RAHMAN VE RAHİM OLN ALLAH'I ADIYLA!
Bir çok Kuran okuyucu kardeşlerimizin, geleneksel din anlayışlarından kurtulma sarhoşluğu içerisinde Kuran okumaya başlamasıyla Kuran'daki ayetleri detaylı bilgiye sahip olmadan anlaşılabileceği vehmine kapılarak Kuran'ı her okuyan anlayabilir diye yaygaralar koparmaktadırlar.
Oysa Her ilim dalında o ilmin kendi sistematiği içerisinde eğitim görüp uzmanlaşmadan nasıl karşısına çıkan problemleri çözemiyorsa Kuran okuyan kişilerin de Kuran'ın kendi içerisindeki konuşma dilini öğrenmeden Müteşabih olan ayetlerin, ne anlatmak istediğini anlamaları mümkün değildir.
Elbette
Biz klasik din anlayışlarına sahip olanlar gibi, insanların kendilerine şeyh alim yakıştırarak Kuran'ı belirli şahısların
anlayabileceğini söylemiyoruz. Ancak Kuran ilgi duyanlara onun anlaşılması
konusunda yoğunlaş anlara kendini açar diyoruz. Kuran'ı doğru anlamak eşyanın bilgisiyle
vahyin söylemlerinin, kucaklaşarak
insanı rahatlatan ve mutmain hale getiren bir anlayışa ulaşmakla onun doğru anlaşıldığı
söylenebilir.
36/69- Biz ona (Peygambere) şiir
öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir
öğüt ve apaçık bir Kuran'dır.
KURAN “KURAN APAÇIK BİR KİTAPTIR”
DEMEKLE NEYİ KASTETMEKTEDİR?
Eğer
her Kuran'ı okuyan kişi, Kuran’da geçen bir ayetin ne demek istediği konusunda,
aynı sonuca varabilmiş olsalardı, Kuran'ı anlamak için alim uzman olmaya gerek
yok her okuyan Kuran'ı anlar deyip geçerdik. Ama Kuran’da geçen müteşabih ayetlerde Bırakın, sıradan insanların ayet hakkında aynı anlayışa sahip olmayı,
alim diye bahsedilen müfessirlerden bile bir kaçının o ayet hakkında aynı sonuca bile vardığı ender
rastlanmaktadır.
Öyleyse Kuran'ı doğru anlamak söylenilen gibi kolay değil, uzmanlaşmak o konuda derin tefekkür ve bilgi sahibi olmayı gerektirmektedir. Kuran'ı anlamak isteyen herkese apaçık Bir kitaptır. Allah bu kitabı anlamayı bazılarına açıp bazılarına kapatmamıştır. O zaman ayette geçen ifadeden anlatılmak istenen muradı nedir? onu Kuran’dan anlamaya çalışalım.
Öyleyse Kuran'ı doğru anlamak söylenilen gibi kolay değil, uzmanlaşmak o konuda derin tefekkür ve bilgi sahibi olmayı gerektirmektedir. Kuran'ı anlamak isteyen herkese apaçık Bir kitaptır. Allah bu kitabı anlamayı bazılarına açıp bazılarına kapatmamıştır. O zaman ayette geçen ifadeden anlatılmak istenen muradı nedir? onu Kuran’dan anlamaya çalışalım.
Kuran’da
geçen ayetler genel olarak iki kısma ayrılmaktadır.Muhkem ve müteşabih.
3/7- Sana Kitab’ı indiren O'dur. Ondan,
Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise
müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık
yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini
Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü
Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt
alıp-düşünmez.
Bazı Kuran okuyucular, Müteşabih olan ayetleri ancak Allah bilebileceğini insanların
bu ayetleri kavrayamayacağını bu ayetten anlamaktadırlar. Bazıları da Kuran'ı
her okuyan anlar diyerek Kuran'daki müteşabih ayetleri anlamanın ancak derin
tefekkür sahibi olmakla anlaşılabileceğini göz ardı etmektedirler.
Oysa Allah Bu Kuran’ın insanlar için yol gösterici bir kitap olduğunu ve bu kitaptan insanları Allah hesaba çekeceğini vurgulamaktadır. Her iki anlayış da yanlıştır. Evet Kuran'ı sıradan insanlardan her okuyan mutlaka bir şeyler anlar, ancak Kuran’da geçen müteşabih olan ayetleri de derin ince ayrıntıları yakalayabilen yoğunlaşan tefekkür sahibi insanlar anlarlar.
Oysa Allah Bu Kuran’ın insanlar için yol gösterici bir kitap olduğunu ve bu kitaptan insanları Allah hesaba çekeceğini vurgulamaktadır. Her iki anlayış da yanlıştır. Evet Kuran'ı sıradan insanlardan her okuyan mutlaka bir şeyler anlar, ancak Kuran’da geçen müteşabih olan ayetleri de derin ince ayrıntıları yakalayabilen yoğunlaşan tefekkür sahibi insanlar anlarlar.
2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan,
muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
Bu
Ayet doğru yolda yürümek isteyen her insanın kendisine rehber olabileceğini bu
kitabın peşinde gidenlere bir kılavuz ve yol gösterici olduğunu söylemesi
elbette içerisinde muhkem ve müteşabih demeden her ayetten söz etmektedir. Eğer
bir insan Kuran'ı anlama konusunda zikir ehli değilse Kuran'ı adres göstererek zikir ehli olanların anlattıklarını dinlemekle Takvadan gelen sese kulak
verdiklerinde en doğrusunu seçerek ona tabi olmalarını Kuran öğütlemektedir.
39/18- Ki onlar, sözü işitirler ve en
güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği
kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.
Yol
gösterici olan Kuran’ın içerisinde geçen müteşabih olan ayetler olsa da
insanlar içerisinde onu anlayan o konuda yoğunlaşarak doğru anlayışı
yakalayabilen mutlaka her an ve her dönemde olmakta ve olmaya devam etmektedir.
Asıl
sıkıntı kimlerin Kuran’da geçen müteşabih ayetleri doğru anlayıp anlayamadığı
konusunda bilgiye ulaşma sıkıntısıdır. Bunu da anlamak için zikir ehli
olanların testten geçirilmesi gerekir. Onlar bir araya geldiklerinde müteşabih
bir ayet konusunda varmış oldukları sonuç aynı olanlar doğru sonuca ulaşanlar,
sonuçları farklı olanlar da o konuda yanlış sonuca ulaş anlardır. İşte kuran Kuran'ı doğru aktarıp doğru anlayanlar hem zikir ehli hem de resul olarak
onlara isim vermektedir.
14/10- Resulleri dedi ki: "Allah
hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi,
günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye
kadar erteliyor." Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan birer
beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın taptıklarından
çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin."
Resuller
Ya Allah’tan aldıkları vahiyleri insanlara ulaştırırlar, Bu anlamda onlar nebi
konumundadırlar. Ya da Allah’tan vahiy alan nebilerin getirdiklerini eksiksiz
bir şekilde diğer insanlara aktarırlar. Bunlar da Kuran’da resul olarak
tanımlanmaktadır. Her nebi bir resuldür ama her resul bir nebi değildir.
Her
ne olursa olsun nebi ve resullerin getirdikleri mesajlarda tam bir ahenk ve
bütünlük vardır. Asla onlar arasında farklı anlayış yoktur. Öyle anlaşılıyor ki
resullük öyle sıradan bir şey değil,insanlar içerisinde ender rastlanan
kişilerdir. Tıpkı ilim konusunda ender rastlanan mucitler gibi. Resuller de
Allah’ın gönderdiği din konusunda doğru dini yakalayan ender insanlardır.
43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve
kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
Allah
bizi bu kitaptan hesaba çekeceğini, ve bu kitabın insanlara yol göstericisi
olduğunu söylerken, her halde içerisinde bulunan müteşabih ayetleri de
insanların anlaması gerekmektedir. Öyleyse Kuran muhkem ve müteşabih
kelimelerinden ne Murat etmektedir? Onu anlamaya çalışalım.
MÜTEŞABİH:
Birbirine benzeyen, karmaşık farklı anlamlara gelebilen, ne anlama geldiği detaylı bir bilgiye sahip olunca ancak anlaşılabilen ayetler demektir. Bu ayetlerin
ne anlatmak istediğini, Kuran’da hem onunla ilgili ayetleri bilmek, hem de
onunla ilgili pozitif ilimlerin
getirdikleri verilerden haberdar olarak, ayetin anlatmak istediğinin
yakalanması ancak mümkün olabilir.
Müteşabih
ve muhkem ayetler. Tıpkı edebi sanatlarda kullanılan mecazi ve gerçek anlamında
kullanılan kelimeler gibi anlaşılmalıdır. Mecaz bir kelimenin kendi anlamı
dışında başka manalarda kullanabilme sanatıdır. Bu kelimeler birkaç anlama
gelebilen kelimelerdir.
Mecazi
anlamda kullanılan kelimelerden birkaç tane örnek vererek konunun daha iyi
anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.
“Adamın burnu havada” Bu deyim mecazi olarak kullanılmıştır. Burun insanın nefes alıp vermesini sağlayan bir koklama organıdır. Kafasının ön tarafındadır. Burnu havada sözüyle başka bir anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu ifade gerçeği yansıtmamaktadır.
Bu deyim o insanın kibirli gururlu olduğunu anlatmaktadır. Bu ifadenin ne demek istediği anlaşılamazsa bununla ilgili geçen konular da anlaşılamaz. Edebi sanatlarda bir de gerçek anlamında kullanılan kelimeler vardır ki o kelime ne anlamda kullanılmışsa o anlamı orada görmek mümkündür.
“Adamın burnu havada” Bu deyim mecazi olarak kullanılmıştır. Burun insanın nefes alıp vermesini sağlayan bir koklama organıdır. Kafasının ön tarafındadır. Burnu havada sözüyle başka bir anlamda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu ifade gerçeği yansıtmamaktadır.
Bu deyim o insanın kibirli gururlu olduğunu anlatmaktadır. Bu ifadenin ne demek istediği anlaşılamazsa bununla ilgili geçen konular da anlaşılamaz. Edebi sanatlarda bir de gerçek anlamında kullanılan kelimeler vardır ki o kelime ne anlamda kullanılmışsa o anlamı orada görmek mümkündür.
Gerçek
anlamda kullanılan bir söz söylemek gerekirse,”insanlar nefes alırken burundan,
verirken de ağızdan vermelidirler”. Bu ifadenin başka anlama şekli yoktur.
Gerçek anlamda kullanılan bir kelimedir.
Şimdi,
Kuran’da geçen Müteşabih ayetlerden
örnekler vererek müteşabihin ne anlama geldiğini Kuran’ın kendi içerisindeki
anlatım sanatından kavramaya çalışalım.
2/260- Hani İbrahim: "Rabbim, bana
ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor
musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için"
dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları
(parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak
gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet
sahibidir."
HZ. İBRAHİM PEYGAMBERİN DİRİLTTİĞİ NASIL
BİR ÖLÜDÜR?
Kuran
Ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birincisi hayati fonksiyonlarını
yitirmiş anlamdaki ölü, ikincisi de yaşadığı halde hayvanlarda eğitilmemiş duyarlık sız, insanlarda ise yaratılış gayesinden uzaklaşmış olanlar için
kullanılmış bir kelimedir.
Biz Kuran’da bunların hangi anlamlarda kullanıldığını çelişkisiz olan bir kitapta başka ayetlerde o kelimelerin işlendiği konu içerisinde anlamaya çalışıyoruz. Önce Kuran’da bir ayetin ne anlama geldiğini doğru olarak anlayabilmek için , Kuran’ın ana çatısını oluşturan ayetlerin bilinmesi gerekir. İşte her ayete bir anlam yüklerken o yüklemiş olduğun anlam hiçbir ayetin sınırını ihlal etmemiş olsun, aynı zamanda o ana çatıyı oluşturan ayetlere tezatlık teşkil etmesin.
Biz Kuran’da bunların hangi anlamlarda kullanıldığını çelişkisiz olan bir kitapta başka ayetlerde o kelimelerin işlendiği konu içerisinde anlamaya çalışıyoruz. Önce Kuran’da bir ayetin ne anlama geldiğini doğru olarak anlayabilmek için , Kuran’ın ana çatısını oluşturan ayetlerin bilinmesi gerekir. İşte her ayete bir anlam yüklerken o yüklemiş olduğun anlam hiçbir ayetin sınırını ihlal etmemiş olsun, aynı zamanda o ana çatıyı oluşturan ayetlere tezatlık teşkil etmesin.
Şimdi
bu açıklamalardan sonra, Hazreti İbrahim’in dirilttiği kuşlar nasıl kuşlar onu
yakalamaya çalışalım. Kuran’da ve müspet bilimlere göre her canlı doğar büyür
ve ölürler. Bu hem Allah’ın yaratmış olduğu evrenin değişmez yasası olduğu
gibi, hem de göndermiş olduğu vahiylerin değişmez yasasıdır.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı
birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları
bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur.
İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İnsanlar
için, iki hayat vardır. Dünya ve ahret hayatıdır. Dünyada ölen bir insan
yalnızca ahrette diriltilecektir. Eğer dünya hayatında bir ölünün
dirilişinden Kuran söz ediyorsa o mutlaka müteşabih bir ayettir. Çünkü Kuran dünya hayatında ölen
bir canlının asla dirilmeyeceğinden söz etmektedir.
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye
(tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir
daha geri dönmeyecekler.
Pratik hayatta da öyledir. Ölen bir insan asla dünya
hayatında dirilmez. Ve dirilmemiştir. Hazreti İsa peygamberin diriltmiş olduğu Allah’ın izni ile ölü duyarlık sız kuş ve hayvanların eğitilerek duyarlı hale
gelmesidir. Yüz yıl ölü bırakılıp da diriltilen ölü ya ahret hayatındaki
bir dirilmekten ya da vahye karşı duyarlık sız olma anlamındaki bir ölüden söz
edilmektedir.
5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey
Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun.
Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş
biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş
oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine)
Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık
belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir
sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri
püskürtmüştüm."
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız
duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah,
burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu
yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar
kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah
ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz
bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi
kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da
onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan
sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her-şeye güç
yetirendir."
Önce
vermiş olduğumuz birinci ayetteki
Hazreti İsa peygamber nasıl bir ölüyü dirilttiği üzerinde duralım.” Benim iznimle ölüleri (hayata)
çıkarıyordun.” Bu ifade Hazreti İsa peygamberin hayata çıkardığı ölü, tefsirler deki anlatılanlar gibi, hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamındaki
ölüler değil. Vahye karşı duyarsız olan insanların, neden ve niçin
yaratıldığının farkına vararak diriltilen
ölüdür. Yoksa Allah’tan başka hiç kimse
ölüleri diriltemez.
2/28- Nasıl oluyor da Allah'ı inkar
ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine
diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz.
Eğer
bir kul gerçek anlamındaki ölüleri diriltecek olmuş olsaydı, önce kendi
ölümlerini engellerlerdi. Ölmeyen dirilten ve öldüren sadece ve sadece yerleri
ve gökleri yaratan Allahtır.
Allah’ın
izni ile diriltmesi doğru yol Allah’tan.
Doğru yola gitme eğilimini veren de Allahtır. Kişilerin istemeleriyle Allah
onları hidayete erdirmektedir. Doğru yola gitme dileğinde bulunanları Allah
diler izin verin. Bunların hep kuran bütünlüğü içerisindeki anlamlarını doğru
yere oturtmak gerekir.
İslam
toplumlarında genel olarak anlatılan ve anlaşılan Allah Hazreti İsa peygambere
bir mucize olarak ölü insanları diriltme gücü vermiş ve hazreti İsa da ölüleri diriltiyor-muş gibi bir anlam çıkarmaktadırlar. Bu anlayış yanlıştır. Doğru olanı Allah kendisinden
başka hiç kimseye ölüleri gerçek anlamında dirilten bir güç vermemiştir. Ancak
imansız olanları ikna ederek onları vahye bağlı insan konumuna getirmeleri
onların diriltilmeleridir.
Konumuzun
aslını oluşturan hazreti İbrahim peygamberin dirilttiği kuşlar, gerçek
anlamında ölen kuşların diriltilmesi değil, İnsanlar hayvanları eğiterek
evcilleştirilerek, onlardan istedikleri şekilde istifade etmelerini anlatmak
için Allah böyle bir örnek vermektedir.
İnsanlar,
köpekleri eğiterek, eroin esrar, hatta depremlerde ceset ve insan bulmalarında
insanlardan daha duyarlı maharetler
ortaya koydukları bir gerçektir. Belgeselleri incelerseniz nice hayvanları
insanlar eğiterek hayvanlara ne işlerini gördürdüklerini anlayabilirsiniz.
Öyleyse kuşların hayvanların diriltilmesini, hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamındaki ölüler değil, onların konuşma dilini çözerek onlarla iletişim kurarak senin isteklerine boyun eğecek şekilde eğitilerek cevap vermesi anlamında anlamak doğru olanıdır.
Öyleyse kuşların hayvanların diriltilmesini, hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamındaki ölüler değil, onların konuşma dilini çözerek onlarla iletişim kurarak senin isteklerine boyun eğecek şekilde eğitilerek cevap vermesi anlamında anlamak doğru olanıdır.
Bakara
suresi 259.cu ayette bahsedilen, kişinin yüz yıl ölü bırakılıp dirilmesi, de
iki anlamda anlaşılabilir. Birinci anlamı: Kişinin insanların ölüp de
dirilmeyecekleri inancı onda hakim ise, öyle olduğu anlaşılıyor. O kişi zaten
yaşadığı hayat boyunca ölü demektir. Ve
o anlayış onda hakim olduğu sürece insanların ölüp de ahret aleminde dirilme
anlayışı asla kabul görmeyecektir. İşte kuran böyle kişilere ölü kelimesi kullanmaktadır.
18/57- Kendisine Rabbinin ayetleri
öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri
(amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu
kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık
koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet
bulamazlar.
16/21- Ölüdürler, diri değildirler; ne
zaman dirileceklerinin şuuruna varamazlar.
2/73- Bunun için de: "Ona (cesede,
kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri
diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
Kuran’dan
birkaç tane müteşabih anlamda kullanılan ayetlerden örnekler verdik. İlginç
Olanı bakara suresinde geçen bir topluluğun
kestikleri ineğin bir parçasını
alıp vurmasıyla ölen bir kişinin dirilmesi olayıdır.
Haydi
diyelim ki; peygamberlere Allah kendi
katından peygamberlerin peygamber olduklarını ispat etmek için bir mucize
olarak ölüleri diriltme gücü verdi. Bu anlayış da kurana uygun değil ama, İslam
toplumlarının kendi içlerindeki çelişkilerden söz etmek istiyorum. Bir
topluluğun kesilen ineğin parçasıyla ölen kişiye vurup diriltilmesini hangi
kelimeyle izah edecekler?.
Kuran’da
Musa kavminin kıssası kuran bütünlüğünde değişik sure ve konulara
serpiştirilmiş olarak anlatılmıştır. Eğer birbirlerini tamamlayan o konuları
kuran bütünlüğü ve evren yasaları çerçevesinde
değerlendirip anlayamazsak oradaki “Ona
(cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" İfadesini, inek
bacağı ile ölen insan diriltildiğini anlarız.
Oysa Kuran insanları vahyin güdümünden uzaklaştırarak,Buzağıya taptıran bir Samiri’nin hem kendisi hem de saptırdığı kavmin manen öldüğünü anlatmaktadır. Samiri’ye destek veren halkın onu desteklemeleriyle onu öldürmelerini, desteklerini çekip hazreti Musa’nın telkinleriyle dirilerek, bu telkinleri ona da anlatmalarıyla da onun körleşmiş gözlerin açılması, sağırlaşmış kulakların işitir hale gelmesi, hissizleşmiş kalbin de duyarlı hale gelmesini dirilme olarak anlatmaktadır.
Oysa Kuran insanları vahyin güdümünden uzaklaştırarak,Buzağıya taptıran bir Samiri’nin hem kendisi hem de saptırdığı kavmin manen öldüğünü anlatmaktadır. Samiri’ye destek veren halkın onu desteklemeleriyle onu öldürmelerini, desteklerini çekip hazreti Musa’nın telkinleriyle dirilerek, bu telkinleri ona da anlatmalarıyla da onun körleşmiş gözlerin açılması, sağırlaşmış kulakların işitir hale gelmesi, hissizleşmiş kalbin de duyarlı hale gelmesini dirilme olarak anlatmaktadır.
Beşikteyken
konuşan, çocukken Tevratın öğretilmesi ve İncil verilmesi de Kuran’da geçen
müteşabih ayetlerdendir. İnsanlar ergenlik yaşına geldikleri zaman imtihan
süreci başlar. Şimdi Kuran'ı anlama
konusunda uzman olanlara olmayanlar arasındaki farka bir göz atalım.
BİLENLERLE
BİLMEYENLERİN KURAN OKUMALARI BİR OLUR MU?
Biz
bu konuları ele alırken, Kuran’ın dışında yüzlerce yol farklılığı oluşan
mezheplerden meşreplerden cemaatlerden tarikatlardan tasavvufi yolda olanlardan
söz etmiyoruz. Biz burada Kuran okuyup rehberim yol göstericim kuran
diyenlerden söz ediyoruz.
Evet
Kuran Muttaki olanların yol göstericisi olan ilahi bir kitaptır. O kitap doğru
anlaşıldığı zaman, çelişkisi olmayan bir kitabın çelişkisiz de bir anlayışı
olması gerekir. Kuran'daki ayetlerin ne
demek istediğini anlayabilmek için Kuran’ın kendisi ve evrensel yasalarla
beraber düşünerek ele almak lazımdır.
Çünkü Kuran kainattan ayrı niteliklerle gönderilmiş bir kitap değildir. Kuran bir kanun kainat ise bu kanunların yasalarına uygun olarak dizayn edilmiş bir halidir. Kuran kendi içerisindeki bir çelişkisizlikten söz ederken aynı zamanda evren yasaları içerisindeki çelişkisizliklerden de söz eder.
Çünkü Kuran kainattan ayrı niteliklerle gönderilmiş bir kitap değildir. Kuran bir kanun kainat ise bu kanunların yasalarına uygun olarak dizayn edilmiş bir halidir. Kuran kendi içerisindeki bir çelişkisizlikten söz ederken aynı zamanda evren yasaları içerisindeki çelişkisizliklerden de söz eder.
4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice
düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz
içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat)
içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir
'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir;
herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz
(uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Kuran’daki
çelişkisizliği bilebilmek için, Kuran hakkında detaylı bir bilgiye derin bir tefekkür
edebilme yeteneğine sahip olmak gerekir.
Evrenin
çelişkisizliği hakkında bilgi sahibi olmak için de evrenin kendi
içerisindeki insan yaratılışı ruh ve
pozitif bilimlerden haberdar olmak ve onunla ilgili uzmanları dinlemek
gerekmektedir. Elbette hiçbir insan bütün ilimleri bilmez. Onların hepsini
öğrenmeye kalksa buna ömrü de yetmez.
Ancak her insan ayrı ilim dallarında uzmanlaşmış o konuda dirsek çürütmüş
insanlarla iletişim kurarak ve onlardan bilgi toplayarak kendi o günkü
sorunlarını çözebilir.
Peygamberlerin insanlar içerisinden kendilerini
destekleyerek güç ve otorite oldukları zaman,Allah değişik işlerde uzmanlaşmış
olanlardan bilgi toplamayı emretmektedir.
3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara
yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır
giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda
onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah,
tevekkül edenleri sever.
Hatta Müslüman
olanlardan ihtiyaçları konusunda eksik olanları
da cinlerde yani yabancı insanlardan da destek alarak gücünü
tamamlıyorlardı.
27/17- Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan
orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
Bu gün dünya
üzerinde hangi millet ve ülkeler bu metodu bilmez ve uygulamazsa güçsüz ve yenik düşerler.
Allah Müslüman
olanlara hiçbir zaman insanları öldürmek köleleştirmek ve onların mallarını
mülklerini ellerinden almak için silah üretin savaş yapın demediği gibi,Böyle
yapan küfür toplumlarına karşı güçlü olmayı inanlardan istemektedir.
8/60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve
besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve
bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız.
Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz
haksızlığa uğratılmazsınız.
Kuran
Okuyanlardan Farklı anlayışlara sebep olan bazı ayetlerden örnekler vermeye
çalışalım.
1-7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki
şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi
aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara
açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında'
ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan
ediyorduk.
Ayeti
eğer yüzeysel bir bakışla okuduğumuz zaman, sanki balıkların Yahudilerin iş
yapma yasağını kontrol eden bir anlayışla
anlamak gerekir. Oysa Kuran’da balık hangi anlamlarda kullanılmış iş
yapma yasağı ve serbestliği nedir?
Bu kavramlar anlaşılmazsa bu ayetin anlaşılması mümkün değildir. Kuran hakkında derin tefekkür sahibi olmayanlar ayetten Yahudilerin imtihan edildiğini Cuma ertesi günü onların ibadet günü olduğunu o ibadet gününde balıkların kıyıya geldiklerini ibadet gününün dışında ise gelmediklerini anlarlar.
Bu kavramlar anlaşılmazsa bu ayetin anlaşılması mümkün değildir. Kuran hakkında derin tefekkür sahibi olmayanlar ayetten Yahudilerin imtihan edildiğini Cuma ertesi günü onların ibadet günü olduğunu o ibadet gününde balıkların kıyıya geldiklerini ibadet gününün dışında ise gelmediklerini anlarlar.
Oysa
Allah insanlar dışında hiçbir varlığı olayların neden ve niçinler ini
kavrayacak şekilde yaratılmadığını anlatırken balıkların ibadet yasağına uyup
uymadıkların denetleyen bir müfettiş gibi ibadetlerini yerine getirdiklerinde
balıkların geldiğini getirmediklerinde ise balıkların gelmediğini
anlamaktadırlar.
Kuran’da
geçen ayetler hakkında detaylı bir bilgiye sahip olanlar ise, Burada balığın
nimet olarak mecazi bir anlamda kullanıldığını anlarlar. Ve derler ki,
Yahudiler evrendeki yasalara uydukları zaman kendi işlerini işlerinin
kurallarına göre yaptıkları zaman nimetlerin yağdığını, işi kuralına göre
yapmadığı zaman da geçimlerinde darlık ve sıkıntı çektiklerini anlamaktadırlar.
Çelişkisiz olan kuran bütünlüğü içerisinde ele aldığımız zaman hayvanların bitkilerin ve insanların dışında yaratılmış olan varlıkların insanların isteklerine göre hizmet secde etmek için yaratılmış bir varlıklar olduğunu bilirler. Bu sebeple Balıklar bir müfettiş değil balıklar akıl etmeyen hayvanlardır.
Çelişkisiz olan kuran bütünlüğü içerisinde ele aldığımız zaman hayvanların bitkilerin ve insanların dışında yaratılmış olan varlıkların insanların isteklerine göre hizmet secde etmek için yaratılmış bir varlıklar olduğunu bilirler. Bu sebeple Balıklar bir müfettiş değil balıklar akıl etmeyen hayvanlardır.
7/179- Andolsun, cehennem için cinlerden
ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla
kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla
işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar
gafil olanlardır.
“Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha
aşağılıktırlar.” Akıl etmeyen
yaratılış gayesinden habersiz olanların konumunu Allah böyle teşbih yaparak
anlatmaktadır.
O
zaman Ayette bahsedilen ana fikri yakalamaya çalışalım. Yahudiler Hangi meslekte ve hangi iş dalında
çalışırlarsa onlar o iş dalında o işin kurallarına gereği gibi uyduklarında
nimetler bolluk bereket içerisinde çalkalanırken iş kurallarına uymadıkları
zaman da açlık sefalet içerisinde kıvrandıkların anlatmaktadır.
Doğru olan da bu olması gerekmez mi? Hangi ülke kendi işinde gereği gibi işin hakkını vererek çalışmışsa o ülkeler zengin müreffeh içerisinde yaşamaktadırlar. Ama işine gereği gibi önem vermeyen ülkeler de açlık sefalet içerisinde kıvranmaktadırlar. Allah rızkı verir kimse açlıktan ölmez zihniyeti beyinleri işgal ettikçe o toplum iflah olmaz. Evet Allah rızkı yaratmış.ama kim o rızka sahip olmak isterse Allah ona rızkı vermektedir.
Doğru olan da bu olması gerekmez mi? Hangi ülke kendi işinde gereği gibi işin hakkını vererek çalışmışsa o ülkeler zengin müreffeh içerisinde yaşamaktadırlar. Ama işine gereği gibi önem vermeyen ülkeler de açlık sefalet içerisinde kıvranmaktadırlar. Allah rızkı verir kimse açlıktan ölmez zihniyeti beyinleri işgal ettikçe o toplum iflah olmaz. Evet Allah rızkı yaratmış.ama kim o rızka sahip olmak isterse Allah ona rızkı vermektedir.
Nerede
görülmüş Cuma ertesi günleri Yahudiler ibadet ederken balıkların kıyıya geldiği,
Balıklar nereden bilsin insanların ibadet edip etmediğini? Doğru olanı pratik
hayatta da görüldüğü gibi Yahudiler dünyevileşerek dünyalık işlerinde eşyanın
bilgisine ulaşmayı ve onlardan gerektiği azami şekilde istifade etmeyi
kendilerine bir görev telakki etmişler. Allah da onlara çabalarının karşılığını
eksiksiz olarak vermiş. Çünkü bu Allah'ın bir vaadidir.
11/ 15- Kim dünya hayatını ve onun
çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar
bunda hiçbir eksikliğe /
İşte
Allah Yahudilere dünya çalışmalarının karşılığını tastamam vermiş ve dünya
insanlarını ilim ve teknolojileriyle esir almayı başarabilmişlerdir.
PEYGAMBERE
HANIMLARININ HATIRI İÇİN HELAL KILINAN BAL ŞERBETİ DEĞİLDİR
2-66/ 1- Ey Peygamber, eşlerinin
hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram
kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Bu
ayeti kuran bütünlüğü içerisinde değerlendirip, ne anlama geldiğini
anlayamazsan geleneksel anlayışların etkisiyle Allah’ın peygambere
helal kılıp kendisine haramlaştırdığı bal şerbeti mi pekmez şerbeti mi
diye tartışılır durur.
66/2- Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini
size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz,
yardımcınız)dır. O, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
66/3- Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir
söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu
açığa vurunca, O da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten)
vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: "Bunu sana kim haber
verdi?" O da: "Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber
verdi" demişti.
66/4- Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe
ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı
birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril
ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun
destekçisidirler.
66/5- Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa-
ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mü'min, gönülden itaat eden,
tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler' verir.
Konu Bu beş ayette
özetlenmiştir. Allah’ın kendisine helal kılıp Allah resulünün kendisine
haramlaştırdığı bal veya pekmez şerbeti
değil, Kendi aralarında çeteleşerek peygambere tuzak kuran inanmayan iki eşini gerektiği halde boşamasını hanımlarının
hatırına ertelemesi veya yapmamasıdır.
Kuran, Peygamberin
eşlerinden iki tanesinin peygambere tuzak kurduklarını Allah vahiyle bildiriyor. İki eşinin bundan
haberi yok. İki eş kendi aralarında peygamber aleyhine atıp tutmalarından ve
ona tuzak kurmalarından kimsenin de haberi yok.
Peygamberin hanımlarına bu konuşmaları net olarak eksiksiz bir şekilde kameralardaki gibi aktarınca peygamber hanımları bunu şaşkınlıkla karşılıyorlar. Olay kuranda şöyle anlatılıyor.
Peygamberin hanımlarına bu konuşmaları net olarak eksiksiz bir şekilde kameralardaki gibi aktarınca peygamber hanımları bunu şaşkınlıkla karşılıyorlar. Olay kuranda şöyle anlatılıyor.
66/3- Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir
söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu
açığa vurunca, O da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten)
vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: "Bunu sana kim haber
verdi?" O da: "Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber
verdi" demişti.
"Bunu sana kim haber verdi?" O da:
"Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi" demişti.
Bu ifadeler iki kişinin gizli konuşmalarını
dinleyen ve bir üçüncü varlık Allah olduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda kuran
muhammendin uydurduğu bir kitaptır sözlerine
tokat gibi bir cevap olmaktadır.
58/7-Allah'ın göklerde ve
yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi
aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri
mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her
nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet
günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Olayı
ilk baştaki 2.ci ayette bahsedilen,”
Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı.”
Yemin kelimesi burada nikah bağı olarak
kullanılmıştır. Eğer eşlerden herhangi birisi nikah olayını zedeleyecek
sözleşme hükümlerinden birini ihlal ederse nikah akdi fesih olunur.
2/ 224- Bir de yeminlerinizi bahane ederek; iyilik
yapmanız, sakınmanız ve insanların arasını düzeltmenize Allah'ı engel kılmayın.
Allah işitendir, bilendir.
2/225- Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele
söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat
kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır,
yumuşak davranandır.
2/226- Kadınlarından uzaklaşmaya yemin edenler için
dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde eşlerine) dönerlerse,
şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Dikkat ederseniz
yemin kelimesini nikahın bağlanıp çözülmesi için kullanmıştır. Öyleyse Allah
resulünün inkar eden ve Allah resulünün attığı adımları engellemek için tuzak
kuran iki eşinin bu yaptıklarına göz yumması ve aldırış etmemesi peygamberlik
görevine halel getirecek ve yapacakları güzelliklere mani olacaktı.
İşte Kuran Müslüman olmayan bir kadınla Müslüman olan bir erkeğin asla nikahlarının bir arada olmasını yasaklamaktadır. İki tane ayet örneği vererek söylediklerimizi güçlendirmeye çalışalım.
İşte Kuran Müslüman olmayan bir kadınla Müslüman olan bir erkeğin asla nikahlarının bir arada olmasını yasaklamaktadır. İki tane ayet örneği vererek söylediklerimizi güçlendirmeye çalışalım.
60/ 10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek
size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi
bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz,
artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara
helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için)
harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini
(mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur.
Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için)
harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını
istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.
2/ 221- Müşrik kadınları, iman edinceye kadar
nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından
daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman
eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar,
ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O,
insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.
Fıkıh kitaplarında
bahsedildiği gibi Müslüman erkekler Yahudi ve Hıristiyan kadınlarla
evlenebilir. Ama Müslüman kadınlar Yahudi ve Hıristiyan erkeklerle evlenemez
uydurması Kuran’dan değildir. Eğer Müslüman olan erkek ve kadından herhangi
birisi vahye uygun olan gidişatını
bozarsa nikah akdi ister erkeğin sapması isterse de kadının sapması
sonucu nikah bozulur.
İşte Kuran’da
tahrim suresinde İki kadın evlilik sözleşme hükümlerini, çiğnediğini ve Allah
da bunu peygambere haber verdiğini, ve gereken müdahaleyi yapması gerektiğini
haber vermektedir. Yani iki kadının arkasından gelen ayetlerde izah edildiği
gibi kalplerinin eğrilik gösterdiğini bu şekilde konumlarını sürdürdükleri
taktirde Allah resulünün onları boşayacağı tehdidi yapılmaktadır.
Kuran konu
içerisinde olayı anlattığı halde Allah resulünün kendisine Allah helal ettiği halde hanımlarının hatırına haramlaştırdığı şeyin bal şerbeti mi zencefil
mi diye tartışıp durmalarını anlamakta şahsen güçlük çekiyorum.
Evet sonuç olarak
Allah kalpleri eğrilmiş iki kadının durumundan söz etmektedir. Özet olarak da
onların boşaması farz olduğu halde hanımlarının hatırı için boşa mamasını Allah
eleştirmekte ve Müslüman olanlar için bu olay güzel bir örneklik teşkil
etmektedir.
Doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Doğrularım Allah'a Yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder