber “Rabbim Allah’tır “ dediğinden dolayı Kâfir olanlar
tarafından dövülüp, öldürülmeleri ve sürülmelerinden sonra Medine’de güç ve
iktidar haline gelince Artık o çağda sadece Müslüman olanlar değil, Bütün
insanlar zulmedenler hariç rahat bir nefes almışlardır.
Allah’ın İnsanlara gönderdiği
İslam, Müslüman olanların dışında din edinenleri yok edip öldürmek için değil,
Aksine İslam dışındaki din mensupları kendi dinlerini başka dinlere zulüm ve işkence
aracı olarak kullanmaktan kurtarmak için gelmiştir.
9/2- Bundan böyle
yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı
aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık
kılıcıdır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü,
Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden
uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır;
yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz.
İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
Dünya hayatında Müslüman olanlar iş başına
geçtiklerinde, İnkar edenleri kendi dinlerine bir başka ifadeyle Müslüman
olmaya zorlamazlar zorlayamazlar da. Ama İnkar edenler iş başına geçtiklerinde
ise Kendi dininde olmayanları, büyük bir çoğunluğu zulüm işkence yaparak
eserler ve doğrarlar.
Bu açıklamalarımızdan sonra tekrar konumuza
dönelim.
38/27- Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi
arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır.
Ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay o inkar edenlere.
Yerlerde Ve göklerde ve ikisi arasında
yaratılmış olan bütün şeyleri Allah insanlar için yaratmıştır. İnsan kendisine
bir baksın, O mükemmel vücudundan herhangi bir organ eksildiği zaman insan ne
kadar hüzün duymaktadır.
Bir göz, bir kulak bir kalp veya diğer organlardan
her hangi biri olmasa o organı tekrar yerine koymak için nelerini vermezdi ki?
Allah Bu kadar vermiş olduğu bu nimetlere karşı Bir şükür etmesi gerekmez mi?
Ama Allah buna rağmen şükredenlerle nankör olanları dünya hayatında hiç ayırım
yapmadan rızıklarını çaba ve gayreti ölçüsünde herkese eksiksiz olarak
vermektedir.
75/36- İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz’
bırakılacağını mı sanıyor?
75/37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su
değil miydi?
75/38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken
(Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’
38/28- Yoksa Biz, iman edip salih amellerde
bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da
muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız?
Allah Dünya hayatında Kendisinin göndermiş olduğu
nebiler ve resullerin yolunda yürüyenlerle, Yetimi yedirip içirenlerle
mazlumları zalimlere karşı koruyanlarla, Mazlum olanları yerinden yurdundan
sürerek mallarına el koyanları elbette Allah bir tutmayacaktır.
16/76- Allah şu
örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve her
şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır
getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit
olabilir mi?
38/29- (Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye
düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz
mübarek bir Kitap’tır.
Kuran’a Yaklaşabilen ancak aklını kullanan ve
gelen bilgilere karşı beyin antenleri açık olan hanifler ancak iletişim kuran
ve onun ilahi bir yaşam projesi olduğunu kabul eder ve ondan ders ve öğüt alırlar.
56/79- Ona,
temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
Burada Kuran okumak için
abdest anlamında değil, Kuran ile iletişim kurmak isteyenler ancak
kalplerindeki pisliklerden uzaklaştırmış olanlar Kuran’ın sözünü dinler ve ona
iman eder, Anlamındadır.
38/30- Biz Davud’a Süleyman’ı armağan ettik.
O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.
Süleyman peygamber, Babasından Güçlü bir
servet devralan, zengin olmakla zenginliğinden sınava tabi tutulan bir
peygamberdir. Ayette Çok mal sahipleri Rabbani yoldan ayrılıp şeytani yolda
hayatlarını sürdürüp Allah’ın gazaplanacağı şekilde hayat sürerlerken Süleyman
ise, Bu serveti Rabbani yolda kullanmayı tercih eden ender peygamberlerdendir.
38/31- Hani ona akşama yakın, bir ayağını
tırnağı üstüne diken, öbür üçayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.
Bu ayette geçen “akşama yakın” ifadesi
Süleyman kendi döneminde, Hem insanların ona verdiği destek ile şahlanıp bütün
çağdaşlarına adaletle destek vermesi, Hem de, Kendisine destek veren insanların
süleymana verdiği desteğini çekmeleri ve laçkalaşması anlamında kullanmıştır.
34/14- Böylece
onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını
yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere
yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine
aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.
Süleyman, İnsanlardan
kuşlardan cinlerden Güçlü bir ordu hazırlamıştı. Ancak zamanla kendisine destek
veren Müslüman toplum gevşemiş laçkalaşmış O güçlü rabbin terbiyesi ile
terbiyelenen devlet ve halk yavaş yavaş o samimi ve ihlâsını kaybederek
yıkılmaya yüz tutmuştu.
Asa kelimesi, Süleymanın güç
ve otoritesini temsil etmektedir. Asayı yiyen kurtlar da Bakanlıkların genel müdürlüklerin,
müdürlüklerin devletin gücünü soysuzlaşarak rüşvete haram yiyiciliğe dönüştürerek
süleymanın gücünün kaybolması demektir. Yoksa Tefsirlerde anlatıldığı gibi
hayati fonksiyonlarını yitirmesi anlamında ölü değildir.
İşte Akşama yakın ifadesi
bildiğimiz gündüzün akşama yakın olması anlamında değil, Devlet otoritesinin yıkılmaya
yakın bir zamanı ifade etektedir.
At kelimesi, İnkâr edenlerin mazlum olanlar
üzerindeki zulümlerini ortadan kaldırmak için onlara korku salan, Güç ve
kuvveti temsil etmektedir. Şimdi Kuran’da atlar ile ilgili geçen birkaç ayeti
nakledelim.
16/ 8- Onlara
binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha
sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?
8/ 60- Onlara karşı gücünüzün
yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve
sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer
(düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size
‘eksiksiz olarak ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.
38/32- O da demişti ki: “Gerçekten ben, mal
(veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim.” Sonunda bu atlar
(koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.
Süleyman, Babasından büyük bir mirası
devraldığında at mülk sevgisini, Bir zaman dilimi içerisinde Tercihini Allah
sevgisi karşısında tercih etmişti. Alttaki ayet de onu tasdiklemektedir.
38/33- “Onları bana geri getirin” (dedi).
Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
38/34- Andolsun, Biz Süleyman’ı imtihan ettik,
tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
Süleyman, Bir taraftan dünya sevgisi bir
taraftan Allah sevgisi ile imtihan edilmektedir. Sonunda Babasından kalan
peygamberlik mirası ağır basarak O rabbin yolunda o malları kullanmayı tercih
etti.
38/35- “Rabbim, beni bağışla ve benden sonra
hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız
armağan edensin.”
Süleyman’ın bağışlama dilemesi Nefsanî arzulardan
kendisini arındırarak yaşam biçimini Rabbani yolda tercihini kullanarak
yürümesi demektir. Süleymana verilen mülk nebilik ve çağdaş toplumların üzeinde
güçlü bir ordu ve zenginlik verilmesidir.
2/ 102- Ve
onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına
uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara
sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı.
Oysa o ikisi: “Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme” demedikçe hiç
kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan
şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar
veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi
öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı
olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir
bilselerdi.
38/36- Böylece rüzgarı onun buyruğu altına
verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.
Rüzgârları Süleyman’a Boyun eğmesi Süleymanın
rüzgârlardan yelkenli gemiler yaparak onunla yüklerini taşıması, yel değirmeni
yapıp onlarla buğdaylarını öğüterek un öğütülmesidir. Şimdi olmuş olsaydı.
Elektrik üretilmesi Veya rüzgârla üretilen her enerji de eklenmiş olacaktı.
38/37- Şeytanları da; her bina ustasını ve
dalgıç olanı.
Şeytan; İblisin Tekliflerinin ilke haline
gelmesi ve bu teklifleri kabul eden insanlara verilen isimdir. Yani kâfir
olanlardan geriye dönüşü mümkün olmayan değişik konularda uzmanlaşmış olan
insanları kendi ordusunu güçlendirmek için yardım almasıdır.
38/38- Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam
kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.
Onlar ne kadar da mazlum olanlara ve Müslüman
olanlara karşı yüreklerinde kin ve hınç besleseler de süleymanın irade ve
kararlılığı karşısında boyun eğmek zorunda bırakılmasıdır.
38/39- “İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey
Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut.”
İşte Dünya hayatında, Allah kendi yolunda
sabır ve gayretle göstermiş olduğu çabaların karşılığını vermesidir. Yoksa
Allah’ın kimseye borcu yoktur.
38/40- Şüphesiz, onun Bizim Katımızda
gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
İşte dünya hayatında Süleymanın eğilmeden
kıvırtmadan yamulmadan dik duruşunun Karşılığında Allah onu güzel bir konuklama
yeri olan cennetle ödüllendirecektir.
EYÜP PEYGAMBER;
38/41- Kulumuz Eyyub’u da hatırla. Hani o: “Herhalde
şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu” diye Rabbine seslenmişti
İman eden e Salih amel işleyen bütün Allah
dostları ve peygamberler inkâr edenler tarafından işkence ve zulüm
görmüşlerdir. . “Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu”
diye seslenmesi Onun inkâr edenler tarafından zayıf ve güçsüz oluşundan dolayı
zulmettiklerini anlatmaktadır.
38/42- “Ayağını depret. İşte yıkanacak ve
içecek soğuk (su, diye vahyettik.).
Ayağını depret İfadesi Kuran’da mecazi bir
üslup olarak kullanılmıştır. Ciltlerle dolu bir kitabın sığdırılamayacağı bir
konuyu Allah sanat kullanarak iki kelime ile halletmiştir. Allah’ın kendisine
verdiği donanımla, Allah’ın yeryüzüne yaydığı rızıkları gereği gibi çalışıp
çabaladığı zaman kendisine Yiyeceğinin içeceğini temizleneceğini, aynı zamanda vahyi bilgileri duyarlı olanlara
Anlattığı zaman güç ve kuvvet oluşturabileceği anlatılmaktadır.
38/43- Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl
sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de
bağışladık.
Yine Davud’da ve süleymanda da zikredildiği
gibi Eyup peygamberin Kendisine verilen iki seçenekten bağışlanma yolunu tercih
etmesinden dolayı Ona peygamberlik verdiğini ve onunla birlikte yürüyenleri
bağışladığı zikredilmektedir.
21/83- Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda
bulunmuştu: “Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin
en merhametli olanısın.”
21/84- Böylece onun duasına icabet ettik.
Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için
bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
38/44- “Ve eline bir deste (sap) al, böylece
onunla vur ve andını bozma.” Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel
kuldu. Çünkü o, (daima Allah’a) yönelip-dönen biriydi.
Kuran’da deste kelimesi başka bir yerde
geçmemektedir. Büyük bir ihtimal Ayetin devamında gelen ifadelerden anlaşıldığı
gibi, Burada deste kelimesi güç ve kuvvet sahibi ol ifadesini temsil
etmektedir.” böylece onunla vur ve andını bozma.” Eğer deste kelimesi güç ve
kuvveti temsil eden bir kelime olmamış olsaydı, Küfürde olanlar kendi dinlerine
çekerlerdi.
18/ 20- “Çünkü
onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri
çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.”
Müslüman olanlar, İnkâr
edenler tarafından Allah’ın istediği şekilde iman edip yaşadıkları zaman, bir
sünnet olarak ya öldürülmüşler ya da sürülmüşlerdir. Sen güçlü olmazsan senin
sesini çıkartmazlar dinin gereklerini yerine getirmene müsaade etmezler.
DİĞER PEYGAMBERLERDEN ÖRNEKLER;
38/45- Güç ve basiret sahibi olan kullarımız
İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da hatırla.
İbrahim peygamber, Tek başına bir ümmet olarak
tarihe kendisini yazdırmıştır.
16/ 120- Gerçek
şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden
bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.
38/46- Gerçekten Biz onları, katıksızca
(ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.
Bütün peygamberler, yaratılışta vermiş olduğu
“Rabbim Allah’tır.” Sözüne sadakat göstererek, ölümü hayatı dirimi yerleri ve
gökleri yaratan Allaha teslim olduk diyerek hayatını sürdürmüşlerdir.
38/47- Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız’da
seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
Allah Katında Onlar Güzel bir örnektirler.
Müslüman olanlar Onların getirdiklerini kabullenmek ve onları kendilerine model
ve örnek almaktadırlar.
38/48- İsmail’i, Elyesa’ı ve Zülkifl’i de
hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
38/49- Bu, bir zikirdir. Şüphesiz muttakiler
için, elbette varılacak güzel bir yer vardır.
Kuran’da binlerce peygamberler gelip geçtiği
halde Yirmi beş veya yirmi sekiz peygamberin isimleri zikredilmiştir. Bunun
sebebi ise, Kıssa oluşturan ve toplumlarda örneklik teşkil edebilecek konularda
ders olabilecek kıssaları olanların isimleri zikrediliştir.
38/50- Adn cennetleri; kapılar onlara
açılmıştır.
İblisin yolundan veya Rahmanın yolundan her
hangi birisinden kendi özgür iradeleriyle bağışlanmayı takva yolunu rabbin
yolunu tercih edip yürümek isteyenlere Allah bu dünyada da ahiret hayatında da
ödüller vereceğini vaat etmektedir.
16/ 30- (Allah’tan) Sakınanlara: “Rabbiniz ne
indirdi?” dendiğinde, “Hayır” dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda
bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva
sahiplerinin yurdu ne güzeldir.
16/31- Adn Cennetleri; ona girerler, onun
altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah,
takva sahiplerini böyle ödüllendirir.
16/32- Ki melekler, güzellikle canlarını
aldıklarında: “Selam size” derler. “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete
girin.”
CENNETTE HURİLER ERKEKLERE Mİ KADINLARA MI
VERİLECEK?
38/51- İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda
birçok meyve ve şarap istemektedirler.
Cennette Dünya hayatında kendilerine yüklenen
sorumluluğu gereği gibi yerine getirenlere verilecek olan ödülleri
sıralamaktadır.
38/52- Ve yanlarında bakışlarını yalnızca
eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.
Ahiret Âleminde verilecek olan hurinin kime verileceği
konusunda Genelde müfessirlerin temel görüşleri erkeklere verileceği konusunda
birleşmektedirler. Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde Hurilerin erkeklere
verileceğine dair, bir ayet yoktur. Kuran içerisinde dört yerde huri kelimesi
geçmektedir.
52/17- Hiç şüphesiz
muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler;
52/18- Rablerinin verdikleriyle ‘sevinçli ve
mutludurlar’. Rableri, kendilerini ‘çılgınca yanan cehennemin’ azabından
korumuştur.
52/19- “Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin
ve için.”
مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ
عِينٍ
52/20-Muttekiîne alâ sururin
masfûfeh(masfûfetin), ve zevvecnâhum bi hûrin înin.
52/20- Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde
yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.
52/21- İman edenler ve soyları kendilerini
imanda izleyenler; Biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların
amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir
rehindir.
52/22- Onlara, istek duyup-arzuladıkları
meyvelerden ve etten bol bol verdik
44/51- Muttakilere gelince; muhakkak onlar,
güvenli bir makamdadırlar.
44/52- Cennetlerde ve pınarlarda,
44/53- Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan
(elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
44/54- İşte böyle; ve Biz onları iri gözlü
hurilerle evlendirmişizdir.
44/55- Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi
istiyorlar;
52/70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel
kadınlar vardır.
52/71- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
52/72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.
56/20- Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
56/21- Canlarının çektiği kuş eti.
56/22- Ve iri gözlü huriler,
56/23- Sanki saklı inciler gibi;
56/24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere
(onlara sunulur);
Dikkat ederseniz, Kuran içerisinde huri kelimesinin dört yerde
ve dört konu içerisinde geçmiş olduğu ayetleri konularla beraber aktarmaya
çalıştım. Kadın ve erkek ayırt etmeden Cennetteki iman eden ve Salih amel
işleyenlere atıf yaparak muttaki, ifadesi kullanarak Cennette diğer verilecek
olan nimetleri de zikrederek huri olarak eş verileceği ifade edilmiştir.
Hiç unutulmamalıdır ki, dünya hayatı bir
deneme ve sınav salonudur. Kadın olmak ve erkek olmak sadece farklı roller
üslenmek içindi. Ahiret hayatında bütün kâinat ve insanlar yeni bir yaratılışla
yaratılıp, iman edenler ve Salih amel işleyenlerle, inkâr eden ve ehli kitap
olarak yaşayarak, zulmedenler olarak iki farklı insan gurubu hesaba çekilmek
üzere Allah’ın huzuruna çıkacaklardır.
29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya
nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır.
29/20- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da,
böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret
yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her
şeye güç yetirendir.
29/21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine
merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.
Dünyada kadın ve erkek olan insanlar Ahiret
hayatında yaşaya bilecek süreklilik arz eden mükâfat ve ceza çekmeye dayanıklı
ve donanımlı hale getirilecek şekilde yaratılacaktır.
Dünya hayatında Nasıl anne karnındaki bir çocuğun
yaşam farklılığı ile doğduktan sonraki yaşam farklılığı farklı ise, Dünya
hayatından, ahiret hayatına giden insanların da yaşam biçimleri farklı olacak
farklı bir şekilde yaratılacaklardır.
Yani, İman eden ve Salih amel işleyen erkekler
ve kadınlar tek bir cins olarak yaratılıp onlara eş olarak huriler
verilecektir. İnkâr eden ve zulmeden kadınlar ve erkeler tek bir cins olarak
yaratılıp ebedi olarak cehennemde azap çekeceklerdir.
38/53- İşte hesap günü size va’dedilen budur.
38/54- Şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip
tükenmesi de yok.
Yukarıda farklı surelerden ve farklı
konulardan aktarmış olduğum ayetler. İman eden ve Salih ameller işleyenlere
verilecek olan büyük ödül olan ebedi cennettir. Orada sürekli olarak kalıp bu
nimetlerle hayat süreceklerdir.
CEHENNEMDEKİLERİN İNKÂR EDİŞ VE ZULÜMLERİNDEN
SONRA EBEDİ AZAP!!
38/55- Bu (böyle işte); gerçekten azgınlar
için de muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.
38/56- Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü
bir yataktır o.
38/57- İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve
irin.
38/58- Ve onun şeklinden başka, çift çift
(olan daha beter azaplar) vardır.
38/59- (Müşrik olan hakim güçlere:) “İşte
bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir
merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir.” (denilir).
38/60- (Onlara uyanlar) Derler ki: “Hayır,
sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne
kötü bir durak”
38/61- Derler ki: “Rabbimiz, kim bunu bizim
önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır.”
38/62- Ve derler ki: “Bize ne oluyor ki,
kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz.”
38/63- Biz onları bir alay konusu edinmiştik;
yoksa gözler mi onlardan kaydı?”
38/64- Bu, cehennem halkının birbiriyle
çekişmesi kesin bir gerçektir.
Yukarıda sad suresi elli beşinci ayetten atmış
dördüncü ayete kadar İnkâr eden kafirlerin, iman eden ve Salih amel
işleyenlerle alay eden cehennemliklerin porofilini bize aktarmaktadır.
Dünya hayatında iken hey hat! Biz çürümüş
kemikler olduktan sonranı dirilecekmişiz diyen o kâfirler, Ahiret hayatında
dirilip hesapla karşılaştıklarında şok geçirecekler ve şöyle diyecekler.
Kaf suresinde cehennemlikler hakkında şöyle
anlatılmaktadır.
50/ 16- Andolsun, insanı Biz yarattık ve
nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından
daha yakınız.
50/17- Onun sağında ve solunda oturan iki
yazıcı kaydederlerken
50/18- O, söz olarak (herhangi bir şey)
söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.
50/19- O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak
gelip de, (insana) “İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir”
(denildiği zaman da).
50/20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu,
tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir
sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet
içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün
görüş-gücün keskindir.”
50/23- Onun yakını olan (ve yanından
ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”
50/24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı
nankörü atın cehennemin içine,
50/25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
50/26- Ki o, Allah’la beraber başka bir İlah
edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki:
“Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık
içindeydi.”
50/28- (Allah buyurur:) “Benim Huzurumda
çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”
50/29- “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve
Ben kullara zulmedici değilim.”
50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?”
O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.
PEYGAMBERLER SADECE BİR UYARICIDIRLAR.
38/65- De ki: “Ben, yalnızca bir uyarıcıyım.
Bir olan, kahreden Allah’tan başka bir İlah yoktur.”
Peygamber Olanlar sıradan bir insan gibi
görünseler de Onların insanlara getirdiklerinde bir harikuladelik vardır. İnkar
edenler genelde İster ateist olsun isterseler deist olsular Allah’ın
insanlardan her hangi birisine vahyederek bilgi vermesini asla kabul etmezler.
Bundan dolayı da peygamberliği kabul etmezler.
2/ 97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise,
(bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri
doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine
indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine,
elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin
düşmanıdır.”
2/99- Andolsun Biz sana apaçık ayetler
indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkar etmez.
38/66- “Göklerin, yerin ve ikisi arasında
bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır.”
Bazıları Allah’ı kabul ettikleri halde
Allah’ın rabliğini kabul etektedirler. Yani Allah Bu ayette Yerleri ve gökleri
yaratıp onlara bir disiplin içerisinde terbiye ediyorsa insanları da terbiye
eden peygamberler ve kitaplar göndermiştir.
38/67- De ki: “Bu (Kur’an), büyük bir
haberdir.”
İşte Bu büyük haber olan, İnsanların dünya
hayatında yapmış oldukları iyi ve kötü davranışların hesaba çekileceği bir
ahiret âleminin varlığının duyurulmasıdır. Bu haber sadece ve sadece nebi olan resuller
tarafından bildirilmektedir. O bilgi de onlara dünyayı yaratan ve ahiret
yaratmasını da bilen Allah tarafından bildirilmesiyle bilmektedirler.
38/68- Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.
Peygamberler Bu bilgiyi insanlar tebliğ
yaptıklarında inkâr edenler bu haberi hiç gale almamaktadırlar.
38/69- “Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp
dururken, benim hiçbir bilgim yoktur.”
Ayette bahsedilen" “Mele-i Ala" ifadesi konu ve kuran bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman, toplumun önde gelenlerinden şımarmış azmış olan müstekbirlerin durumunu anlatmaktadır.
Ayette bahsedilen" “Mele-i Ala" ifadesi konu ve kuran bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman, toplumun önde gelenlerinden şımarmış azmış olan müstekbirlerin durumunu anlatmaktadır.
38/70- “Bana ancak, yalnızca apaçık bir
uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır.”
İBLİS ŞEYTAN MELEK ADEM-İNSAN!
38/71- Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben,
çamurdan bir beşer yaratacağım” demişti.
Yeryüzünde Allah’ın kendisine muhatap olarak
aldığı tek varlık insanlardır. Hâşâ İnsan ne Allah gibi bir yaratıcı, ne de
melekler gibi kumanda ile hareket eden varlıklardır. İnsan; Dünya hayatında
Kendisine verilmiş akıl takva ve iblis olgusu ile, diğer meleklerden ayrılarak,
erginlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde
denenmektedilrler.
Kâinatta yaratılan temel olarak iki varlık vardır. Melekler ve âdemoğlu şemsiyesi altında
insanlardır. Yeryüzünde ve kâinatta yaratılmış olan Bütün varlıklar insanlar
yaratılmadan önce yatılmışlardır.
76/1- Gerçek şu
ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun
zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
Melek; İnsanların fiziki ve
psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere insanların dışında yaratılmış ve
insanların emrine amade olarak verilmiş olan bütün varlıkların genel adıdır.
İnsan; Tabiri caizse Allah’ın
Bütün meleklerin özelliklerinden numune alarak yorumladığı ve özelliklerini taşıdığı
mükemmel bir sanatıdır. Bir başka ifadeyle Kâinatın küçültülmüş,
yoğunlaştırılmış halidir.
38/75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle
yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte
olanlardan mı oldun?”
Allah kendi rabliğini inkâr
edenlere Şu soruyu sormamızı ister.
31/25- Andolsun onlara;
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tartışmasız; “Allah”
diyecekler. De ki; “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu bilmezler.
43/87- Andolsun, onlara:
“Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette: “Allah” diyecekler.
Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Kâinatta yaratılmış olan
Hiçbir varlık hiçbir varlığın aynısı değildir. Aynı zamanda hiçbir varlık
hiçbir varlıktan da bağımsız değildirler. Bir İnsan vücudundaki bir damla kan,
İnsanın bütün özelliklerini taşıdığı gibi Kâinata yaratılmış olan insan
kâinatın bütün özelliklerini taşımaktadır.
Helva; unun şekerin ve yağın
birleşerek bir yorumudur. Helvanın içerisinde olan her madde helvanın
özelliklerini yansıtır.
Her insan kendi icadını ve
sanatını, Gösterme isteği duyuyorsa, Allah da Kendi sanatını, Gösterecek birini
yaratmıştır. Hâşâ Allah’ın buna ihtiyacı olduğundan değil, Kendisine muhatap
olan insanları denemek için yapmıştır.
67/ 2- O, amel (davranış ve
eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü
ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Denenmek, Sadece insanlar için vardır. Her aklı olan
insanın bir olay karşısında yapıp veya yapmama konusunda iki farklı ses gelir.
Bu farklı seslerden her hangi birini insan tercih edebilmesi için bir karar
vermesi gerekir. Eğer vermiş olduğu karar Allah’ın istedikleri yönünde ise o
denemeyi kazanmış yoksa denemeyi kaybetmiş demektir.
Ama meleklerde böyle bir
seçenek yoktur. Onlarda sadece nasıl bir görev yüklenmişse veya kodlanmışsa o
görevi yerine getirirler.
İnsanın bütün organları
meleklerdense, İnsan hem sapma yoluna hem de bağışlanma yoluna gidebiliyorsa
Demek ki insana hem sapmayı teklif sunan hem de bağışlanmayı teklif sunan melek
de var demektir.
İblis; İnsana sapmayı teklif
sunan bir melektir.
Takva; insana bağışlanmayı
teklif sunan bir melektir.
İnsan; Bu iki teklif
karşısında kendi kararını kendisi veren yetkili ve sorumlu bir varlıktır.
38/72- “Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan
üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”
Ruh, kelimesi Kuran’da yirmi iki yerde
geçmektedir. Ruh’un kaynağı Allah’ın kendisidir.
Ruh; Yaratılmış olan bütün varlıklara kendi
yaratılış istikametinde eylem kazandıran olgunun adıdır.
Genelde ehli kitap ve İslam toplumlarında can
ile ruh arasındaki fark anlaşılamamıştır. Dolayısı ile ruh ile can kelimesini
biri birinin yerine kullanmışlardır.
Can; Dumansız ateşten yaratılmış olan
enerjinin adıdır.
Beden; Topraktan yaratılmış olan et kemik
hücreler ve organların bütünüdür. Bedene can gelirse beden fiile dönüşme
hareketine hazır hale gelir. Yani doğar büyür ve ölür. Ruh ise canlı bedende bütün hücre ve
organların kendi görevlerini yaratılış gayesi istikametinde eyleme
dönüştürmesini sağlar.
Öyle İse Beden can ve ruh Biri birlerinden ayrılmayan
yaratıklardır. Beden candan ayrıldığı zaman ne can ne de ruh bir anlam taşımaz.
Tıpkı buzdolabına enerji gelmediği zaman buzdolabının bir anlam taşımadığı
gibidir. Buzdolabı soğutma ve dondurma işlemini enerji olmadan yapamıyorsa
Beden de can olmadan bir başka ifadeyle enerji olmadan bir iş yapamaz.
Bütün canlı varlıklarda, O canlı varlığın
kendi yaratılış istikametinde eylem yapabilmesi için bir ruha ihtiyaç vardır.
Konumuz insan olduğu için, insandan örnek vermeye çalışalım.
Kalp; Eğer kalpte can olmamış olsa kendisine
ait olan kan pompalama ve kirlenmiş olan kanı toplama görevini yapamazdı.
Kalbin bu görevini eylem haline dönüşmesini sağlayan ruh’tur.
Şimdi, ayeti tekrar alarak anlamaya çalışalım.
38/72- “Onu bir biçime sokup, ona Ruhum’dan
üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.”
Meleklerin secde etmeleri için emredilen insan
nasıl bir varlık onu tanımlamaya çalışalım.
İnsan; Hem takva yönüne, hem de iblis yönüne
eğilimli nötr bir varlıktır. Bir başka ifadeyle, İnsan hem kötülükleri yapmaya
hem de iyilikleri yapmaya eğilimli bir varlıktır. Her İnsanda bu olgu akıl baliğ
çağına geldiği zaman oluşmaktadır. Yani dünya hayatında Allah’ın kendisine
muhatap olarak almış olduğu insanın bir imtihan sürecinden geçebilmesi için
yöneldiği zaman, ister takva yolunda isterse de iblisin yolunda gittiğinde
kendisine secde eden varlıklar olması gerekir. İşte Kuran bu varlıklara melek
tabirini kullanmıştır.
38/73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;
Meleklerin topluca secde etmeleri, Yukarıda
anlattığım gibi insan hangi yola karar verir o yolda yürürse melekler insan
emrine boyun eğip insana itiraz etmemesidir. Müşahhas bir örnek verelim. Bir
bıçak senin hem yemeğini doğraman için sana secde eder ve emrini yerine
getirir. Hem de aynı bıçağı birini öldürmek için de senin emrini yerine
getirir. İşte meleklerin secde etmesi bu anlamdadır.
38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı
ve kafirlerden oldu.
Melek iblis şeytan cin kelimeleri ile ilgili birçok
makaleler yazmaya çalıştım. Kısacık da olsa burada da bunları izah ederek
ayetleri açıklamaya çalışalım.
Kâinatta, Kurana göre İki varlık vardır.
Melekler ve insanlar. Meleklerin yaratılış sebebi insanların hizmeti içindir.
Yani meleklerle Allah insanlara mükafatını verir, yine meleklerle Allah
insanlara suçu işlemek isteyenlere işlettirir ve onlarla cezasını verir.
Kâinatta yaratılmış olan bu iki varlık dışında
hiçbir varlık yoktur. Gözünü etrafa çevirdiğin zaman görebildiğin ve
göremediğin bütün varlıklar, ya melekler kategorisindendir, ya da adem oğlu
şemsiyesi altında olan insanlar kategorisindendirler.
İnsanların fiziki olarak bedenini meydana
getiren bütün organları melek olduğu gibi, Aynı zamanda insanlara iyiliği ve
kötülüğü teklif sunan da birer melektirler.
Bir başka ifadeyle İnsanların her organı bir
melektir ama insanın kendisi melek değildir. Çünkü Bütün melekler Kendilerine
kodlanmış olan bilgiler çerçevesinde hareket ederler. Ama insana gelince İnsan
iyilikleri ve kötülükleri yapma konusunda kendileri karar verirler. İşte
insanların denenmesi bu aşamada gündeme gelmektedir.
İblis, Melekler kategorisinden olup görevi
sadece insanlara kötülüklere gitmeyi ve onu teklif sunarken doğru olanın kendi
tekliflerinin olduğunu fısıldayan ilham eden bir melektir. Bunu karşısında da
bir de takva meleği vardır. Bu melek de insanlara güzellikleri yapmayı
Allah’tan başka ilah olmadığını insanlara teklif sunan bir melek vardır.
İblis meleği ve takva meleği insanla ve aynı
zamanda insanın deneme sürecinin başlaması ile gündeme gelmektedir. Çocuklarda
delilerde ve bunaklarda ne iblisin ne de takvanın yeri ve önemi yoktur.
O zaman, İblis Melekler kategorisinden olup,
insanı isyana inkâra ve kötülüklere saptırmayı teklif sunmakla görevli bir melektir.
Eğer, İblis diye bir melek olmamış olsaydı,
Kainatta yaratılmış olan bütün varlıklar melekler gurubuna dahil olurlardı ne
denenme ne de cennet ve cehenneme gerek kalırdı.
38/75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle
yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte
olanlardan mı oldun?”
Bu ayette İblis lisanı haliyle
konuşturulmaktadır. Genelde bütün müfessirler İblisin İnsanlar dışında
yaratılmış insanı saptırmakla görevli bir varlık olduğu konusunda
birleşmektedirler. Oysa İblis İnanın insan olmasını tamamlayan olmazsa olmaz
varlıklardan birisidir. İnsan Ya iblisle inkâr eder kötülüklerle buluşur. Ya da
takva ile rabbini kabul eder iyiliklerle buluşur. İnsan olmadan ne ibisin ne de
takvanın hiçbir anlam ve önemi yoktur.
İblisin Tekliflerini Kuran yasak ağaçla ifade
etmiştir. İblis ağacından nemalanan bütün insanlara Kuran genel bir başlık
altında cin kelimesi kullanmıştır.
18/ 50- Hani
meleklere: “Adem’e secde edin” demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde
etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu
durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar
sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih)
değiştirmedir.
Bütün insanlar yaratılışta
hepsi istisnasın “Rabbim Allah’tır” Demişlerdi. Ama ne yazık ki, İblisin ona
verdiği vesveselerle insan yaratılışta vermiş olduğu sözden iblis olgusunun teklif
sunması ile Vermiş olduğu o sözden caymıştı. İşte İblisin cinlerden olması bu
anlama gelmektedir. Yani Bütün cinler iblisinin soyundandırlar. Bir başka
ifadeyle Bütün puta tapıcılar ve ehli kitap olan müşrikler. Cin soyundandırlar.
İblisin secde etmemesi
insanın iblisin teklifleriyle hayatını Allah’ın emirleri dışına çıkarak yaşam
sürmesi anlamdadır. Yani insanın inkâr eden isyan eden küfür bataklığına gömen
yolu tercih etmesi demektir.
38/76- Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım;
sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
Burada İblisin kibirlenme büyüklenme ve inkâr
etme olgusunun insanla bütünleşmesinden söz edilmektedir. Kim iblisin
teklifleri yönünde hayatı tercih etmişse O yeryüzünde büyüklenen kibirlenen ve inkâr
eden insanları ve kavimleri oluşturmaktadır. Kendi bulunmuş olduğu zenginlik
makam koltuk fraklılığını insanlar arasında üstünlük olduğunu göstermesidir.
38/- (Allah) Dedi ki: “Öyleyse ordan
(cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.”
Yani Allah İblisin insana sunmuş olduğu
teklifleri İnsanın kabul etmemesi gerektiğini,
bize anlatarak öğüt vermektedir. Kim iblisin tekliflerine kapılarak ehli kitap, kafir ve şeytan olmayı dilerse bu
yolda olanları Allah kabul etmemektedir.
38/78- “Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe
kadar Benim lanetim senin üzerinedir.”
Yerleri ve gökleri yaratan ve insana dilediği
her şeyi veren Allah’ın emirlerine uygun
olarak yaşaması gereken insan maalesef şeytan ve dostlarının yolunda Yürümeyi
ve yürüyenleri asla doğru olarak görmemektedir.
38/79- Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların
dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”
Burada Allah Bir olayı anlatırken edebi
sanatlarda olduğu gibi hüsnü- tahlil sanatı yapmıştır. Yani; Sebebi bilinen bir
olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatma sanatıdır. İblis olgusu iblis
istese de istemese de zaten insan var olduğu sürece var olmaya devam edecektir.
Çünkü iblis insandan ayrı bir varlık değil, insanın ana parçalarından olan bir
varlıktır.
38/80- Dedi ki: “O halde, süre
tanınanlardansın.”
Bu süre ne kadar? İnsanların yok oluşuna
yeniden diriltilip denenme sürecinin bitişine kadar var olmaya devam edecektir.
Aşağıdaki ayet de onu izah etmektedir.
38/81- “Bilinen vaktin gününe kadar.”
Bilinen vakit yeryüzünde bir tek insan
kalmayıncaya kadar devam edecektir.
38/82- Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun,
ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”
Evet, Azıp sapmış olan insanların hepsi
İblisin tekâliflerini kabul eden insanlardır. Öldürme, hırsızlık, gasp,
yaralama halkı fırkalara bölüp parçalayarak onları köleleştirme zina inkâr,
yoldan sapma ile ilgili ne kadar insanların olumsuzluklar yönünde vermiş olduğu
kararlar hep iblisin mahsulüdür bir başka ifadeyle meyvesidir.
38/83- “Ancak onlardan, muhlis olan kulların
hariç.”
İblisin tekliflerinin sökmediği insanlar
Samimi ihlaslı Yaratılışta vermiş olduğu sözün arkasında duran insanlardır.
Maalesef bu tip insanlar çok azı teşkil etmektedir. İnsanların kahır ekseriyeti
iblisin ağacından nemalanan ve sapan insanlardır.
38/84- (Allah) “İşte bu haktır ve Ben hakkı
söylerim” dedi.
Demek ki, İki farklı yol var. Birisi rabbani
yol, Bu Allah’ın nebiler aracılığı ile gönderdiği Rabbani yoldur. Diğeri ise
Gayrı rabbani yoldur. Birisinin tetikleyicisi takva, diğerinin tetikleyicisi
ise iblistir. Birisinin yolu insanları cennete diğerinin yolu da cehenneme
götürür. Allah kimseyi kendisi istemedikçe ne cennete ne de cehenneme atar.
Kedisi ancak kendi kendisinin istek ve davranışları ile gideceği yere kendisi
karar verir ve gider. Allah kimseye zulüm yapmaz kimseye özel bir torpil de
yapmaz.
38/85- “Andolsun, senden ve içlerinde sana
tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.”
İblisin Yolunu tercih edenler ve yasak ağaçla
hayatlarını anlamlaştıranların ayette de belirtililiği gibi ahiret âlemindeki
yerleri ebedi cehennemdir. Dünya hayatında kim ne ekerse ahiret hayatında da
onu biçecektir. Dünya hayatında kötülük ekenler ahiret hayatında cehennem
biçeceklerdir Dünya hayatında iman eden ve Salih amel ekenler de ahiret
hayatında cennet biçeceklerdir. Bu Allah’ın kesin bir vaadidir. Allah vadinden
asla dönmez.
38/86- (Ey Peygamber) De ki: “Ben, buna karşı
sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de
değilim.”
Bütün peygamberler ve Allah dostları Allah’ın
dinini anlattıklarından dolayı ücret almamışlardır. Kulakları çınlasın. Dini
ticaret malzemesi haline getirip kendi menfaatleri için satan şeyhlere cemaat liderlerine,
Allah kesin olarak dini bir ticaret aracı olarak kullananlara kesin bir uyarı
yapmaktadır.
38/87- “O (Kur’an), alemler için yalnızca bir
zikir (öğüt ve hatırlatma)dir.”
Kuran İnsanları Dünya hayatında nasıl düzgün
bir yol yöntem izleyeceklerinin Allah tarafından çizilmiş bir projenin adıdır.
Nasıl, Bir mühendislik projesi varsa Mühendisler icraatlarını eylemlerini bu
projeye göre gerçekleştiriyorlarsa Müslüman olalar da hayatlarını Kuran’ın
gösterdiği rotada sürdürmek zorundadırlar.
38/88- “Gerçekten onun haberini bir zaman
sonra öğreneceksiniz.”
İşte o haber inanmayanlara ahiret âleminde
verilecektir. Ahiret âlemine karşı görmeyen gözler açılacak işitmeyen kulaklar
işitir hale gelecek hissetmeyen kalp de hisseder hale gelecektir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana
aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR