RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Kuran’da geçen Zu'l-Karneyn hakkında geçen kıssayı naklettikten sonra yorumumuzu yapmaya çalışalım.
Kuran’da geçen Zu'l-Karneyn hakkında geçen kıssayı naklettikten sonra yorumumuzu yapmaya çalışalım.
18/83- Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında
sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler)
vereceğim.
Kuran’da Örneklik
teşkil eden ya nebilerden ya da nebilere gelen vahiyleri Kendilerine kılavuz
olarak kabul eden resuller örnek olarak
insanlara sunulmaktadır. Nebi; Kelimesi daha önce de değişik makalelerimde izah
ettiğim gibi, vahye muhatap olan resullerdir. Nebiler yanıldıkları zaman Allah tarafından düzeltilme özellikleri
mevcuttur.
Peygamber kelimesi bizim kültürümüze Farsçadan geçmiş bir kelimedir. Her ne olursa olsun, orijinal olan kuran metininde peygamber kelimesi geçmese de, İslam toplularında vahye muhatap olan elçi olduğu anlaşılır. Yani onlar konuştukları zaman vahiy konuşurlar. Kendi hevalarından konuşmazlar. Onların diğer insanlara göre bazı farklılıkları bulunmaktadır. Konumuz o olmasa da olayın düzgün anlaşılması açısından, peygamberlerin farklılık arz eden bazı özellikleri vermeye çalışayım.
Peygamber kelimesi bizim kültürümüze Farsçadan geçmiş bir kelimedir. Her ne olursa olsun, orijinal olan kuran metininde peygamber kelimesi geçmese de, İslam toplularında vahye muhatap olan elçi olduğu anlaşılır. Yani onlar konuştukları zaman vahiy konuşurlar. Kendi hevalarından konuşmazlar. Onların diğer insanlara göre bazı farklılıkları bulunmaktadır. Konumuz o olmasa da olayın düzgün anlaşılması açısından, peygamberlerin farklılık arz eden bazı özellikleri vermeye çalışayım.
1-Onlar
yanıldıkları zaman Allah tarafından düzeltilirler.
22/ 52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş
olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku
veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın
katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
22/53- Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları,
kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun
bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin
kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.
22/54- (Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun
(Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri
için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak
bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.
2-Nebilerin, Allah
kendilerine gösterilen yoldan sapmamalarına dair bir sözleşmeleri
bulunmaktadır. Bu sebeple hiçbir peygamber kendisine nebilik görevi verildikten
sonra o görevden kaçması ve dönüş yapması söz konusu değildir.
3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)'
almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size
beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek
ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve
bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de
"Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım"
demişti.
3-Her peygamber
mutlaka kendilerinden önce gelmiş peygamberleri doğrulama ve tasdik etme
özellikleri vardır. Ve kendilerinden sonra gelecek olanı da Allah’ın bildirmesiyle
müjdelemektedirler.
3/3- O, sana Kitab’ı hak ve kendinden öncekileri
doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti.
19/7- (Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz
seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir
adaş kılmamışız."
ZÜLKARNEYN
KİMDİR?
Şimdi Zülkarnyn
hakkında Kuran’ın anlattıklarında onun hangi konumda birisi olduğunu yakalamaya
çalışalım.
18/84- Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir
iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.
Allah Peygamberi
Geçmiş kavimlerden Örnekler vererek
bilgilendirmektedir. Bundan önce Aynı
surede Ashabı Kehf Ve hazreti Musa’nın kendi Katından bir kul ile geçen yolculuğu anlatmış, Ve o konular
hakkında bilgi vererek nebisine öğüt vermişti. Tabi ki inananlarla beraber bu öğüdü almışlardı. Şimdi de,Zülkarnyn ve kavmi ve başından geçen olayları ve halkla
nasıl mücadele verdiğini anlatarak
peygamberini bilgilendirmek istiyor.
Bilindiği gibi her
insan kendisine verilen ister bedeni güçten, isterse mal ve mülk gücünden,
isterse de halkın ona verdiği destekten dolayı bir yük yüklenmiştir. Kişi kendisine
verilen güç kadar sorumludur. İnsanların dışındaki varlıklarda böyle sorumluluk
yoktur. Onlar kendilerine nasıl bir görev verilmişse onu yerine getirirler. Ama
insanlar Bir halife olarak yaptıkları her işten, iki yol seçme eğiliminde olup,
dünya hayatında bir emanet yüklenmişlerdir.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere
ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya
kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Evet, İnsan bu dünyaya başı boş dolaşsın
diye gelmedi. Her insanın dünya hayatında yapması ve yapmaması gereken bir çok
helal ve haramlar vardır.
İşte ayette lisanı haliyle anlatılmak
istenen iki varlık, (melekler ve insanlar) farklı konumlarda yaratılmışlardır.
Melekler tabiri caizse bir işçi, insanlar ise bir patron veya bir başka
ifadeyle işverendir. İşçi karı zararı düşünmez. Akşam olunca ücretini alır
gider. Ama patronun üzerinde ağır bir yük vardır. O iş yerinin çarkının devam
edebilmesi için kârlılık esasına dayanarak yönetmek zorundadır. Eğer iş yerini
iyi yönetemezse veya zarar ederse o iş yeri iflas eder.
İşte insanlar, Yaptıkları her
davranışın hem yetkilisi hem de sorumlusudur. Eğer insan dünya hayatında sorumluluğunu gereği gibi yerine getirirse, ve
bunları rabbinin adını anarak yaparsa, dünya hayatında aç kalmaz. Ahret
hayatında da bunu ibadet için yapması dolayısıyla iyi bir makama
ulaştırılırlar.
Zülkarneyn Dünya hayatında kendisine
verilen emanete sahip çıkıp, Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluğu yerine
getirenlerden birisidir. Ve aynı zamanda dünya üzerinde güç ve iktidar sahibi
olarak gücünü zulüm ve işkence olarak kullananların karşısında, mazlum olanlara destek verme, ve onları
koruma konumunda olan birisidir.
Kuran Bunun yanında Firavun gibi halka
zulmeden ve o halkın Allah’ın dinini yaşamasını engelleyen , köleleştiren eylemleri karşısında ona boyun eğmeyen Bir
Musa kıssasından da söz eder. Ve bunları
kuran örneklendirirken hem geçmiş
kavimlerden zulmedenler olduğu gibi, hem de zulmeden insanlarla nasıl mücadele
verileceğini anlatmaktadır.
18/85- O da, bir yol tuttu.
Ayette Zülkarneyn
kısasını anlatmaya başlıyor.
Kıssa üç ana bölümde ele alınmaktadır.
1- Birinci
bölümde, Güç ve iktidarını kendisine
muhalefet eden bir kavimle nasıl
mücadele verileceğini anlatan bölüm.
2-İkinci merhalede
Zülkarnyn öyle şatafatlı bir merhaleye ulaşıyor ki, Bilgi ve detaylı bir
donanımı ile detaylı bir ordu
hazırlıyor.
3-üçüncü merhalede
Artık Zülkarnyn karşısında zulmeden ve halkı köleleştiren kavimleri karşısına alarak mazlumlarla yapılan diyalogu
gündeme getiriyor.
BİRİNCİ BÖLÜM!
18/86- Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve
onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki:
"Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde
güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."
Dikkat edilirse Zülkarnyn
ayette anlatıldığına bakılırsa vahye
muhatap olan nebilerden olduğu anlaşılmaktadır. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba
uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."
Kuranda Bu ifade
Allah'ın kendisine muhatap aldığı nebiler için kullanılır. Nebi olmayan İnsanlara böyle bir ifade kullanılmaz.,
42/ 51- Kendisiyle Allah'ın
konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde
arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu)
başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette bahsedildiği gibi, Allah üç tip
insanlarla farkılı şekilde konuşmaktadır. Bir başka ifadeyle vah yetmektedir.
VAHİY İLE, PERDE ARKASINDAN,ELÇİ ARACILIĞI İLEDİR.
Vahiy ile konuşması
Nebilere kendi katından bilgiler vererek insanlara yol kılavuz olan kitaplar göndermiştir. Bu tip Allah’ın
konuşması veya vahyetmesi son peygamberle noktalanmıştır.
33/40-Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası
değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her
şeyi bilendir.
İkinci tip konuşma şekli perde
arkasından Konuşmadır. Bilindiği gibi İnsanlık tarihinin başlangıcından bu
tarafa insanlar Allah tarafından iki yoldan bilgilendirilmektedir.
Vahyi
bilgiler, Diğeri de evrende yaratılmış olan eşyaya kotladığı
bilgilerdir. İşte evreninin yaratılışı ve eşyanın bilgisine ulaşılarak
mucitlerin icatlarını gerçekleştirmeleri, İnanmasalar bile Allah’ın onlarla
konuşmaları ve bilgilendirilmeleri olmaktadır. Perde kelimesi genelde Kuran’da
inkar edenlerle diyalog konusunda Vahyi bilgilerin kapanması anlamında kullanılmıştır.
Dikkat ederseniz Kuran’da Kafirlere
hitap ederken peygamber aracılığı ile
hitap etmektedir. “de ki; Ey kafirler” Gibi.
Üçüncü tip konuşma Nebi olmayıp,
Nebilere gelen vahiyleri kabul eden onu okuyan ve hayatına uygulayan insanlara
da Elçi aracılığı ile konuşma şeklidir. İşte ayette Zülkarnyn’ Direk vah yetme
olayı onun nebi olduğunun bir kanıtıdır.
Ayette sık sık
vurgulanan güneşin doğuşu, batışı Nimetlerin azalması ve çoğalması anlamında kullanılmıştır.
18/17- (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş
doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan
keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın
ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi
saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın.
Ashabı Kehf de bahsedilen olay da
aynıdır. Mağara ifadesi ayette de mecazi bir anlam ifade etmektedir. Kendi
içlerindeki iman ve Salih amel hazinesini Kralın zulmünden kaçarak dışa
vuramayan kehf ehli Bulunmuş olduğu toplumda Hazineleri diğer insanlarla
paylaşıncaya kadar onların durumunu mağarada uykuda kalma olarak ifade
etmiştir. Ne zaman topluma bu hazineleri ikram etmeye başladılar. İşte
onların uykudan uyanması olarak
anlatılmıştır.
Zülkarnyn kıssasında da Vahyin getirdiği
mesajlardan uzak dünya hayatını
tabulaştırmış Bir kavmin konumundan bahsetmektedir. Bir peygamber herhangi bir
toplumda ortaya çıktığı zaman toplum
içerisinden peygambere destek verenler
insanlar olduğu gibi iman etmeyen ve ona düşman olanlar da olmaktadır. Ve toplum,
ikiye ayrılmaktadır. Eğer Zülkarneyn’e
destek veren bir toplumla belirli bir güce ulaştıkları zaman arkasından mutlaka
bir savaş çığlığı gelmektedir. Nitekim tövbe
suresinde bu olay ayette şöyle özetlenmektedir.
9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik
veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de,
Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını
bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte
bekleyenleriz.
"Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba
uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin."
Ayette bahsedilen
önde gelenlerden, zenginlikten şımarmış
bir kavmin savaşla yenilgiye uğratılarak, Onların mazlum olan halka zulüm ve işkence yapmalarını
engellemektir. Ya onlar zulkarneyn’in gücü karşısında bel büküp eğilecek onlara
yeryüzünde adil bir ortam sağlayacak ya da karşı gelip savaşırsa onlar
yenilgiye uğratılacak ve aşağılatılmış olarak zülkarneyn’e itaat etmek zorunda
bırakılacaktır.
İnsanları özgür
bir ortam hazırlayarak kişilerin dünya hayatında kimseye dininden dolayı zulüm
yapmadan insanlar istedikleri gibi inanacak ve yaşayacak sonucunda da Allah
güzel amel işleyenleri ve iman edenleri cennetle ödüllendirilecektir. İşte
aşağıdaki ayetler onu anlatmaktadır.
18/87- Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu gazaplandıracağız,
sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla gazaplandırır."
18/88- Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa,
onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz."
İKİNCİ BÖLÜM
18/89- Sonra (yine) bir yol tuttu.
18/90- Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve
onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta
iken buldu.
İkinci
merhalede Güçten düşmüş Ve zalim
iktidarlar tarafından kuşatılmış Bir kavimden söz etmektedir. Zülkarnyn gibi
adil bir hükümdarın o mazlum kavim üzerine bir güneş gibi doğarak onları
yaşamlarında rahatlatmıştır.
18/91- İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan
bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün
kuşatmıştık.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.
18/92- Sonra bir yol (daha) tuttu.
18/93- İki seddin arasına kadar ulaştı, onların
(sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu.
Bu Merhalede Zülkarnyn
Artık Karşısında Büyük bir zulmeden
güçlü bir ordu olduğu gözleniyor. Zulme uğrayan halk onların işkence ve
zulmünden bıkmışlar zülkarneynn’den yardım istemektedirler. Ve aşağıdaki ayet
bunu bariz bir şekilde anlatıyor.
18/94- Dediler ki:
"Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk
çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim
mi?"
Daha önce de
üzerine basa basa durduğum, ve altını kalın çizgilerle çizdiğim bir konu şudur. Bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslam teslim olanların
ad da Müslüman’dır. Müslüman olanlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat
içerisindedirler.
İslam İnsanları
Müslüman etmek için değil, İslam insanların başka dindeki olan insanlara kendi
din ve yaşam biçimlerini baskı ve zulüm aracı yapmadıkça onlarla iyilik yapmayı
engellemez.
60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi
yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli
davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
O zaman
Zülkarneyn’in Yecüc ve Yecüc
denilen zalim ve zulmeden bir topluluğa karşı yardım isteyen, fakat Müslüman olmayan mazlum güçsüz
bir topluluktan, kavimden söz edilmektedir.
Zülkarneyn de aşağıdaki ayette kendisini
tanımlayarak onlarla iletişime geçmektedir.
18/95- Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam
bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem
öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir
engel kılayım."
İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa rabbani yolda
olanlarla , gerek müşriklerden gerekse de kitap ehli olanlarla hak ve batıl mücadelesi sürüp gelmektedir. Ne
zaman İman edenler ve Salih amel işleyenler
Allah’ın kendilerine verdiği argümanlarla gerekli gayretlerini Gösterip
Yarış atlarıyla düşman güçlerine karşı üstün geldiler. Orada hak ve adalet
hakim olmuştur.
Ama ne zaman inkar
edenler ve ehli kitap olanlar gerekli gayreti gösterip güç ve kuvvetçe üstün
olmuşlarsa o zaman onlar güç ve iktidar olmuşlardır. Ve iş başına geçtiklerinde
ekini ve nesli yok etmişlerdir.
2/ 205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını
çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye
çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
11/15- Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini
isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir
eksikliğe uğratılmazlar.
18/96- "Bana demir kütleleri getirin", iki
dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline
getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine
eritilmiş bakır dökeyim."
Burada ", iki
dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin"
İfadesi mecazi anlamda anlatılmıştır.
Ayetlerde
anlatılmak istenen , Hayata bakışları taban tabana zıt olan iki topluluktan söz
ediliyor. Yani rabbani yolda olanlarla gayri rabbani yolda olanların konumundan
söz ediliyor. İnkar edenler asla Allah’a iman eden ve Salih amel işleyenlerden
hoşlanmazlar. İman edenlerle inkar edenler arasında görünmez bir perde vardır.
17/45- Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete
inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
17/46- Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp
anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran’da
sadece Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle
kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.
İnkar edenler, işbaşına geldikleri zaman
ekini ve nesli yok ederler. Ama iman edenler iş başına geldikleri zaman cennete
ve mağfirete çağırarak adaletle hükmederler.
İşte ayetlerde iki tip toplumun dünya
yaşamında izah edilen profili budur.
2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti
mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar.
Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve
kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte
bunlardır.
Savaşın oluşabilmesi için Karşılıklı
güçlerin üç aşağı beş yukarı bir dengede olması gerekir. Kuran hiçbir zaman
Müslüman olanların az ve güçsüz olduğu zamanlarda dövülseler sürülseler
yerinden yurdundan edilseler de savaş yapılmasını önermemiştir. Mekkede on üç yıllık geçen
süreç bunun en güzel örneğidir.
Ne zaman Müslüman olanlar inkar eden ve
onları yerinden yurdundan eden topluluğun saldırmaları anında kendilerini güçlü
hissederlerse o zaman savaş olayı vuku
bulur.
8/43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer
sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda
gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı.
Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Son bölümü özetleyecek olursak,
Zulkarneyn gibi bir resulün gelmiş olduğu toplulukta güç ve iktidar sahibi
olunca, Zalim olan ve halka zulmeden yecüc ve mecüc gibi bir küfür
toplumuna karşı mazlum olanları korumak
ve kollamakla yükümlüdür.
Hazreti Süleyman Nasıl karşısında ilim ve teknolojide oldukça ileri gitmiş olan
Belkıs’ın ordusu karşısında değişik toplumlardan uzman olanları getirterek
güçlü ve donanımlı bir ordu hazırlayıp
Belkıs’a karşı zafer kazanmışsa. Zülkarneyn de inansın veya inanmasın
zulmeden otoriteye karşı güç toplayıp bir savaşın olması gerekiyordu ki;
Kibir ve gururu kırılarak aşağılansın ki zulüm yapamasın.
Kıssada geçen iki dağın düzleşmesi, İki
karşılıklı gücün dengeleşmesi anlamında kullanılmıştır. Dengelenen iki
birbirine düşman olan iki güç artık kozlarını
paylaşarak kimin galip kimin mağlup
olduğu savaştan sonra belli olacaktır.
18/97- Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye
güç yetirebildiler.
Bir topluma Hak
geldi mi, O toplumda batıl ile mutlaka bir çatışma yaşamaktadır. Bu olay
insanlık tarihinin başlangıcı ile beraber var idi. Şimdi de var ve kıyamete
kadar da var olmaya devam edecektir.
İnsan var oldukça
bu iki zıt kutup çatışmaya birbirlerine
düşman olmaya devam edip gidecektir.
60/4- İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size
güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz,
sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık)
tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye
kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in
babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir
şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz
Sana tevekkül ettik ve 'içten Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır."
18/98- Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir
rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di
haktır."
AHİRET ALEMİ GERÇEĞİ.
Nebilerin en büyük
mucizelerinden birisi, Allah’ın kendilerine bildirmesiyle bildirdikleri ahret
alemi ile ilgili getirdikleri bilgilerdir. Eğer deistleri ve ateistlerin
dedikleri gibi Allahtan vahyi bilgiler gelmez
inancı doğru olmuş olsaydı, Ahret alemi
ile ilgili bilgileri insanlar nereden bilebileceklerdi. Evet test sonucu, ve
deneme yanılma yollarıyla insanlar eşyanın bilgisine ulaşabiliyorlar. Ahret
alemi ile ilgili hiçbir bilgi nasıl test edilip ulaşılabilecek?
Bütün
peygamberlerin temel görevi, insanları ahret alemine varmadan başlarına gelecek
felaketlere karşı yanlış olda olanları
uyarmak doğru yolda olanları da müjdelemektir. Ahret alemine inanmak sadece mümin olanlara ait bir olgudur. Onun dünyada
iken bir ispatı yok. Güneş var diyoruz bizi ışık ve sıcaklığı ile aydınlatıp
ısıtıyor. Deniz var diyoruz, onu gözümüzle görüp, içerisinde yüzebiliyor, ve
gemilerle dolaşabiliyoruz.
Ama ahret alemi var diyoruz, ne onu dünyada iken görebiliyor, ne de varlığını hissedebiliyoruz. Ancak Gönderilen vahiylerdeki kendi aralarındaki çelişkisizlik ve tutarlılık insanın kendi aklı ile üretebileceği bir kitap olmadığını ve bu Allah tarafından gayb’i bilgilerin de doğru olabileceğine iman ediyoruz.
Ama ahret alemi var diyoruz, ne onu dünyada iken görebiliyor, ne de varlığını hissedebiliyoruz. Ancak Gönderilen vahiylerdeki kendi aralarındaki çelişkisizlik ve tutarlılık insanın kendi aklı ile üretebileceği bir kitap olmadığını ve bu Allah tarafından gayb’i bilgilerin de doğru olabileceğine iman ediyoruz.
2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler
için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
4/ 82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı?
Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok
aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
“Allah Din günün malikidir.” Ayeti Dünya ve kainattan uzak anlamına gelmez. Allah
insanları dünya hayatında bir zaman dilimi içerinde sermayeyi verip kendi özgür
iradesiyle dilediği şekilde iki yoldan birini tercih ederek yaşama özgürlüğü
ile baş başa bırakmıştır. Yoksa Allah her insanın yaptıklarını kalbinden
geçirip de yapamadıklarını ertelediklerini bile bilmektedir. Ve insanların her
yaptıkları davranış, bir kitap halinde ahret hayatında önüne konulacaktır..
17/ 14- "Kendi kitabını oku; bugün nefsin
hesap sorucu olarak sana yeter."
Artık Orada ayrı
ayrı yollar yok dünya hayatında yollarının doğru olduğunu sanan kafir ve ehli
kitap olanlar, nefesleri kesilmiş yaptıkları ve kalplerinden geçirdikleri bile
kameralara kaydedilmiş kendilerine izlettirilmektedir. Dünya hayatında mal
verilip şımarmış olan ve bunu insanlara adalet için kullanmayıp, zulüm ve
işkence yapmak için kullananlar artık orada bu rütbe ellerinden alınmış, sadece
sanık sıfatıyla orada yargılanacak ve ait oldukları cezayı adalet ölçüsü
içerisinde çekeceklerdir.
20/ 105- Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki:
"Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak"
20/106- "Yerlerini bomboş, çırçıplak
bırakacaktır."
20/107- "Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir
tümsek."
20/108- O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya
uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan
başka bir şey işitemezsin.
20/109- O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği
ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
İşte İnkar edenler, böyle bir günün geleceğini
sanmıyorlardı. Ama geldi ve çattı. Artık olan olmuş, ok yaydan fırlamış, geriye
dönüş yok. Onlar inanmadıkları yere geldiklerinde şöyle diyecekler.
32/ 11- De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği,
hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız."
32/12- Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne
eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha
dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin
bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.
6/ 27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen;
derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in
ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık."
6/28- Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı.
Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere
şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir.
İşte Zülkarneyn kıssası böyledir. Eksiksiz hatasız ve
yanlışsız bir tek Allah vardır. Hatalar ve kusurlar bana ait, doğrularım ise
Allah’a aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder