24 Nisan 2011 Pazar

İSA'NIN DURUMU ADEM'İN DURUMU GİBİDİR..AYETİNDEN NE ANLIYORUZ?




RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

Kuran'da geçen müteşabih bir ayetin veya bir kelimenin ne anlama geldiğini anlamak dağdaki madenlerden bir uçak, bir araba, bir gemi icat etmek gibi zordur. Kuran'da geçen o kelimelerin ve ayetlerin diğer kelime ve ayetlerle mukayese edilerek kastettiği mana konu ve kuran bütünlüğü içerisinde evren yasalarına ters düşmeden anlamak ve açıklamak gerekmektedir.

Hıristiyan ve İslam toplumlarında âdem ve İsa’nın yaratılışı Haklındaki yanlış anlayış kurandaki konuların ve ayetlerin de yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. Kuran kuranla anlaşılmalıdır. Kuranda geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Fakat bir kelime değişik ayetler ve konular içerisinde kullanılarak ayete başka bir anlam kazandırmıştır.

Kuran'da geçen bir kelimeyi farklı iki ayette kullanışına bir örnek vermeye çalışalım.

42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vah yettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

Bu Ayette ruh peygambere gelen vahiylere Ruh ifadesi olarak kullanılmış Kitaplaşarak Kuran anlamını Kazandırmıştır. Yani Allah'ın vah yettiği ruh Kuran'dır.

4/171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Bu Ayette de ruh kelimesini İsa için kullanmıştır.” Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.

İsa Allah’ın bir peygamberi ve resulüdür. Bütün peygamberler Vahyin kontrolünde olmakla Allah peygamberler için de ruh kelimesi kullanılmıştır.

O zaman Ruh Allah'ın kendine ait bilgileri kitap haline gelecek şekilde peygamberlere göndermesiyle Kitaplara Allah’ın ruhu ifadesi kullandığı gibi İblisin vesveselerinden insanlar içerisinden kendisine yönelenlerden bazılarını arındırarak söyledikleri ve yaşadıkları vahyin dışına çıkmaması nedeniyle peygamberlere de ruh ifadesi kullanmıştır.

4/ 172- Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.

4/173- Ama iman edenler ve Salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından ekleyecektir de. Çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.

Kuran'ın bir kelimeyi farklı yerlerde kullanması sonucunda bulunmuş olduğu bir cümleyi bir ayeti veya bir konuyu nasıl farklılaştırdığını anlatmaya çalıştım.

İşte Kuran'da geçen İsa’nın yaratılışı Âdemin yaratılışı gibidir. Diye bahsedilen Âdem nasıl bir âdem kelimesi konu içerisinde nasıl bir yere yerleştirilmiş onu anlamaya çalışalım.

İSA’NIN YARATILIŞI HAKKINDA KURAN'IN ANLATTIKLARI.

Kuran'ın içerisinde geçen ve insanların anlamasını oldukça zorlayan konulardan birisi de İsa'nın yaratılışı ile ilgili Kuran'ın anlattıklarıdır. Bu da insanların Kuran'ı anlamak için yaptıkları egzersizin yetersizliği ve ön yargılardan arına-mamalarından kaynaklanmaktadır. Şimdi kuranda geçen İsa ile ilgili her ayetin anlamına bakarak orada İsa'nın nasıl yaratıldığını kurandan anlamaya çalışalım.

19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

İsa’nın yaratılışı hakkındaki yanılgıyı ayette geçen şu ifade oluşturmaktadır.” Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.”

Ruh kelimesi genelde bu ayette mütercimler tarafından yanlış tercüme edilmiştir. Ruh burada Cebrail değil Allah tarafından yanıldığı zaman düzeltilen ve konuştukları zaman vahiy konuşan ve yaşadıkları vahyin dışına taşmayan ve yanlış söz ve eylemde bulundukları zaman düzeltilen nebi olan bir elçidir. İşte mütercimlerin kendi ön bilgi ve yargılarının sonucunda ruh kelimesini parantez içinde Cebrail diye göstermişlerdir.

Kâinatta yaratılan bütün varlıklar, bir sünnet çerçevesi içerisinde yaratılmışlardır. Bulutsuz yağmurun yağmaması, denizsiz geminin yüze-memesi, kör olanların görememesi veya ölenlerin dünya hayatında geri dönmemesi gibidir. Hani atalarımız Ateş olmayan yerden duman çıkmaz demişler ya tıpkı onun gibidir.

Allah her şeyin yaratılışını mutlaka sebep ve sonuç ilişkilerine göre yaratmıştır. İlk yaratılış hariçtir. Bu konudaki Vahiy dinlerini kabul etmeyen deist ve ateist olanların bulgularını kabul ediyor, objektif olarak evrendeki yasaları bilimsel olarak incelemelerine yapılan testler sonucundaki bulgulara katılıyorum.

Buna alternatif olan ve Allah'ın yarattıklarını ince ince düşünmeyen ve kendilerinin Allah'tan geldiği dinlere inandığını zanneden ehli kitabın da ortaya koydukları orijinal vahiyden uzaklaştıkları zan ve tahminle ortaya koydukları din anlayışlarına da katılmıyorum.

Allah’ın insanlara sunduğu din; Allah'ın göndermiş olduğu vahiylerle yaratmış olduğu kâinatın yasalarının birbirleriyle çatışmadığı dindir. Allah her şeye bir sünnet koymuştur. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik yoktur. Dönüşüm değişiklik de yoktur.

Deistlerin Allah insanlara kitap peygamber göndermez. Ve ahi ret âlemi de yoktur. İnancının doğru olmadığı gibi sofistlerin de evren yasalarını çiğneyen şeyhlerini göklerde uçuran Allah’tan olmayan fakat Allah’tanmış gibi sundukları din anlayışları da doğru değildir.

7/ 185- Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?

35/ 43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.

Allah’ın insanlara gönderdiği din Allah’ın Kâinatta koyduğu yasalarla göndermiş olduğu vahiy yasalarının bütünleştiği örtüştüğü çelişkiye düşmediği dindir.

30/ 30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir Hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Allah Bir taraftan yaratmış olduğu kâinatta çelişki bulunmadığını söylerken, Bir taraftan da nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu, vahiylerde de çelişki bulunmadığını söylemiştir.

67/ 3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Bir taraftan da nebiler aracılığı ile gönderdiği kitaplarda çelişki olmadığından söz etmektedir.

4/ 82- Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

18/1- Hamd, Kitap'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.

O zaman İsa’nın yaratılışı âdemin yaratılışı gibi ayetten ne anlamamız gerekir?

a)-İsa Babasız ve anasız yaratıldı

b)- İsa’nın Anası var, fakat babasız yaratıldı.

c)- İsa da diğer insanların yaratılışı nasılsa bir anadan bir babadan yaratıldı.

Doğru olan şıkkın c şıkkı olması daha uygun değirmidir? Bakınız Kurandan insanların yaratılış biçimini Allah şöyle açıklamaktadır.

22/5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa objektif olarak gözlenen yaratılma böyle olmuştur. Böyle olmaktadır. Ve böyle yaratılmaya devam edecektir. Tabi ki insanlar doğayı bozmadıkları sürece Doğal şartlar altında Bir baba ile bir anadan yaratılacaktır.

Bu açıklamalardan sonra, İsa'nın yaratılış biçimini onunla ilgili geçen ayetlerden anlamaya çalışalım. İsa Eğer Âdem gibi yaratılmışsa İslam ve Hristiyan toplumlarının kafasında fotoğrafladıkları babasız ve anasız yaratılmadığı, bir gerçektir. Çünkü İsa'nın bir anası olduğu bellidir. Bunu hiç inkâr eden de yoktur. Ama âdem ise ilk insandan bahsediliyorsa, hem anasız hem babasız yaratılmıştır.

Tekrar İsa’nın yaratılış biçiminden başlayarak âdem gibi nasıl yaratılmış onu yakalamaya çalışalım.

19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Önce Ayette ifade edilen “Böylece ona ruhumuz göndermiştik,” Cümlesinden Gönderilen ruh nedir? Ya da kimdir? Şöyle şıklarıyla sorgulaya çalışalım.

a)- Gönderilen Allah’ın kendisidir. Hristiyanlar böyle düşünmektedir. Çünkü İsa’nın babası Allah’tır diyorlar. Bu Anlayış kurana göre doğru değildir.

b)Gönderilen ruh Cebrail’dir. Vahyin orijinalinden sapmış anlayışa sahip İslam toplumları da böyle inanmaktadır. Kurana göre Bu da doğru değildir.

c)- Gönderilen ruh nebi ve resuldür. Çünkü Düzeltilmiş bir beşer ifadesi kullanılmaktadır. Kurana Göre doğru olan bu olması gerekir.

Üçüncü c şıkkına inanan insan sayısı yok denecek kadar azdır. Yukarıdaki kuranın anlaşılması konusunda örneklendirmiş olduğum ayetlerde Ruh kelimesi nebiler için kullanıldığı gibi bunun dışında da kullanılmıştır ben sadece kuran nebi elçi için kullanılan ruh ile ilgili ayetleri örneklendirdim. Konumuz ruh kelimesinin detaylı bir açıklaması olmadığı için derinlere inerek vakit kaybetmek istemedim.

Kurana Göre Allah'ın gönderdiği ruh nebi ve resul olduğu bir gerçektir. Doğru olan Meryem'e gelen elçi bir peygamber olması gerekir. Hâşâ Hristiyanların söylediği gibi ruh Allah anlamında ise hâşâ baba Allah ise Allah çocuk edinmemiştir. O yaratmıştır. Yarattığı şeylerde de onunla ilgili ayetlere baktığımız zaman bir anadan bir babadan olduğunu görmekteyiz. Tıp ilmine ve kurana göre yaratılışın gerçekleşebilmesi için erkeğin sperması ile kadının ana rahmindeki yumurtanın alaka ilgi kurması gerekiyor. 22/5

Eğer Âdem ilk insan olarak algılanıyorsa İsa ilk insan değildir. İsa’ya gelinceye kadara milyarlarca insanlar yaratılmış. Allah bunların hepsini bir sünnet çerçevesinde yaratmışsa İsa’ya gelince bu sünnetini değiştirmiş midir? Kurana göre Allah'ın sünnetinde bir değişiklik yoktur.

35/43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.

48/23- (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.

Evet, sünnet kelimesi kuranda kavimlerin helaki yaratış biçiminin sürekli tekrar ede gelmesi sosyal toplumlarda devamlı önde gelenlerin gelen elçileri inkar etmeleri hep Allah’ın sünneti olarak anlatmaktadır.

Kuran’da geçen Meryem hakkında Allah'ın söylediklerini doğru anlamaya çalışalım. Meryem Kuran’da iki övülmüş kadından birisi olarak zikredilmektedir.Ayrıca kuran iki yerilmiş kadını da örneklendirerek insanlara mesaj vermektedir.

3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

66/10- Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan Salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi.

66/11- Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar."

66/12- İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.

Top of Form
Bottom of Form
Vermiş olduğum ayet örneklerinde Meryem hakkında Allah övülmüş kadın olarak bahsetmektedir. O zaman Hâşâ Meryem bir fahişe değil. Peki bu çocuğu babasız mı meydana getirdi. Onu aramaya çalışalım. Meryem suresinde zikredilen ve İsa’nın doğumuna kadar geçen süreci incelemeye çalışalım.

19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Kuran’da anlatıldığına göre Meryem ile kavmi arasında büyük bir uyumsuzluk görüldüğü anlaşılıyor. Bütün peygamber ve Allah dostlarında olduğu gibi müşrik ve kâfir olan kavimler Allah'ın bir sünneti olarak Meryem’e işkence ve zulüm çektirmişlerdir. Kuranda geçen perde kelimesi İman edenlerle iman etmeyenler arasındaki hayata bakışın yaşamın tamamen birbirlerine zıt bir anlam ifade ettiğini sembolize etmektedir. Yoksa kumaştan satenden perde değildir.

17/45- Kuran okuduğun zaman seninle ahir ete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.

Yukarıda Meryem hakkında ayetlerden anlaşıldığı gibi, Meryem Kavminden din ve yaşam biçimi ile ayrılarak Allah'tan bir elçi ile karşılaşıyor. Ruh ve düzeltilmiş bir beşer. Nebilerin dışında kullanılmaz burada da nebiler peygamberler için kullanılmıştır. Ruh kuranda Allah'tan gelen bilgi anlamında ise de bu kitaba evrene tecellisi, peygamberlerdeki diğer insanlardan farklılaşarak konuştukları ve yaşadıkları vahiy ve vahye uygun yaşaması sebebiyle Ruh olarak da geçmektedir.

4/171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Bakınız ayette Elçi, Allah’ın kelimesi, Allah’tan bir ruh ifadeleri ile bütünleşmektedir. Demek ki Ayette Meyreme Allah'ın gönderdiği ruh bir nebi bir elçi olan bir kelimeyi ifade etmektedir. Düzeltilmiş bir beşer Hiç bir zaman nebiler dışında kullanılmamıştır. Nebilere de şeytan musallat olur. Ama Allah Onların katmalarını kaldırır Kendi ayetlerini sağlamlaştırarak onları düzeltir. İşte nebileri diğer insanlardan farklı kılan özellik budur.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte Meryem’e Gelen elçi İslam toplumlarının anladığı gibi bir Cebrail değil Allahın kendi katından insanlara elçi olarak gönderdiği insanların kendi içlerinden insan olan bir peygamber olduğu muhakkaktır. Konu içerisinde ayetleri incelemeye devam edersek umarım ön yargısız besmeleyle Kuran’a yaklaşanlar anlayacaklardır. Konu içerisinde Allah'tan gelen ruh’un Meryem’le şöyle bir aralarında konuşma geçmektedir.

19/18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."

Bu İfade Meryem’in takva sahibi bir kadın olduğunun kanıtıdır.

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."

Bu İfadede Meryem’e gelen elçinin takva sahibi birisi olduğunu, öyle kendiliğinden gelmediğini bunu Allah dilediğini Allah'ın bir elçisi olduğunu gelecekte olan bir erkek çocuğu müjdelemek için burada olduğunu üstüne basa basa anlatmaktadır. Üstelik Ayette geçen çocuk armağan etmek için ifadesi de ayette dikkat çekmektedir. Gelen elçi bir peygamber değilse nereden bilsin gayıptan bir haberi İşte peygamberlerin bir özelliği de gelecek olayları tıpkı olmuş gibi Allah'tan bilgi alarak bilmeleridir.

19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.

Evet, doğru Meryem’e hiçbir beşer dokunmadı. onunla evlenmedi. O azgın utanmaz bir kadın da değildi. Çünkü halkın Meryem hakkında düşündükleri, Meryem’in Namusunu yitirme anlamında değil, Meryem’in Toplumun örfünden ananelerinden yaşam biçiminden farklılaştığı için böyle söylemektedirler.

19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."

Burada Kuran'ın anlaşılması konusundaki hassasiyete dikkat çekmek istiyorum Kuran aile kelimesini aynı din bağı olanları aynı aile olarak kabul etmiştir. Harun Musa peygamberin kardeşidir. Musa kavmi milattan önce takriben bin üç yüz yıllarında filan yaşamışlardır. Meryem ise miladın başlangıcındadır. Aradan bin iki yüz bin üç yüz sene geçen biriyle gerçek anlamda nasıl kardeş olabilir? Bunu da düşünmeniz için örnek olsun diye verdim.

Asıl burada halkının bahsettikleri ve Meryem hakkında söyledikleri Meryem’in din ve yaşam biçimidir. Onların rahatsızlıkları Meryem’in dinidir. O kendi müşrik inançlarından değildi. Ondan dolayı Meryem hakkında atıp tutmaktadırlar.

19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbın, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.

Elçi Meryem’e cevap veriyor. "Rabbin, dedi ki” Bu Benim için kolaydır. Nasıl Allah için kolay mümin’un suresinde nasıl kolay olduğunu şöyle anlatmaktadır.

23/ 13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.

Bir de hac suresinde aynı olay tekrar edilmektedir. 22/5

İşte Allah'a göre kolay olan yaratma böyledir. İnsanlar sanıyorlar ki; ol dendi mi bir süreç sünnetini kaldırarak sanki gökten zembille iner gibi algılıyorlar. Peki, olup bitmiştir ifadesinin arkasından neden İsa’ya Meryem hamile kalarak onu dokuz ay karnında taşımaktadır?

19/ 22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.

Burada Meryem’e gelen elçi kimdir? Sorusuna iki cevap vardır. Birinci şık Meryem’e gelen elçi melek Cebrail diye düşünürsek Cebrail İslam ve Hıristiyan inançlarına göre peygamberlere vahiy getiren bir melektir. Meryem’in bir peygamber olması asla düşünülemez. Çünkü peygamberleri Allah kuranda erkeklerden seçtik ifadesi kullanmaktadır. O zaman Meryem’e gelen elçinin Cebrail olması düşünülemez.

16/43- Biz senden evvel kendilerine vah yettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.

16/44- (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.

Bu ayetlere göre Meryem’e gelen elçi Cebrail olamaz. Çünkü Meryem bir kadın o bu ayetlere göre Meryem bir peygamber değildir.

İkinci seçenek Meryem’e gelen elçi bir peygamberdir. Meryem’le konuşan ona erkek bir çocuk armağan eden gelecekteki bir peygamber olacak olan İsa’yı müjdeleyenin bir peygamber olması kuranın bütünlüğüne göre daha uygun olması gerekir.

Çünkü Her peygamber kendirlerinden önce gelenleri doğrulamış ve tasdik etmiş kendisinden sonra gelecek olanı da müjdelemişlerdir.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkiri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.


Bu Ayetlere göre peygamberlerin iki özelliği vardır birincisi kendilerinden önce gelmiş olan peygamberleri tasdik etmeleri ve doğrulanması ikincisi de kendilerinden sonra gelecek olan peygamberin de müjdecisi olmalarıdır. Bunlar iki gayıp haberidir. Bu ifade Onların bir peygamber olduklarının kanıtını gösterir.

12/102- Bu, sana (ey Muhammed) vah yettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.

3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

3/43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et."

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

Kuran hayalî bir kitap değildir. Söylemle eylemin buluştuğu ve insan olan insanlar içerisinden insanlara örneklik teşkil edebilecek birini Allah insanlara elçi olarak göndermektedir. İşte kâfirlerin melekten bir peygamber beklemelerine Allah şöyle cevap vermektedir.

17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Evet, Allah insanlara insanlar içerisinden insanlara söylediklerini ilk olarak kendisi uygulayan örnek nebiler göndermiştir. Bakınız insanlar şaşırtan anlamalarında güçlük çektikleri ayet şudur.

19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.

Meryem’e evet hiçbir erkek eli değmedi. O güne kadar toplumların onun hakkında söyledikleri sadece zan ve tahmindi. Ama Allah diledi mi kendi katından temiz bir elçiyle bir peygamberle evlendirmesi Allah'a göre zor bir iş değildir. İşte Allah bani sana bir çocuk armağan etmem için gönderdi. Ve bu olacak olan çocuk Allah'ın bir kelimesi Allah'tan olan bir nebi olmakla insanlara bir belge insanlara bir ayettir.

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
Eğer kuranda geçen elçi kelimesini Cebrail’e hasrederseniz böyle deist ve ateist toplumları güldürecek alay konusu edecek anlamlar ayete yüklersiniz. Burada o elçinin kim olduğunu konu içerisinde anlatmasa da kuranın başka yerlerde başka konularda bunun kim olduğunu anlatmaktadır.

KURAN'DA PEYGAMBERLERE VAHYİ CEBRAİL GETİRDİĞİNE DAİR AYET YOKTUR.

Kuran’da Vahyin nebilere Cebrail aracılığı ile geldiğine dair hiçbir ayet yoktur.

Nebiler için kullanılan elçi kelimelerini hep Cebrail diye anlamışlar ve çevirmişlerdir. Bu Konunun da konumuzla ilgili olduğu için aydınlatmak istiyorum.

2/ 97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren odur.

2/98- Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır."

Ayette geçen Cibril Allah'ın peygamberlere kendi vahyini ilka ederek insanlardan dileyenlere kendi yolunda yürümeleri için vahiy iletme olgusudur. Gerçeğidir. İşte iman edenlerle iman etmeyenleri bir birinden temel olarak Allah'ın insanlar içerisinden seçtiklerine vahiy iletmesi ve onlarla konuşmasıdır. Şu ayet de peygamberlerle Allah arasında bir aracı olmadığına işarettir.

42/ 51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahy ettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

“Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile”

Allah'ın peygamberlerle işte vahiyle direk konuşmaktadır. Kuran nebi ve resul olan bu elçileri Diğer insanlardan ayırarak onu farklı bir konuma taşımıştır. Kuranda geçen elçi kelimesini nebiler için Allah kullandığı halde O kelimeleri Cebrail için meallere ve tefsirlere yansıtmaları konuların anlayışı tamamen çarpık bir hale dönüşmektedir. Bunları Kuran'dan örneklendirmeye çalışalım.

Kuranda iki surede detaylı olarak geçmektedir. Bu iki surede geçen nebi anlamında kuran söz ettiği halde onu Cebrail anlamında mealler'deki yanlışlığa örnek verelim.

HAKKA SURESİ

69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?

69/42- Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?

69/43- Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.

69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.

69/48- Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.

TEKVİR SURESİ

81/ 19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

81/20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

81/21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

81/22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.

81/23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.

81/24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

81/25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.

Hakka ve tekvir suresinde geçen iki ayette kuranın Allah tarafından gönderilen elçinin sözü olduğunu anlatmaktadır.

81/ 19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

69/ 40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.

İki Konuyu da dikkatlice okuduğunuz zaman onur sahibi ve şerefli bir elçinin kim olduğunu konunun devamında söylemektedir Allah tarafından kalbine vah yedilen elçi Muhammet peygamberdir Allah katında önemli bir yeri olan şerefli elçinin getirdiği kuran bir şairin sözü değildir. Siz onu kabul etmeseniz de Allah onu onur sahibi bir makama yükseltmiştir onun getirdikleri vahiyler. Kendi havasından değildir onun söyledikleri vahyolunmakta olan bir vahiydir.

53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Yine adem ile ilgili konumuza devam edelim.


3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

3/43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et."

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

3/45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahi rette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."

3/46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O Salihlerdendir."

3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."

3/48- "Ona Kitapı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek."

3/49- İsrail oğullarına elçi kılacak. (O, İsrail oğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."

Kuranı anlamayı kendisine dert edinmeyen nasıl bu olayları kavrayabilir ki? İnsan hangi işe yönelirse ve yöneldiği şeylere değer verdiği kadar onlardan değer olarak geri döner. sadece bunlardan insanlar nüans farkıyla ayrılmaktadır. İnsanların kendileri hangi yola gidecekse o yolda yürümeyi kendisi istemesi gerekir. Ama insanların dışındaki varlıklara sen yöneldiğin onlarla gereği gibi ilgilenirsen mutlaka karşılığını tastamam alırsın.

Kuran'ı anlamak da öyle Sen dini inançlarını geleneksel olarak ata dininden öğrenir hayatını onun üzerine bina edersen Allah sana doğru olan bir dini nasip Asla etmez.

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

Kalemleriyle kura atmak ne demek? Sanki bunlar tombalamı oynuyorlar? da Meryem’i sorumlulukları altına alacaklar? İşte bu ayetin de yanlış anlaşılmasına sebep olan bir ön yargı da sanki Meryem Zekeriya’nın yeğeni veya yakın biriymiş de Zekeriya Meryem’i koruyuculuğu altına almış. Zekeriya’nın yanında büyümüş o anlamda sorumlu kılındığını anlatmaktadırlar.

Kuran'ın hiçbir yerinde akıl baliğ çağına ermiş ve akıllı olan bunak olmayan bütün insanların sorumluluğunu bir başkasına yüklememiştir. Herkesin sorumluluğu kendisine aittir. Sadece kadının sorumluluğunu evli kaldıkları sürece erkeğe yüklemiştir.
Bakınız Meryem ve Zekeriya ilişkilerinden kuran şöyle söz eder.

3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.

3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti. ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

3/38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.
Şu iki ayeti karşılaştıralım ve iyi düşünelim. Kura çekmek ve Meryem’in kura sonucunda sorumluluğun Zekeriya’ya verilmesi ne demektir?

3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vah yediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

Elbette bunlar insan hayatına yaşam biçimlerine müdahale sonucunda olan olaylar değildir. Ama olayları Allah anlatırken sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlama sanatı yaparak bize anlatmaktadır. Biz ayette geçen sorumluluk neyi ifade ediyor onu düzgün anlayabilirsek konuyu kavramamız kolaylaşacaktır.

4/34- Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allaha), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.

Allah yaratılış olarak insanları farklı farklı yaratmıştır. Onların farklılıklar olarak yaratılması onların Allah katında sadece verilen rol ve görev taksimi nedeniyledir. Yoksa Allah katında insan olarak yaratılanların hiç birinin hiç birine karşı üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadadır. 

Yani Allah'ın sana verdiği görevi hassasiyetle üstlenerek onu yerine getirme çabasıdır. Allah iman edenlere dünyada yarışmaya davet etmektedir. Kadın yaratılış ve görev farklılığı olarak farklı bir konumda olması onun Allah katında aşağı bir konumda olduğunu gerektirmez.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Bu Konularla ilgili web sayfamda Kuranda Tanımlanan Erkek ve kadının yeri konulu makalemde anlatmıştım. Burada asıl bizim konumuzu ilgilendiren Allaha gönül vermiş erkek ve kadınların dünya hayatında düzgün olarak vahyin gölgesinde yürüyebilmenin kuran bize yolunu nasıl çizdiğini anlamaktır.

Evet Müslüman bir erkek ister nebi olsun isterse elçiler dışındaki erkekler olsun kadınlarına karşı ayette ifade edildiği gibi “erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.”

Elbette her insan özgür olarak kendi yolunu istediği gibi seçer ve istediği yolda yürüyebilir. Ama Allah evlilik hayatında Müslüman bir erkeğin karısının doğru yolda gidip gitmediğinden sorumludur. Ve onu evli kaldığı sürece vahyin gölgesinde barınma ve barındırma zorunluluğu vardır. Eğer vahyin gölgesinden kadın veya erkekten herhangi birisi saparsa ikisinin evlilikleri haramlaşır..

Yani Müslüman olan bir erkek ile Müslüman olan bir kadın ancak evlilik hayatlarını sürdürebilirler. Onlar evli kaldıkları sürece birbirlerinin velileridirler.

9/ 71- Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Yoksa Müslüman Olan bir erkek Müslümanlıktan vaz geçen bir kadını yanında barındırması haram olduğu gibi onun velilik hakkı da kalmaz Müslüman bir kadın için de aynıdır. Müslümanlıktan vaz geçen evlilik akdini fesih etmiş hükmündedir. Öyle bir erkeğin yanında evli olarak kalmasını Allah yasaklamaktadır.

60/ 10- Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu Ayetlere göre Zekeriya’nın sorumluluğu altına Meryem’in girmesi onların evlilik sözleşmelerini imzalamaları şartı vardır. Yoksa eğer baba oğuldan sorumlu olsaydı Nuh oğlunu yola getirirdi.

11/ 45- Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin vaadin de doğrusu haktır. Sen hâkimlerin hâkimisin."

11/46- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, Salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."

Eğer oğlu anasını babasını kurtarabilseydi İbrahim peygamber anasını babasını kurtarabilirdi.

6/ 74- Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."

9/ 113- Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.

9/114- İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

Vermiş olduğum ayet örnekleri İnsanların evli olan karısı hariç buluğ çağında ise onlara karşı hiçbir sorumluğu yoktur. Onları peygamberler de olsalar yola getirme görevleri de yoktur. Ama kendi kadınlarına karşı her Müslüman erkek sorumlu ve gözeticidir.

İşte Kuran'ı okurken Kuran bütünlüğü içerisinde bir kelimenin veya bir ayetin veya bir ayet içerisinde geçen cümlenin ne anlama geldiğini başka kelimeler ve ayetlerin yerini değiştirmeyecek onların sınırlarını ihlal etmeyecek şekilde anlamak kuranı ancak doğru anlamaya götürür.

İsa’nın Yaratılışı ile ilgili ayetlerden İsa’nın babasız olmadığını sanırım öğrenmiş olduk İsterseniz İsa’nın babasız olduğu konusunda bir kardeşimizin makale hazırlarken benim makaleme rastlayınca şu itirafta bulunmuştur.
*
Arif Aydoğmuş diyor ki:

Ekim 12, 2010, 22:00
Merhaba sevgili Ali Rıza Bey;

bu yorumumu yazdıktan bir süre sonra, gelen yorumlardan birinde bir arkadaş sizin sitenizi ve konuyla ilgili yazınızı önermişti ve ilgiyle okumuştum yazdıklarınızı. Sitenizdeki yazınızın giriş cümlelerinde önemli bir şeyi farkettim. Gerçekten de İsa peygamberin “babasız olduğu” ön yargısına sahip olduğumu fark ettim ve ayetleri hep bu ön yargı ile değerlendirdiğimi gördüm.


Tekrardan buraya yazma gereği duymadım ancak belirttiğiniz bakış açısıyla ayetleri kafamdan tekrar gözden geçirince gerçekten de İsa peygamberin “babasız olduğuna” dair herhangi bir ifade olmadığını gördüm.

Değerli katkılarınız ve düşünceleriniz için teşekkür ederim. Kendi adıma daha önce okuduğum yazınızda da bu yazdıklarınızda da hissemi aldım.Tekrar teşekkür ederim. Konu üzerinde yoğunlaşan kuranda kafasına takılan bir ayetin ne demek istediğini anlamak isteyene Allah yolunu gösteriyor.

Asıl konumuzun anlaşılmasında önemli bir yer işgal eden âdem kelimesinin ne anlama geldiğini konu içerisinde geçen İsa nasıl âdemin yaratılışı gibi olur onu anlamaya çalışalım.

ÂDEMİN YARATILIŞI KURAN'DA NASIL ANLATILMAKTADIR.

Kuran'da Âdem hakkında iki kelimenin farklı olarak farklı yerlerde kullandığını görmekteyiz. Birincisi insanların yaratılış biçimini lisanı haliyle varlıkları konuşturarak insan olma haline kadar geçen süreç içerisinde bahsedilen âdem’dir. Bu bütün insanlığın yaratılış biçiminin temelini oluşturmaktadır.

İkinci âdem ise İnsanlar içerisinden kendisiyle insanlar arasında elçi olarak seçtiği ve kendi vahyini aktardığı peygamber olarak kullanılan bir Âdem’den söz ettiğini görmekteyiz.

Yine İslam toplumlarında ve ehli kitap toplumlarında anlaşılan âdem ilk insandır. Olayın detayına girmek istemiyordum ama bu konu kuran okuyucularının ve ıslama sempati duyanların beyinlerinde devamlı soru işareti olarak beklemektedir.

İslam toplumlarında Âdem ve Havva hakkındaki bilgi genel olarak Tevrat’tan aktarılmadır. Allah ilk olarak âdemi yaratır. Daha sonra Havva’yı Âdem’in sağ kaburga kemiğinden yaratır. İkisi evlenirler. Her doğan çocuklar ikiz olarak doğarlar. periyodik olarak doğan çocuklar her batında biri kız diğeri erkek olarak doğarlar. Âdemin şeriatında bir batında doğanlar kendi aralarında evlenemezler ama başka batından olanlar birbirleriyle evlenerek bu güne kadar insanların ilk çoğalmasının kardeş evliliği ile başlatılıp Kuran'a muhalefet eden bir çoğalma inancı genel olarak hâkimdir.

KURANA GÖRE YARATILIŞ VE ÂDEM

29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah'a göre kolaydır.

29/20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahi ret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Kuran iki yaratılıştan bahsetmektedir. Birincisi dünya hayatındaki insanların yaratılması ikincisi de ahi ret hayatındaki yaratılmadır. Bizim bilgi sahibi olmadığımız yaratılış Ahret hayatı ile ilgili yaratılışla Dünya hayatında insanların ilk yaratılışıdır. Ama şu anda yaratılış biçimimiz bu güne kadar ilk yaratılıştan sonra bir sünnet çerçevesinde devam edip gitmektedir.

Ama ilk yaratılışın tek bir Âdem ve tek bir Havva’dan olmadığı kesindir. Çünkü Allah gönderdiği kitap ile yarattığı kâinat yasaları ile ters düşecek bir şey yapmaz ve söylemez. Eğer insanlar bir tek Âdem’den yaratılmış olsaydı. Karşımıza iki doğru olmayan Kurana göre engel çıkmış olurdu.

Birincisi Allah kardeş evliliğini yasaklamıştır. Bir tek âdem ve bir tek Havva’dan yaratılmış olsaydı, insanların çoğalması için Kardeş evliliği ile çoğalması zorlanmış olacaktı.

İkinci engel dört tane kan gurubu ve değişik cinslerde değişik renklerde ve değişik dillerde bu kadar insan türleri meydana gelmezdi. Nitekim kuran şöyle buyurmaktadır.

49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Kuran okuyup kuranla olayı kavramaya çalışanlar, (Onları kutluyorum ) Kuranın bütünlüğünde ayetlerin ne söylemek ne anlatmak istediği konusunda sıkıntı yaşadıklarından sanki bu ayetten bir tek âdem ve bir tek Havva anlamaktadırlar. Bu anlayış da onların belleklerinde insanların yaratılış biçiminin âdem ve Havva’dan yaratılma ön yargısını oluşturmuştur.

Devamlı şunu vurguluyor ve vurgulamak istiyorum. Kurandan bir kelime ve bir ayeti veya bir ayet içerisinden cümleyi çıkarıp da kuran böyle diyor demek Bektaşi’nin sarhoş iken namaza yaklaşmayın ayetinden namaza yaklaşmayın cümlesini alıp kuran namaza yaklaşmayın dedi demesi gibidir. Şimdi Kuranda nefis kelimesi ne anlamda kullanılmış onu yakalamamız gerekir ki ayette ne demek istendiğini anlayalım. Bununla ilgili birkaç tane ayete bakalım.

4/ 1- Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

Ayette bahsedilen tek bir nefisten yaratılma Gerçekten bir âdem ilk insan yaratılıp da ondan insanların çoğalması mı Kastediliyor? Yoksa Bütün insanların yaratılış biçimlerinin bir erkek ile bir kadındaki özelliklerin aynı olmasından mı söz ediyor? Şimdi kuranda geçen nefis kelimesi hangi anlamlarda kullanılmış ona bir bakalım.

Kuranda Nefis kelimesini iki anlamda kullanıldığı gözlenmektedir. Birincisi, insanın kendisi anlamında olan nefistir. Bir ayet örneği verelim.

29/ 57- Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz.
İkinci anlamı ise insan yapısında bulunan ve insanı isyana Allaha karşı başkaldırıma ve haramlara karşı insanlara dürtü veren teklif sunan nefistir. Bunun adı kuranda bir adı iblis bir adı fıskfücur olarak geçer. Bir ayet örneği verelim.

12/ 53- "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."

İnsanlar erkek olsun kadın olsun Hem Allah'ın yoluna gidebilecek hem de nefsin yani tutkularının yoluna gidebilecek iki eğilimde yaratılmış olan bir varlıktır. Yusuf suresinde bahsedilen nefis her erkek ve kadında bulunan yasaklara karşı insanı kışkırtan ve insanı doğru yola karşı gitmesini engellemeye çalışan bir olgudur. İnsanları meleklerden ayıran onların imtihan edilmesine vesile olan budur. Bu nefis olmamış olsaydı insanlar sadece melekler gibi olurlardı. Allah'ın emrinden dışarı çıkma seçenekleri olmazdı.

Yusuf Allah'ın kendisine verdiği takva olgusunu kişiliğinde sembolleştirmiş vezirin karısının nahoş tekliflerine karşı kendisinde var olan bu teklif eğilimine karşı isteklerini gemleyerek ondan korunmak için hapse atılmayı göze alacak kadar erkek adam olduğunu orada kanıtlamıştır. Yani yaratılışta verdiği söze sadık kalmıştır.

12/ 24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Eğer kuranda geçen tek bir nefis ifadesini tek bir âdem peygamber olarak anladığımızda çelişkili olmayan kuranı çelişkilerle dolu bir kitap haline getirmiş oluruz. Eğer gerçekten insanlar bir tek âdem peygamberden ve onun sağ kaburga kemiğinden yaratılmış olsaydı şu ayeti nereye koyacaktık.

7/ 189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize Salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

7/190- Ama O, onlara (Âdem’in çocukları erkek ve kadınlara) Salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda Ona ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir.

Eğer Âdem gerçekten peygamber anlamında âdem ise peygamberler asla Allah'a ortak koşmazlar onlar gönderilmiş olan vahyin çizgisinde hareket ederler. Üstelik kendileri Allah'a ortak koşmadıkları gibi kavimlerine de Allah’a ortak koşmamaları için telkinde bulunmazlar. Bakınız kuranda geçen ve insanlara peygamber olan âdemden şöyle söz eder.

3/ 32- De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

3/33- Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;

3/34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.

Bu ayetlerde bahsedilen âdem insanlar içerisinden vahye muhatap olan nebi olan âdem’den söz etmektedir. Bu âdem asla Allah'a karşı ne ortak koşar ne çocuklarına tapar ne mal sevgisini kendisine ilah edinir onlar vahyin güdümünde hareket ederler.

ASIL BİZİM KONUMUZUN ÖZÜNÜ TEŞKİL EDEN İSA’NIN YARATILIŞININ AYNI OLAN ÂDEM KİMMİŞ ONA BİR BAKALIM.

2/ 30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Kuran’da bakara otuzuncu ayetten otuz dokuzuncu ayete kadar sıralanmış olan ayetleri eğer kuranın anlattığı gibi anlamış olsaydık kuranın bütünde geçen ayetlerin anlaşılması kolaylaşacaktı. Şimdi bu ayetlerin ne anlama geldiğini kurandaki geçen diğer ayetler ve kâinat yasalarından da yararlanarak beraberce düşünerek anlamaya çalışalım.

Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti.” Ayette geçen bu ifade mutlaka doğru bir yere konulmalıdır. Şu anda hiç başka bir ayet ve hiç bir bilgiye sahip olmasak bile bize bu ifade şunu öğretir. Yaratan, var eden bir Allah, yaratılmış var olan varlıklara yani meleklere bir halife var edeceğinden söz ediyor.

Allah yaratılanlara bir şey danışmaz ve onlardan hiç birine ne yağacağını sormadığı gibi yaptığından kimseye hesap da vermez. Ama Allah burada bir şeyler anlatmak istiyor. Önce kafamızda şimdiye kadar oluşturduğumuz ön bilgilerden arınarak sözlüklerden ve insanların bize aktardıkları bilgilerden doğru ve yanlış kendimizi kurtararak sadece kuranda geçen ifadelerden RAB, MELEK VE HALİFE, Sözcüklerinin ne anlama geldiğini aramaya çalışalım.

MELEKLER

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

MELEK: İnsanın fiziki ve Psikolojik yapısı da dahil olmak üzere İnsanların dışındaki, İnsanların hizmetine amade olarak yaratılmış bütün varlıkların adıdır.

Ayette ifade edildiği gibi Meleklere bilgiler kotlanmış o bilgiler çerçevesinde çeperleri taşmadan her bir melek kendi görev alanları içerisinde vazifelerini ifa ederler. Melekler Allah'ın vermiş olduğu Görevi yerine getirmekle hem secdesini Allah'a yapmaktadır. Hem de insanlara yapmaktadırlar.

17/ 44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tespih eder; O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tespihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.

2/34- Ve meleklere: "Ademe secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

O zaman meleklerle insanlar arasındaki temel farklılık meleklerde akıl yok takva yok ve fısk ve fücur da yoktur bu sebeple onlar kendi üzerlerine düşen görevi yapmakla görevlidirler. Ama insanlarda hem aklı hem takva yani güzellikleri fısıldayan bu gün insanların vicdan dedikleri olgu aynı zamanda insanlara inkârı kötülüğü başkaldırmayı fısıldayan fısk ve fücur vardır. Bunun ad yine toplum dilinde nefistir.

İnsanlar iki seçenekle karşı karşıyadırlar. Yani bir insanin aynı zamanda rabbin yolunda yürümekle hem peygamber hem Muttaki insan hem de Allah’ın hoşnut olduğu bir kul olabilmekte hem de aynı zamanda kâfir zalim şeytan da olabilmektedirler.

İşte melekler Bu iki tip insana evrene yöneldiği zaman hangi yolda insan giderse gitsin Müslüman ve kâfir ayırt etmeden meleklere gösterdiği ilgi kadar melekler onlara karşılık verirler. İşte insan bu anlamda kendi kararını kendisi vermekle ve meleklerin kendi verdiği kararlara dünya hayatında hizmet etmekle bir halife unvanı taşımaktadır. Halife hem dünya hayatında Allah’ın vekili anlamında Allah adına iş görme hem de Allah'ın bilgilerini topluma ve kendisine yaptırım olarak uygulamakla da halife özelliği taşımaktadır.

33/ 71- Ki O ( Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Kuran burada sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak hüsnü tahlil sanatı yapmıştır. Yerler ve gökler Bir melektir Onlarda akıl irade ve takva yoktur bu sebeple onlar yanlış yapmazlar. 

İnsan ise hem doğruya hem de yanlışa gidebilme eğiliminde yaratılmış olan bir varlıktır, İnsanın halife olması ve bu iki seçenekten birisini kabul ederek yol seçmesi kendi özgür irade alanı içerisindedir. Burada ifade edilen, onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. Sözü fısk yolunu seçen insanlar için kullanılmış olan bir ifadedir.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

2/38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

2/39- "İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır."

Buraya kadar bakarada geçen ayetler Yaratılmış olan varlıkları bize lisanı haliyle konuşturarak yaratılmış olan her varlık hakkında bize kuran bilgi vermektedir. Melek kavramı içerisinde ister istemez insan ve halife kavramına da değindik. Ama Halifenin biraz daha detayına girerek ne anlama geldiğini toplumların halife sözcüğünden ne anladıklarını kısacık da olsa kuran gözüyle anlatmaya çalışalım.

HALİFE

Halife kelimesi Kuran'da iki anlamda kullanılmıştır.

Birincisi İnsanların yeryüzünde ve kâinatta en mükemmel olarak yaratılmasıyla bütün varlıklara hükmedebilme onlar üzerinde tasarruf sahibi olmak bakımından yetkili ve sorumluluk alma açısından kullanılan halifedir.

39/ 39- Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Öyleyse kim inkâr ederse, artık inkârı kendi aleyhinedir. Rableri Katında kâfir olanlara kendi inkârları gazaptan başkasını arttırmaz ve kâfir olanlara kendi inkârları kayıptan başkasını arttırmaz.

İkinci Anlamda kullanılan halife İse Nebi ile ve nebilerin getirdiklerini kabul edenlerin güç ve iktidar sahibi olduklarında iyilikleri emreden ve kötülüklerden insanları sakındıran Mazlumun üzerindeki zalimin zulmünü bertaraf eden anlamda kullanılan halifedir.

38/26- "Ey Davut, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır."

Bazı İslam toplumlarında Halifelik adı altında kurulan devletlerin büyük bir çoğunluğunun Aslında halife olmadıkları onlar kendilerinin anladıkları dini ve yaşam biçimini tebaasına dikte ettikleri bir gerçektir. Bazı kuran okuyucuların ve din adına fetva verenlerin Kuran'da devlet ve halifelik olmadığını öne sürmeleri doğru değil, bu yanlış uygulamalara karşı onların bu söylemleri kur ani değildir. 

Allah örnek bir peygamber ve örnek bir toplumla hem fert hem de toplum devlet halinde Allah'ın yeryüzünde emirlerinin nasıl uygulanacağına ait bir halifelik örneğini kendisi ve kendisinden sonraki dönemlerdeki insanlara örnek bir model olarak yaşamalarını istemiştir.

2/ 142- Birtakım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir."

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Kuran bu toplumun yaşam biçimini tarihe bir belge olarak koymuş ve insanlar içerisinde Allah'ın dininin nasıl yaşanacağını örnek bir peygamberle kılavuzlanarak kendisinden sonra geçen Kuşaklara model olması açısından pratik bir kuran anlayışının tatbikatını yaptırmıştır.

İşte Yeryüzünde takva sahipleri iktidar olduklarında eşyaya ve insanlara nasıl davranılacağını ve vahyin kurallarını kabul edenler güç ve iktidar sahibi olduklarında onu diğer insanlara nasıl uygulayacaklarını anlatmaktadır. Yeryüzünde Müslüman olmayanlar iktidar sahibi olduklarında onlar ekini ve nesli yok ederler.

2/ 204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

2/206- Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.

Ama Müslüman olanlar yeryüzünde iktidar sahibi olduklarında ise adaleti ve ihsanı emrederler.

3/ 102- Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.

3/103- Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.

3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Müslüman olanlar eğer bir devlet olarak teşkilatlanıp onların başlarında olan bir reis Allah'ın hükmüyle hükmeden olmamış olsaydı, nasıl insanlar arasında zulmü yapanlarla ve dünyada mücadele edilebilecek?

4/ 75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

İsa Âdem in Yaratılışı gibidir konumuzdan belki biraz sapar gibi olduğumu düşünebilirsiniz. İnanın kuranda bir kelime ve bir ayeti anlamak için hani laf lafı açar diye bir söz var ya aynen onun gibi 

Kuran'da söylenen bir ayet ve bir kelime de diğer ayet kelime ve konuları açmaktadır. O konular ve ayetler anlaşılmasıyla hedeflenen konu ancak anlaşılabiliyor. Keşke insanların hepsi kuran üzerinde belirli bir anlama ferasetine sahip olsalar da detaylarına girmeden konuyu başlıklar halinde söyleyip geçebilsek. 

Şu anda bizim Asıl konumuzu teşkil eden Âdem kelimesinin Kuran'da konulduğu yeri ve konulduğu yerdeki asıl kıssayı nasıl anlaşıldığını  yakalayabilmemiz için yukarıda izah etmeye çalıştığım Rab, melek ve halife kelimelerinin anlaşılmasından sonra konunun anlaşılması biraz daha iyi kavranabileceği kanaatindeyim.

Şimdi Artık Rahatlıkla kâinatta Allah'ın yarattığı varlıkları temel olarak iki kısımda var ettiğini söyleyebiliriz. Birisi âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlar, bunlara kuran âdem, halife ve insan vasfına giren bütün sıfatlarıyla renkleri yaşam biçimleri cinsiyetleri davranış biçimleriyle sınıflara ayrılmış olan ve Allah'a karşı ibadet ve kulluk için yaratılmış olan varlıklardır. Bir ayetle bunu tescillemeye çalışalım.

51/ 56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

51/57- Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.

İkinci bir varlık da Hem Allah'a secdelerini yapan hem de âdemoğlu şemsiyesi altında bulunan bütün varlıklara secde eden onların hizmetlerine verilmiş meleklerdir. Bu Anlamda çevreye ve kainata baktığımız zaman mutlaka görebildiğimiz veya şu anda göremediğimiz bütün varlıklar ya adem şemsiyesi üst kimliği ile şekillenmiş olan varlıklardır. ya da melek şemsiyesi üst kimliği altında şekillenmiş olan varlıklardır.

ÂDEM
2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Demiştik ki Yerlerde ve göklerde Allah'tan başka yaratıklar melekler ve âdem şemsiyesi altında toplanmış insanlar diye tanımlamıştık. Fakat üçüncü bir varlık karşımıza çıktı. İblis Eğer olayı doğru kavranır hale gelmişse ya meleklerden ya da insanlardan bir varlık olması gerekiyor. 

 Ayette iblisten bahsedilirken âdeme secde etmeyen bir varlık olduğu kesindir. Eğer iblis âdem kategorisinden bir varlık ise neden meleklerle beraber anımsanarak âdeme secde etmesi istenmektedir. Yok, eğer melek kategorisine giriyorsa neden bütün melekler secde ettiği halde iblis secde etmiyor?

Kuran'da konumuzla ilgili melekler ve insanlar ile ilgili biraz bilgi sahibi olmuştuk. Şimdi de iblis hakkında Kuran'dan bilgi toplayarak onu tanımaya çalışalım. Tanıyalım ki dostumuzu düşmanımızı bilerek ondan korunmasını ve yardım alınmasını bilebilelim. Kuranda iblisin yaratılışı ile ilgili Allah'ın intak sanatı yaparak iblis ile konuşmalarını bir dinleyelim.

38/71- Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.

38/72- "Onu bir biçime sokup, ona Ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."

38/73- Meleklerin hepsi topluca secde etti;

38/74- Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

38/75- (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"

38/76- Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

38/77- (Allah) Dedi ki: "Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."

38/78- "Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir."

38/79- Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı."

38/80- Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın."

38/81- "Bilinen vaktin gününe kadar."

38/82- Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım."

38/83- "Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç."

38/84- (Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim" dedi.

38/85- "Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım."

Verdiğim iblis ile ilgili konuda geçen ayetlerde, İblisin ateşten yaratıldığını, İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıkların âdeme ve eşine insana secde ettiği halde sadece iblisin secde etmediğini bunun sebebi sorulunca da kendisinin ateşten yaratıldığını âdemin ise topraktan yaratıldığını bahane ederek Allah'ın emrine muhalefet ederek baş kaldırdığın anlatmaktadır. 

Kuran yaratıkların tanımını lisanı haliyle anlatırken asıl görevinin yaratmış olduğu kullarını saptırmak olduğunu bu sebeple kıyametin sonuna kadar da süre istediği anlatılmaktadır.

Bu nasıl bir varlık ki insan desek insan değil melek desek melekler secde ettiği halde iblis secde etmemektedir. Ama bildiğimiz bir şey var ki; Yerlerde ve göklerde yaratılmış olan bütün canlı ve cansız varlıkların yaratılış itibariyle Allah’ı tespih ettiğini bu sebeple de secde ettiğini bilmekteyiz. Bu sebeple iblis de bir görev için vardır. o görevini yapmaktadır. Görevini yapmakla da eğer melekler familyasındansa insan ve Allah’a secde etmekte eğer iblis insanlar familyasındansa inkâr etmekte ve isyan etmektedir.

18/50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Burada iblis hakkında önemli bir olguya şahit olmaktayız. Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. İblis ile cin’i Kuran aynı kategoriye yerleştirdiği görülüyor.

O zaman insanlar yaratılırken ilk yaratılışlarında insanların hepsi birden istisnasız rabbim Allah’tır demişlerdi.

7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

Cin konusunu burada işlemeyeceğim ama cinlerin  Kuran'a göre ibadet ve kulluk için yaratıldığına göre onlardan Müslüman ve Müslüman olmayanlar olduğu için âdem şemsiyesi altında isimlendirilen bir varlıktır. Ama Asıl insanın yaratılış biçimine uygun olmayan bir yaşam biçimi sergileyerek yaratılışta verilen söze sadık kalmayarak dünyayı kendilerine ilahla haline getirip ahi ret âlemini unutmalarından dolayı yabancılaşması anlamında cin tabiri kullanılmıştır.

Aynen iblis de insanda var olan iki olgudan birisi olan insanın denenmesine vesile olan Kibir gurur, nefsanî duyguların körüklenerek insanları inkâra başkaldırmaya teşvik eden bir dürtüdür. Her insan içinde var olan bir sestir.

Bu insan var olduğu ve yaşamaya devam ettiği sürece var olacak olan bir haslettir. Psikoloji dilinde bunun adı alt ben ve içimizdeki çocuk olarak tanımlanan bir olgudur. Kuran'da ise bu olgunun adı iblis, fısk fücur ve nefis olarak anılmaktadır.

Öyleyse iblis melekler familyasından olup, İnsanların dünya hayatında denenmesinin asıl sebebe bini oluşturması nedeniyle meleklerden ince bir nüans farkıyla ayrılarak Cinler gibi bir misyonun görevini üslenmeleriyle cinlerden insanları sapmaya teşvik etmekle görevli bir varlık oluşuyla yaptı görev dışında bir görev yapmamakla da melek olmaktadır.. 

Dikkat ederseniz melekler insan iradesinin karar verme aşamasından sonra insan hangi yola giderse melekler o yolda insanlara hizmet verdiği halde iblisin görevi ondan farklılaşmakta sadece insanı sapmaya teşvik etmekle görevli oluşundan dolayı Allah’ın lanetlediği bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyleyse İblis insanın denenmesinin asıl nüvesini oluşturan sapma eğiliminin tetikleyicisi olan bir melektir.

38/77- (Allah) Dedi ki: "Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."

Her insanda var olan ve insanları diğer yaratıklardan ayıran ve iki seçenekle karşı karşıya kalan insanın seçeneklerden iblisin tekliflerini asla insanlara kabul etmemesini emrederek iblis ve iblisin teklifi sonucunda şeytanlaşmış insanların yoluna uymamalarını emretmektedir. 

Dolayısı ile hem insanın iblisin teklifine uymamasını hem de iblisin tekliflerinin ideoloji haline getirilmemesini Allah insandan istemektedir. İşte bu ideoloji insanlar durdukça yaşadıkça var olacak bir olgudur. Bu açıklamalarımızdan sonra tekrar konumuza dönerek iblisin âdem ve eşine etkisini anlamaya devam edelim.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Dikkat ederseniz bakara otuzdan itibaren Yaratılmış olan varlıkları Allah kuranda lisanı haliyle konuşturarak iblisin ortaya çıkışıyla beraber sadece âdeme meleklerin secdesinden söz ederken burada Her insanda iki yöne gidebilme eğiliminin ortaya çıkmasıyla beraber bir de âdemin yanına eş çıktı. İblisin kandırmayı aldatmayı teklif ettiği ikinci bir varlık olarak Âdemin eşi de dâhil edilmiştir.

Kuranda insanı Allah tanımlarken insan temel olarak iki parçadan iki kişiliğe sahip bir varlıktır. Ayette bahsedilen bol bol yenilmesi gereken daha doğrusu insanların güzel amellere götürmeye teşvik eden onu tetikleyen bir takva duygusu olduğu gibi onu kışkırtan haramlara karşı vesvese veren bir de iblis olgusu bulunmaktadır. Kuran bunu şöyle açıklamaktadır.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Her olay karşısında insanlara mutlaka iki ses gelir. Her şeyin de bir haramı bir de helali vardır. İşte o iki sesten helal ve güzel olanları yapmayı insan istiyor ve onu yapmaya karar vermişse bu ses takvadandır. Eğer kötü olan ve Allah’ın yasakladığı şeyleri insan yapmaya karar vermişse o da mutlaka iblisten fısktan nefistendir. İşte ayette bahsedilen fücur ve ondan sakınma olgusu gündeme gelmektedir. Bu da sadece insanlarda vardır.

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

İblisin görevi fücura insanları yöneltmeyi teklif etmektir takvanın görevi de insanları fücurdan korumak ve onları doğru olan davranışlara yöneltmektir.

İşte âdem ve eş durağanlıktan çıkarak hem iblisin hem de takvanın teklifleri arasında gidip gelmektedir. Yedi kocalı Hürmüz yerine iki kocalı deyim yerindeyse teklif sunulmaktadır. İşte burada karar insanındır hangi yola gidecekse onu kimse engelleyemez sadece teklif sunabilirler.

Âdem gördüğünüz gibi insanı topraktan yaratan Allah bir süreç içerisinde özene bezene yaratılırken daha iblis ve takvanın ortada görülmediği ve insanın günah ve sevaba karşı meylinin olmadığı bir konumdaki durumunu anlatmaktadır.

Tabiri caizse Allah âdem ve eşi ile şöyle konuşmaktadır. Bu mesaj aynı zamanda âdem ve eşi şahsında bütün insanlara verilmektedir. Ey âdem ve onun eşi Havva Ayşe Fatma neyse. Bakınız size istediğiniz güzellikleri yapabileceğiniz arzı yarattım. Orada hem sizin için temiz ve güzel olan nimetler verdim aynı zamanda pis ve haram olan nimetler de verdim hem güzel davranışlar ve hem de kötü davranış yolları da yarattım. 

Siz dünya hayatında adam gibi yaşarsanız yasaklamış olduklarımdan kaçınır serbest ve helal ettiklerimi yaparsanız yerseniz, siz hem dünya hayatında mutlu olursunuz hem de ahir et hayatında mutlu olursunuz bu benim vadi-m'dir. Ben vadimde dururum vadimden asla caymam demektedir.

İblis bu tekliflerini misyonlaştırarak insanların karşısına şeytanlaşarak bu yolu ilkeleştirerek insanları kandırıp şeytan konumuna düşürmektedir. Şeytan iblisin yolunun ilkeleştirilmesidir. Bakınız devam eden ayette şöyle anlatılmaktadır.

2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

Günahsız durağan bir halden, Kuran bunu cennet ifadesi ile tabir etmektedir.  Erginlik yaşına gelince günah işleyen ve tövbe eden bir konuma gelişini  cennetten çıkarılışı olarak anlatmıştır.hem günah işleyen hem de günahından dolayı tövbe edebilen  İnsanlar denemeye tabi tutmaktadır. Nitekim kuran şöyle buyurmaktadır.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Konun'un devamında ayette bunu zaten güzel bir şekilde dile getirmektedir.

2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

2/38- Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

Bütün insanlar ilk yaratılırken bu evreden geçmektedirler. Günah ve sevap işleme olayı iblis ve takvanım oluştuğu zaman başlamaktadır. Bütün insanlarda takva ve fıskın tesiri akıl baliğ çağında başlamaktadır. İşte yukardan beri izah etmeye çalıştığımız âdemin yaratılışı bu aşamalardan geçmektedir. İsa da yaratılırken bu aşamalardan geçmesi anlamında İsa’nın yaratılışı âdemin yaratılışı gibidir ifadesi kullanılmaktadır.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki Kuranda bahsedilen,

3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

Bu ayette geçen âdem insanların yaratılış biçimindeki bahsedilen âdemdir yoksa insanların ilk yaratılışında anlatılan bir tek âdem anlamında olan adem değildir. Bir de Kuran'da bahsedilen peygamber olan âdemden söz etmektedir.

3/32- De ki: "Allah'a ve elçisine itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.

3/33- Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;

Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN-ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotail.co

Hiç yorum yok: