RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Her din her ideoloji ve sistem kendi bütünlüğü içerisinde Bir yaşam biçimini ve hayat tarzını oluşturur. Düşünen insanlar Allah'ın onlara verdiği akılla hiçbir ideolojiye bağımlı kalmadan saf arı duru sorgulamalarla doğru olanları bulup halis olan dini yaşam biçimini yakalayabilir, yaşamlarını anlamlı bir hale getirebilirler.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa doğru yola ulaşan bütün peygamberler. Bu sorgulamalarla doğru yolu bulup peygamberlik mertebesine ulaşmışlardır. Kuran İnsanların düşünme ve aklını kullanma noktasında Doruğa ulaşmış Hazreti İbrahim peygamberi örneklendirir.
6/75- Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
Enam suresi 73-79 Ayetler arası Her düşünen ve aklını kullananlar için mutlaka bir başlangıcın bir olgunlaşmanın ve neticeye ulaşarak demir atmasını betimlemektedir. Önce şahsımdan bu geçen süreci bir kıssa olarak size anlatarak diğer düşünen insanlarda da aynı olduğunu rahatlıkla anlayıp kavrayabiliriz.
Önce genelleme olarak mezhepler içerisinde İslam toplumu içerisinde inançların temelini oluşturan Şia ve ehlisünnet mezhebinden, Ehlisünnet çizgisini takip eden, Hanefi mezhebine bağlı bir ailenin içerisinde biri olarak has bel kader dünyaya gelmişim.
Aile içerisinde bize bir kültür olarak en doğru dinin ehlisünnet mezheplerinin olduğu bu mezheplerin de Maliki, Hanefi, şafi, Hambeli mezhebi olduğu Hak olan mezhep bunların olduğu Bunun dışındaki bütün mezheplerin yanlış olduğu anlatılmış ve hala anlatılmaktadır.
Fakat Ben günlerce aylarca yıllarca bu mezheplerin görüşlerini okudum, ve düşündüm. Hanefi fıkhına göre amel ederek bu mezhep içerisinde epey bir zaman eğlendik ve yaşadık. Ama beni düşündüren neden bu mezhepler arasında herhangi bir konuda görüş birliği yok?
Yerleri ve gökleri yaratan Allah bir tanedir. Neden bir konuda dört tane görüş olur? Bu bir olan Allah bir konuda dört tana yol farkı mı olur? diye düşünmeye başladım.
Bu Konuda bazı düşünenler, Doğru yol ehlisünnet ama diğer mezhepleri bir noktaya toplayarak aradaki farklılıkların ortadan kaldırılması gerekir diye düşünmektedirler.
Bu anlayış, düşünmede bir devrim niteliği taşıyordu. Dört hak mezhepten birisi kan çıktığı zaman abdest bozulur. Birisi de bozulmaz diyor. Birisi kadına el değdiği zaman abdest bozulur birisi bozulmaz diyordu. Birisi amel ayrı iman ayrı, diğeri Salih amelle iman bütünleşmezse o iman etmenin bir anlamı olmadığını söylüyordu. Daha misaller sayısı sayılamayacak kadar çoktu. Din dogmatikti aile ve toplumumuz içerisinde sorgulanamaz yanlış mı doğrumu diye düşünülemezdi.
Haklıydı Babalarımız analarımız ilim irfan görmemişlerdi. Dinini öğrenecek ortada doğru bir şekilde öğrenecek ne okul ne müessese nede Alim kalmıştı. Ortada tıp ilmi yokken Hastalıkları koca karılar ehliyetsiz olçumlar insanları tedavi etmeye, çalıştıkları gibi, Doğru bir dini ortaya koyan din adamları olmayınca Yarım doktor insanı candan yarım hoca da insanı dinden eder. gerçeğini ortaya çıkarıyordu.
Evet din toplumun elinden alınamamıştı. Halk genelde iman ediyordu. Samimi idiler de. Ama ne yapsın ortada kimya ilminin matematik ilminin akademik hale geldiği gibi, Dinde akademik hale gelmemişti bu sebeple toplumlar arasında tutarsız insan aklı ve Kuran'la bağdaşmayan bir takım fırkalar hizipler türemişti.
Bilenle bilmeyen bir olur mu? Kuran'ın bu söylemi insan beyinlerinde şavk aran bir ışık gibi beyinlerde dalgalandığı zaman artık düşünme düşündüğünü aktarma ve neticede doğru bir anlayışı gün yüzüne çıkararak halkın toplumların bu cehaletten kurtuluşunun ilacı olmaktadır.
Asırlardır Allah'ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği vahiy orijinli dinlerin bir hulasası olarak Kuran artık ezberle ve ya yüzünden ölüler arkasından okumaktan öte insan yaşamında bir yararı olamıyordu. Artık Kuran'ın sevap olsun diye okumaktan kurtarılarak ne dediğinin anlaşılarak cehalet karanlığında güneş gibi doğarak, cehaletten kurtulma ve aydınlanma zamanı gelmişti. Kuran Avrupa ülkelerinde ilk defa bin kırk bir yılında Türkiye’de ise ilk tercüme bin dokuz yüz altmış yılında yapıldı.
Doktorun yazdığı reçete anlaşılmadığı ve onun verdiği ilaç vücuda uygulanmadığı zaman reçetenin okuyup durulması nasıl bir anlam ifade etmiyorsa, Kuran'ın da okunup ne dediği anlaşılıp pratik hayata söyledikleri uygulanmadığı zaman da elbette bir anlam taşımazdı.
Kuran okumaya gelmeden önce, Yahudilerin Allah'ın özel olarak seçtiğinin sanılıp, bütün dünya üzerindeki insanların onlara boyun eğerek köleleştirme ideolojisi dinlerinin temelini oluşturmuştur. Hristiyanlar da Sanki Allah'ın bir günah keçisi gibi İsa’yı görerek bütün insanlara ölümüyle canıyla kendini adayan ve Allahın İsa’nın bedeninde şekillendiği üç Allahlı bir din anlayışından, İslam toplumlarının Muhammet peygamberi Allahın tanımladığı konumdan kaldırarak bütün kainatı onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı ve ona sadece inandığımız zaman ahret aleminde şefaat ederek kurtulacağı İnancı artık düşünen insanların din anlayışlarını ilgilendirmemektedir.
Artık Kuran gibi Allah'ın Ne dediği ne demek istediği son peygamberle peygamberliğin noktalanarak her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksiğin bırakılmadığı İman edenlerin ondan sorgulanacağı bir kitap bir kılavuz önümüzde anlamak isteyenleri beklemektedir.
Kuran'ı Kendi yolunu çerçeve olarak rehber edinenlerin de anlamakta güçlük çektiği bazı meseleler vardır. Kuran Kuran diyenleri Kuran'a samimi olarak inananların bir araya gelerek kuranda geçen kelimeler ve o kelimelerin kullanıldığı ayetler konular Kuran bütünlüğü ve evren yasaları bir araya getirilerek sorgulanması gerekir.
Kuran Bize bir olayı hikâye ve roman gibi anlatmaz. Koca kâinatın ve gönderilen peygamberlerdeki kısaları bir roman kitabı kadar küçük bir kitaba şifreleyerek anlatmış sığdırmıştır. Âdeme isimlerin hepsini öğrettik ifadesiyle İnsanlık tarihinin başlangıcı ile başlayan sorgulama evrendeki sırları çözme olayını insanlık tarihinin bitimine kadar sürecek olan bilgilenme esrarı çözme olgusunu tek bir çırpıda anlatabilmiştir.
Bilmediğinizi zikir ehline sorun ifadesini hem din konusunda uzman olanlar hem de evren yasalarında Derinliğine çalışmalar yapan müspet bilim adamlarının söylemlerine dikkat çekmiştir. Bu sebeple Kuran bir taraftan vahyin insanlığa ulaştırdığı bilgilerle O konudaki zikir ehliyle Allah'ın evrene koyduğu esrarı çözen ilim adamlarının getirdikleri verileri şu ayetle özetleyerek bize Kılavuzluk oluşturmuştur.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Tek bir ilah tek bir din. İşte bu din Hazreti İbrahim’in Allah’ın gönderdiği dinle evrende ki yasaların kucaklaştırılarak hepsinin bir olan Allah'a işaret ettiği tevhidi yakalamaktır. Evrende yaratılan insanlar dışında hiçbir varlık diğer varlıkların varlığından rahatsızlık duymadığı gibi Bir orkestra’daki ayrı ayrı sazları bir bütünleşen sesle aynı yönde şarkılarını söylüyorlarsa evrende yaratılan bütün varlıklar da hepsi kendi üzerine düşen görev çerçevesinde bir olan Allah'ın emrine cevap veriyorlar.
Biz Kuran'ı rehber edinen Kardeşlerim arasında şu farklılıklar değişik sesler çıkarmaktadır.
a)- Kuran apaçıktır. Kuran'daki ayetlerin ne dediğine biz başka bir anlam veremeyiz ne derse onu kabulleniriz. Bu Kardeşlerimiz böyle düşündükleri zaman Kuran'da kullanılan Müteşabih ve muhkem ayetleri nasıl ayıracaklar? Edebi sanatlarda nasıl bir mecazi anlatım bir de gerçek anlatım sanatı varsa bu sanatlar kuranda da kullanılmıştır. Mesela “Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir.”
Veya Allah’a borç verenlere Allah'ın yardım etmesi” çok örnekler verilebilir. Bu Kardeşlerimiz Kuran'da anlatılan muhkem ve Müteşabih ayetlerin kastettiği manaları Kuran bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman çelişkili olmayan Kuran'ı çelişkili bir konuma sokarlar. bu anlayışın Kuran anlayışına uymadığını gösterir.
Veya Allah’a borç verenlere Allah'ın yardım etmesi” çok örnekler verilebilir. Bu Kardeşlerimiz Kuran'da anlatılan muhkem ve Müteşabih ayetlerin kastettiği manaları Kuran bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman çelişkili olmayan Kuran'ı çelişkili bir konuma sokarlar. bu anlayışın Kuran anlayışına uymadığını gösterir.
b)-Kuran Allah'ın bir kitabıdır. Ama onu biz anlayamayız onu peygamberimiz ve âlimler anlar anlayışı ile kuranı okuyup kurandaki bir ayetin kastettiği manayı anlayamadıkları zaman hemen onun anlayışını peygamber anlar deyip de kütübü sitte ye mezheplere götüren kardeşlerimizin anlayışları
c)- Benim şu anda savunduğum ve ısrarla üzerinde durarak doğru bir anlayışın ancak şu dört ölçüye vurulduğu zaman doğru bir Kuran anlayışına sahip olunacak olan anlayıştır.( kuran, ilim, akıl, pratik hayat) Yani Kuran'la kuranın kâinatla kâinatın ve kuranla kâinatın çatışmadığı din Allah'ın insanlara sunduğu dindir.
Kuran'da geçen kısalar olaylar kavimler hakkında anlatılanlar hem kuranın diğer yerlerinde anlatılan kıssalara ve konulara ters düşmediğinin yakalanması, hem kıssalarda anlatılan olayların Allah'ın yarattığı evren yasalarına da vurarak o bütünlüğü tevhidi bir anlayışı yakalamak lazımdır.
Asıl sorun Kuran'ın konuşma dilinin çözülemeyişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuran'da kullanılan ayet ve mucize kavramı sanki Allah kendisine ortak ettiği bazı peygamberlere kendisinin ortaya koyduğu insanları acze düşüren olağan üstü bir güç verildiği inancıdır.
Asıl ayet mucize olan ve insanları acze düşüren zerreden küreye kadar her şeydir. İnsanın kendisi başlı başına bir mucize olduğu halde kendisinin mucize olduğunu göremeyen insanlar peygamberlerde mucize veli kullarında keramet beklemektedirler. Peygamberlerdeki o insanların bir araya gelip ortaya koyamayacakları Kuran gibi bir kitap insanları aciz bırakmaya yetmiyor mu?
Asıl ayet mucize olan ve insanları acze düşüren zerreden küreye kadar her şeydir. İnsanın kendisi başlı başına bir mucize olduğu halde kendisinin mucize olduğunu göremeyen insanlar peygamberlerde mucize veli kullarında keramet beklemektedirler. Peygamberlerdeki o insanların bir araya gelip ortaya koyamayacakları Kuran gibi bir kitap insanları aciz bırakmaya yetmiyor mu?
YENİ BİR PEYGAMBER GELMİŞ OLSAYDI DÜNYAYA NASL BİR MESAJ VERİRDİ?
1-Ey İnsanlar! Size Son Peygamberle bir kitap gönderdim. Sizi ondan hesaba çekeceğim.
2-O göndermiş olduğum kitap eğer Allah'tan değil de, insanlar tarafından uydurulmuş bir kitap olsaydı içerisinde birçok aykırılıklar bulunurdu.
3- Yerleri ve gökleri yaratan Allah bir tanedir. Eğer iki tane Allah olsaydı, kâinat fesada uğrardı. Kendi aralarında çatışma çıkardı.
4-Allah İnsanlara, insanlar içerisinden, elçi olarak seçtiği peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Allahın göndermiş olduğu kitaplardaki yasalarla, yaratmış olduğu kâinat arasında tam bir uyumluluk vardır.
5-Allah son olan peygamberle İslam dinini tamamlamış. Allahın yeryüzünde din olarak İslam’ı seçmiş İslam’ın dışında insanların zan ve tahminle ortaya koydukları bütün dinleri iptal etmiştir.
6-Allah son peygamberle peygamberlik ayetini kaldırarak, yerine korunmuş kuran ayetini getirmiş ve insanlara kılavuz olarak onu göstermiştir.
7-Kuran'da, İnsanların Hayatlarında çıkabilecek olan her bir problemin örneğini vermiş hiçbir problemi çözümsüz bırakmamıştır.
8-Allah katında bütün peygamberler arasında hiçbir farklılık yoktur. Hiçbir peygamberin diğer peygambere karşı üstünlüğü yoktur.
9-Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik, vahiy almakla onlar ayrılmaktadır. Onlar yanıldıkları zaman düzeltilmesidir.
10- Artık, ehli kitap’ın ve İslam toplumlarının zan ve tahminde bulundukları gibi, peygamberler, insanları imana getirmeleri için mucize göstermemişlerdir.
11-Allah hem evrene, hem de, insanlara bir yaratış biçimi koymuştur. Bu Allah'ın sünnetidir. Kesinlikle Allah'ın sünnetinde bir değişiklik bulunmaz.
12- Artık Hazret İsa peygamber hakkında söylenenler. Net olarak belirginleşmiş, diğer insanların yaratılışı nasılsa hazreti İsa peygamberin yaratılmışı da öyle yaratılmıştır.
13- Hazreti İsa peygamber babasız değildir.
14- Diğer peygamberler ve şehitlerin öldüğü gibi İsa peygamberde ölmüştür. Yeni bir diriliş ahret âleminde olacaktır. Dünyada ölen kesinlikle geri gelmez İsa peygamber de diğer canlıların ve peygamberlerin öldüğü gibi ölmüş bir daha geriye dönmeyecektir.
15-Hazret İsa peygamberin gerçek anlamında ölen ölüleri diriltmesi kesinlikle mümkün değil, Ölüleri ancak Allah diriltir. Hazreti İsa peygamberin dirilttiği ölü, vahiylere karşı duyarsız olanlar anlamındaki, duyarlı hale gelmesi anlamında Allah'ın izni ile dirilttiği ölülerdir.
16- Ölen insan Artık, İmtihan süreci bitmiş, gidecek olduğu yerin bileti kesilmiş Ahret âleminde o bilete uygun yer de hazırlanmıştır. Orada söz değişikliğe uğratılmayacaktır.
17- Ölen insanlara Arkasından, okunan dualar, kılınan namazlar, okunan kuranlar, çekilen tespihler, verilen yemekler, yaptırılan hayır hasenatlar, hiçbir zaman onlara ulaşmaz. Fayda da vermez.
18- Her akıl eden ve bunaklık ve ölüm dönemine kadar kendisinin belirlemiş olduğu yola göre, dünyadaki yaptıklarıyla karşılık görecektirler.
19-Dünya Hayatında Her akıl baliğ çağına erişmiş insan kendi yolunu kendisi belirlemeden ölmeyecektir. İnsan ya takva yolundadır iman eder Salih ameller işler. Bunların gideceği yer cennettir. Ya da şeytanın yolundadır. Küfreder isyan eder bunların gideceği yerde cehennemdir.
20-Bir Vücutta iki kalp bulunmaz. Ve bir insanda aynı zamanda iki ayrı yol da olmaz. ya insan küfür yolundadır. Ya da insan hak yolundadır.
21-Kâinatta Allah'ın yarattıkları hep çift yaratılmışlardır. Bu sebeple temel olarak yaratılan varlıklar, insanlar ve meleklerdir. Etrafa ve kâinata baktığımız zaman, bu iki varlık dışında varlık yoktur. Ya insanlardan ya da melekler kategorisindedir.
22- Melekler, insanoğlunun emrine amade olarak yaratılmış olan varlıklardır. Onlar yaratılış biçimi ile verilen emrin dışına çıkmamakla hem insanoğluna secde etmektedirler. Hem de Allah'a secde etmektedirler.
23- Hemen Akla Cin Şeytan İblis gelecek bunlar ne olacak? Sorusu gelecek. Evet, cinler ve şeytanlar insan taifesindendirler. İblis ise cinlerden olup, insanlara kötülük yapmayı teklif etmesi sebebiyle insana secde eden melek gurubundan ayrılarak ve asıl insanı yaratılış dışına çıkarmayı teklif sunmakla yabancılaştırmayı üstlenmiş olan ayrı bir melektir.
24-Şeytan: İblisin insana kötülüğü teklif etmekle bu teklifi kabul eden ve kibirlenen gururlanan isyan eden geriye dönüşü mümkün olmayan bir yola giden insanın adıdır.
24- Cin: Dünyayı Tabulaştıran, ilimde teknolojide ileri giderek, asıl yaratılış gayesinin dışında hayat süren yabancılaşmış insanın adıdır.
25-Cinler ve şeytanlar. İnsanlardan oldukları için ateşten değil topraktan yaratılmış varlıklardır. Ve kuranda da cinleri ve şeytanların ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet yoktur.
26- Can enerjidir. Dumansız ateşten yaratılmıştır. İblis de ateşten yaratılmıştır.
27-Kuranda Geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelimenin farklı bir anlamı vardır.
28-Melek: İnsanların fiziki yapısı da dâhil olmak üzere, insanların dışındaki Allahın insanların hizmetlerine sunduğu yaratıkların hepsinin adıdır.
29-Melekler, Allah'ın kendilerine verdiği görev ve sorumlulukların dışına asla çıkamazlar. Bu sebeple Allah evrende yarattıkları varlıklardaki sünnetullah çerçevesinde değişikliğe uğramadan görevlerini eksiksiz sürdürürler onlarda akıl yoktur. Kotlanmış bilgiler vardır.
30- Ateş bir melektir. Görev ve sorumluğu, insanlar ateşle yemeklerini pişirirler. Sularını ateşle ısıtırlar, soğuk zamanlarda ateşle ısınırlar. Görevi yakmaksa bu görevin seyrini değiştirmezler. İşte Hazreti İbrahim’i de Ateş yaktı. ama kuran mecazi sanatla ateşe serin ol dedi. Bu ateşin yakmadı anlamında değil, bu Hazreti İbrahim peygamberi tebrik etme onaylama anlamında anlatılan bir sanattır.
31-Allah halife olarak yaratılan insanların Dünya hayatında yapmış olduğu suçlar nedeni dünyada özel bir ceza vermez. Dünya hayatı denenme yeridir. Yapılan yanlışların cezasını ya evrendeki yasalara ya da insanların biri birlerine müdahale etmesiyle cezalandırır Allah'ın cezalandıracağı yer ahret âlemindedir.
32-Allah hem evrene koyduğu yasalarla hem de göndermiş olduğu yasalarla tam bir uyum halinde bir din göndermiştir. Allah kesinlikle koyduğu yasalara muhalefet etmez.
33-Elçi Kelimesi ile nebi kelimesi kuranda biri birinden ayrı kullanılmıştır. Her nebi elçidir. Ama her elçi nebi değildir. Elçi meleklerden ve insanlardan olabilir ama nebi, sadece insanlardan olur. Meleklerden peygamber olmaz.
34- nebi olan elçiler yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilirler ama nebi olmayan elçilerin düzeltilmesi elçi aracılığı ile gelen vahiylerle düzeltilirler.
35-Her insan kendi ameli ile yargılanacaktır. Ahret âleminde hiç bir insan hiçbir insanı kurtaramayacaktır. Orada torpil ve şefaat yoktur.
36-Müslüman olanlar şu büyük günahları işlemezler. 1- Allaha şirk koşmazlar,2- zina etmezler, 3- haklı nedene dayanmadan adam öldürmezler. 4- içki kumar, gibi zorunlu nedenler dışında içip oynayamazlar.
37- Yaratış biçimi iki ölüş iki diriltiliş biçimindedir. 1- ilk yaratılış yokken bir adı ölü iken ilk yaratılmadır. 2-bir erkek ve bir dişiden yaratılış biçimidir. Bu Yaratılış biçimi de Anne karnındaki bir çocuğun oluşumu ile dünya hayatındaki bir ömür sürmesi farklı farklıdır. Bu yaratılış biçimi Allahın sünnetidir. Değişmez. 3- diğer yaratılış ahret yaratmasıdır. Bu yaratılış biçimleri tamamen birebirlerinden farklıdır.
38-Cennet ve cehennem süresizdir. Cennete gidenler ebedi cennettedirler cehenneme gidenler de ebedi cehennemdedirler. Hıristiyanların söylediği gibi cehennemde belirli bir miktar yandıktan sonra cennete gitme diye bir olay yoktur.
39-Dünya hayatında İnsanlar özgür bir halde imtihana tabi tutulmaktadırlar. Bir kimse kendi gidiş şeklini ister müspet yönde isterse menfi yönde değiştirmedikçe Allah o kişinin gidişatını değiştirmez. Kişinin kendisi ile ilgili konulardaki kaderini Allah ona yazmaz kişi kendisi ile ilgili kaderini kendisi çizer.
40-Çocuklar öldükleri zaman toprak olacaklardır. Cennet ve cehennem günah ve sevap işleme sonucunda gidilecek olan yerlerdir. Çocuklar ise akıl baliğ çağına ermeden öldükleri için ceza ve mükâfat görmezler. Çünkü denemeye imtihana tabi tutulmadan ölmüşlerdir.
41- Her insanın imtihanı, akıl baliğ çağına erdikten sonra başlar. Bunaklık ve ölümle imtihan sona erer. Eğe kişi ölümü gördükten sonra iman ederse bu iman ona bir kazanç sağlamaz. Ya kişi iman ettikten sonra iman etmesine uygun hayatını düzenlemesi gerekir. Ya da ölmeden önce iman ettiği zaman imanını hayra dönüştürecek bir fırsatı olmadan ölmüşse o da iman etmiş kategorisindedir.
42- namaz oruç haç zekât, peygamberlere iman, peygamberlerin getirdiklerine iman ve öldükten sonra dirilip hesaba çekilmeye iman edenler. Her peygamberin getirdikleri sünnetlerdendir. Bunlar olmadan kişi tam bir iman ve tam bir Salih amel edemez. Bunlar Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzıdır.
43-İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslam’dır. Her peygamberin kendisinden sonra gelecek olan peygamberi müjdelemesi, kendi dönemlerindeki vahiy orijinli dinin bozulmasıyla yeni gelen peygamberler, doğru olanlar aynen kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerini düzeltmeleri onları, gelen yeni peygamberi kabullenmeye ve ona itaati zorunlu kılmaktadır. Yeni gelen peygamberleri kabul etmeyenlerin dini Allah katında hüsnü kabul görmeyeceklerdir. Yahudisiz ve Hıristiyanlarız diyenler gibi.
44- Nikâh: Müslüman olan erkek ve Müslüman olan kadın için geçerlidir. Müslüman olmayan kadın Müslüman olan bir erkekle evlenemez. Müslüman olan bir erkek de Müslüman olmayan bir kadınla evlenemez. Eğer Müslüman olan erkek ve Müslüman olan bir kadın evli kaldıkları dönemlerde içlerinden herhangi birisi Müslümanlığı terk ederse nikâh akdi bozulmuş Olur.
45- Allah’ın dininde kesinlikle başka dinde olanların dinlerine müdahale hakkı y oktur. Allahın dini güç ve otorite olduğu zaman ayrı dinlerde olanların dinlerinde istediği gibi yaşama hakkı vardır.
46-İslam da devlet, iman eden bir toplumun hayat tarzlarını hem kendi aralarındaki hukuku hem gayrı Müslümanlar ile hukuku hem insanların dışındaki varlıklar la hem de Allah olan hukukla ilgili yaşam biçimlerini dizayn eder.
47- Zekât. İslam otoritesinin Müslüman olan toplumdan Müslümanların kendi özgür iradeleriyle vermedikleri infakı kendisinin adil olarak ihtiyaç sahiplerine ve toplumun genelini kapsayan yerlere harcamak için devletin aldığı verginin adıdır. Ondaki oran devletin ihtiyaçlarına göre otorite tarafından düzenlenir. Bu vergi Müslüman olmayanlardan alındığında ismi cizye ve haraç olmaktadır.
48- Faiz Allah katından tamamen yasaklanmıştır. Müslüman olan kesinlikle bir yere faizle para vererek karşılığında geriye üzerine para ekleyerek alamaz böyle yapanlar Allah ve resullerine savaş açmış demektir. Ama zorunlu duruma düşüp de şiddetli bir ihtiyaç ve kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalındığında diğer haramlarda olduğu gibi o ihtiyacı ölmeyecek kadar almasında bir sakınca yoktur.
49- Allah bir taraftan faizi yasaklarken bir taraftan da parayı tabu haline getirenleri de eleştirmektedir. İslam toplumlarında her inanan Müslümanlar Kazandıklarının ihtiyaçtan arta kalanını yoksul ve ihtiyaç sahiplerine verdikleri zaman onları Ancak Allah hidayete eriştirir.
50- Bir köyde bir mahallede bir beldede bir kişi açlığından dolayı veya herhangi bir ihtiyaçtan dolayı ölmüşse o köy o belde veya o mahalle halkı o ölenin katilidir. O halk dünya hayatında helak olmuş demektir. Onlar dünya hayatında asla hidayete eremezler. Kör ve sağır olarak ahret âleminde haşrolacaklardır.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder