RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Kuran'da anlatılan tebliğin metodu, Allah’ın peygamberlere insanlara nasıl mesaj iletmesi gerektiğinin vahiyle tanımlanmış şeklidir. Tabiri yerindeyse kendi sahasındaki uzmanlaşmış bir doktorun hastasını inceleme ve tahlilden geçirdikten sonra teşhisini koyar. Ve reçetesini yazarak hastanın bu reçetedeki ilaçlarını kullanmasını söyler. Hastanın ilacı alıp almaması ilacı zamanında kullanıp kullanmaması onu ilgilendirmez. İlacı yerinde ve zamanında kullanmışsa hastanın kendi lehinedir. Kullanmamışsa da kendi aleyhinedir.
Aynen Onun gibi Allah Peygamberler aracılığı ile insanların dünyada hayatında nasıl yaşaması gerektiğine dair, kitaplarını gönderir. Ve peygamberlere sadece bu mesajı teklif etmesini söyler. Kabul edip etmemesini herkesin kendi özgür iradesine bırakır.
24/54- De ki: "Allah'a itaat edin, Resûle itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık Onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir."
Tebliğ Karşıdaki insanı önce dinleyip, onun hakkındaki bilgileri alıp onun yanlış olan yönlerini ürkütmeden onun anlayacağı bir dille onu bilgilendirmektir.
Tebliğci bir kişinin önce şunları bilmesi gerekir.”Ağaç yaş iken eğilir” diye bir atasözü vardır. Her şey bu ata sözüne uygun olarak yankısını bulur. Vücuttaki bir hastalık müzminleşmeden teşhis edilip önlem alınırsa, çabuk iyileşir. Bulaşık taze iken yıkanırsa daha kolay yıkanır. Hiç bilgi kirliliğine bulaşmamış birisi ile, doğru ve yanlış bilgilerle doldurulmuş olanlara anlatmayı kıyasladığın zaman bilgisi olmayan insanlara doğru bilgiyi öğretmek daha kolaydır.
Hiç bilgisi olmayana anlatmak bembeyaz bir kâğıda yazılan yazı gibidir. Ama bilgi kirliliğine boğulmuş bir insanın önce beynindeki kirli bilgileri atmak için emek sarf edeceksin. Daha sonra da o doğru bilgileri anlatacaksın. Birincisinde iki kat emek ikincisinde ise bir emek vardır.
Saf ve temiz beyin; hanif olan insanlarda bulunur. yani hiçbir bağımlılığı olmayan doğru ve yanlış bilgilerle bezenmiş beyin antenlerinin açık olduğu insanlarda bulunur.
Hanif demek; beyin antenlerinin vericilere karşı açık olup gelen bilgileri, akıl süzgecinden geçirdikten sonra düzgün bir terazide tartarak doğru bir anlayışı yakalaya bilendir.
İnsan Nedir? Yerlerde ve göklerde yaratılmış olan varlıkların donanım bakımından en mükemmel olması ile onu yetkili ve sorumlu kılan, yaratılış bakımından diğer varlıklardan akıl, takva, fısk fücur farkıyla farklılaşan nötr bir varlıktır.
Bir başka ifade ile hem takva yönüne hem de fıskfücur yönüne eğilimli olan nötr bir varlıktır. Dünya üzerinde yol seçmede yetki ve sorumludur. Bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler bir insanın kendisi istemedikçe, kendisine verilen iki yola gitme hakkını elinden alamaz. Ve istediği yolun dışında bir yola götüremezler.
Bu İki eğilimin teklifi insanın kendi öz yapısında vardır. Psikoloji ilminin deyimi ile “alt ben üst ben” veya “ içimizdeki baba ve çocuk” kavramları ile bunlar açıklanmaya çalışılmıştır. Ne insanın içerisindeki seslerin ne de insanların dışından gelen seslerin insan üzerinde yola gitmesinde zorlayıcı bir güçleri yoktur. İbrahim suresinde bu olay şöyle izah edilmektedir.
14/21- Onların tümü-toplanıp (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: "Şüphesiz, biz size tabi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?" Dediler ki: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur."
14/22- İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır."
14/23- İman edip Salih amellerde bulunanlar, Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan dirlik temennileri: "Selam"dır.
Ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman Hem rabbani yola hem de şeytani yola giderken ne onlara peygamberlerin ne de şeytan ve dostlarının insan üzerinde kendisi istemedikçe asla zorlayıcı bir gücü yoktur.
İşte ister kendisini rabbani yolda olduğunu iddia edenler olsun ister şeytanın yolunda olanlar olsun kişilere kendi yollarına sadece davet ederler.bir başka deyişle teklif sunarlar. Karşıdaki tebliğe muhatap olanlar da eğer herhangi bir şeye karşı bağımlılığı yoksa sözü dinlerler en güzel olan neyse onu kabul eder ve yaparlar.
39/18- Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.
İlk okul ikinci sınıftaki iki öğrenciye sordum. Dedenin yaşı babanın yaşından yirmi yaş küçük, babanın yaşı elli olduğuna göre dedenin yaşı kaç olur? Dediğimde Birisi dedi ki dedemin yaşı otuz olur dedi. Öbür öğrenciye sordum o da dedi ki dedenin yaşı babadan küçük olmaz ki” deyince tekrar dedenin yaşı otuz olur diyen öğrenciye yöneldim. Hanginizin verdiği cevap doğru dedim. Dedi ki arkadaşın verdiği cevap doğru. Baba dededen küçük olmaz dedi.
Evet bir öğrenci olayın bütününü kavrayarak dede ve baba kavramını da bilerek soruyu cevaplamıştı ama öbürü sadece oradaki toplama çıkarma işlemine odaklanıp soruyu cevaplamaya çalışıyordu.
İnsanlara tebliği sunarken de insanların zan ve tahminle kabul ettikleri bazı şeyleri onlara seçenekleriyle belgeleyerek sunmak gerekiyor. İnsanlara en güzel tebliğ söylemden ziyade onlara doğru yaşamayı önce insan kendisi yapmalı daha sonra başkasına o doğru yaşamı teklif olarak sunmalıdır. Bir baba elinde sigara oğlum sigara içme demesi ne kadar yakışıksız ise yapmadığı bir şeyi insanlara yap diye söylemesi de o kadar yakışıksızdır.
Benim İslam’la yeni tanıştığım dönemlerde bizi din konusunda bilgilendiren babamız annemiz amcalarımız ve yakınlarımızdır. Biz İslamı onlardan kültür olarak öğreniyorduk. Fakat ne zaman düşünecek çağa geldik artık anlatılanları sorgulamaya başladık. Rahmetli babam şöyle bir inanışa sahipti. Ve bize bunları anlatırdı.”Ölen iyi adamların bedenini toprak yemez” Rahmetli dedem de bizim köyün iyi adamlarından olduğunu herkese yardım ederek onların gönüllerinde taht kurduğu halk arasında fısıldanıyordu.
Allah gerçek olan anlayışı gösterecek ya, Dedem öleli on üç yıl filan olmuştu ben de o zamanlar on üç yaşına basmıştım. Ölen insanın kötü olanlarının bedenini toprağın yiyip yemediğini daha bilmiyorduk. Olacak ya mezarlığın içerisinden yol geçmesi gerektiğini yol geçecek olan yerdeki mezar sahiplerinin yakınlarının mezarlarını oradan kaldırarak başka bir yere nakledilmesi için muhtardan tebligat geldi.
Babam ve kardeşlerimle beraber mezarı korkak titreyen eller dehşetli birbirimize bakışlarla deşelemeye başladık. Dedeme en yakın olan babamdı tabi ki ne olsa onun oğluydu. Yüzü sarardı o bekliyordu ki bembeyaz kefen alnından terler akan taptaze konulduğu gibi bir ceset, fakat beklenilen olmadı artık o güne kadar anlaşılan inanışlar bir anda Allah’ın ayeti belge olarak karşımıza çıkınca bir anda yıkılı verip buharlaştı gitti. Bir tutam sakal kafatası kol ve bacak kemiklerin den başka hiçbir şey kalmamış.
Eğer biz o konu hakkında gerçek bir bilgiye ulaşmamış olsaydık Ölen iyi insanların bedenini toprak yemez inancı bizde sürüp gidecekti. İnsanlardaki batıl inançlar sorgulanmadığı o konu hakkında detaylı bir araştırma yapmayanlarda sürüp gitmektedir.
İman etmek demek doğru ve yanlış olanların testen geçirilmeden anlatılanları kabullenmek demek değildir. Söylem ve eylemin uyuşarak kalbin mutmain olması demektir iman. Yani şeyh denizde yürür havada uçar dendiği zaman nerde? Göstersin demek gerekiyor. Miş mişlerle iman olmaz. İman etmek testten geçtikten sonra inanacağı şeye inanmak demektir.
13/28- Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.
Zikir bilgilenmek bilinmeyenleri bilinen hala getirmek demektir. Bunlar da kuran zikir ehli demektedir. İşte peygamberlerin dünya işlerinde danışma merci kendi sahasında uzmanlaşmış olan ilim adamlarıdır. Kuran peygambere zikir ehline sor diyerek bilmediği konularda onlardan yardım almasını istemektedir.
3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
Peygamberler İslam toplumlarında ve kitap ehlinde anlaşıldığı gibi her konuda bilgi sahibi değildirler. Onlar ancak Allah’ın bildirdiği konularda bilgi sahibidirler. Evet genelleme olarak vahiylerle doğru düşünmenin çerçevesi çizilerek tanımlanmıştır. Doğru ama detayına gidildiği zaman her ilim dalının bir uzmanlık alanı vardır. Onların ortaya çıkardıkları veriler Allah’ın ayetleridir.
“iş konusunda onlarla müşavere et. İş konusu ifadesini hangi konuda uzman varsa kişi yöneldiği zaman o konuların uzmanlarına insanları yönlendirmektedir. Peygamber nalbant değilse nalbantlık hakkında bilgisi yoktur veya peygamber ziraat mühendisi değilse ziraatla ilgili bilgileri ziraat mühendisinden dinler. Peygamber doktor değilse tıpla ilgili bilgileri doktorlardan öğrenir. İşte kuranın ısrarla zikir ehline sor demesinin altında bunlar yatmaktadır.
21/7- Biz senden önce de kendilerine vah yettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.
TEBLİĞDE MUHATABI BİLMEDİĞİ KONUDA BİLGİLENDİRMEK!
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peygamberlere muhatap olan iki tip insan vardır. Ehli Kitap ile ümmiler, puta tapıcılar, kafirlerdir.
KİTAP-EHLİ!
İncil hakkında ansiklopedik bilgi
İlgili Bilgi Başlıkları
Allah tarafından Hz. İsa'ya gönderilen; Tevrat'ın aslını doğrulayan Kur'an-ı Kerîm tarafından tasdik edilen ve bir anlamı da "yol gösterici, aydınlatıcı" olan (el-Maide, 5/46-48), dört büyük kitaptan birisi. Yunanca "Evangelion"; iyi haber, müjde demektir. Esas itibariyle Hz. İsa'nın hayatını, mucize ve faaliyetlerini, söylediği hikmetli sözleri, tebliğ etmiş olduğu şeriat hakkındaki peygamberane hakikatleri anlatmak için kullanılmıştır. Bu kelime ile ilk Hıristiyanlar; İsa'nın insanlara bildirisini, onları kötülük ve günahtan kurtarmağa ve selamete götürmeğe geldiğine dair vaadini anlatmış ve adlandırmışlardı. Hz. İsa da onu; "Tanrı'nın Krallığı'nın müjdesini (iyi haberini) duyurma" olarak tanımlar (Kitâb-ı Mukaddes, Matta, I, 1, 14; S.C.F.Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, London, 1970, s. 310; Anne Merie Sechimmel, Dinler Tarihine Giriş Ankara 1955, s. 210).
Her ne kadar Kur'an-ı Kerîm, Hz. İsa'ya gönderilen İncil'i tasdik ederse de, bugünkü İncillerin Hz. İsa'ya gönderilen İncil'in tahrif edilmiş şekilleri olduğuna ayetlerde şöyle işaret edilir:
"İncil sahipleri Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fasık olanlardır" (el-Mâide, 5/47).
"Ey Kitab ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabb'inizden size indirileni gereği gibi uygulamadıkça bir temeliniz olmaz" de (El-Mâide, 5/68).
"Onların izleri üzerinden peygamberlerimizi ardarda gönderdik; Meryem oğlu İsa'yı da ardlarından gönderdik ve ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk; üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler; içlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik; ama çoğu yoldan çıkmışlardır" (el-Hadid, 57/27).
Geçmiş peygamberlerde olduğu gibi, Hz. İsa'nın sağlığında da İncil, yazılı kitap hâline getirilmemiştir. Çünkü İsa (a.s)'ın tebliğ süresinin kısa oluşu ve yaşadığı devrin şartları buna elvermiyordu. En erken yazıları İncil, İsa'dan sonra 70'li yıllarda kaleme alınmıştır. Dolayısıyla Hz. İsa'nın tebliğ ettiği hakikatler anında kaydedilememiş, sonradan yazıları İncillere insan sözü karışmış ve böylece kitabın aslı tahrife uğramıştır.
Bugün kilisece kabul edilmiş dört resmi İncil vardır: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri. Bunların Havarilerden geldiği ve sahih olduğu kabul edilir. Bunlardan ilk üçü -birtakım ayrılıklara rağmen- ana mesele ve bölümlerinde birbirlerine yakındırlar. bunlar, "aynı bakış açısıyla yazılmış anlamında", "Sinoptik" İnciller adı verilir. Bu üç İncil, zaman bakımından dördüncü incilden öncedirler (Maurice Bucaıller, Kitâb-ı Mukaddes Kur'an ve Bilim (trc. Suat Yıldırım), İzmir, 1981, s. 90 vd.; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi İstanbul 1983, s. 206 207).
Bu dört inciliden Markos'un incilinin en eskileri olduğu, Matta ve Luka İncillerinin, hem bunun eski şeklinden, hem de kaybolan ve "o" denilen bir kaynaktan metinlerini aldıkları söylenmektedir. Bu İncillerin dördüncüsü olan yuhanna incili ise, oldukça geç yazılmış mistik yönü ağır basan bir incilidir (Schimmel a.g.e., s. 118; Bucaıller, a.g.e., s. 96).
Dört incil ve yazarları şunlardır:
Matta İncili; 28 babtır. Matta, Havarilerden biri olup, M. 70 yılında hristiyanlığı yaymak için yerleşmiş olduğu Habeşistan'da ölmüştür. İncilde Hz. İsa'nın Mesihliği üzerinde durur.
Markos İncili: Markos, Havarilerin reisi olan Petrus'un talebesidir. Hıristiyanlığı yaymak için yerleşmiş olduğu Mısırda M. 62 yılında ölmüştür. İncili 16 bab olup Hz. İsa'nın hayatından bahsetmektedir.
Luka İncili: Doktor veya ressam olduğu söylenen Luka, Pavlos'un talebesidir, Havari değildir. İncili M. 60 yıllarında yazmıştır. 24 babtır. İsa'nın hayatı ve tebliğ ettiği şeylerden bahsetmektedir.
Yuhanna İncili: 24 bab olan bu incili yazanın Yuhanna'nın talebesi olduğu sanılmaktadır. Bu İncil'de İsa'nın, Allah'ın oğlu olduğu tezi üzerinde ısrarla durulmaktadır. Aslında bugün elimizde bulunan İncil'de bu dört incilin dışında 23 incil daha olup toplam 27 İncil den meydana gelmiştir. Hâlbuki Allah'ın Hz. İsa'ya indirmiş olduğu İncil birdir (Ahmet Kahraman, Dinler tarihi, İst. 1968, s. 189).
Bir ilim adamının tespitlerine göre bugünkü İncillerin gayesi; Hz. İsa'nın sözlerini ve işlerini aktarmakla, onun yeryüzündeki risale tinin tamamlandığı sırada, insanlara bırakmak istediği talimatları onlara tanıtmak olmuştur. Talihsizlik İncil yazarlarının, bildirdikleri olayların görgü tanığı olmamalarından ileri gelir.
Onlar, Hz. İsa'nın hayatı hakkında muhtelif Yahudi-Hıristiyan cemaatlerinin, bugün kaybolmuş bulunan ve sözlü rivayetle nihai metinler arasında vasıta rolü oynamış olan, sözlü veya yazılı durumda korunan bilgilerin, o toplulukların sözcüleri tarafından anlatılmalarından başka bir şey değildir (Maurıce Bucaılle, a.g.e., s. 369).
Kur'an-ı Kerim'de semavi kitaplardan ve İncil'den şöyle bahsedilmektedir:
"Sana kitabı hak ile ve kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi. Bundan önce de insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil'i indirmişti. (Doğruyu ve eğriyi birbirinden) ayırdeden (kitaplar)ı da indirdi. Allah'ın ayetlerini inkar edenler için mutlaka çetin bir azap vardır. Allah daima üstündür ve öc alandır" (Âlu İmran, 3/34).
"Allah demiştir ki: Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Ruhu'l- Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; sana kitab'ı, hikmet'i Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim.
Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun, benim iznimle kuş oluyordu; anadan doğma körü ve alacayı benim iznimle iyileştiriyordun; benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun ve İsrailoğullarını senden savmıştım; hani sen onlara açık deliller getirdiğin zaman, içlerinden inkâr edenler; bu açık bir büyüden başka bir şey değil demişti (el-Mâide, 5/110).
Ahmet GÜÇ
Bu Bilgiyi Paylaş
İncil ile İlgili Yorumlar
çiçek kaya yorumu
Bu Yorumu Rapor Et
burası çok güzel ve o kadar uzun değil idare eder tam ben istediğim uzunlukta ve yeterli bilgide beğenmeyenlere burayı zorla açtıran yok gitsinler bu kadar güzel anlatım yapan Başka site bulsunlar o zaman yani ibraz mantıklı düşünün havalanmayın hele de bu sayfada din sayfasında küfür alay havalanma sömürgecilik hiç birini yapamayın ALLAH RIZASI İÇİN kibar olmayın bu sayfayı bile bulamayanlar vardır...!
Misafir yorumu
Bu Yorumu Rapor Et
kitap fuarında bir papazla sohbet ettim. Hıristiyanlık hakkında kitaplar bakarken papaz bana anlayamadığın bir konu var mı diye sordu. Bende var dedim .Ne diye sordu, Bende papaza,sana 3 soru soracağım dedim. Tamam dedi.,bende sorularımı sormaya başladım.Soru 1 dedim ki bu gördüğün İncil Allahın Vahiy yolu Cebrail ile Hz İsa’ya gönderdiği incilimidir dedim PAPAZ evet dedi bende PAPAZA sordum BU İNCİL HZ İSAYA gönderilmiş kitap ise insanlara göre İncil olur mu PAPAZ olmaz dedi. Bende soruyu sordum pekiyi lukaya göre İncil- matta göre İncil- markosa göre İncil- yuhan’na göre incil nasıl oluyor,ben yazayım bana göre sen yaz sana göre İncil olur mu İNCİL bir tane ise neden 4 değişik İncil var dedim cevap veremedi.PAPAZA ikinci soruyu sorayım mı dedim sor dedi SORU 2 bu İNCİL Hz İSA gönderilmiş kitap ise, Hz İSANIN yakalanmasını ,çarmıha gerilmesi ,ölmesi , öldükten sonra havarilerine görünmesini ,ALLAH kime vah yetti 3cü şahıs kim dedim. ölen bir insana vahiy nasıl gelir. Ölen insana vahiy gelmeyeceğine HZ İSANIN ölümünü ALLAH kime vah yetti. cevap veremedi 3 soruyu sorayım mı dedim sor dedi SORU 3 DEDİMKİ Markos incilinin son bölümünde derki HZ İSA havarilerine göründükten sonra göğe yükseldi ALLAHIN SAĞ TARAFIN OTURUYOR. Bende dedim ALLAH neredeki HZ İSA sağ tarafında otursun dedim. 50 milyon km yukarıdan dünyayı göremezsin bizim galaksimizde milyarlarca yıldız var, dedim boş ver bizim galaksimizi milyarlarca galaksi var kâinatın düşün ne kadar büyük olduğunu ALLAH’A MEKÂN TAYİN edebilirimsin ki HZ İSA sağ tarafında otursun dedim cevap veremedi. Sonra papaz bana sen kendi yoluna git dedi bende oradan ayrıldım.
Yorum Gönder
Lütfen konu (İncil) ile ilgili faydalı olabilecek bilgilerinizi yazarak internette Türkçe bilginin gelişmesine katkıda bulunun. Teşekkür vb. yorumlar yayınlanmamaktadır. Hata bildirme ve diğer mesajlarınız için bu linki kullanınız.
******
Ehli-Kitap=Kitap sahibi demektir. Yani Allah'tan peygamberlerin geldiğini, kitapların geldiğini ahir et âlemini kabul ettiği halde Allah’tan gelen vahiy orijinli dini Allah’ın gönderdiğinin dışında bir anlayışa sahip olanlardır.
Bunların kabullendiği ve anladıkları din anlayışı, Allah'tan gelen ve orijinli din ilke kendilerinin kabullendiği ve yaşadıkları dindeki farklılaşmalarıdır. Yani Allah'ın haram ettikleri bazı şeylerin kendileri tarafından helalleştirilmesi veya Allah'ın helal ettikleri bazı şeylerin de haramlaştırılmasıdır.
Kuranın iniş döneminde bu tip insanlar olduğu gibi şimdi de olmaktadır. Ve bundan sonra olmaya devam edecektir. Bir şey ya doğrudur ya da yanlıştır. Bir şey aynı zamanda hem doğru hem de yanlış olamaz. Her şeyin de bir doğrusu mutlaka vardır. Doğru tektir. Ama yanlışlar çoktur.
Allah'ın peygamberler aracılığı ile peş peşe dizerek her peygamberin kendilerinden öncekileri doğrulayıp tasdik etmesi ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri müjdelemesi bir tek doğrunun olmasını göstermektedir.
Tevhidi yol budur. Rabbani yol budur. Bu yolda olanlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler. Bunun dışında olanlar ayrı ayrı şeriat ve ümmet tirler.
2/ 213- İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları,yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
5/ 48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahit-gözetleyici' olarak Kitap’ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Ayetlerden anlaşıldığı gibi Nebiler aracılığı ile gelen vahiy orijinli dinden uzaklaşarak bu Allah katındandır deyip de yanlış din anlayışına sahip olanlar doğru çizgiden sapanlardır. Allah Müslüman kelimesinden başka isim kullanılmamasını söylerken insanlar yüzlerce vahyin dışına saparak din şeriat edinmeleri Allah’ın sunduğu dinle yolla alakalarının kesilerek şeyhlerini mezheplerini meşreplerini yol gösterici olarak kabul ederek, başka başka isimler takmaktadırlar. Allah ise doğru sözlü olanların konumunu tanımlarken şöyle buyurmaktadır.
41/33-Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
Bir kaç kişi oturup sohbet ederken konu mezheplerden açılmıştı. Ben de bir tanesine sordum sen hangi mezheptensin dedim.” O da Hanefiyim dedi.” Ben de yarı espri yarı gerçek gördünüz mü bu adam Müslüman değil dedim.
Diğer arkadaşlar heybetli, kızgın saldırgan bir tavırla neden? “diye sordular? Bak kendisi söylüyor eğer Müslüman olsaydı Hanefiyim demezdi Müslümanım derdi. Deyince şok geçirdiler. Bu gün Hanefi mezhebinden veya şia mezhebinden olan birisine veya selefiden birisine Kuran'dan bir ayet okusan biz kuranı bilmeyiz biz bizim âlimlerimiz ne demişse onu yaparız. Üstelik bir selefi âlimi bunu şöyle tanımlamaktadır.
2/ 90- Allah'ın kullarından, dilediğine Kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazap üstüne gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.
2/91- Onlara: "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde: "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan sonra olan (Kur'an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur'an), yanlarındakini (kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"
Üstelik bir selefi âlimi bunu şöyle tanımlamaktadır.
Eğer Kuran bir şeye kara derse bizim mezhebimiz veya âlimimiz ona ak derse biz Kuran'ın söylediğini değil, âlimimizin söylediğini yani Kuran'ın kara dediğini değil âlimimizin ak dediğini yaparız diyorlar. Kuran bir taraftan Allah’a iman etmeyen ahi ret âlemine inanmayan putlarını Allah ile kendileri arasında yaklaşım vesilesi yapan kâfirlerle ehli kitap anlayışı açısından bu yönüyle bir benzerlik oluşmaktadır bu anlayışta onları şirke götürmüştür.
9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
Şu anda yeni bir peygamber yeni bir kitap gelmiş olsa şu günkü İslam toplumlarının din anlayışından dolayı da onlara İslam olanlar Muhammet Allah’ın oğludur. Dediler böylece Allah’a şirk koştular ifadesi kullanırdı. Toplumumuzun içerisinde bulunduğu konum Yahudi ve Hristiyan olan toplumların din anlayışından hiçbir farkı yoktur.
Yahudi olanlar Musa peygamberi Allah’ın tanımladığı konumdan kaldırarak onun Allah’a ortak etmişlerse ve bu sebeple müşrik olmuşlarsa Hristiyan ve İslam toplumları da kendi peygamberlerini ilah konumuna getirerek müşrik olmuşlardır. Tabi ki Müslümanım diyenler ve Salih amel işleyenler hariç.
Önce bir tebliğcinin bu meseleleri çok güzel kavrayıp muhatabının Allah'ın gönderdiği kuran ile kendi din anlayışları arasındaki farklılıkları tek tek ortaya çıkararak yumuşak bir şekilde ona anlatması gerekir. Tebliğci bu görevi usulüne uygun bir şekilde yapmışsa onun üzerindeki sorumluluk bitmiş yükümlülük muhatabındır onun iman edip etmemesi tebliğcinin sorunu değil muhatabın sorunudur.
PUTA TAPICILARA TEBLİĞDE METOT!
Kuran'da puta tapıcıların bir adı da müşrikler ve ümmiler diye geçmektedir.
29/ 47- İşte Biz sana böyle bir Kitap indirdik. Bundan dolayı kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman etmektedirler. Bunlar (putatapıcılar)dan da ona iman edecek olanlar vardır. İnkârcılardan başkası Bizim ayetlerimizi inkâr etmez.
29/48- Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.
Kuran veya kurandan önce peygamberler aracılığı ile gelmiş vahiy orijinli dinlerin hepsinde karşılarında iki tip insanlar devamlı olagelmiştir. Müslüman kelimesi sadece yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın rabliği altında söylem ve eylemlerini gerçekleştirilmesini isteyenlerdir ona kul olanlardır.
Bir başka deyişle hayatı dirimi ölümü hep Allah’a ait olanlardır. Kırk yedinci ayette bahsedilen kitap ehli ve müşrikler vahiy orijinli söylem ve eylemden uzak olan kişilerdir. Nasıl kuran kitap ehlinin inandıkları peygambere onlara Müslüman olmayı emrettiği halde onların kendileri biz Hıristiyanlarız biz Yahudi’yiz diyorlarsa puta tapıcılar da biz atalarımızın dinindeyiz diyorlar. Bu tip inançların ikisi de yanlıştır.
3/ 52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler.
3/ 67- İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslüman’dı, müşriklerden de değildi.
Görüldüğü gibi bütün peygamberler Müslüman’dır kendisine iman edenleri o Allah’a yöneltmektedirler.
PUTA TAPICILARI: Bunların temel özellikleri Allah'ı kabul ettikleri halde Allah'ın kendilerine kitap ve peygamber göndermeyeceğine ahi ret alemi diye bir hayatın olmadığını söyleyip kendileriyle Allah’a arasında ilah olarak kabul ettikleri bir takım ideolojilerin temsilcilerini kendilerine ilah olarak tapmaktadırlar.
31/ 20- Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.
31/21- Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?
Günümüz dünyasından puta tapıcıların dünya görüşlerini isterseniz kendilerinden dinleyelim.
ALINTI ?
Deizm (tanrıcılık)
Tüm dinleri reddeden ancak tanrının varlığına inanan inanç şeklidir. Dinler reddedildiği için peygamberler, kutsal kitaplar, cennet ve cehennem, melek, şeytan gibi kavramların hiçbirinin deizm inancında yeri yoktur. Sadece evreni ve doğa kanunlarını koyan, bunun ardından evrene ve insanlığa hiç bir müdahalesi olmayan tanrıya inanılır. Bu tek inancın kaynağı, dolaysız yoldan algılarımızla doğaya ve insanın yapısına duyulan hayranlık ve bunları bir yaratan (tanrı) olması gerektiğine olan inançtır.
Deizmde ibadetlerin ve dinsel ritüellerin olmamasından dolayı ateistler ile deistler arasında günlük hayatta, pratik anlamda bir farklılık yoktur.
Deizm, evrim teorisine karşı değildir. Deizme göre insan, tanrının oluşturduğu kurallar çerçevesinde, daha ilkel canlıların evrimleşmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bir tanrıya inanmak, o tanrının, insanı aşama geçirmeksizin bir anda yarattığı fikrine de inanmayı gerektirmez. Semavi dinlerde yani Musevilik, Hıristiyanlık, İslam gibi dinlerde insanın, önceden evrim geçirmeksizin yaratıldığına inanılır. Bu inanış deizmde yoktur.
****************************** *****
Sorular ve Yanıtlar;
Deizm neye dayanır?
Akıla ve doğaya. Evrene bakınca bir düzen görürüz ve bu düzen bizi bir tanrı ya da tasarımcı inancına götürür.
Deizm ateizmin bir çeşidi midir?
Hayır. Ateizm tanrıyı reddeder. Deizme göre tanrı vardır. Deizm dinleri reddeder.
Eğer deizm tanrı inancını kabul ediyorsa deizm ve Yahudilik, İslam, Hıristiyanlık gibi diğer dinler arasında ne fark vardır?
Deizm yukarda da geçtiği gibi doğaya ve akla dayanır, vahye dayanmaz. Diğer tüm dinler vahye ya da kutsal kitaplara dayalıdırlar. Deizmde bir rahibe papaza ya da imama gerek yoktur. Deizmde ihtiyaç olan tek şey kendi sağduyumuz ve düşünme becerimizdir.
Deistler tanrının evreni yaratıp geri çekildiğine mi inanıyorlar?
Bazı deistler öyle düşünüyor, bazı deistler tanrının insan davranışlarına müdahale edebileceğini düşünüyor. Örneğin, George Washington Long Island'dan çekilme ya da teslim olma arasında daha riskli olan çekilmeyi seçmiştir ve kendisine niye daha riskli olanı seçtiği sorulduğunda, bunun yapabileceğinin en iyisi olduğunu ve gerisinin tanrının taktiri olduğunu söylemiştir.Kaynakwh webhatti.com:
Deistler dua ederler mi?
Sadece şükür ve teşekkür için dua edebilirler, tanrıya dikte etmezler. Dua için belli bir yer ve zaman, belirli bir vücut duruşları yoktur.
Deistler tanrıyı nasıl görürler?
Tanrıyı istediği kadar gücü olan ölümsüz bir varlık olarak görürüz. Albert Einstein' dan alıntı deizmin tanrı tanımı için iyi bir örnek olacaktır: " Benim dinim kendini zayıf aklımızla algılamamız zor olan sonsuz güç sahibi üstün ruha alçak gönüllü bir şekilde hayran olmaktan ibarettir. Bu üstün düşünen gücün duyguları derinden etkileyen ikna ediciliği ki bu kendini anlamak mümkün olmayan evrende ifşa eder, benim tanrı anlayışımı oluşturur"
Deizm bir mezhep midir?
Deizmin bir mezhep olması mümkün değildir çünkü Deizm kendine dayanmayı öğretir ve insanları daima akıllarını kullanmaya teşvik eder. Deizm bedeli ne olursa olsun otoriteyi sorgulamayı öğretir. Deizm vahye dayalı dinler gibi muhakemesi olmayan iddialarda bulunmaz. Vahye dayalı dinler insanları tanrının söylediklerine teslimiyete ya da bu sözlere karşı düşünme gücünüzü ertelemeye çağırır. Bunu iman olarak adlandırırlar. Örneğin, Musa'nın denizi yardığına ya da İsa’nın suyun üstünde yürüdüğüne ya da Muhammendin Kuran'ı bir melekten aldığına inanmak ne kadar mantıklıdır?Kaynakwh webhatti.com:
Deizmin dünyadaki fenalıklara karşı cevabı nedir?
Dünyadaki fenalıkların büyük bir kısmı eğer tanrı vergisi aklımızı kucaklasaydık ortadan kalkabilirdi. Unutulmamalıdır ki, Doğanın bulduğumuz ve ilerlemekte kullandığımız bütün kanunları, bilgisayardan tıpta ve uzay yolculuğuna kadar önceden beri vardı. Ama biz bilgimizi ilerletmek ve öğrenmek yerine batıl itikatları ve korkuyu seçtik. Başarının gereği olan zor işleri becermektense kendi davranışlarımızdan sorumlu olmadığımızı düşünmek daha çok yatıştırıcıdır. Deizm her soruya bir cevabının olduğunu iddia etmemektedir, deizm sadece bu sorulara giden doğru yolda olma iddiasındadır.
ATEİSTLERİN DÜŞÜNCELERİ
ALINTI
Ateizm nedir?
Ateizm, bir tanrının varlığına inanmamaktır.
Kelime anlamı olarak; teizm dinsel inancı ve tanrısallığı temsil eder Tanrıları ve fizik ötesi inançları reddeden bu görüş ise, bunun başına bir "a" eki alarak "A-teizm" şeklinde ortaya çıkmıştır Ateizme göre tanrıların varolmadığı kesin bir doğrudur
Ateizm, "teizm karşıtı" olabileceği gibi "teizm dışı" anlamında da kullanılır Yani "teistik olmayan" şeylere "ateistiktir" denebilir (Örneğin "Laiklik ateistik bir düşüncedir ")
İki farklı "ateizm"
"Ateizm" kelimesinin, biri dar diğeri geniş kapsamlı iki farklı şekilde kullanıldığı söylenebilir: Birinci tanıma göre "ateizm"; tanrı inancını reddeden ve buna kesinlikle karşı çıkan bir düşüncedir İkinci "ateizm" ise; "teizm olmayan" anlamında kullanılır ve deizmi, panteizmi, agnostisizmi de kapsar.
Ateizmin, ikinci tanımıyla ortaya çıkışının bir nedeni de; çoğu deist, agnostik ve panteistin zamanla kendilerini "ateist" olarak tanımlamasıdır Önceden dinlere karşı olduğu halde "ateist olmadığını" söyleyen çoğu insan bir süre sonra artık ateist olduğunu söylemeye başlar Bu bakımdan ikinci tanımın yanlış olduğu söylenemez.
Birinci tanımdaki ateizm ile diğer din karşıtı düşünceler birbirine yakındır Dinler ise bütün bunlara uzaktır.
Agnostisizm nedir?
Agnostisizm türkçeye "bilinmezcilik" olarak da çevrilir Agnostisizm, tanrının varlığının "bilinemez" olduğunu savunur Dinlerin tarıdan gelmediğini söyler ve dinlerin tanrısını da reddeder ancak felsefi anlamda başka bir tanrının, bir yaratıcının varolup olmadığının hiçbir zaman bilinemeyeceğini söyler Bu bakımdan agnostisizm kendini, "kesinliklikle tanrı vardır" diyen teizmden de "kesinlikle tanrı yoktur" diyen ateizmden de ayrı tutar Agnostik kelimesi hem "tanrının varlığı asla bilinemez" diyenler için, hem de tanrının varlığı konusuyla hiç ilgilenmeyenler için kullanılır Kişisel bir görüş olmakla beraber, bilimin tanrı konusundaki geçerli tutumu ve çoğu bilimadamının tavrı da agnostiktir.
Deizm nedir?
Deizm tanrıya inanan, din karşıtlığıdır Dinlerin tanrıdan gelmediğini söyler fakat başka bir tanrının varlığına inanır Deistlere göre tanrı vardır, fakat dünyaya bir inanç sistemi indirmiş değildir Bir deist, dini inançların tümünü reddetmesi ve tanrıya tapmaması bakımından teizme uzaktır.
Ayrıca deist tanrı inancından doğan; insanın hiçbir dine dayanmadan, bizzat özünde bulunan nitelikler sebebiyle de doğruluğu, ahlakı ve iyiliği bulabileceğini savunan görüşe "Doğal Din" denir
Panteizm nedir?
Panteizm evrenin kendisine "tanrı" adını vermektir Panteistler evrende varolan herşeyin (atom, hareket, insan, doğa, fizik kanunları, yıldızlar ) aslında bir bütün olarak tanrıyı oluşturduğunu söyler Bu bakımdan evrende ceryan eden her olay, her hareket aslında direk olarak tanrının hareketidir Tanrı evren olduğu için bir "yaratılış"tan da söz edilemez Tanrı, herşeydir Bu görüşün ilginç bir sonucu da insanın da tanrının bir parçası olduğudur.
Bunun yanında, tanrının, "var olan herşey (evren) ve ötesi" olduğunu söyleyen görüşe de pananteizm denir Buna göre tanrı, tüm evreni kaplayan (içeren) ve ondan daha geniş bir varlıktır Tüm evren tanrının kendisi değil, bir parçasıdır.
Pek çoğuna göre deizm, agnostisizm ya da panteizm (dini zararlı bulan her düşünce) ateizm yolunda birer duraktır ve yerlerini zamanla ateizme bırakırlar.
Ateizmin sembolü nedir?
Çeşitli ateist gruplar, farklı semboller kullanmış olsa da, genel olarak ateizmin bir sembolü yoktur.
Ateizmin kuralları, temel esasları, iddiaları nelerdir?
Bu soru ateizmi bilmeyen ve "dinin alternatifi" olarak gören birinin soracağı sorudur Ateizmin kuralları, temel esesları yoktur Ateizm yanlızca "teist olmamak" (tanrılara inanmamak) anlamına gelir Bunun dışında ateistlerin ortak yönü yoktur, her ateistin başka konularda kendi düşüncesi vardır Ateizm "patlıcan sevmemek" gibi birşeydir ("Patlıcan sevmeyen herkes, şu konuda şöyle düşünür" demek ne kadar anlamsızsa, ateizm için de aynı şey geçerlidir )
Tabi bunun yanında, ateistlerin çoğu son derece mantıklı insanlar oldukları için ve "aklın yolu bir" olduğu için, çoğu zaman öteki konularda da ortak fikirlerde olurlar.
Ateizm bir din yada inanç mıdır?
Hayır, Din, tam da ateizmin karşı olduğu şeydir Ateizm bir din değil, dinsizliktir Dinle ateizm en uzak iki noktadadır "Dinsizlik bir dinse, sağlıklı olmak bir hastalıktır"
Ateizm din olmadığı gibi inanç da değildir Çünkü ateizmin özü, bir fikir öne sürmek değil, öne sürülmüş bir fikri reddetmektir Bunu kelimelerin yapısından da anlayabilirsiniz:"Teizm" ve "A-Teizm" Yani ateizm teizme bağlıdır ve teizmin olmadığı yerde ateizm de olmayacaktır Bu bakımdan "ateistler de tanrının olmadığına İNANIYOR" demek yanlış olur Bir inanan bir inanmayan taraf vardır, ateistler inanmayan taraftır.
Çok eski bir devir düşünün ki hiç kimse tanrı vardır yada yoktur demiyor Tanrı diye bir kelime, bir kavram henüz yok Daha sonra birileri böyle bir kavram icat ediyor ve buna inandıklarını söylüyorlar (teizm ortaya çıkıyor) Bu durumda (birileri böyle bir şey icat etti diye) bütün insanlar bir anda "inançlı" mı olacak?? Yani tanrı hakkında, -bu önceden olmayan ve yeni türetilen kavram hakkında- neden herkesin öyle ya da böyle bir "inancı" olması gereksin?
Ateizm inanç değildir Çünkü "tanrı" diye bir kavram yaratılması işinde ateistlerin parmağı yoktur.
Sonuç olarak ateizm:
-Din değildir
-İnanç değildir
-Ve hatta bir "iddia" da değildir!
İddia değildir, çünkü kendisi bir iddianın reddidir.
Örneğin bir adam önümüzdeki ay tutulması sırasında intihar edilirse, çok güzel bir dünyaya gidileceğini söylüyor olsun (Bu adamınki bir iddiadır, inançtır ) Şimdi siz bu adama inanmadığınız zaman, sizinki de bir "iddia" ve "inanç" olur mu?? Elbette olmaz Ama bu adam 1 tane değilse ve çevredeki insanların çoğunluğu böyle düşünüyorsa, sizin bunu reddetmeniz -yanlış olarak- bir iddia ve inançmış gibi değerlendirilecektir İşte aynı yanlışlık, teizmin çok yaygın olduğu ortamlarda da ateizm için yapılacaktır.
Tanrı yoksa evreni kim yaratı?
"Ortada evren diye bir şey var, o halde bu evrenin bir de nedeni olmalı" şeklinde düşünmek isteyişimizin nedeni, şimdiye kadar gördüğümüz bildiğimiz HERŞEYİN bir nedeni olmasıdır.
Peki gerçekten var olan HERŞEYİN bir nedeni olmalı mıdır? Bazı şeylerin de "nedensiz" olması, "ezelden beri" gelmesi (nedeninin yine kendisi olması) mümkün olabilir mi? Bu soruya evet yada hayır diyebilirsiniz Eğer "evet bazı şeyler nedensiz olmalı" derseniz; niçin o "nedensiz" olan şeyin evren olduğunu kabul etmeyesiniz?? Yani "evren" dediğimiz şeyin her tarafını gezip gördünüz, sınırlarına kadar her şeyini biliyor musunuz da "evren nedensiz değildir" diyorsunuz? Belki de evren, kendisinin "nedensiz" olmasını sağlayacak ve bizim henüz bilmediğimiz bazı ek özelliklere de sahiptir.
Eğer "hayır her şeyin nedeni olmalı" derseniz de; nedenlerin zincir boyunca SONSUZA DEK gittiğini söylemiş olursunuz Rakam "sonsuz" olunca, elbette biz bu zincirin tamamına değil ancak bir halkasına kadar fikir yürütebiliriz Ötesini bilemeyiz.
Tabi bu soruya "bilmiyorum" diye de yanıt verebilirsiniz İşte o zaman kendinizden emin konuşmuş olursunuz.
Evren bir zeka ürünü gibi gözükmüyor mu?
Doğrusu Evren "gözükmüyor"!
Yani biz evrenin tamamının yüzde kaçını görüyoruz ki "evren zeka ürünüdür" yada "değildir" diyebilelim? Gördüğümüz kısım belki de evrenin milyarda 1'idir Herhangi bir şeyin MİLYARDA BİRİNE bakıp, o şeyin tamamı hakkında konuşmak ne derece doğru olur?
Varsayalım evrenin TAMAMINI gezdik, gördük ve gözümüze sanki bir zekâ ürünüymüş gibi geldi Peki bu bize neyi gösterir? Bu bize ancak evrenin belki bir yaratıcısının olabileceğini gösterir ve bunun ötesinde hiçbir şey göstermez Bu bize ne "tanrı vardır"ı gösterir, ne "tanrı bir dir"i gösterir, ne "tanrının yaratıcısı yok tur”u gösterir, ne de günde "3 değil de 5 vakit namaz kılmak" gerektiğini gösterir Evrenin TAMAMINI gezmiş ve zeka ürünü gibi görmüş olsaydık bile, bırakalım İslam’ı yada teizmi, bu "deizm" adına bile hiçbir şey ifade etmezdi.
Öldükten sonra ne yaşayacağız?
Birşeyin "ölmesi" demek, yaşamı boyunca yaptıklarını artık yapamayacak duruma gelmesi demektir Canlılar için de ölüm bir kesin "son"dur Canlı, çalışan organlarıyla canlıdır ve onlar olmazsa "ölü"dür
Öldükten sonra neler göreceğimiz sorusunun cevabı ise, kesin olarak "hiçbir şey"dir Çünkü insan, beyni olmadan hiçbir tecrübe yaşayamaz Ölmüş, toprak olmuş biri, artık "yoktur" Tıpkı doğmadan önceki hali gibi.
Ölümden sonra pek çok şey yaşayacağına kesin inanan dindarlardan başka, bir de bu konunun "bilinmez" olduğunu ("tartışmalı" bir konu olduğunu) düşünen çok insan vardır Bu düşüncelerin ikisi de yanlıştır.
Ölümden sonrası "bilinmez" değildir.
Bunu anlamak için uzun felsefi tartışmalara gerek yoktur Yaşamın ne olduğunu anlamak yererlidir.
Yaşam nedir? Yaşam bizim doğduğumuz andan beri sürekli yaptığımız ve alıştığımız işlerdir Peki bu işler nelerdir?
-Görmek
-Duymak
-Koklamak
-Tatmak
-Hissetmek
("Düşünmeği" de ekleyin isterseniz )
Yaşam 5 duyu organımızın çalışması ve beynimize elektrik sinyalleri göndermesinden başka bir şey değildir Bu duyuların çalışması için pek çok şey şarttır (Beyin, duyu organları ve sinir sistemi gibi) Eğer bu şartlarda bir aksaklık/bozukluk olursa, ilgili duyu çalışmaz
Peki ölüm nedir? Ölüm vücuttaki bütün hücrelerin çürüyüp yok olması, hiçbirinin çalışmamasıdır Dolayısıyla, ölü bir insan:
-Göremez
-Duyamaz
-Koklayamaz
-Tadamaz
-Hissedemez
Çünkü bu işleri yerine gerirecek organları yoktur
Ölü bir insan düşünemez, hatırlayamaz, üzülemez, sevinemez, bir bilince sahip olamaz, çünkü bunları yapabilmesi için Ş A R T olan şey (yani beyni) yoktur!
Öldükten sonra bilincimiz tekrar ortaya çıkabilir mi?
"Bilincimiz" (benliğimiz) denen şey, 5 duyu organımızla hayatımız boyunca edindiğimiz bilgilerin "izlerinin" beynimizde saklanmasıdır Beynimiz bilincimizin bulunduğu tek yer olduğuna göre, beynimizin bozulması bilincimiz bozulması, beynimizin dağılıp yok olması da bilincimizin (yani benliğimizin) yok olması anlamına gelir Yani bilincimizin tekrar ortaya çıkmasının tek yolu, beynimizin bozulmadan kalması ve gelecekte bir gün bir şekilde tekrar çalıştırılmasıdır Bu amaçla geçmişte "mumyalama" yapılmış, günümüzde ise "dondurma" işlemi yapılmaktadır.
Beynimizin "bozulması"ndan bahsettik Bu hafıza kaybıdır İnsanlar bazı ender durumlarda (hastalıklar ya da fiziksel etkilerle) Hafıza Kaybına uğrayabilmektedir Bunlardan bazılarının geri dönüşü vardır, bazılarının yoktur.
Tekrar dinsel anlama dönersek Hafızasını kaybeden bir insanı düşünün Bu insan "ölmeden ölmüştür" denebilir! Bu insanın beynindeki sorun nedeniyle bilinci yok olmuştur Geçmişini hiç hatırlamaz, kim olduğunu, ne olduğunu, ne iş yaptığını tamamen unutmuştur Eski benliği tümüyle yok olmuş, "ölmüştür"
İşte bir insanın (beynindeki sorun nedeniyle) hafıza kaybına uğrayarak "ölmeden ölmesi" bile mümkünken, kimileri çıkıp insan "öldükten sonra ölür mü?" diye soruyor! Yaşarken ölmesi bile mümkünken, öldükten sonra ölmesinden şüpheleniyor insan!
Çok açıktır ki, ölüm ölümdür Başka herşey gibi, insan da ölünce ölür.
*********
Kitap ehlinin kendilerine gönderilen vahiy orijinli dinden uzaklaşarak şeyhlerin mezheplerinin âlimlerinin uydurdukları dinlere tabi olmalarıyla deist ve ateist toplumlarda tanrı kabul edip tanrının gönderdiği din yoktur diyenler arasında hiçbir kurana göre fark yoktur.
Ateist ve deist anlayış toplumlarda tevhidin din anlayışının bozularak bir takım hurafelerin Allah’ın gönderdiği din diye lansa etmeleri onların tepki olarak çıkmalarını tetiklemiştir.
Allahın varlığını kabul etmek onun gönderdiği vahiy yasalarını kabul etmekle anlam kazanır. Allah insanlara dünya hayatında düzgün yaşayabilecek bir hayat projesi göndermiştir. Allah katında ehli kitap inancının gönderilen dini bozarak yaşamlarına yanlış yansıtmalarıyla, deist toplumların kendilerinin çıkardıkları yasalarla Allah’ın insanlara kitap gelmemiştir inançları veya ateist toplumların tanrı tanımaz anlayışları arasında hiçbir fark yoktur.
Kuran bunların hepsine ufak tefek ince ayrım farkları olsa da hepsine müşrik kelimesi kullanmıştır.
Müslüman bir tebliğcinin muhatabının bunlar içerisinde hangi kategoriye dahil olduğunu önce onu dinledikten sonra onun bilmediği konulardaki yanlış bilgilerin ortaya tek tek konularak bilgilendirip onu kendisiyle baş başa bırakıp düşünmeye davet etmektir.
Doğrularım Allah 'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder