RAHMAN RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
33/40 - Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin
babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her
şeyi hakkiyle bilendir.
Kuran’ı doğru bir şekilde
anlamak için önce kuranda geçen ayetlerin kullanma şekline de dikkat etmek
lazımdır. Kuran’da kullanılan ayetler. Genel olarak iki kısma ayrılmaktadır.
1-SÖZLERİ VE MANASI ALLAH’A AİT OLAN AYETLER.
2- SÖZLERİ VE MANASI, İNSANLARA AİT OLAN AYETLER.
Bunlar mutlaka bilinmesi
gerekmektedir. Eğer bunlar bilinmezse sanki insanların söyledikleri Allah’ın
söyledikleriymiş gibi algılanmakta ve bundan dolayı da birçok kavram
kargaşalığına düşülmektedir. Şimdi Bunlara Kuran’dan örnekler vererek
açıklamaya çalışalım.
40/34 - Bundan önce size delillerle Yusuf gelmişti. O
zaman da onun size getirdiği hakikatte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet vefat
ettiğinde de "Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez" dediniz.
İşte aşırı şüpheci olanları Allah böyle şaşırtır.
"Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez"
Bu ifade Ayet içerisinde geçtiği
halde Fakat Allah’a ait olmayan insanların söylediğini Allah bize bildiriyor.
Eğer Bu ifadeyi halk değil de Allah kullanmış olsaydı, Yusuf’tan sonra gelen
peygamberleri nereye koyacaktık.
Kuran’ın ehli kitap diye
Bahsettiği, İşte bu tip insanlardır. Kendilerine gelen peygamberi ve kitabı kabul
ettik dedikleri halde kendilerinden sonra gelen peygamber ve kitapları
kabullenmemektedirler.
2/91- Onlara:
'Allah'ın indirdiklerine iman edin'
denildiğinde: 'Biz, bize indirilene iman ederiz' derler ve ondan sonra olan (Kur'an)ı inkâr
ederler. Oysa o (Kur'an), ellerindeki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir.
(Onlara) De ki: 'Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın
peygamberlerini öldürüyordunuz?
2/ 136- Deyin ki: “Biz Allah’a; bize
indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve
İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan
hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.”
Yine
İslam toplumlarında düşülen en büyük yanlışlardan birisi de Ashabı Kehf hakkında
Halkın söylediklerinin sanki Allah söylemesi gibi anlaşılmasıdır.
18/ 25- Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve
dokuz (yıl) daha kattılar.
18/26- De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi
bilir. Göklerin ve yerin gaybı o’nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel
işitmektedir. O’nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç
kimseyi ortak kılmaz.”
Bakınız yirmi
beşinci ayette halk, “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl)
daha kattılar.” İfadesi kullanılıyor. Ama Sanki bu ifadeyi İslam toplumu Allah
kullandı zannediyor. Oysa Allah onların
ne kadar kaldığı süreyi “De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.”
diyerek açıklamaktadır.
Yine Aynı surede
şöyle buyruluyor.
18/ 22- (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki:
“Üç’tüler, onların dördüncüsü köpekleridir.” Ve: “Beştiler, onların altıncısı
köpekleridir” diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. “Yedidirler,
onların sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Rabbim, onların sayısını
daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.” Öyleyse onlar
konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında
bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.
Biz Bu örnekleri
Niçin verdik? Allah’ın söyledikleriyle Halkın söylediklerinin ayırt edilmesi
için verdik. Bazı Kuran okuyan kardeşlerimizin Peygamberlik devam ediyor deyip
de Ayette halkın söylediği,
"Bundan sonra Allah asla
peygamber göndermez" sözü sanki Allah söyledi diyerek algılamaları Kuran
anlayışına hiç uygun değildir.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası
değildir; ancak O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah,
herşeyi bilendir.
Bu ayette geçen,”
O, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.” İfadesini Allah kullanıyor.
Halk değil.
Yusuf’tan sonra Allah peygamber göndermez diyen ise halktır. Allah değil, Allah sapmış Halkın söylediklerini bize aktarıyor. Aradaki farkı bilmek gerekir.
Yusuf’tan sonra Allah peygamber göndermez diyen ise halktır. Allah değil, Allah sapmış Halkın söylediklerini bize aktarıyor. Aradaki farkı bilmek gerekir.
Kuran’ı dinleyen
ve o yolda yürüyen müminlerdir. Kuran’da Hiçbir zaman Kâfir olanlara hitap
şekli yoktur. Onlara hitap ederken Allah “De ki” diyerek peygamber aracılığı
ile yapmaktadır.
109/ 1- De ki: “Ey kâfirler.
Allah İnsanlık
Tarihinin Başlangıcından bu tarafa nebileri ve resulleri peş peşe dizerek Yazı
kültürü ve sanatının gelişmesiyle beraber Allah’tan gelen vahiyler belgelenerek
ve bir taraftan da ezberlenerek Allah’ın insanlar eliyle Koruduğu bir kitapla
beraber peygamberlik hayatına son vermiştir.
Bütün Toplumlarda Geçen
kıssaları ve onların yaptıkları yanlışları bir bir aktararak eleştirmiş doğru
yapanları da överek bize Kuran’la anlatmıştır. Yeni bir peygamber gelse de
Şimdiye kadar gelen peygamberlere anlatılan bir şeyin tekrarından başka bir şey
olmayacaktır.
İşte Allah Peygamberlere gelen vahiyleri Kuran gibi Mushaflaşmış bir kitapta toplamış. Her bir örnekten bir örnek vererek ve hiçbir eksik de bırakmadan bundan sonra gelecek olan toplumların soru ve sorunlarına cevap verecek bir kitabı insanlar için yol gösterici kılavuz olarak korunmuş bir kitap olarak isteyenlerin önünde hazır olarak beklemektedir.
İşte Allah Peygamberlere gelen vahiyleri Kuran gibi Mushaflaşmış bir kitapta toplamış. Her bir örnekten bir örnek vererek ve hiçbir eksik de bırakmadan bundan sonra gelecek olan toplumların soru ve sorunlarına cevap verecek bir kitabı insanlar için yol gösterici kılavuz olarak korunmuş bir kitap olarak isteyenlerin önünde hazır olarak beklemektedir.
2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için
yol gösterici olan bir Kitap’tır.
15/ 9- Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik
Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.
KURAN’IN KORUNMASI NASIL OLMUŞTUR?
Elbette Allah
Kurandan önce gelen kitapları indirdi ve peygamberleri gönderdi. Burada Kuran
önemli bir şeye dikkat çekmektedir.
Dünya hayatında Allah Aklıyla takvasıyla ve fıskıyla diğer yaratıklardan
insanları ayırarak Onları Halife kılmıştır.
Halife; Dünya
hayatında her istediğini diğer varlıklar üzerinde yapan ve hiçbir zaman
Allah’ın özel bir müdahalesiyle karşılaşmayan insanlar için kullanılmış bir
ifadedir. Halife kelimesi Kendi arasında da farklı anlamlara gelmektedir. Ama
biz onun üzerinde durmayacağız. Sadece Yaratılmış olanların hizmetine amade olan
bir insan olan halifeden söz ediyoruz.
2/ 30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben,
yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle
yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar
akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi
Ben bilirim” dedi.
Burada Kuran
Farklı yaratılmış olan iki varlıktan söz ediyor. Birisi melekler, diğeri ise
insanlardır. Kâinatta ayette de
bahsedildiği gibi Temel olarak iki varlık vardır. Melekler- İnsanlar, yani kâinatta
Allah’tan başka yaratılmış olan Melekler ve Halife olan insanlardan. Başka bir
varlık yoktur. Kâinatta ne varsa Bu iki varlığın sıfatlaşarak cinslerine
görevlerine ve yaşam biçimlerine göre isimler alırlar.
Meleklerin temel
özelliği; Allah’ın Kendilerine kotlamış olduğu bilgi çerçevesinde seyirlerini
düzenlemeleridir.
Halife olan insan
İse Aklıyla takvasıyla ve fıskıyla diğer meleklerden ayrılarak, Dünya hayatında
hem takva yolunda hem de fısk yolunda yürümeye maharetli yaratılmış özgür
iradesiyle Yaptıklarının sonuçlarına katlanmak koşulu ile dilediğini, dilediği
şekilde yapma kabiliyeti kendilerine verilmiştir.
Her insanın kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde dileyen rabbine kulluk içerisinde ömrünü tamamlar neticesinde ahiret âleminde cenneti hak eder. Dileyen de Rabbine isyan eder, Ekini ve nesli yok eder cehennemi hak eder.
Her insanın kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde dileyen rabbine kulluk içerisinde ömrünü tamamlar neticesinde ahiret âleminde cenneti hak eder. Dileyen de Rabbine isyan eder, Ekini ve nesli yok eder cehennemi hak eder.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla
sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76//3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici
olur ya da nankör.
Allah sermaye
Olarak Kâinatı İnsanların önüne sermiş, Dünya hayatında yaşayan her insan
yaşamını bu kâinattaki malzemelerle kendi hayatını düzenlemektedir. Hiçbir
insan kendi yaşamının malzemelerini kendisi yaratmaz yaratamaz da. Onun için insanın kendisi bile kendisinin
değildir. Bu sebeple Kuran’ın Konuşma dili çözüldüğü zaman bunlar anlaşılmaya
başlar.
8/ 17- Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah
öldürdü; atıtığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri Kendinden güzel
bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
Bedirde
galibiyetleri sonucunda övünmek isteyen Müslümanlara böyle söylüyordu. İnsanın kendisine
var olan organlarının hangisi kendisinin ki, Övünme gurur vesilesi yapsın.
Yeryüzü ve kâinatta hangi bir malzeme var ki insan yaratmış olsun.
Aklı veren, gözleri kulakları kalbi böbrekleri veren de Allah’tır. Sapmayı da hidayete gelmeyi de yaratan Allah’tır. Ama Allah İnsanlara sapıklığı ve fuhuşu emretmez Ancak bağışlanmayı ve hidayete gelmeyi emreder.
Aklı veren, gözleri kulakları kalbi böbrekleri veren de Allah’tır. Sapmayı da hidayete gelmeyi de yaratan Allah’tır. Ama Allah İnsanlara sapıklığı ve fuhuşu emretmez Ancak bağışlanmayı ve hidayete gelmeyi emreder.
Burada İnsanların
kendilerine verilmiş özgür iradeleriyle dilediği yolu seçmeleri sonucuna
katlanmak koşulu ile kendilerine aittir. İşte peygamberleri dinleyenler Ancak
Allah’a Onun peygamberlerine kitaplarına ahiret âlemine iman edenlerdir.
Rabbani yolda yürüyen de onlardır.
Adaleti Ayakta
tutan yanlışlıkları isyanı tağut, puta tapmayı reddeden ve Allah’ın
söylediklerini kendilerine yaşam biçimi din olarak kabul edenler sadece ve
sadece Müslüman olanlardır.
36/ 11- Sen ancak, zikre (Kuran’a) uyan ve gayb ile
Rahman olan (Allah’)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın.
İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.
27/ 81- Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip
hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz)
dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır.
KURAN’DA ALLAH HARAM KILMADIĞI HALDE, İNSANLARIN HELAL
OLANLARI HARAMLŞTIRMASI
6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı)
haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan
veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık
ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz
şüphesiz doğru olanlarız.
İslam
müfessirlerinin yanıldıkları konulardan en önemli olanlardan birisi de Bazı
peygamberlere ve kavimlerine Müslüman olanlara helal olan bazı şeylerin onlara
haram bazı haram olan şeylerin de onlara helal olduklarının anlaşılmasıdır.
İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu tarafa Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği dinin
adı İslam, teslim olanların adı da Müslüman’dır. Peygamberler arasında ne din
farklılığı ne de haram ve helal farklılığı vardır. Şeriat farklılığı
peygamberlerin dışında olan toplumların helal ve haram kavramları farklıdır.
5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı
doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik.
Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp
onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve
bir yol-yöntem kıldık.
Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem
kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,)
verdikleriyle sizi denemesi içindir.”
Burada ümmet kelimesinin ne anlamda kullanıldığını
ayetler vererek açıklamak gerekiyor.
2/ 213- İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve
uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların
anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak
kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine
karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları’ yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o,
(kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında
ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu
doğruya yöneltir.
İnsanlar ilk yaratılışında tıpkı
melekler gibi kendilerine kotlanmış olan bilgilerin dışında hareket
edemezlerdi. Yani ergenlik çağına kadar hepsi rabbim Allah’tır demektedirler.
Ne zaman ki kendilerine yasak ağaç, bir başka ifadeyle iblis olgusu yüklendi, İnsanlar
verdikleri “rabbim Allah’tır” sözünden
caymaya başladılar.
7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından
zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin),
şahit olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan
habersizdik" dememeniz içindir.
İşte yaratılıştaki sözünden cayan
insanlar farklı farklı ümmetlere ayrılmaktadırlar. Dünya hayatında her ümmetin
kendilerine göre haramları ve helalleri vardır. Sadece değişmeyen helal ve
haramlar peygamberlerin getirdikleri şeraitlerdedir.
İlk insanlara gelen peygamberlere Allah
neyi helal neyi haram etmişse son gelen peygambere de onlara helal ettiklerini
helal onlara haram ettiklerini haram kılmıştır.
Yukarıda vermiş olduğum Yahudilere haram
edilenler ile ilgili ayette, Allah Yahudilik diye bir din göndermemiştir.
Onlara temiz ve helal kılınmış olan güzel şeyleri onlar kendilerine helal
kılındığı halde haramlaştırıp o güzel nimetlerin faydalarından kendilerini uzaklaştırdıklarından
dolayı kendi kendilerine zulüm yapmışlardır.
16/ 118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana
aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi
nefislerine zulmediyorlardı.
Yine Allah haram etmediği halde Musa’nın
sütannelerini kendisine haram etmesi ile ilgili bir ayetten bahsedeceğim.
28/ 11- Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi.
Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
28/12- Biz, daha önce ona sütanalarını haram etmiştik. (Kız
kardeşi:) "Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek
(veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
28/13- Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve
gerçekten Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş
olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
“Biz, daha önce ona sütanalarını haram etmiştik.”
Buradaki ifade sütannelerinin ona
haramlığı değil, Anne memesine alışkın olan Musa’nın aynı meme olmayınca emmemesi
anlamında kullanılan bir ifadedir. Yoksa bütün kavimlerde sütanneleri haram
değildir.
2/ 233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler
çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği
bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye
güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu,
çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı
üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir.
Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.
Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.
“Ve eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz,
vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur.”
Demek ki Musa’ya haram edilen sütanneleri
Allah’ın haramlaştırdığı değil, Musa’nın emememesi yüzündenmiş.
NESH ETME OLAYI
İslam toplumlarında yapılan en büyük yanlışlardan
birisi de İslam’ın veya son peygamberin Allah’ın kendisinden önceki gelen peygamberin
getirdiklerini kaldırarak İslâm’ı getirip değiştirdiği anlayışıdır. İsterseniz
ayeti verelim ne anlatmak istediğini yakalamaya çalışalım.
2/ 106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye
(kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya
unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
Allah Yerlerin ve göklerin
yaratıcısıdır. Zaman ve mekândan münezzehtir. Ne söylediğinin farkındadır.
Unutmaz ve yanılmazdır.
6/ 59- Gaybın
anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve
denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin
karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey)
apaçık bir kitaptadır.
Kalplerden geç enleri ve ertelediklerini
bilen Allah Bir kavme helal ettiğini bir kavme değiştirip haram etmez. Ancak
helal olanları helal ettiği halde onu bozarak haramlaştıran kavmin
yanlışlıklarını düzelterek bozulmuş olan kelimeleri tekrar yeni bir peygamberle
dizayn eder.
Yani son peygamberin yaptığı kendinden
önce gelen peygamberlere geleni değiştirmek değil, Kendinden önce gelen
peygamberlere gelen dinin bozulan yerlerini düzenlemektedir.
Bazılarının söyledikleri gibi hazreti İsa domuzu Hıristiyan olanlara helal, hazreti Musa çift tırnaklı hayvanları kavimlerine haram kılmamıştır. Vahiy orijinli dinden saparak helali haramlaştıran haramı helalleştirenleri eski haine getirmiştir.
Bazılarının söyledikleri gibi hazreti İsa domuzu Hıristiyan olanlara helal, hazreti Musa çift tırnaklı hayvanları kavimlerine haram kılmamıştır. Vahiy orijinli dinden saparak helali haramlaştıran haramı helalleştirenleri eski haine getirmiştir.
7/ 157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de
(geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul)
uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor,
temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini,
üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar,
yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa
erenler bunlardır.
Her peygamberin kendilerinden öncekileri doğrulaması
ve tasdik etmesi bunu anlamaktadır.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN- ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder