RAHMAN
VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
4/82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o,
Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar
(çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Kur’an
hakkında, gerek müşriklerden gerekse Ehli kitaptan olan insanlar, Kur’an’ın hak
etmediği bir takım mesnetsiz sözler söylemişlerdir. Şimdi biz Kur’an hakkında
söylenmiş olan olumsuz sözlere girmeden önce peygamberlik nedir? Onun üzerinde
durmaya çalışalım.
NEBİLİK NEDİR?
(PEYGAMBERLİK)
Nebi; Allah’tan
direk olarak vahiy alan dünya yaşamını, düzgün kullanma kurallarını öğrenen
insandır. Bu insan Allah’tan almış olduğu bilgileri insanlara ulaştırmakla aynı
zamanda bir resul veya Allah ile insanlar arasında elçilik görevini
yüklenmeltedir.
2/97- De
ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın
izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde
verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a,
meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah
da kafirlerin düşmanıdır.”
Cibril; Allah’ın Dünya hayatında
doğru bir şekilde yaşamak isteyen insanlara, gaybi bilgilerle geçmişte ve
gelecekte insanların bilmediği konularda, bilgileri kendi seçmiş olduğu nebilerine
vahyetme olgusu veya olayının adıdır. Daha kısa bir tarif ile tanımlayacak
olursak, Cibril; Allah’ın nebilerle konuşma olayıdır. İşte Kâfir olanlar bu
olayı inkâr etmektedirler.
Dünya üzerinde yaşayan
milyarlarca insanların büyük bir çoğunluğu Allah’ı kabul etmektedirler. Ancak
en azı da ata dini, mensupları ve Müslümanlardır. Yani Allah’ı kabul edenler
içerisine Müslüman olanları da ekleyecek olursak çok azı ata dini mensupları
Allah’ı ve Allah’ın rabliğini kabul etmemektedirler.
Kur’an’ın Müşrikler diye
tanımladığı insanlar günümüzdeki karşılığı, ateistler ve deistlerdir. Ateist
olanlar, Allah’a onun gönderdiği
peygamberlere, onun gönderdiği kitaplara, Cibril ve ahiret alemine
inanmamaktadırlar.
Allah, ata dini mensupları için
şöyle der.
2/28-
Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra
sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Allah deist
olanlar için de şöyle der.
43/9-
Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan,
tartışmasız: “Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı”
diyecekler.
43/87-
Andolsun, onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette:
“Allah” diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyor
Deist olanların ateist
olanlardan tek farkı, deistlerin sadece Allah’ın varlığını birliğini kabul
etmeleridir. Ancak Allah’ın nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyleri
kabul etmediklerinden dolayı ateistlerle hiçbir farkları yoktur. Her ikisi de
şöyle derler.
40/ 37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya
hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
O zaman, diye
biliriz ki, Allah’ın rabliğini kabul etmeden Allah’ın varlığını ve birliğini
kabul etmenin hiçbir anlam ve önemi yoktur. Allah’ın Rabliğini kabul etmek
demek Dünya yaşamında, kendi istediklerin gibi değil, Allah’ın istediği gibi
yaşamaktır. Allah’ın istediği gibi yaşamanın kuralları da, ancak ve ancak onun
göndermiş olduğu peygamberlerle öğrenilebilir.
33/36- Allah
ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için
o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne
isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Eğer, Müslüman’ım
diyorsan ve tercihini bağışlanma hidayete gelme yönünde kullandığını
söylüyorsan, Allah resulü sana yat diyorsa yatacaksın, kalk diyorsa kalkacaksın,
öl diyorsa öleceksin. Senin onun söyledikleri hakkında yorum yapma, seçenek
ortaya koyma hakkın yoktur. Çünkü onun söyledikleri Allah’ın söyledikleridir. O
kendi hevasından konuşmaz onun konuştukları vahyolunmakta olan bir vahiydir.
53/3- O,
hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
53/4- O (söyledikleri),
yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Kur’an peygamberin profilini
ortaya koyarken, söylemde, dünya yaşamında nerede ne söyleneceğini, nerede ne
yapılması gerektiğini kendisi örnek bir insan olarak vahyi bilgiler çerçevesinde
söyler ve yaşar, diğer iman eden ve salih amel işlemek isteyen insanlara, siz
de benim söylediğim ve yaşadığım gibi yaşayın mesajını verir.
KUR’AN, İNSAN UYDURMASI OLAMAZ!
17/88- De ki: “Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir
benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa
bile- onun bir benzerini getiremezler.”
2/23- Eğer
kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun
benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka
şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.
Kur’an
insanların geçmişte ve gelecekte, insanlar o konuda bilgi sahibi değilken,
doğru bir tarihi bilgiyi sunarken, diğer taraftan da, Evren hakkında insanların
ulaşamadığı yaratılış ve son oluş hakkında bilgi sunmaktadır. Hatta daha da
ötesi, ahiret hayatında daha o hayat gelmeden önce kimlerin cennete kilerin
cehenneme gideceği hakkında bilgi vererek o hal insanların başlarına gelmeden
önce bilgi verilmekte ve insanlar uyarılmaktadır.
Peygambere
iman, onların getirmiş olduğu vahyi bilgilerin kendi içerisindeki
çelişkisizliğidir. Peygamberin arkasında söyledikleri gibi ne bir mühür var? Ne
de onların kendilerine verilmiş olan kitaptan başka, bir mucizeleri vardır.
Kur’an onların mucize isteklerine karşı şöyle söyler.
29/50-
Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil
miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir
uyarıcıyım.”
29/51- Kendilerine okunmakta
olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir
kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İslam toplumlarının
yanıldıkları önemli konulardan birisi peygamberler kendi peygamberliklerini
iddia ve ispat etmek için, onlara fizik yasalarını altüst edecek mucizeler getirmesi,
anlayışıdır. Oysa vermiş olduğum ayet örneklerinde peygamberi diğer peygamber
olmayan insanlardan ayıran en önemli özellik, onlara bilginin Allah’tan gelmiş
olmasıdır. İşte peygamberleri peygamber yapan ona itaat edilmeye, ona yardım ve
destek vermeye yönelten bu konumlarıdır.
Peygamberlerin getirdikleri
vahyi bilgiler ve vahyi bilgileri hayatlarına uygulama dışında diğer insanlarla
hiçbir farklılıkları yoktur. Kendisinin peygamber olduğunu inkâr edenlere karşı
peygamberin onlara cevabı Allah’ın bildirmesi ile şu olmuştur.
17/90- Dediler ki: “Bize yerden
pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.”
17/91- “Ya da sana ait
hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan
ırmaklar fışkırtmalısın.”
17/92- “Veya öne sürdüğün gibi,
gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza
(şahid olarak) getirmelisin.”
17/93- “Yahut altından bir evin
olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap
indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim;
ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
İşte Allah kâfir olanların peygamberden
olağan üstü şeyler istemelerine karşı nebilerin profilini (“De ki: “Rabbimi
yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”) Böyle bir yere
koymaktadır.
PEKİ, BİZ İNSANLAR İÇERİSİNDEN
BİRİSİNİN ÇIKIP DA BEN PEYGAMBERİM DESE, ONUN PEYGAMBER OLUP OLMADIĞINI
NEREDEEN BİLECEĞİZ?
Peygamberler kendi peygamberliğini
Allah kendilerine açıklayıncaya kadar kendileri bile bir zaman dilimi
içerisinde peygamber olduğunu, bilmiyordu. Allah onu şöyle açıklamaktadır.
10/ 94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı
okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya
kapılanlardan olma.
Dikkat
ederseniz, her konuda Allah uzmanlık alanı oluşturmuştur. Peygamber kendisine
gelen bilgiler konusunda şüpheye düşmüş ki, Allah onu kendisinden geldiğini
izah ederek onu rahatlatmaktadır. Allah dünya hayatında kimseye görünmez. Ancak
Allah kendi güç ve kuvvetini, evreni yaratmakla, aynı zamanda, insanlara
bilmedikleri konuda bilgi vermekle kendisini tanıtır.
2/
97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı),
Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve
müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Yine İslam
müfessirlerinin, yanıldıkları en önemli konulardan birisi de, peygamberlere
vahyi bilgilerin, Cebrail tarafından getirildiği inancıdır. Oysa Allah
peygamberlerle direk konuşarak kendi bilgilerini aktarmaktadır. İşte bu olaya
Kur’an Cibril ifadesi kullanmaktadır.
Aynı olay Musa
peygamberde de geçmektedir.
27/ 6- Hiç
şüphesiz, bu Kur’an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi
gerçeğiyle) bilen (Allah’ın) Katından ilka edilmektedir.
27/7- Hani Musa ailesine:
“Şüphesiz ben bir ateş gördüm” demişti. “Size ondan ya bir haber veya ısınmanız
için bir kor ateş getireceğim.”
27/8- Oraya gittiğinde,
kendisine seslenildi: “Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da
kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.
27/9- “Ey Musa, gerçekten Ben,
güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.”
27/10- “Asanı bırak;” (Bıraktı
ve) onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve
arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen
(elçiler) korkmaz.”
Vermiş olduğum bu ayetler
açıkça gösteriyor ki, istisnasız bütün peygamberlere vahyi bilgiler Allah,
onların kalplerine ilka ve ilham etmekle bildirilmektedir.
Kur’an’ın hiçbir yerinde
peygamberlere vahyi bilgiler Cebrail aracılığı ile geldiğine dair bir ifade
geçmez. Bir mucide oluşturduğu ilgi alanı ile ilgili konularda bilgi, tıkandığı
konuda ilka ve ilham ile geliyorsa, Peygamberlere de, vahyi bilgiler ilka ve
ilham yolu ile gelmektedir. Yalnız Kur’an peygamberlere gelen bilgileri
şairlere ve kâhinlere gelen bilgilerden ayırmaktadır.
69/ 40- Hiç şüphesiz o
(Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin sözü
değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kahinin de sözü
değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Alemlerin Rabbinden bir
indirilmedir.
Yani bu Kur’an şairlere gelen
ilhamla, kâhinlere gelen gaybi haberler gibi zan ve tahminle olan bilgilerle
ortaya konulmuş bir kitap değil, Bu Kur’an kovulmuş şeytanın vesveselerinden
arındırılmış olarak senin kalbine ilka ve ilhamla ortaya konulmuş bir kitaptır.
Peygamberleri diğer inanan ve
inanmayan insanlardan ayıran özellik onların yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilmeleridir.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir
dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru)
katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra
Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
Peygamberler, Hâşâ
tabiri caizse, ipi Allah’ın elindedir. Sapma ve yanlış yola gitme durumunda,
hemen müdahale edilerek düzeltilir, doğru olan yola ve çizgiye yöneltilir.
İNSAN BİR
ALANDA UZMANLAŞABİLİR, AMA BÜTÜN UZMANLIK ALANLARINI BİLEMEZ.
Bana Kur’an’ın
verdiği pozitif ilimlerle ilgili bir ayet gösterin ki, pozitif bilimler, o
ayeti yalanlayan bir söz söyleyebilsinler. Şimdi Kur’an’dan değişik bilim
dalları ile ilgili ayetlerden örnekler vererek söylediklerimizi belgelemeye
çalışalım.
1-EVREN VE
EVRENİN YARATILIŞI HAKKINDA KUR’AN’IN SÖYLEDİKLERİ!
41/11- Sonra,
duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: “İsteyerek veya
istemeyerek gelin.” İkisi de: “İsteyerek (İtaat ederek) geldik” dediler.
Allah
insanların dışında yaratılmış olan varlıkları lisanı haliyle konuşturarak,
Halife olan insanlara bilgi sunmaktadır. Bunu isterseniz Kur’an’ın açıkladığı
bir kaç ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.
33/72- Gerçek
şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu
yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü
o, çok zalim, çok cahildir.
Ayete göre
yerlerde ve göklerde yaratılmış varlıkları Kur’an temel olarak iki kısma
ayırmaktadır. Birincisi kendilerine emanet sorumluluk yüklenen ve önüne, farklı
seçenekler konularak, imtihana tabi tutulan insanlardır. İkincisi de
kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket eden meleklerdir. Yine buna bir
ayet örneği verelim.
2/30- Hani
Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti.
Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada
bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler.
(Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Sakın ola ki,
Ayette geçen şu ifadeyi” “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken,
orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” Allah
ile pazarlık yapan ve Allah ile münazaraya girişen bir melek profili aklınıza
gelmesin. Burada Allah melekleri lisanı haliyle konuşturarak insanlara melekler
hakkında bilgi vermektedir. Melekler insanların bozgunculuk yapacağını da
bilmez, kanlar akıtıp ekini ve nesli yok edeceğini de bilmezler. Bir ayet
örneği daha verirsem sanırım melekler hakkında biraz daha bilgi sahibi oluruz
kanaatindeyim.
76/1- Gerçek
şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun
zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
Dikkat
ederseniz melek olan varlıklar insanın yaratılış aşamasına gelinceye kadar
insan yaşamını belirli bir zaman dilimi içerisinde gerek lehinde gerekse
aleyhinde insanların karar verdikleri yönde hizmet sunan varlıklar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yine bir ayetle örneklendirmeye çalışalım.
2/29- Sizin
için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de
onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
Bilim
adamlarının tahminine göre Kâinat insan yaratılışına kadar yaklaşık olarak on
üç milyar yedi yüz milyon yıl olmuş. Dile kolay, belki de insanlığın ömrü
bitimce de aynı süre daha geçecek, insanlar yeni bir yaratılışla yaratılıp,
ahiret hayatında hesaba çekileceklerdir. Bu konuda Allah bilgi vermemiş.
33/63-
İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar; de ki: “Onun bilgisi yalnızca Allah’ın
Katındadır.” Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakın da olabilir.
Evet, Allah
katında iki hayat vardır. Birisi dünya hayatı ekilip biçilen imtihana tabi
tutulan yer. İkincisi de ahiret hayatıdır. Bu da mahsulün kaldırıldığı yerdir.
Bir başka ifadeyle ceza ve mükâfatın verileceği yerdir.
36/36-
Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden
bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.
Allah yerlerde ve göklerde
canlı ve cansız ne kadar varlık yaratmışsa hepsini çift yaratmıştır. Bunu
destekleyen bir ayet örneği aktaralım.
51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt
alıp-düşünürsünüz.
Arap cehaleti
döneminde, daha insanların birçok konularda bilgi sahibi değilken bunları
bilmesi mümkün değildir.
36/37- Gece de kendileri için
bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta
kalıvermişlerdir.
Kur’an, ayet kelimesini gece
kelimesi için kullanması dikkat çekmektedir. İslam toplumları, genelde ayet
kelimesi geçtiği zaman sadece Kur’an’da geçen ayetler olarak anlamakta ve
algılamaktadırlar. Oysa Ayet; Allah’ın peygamberlere gönderdiği vahiylerin
dışında olanlara da ayet kelimesi kullanmaktadır. Yani Allah’ın gönderdiği ve
yarattığı zerreden küreye kadar ne kadar varlık ve yaratık varsa hepsi ayettir.
Savaşı ile, barışı ile, sineği ile, hayvanı ile, akılı ile, meleği ile,
oksijeni ile, karbon dioksiti ile, aklına yaratılmış olan ne kadar varlık varsa
bunların hepsi birer ayettirler.
Kur’an’ı okurken ve ayetleri,
anlamaya çalışırken, ayet kelimesinin nerede ne anlama geldiğini konu
içerisinde farklı anlamlara geldiğine dikkat çekmek istiyorum. Eğer konu
içerisinde farklı anlamlara gelen ayet, eğer yerinde ve dozunda anlaşılamazsa
ayette anlatılmak istenilen mecradan kayarak başka anlamlara girmesine yol
açar. Bir örnekle bunu anlatmaya çalışlım.
17/59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından
başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak
gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz
ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin
bütününü ele alarak anlatmak istediği manayı kısacık da olsa anlatmaya çalışalım.
Son nebi ve resule kadar gelmiş geçmiş bütün peygamber kavimleri, peygamberleri
öldürmeleri yalanlamaları ve onların din anlayışlarını iktidar olarak
gerçekleştirememeleri durumunu Kur’an, helak kelimesi ile özetlemiştir. İşte
burada ayet kelimesi helak edilme kelimesi yerine kullanılmıştır.
Eğer senin
kavmin de onlar gibi seni, yalanlayıp sana destekçi olmasalardı, seni de
öldüreceklerdi. Böylece onlar da helak olacaklardı. Yani gelen
peygamberlerinden asıl yaratılış gayelerinin sebebini öğrenemeyeceklerdi. Ama
biz sana seni destekleyen ordular verdik, seni güç ve kuvvet sahibi yaptık ki,
onlar seni öldüremediler ve sana iman eden ve seninle beraber bu davayı
omuzlayan Müslüman topluluk oluştu. Ve böylece biz dinimizi seninle tamamladık.
Din olarak da İslâm’ı seçip beğendik, ifadesi kullanılmaktadır.
Oysa bütün
müfessirler ayetin kastettiği manadan uzaklaşarak Allah geçmiş peygamberlere
kendi peygamberliklerini ispat etmek için olağan üstü fizik yasaklarını altüst
eden mucizeler verdi. Ama son peygambere mucize vermedi. Bu mucize hakkını son
peygamber, ahiret aleminde kullanacak ve ümmetinin kurtuluşunu sağlayacak,
anlayışında birleşmişlerdir.
Allah ise
ahiret hayatında ne peygamberler ne şeyhler ne şehitler hatta Allah kendisi
bile şefaat etmeyeceğini vurgulamaktadır.
2/48- Ve hiç
kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul
edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir
günden sakının.
Ahiret
hayatında herkes kendi kazandığını yiyecektir. Orada kimse kimseye kazancından
pay veremeyecektir.
53/38-
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
53/39- Şüphesiz insana kendi
emeğinden başkası yoktur.
53/40- Şüphesiz kendi emeği
(veya çabası) görülecektir.
Yine O dönemde bir insanın bilemeyeceği uzay
hakkında verilen bilgilerden aktarmaya devam edelim.
36/38-
Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp
gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.
Daha
insanlığın güneş hakkında kesin bir bilgiye ulaşamadığı bir dönemde, çıksın
öyle bir toplum içerisinden güneş hakkında yirminci asırda insanların ulaştığı
bilgiye eş değer doğru bir bilgi versin!
Güneş ay ve gök cisimleri hakkında Kur’an’ın, uzay çağının gelişmesi ile
bu bilgilerin doğrulanması onun insan uydurması ve tecrübî bilgilerle ortaya
konulmuş bir kitap olmasının mümkün olmadığını gösterir.
36/39- Ay’a gelince, Biz onun
için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı
gibi döndü (döner).
36/40- Ne Güneş’in Ay’a
erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir
yörüngede yüzüp gitmektedirler.
Güneş ay ve yıldızlar hakkında
bilgi veren Kur’an, Hepsinin kendilerine ait bir yörüngede döndüklerini, asla
biri birlerine çarpmadıklarını, bu rast gele bir düzen olmadığının bir
delilidir. Yine Kur’an güneş ve ay hakkında bilgi verirken şöyle söylemektedir.
71/15- “Görmüyor musunuz;
Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?”
71/16- “Ve ayı bunlar içinde
bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır.”
Devamlı üzerine basarak,
vurgulayarak, söylediklerimin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum.
İnsanlık var oluşunda bilgi sıfır idi. Bilgi insanlara iki kaynaktan gelmeye
başlamıştır. Birincisi vahyi bilgiler. Bu bilgiler peygamberlerle gelen
bilgilerdir. İkincisi de eşyanın bilgisine ulaşmak için deneme yanılma yolu ile
öğrenilen bilgilerdir.
Bu bilgiler, Bir ağacın
tohumdan topraktan çıktığı gibi, filizlenmesi, büyümesi, olgunlaşması gibi, bir
süreç içerisinde ola gelmiştir. Veya bir kar topağının yuvarlandıkça bir çığ
oluşturacak hale gelmesi gibi gelmiştir. Veya bir kıvılcım ateşin kocaman
ormanları büyüyerek yakışı gibi olmuştur. Veya kocaman okyanuslar, damlalar
halinde düşen yağmurlarla olmuşlardır. Daha örnekleri istediğiniz kadar
çoğaltabiliriz.
Bunlara yetmiş seksen yıllık
ömrümüzde bile gözle görerek şahit olmaktayız. Bundan elli altmış yıllık ortaya
konulmuş teknoloji ile şimdiki teknoloji aynı mı? Elbette değildir.
Bundan yaklaşık olarak bin beş
yüz yıl önce insanlar içerisinden birisi kalksın, bin beş yüz yıl sonraki
insanların yeni ulaşmış olduğu uzay çağındaki bilgilerle aynı olsun. Sizce
akıllı, düşünen bir insan için, bu mümkün müdür?
İşte Peygamber kendi döneminde
Bazı olayları, daha olay olumdan, o olayın olacağı hakkında Allah’ın bildirmesi
ile bilgi vermekte ve o olay o zaman olunca iman edenlerin imanları
artmaktadır. Şimdi de düşünen insan için O dönemde söylenmiş bir sözün ilim ve
teknoloji geliştikçe o söylenenlerin tasdik edilmesi ve doğrulanması bu
Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığının yeterli delili ve belgesidir.
21/30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer,
birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık.
Yine de onlar inanmayacaklar mı?
Bu gün
biyoloji ve botanik bilimleri hakkında ilim yapan bilim adamlarında her canlı
varlığın sudan yaratıldığına itiraz edebilecek birisi var mıdır?
2-İNSANININ
YARATILIŞI İLE İLGİLİ AYETLER!
22/5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir
kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla
sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir
çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi,
adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak
çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden
kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey
bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri
çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine
suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler)
bitirir.
23/13-
Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine
yerleştirdik.
23/14- Sonra o su damlasını bir
alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem
et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak
yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa
ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.
Yukarıda, insanın yaratılışı
hakkında vermiş olduğum ayetlerde bu günkü tıp ilminin ortaya koyduğu verilerle
tezat teşkil eden bir yeri var mıdır?
Bu gün İslam toplumları
Kur’an’dan olmayan ve Hıristiyanların uydurması bir sözle İsa’nın bu ayetlere
muhalefet olarak İsa’nın babasız olduğu inancı vardır. Asla İsa babasız
değildir. Gerek Kur’an bütünlüğünde gerekse ilmi verilere göre, gerekse
Allah’ın sünnetine göre, İsa babasız olamaz. Eğer öyle olmuş olsaydı Allah
kendi yasaları ile ters düşerdi.
Kur’an hakkında Akademik bir
bilgiye sahip olan bir kişi İsa’nın babasız olmadığını rahatlıkla kavrayabilir.
Şu ayetler, İsa’nın babasız olmadığı ile ilgili yeterli bir bilgiye ulaştırır.
51/49- Ve Biz, herşeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt
alıp-düşünürsünüz.
30/30- Öyleyse
sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına
çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir
değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu
bilmezler.
Peygamber,tıp
ilmi konusunda uzman birisi değildir. Ama tıp ilminin verileri ile uyum halinde
söz söyleyebilmesi onun Allah tarafından bilgi verilmesinin bir delili ve bir
belgesidir.
3-İNSANIN PİSİKOLOJİK YAPISI
İLE İLGİLİ AYETLER.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen
içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır
tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen
gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla,
günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Yukarıda vermiş olduğum
ayetler, insanın psikolojik yapısını ortaya koyan ayetlerdir. Belki psikoloji
ilmi şu ana kadar daha olayları Kur’an’da geçen bu ayetlerdeki gibi çözememiş
olabilir ama, epey bu ayetlere söyledikleri kanaatimce yaklaşmıştır.
Psikoloji ilmine göre, insanın
öz yapısında bir alt ben ve bir de üst ben vardır. Bir başka deyişle içimizdeki
çocuk ve baba kavramları ile, olayları açıklamaya çalışmışlardır.
Kur’an insan yapısını iki ana
çatı altında ele alarak bilgi vermektedir.
1-Birincisi; BEDEN, CAN, RUH!
BEDEN; Topraktan yaratılan ve
hala topraktan yaratılmaya devam eden, eller, kollar, ayaklar, kafa, kalp,
damarlar, hücreler, aklına insana ait ne kadar, organlar varsa hepsini
içerisine alan kısmıdır.
CAN; İnsan bedenindeki bütün
hücre ve organları diri tutan ve dumansız ateşten yaratılan enerjinin adıdır.
Bedenden can gitti mi? Beden de diri olma özelliğini kaybeder.
RUH; İnsanlara üflendiği zaman,
insanın gerek psikolojik gerekse bedensel, bütün orgların, kendi görev alanları
içerisinde aktif hale dönüşmesidir.
2-ikincisi; TAKVA, İBLİS, AKIL!
TAKVA; Kur’an’a göre her insana
iki kanaldan ilham gelmektedir. Bir başka ifadeyle iki ses gelmektedir. Bunun birisi takvadır.
Takva sesi insanlara yaratılışta insanların vermiş oldukları sözde durmalarını
ve o söze sadakat göstermelerini teklif olarak insana sunar.
İBLİS; İşte bu iki ilham veya
sesten, veya tekliften birisi de iblisten gelmektedir. Bu ses veya bu ilham insanlara
yaratılışta “Rabbim Allah’tır” sözünden insanları saptırmayı teklif olarak
sunar.
AKIL; İnsana gerek takvadan
gerekse de iblisten gelen tekliflerden, insan hangisine karar verirse akıl
insanın karar verdiği yönde insanlara hizmet sunar.
Dolayısı ile yukarıda vermiş
olduğum, beden can, ruh, iblis, takva ve akıl hepsi melek olduğu halde insan
bunlardan ayrılmakta ve insan kendi kararını değişik seçeneklerden hangisine
karar vereceğini kendisi belirlemekle onu halife ve farklı bir boyuta
taşımaktadır.
İnsan; hem rabbani yola eğilimli,
hem de, gayrı rabbani yola eğilimli, kendi kararını kendisisi vermekle halife
konumuna yükseltilmiş ve ona emanet yüklenmiş mükemmel bir varlıktır.
İnsanı meydana getiren bütün
parçalar ayrı ayrı birer melek olduğu halde, insan meleklerden farklı
yaratılışı, onu farklı seçeneklerden kendi kararı ile kendi yolunu kendisi
seçmekle ayrılmaktadır.
Psikoloji konusunda uzman
olmayan bir kişinin bu kadar insan yapısı ile ilgili bilgi vermesi olacak şey
değildir. Bu bilgileri ancak yerleri ve gökleri yaratan, Allah’ın ona
vahyetmesi ile bilmektedir.
4-TIP İLMİ İLE İLGİLİ AYETLER!
31/14- Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye
ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten)
ayrılması, iki yıl içindedir. “Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş
yalnız Banadır.”
46/15- Biz
insana, ‘anne ve babasına’ iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu
güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten
kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a
ulaşınca, dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve
Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için
soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben
Müslümanlardanım.”
Daha tıp
ilminin gelişmediği bir dönemde, Yirmi birinci asırda daha yeni yeni gündeme
gelen anne karnındaki bir çocuğun dinlemeye başlamasını ve canlanmasını Kur’an,
yaklaşık üç ay olarak açıklamaktadır. Ayetlerin ilgili bölümlerini tekrar
aktararak açıklamaya çalışalım.
“Onun
(hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır.”
Kur’an kameri
aya göre bunu hesaplamıştır. Kameri ayda bir yıl yaklaşık olarak üç yüz elli
dört gün altı saattir. Yaklaşık olarak her ay yirmi dokuz buçuk gün ortalama
sürmektedir.
Çocuğun anne
karnında yaklaşık olarak dokuz ay kaldığını düşünürsek, canlanması ile sütten
kesilmesi otuz ay olduğuna göre, otuz aydan yirmi dört ayı çıkardığımız zaman
altı ay çocuk anne karnında canlı olarak taşındığını görmekteyiz. Çocuğun ana
rahminde oluşmaya başladığını bula bilmek için, dokuz aydan altı ayı
çıkardığımız zaman çocuk anne karnında üç ayda canlandığını, Kur’an
söylemektedir. İnceleyin tıp ilmi de bu gün onu söylemektedir.
“Onun (sütten)
ayrılması, iki yıl içindedir. “
Anne sütü tam
bir besindir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi birçok hasatlıklara
karşı koruna bilmesi için iki yıl anne çocuğunu emzirmesi gerektiğini Kur’an
söylemektedir. Bu gün tıp ilmi de aynı sonuca vararak bunu söylemektedir.
Yani Çocuğun
canlanmaya başlamasından sütten kelimesine kadar geçen süreç, altı ay anne
karnındaki kaldığı süre+yirmi dört ay=toplam otuz ay etmektedir.
Aklını
kullanan insan için, bundan bin beş yüz yıl önce tıp ilmi konusunda bu
bilgilere ulaşılmadan bunları bir insanın kendi uydurması sonucu ortaya
konulabilir mi?
5-YENMESİNDE
İÇİLMESİNDE VE YAPILMASINDA HARAM OLAN ŞEYLER!
5/3- Ölü eti,
kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir
yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken
yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve
fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla
yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan)
umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi
tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta
kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin-
(bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır,
esirgeyendir.
16/118- Yahudi
olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik,
ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
5/4- Sana,
kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeyler size
helal kılındı.” Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı
hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin.
Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Yukarıda
verdiğim ayetler içerisinde, Tıp ilminin karşı çıkacağı konu Allah adına
kesilmeyen hayvanların yenilmesinin yasaklanmasıdır. Ayeti verelim onun
üzerinde konuşalım.
“Allah’tan
başkası adına kesilen” Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar tertemiz
olduğu halde Allah’ın onların yenilmesinin haram kılmasının sebebini, Allah’a
olan Rabliği başka ortaklara kayışından insanları korumak içindir.
Soruyorum size
Bu gün Müslüman olanların dışında bu olayı anlayabilmek kolay bir şey midir?
Eğer Allah böyle bir emir vermemiş olsaydı, Arap cehaleti döneminde çıkmış bir
insan, helal ve haramları ayrıntıları ile nasıl bilecekti? Sizce bazılarının
söylediği gibi bu Kur’an insan uydurması olabilir mi?
6-GAYP HAERLER
İLE İLGİLİ BİLDİRİLEN AYETLER!
3/44- Bunlar,
gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem’i
sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur’a atarlarken sen yanlarında değildin;
çekişirlerken de yanlarında değildin.
72/26- O,
gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz
(ona muttali kılmaz.)
72/27- Ancak elçileri
(peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun
önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer.
2/2- Bu, kendisinde şüphe
olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap’tır.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar,
namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak
ederler.
2/4- Ve onlar, sana indirilene,
senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle
inanırlar.
2/5- İşte bunlar, Rablerinden
olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin
için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve
benden sonra ismi “Ahmed” olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. Fakat
o, onlara apaçık belgelerle gelince: “Bu, açıkça bir büyüdür” dediler.
Yukarıda
Kur’an’dan aktardığım ayetleri yorumlamaya çalışalım.
Kur’an Gayb
haberlerini temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birincisi,dünya hayatında,
peygamberleri peygamber yapan, insanları o konular ile ilgili bilgilerde aciz
bırakan, daha gelmeden gelecekte olacak olan bir olayı, daha dünyada iken, o
bilgiler Allah tarafından daha önceden bilgi verilerek bildirilmesi,zamanı
zemini geldikçe verilen gayb haberleri
ile ilgili bilgierin insanlara gösterilmesidir.
Kur’an’ın
şairler ve kâhinlerle, nebileri ayırırken vurgulamak istediği de budur.
69/ 41- O,
bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kâhinin de sözü
değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
Bunlardan bir örnek verelim.
30/ 2- Rum (orduları) yenilgiye
uğradı.
30/3- Yakın bir yerde. Ama
onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir.
30/4- Birkaç yıl içinde. Bundan
önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir.
Eğer Rumların yenilgilerinden
sonra yeneceklerini bir kahin söylemiş olsaydı, o söz ya tutardı, ya tutmazdı.
Ama bir peygamber söylemesi onun söylediğinin kesin bir sonuç olduğunu Allah,
bildirmesi ile netleşmektedir.
61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin
için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve
benden sonra ismi “Ahmed” olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. Fakat
o, onlara apaçık belgelerle gelince: “Bu, açıkça bir büyüdür” dediler.
Aradan
yaklaşık altı yüz sene önce peygamber olmayan birisinin çıkıp da Ahmet isminde
bir peygamber geleceğini söyleyip de onun söylediğinin çıkması herhalde bu
Kur’an’ın insan uydurması bir kitap olmadığının bir delili bir belgesi olsa
gerektir.
İKİNCİSİ VE EN
ÖNEEMLİ OLANI DA AHİRET ALEMİ İLE İLGİLİ GAYB HABERİDİR.
İşte,
Kur’an’ın inanan ve inanmayan diye ayırdığı insanlar ahiret hayatı ile ilgili
gayb haberleridir. Eğer Bir insan öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceğine
iman ediyorsa, bu insan peygamberlerin Allah’ın bildirmesi ile bildirdikleri
Ahiret hayatı ile ilgili bilgi vermelerinden kaynaklanmaktadır. Daha ilk
insanların var oluşu ile beraber peygamberlik peş peşe devam edip gelmiştir.
Nebi, Haber
veren insanları Allah’ın bildirmesi ile gayb haberleri ile insanları uyaran
demektir. Eğer peygamberlik olayı olmamış olsaydı ahiret hayatı ile ilgili
bilgileri insanlar, nereden öğreneceklerdi? İşte inkâr edenlerin inkâr
ettikleri en önemli konulardan birisi de peygamberlik olayıdır. Dolayısı ile
ahiret hayatı da inkârlarına yakışır bir şekilde kabul edilmemektedir. Onlar
şöyle derler.
45/24- Dediler
ki: “(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve
diriliriz; bizi “kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma
(helake) uğratmıyor.” Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur;
yalnızca zannediyorlar.
İşte Bize
Allah hakkında detaylı bilgileri, kitaplarını meleklerini öldükten sonra
dirilmeyi Allah’ın bildirmesi ile peygamberler bilgi vermektedirler.
Peygamberlik olayına inanmayıp da ahiret hayatına inanması bence safdillik
olur.
Ben bazılarına
şöyle bir soru yöneltirim. “Öldükten sonra bir diriliş, dirilişten sonra bir
hesaba çekiliş ve arkasından kim nasıl amel işlemişse ebedi bir mükafat yeri
olan cennet veya ebedi bir ceza yeri olan cehennem yeri var derler. Sen inanır
mısın? dediğimde, büyük bir çoğunluk şöyle demektedirler. “Ölüp de geriye
geleni gördün mü?” Şimdi Kur’an’dan ahiret alemi ile bir kesit aktaralım.
İNKARCI OLAN İNSANLARIN,
AHİRET HAYATINDA ÇEKİŞMELERİ!
50/20-
Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis,
yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
50/22- “Andolsun, sen bundan
gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık
bugün görüş-gücün keskindir.”
50/23- Onun yakını olan (ve
yanından ayrılmayan melek) dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.”
50/24- Siz ikiniz (ey
melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,
50/25- Hayra engel olan,
saldırgan şüpheciyi,
50/26- Ki o, Allah’la beraber
başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
50/27- Onun yakın-dostu
(saptırıcı) dedi ki: “Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi
(haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.”
50/28- (Allah buyurur:) “Benim
Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”
50/29- “Huzurumda söz
değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.”
50/30- O gün cehenneme
diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.
50/31- Cennet de, muttakiler
için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
50/32- Bu, size vadolunandır;
(gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan,
50/33- Görmediği halde Rahman’a
karşı ‘içi titreyerek korku duyan’ ve ‘içten Allah’a yönelmiş’ bir kalp ile
gelen içindir.
50/34- “Ona ‘esenlik ve barış
(selam)la’ girin. Bu, ebedilik günüdür.”
50/35- Orda diledikleri herşey
onlarındır; Katımız’da daha fazlası da var.
Sonuç olarak, diyebiliriz ki,
bütün dünyadaki insanların toplanıp da bir araya gelseler, “şu Kur’an’ın
benzerini getiremezler” ayetinde vurgulandığı gibi, bu kadar geniş kapsamlı bir
bilgiyi bir insan ne kadar akıllı olsa da meydana getirmesi düşünen insan için
olacak şey değildir.
Kur’an’ın insan uydurması bir
kitap olmadığına şu üç ayet yeter ve artar bile!
18/1- Hamd, Kitab’ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan
Allah’a aittir.
67/3- O, biri
diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman
(olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt)
göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve
çarpıklık) görüyor musun?
30/30- Öyleyse
sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına
çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir
değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu
bilmezler.
Kur’an,
Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın Kâinat hakkında bilgileri, altı bin iki yüz
otuz altı ayetle formül ize edilerek Mushaflaşmış bir kitaptır. Kur’an’da geçen
hiçbir ayet, evrenin yaratılışı ile ilgili bilgilere ters düşmediği gibi, evrende
yaratılmış olan hiçbir ilim dalının getirdiği veriler Kur’an ayetleri ile de
çelişmezlik arz eder.
Yani; Allah’ın
insanlara göndermiş olduğu din, Kur’an’la Kur’an’ın kâinatla kâinatın ve Kur’an’la
kâinatın çatışmadığı dindir. Maalesef bu din yok ortada!
Kur’an, insanların tecrübî
bilgilerle ortaya konulabilecek bir kitap değil, ancak yerleri ve gökleri
yaratan Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır. Son olarak birkaç ayetle söylediklerimizi
pekiştirmeye çalışalım.
10/37- Bu Kur’an, Allah’tan
başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri
doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur,
alemlerin Rabbindendir.
10/38- Yoksa: “Bunu kendisi
yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Bunun benzeri olan bir sûre getirin
ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi
çağırın.”
Bu Kur’an’ın Muhammed’din uydurması
bir kitap olmadığını olamayacağını, Allah tarafından Muhammed’in kalbine ilka
ve ilham edilerek ortaya konulduğunu dilimizin döndüğü kadar izah etmeye çalıştık.
Yanlışlık ve hatalardan münezzeh olan sadece Allah’tır.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım
ise bana aittir.
30-9-2015
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN- ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder