30 Ağustos 2009 Pazar

KUR'ANA GÖRE EVLİLİK



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


24/32- İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden Salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah, Kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş (nimet sahibi)dır, bilendir.

33- Nikâh (imkânı) bulamayanlar, Allah onları Kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah'ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz, onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.

Allah, kendisine iman edenleri, Dünya hayatında nerede nasıl davranılacağını, en mükemmel bir biçimde tanımlayarak, bir yaşam projesi hazırlamıştır. İşte O yaşam hayatında Allah’ın Nezdinde çok çok önemli olanlardan birisi de, evliliktir. Allah kendisine iman edenlere kedi yaşamış oldukları hayatlarında ilk defa tecrübe sahibi olmayan insanlara suflörlük yapar. 

iki kişinin karakter yapılarından başlayarak, bir arada nasıl yaşayacaklarına ait, proje hazırlayarak insanların önlerine sunmuştur. İşte bu projede ilk olarak evlilik hayatının oluşmasında malzeme olarak kadın ve erkeğin, en önemli karakteristik özelliklerinden birisi olan, İman ve Salih amel istemesi özelliğidir.

2/221- Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

Toplumlarda hiç de gale alınmayan evlilik hayatında iman edenlerin ve Salih amel işleyenlerin olmazsa olmazlarından en önemlisi, Erkek ve kadının evlenirken ikisinin de iman edip Salih amel işleyenlerden olması gerekir. O zaman Kuran'da Tanımlanan nikâhı iman edenlerin anlayacağı şekilde tanımlamaya çalışalım.

NİKAH: Evlenme Çağına gelmiş Müslüman bir erkeğin, Allah’ın Koymuş Olduğu kural ve prensipler içerisinde evleneceği kadını kolları ve kanatları altına alarak ona velilik edeceğini, Müslüman bir kadının da erkeğin bu şartlar altında istikrarını koruyup Allah'ın yolundan şaşmadığı sürece ona itaat edeceğini bir topluluk huzurunda, sözleş mesinin yazılı bir belge ile kayıt altına alınmasıdır.

Eğer erkek veya kadından herhangi birisi Yapılmış olan sözleşmelerden, yani dinden dönerse, o nikâh akdi fesih olunur. Nikâh ortadan kalkar. İman eden bir erkekle iman etmeyen bir kadının, veya iman eden bir kadın iman etmeyen bir Erkekle bir arada bulunmasını Allah yasaklamaktadır.

60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehillerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah Toplumların milletlerin oluşmasının nüvesini teşkil eden evlilik hayatının özenle seçilerek her türlü bağımlılıktan uzaklaştırılarak, sadece ve sadece kendilerini Allah'a bağımlı kılan Erkek ve kadınla temellerini atmak istemektedir. Çünkü Evlilik hayatı değişik din ve yaşam biçimlerinde olanlar biri birlerini güçlendirmek korumak yerine birbirlerinin yollarını zayıflatmakla uğraşırlar. 

Veli kelimesi Kadın ve erkeğin herhangi birisinin yoldan sapma durumu olmaya başladığı zaman onu o yanlışlıklardan koruyan gözetleyen demektir. Aile içerisinde farkında olmadan kadın ve erkek, tarif edilen Kuran'ın yolundan sapacak olurlarsa hemen kuranla düzeltmeleri gerekir. Çünkü onlar bir birlerinin velileridir.

9/71- Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah bir taraftan Ailenin temellerini atarken Müslüman olan erkek ve Müslüman olan kadınların ancak birbirleriyle evlenebilecekleri kurallarını koyarken Bir taraftan da içlerinden herhangi birisi yoldan sapacak olursa diğerinin onun üzerindeki Veliliğinin kaldırılmasını istemektedir.

Allah Müslüman olan bir aile içerisinde, Yaratılış bakımından farklı ve güçlü olan erkeği, reis konumunda olmasını istemiştir. İnsanlardaki örf ve adetler Kuran gündeme gelmese bile, mutlaka toplumlarda ileri gelenlerin her hangi birisi söz sahibi olarak, gündeme gelmesidir. Bir köyde veya mahallede bir muhtarın olması, kazada kaymakam bir okulda müdür. Devletin başında bir devlet başkanının oluşu mutlaka toplumda hiyerarşinin düzgün olarak yürüyebilmesi için bir zorunluluktur. 

Evlilik hayatında da Allah erkeği aile içerisinde başkan bir adıyla söz sahibi son sözü söyleyecek olanın erkek olduğunu söylemiştir. Evlenirken de eşler birbirlerini seçerken erkeğin devamlı kadına göre meziyet yönünden güçlü olması gerekmektedir. bu ölçüler içerisinde olmayan evlilikler kısa sürede çökmektedir.

Bazıları Kadın olanlar bu anlayışı asla kabul etmez diyenler var. Çünkü kadın böyle bir hükümde dezavantaj bir konuma düşüyor, Diyorlar. Allah herhangi bir konuda hüküm vereceği zaman hiç kimseye danışmaz. İman eden Müslüman erkek ve kadın için, tam bir teslimiyet düşer. Erkeğin evde reis konumuna gelmesi onu Allah katında üstün konuma gelmesi anlamını taşımaz.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Dünya hayatı bir deneme ve imtihan salonudur. Önemli olan bazılarının güçlü rolde bazılarının zayıf rolde yaratılması değil. Önemli olanı kişi hangi rolde ise o rolünü güzel oynamakla yükümlüdür. Kadının görevi Allah'ın emirlerine boyun eğdiği sürece kocasına itaat etmesi emredilirken, O Böyle bir konumda isyan etmesi ben de insanım benim sana itaat etmem gerekmez derse. Aynen Âdem’e secde etmesi gereken iblisin direterek isyan etmesi pozisyonuna düşer.

7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

İşte iblisi Allah'tan uzaklaştıran davranış Allah'ın ona vermiş olduğu görevi yerine getirmeyip isyan etmesidir. Zaten toplumlardaki insanları peygambere karşı başkaldırması da ona itaati engelleyen idi. Allah da onlara asla hidayet vermemektedir. Bütün toplumlara peygamberler geldikleri zaman önce karşı çıkanlar önde gelenler, zenginler ve şımarmış kişilerdir.

Evlilik hayatında herkese ders olması açısından baştan geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir gün Asker ocağında dört aylık kısa dönemde yüksek İslami bitirmiş dindar bir arkadaşla sohbet ediyorduk. Eşinden ayrıldığını küçücük yeni doğmuş bir bebeği olduğunu anlattı. Ben de o arada çok duygulanmıştım. Neden ayrıldıklarının sebebini sordum. O da anlatmaya başladı.

Bir gün çarşıda gezerken yıllar önce çok samimi olduğum ve uzun zaman görüşemediğim bir arkadaşımla, has bel kader karşılaştık. O arada eve misafir olarak davet ettim. doğru olanı da o idi. Eşime hazırlıklı ol demeye fırsat kalmamıştı telefon da edemedim eve misafirle beraber geldik.

Hanım bana dedi ki benden habersiz eve sen nasıl misafir getirirsin deyip engin yüksek bağırmaya başladı. Benim de o arada tepemin tası attı seni dokuz talak boşadım dedim. Kafamdan da hayatımdan da onu sildim dedi. Bu Olay her ailede karşılaşılan sorunlardır. Ama bunun bir çözüm yolu olması gerekirdi. Bu telafisi mümkün olmayan sorunlar değildir.

Şahsen ben de olsam o erkeğin yaptığını yapardım. Eğer eve haber verecek bir imkân bulamamışsam o arkadaşa o teklifi yapmadan yalnız bırakırsam bu kendimi af edemeyeceğim suç işlemiş pozisyonunda görürdüm. Şimdi eşiyle misafiri bir odaya aldıktan sonra oturup bu meseleleri usulce konuşmaları ve misafiri memnun edebilmek için neler yapabilirler onu konuştuktan sonra beraberce sesiz sedasız o problemi Halletmeleri gerekirdi. 

Bir de Allah erkeği kadını öyle dokuz talak boşadım demesiyle kadın boşanamayacağını, boşamak için bir süreç gerektiğini Anlatmaktadır. Bu konuyu tekrar buraya almaya gerek duymuyorum o sayfamda talak bahsinde genişçe anlatılmıştır. İşte kuran insanların ilerde daha çok zarara uğramamaları için mutlaka iki kötüden birisi tercih edilmesi gerektiğinde daha az zarar gelecek kötünün tercih edilmesi gerektiğini anlatmaktadır.

Aile hayatında evlilik hayatını bitirecek bazı büyük günahlar işlemedikçe Boşanma olayının olmaması gerekir. Çünkü Boşanma gerçekleşirse kendilerini yıpratmaktan daha çok çocuklar yıpranır. Her çocuk Anne ve babasını bir arada görmek ister. Onun İçin evlenirken insanların dinleri kültürleri bir olması gerekmektedir.

Fıkıh Kitaplarında veya müfessirlerin görüşlerine göre, Ehli Kitap olanlar Müslüman olan erkeklerle evlene bilir ama Müslüman bir kadın ehli kitap olan erkeklerle evlenemez anlayışı vardır. Bu Kuran'a tamamen terstir.

5/5- Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.

Kitap ehli ile evlenilebilir hükmünü bu ayetten çıkarıyorlar. Bilindiği gibi İslam mekke'de tohumları atılmış ve Medine'de yeşerip meyvesini vermeye başlamıştı. Orada ganimetler bol bol gelmekte İslamın sesi yükselmeye başlamış İslam ezilenler veya burnu sümükler diye alay edilen konumdan kurtulmuş insanlara nimet dağıtmaya medeniyet dağıtmaya başlamıştı. Bu sebeple islam insanlar ve başka dinler tarafından gıpte edilmeye başlamış Yahudilerden ve Hıristiyanlardan hatta ümmilerden yani puta tapıcılardan goraf goraf gelip Müslüman sözcüğü altında toparlanmışlardı Tek kelime ile bu toplanmanın bir adı da İslamdı.

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Bu Ayetle!

”Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. “ 

Şimdiye kadar gelmiş ve insanların yaşamış oldukları dinlerin içerisinde din olarak İslamı seçip beğendim. Ve insanların doğru bir yolda yürümeleri için bu dine girmelerini istedim ifadesiyle diğer dinlerin hükmünün kalmadığını kuran ile gelen dini insanların yaşaması için son kitap ve peygamberin geldiğini izah etmektedir. İşte insanların Allah katında yaşaması ve kabullenmesi gereken dinin İslam olduğunu onun dışındaki dinlerin Allah katında kabul görmeyeceğini anlatmaktadır. İşte Şu Ayet de Ona bir delil olarak gözükmektedir.

49/ 14- Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

Kuran'da İslam sözcüğü iki anlamda kullanılmıştır. Birinci İslam Allah'a ve onun gönderdiği ilkelere teslim olma, ikincisi de Allah'ın göndermiş olduğu dini yeryüzünde güç ve otorite olana teslim olma. İman etme kalplerin mutmain oluşu sonucunda inanma ve teslimiyet vardır. Diğeri de iman etmediği halde korkudan dolayı kendisine bir zarar gelmemesi açısından teslim olma vardır. Buradaki bedevilerin kalbini bilen Allah inanmadığı halde iman ettik diyen bedevilerin niyetlerini ortaya koymaktadır.

2/ 62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. 

İman sözcüğü puta tapanlardan Allah'a ve onun göndermiş olduğu kitap ve peygamberlere iman eden Mekkeliler için kullanılmıştır. Ehli Kitap bilindiği gibi Ahiret âlemine peygamberlik olayına ve Allah'a inandıkları halde eleştirilen yönleri Allah'ın dinini gerek menfaatleri uğruna satmak gerekse öyle olduğunu sanma sebeplerinden ayakta tutamayanlar için kullanılmış bir sözdü. 

İşte Gerek ehli kitaptan gerekse ümmilerden, gerekse. De bunların dışında değişik din mensuplarının bir araya gelerek Allahın göndermiş olduğu son peygamber etrafında toplanıp onun getirdiğine kalbinde hiçbir kuşku olmadan teslim olanlardır. Maide beşteki ayetin son kısmı onu anlatmıyor mu?” Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahi rette hüsrana uğrayanlardandır “

Burada değişik dinlerden ve babaları uyarılmamış toplumların bir araya gelerek aynı Allah'a aynı resule aynı ahiret âlemine inananlardaki hedef birliğinde yanlışlara karşı kıyam eden doğruların yanında duran topluluk kardeş olmuştur. O Allah ve resul onları bir araya getirmiş ve küfre karşı onları birleştirmiştir. İşte kuranın yemeği yenilir kadın veya erkeleriyle evlenilir diye bunlardan söz etmektedir. Yoksa seni fırsat bulsalar bir kaşık suda boğabilecek ehli kitap veya müşrikler değil.

5/ 57- Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi, alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kâfirleri dostlar (veliler) edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah'tan korkup-sakının.

Bu Gün hala Ehli kitaptan olan Yahudi ve Hristiyanların cennete gideceklerini söyleyen din adamı sıfatında profesörler var. Onların kulakları çınlasın Elbette vahiy orijinli hareket etmiş olan bütün peygamberler geldikleri zaman onların peşini takip etmiş olanlar cennete girecektir Ama bulunmuş olduğu çağda. Kendi peygamberlerini tasdik etmiş, olan yeni bir peygamber geldiği zaman onu izlemeyenler de elbette cennete giremeyeceklerdir.

2/90-Allah'ın kullarından, dilediğine Kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.

2/ 105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.

Verdiğimiz ayet örneklerinde geçen ehli kitap veya kafir olanlar nasıl doğru yolda veya cennete gitme hakkına sahip olur.? İşte insanları bir araya toplayan kardeş yapan Tevhit inancıdır. Her peygamberin Allah'ın vahiylerle gündemde tuttuğu birbirlerini destekleyen doğrulayan müjdeleyen dindir.

48/29 Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir.

İslam toplumlarına baktığımız zaman, hepsinin din anlayışının farklı farklı olduğu görülmektedir. Kuran ise insanların inanç ve yaşam biçimlerinin aynı olmasını söylemektedir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Kime sorulursa sorulsun, yerleri ve gökleri kim yarattı dersen onların hepsi Allah derler. Ama yol seçimine gelindiğinde Allah'ın yarattığı bir takım putları kendilerine ilah olarak kabul ederler. Kimileri peygamberleri. Kimileri âlimleri, kimileri de değişik insanları ilah edinip Allah'ın sözlerinin geçerli olmadığını söyleyerek kendilerine değişik olan yollar seçmişlerdir. 

Allah ise insanları Göndermiş olduğu resuller ve kitaplarla bu tip yollardan arındırarak gerçek mülkün sahibi olan yöne yönlendirmek istemektedir. Her yolun insanları kendi yollarının doğru olduğunu sanarak o yola giderler, ve bulunmuş oldukları topluklarının dışında bir yol kabul etmezler. Belki dışarıdan değişik olarak anlayışlar yumuşatılmış ama. İnananlardan bazıları ehlisünnet dışındaki insanların kesinlikle yollarının doğru olmadığını, cennete sadece kendilerinin gideceklerini söylerler. 

Ama şia veya imam iye kolundan veya mezhebinden birisine sorsan onlar da aynı şeyi söylemektedirler. Ben de size soruyorum bunların hangisinin dediği doğru.? Doğru Allah katında bir tane olduğu halde bir dinde binlerce anlayış, doğru olabilir mi? Bunların bu söylemleri Kuran'da Allah'ın eleştirdiği Yahudiler veya Hıristiyanlardan ne farkı var.? Onlarda kendilerinin dışında cennete kimsenin girmeyeceğini söylüyorlar.

98/5-Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başka şeyle emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.

/2/113-Yahudiler dediler ki: 'Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir'; hristiyanlar da: 'Yahudiler bir şey üzere değillerdir' dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.

Doğru olan din Allah'ın tarif ettiği dindir hiç kimse Allah'a rağmen bir söz söyleme hakkına sahip değildir. Kanun koyucu hüküm koyucu sadece Allahtır kimin nasıl cennete kimin nasıl cehenneme gideceğini Allah bilir. Onu Kuran'la belirtmiştir. Bizim yolumuz doğru diğerlerinin yolu yanlış denebilmesi için mutlaka Kuran'dan elinde bilgi olması lazımdır. 

Benim bu güne kadar Kuran'dan anladığıma göre Kuran'ın dışında yol edinenlerin Kuran'ın tanımladığı ehli kitabın aynısıdır. Yani onlar zan ve tahminle konuşmaktadırlar. Ehli Kitap yani Yahudi ve Hristiyanlar Hazreti Musa ve hazreti İsa peygambere gelen orijinal olan dini koruyamadıklarından dolayı eleştiriye tabi tutulmuşlardır.

Şimdi de Müslümanım diyenlerde Hazreti Muhammed’e inen orijinal Kuran'ı ayakta tutamadıklarından koruyamamışlardır. Öyleyse Kuran'a göre bu günkü Kuran'ın dışında yol alan meşrepler mezhepler cemaatler ehli kitap hükmündedir. Tevhit dininde olanlar onlarla ne erkek ne de kadınlar evlenemezler. İşte kuranın tanımladığı din budur.

Evlilik Hayatı Aynı işi yapan veya ticaret hayatındaki ortaklar gibidirler. Eğer kadın Müslüman erkek değilse, İslamı yaşayan kadına erkek ayak bağı olur, eğer erkek Müslüman kadın Müslüman değilse yine erkeğin İslamı yaşamasına Kadın, ayak bağı olur.

Ayrı Ayrı dinlerden olan evliliklerde, o ailenin kadının ve erkeğinin biri birlerinin yapmış olduğu işlerde destek vermeleriyle mümkün olmaktadır. Kadın erkeğin dininden değilse erkeğin her attığı adımı köstekler erkek kadının dininden değilse kadının her attığı adımı da erkek köstekler. 

Bu Aynen kişilik ve kimliğinde karar kılamamış bir insanın durumu gibidir. Bir kişi aynı zamanda hem içki kumar fuhuş hırsızlık gibi yasak olan davranışlarda bulunuıp, hem de namaz, kılamaz. Çünkü bunlar biri birlerine tamamen zıt davranışlardır. Kuran asla bir vücutta iki tane değişik yaşam şekli olamaz diyor.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Evlilik Konusunda bir kardeşimizin çalışmalarıyla ilgili bölümü buraya bilgi olsun diye aktarmaya çalışacağım. İslam'da her şey belli kurallara bağlanmış, hiç bir şey kuralsız, başıboş bırakılmamıştır. Evlilik de, bu kurallı konulardan birisidir. Peki İslami bir evlilik nasıl olmalı? İşte cevabı:

a- Evlenilecek Kişinin Mü'min Olması

İslamda her şey belli kurallara bağlanmış, hiç bir şey kuralsız, başıboş bırakılmamıştır. Evlilik de, bu kurallı konulardan birisidir. Evlilikteki kuralları da, her şeyin ölçüsünü koyan yüce Allah belirlemiştir. Yüce Allah(cc), evliliğin nasıl, kimlerle, ne şekilde yapılacağı ile ilgili konuları çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu konudaki hükümler. diğer hükümler gibi iman edenleri kesinlikle bağlar.

Mü'min kadın ve erkeklerin birbirleriyle evlenmeleri gerektiği konusundaki ayetlerden ikisini (2/221, 24/3) yukarıda vermiştik. Burada iman edenlerle evlenilmesi gerektiği ile ilgili bir kaç ayet daha vererek konuyu netleştirelim.

"Ey iman edenler, mü'min kadınlâr göç ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer onların inan etmiş olduklarını anlarsanız onları kafirlere geri döndürmeyin. Ne bu(kadı)nlar onlara helaldir; ne de onlar bunlara helal olurlar..."(60 MüMTEHİNE, 10)

Gerek bu ayette, gerekse Bakara, 221. ve Nur, 3. ayetlerinde belirtildiği gibi, mü'minler ancak mü'minlerle evlenebilirler. çünkü, "Allah'ın hükmü budur"(60/10). Aksine hareket, yüce Allah'ın hükmüne karşı çıkmaktır ve kafirlerin ateşe davetlerine(2/221) icabet etmektedir ki bu, insan için ancak hüsrandır.
Mü'min dul kadınlarla evlenme isteğinin olması halinde, onların, iddet müddetinin tamamlamalarını beklemek gerekir. "İçinizden ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün kendilerini gözetlerler. Süreleri bitince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızı haber alır. Böyle kadınlarla evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmeniz yahut içinizde tutmanızdan dolayı size bir günah yoktur. Allah sizin onları anacağınızı bilmektedir. Sakın, iyi söz dışında, onlarla bir gizli (buluşma)ya sözleşmeyin ve farz olan bekleme suresi dolmadan nikah bağını bağlamaya kalkmayın ve bilin ki; Allah içinizden geçeni bilir. O'ndan sakının ve bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir." (2 BAKARA, 234-235)

Gerek bekar gerekse dul kadınlarla olsun evlenmede dikkat edilmesi gereken husus, bu kadınların mümin olmalarıdır. Ne kadar güzel ya da zengin olurlarsa olsunlar müşrik, münafık, fasık, kafir ve mürted hiç bir erkek ya da kadınla evlenilmez.

b- Nikahı Haram Olan (Evlenilmeyecek) Kimseler

Bugün dış kıyafetleri ve şekilleri Müslümanlara benzeyen, ancak hareket ve düşünce planında müşrik, fasık, münafık, kafir ve mürted olan birçok kadın ve erkek vardır. Bunlarla konuşulduğunda sözleriyle Müslüman olduklarını, tağutu reddettiklerini, küfre karşı olduklarını, Kur'an ve Sünnet'e tabi olduklarını iddia ederler. Ancak bunların ya partici, ya vakıfçı, ya gelenekçi, ya da tarikatçı oldukları bilinmektedir. Bunlar, dinin bir bölümünü alıp bir bölümünü bıraktıkları, İslami davet metodunu çarpıttıkları, geleneksel kültürü İslami esaslara taşıdıkları için, düşünce ve hareketlerindeki derecelere göre müşrik, münafık, fasık, kafir ve mürteddirler.

İşte vasıfları sayılan bu kimselerle, toplumsal misyonları ya da konumları ne olursa olsun hiç bir şekilde evlenilmez. Aynı şekilde zina edenlerle de nikah bâğı oluşturulmaz.

"Zina eden erkek, zina eden veya müşrik kadından başkasıyla evlenemez; zina eden kadın da zina eden veya müşrik erkekten başkasıyla evlenemez. Böyleleriyle evlenmek mü'minlere haram kılınmıştır." (24 NUR, 3)

"Pis kadınlar, pis erkeklere; pis erkekler, pis kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere; temiz erkekler temiz kadınlara mahsustur:' (24 NUR, 26)

Ayetlerden anlaşıldığı üzere pis olanlar (zina eden ve şirk koşanlar) ancak birbirleriyle evlenebilecekler, bunlar temiz olan müminlerle evlenmeyeceklerdir.

Athül Kadir, Fetevayı Hindiyye, İbn Abidin, Dürril Muhtar, Nehir Fetih gibi fıkıh kitaplarında, putperest (yeseni) olan müşriklerle mü'minlerin kesinlikle evlenemeyeceği yazılmaktadır. Bu kitaplara göre, sapık mezhep sahipleri, zındıklar, batıniler, ibahacılar, dürziler, nusayriler, teyamine vb. fırkaların mensuplarıyla hiç bir şekilde evlenilmeyecektir. Adı geçen kitaplar, şayet bugün yazılmış olsalardı, din adına ortaya çıkmış olan parti, dernek ve vakıf mensuplarını da, mü'minlerin evlenmeyecekleri kimseler grubuna dahil ederlerdi.

Rasulullah(as)'ın Sünnet'inde ve Asr-ı Saadet'te birçok Müslüman, dini hassasiyetlerinden dolayı sevdikleri, ancak müşrik olan kimselerle evlenmemişler. evlenmekten vazgeçmişlerdir. Ancak bunların, tevbe edip Müslüman olanları, Kur'an ve Sünnet'e kesinlikle teslim olmaları halinde, mü'minlerin bunlarla evlenmeleri helal olur.

Küfür, şirk, nifak, fısk ve irtidat sebebiyle, nikahı geçici olarak haram olanlar dışında, bir de nikahı ebediyyen haram olanlar vardır. Bunları Kur'an'ı Kerim şöyle sıralanıyor.

"Geçmişte olanlar hariç, (bundan böyle) babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin: Muhakkak ki bu, ahlaksızlık, iğrenç bir yol ve (Allah'ın) hışmı(na uğrama)dır.

Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt bacılarınız, karılarınızın anaları, birleştiğiniz kadınlardan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız -eğer onlarla birleşmemişseniz (kızlarını alamaktan ötürü) üzerinize bir günah yoktur- kendi sülbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Cariyeler hariç evli kadınlar(la evlenmeniz) de haramdır. (bunlar) Allah'ın üzerinize yazdığı (haramlar)dır."(4 NİSA, 22-24)

Bu sayılanlar dışında nikahı haram olanlardan biri de, kişinin üç talakla boşamış olduğu karısıdır. Böyle kadınlar, başka biriyle evlenip ondan da meşru yollarla boşanmadıkları sürece ilk kocalarına helal olmazlar.

"Boşanma iki defadır. (Bundan sonra kadını) ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle bırakmaktır..." (2 BAKARA, 229) "Erkek yine boşarsa, artık bundan sonra kadın, başka bir kocaya varmadan kendisine (eski kocasına) helal olmaz. O (yeni kocası) da onu (kadını) boşarsa, Allah'ın sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde (eski karı-kocanın) tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. (Allah) bunları, bilen bir toplum için açıklıyor."(2 BAKARA, 234)

Kur'an'da nikahı haram olan bu kimseler dışında kalanların nikahlanması ancak onların mü'min olmalarına bağlıdır. Bunlar da amca, dayı, teyze ve hala kızları ile harpte elde edilmiş olan cariyelerdir.

c- Evlenmede Mehir

Evlenilecek her kadına mehir vermek esastır. Hiçbir kadın, mehirsiz olarak evlenemez. Bu, yüce Allah'tan kadına verilmiş olan bir haktır. Kadınlar, mehir isteme ve istedikleri kadar mehir alma hakkına sahiptirler. Evlenecek erkek, bunun bilincinde olarak kadınla evlenir. Mehir istediğinden dolayı hiçbir kadın kınanamaz. Mehir dolayısıyla kadını kınamak, yüce Allah'ın emrine ve hükmüne karşı tavır almak ve bu hükümden hoşlanmamaktır.

Hiçbir kadın mehirsiz olarak kendisini erkeğe hibe edemez. Kur'an'da, bir kadının ancak peygambere kendisini hibe edebileceği; mü'minlere böyle bir hibe yapılamayacağı bildirilmektedir.

"... Bir de kendisini (mehirsiz olarak) Peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak isediği mü'min kadını, diğer müminlere değil sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunanlar hakkında, mü'minlere yapmalarını gerekli kıldığımız şeyi bil(dir)dik ki, sana bir zorluk olmasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (33 AHZAP, 50)

Mehir, kadına verilen sosyal bir güvencedir. Bu nedenle, bunun miktarının tesbiti, birinci derece kadına aittir. Kadın dilediği kadar mehir istemekte serbesttir. Mehrin, kadınlara verilen bir hak olduğunu şu ayetler ortaya koymaktadır.

"Kadınlara mehirlerini hak olarak verin; eğer kendi istekleriyle o (mehrin) bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yeyin." (4 NİSA, 4)

"Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşarsanız, kestiğinizin yarısını (verin). Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikah bağı elinde bulunan erkek vazgeçerse başka. Sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranızda birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptığınızı görür." (2 BAKARA, 237)

"Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiç bir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Nasıl alırsınız ki, birbirinize geçmiştiniz ve onlar, sizden sağlam teminat almışlardı." (4 NİSA, 20-21)

Mehrin kısıtlanmasını istenmenin doğru olmadığını, şu örnek göstermektedir. Hz. ömer(r.anh) bir gün kadınlara, fazla mehir talep etmemelerini öğütler. Kureyşli bir kadın Hz. ömer’e hitaben: "Ya Emir-el mü'minin, Allah'u Teala'nın: 'Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın... (4/20) ayetinde buyurduğunu işitmediniz mi?" diyerek Halife'ye itiraz eder. Bunun üzerine Hz. ömer (r.anh) sözünü geri aldığını ifade ederek tevbe eder.

Mehir konusunda bir sınırlama olmamasına rağmen, evliliğin kolaylaştırılması için Rasulullah(as)'ın bazı tavsiyeleri de olmuştur. Ancak bu tavsiyeler, hiç bir şekilde bir emir olarak değil, bir tavsiye olarak alınmıştır. Rasulullah(as): "Mehrin en hayırlısı ehven olanıdır." buyurmuştur. Bu hadis, mehrin, evlenmeyi güzelleştirmesi ve zorlaştırmaması için ifade edilmiştir.

Mehir, ziynet eşyalarından olabileceği gibi, hayvan cinsinden, menkul ve gayri menkul mallardan da olabilecektir.

Mehir, genel olarak nikah akdi sırasında tesbit edilir. Buna Mehr-i Müsemma denir. Mehir nikah akdi sırasında ödenmesine Mehr-i Muaccel; nikah akdi sırasında ödenmeyip daha sonra belli vadelerde ödenen mehre ise, Mehr-i Mueccel adı verilir. Nikah akdi sırasında belirlenmeyen, ancak daha sonra kadının yakınları tarafından, kadının iyiliği için takdir edilen mehre de Mehr-i Misil adı verilmektedir.

d- İcab- Kabul

Evlilikte karşılıklı rıza esastır; taraflardan birinin rızası olmadan bir evliliğin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Nikah akdi gerçekleşmeden önce taraflar, ne istediklerini, nasıl bir evlilik arzu ettiklerini açık bir şekilde ortaya koyarlar. Bu istek ve beklentiler, her iki taraf açısından kabule şayan ise nikah akdi gerçekleşir.'Nikah akdi, birinci derecede, evlenecek olanlar arasında gerçekleşeceği için rızanın da bunlar tarafından gösterilmesi gerekir. Anne-baba ve yakınların gerçekleştirilecek evlilikte ancak tavsiyeleri olabilir; bunun dışında nikah akdini etkileyici bir tutum sergileme hakkına sahip değildirler. Yakınların, evlenecek olanlar üzerinde etkileyici, daha doğrusu engelleyici bir durum takınmaları, Kur'an da yasaklanmıştır.

"...Kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. Bu, içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Bu, sizin için daha iyi ve dahâ temizdir, Allah bilir, siz bilmezsiniz?"(2 BAKARA, 232)

Bu uyarı, boşanmış kadınların, eski kocalarına dönmeleri hususunda olduğu gibi, yeni evlenecek olanlar için de geçerlidir.

Evlilikte rıza, evliliğin başlangıcında olduğu gibi evliliğin sürdürülmesinde de geçerlidir. Kadın ve erkekten her biri evliliğin, çıkmaza girdiğini gördükleri ya da amacından saptığını anladıkları anda, kendi rızalarıyla nikah akdini feshedebilirler.

"Ey peygamber, eşlerine söyle: 'Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer siz, Allah'ı ve ahiret yurdunu istiyorsanız, (biliniz ki) Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir mükafat hazırlamıştır."(33 AHZAB, 28-29)

e-.Evlilikte Şahitlerin Bulunması

Kur’an’ı Kerim’de, insanlar arasında cereyan eden sosyal ilişkiler, antlaşmalar ve akitler tümüyle şahitlidir. Bu nedenle, evlilik akdinde de şahitlik esastır.

Kur'an mantalitesini yeterince kavramayan ve her şeyin, moda mod yazılı olmasını uman kimseler, evlilikte şahidin olmadığını iddia ederler. Oysa, yapılan bir akitte, nelerin anlaşma konusu yapıldığı, aktin ne üzere bina edildiği bilinmeli ki, belli bir anlaşmazlık halinde, şahitler bu anlaşmazlığı giderebilsinler. Anlaşmazlık halinde taraflar, genellikle duygusal hareket ederler ve kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. İşte bu durumda, adil şahitlere ihtiyaç hissedilir. Bu şahitlerin ise, şahitlik yapacakları konuyu iyi bilmeleri gerekir. çünkü, aslı bilinmeyen bir konuda şahitlik yapmak mümkün değildir. Kur'an'ı Kerim, eşler arasında vuku bulacak bir anlaşmazlık ihtimalinin olması durumunda, bu anlaşmazlığı giderecek şahitlerin olmasını talep eder.

"Şayet (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allah onların arasını bulur. çünkü Allah bilen, haber alandır."(4 NİSA, 35)

Burada, her iki taraftan oluşturulan hakem heyeti, birinci derecede eşleri dinler, ancak yukarıda da ifade edildiği üzere, anlaşmazlık durumunda, eşler genellikle duygusaldırlar ve kendilerini haklı gösterme çabası içindedirler. İşte bu durumda hakem kurulu, sağlıklı bir sonuca ulaşmak için, şahitlerin ifadesine başvurur. Şahitlerin de mutlaka; evlenme aktinin yapıldığı şartları çok iyi bilmeleri gerekir ki, adil çözümler elde edilebilsin.

Nikah sırasında şahidin var olduğunu gösteren başka bir delil de, boşanma sırasında şahidin gerekli olduğu hususudur.

"Sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce tutun,yahut güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimseye öğütlenen budur. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona bir çıkış yaratır." (65 TALAK, 2)

Ayette geçen "adalet sahibi iki kişi" ifadesi de göstermektedir ki, daha önce nikahın gerçekleştirilmesindeki şartlardan haberi olan iki kiţi, bildiklerini Allah'tan korkarak, adil bir ţekilde ortaya koyacaklardır. Eşler arasında baş gösteren anlaşmazlık durumunda olsun, boşanma sırasında olsun şahide ihtiyaç duyulması, nikahın akdedilmesi sırasında şahidin olduğunu göstermektedir. çünkü, öncesinde olmayan bir şeyin sonradan istenmesi mümkün değildir.

Evlilik akdinin oluşmasında anne-baba ve yakın kimselerin haberdar olması esastır. Bunlar, evlilik akdine ister rıza göstersinler, ister göstermesinler farketmez. Anne ve babanın, çocuklarının evliliklerinden haberdar olmasından sonra, en az iki kişinin daha, gerçekleştirilecek nikah akdine şahitlik yapmaları gerekir ki, nikah akdi yerine getirilmiş olsun.

Anne ve babadan birinin ya da her ikisinin veyahut da ailede sözü geçen çocuklardan birisinin haberdar olmadığı bir evlilik akdi, sakat bir akittir. Ancak, evlenecek olanlar, kendileri irade sahibi iseler, kendileri karar verme ehliyetleri varsa ve ailelerinden uzun bir zaman ayrı yaşıyorlarsa bu durumda ailelerinin evliliklerinden haberdar olmasının fazla bir önemi yoktur. çünkü, anne-babanın zaten çocuklarıyla bir ilgileri kalmamıştır.

Dul kadınlar, kendi başlarına karar verme ehliyetine haiz olduklarından dolayı, evliliklerinde anne-baba iznine bağlı değillerdir. Bunun Asr-ı saadette bir çok örnekleri vardır. Ancak usul yönünden aileleri haberdar etmeleri, bir kırgınlığın olmaması açısından gereklidir. Ekonomik ve sosyal açıdan ailelerine bağlı olan dul kadınların, genç bir kız gibi, ailelerini haberdar etmeleri gereklidir.

Ailelerinden uzak bir yerde eğitimlerini sürdüren gençler, ekonomik açıdan ailelerine bağlı olduklarından dolayı, evliliklerinden ailelerini haberdar etmeleri gerekir. Bunların, ailelerinin haberleri olmadan gerçekleştirecekleri nikah akdi batıldır. Evlilik akdinin (nikahın) gerçekleşmesinden sonra kadının, erkeğin evine gitmesiyle evlilik ilişkileri başlar, aile yuvası oluşur.

Doğrularım Allah'a  yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN ANAMUR

Hiç yorum yok: