RAHMAN
VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
Ümmi; kelimesi Kuran
içerisinde yaklaşık olarak altı yerde zikredilmektedir. Kuran içerisindeki,
kelimeleri, ayetleri, konuları ve kıssaları, doğru anlamanın önünde en büyük
engellerden birisi, Kuranın konuşma dilinin çözülememesinden kaynaklanmaktadır.
Ümmi kelimesine Kuran’ın tanımladığı dışında bir anlam yüklenmesi de bunlardan
birisidir.
Kuran’da geçen bir
kelimenin ne anlama geldiği Arapça sözlüklerden değil, Kuran’ın o kelimeye Kuran
bütünlüğü içerisinde yüklediği anlama bakmak gerekir. Bunu da yakalayabilmek
için o kelimenin hangi ayetlerde geçtiğini konu içerisinde o kelimeye ne anlam
yüklendiğini bilmekle ancak doğru bir anlayışa varılabilir.
İslam toplumlarında, “Ümmî
asıl mana itibarıyla "Anneye mensup, ya da anneden doğduğu gibi anlamlara
geldiği gibi, Arapçada okuma yazma bilmez anlamında kullanılır. Şimdi ümmi
kelimesine kuran ne anlam yüklemiş onu yakalamaya çalışalım. Ümmi kelimesine
okuma yazma bilmeyen anlamı yükledikleri için Kuran içerisinde geçen ayetleri
de, tefsir ederken bu anlayışla yaklaştıkları için, dolayı, ayetleri de o anlayışa
uygun olarak yorum yapmışlardır.
Oysa
hazreti Muhammed, Peygamber oluncaya kadar, tarihi rivayetlere göre ticaretle
uğraşmış bir kişidir. Ticaretle uğraşan bir kişinin okuma yazma bilmemesi kabul
edilir bir şey olmaması gerekir. Şimdi, İlk inen Alak suresinin ilk ayetine
genelde müfessirler şu yorum yapmışlardır
96/1-
Yaratan Rabbin adıyla oku.
Cebrail
geldi, Muhammed’i kuvvetle sıkarak “ oku “ dedi. O da ben okuma bilmem dedi.
Tekrar kuvvetler sıkarak “oku” dedi o yine ben okuma bilmem dedi. Üçüncü sefer,
kaburga kemiklerini çatlatırcasına sıkarak, “oku “ dedi başladı okumaya.
Böyle
bir anlayış ne Kuran’a ne akla, ne de Allah’ın sünnetine ne de pratik hayatta,
böyle bir olayın olması mümkün değildir.
Şimdi
Kuran içerisindeki ayetlerden örnekler vererek Ümmi kelimesinin ne anlama
geldiğini anlamaya çalışalım.
ÜMMİ
TOPLUM KİMDİR?
62/2- O,
ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları
arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir.
Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.
Son
nebi ve resulün Mekkede doğup büyüdüğü ve orada kendisine nübüvvet geldiği
Kuran ve tarihi rivayetlerle de doğrulanmaktadır. Mekke toplumlarının temel
özellikleri, Allah’tan gelen peygamberlere, kitaplara ve ahiret âlemine
inanmamaktadırlar. Onlar sadece yaşanan hayatın dünya hayatı olduğunu zannetmektedirler.
23/37-
“O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan
ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
45/24-
Dediler ki: “(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz
ve diriliriz; bizi “kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma
(helake) uğratmıyor.” Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur;
yalnızca zannediyorlar.
Mekke
toplumu içerisinde Allah’a İnanmayan ateistler, bir başka ifadeyle Puta
tapıcılar olduğu gibi, bir taraftan da Allah’a inandığı halde Allah’ın
gönderdikleri peygamberlere kitaplara ve ahiret âlemine iman etmeyen deistler
de vardır. Bunların her ikisi de ümmi kelimesinin karşılığını temsil eder. Bu
her iki guruba ait Kuran’ın onlara Yapmış olduğu eleştirilere örnekler vermeye
çalışalım.
2/28-
Nasıl oluyor da Allah’ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra
sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Bu
ayet ateistler için söylenmiş olan bir ayettir. Çünkü Allah’ı ateistlerden
başka inkâr eden yoktur. Şimdi Allah’ı Kabul ettiği halde Allah’ın rabliğini
kabul etmeyenlere karşı Kuran’ın söyleyişine bir bakalım.
39/38-
Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette
“Allah” diyecekler. De ki: “Gördünüz mü-haber verin; Allah’tan başka
taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O’nun zararını
kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O’nun rahmetini
tutup-önleyebilecekler mi” De ki: “Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar,
O’na tevekkül etsinler.”
43/87-
Andolsun, onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette:
“Allah” diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Ayetlerden
de anlaşıldığı gibi gerek ateistler gerekse de deistler Kuran’a göre puta
tapıcılar diye sıfatlaştırılmaktadır. Yani Dünya hayatında yaşamın kurallarını
ya kendileri koyarlar ya da kendileri koyanların koydukları kuralları takip
edenlerin hepsini içerisinde almaktadır. İşte son nebi ve resul böyle bir
toplumun ve kültürün içerisinde doğmuş ve peygamber olunca ve peygamberlik
döneminin büyük bir kısmını böyle bir topluluk içerisinde geçirmiştir.
Bu
topluluğun adı Kuran dilinde Puta tapıcılar, Müşrikler, ata dini mensupları,
Ümmiler, bilmeyenler kafirler, diye geçmektedir.
KİTAP
EHLİ OLANLAR KİMLERDİR?
Kitap
ehli; isminden de anlaşıldığı gibi, Allah’a peygamberliğe, kitaplarına
meleklerine ve ahiret âlemine inandım dediği halde vahyin orijinalinden saparak
gelen vahiyleri satarak, gizleyerek zan ve tahminle kendi uydurmuş oldukları
dini Allah’tan olmadığı halde bu Allah’tandır deyip Allah adına din uyduranlara
Kuran’ın verdiği bir isimdir.
Müşrik;
Allah’ın insanlar için nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu Vahiy orijinli
dini kabul etmeyerek veya beğenmeyerek veya ekleyerek veya çıkararak Dünya
hayatında Yaşam kuralı koyan veya yaşam kuralı koyanları takip eden bütün
insanlara verilen bir sıfattır.
Bu
tanımın içerisine, Kitap ehli de girmektedir.
9/30- Yahudiler: “Üzeyir
Allah’ın oğludur” dediler; Hıristiyanlar da: “Mesih Allah’ın oğludur” dediler.
Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin
sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
9/31- Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve
rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar,
tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan
başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
PEYGAMBER OKUMA YAZMA BİLİYORDU, ANCAK KİTAP
EHLİ DEĞİLDİ.
Ümmi kelimesi okuma yazma bilmez anlamında
değil, hiçbir kitaba bağlı olmayan demektir. Bir başka ifadeyle kendisinden
önce gelen semavi dinlerin hiç birisine bağlı olmayan, anlamındadır.
Şimdi, hz. Muhammed kedisine vahiy gelmeden
önce Yahudi ve Hıristiyan toplumu içerisinde değil, Mekke müşriklerinin
içerisinde yaşamıştır. Kuran İçerisinde geçen bu kelimenin o konu ile ilgili
ayetler içerisinde nasıl yer aldığını ayetlerden örnekler vererek açıklamaya
çalışalım.
2/ 78- Onlardan
bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden
başkası değildir ve yalnızca zannederler.
Belki, Ümmi kelimesini bu
ayette de okuma yazma bilmeyen olarak algılayabilirler. Oysa Ümmilik semavi kitaplardan uzak olanlara
verilen bir isim olduğunu aşağıdaki ayetlerde izah edildiğini göreceğiz.
3/ 20- Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: “Ben,
bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.” Ve kitap verilenlerle
ümmilere de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa, gerçekten
hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca
tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.
Bu
ayette peygamberin hitap ettiği topluluğu üç sınıfa ayırmaktadır.
1-Kitap-ehli
olanlar, Bunlar daha önce de izah ettiğim gibi, kendinden önce hazreti Musa’ya
ve hazreti İsa’ya inandıklarını iddia eden Yahudiler ve Hıristiyanlardır.
2-Ümmi
olanlardır. Bunlar Allah’ın peygamber, kitap gönderdiğine inanmayan ve ahiret âlemi
diye bir hayatın olduğunu kabul etmeyenlerdir. İşte hazreti Muhammed bu toplum
ve kültürün içerisinde belirli bir yaşa gelinceye kadar yaşamıştır.
3-İman
edenler= Genelde ümmi yani hiçbir kitabı
kabul etmeyen Mekke müşriklerinden iman edenler için kullanılmış bir ifadedir.
2/
62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim)
Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların
Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun
olmayacaklardır.
5/
69- Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan
Allah’a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku
yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Aslında
Kuran bu ifadeyi Kullanırken ümmilerden yani Allah’a peygamberlere kitaplara ve
ahiret hayatına iman etmeyip de gerçekleri gördüğü zaman hazreti muhammendin
mesajı ile dirilerek inanır hale gelmesi olarak kullanmıştır.
3/
75- Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri
verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine
dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların “ümmiler (zayıf ve bilgisizler
veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur”
demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah’a karşı
yalan söylemektedirler.
Ayette
görüldüğü gibi, Kitap ehli olanlarla, ümmileri Kuran biri birisinden net bir
şekilde ayırmaktadır. Aslında kitap ehlinin ümmi olanlara düşmanlığı Ümmilerin
ahiret hayatına iman etmemeleri Kitap ehli olanların da iman etmelerinden
kaynaklanmaktadır.
Şimdi
bu ayeti okuma yazma bilenlerle, okuma yazma bilmeyenler diye ayırsak, Kuran
mantığı ile uyum sağlayabilir mi?
7/
157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları
ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu
(iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar
şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri
indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla
birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Bu
ayette bahsedilen Ümmi elçi hiçbir kitaba tabi olmamış ve kitap ehli olmayan
bir toplumun içerisinden çıkan bir elçiden söz etmektedir. Bakınız Kuran eğer o
elçi ümmi değil de kitap ehli olan bir toplumdan olmuş olsaydı, şu itirazı
yapacaklarını haber vermektedir.
29/
48- Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun.
Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.
Burada
“sen hiç kitap okuyan değildin” ifadesi okuma yazması olmayan anlamında değil,
hiçbir kitaba tabi olmayan anlamında kullanılmıştır.
“Sağ
elinle o kitabı yazmıyordun” İfadesi de kuranın insan uydurması bir kitap
olmadığını anlatmak için bu kitabı sen yazmadın bu kitap Allah tarafından
muttaki olanlar için yol gösterici ir kitap olduğunu ortaya koymaktadır.
4/
82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının
Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar)
bulacaklardı.
10/ 37- Bu Kur’an,
Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu,
önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe
yoktur, alemlerin Rabbindendir.
10/38- Yoksa: “Bunu kendisi yalan olarak
uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer
gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.”
Gördüğünüz gibi, Düşünen aklını kullanan bir
kimse için bütün dünyadaki insanlar ve cinler toplanıp bir araya gelseler bu Kuran’ın
benzerini getiremezler.
2/ 23- Eğer
kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun
benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka
şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
İşte Kuran’ın “sen onu sağ
elinle yazmıyordun “ ayetinin anlamı sen kendi gücünle bu kitabı ortaya
koymadın Biz onu sana öğrettik, anlamındadır. Sağ el kişilerin kendi güç ve
kuvvetini temsil eden bir ifadedir.
Eğer sen hiçbir kitaba tabi
olmayan bir toplumdan elçi olarak gönderilmeyip de Yahudi ve Hıristiyan dinine
mensup bir toplumdan gönderilmiş olsaydın, diyeceklerdi ki, bu geçmiş Yahudi ve
Hıristiyanların masallarını bize aktarıyor, diyeceklerdi. Ama hiçbir kitap ehli
olmayan geçmişlerin din ve yaşam biçimlerini doğru bir şekilde bilemeyen bir
kişinin çıkıp da ben Allah’tan sizler için gönderilmiş bir peygamberiyim dediği
zaman geçerli bir cevabı ortaya koyamamış olurdu. Bakınız Kuran’ın başka bir
ayetinde ümmi kelimesinin hiçbir kitaba tabi olmayan anlamında kullanıldığını
desteklemektedir.
11/ 49- Bunlar: Sana
vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce
bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva
sahiplerinindir.
42/ 52- Böylece sana
emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak
Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete
erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
7/
158- De ki: “Ey insanlar, ben Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi
(peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka İlah
yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi peygamber olan elçisine
iman edin. O da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki
hidayete ermiş olursunuz.
Bu
ayet de gösteriyor ki, Yukarıdan beri aktarmış olduğum ayetlerle ve
açıklamamızla ümmi kelimesinin okuma yazma bilmeyen bir peygamber değildir. Ancak, okuma yazma bildiği halde kitabi
olmayan, kitap nedir iman nedir bilmeyen, bir elçinin Allah’ın vahyetmesi
sonucunda bilen gayıp haberlerini önceden insanlara sunan ve zamanı zemini
geldiğinde tık tık ortaya çıkan bir peygamber olduğu anlaşılmalıdır.
Doğrularım
Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ
RIZA BORAZAN
MERSİN
-ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder