RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Kuran’da Geçen hiçbir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmadığı gibi, Hiç bir kelime de hiçbir kelimeden bağımsız değildir. Bir kelime değişik ayetler içerisinde geçtiği zaman o ayetlerde kendi anlamını yansıtarak yeni bir boyut kazandırır. Başka bir ifadeyle, Bir kelime başka bir kelimeyle birleştiği zaman o kelimeye başka bir anlam kazandırır. İsterseniz önce bunlardan Kuran’da geçen ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
Kuran’da Geçen hiçbir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmadığı gibi, Hiç bir kelime de hiçbir kelimeden bağımsız değildir. Bir kelime değişik ayetler içerisinde geçtiği zaman o ayetlerde kendi anlamını yansıtarak yeni bir boyut kazandırır. Başka bir ifadeyle, Bir kelime başka bir kelimeyle birleştiği zaman o kelimeye başka bir anlam kazandırır. İsterseniz önce bunlardan Kuran’da geçen ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
7/105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı
ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık
İsrailoğulları'nı benimle gönder."
7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet
getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
7/ 107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık
bir ejderha oluverdi.
7/108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara
bembeyaz (görünüverdi).
Burada Kullanılan asa kelimesi konuya
başka bir anlam katmıştır. Burada kullanılan asa kelimesi Allah’tan aldığı vahiylerin Firavun’un Bilginlerine karşı bilgi
olarak kullanılmasıdır.
20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta,
onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha
başka yararlar da var."
20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla
koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna
çevireceğiz."
İki Farklı konuda asa kelimesi
geçmektedir. Bir konuda geçen asa kelimesi Musa’nın dünyalık dayanağı olan dünya yaşamındaki onun ayakta kalmasını onun
gücünü temsil eden, Dünyalık Malı mülkü anlamında asadır.
Dikkat edilirse bu asayı yere bırakınca,”
Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan
(oluvermiş).”
Musa’nın dünya yaşamında negatif enerji
oluşturan kaybolan gücü karşısında endişeye korkuya sebep olan bir asanın konu
içerisinde anlamlaştığını görüyoruz. Yine
Güç ve kuvvet anlamında kullanılan bir ayeti daha aktarırsak konunun
daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim.
34/ 14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz
zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber
vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler
gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde
kalıp-yaşamazlardı.
Burada geçen asa kelimesi de Muhteşem bir ordusu olan Süleyman’ın dayandığı Dünyalık güçlerin laçkalaştığını çöktüğünü anlatmaktadır. Her halde bir devlet
başkanı, aynı zamanda bir peygamber olan Süleyman’ın Gerçek anlamında olan ölümünün asası üzerinde birkaç yıl ölü olarak beklemesini düşünmek ve anlamak saf dillik olurdu.
Bunun mantıklı, hikmetli bir açıklaması
yapıldığında da onların diyeceği Allah dilerse bunu yapamaz mı? Elbette Allah her şeyi dilediği gibi yapar. inanan bir
kişi için bunda bir problem yok. Ancak Haşa Allah kendi koyduğu yasalarla
çelişen nerde ne yapacağı belli olmayan
ve söylediklerinin gerçekleşip
gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir konuma sokulmuş olur.
Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerde Ve
kuranda nasıl bir çelişkisizlik varsa, Allah’ın yaratmış olduğu kainatta
da tam bir uyum ve mutabakat vardır.
4/ 82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o,
Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar
(çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
67 / 3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde
yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki
ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi
bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz
(uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Demek ki Kuran’da geçen bir
kelimenin anlamı ve konuşlandığı yerdeki değiştirdiği çehreyi göremezsek kuran ateistlerin dediği gibi
çelişkiler yumağı bir kitap olarak karşımıza çıkar. Ama kelimenin anlamı
bilinip ayet ve konu içerisinde geçtiğinde konuya farklı bir anlam kazandırır.
Tıpkı Yeşil kelimesini ele aldığımız
zaman yaprak kelimesi ile
kullandığımızda “ karşımıza yaprağa
yeşil rengini veren “ yeşil yaprak olur.
Ama bunu elbisede kullandığımız zaman “ yeşil elbise” olarak karşımıza çıkar.
Şimdi yine Asa kelimesinin Kuran içerisinde ikinci bir
taşıdığı anlama geçelim.
7/ 107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık
bir ejderha oluverdi.
Buradaki Atılan asa ile yer yerinden
oynuyor. Firavunu ayakta tutan ana
direkler çatırdamaya başlıyor. Onların ortaya koymuş oldukları
ideolojiler ve putlar bilginler ve
toplum karşısında sarsılıyor. O zaman konu içerisinde de gözlendiği gibi Musa’nın Allah’tan almış olduğu bilgileri
vahiyleri anlatmaktadır. Peygamberlerin getirmiş oldukları belgeler de bu değil
mi?
7/104- Musa dedi ki:
"Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir
elçiyim."
Elçilerin, Getirdikleri sihir değil
vahiylerdir. İşte Musa’nın burada kullandığı asa kendi gücünün Allah’ın gücü ile entegre
olmasıdır. Yani Musa’nın büyük bir sempozyumda büyük bir kalabalıkta Allah’tan
aldığı vahiyleri anlatmakta insanları
yaratıklara değil, Allah’a ibadet ve kulluğa davet ederek doğru olan bir
yaşamın projesini ortaya koymaktadır.
Öyleyse asa kelimesi Yaratandan bağımsız
bir halde güç teşkil ederse bu insana korku ve endişeden başka bir şey ifade
etmez. Ama asa kelimesi vahiyle anlamlaşırsa hayatın yaşamın çehresi değişir
insanı korkudan üzüntüden ölümlülükten ebediliğe taşır. Bu açıklamalardan sonra konumuzun aslını teşkil eden zürriyet
kelimesinin de bundan farklı bir şey olmadığı o kelime de konulduğu yerde
anlamlaştığını kuran nasıl izah etmektedir. Beraber görelim.
ZÜRRİYET KURAN AYETLRİNDE HANGİ ANLAMLARDA KULLANILMIŞ.
يَا
أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ
قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ52/21
52/21- İman edenler ve soyları kendilerini imanda
izleyenler; Biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların
amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir
rehindir.
Soy sop ırk nesep zürriyet nesil
kelimeleri Biyolojik olarak genetik bilgilerin bir başka ifadeyle (DNA)
moleküllerinin aynı soy bağını takip eden Kendisinden sonraki nesillere aynı
özellik aktarılarak devam eder gider.
İnsanlar, Bir tek babadan türemiş olsaydı genetik özellikleri de mutlaka aynı olurdu. İlerde belki bu konuda insanlar uzmanlaştıkça farklı renklerde ve farklı biyolojik karakterlerde oldukları ortaya çıkınca insanların bir tek adem ve bir tek havadan türemediği de ortaya çıkacaktır.
İnsanlar, Bir tek babadan türemiş olsaydı genetik özellikleri de mutlaka aynı olurdu. İlerde belki bu konuda insanlar uzmanlaştıkça farklı renklerde ve farklı biyolojik karakterlerde oldukları ortaya çıkınca insanların bir tek adem ve bir tek havadan türemediği de ortaya çıkacaktır.
49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir
dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler
(şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız,
(ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah,
bilendir, haber alandır.
Burada Bir erkek
ve bir dişiden yarattık derken, erkeğin sperması ile kadının yumurtasının
alakasından ana rahminde döllenerek Yaratılışını kastetmektedir. Belki
yumurtanın tavuğun altında bekleme sürecini doğal ortamda hazırlayarak kuluçka makinelerinde
civciv olarak çıkarıldığı gibi, Erkek sperması
ile kadının yumurtasının rahim dışında rahim koşulları oluşturularak çocuk meydana gelebilir.
Ama bir gerçek var ki Bir çocuğun oluşabilmesi için olmazsa olmazlardan olan erkek siperimi ile kadın yumurtasının birleşmesi ile oluştuğunun bilinmesidir. Belki buna da itiraz edilebilir. Kopyalama yöntemi ile oluşur diyebilirler ama bu da fıtratın bozulması demektir. Kuran onu şöyle dile getirmektedir.
Ama bir gerçek var ki Bir çocuğun oluşabilmesi için olmazsa olmazlardan olan erkek siperimi ile kadın yumurtasının birleşmesi ile oluştuğunun bilinmesidir. Belki buna da itiraz edilebilir. Kopyalama yöntemi ile oluşur diyebilirler ama bu da fıtratın bozulması demektir. Kuran onu şöyle dile getirmektedir.
4/118- Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi:
"Andolsun, kullarından 'miktarları tespit edilmiş bir grubu' (kendime
uşak) edineceğim.
4/119- Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım,
en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların
kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini
emredeceğim." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse,
kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
Bu ayetler insan
oğlunun bozularak bütün yaratılışın doğal seyrinin dışına çıkarak ekini ve
nesli yok etmelerini kainatta ve dünyada bir fesadın haberini bize vermektedir.
Hucurrat suresinde
bahsedilen “ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde)
kıldık.” Derken farklı ırkların farklı farklı biyolojik sülalelerin var
oluşuna dikkat çekmektedir. Yaratılış farklılığının ve dört çeşit kan gurubu
oluşunun da var oluşu da zürriyet
farklılığına da dikkat çekmektedir.
Vahiyle evrende olan yasalar asla birbirlerine çelişkili olmazlar. Eğer dört çeşit kan varsa bu bir tek insandan alınan kan örneği dört kan gurubunu oluşturamaz bu Allah’ın değişmez bir yasasıdır.
Vahiyle evrende olan yasalar asla birbirlerine çelişkili olmazlar. Eğer dört çeşit kan varsa bu bir tek insandan alınan kan örneği dört kan gurubunu oluşturamaz bu Allah’ın değişmez bir yasasıdır.
Eşyayı
incelediğimiz zaman onun yapısında var olanlar bizim karşımıza delil belge ayet
olarak çıkar. Vücuttan alınan bir kan
damlası nasıl vücutta bulunan bütün dokulardaki
vücut organlarının uyumlu olarak çalışıp çalışmadığı hakkında bize net
bir bilgi veriyorsa, İnsanların fosil kalıntılarından da farklı insan
soylarından ve zürriyetlerinden de geldiğini mutlaka bir gün gelip ortaya
çıkacaktır.
Bu konunun
ayrıntılarını bu konuda uzmanlaşan bilim,
bir başka ifadeyle zikir ehline bırakıyorum. Şimdi Kuran’da bahsedilen bir başka zürriyetten daha bahsedilmektedir.
Bu zürriyet de yine insanların öz yapısında var olan takva ve iblisin
zürriyetinden söz edeceğiz.
Belki konunun açıklanmadan bu ön kabulle bunu söylememiz doğru olmaya bilir ama, ayetleri aktardıktan sonra bu biyolojik bir zürriyet değil, hayata bakışın insanlardaki birbirlerine tamamen zıt iki zürriyetten ve iki soydan Bir başka ifadeyle iki din farklılığından bahsedeceğiz.
Belki konunun açıklanmadan bu ön kabulle bunu söylememiz doğru olmaya bilir ama, ayetleri aktardıktan sonra bu biyolojik bir zürriyet değil, hayata bakışın insanlardaki birbirlerine tamamen zıt iki zürriyetten ve iki soydan Bir başka ifadeyle iki din farklılığından bahsedeceğiz.
Önce Kuran’da
nesep olan biyolojik soyun dışında bahsedilen bir aile kavramını kuranda geçen
Nuh, oğlu ve Allah arasında geçen bir kıssayı anlatalım.
11/ 42- (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde
yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum,
bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma."
11/43- (Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım,
o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen
olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga
girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
11/44- Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök,
sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde
durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.
11/45- Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim,
şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va'din de doğrusu haktır. Sen
hakimlerin hakimisin."
11/46- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin
ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında
bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye
sana öğüt veriyorum."
Bu aile farklı bir
aile İşte Allah’ın insanları denemek
için yarattığı insan tiplerini davranış ve yaşam biçimiyle ayırmaktadır.
76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla
sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici
olur ya da nankör.
17/61- Hani, meleklere: "Adem'e secde edin"
demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir
çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
17/62- Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine
bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu
-pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.
Bazı Kuran okuyucu
kardeşlerimizin, Peygamberler birbirlerin zürriyetindendir ayetini Biyolojik
soy bağı anlamında olduğunu söylemekte
ve anlamaktadırlar. Elbette Kuran’da Peygamberlerin biyolojik olarak takip eden
aynı babadan oğuldan olanlar mutlaka var.
Ve olması da gayet doğaldır. Davut’la- Süleyman, Yakup’la Yusuf hem biyolojik hem de aynı din mensubu olarak Bir
birlerinin zürriyetlerindendirler. Ama Farklı biyolojik soydan olup da Rabbani
yolda yürüyenler aynı zürriyetten oldukları gibi, İblisin tekliflerini kabul
ederek Rabbani yolun dışında yol
edinenler de aynı soy bağından olduğunu kuran bize anlatmaktadır.
Ve olması da gayet doğaldır. Davut’la- Süleyman, Yakup’
3/33-
Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler
üzerine seçti;
Burada Önemli bir
şeye dikkat çekmek istiyorum. Adem kelimesi ilk insan ilk peygamber değil,
insanlar içerisinde insan olan ve aynı
zamanda peygamber olan bir ademden bahsedilmektedir. Eğer bu ayette geçen Adem
kelimesi insanların genelini ifade eden bir kelime olmuş olsaydı, Diğer
peygamberlerle beraber anılıp, Üstünlüğünden söz edilmezdi. Diğer insanların Kuran’ın
da ifadesine göre büyük bir çoğunluğu yanlış yoldadırlar.
17/89- Andolsun, bu Kuran’da her örnekten insanlar
için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak
direttiler.
Demek ki, Adem
kelimesi, insanların bu konuda genel anlamını ifade eden bir kelime değil,
insanlar içerisinde vahye muhatap olan ve insanlara peygamber olarak gelen bir
ademden söz ettiği anlaşılıyor.
36/41-
Onların soylarını dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir ayettir.
İNKAR EDENLERİN SOYU VE ZÜRRİYETİ
18/50- Hani meleklere: "Adem'e secde edin"
demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi,
böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve
onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,)
Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
“İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O
cinlerdendi,” Ayette geçen cin kelimesi müşahhas somut bir varlık,
ama iblis kelimesi soyut bir varlıktır. Cin kelimesi Allah’ın dünya hayatında ibadet ve kullukla
sorumlu tuttuğu bir varlık olup, davranış bozukluğu sebebiyle Rabbani yoldan
ayrılmış olan insanları temsil etmektedir.
Öyleyse cinler de bir insan kategorisindendir. İblis ise İnsanın öz yapısında var olan, insanı rabbin yolundan alıkoymakla görevli bir melektir. İblisin soyu Rabbin yolunda giden Kafiri münafığı zalimi Yahudi’si Hıristiyan’ı olarak Kuran’ın genel bir çerçeve altına aldığı insanlardır.
Öyleyse cinler de bir insan kategorisindendir. İblis ise İnsanın öz yapısında var olan, insanı rabbin yolundan alıkoymakla görevli bir melektir. İblisin soyu Rabbin yolunda giden Kafiri münafığı zalimi Yahudi’si Hıristiyan’ı olarak Kuran’ın genel bir çerçeve altına aldığı insanlardır.
Cin insanın
yaratılış gayesine yabancılaşan onları rabbani yolun dışında bir yaşama
götüren iblisin teklifleri sonucunda
cehennemi kendisine yurt edinen insanlara verilen genel bir isimdir.
17/ 61- Hani, meleklere: "Adem'e secde edin"
demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir
çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
17/62- Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine
bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu
-pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.
Eğer Kuran’da
Biyolojik soy bağı ile peygamberler bir birlerinin zürriyetinden ise İbrahim
peygamber tek başına bir ümmet babası ve anası müşriklerdendi. Nasıl oluyor da
babası müşrik olan birinin kendisi bir Müslüman ve peygamber olabiliyor?
6/ 74- Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti:
"Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık
bir sapıklık içinde görüyorum."
6/75- Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan
olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
16/ 120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir
ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden
değildi.
Eğer İbrahim
peygamber Biyolojik anlamda diğer peygamberlerin zürriyetinden olmuş olsaydı,
Babası müşrik olmazdı. O müşrik bir toplumun içerisinde bir fert olarak tek
başına rabbani yolda olandır. Karısı da dahil hiçbir kimse onun yolunu
izlemedi.
4/54- Yoksa onlar, Allah'ın
Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim
ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik.
Eğer bu ifade
biyolojik anlamda yakınlık aile ise nasıl olur da İbrahim tek bir ümmet olur?
Bu sorgulanması gerekmez mi?
4/162- Ancak onlardan
ilimde derinleşenler ile müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene
inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahret gününe
inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.
4/163- Nuh'a ve ondan sonraki
peygamberlere vah yettiğimiz gibi, sana da vah yettik. İbrahim'e, İsmail'e,
İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a
da vah yettik. Davud'a da Zebur verdik.
4/164- Ve gerçekten sana daha önceden hikayelerini
anlattığımız elçilere, anlatmadığımız elçilere (vahyettik). Allah, Musa ile de
konuştu.
58/19 Şeytan onları
sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte
onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana
uğrayanların ta kendileridir.
Konuyu özetleyecek olursak, İki Yol ve iki amaç vardır. Bu da her
insanın öz yapısında var olan takva ve iblis tohumundan nemalanırlar. Takvadan
nemalananlar, Yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın rabliğini kabul ederek Onun
göndermiş olduğu peygamberlerin, getirmiş oldukları vahiyler çerçevesinde
hayatlarını şekillendirirler.
Takva ağacının meyvesi Muttaki mümin Müslüman’dır. İşte Turi sinada Musa’ya sağ yanından bir ağaçtan seslendik diye ifade edilen ağaç takva ağacıdır.
Takva ağacının meyvesi Muttaki mümin Müslüman’dır. İşte Turi sinada Musa’ya sağ yanından bir ağaçtan seslendik diye ifade edilen ağaç takva ağacıdır.
28/30-
Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan:
"Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.
İkinci ağaç ise iblisin tekliflerini ilkeleştiren onun
vesveseleriyle hayatını şekillendiren insanlardır ki, O ağaç bütün insanlara
yasaklandığı halde o meyveyle nemalanan insanların beslendiği ağaçtır. İşte
ademe yasaklanan ağaç da bu ağaçtır.
2/35-
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan,
neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa
zalimlerden olursunuz."
49/ 10-
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve
Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.
Demek ki Aynı
aileden, Biyolojik olarak oğul ve karındaş anlamında kardeş olsa da Allah iman
edip Salih amel işleyenleri ayrı bir
yere koyarak hiç biyolojik bir bağ olmasa da onlara kardeş kelimesini
kullanmaktadır.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN- ANAMUR
http://kuranianlamametodu.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder