RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
لَّهُ
يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ
فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ
أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿42
39/42- Allah, ölecekleri
zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece,
kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı
konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için
gerçekten ayetler vardır.
Bu ayeti doğru olarak
açıklayabilmemiz için, ayetin
geçtiği konuyu, Ayette geçen ölüm kelimesinin ne olduğunu, ve uyku kelimesi
hangi anlamda kullanıldığını bilmek gerekir. Önce Kuran’da bir tarama yaparak
bu kelimelerin hangi anlamlarda kullanıldığını bulmaya çalışalım.
KONU İÇERİSİNDEKİ AYETİN KONUŞLANDIĞI YER.
39/38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim
yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki:
"Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana
bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir
rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki:
"Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."
39/39- De ki: "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma
göre yapın-edin; elbette ben de yapıp-ederim. Artık yakında
öğreneceksiniz."
39/40- Kendisini aşağılık kılan azap kime geliyor ve
kesintisiz azap kimin üzerine çöküp-kaçınılmaz oluyor?
39/41- Şüphesiz, sana Biz Kitab'ı insanlar için hak olmak
üzere indirdik. Artık kim hidayete ererse, bu kendi lehinedir; kim saparsa, o
da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
39/42- Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de
uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş
olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir.
Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Uyku, ölüm kelimesinin geçmiş olduğu ayet, Konu içerisinde Allah’ın rabliğini kabul etmeyen
bir toplumun durumunu konu edinmektedir. Şimdi Bu kelimeler Kuran’da hangi
anlamlarda kullanılmış, onu anladıktan sonra bunları açıklamaya çalışalım.
UYKU KELİMESİ KURAN’DA HANGİ ANLAMLARDA KULLANILDIĞINA
BAKALIM.
Kuran’da uyku kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi
Günün belirli bir vaktinde dinlenme olarak vücudun işlevsiz halde bekleyerek yatma anlamındaki uykudur. İkinci
anlamdaki kullanılan uyku ise, Yaşadığı halde yaşamasının anlam ve önemini
kavrayamama anlamında kullanılmıştır.
25/47- O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme
ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
78/ 9
Uykunuzu bir dinlenme yaptık.
Buradaki bahsi geçen uyku her insanın günün belirli zamanını
yatarak ve dinlenmeye çekilen uykudur. Pratik hayata bakıldığı zaman bir insan
uyumadan kaç gün durabilir? Belki aç ve susuz kaldığı kadar uykusuz kalamaz. Bu
ayette bahsedilen uyku bu anlamda kullanılan uykudur.
8/43- Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer
sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda
gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı.
Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Burada Kullanılan uyku mecazi anlamda kullanılan bir
uykudur. Karşıdaki düşman güçlerinin gücünün
gerçek gücünden farklı görülerek ona karşı savaşabilme cesaretinin kendisinde
görebilme durumundan söz edilmektedir. Kuran’da mecazi anlamda kullanılmış
başka ayetlerde bulunmaktadır. Onlardan bir kaç tane örnek vermeye çalışalım.
18/18- Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir
uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri
de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan
kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.
Bu ayette bahsedilen uyku ashabı Kehf’in Kendi içlerinde
bulunan kıyam ve iman cevherinin belirli bir zaman diliminde askıya alınarak
şartların elverişli oluşuna kadar bekletilmesi anlamında kullanılmıştır.
ÖLÜM KELİMESİNİN KURAN'DA KULLANILIŞ ŞEKİLLERİ!
Ölü kelimesi Kuran’da yine iki anlamda kullanılmıştır.
Birincisi hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında kullanılan ölü. Bu ölü bir
daha dünya hayatına geri gelmeyen ve gelmeyecek anlamında ölüdür.
2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka
insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen
ölümü dileyin."
2/180- Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride
bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun, meşru)
bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak
olarak- size yazıldı (farz kılındı).
Kuran’ın ikinci anlamda kullanılan ölü ise, Yaratılış
gayesine aykırı yaşayan ve kendisine yüklenmiş olan göreve karşı duyarsız veya
duyarlılığını kaybetmiş anlamında kullanılan ölüdür. Birkaç tane ayet örneği de
bundan vermeye çalışalım.
2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre
uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden
sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı,
sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir
gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl
kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir
bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere
de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi.
O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi)
Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir."
Dünya hayatında Allah’ın kitaplarına peygamberlerine ve
ahiret alemine iman etmeyen ateist veya deist olan bir insanın profilini bize
çizerek vahye karşı duyarlılığı olmadan, yaratılış ve gönderiliş gayesinden
uzak bir şekilde yaşayıp ahiret aleminde diriltilerek bize onunla geçen bir
konuşma sahnesini tasvir etmektedir.
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı)
imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Şimdi Konumuzu oluşturan ayeti tekrar yazarak kastedilen
manayı bu açıklamalar ışığında anlamaya çalışalım.
39/42- Allah, ölecekleri
zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece,
kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı
konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için
gerçekten ayetler vardır.
Allah, ölecekleri zaman canlarını alır;
Bu İfade Her canlının doğup büyüdüğü ve zamanı gelince
öldüğü gibi, insanlar da doğup büyüyüp zamanı gelince ölmesini anlatmaktadır. Ölecek olanların ,canlarını alır.
Burada bahsedilen ölüm hayati fonksiyonlarını yitirme
anlamındaki ölümdür. Hiçbir zaman uyku kelimesi ölüm anlamına gelmez. ve kuran
uykuyu gerçek anlamında ölüm kelimesi olarak kullanmamıştır da.
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar, “
Yukarıda konu içerisinde inkar edenlerin profili çizilirken,
İnkar edenler vahye kaşı gözlerinin kör oluşu, kulaklarının sağır oluşu, ve
kalplerinin de mühürlenmesi Kuran’da mecazi anlamda ölü olarak anılmışlardır.
İşte Hazreti İsa peygamberin Allah’ın izniyle dirilttiği
ölüler bu tip ölülerdir. Samiri’nin peşini takip edip buzağıya tapanların ve
sonra da Hazreti Musa’nın telkinleriyle diriltilen halkın durumu gibi. ve
kendilerinin destekleyerek buzağıyı ilahlaştırmalarına yardımcı olmalarından
dolayı manen öldürmüş oldukları samiri’yi ineğin bir parçası ile vurup da
dirilmesi de bu anlamda ölülerdendir.
Yine ayette, “Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir
şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını
ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü
bıraktı,” Yüz yıl ölü bıraktı ifadesi mecazi anlamda ölüdür. yani vahiyden
nasibini almamış yaşayan ölü olarak kullanılmıştır.
Yoksa gerçek anlamında ölü olmuş olsaydı Yukarıda enbiya
suresi/95, ci ayetine ters düşerdi. Gerçek anlamında ölenler sadece ahiret aleminde diriltileceklerdir.
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n
ruhunu) tutar,
Her İnsan akıl baliğ çağına erdikten bunaklık ve gerçek
anlamındaki ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde imtihana tabi
tutulmaktadırlar. İşte Kuran’da yaratılış gayesinden
uzak bir yaşayışla yaşayanları Allah
imana gelip, vahye karşı duyarlı hale gelinceye kadar mühlet vererek onlara
fırsat tanımaktadır.
Ama, bir türlü o cehalet hayatından kendini arındıramamış olanlar manen ölü olarak beklemektedir. Bu süreç içerisinde hala o fırsatları değerlendiremeyip hala küfür yolunda yürümeye devam edip giderse eceli gelenler,müşrik olarak ahiret alemine ebedi azap çekmek üzere gidecektir.
Ama, bir türlü o cehalet hayatından kendini arındıramamış olanlar manen ölü olarak beklemektedir. Bu süreç içerisinde hala o fırsatları değerlendiremeyip hala küfür yolunda yürümeye devam edip giderse eceli gelenler,müşrik olarak ahiret alemine ebedi azap çekmek üzere gidecektir.
Kendisine verilmiş bu zaman dilimi içerisinde aklını
kullanarak vahyin kontrolüne girip yaşamını ona göre düzenlemeye çalışırsa ve
bu şekilde hayatını noktalayıp ölürse işte onlara mükaafat olarak ebedi bir
cennetle ödüllendirileceklerdir.
ECEL!
Nihayet Bazıları Allah’ın rabliğini kabul ederek dünya
yaşamını İbadet ve kulluk ölçüleri içerisinde yaşayarak ölmektedirler. Bazıları
da kendilerini şirkten pisliklerden arındıramadan ölmektedirler. Birisi için
ebedi mutluluklar içerisinde bir cennet, diğeri ise de azap ve işkence
içerisinde olacakları ebedi bir cehennemdir. Bunlar her ikisi de dünya hayatında kısacık bir
zaman dilimi içerisinde yaşadılar
denendiler ve öldüler. Hangi tip insan karlı onu siz düşünün.
İşte zümer suresinin kırk ikinci ayetinin vermek istediği
mesaj ve anlam budur. En doğrusunu Allah
bilir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder