RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
İislam toplumlarındaki yanlış anlaşılan konulardan birisi de sevap ve günahların tartılıp günahı ağır gelenlerin günahları miktarınca yanıp daha sonra cennete gideceği inancıdır. Bu Anlayış Kuran!a Göre Asla doğru değil, cehenneme gidenler sürekli cehennemde cennete gidenler de sürekli cennette kalacaklardır. Cehennemde cezaları bittikten sonra cennete gidecekler inancı yine Yahudi ve Hristiyan inançlarının bir yansıması olmaktadır.
2/25- (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.
2/217- Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: "Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah Katında, Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır.
Kuran'daki bir hükmü, doğru olarak çıkarabilmek için,O Hükümle ilgili kuranın her tarafına serpiştirilmiş bilgileri tahlil ederek, güçlü bir mantık ve anlayış içerisinde bir araya getirerek anlayabiliriz. bir başka deyişle içtihadı ortaya koyabiliriz. Bu Aynen bazı pozitif bilim adamlarının kâinatın içerisindeki eşyaların esrarını çözerek yeni yeni buluşlar meydana getirmesi gibidir.
Düşünüldüğü zaman demir kütlelerinin uçak haline getirilip, Havada binlerce ton ağırlıkların uçurulacağı kimin aklına gelebilirdi. veya dağlardaki metal parçalarını yorulmayıp kamyon gemi veya modern arabaların ortaya çıkarılması, güçlü bir mantığın eşyanın esrarının ortaya çıkarılarak yapılan icatlar'dır. Daha insanların ileride gün geçtikçe neler neler icatlar yaparak bir trend içerisinde baş döndürecek şekilde ilerleyerek devam edecektir.
Allah Kuran'da hiç bir kelimeyi hiç bir kelimenin yerine koymadığı gibi kainatta da hiç bir varlığı da hiç bir varlığın yerine koymamıştır. Kalem kelimesi belki binlerce çeşidi akıla getirir ama, her çeşit kalemin kendine özgü bir sıfatı vardır., Kırmızı kalem,Mavi kalem dolma kalem keçeli kalem, vs. Bunların hepsinin genel adı kalem olduğu halde duruşlarına renklerine işlevlerine göre isimlendirmektedirler.
Aynen onun gibi Kuran'da geçen kelimeler de farklı farklıdır Ruh Kelimesi de çeşitli ayetler içerisinde kullanılmış. Peygamberlerde kullanılmış kutsal olmuş. İnsanlarda kullanılmış her iki yolda gidebilme eğilimi kazandırmış. veya ölü kelimesini diriltilmesini peygamberlerde kullanmış duyarsız olanları duyarlı hale getirme anlamında kullanmış. Ölü kelimesini hayati fonksiyonlarını yitirme anlamda kullanmıştır.
Demir olgunlaştırılmış mamul hale getirilmiş, ok olmuş. Demir. Mamul hale getirilmiş inşaat alanında kullanılmış, demir mamul hale getirilmiş arabalarda televizyonlarda vs kullanılmış ama bunlar kullanıldıkları yere göre isimler almışlardır.
Ben de Bir konuyu işlerken genelde bu konulara değinmeden bu konuları açıklayamıyorum. Çünkü doğru bir kuran anlayışını ortaya çıkarabilmemiz için bu gibi bilgilerin bilinmesine ihtiyaç vardır. Şimdi bu bilgilerden sonra, Ahiret âleminde cennete de cehenneme de gidecek olanları orada süresiz kalacak olduklarını bir konu içerisinde işlemeye çalışalım.
2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.
2/80- Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki: "Allah Katından bir ahit mi aldınız? Ki Allah asla ah dinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkı-dırlar. orada süresiz kalacaklardır.
Kuran anlaşılırken Kuran'da geçen ayetlerin kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetlerin o konunun anlaşılmasında büyük bir önemi olduğu gibi, O konu ile ilgili kuranın diğer sure ve ayetlerinin de göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Bakara suresinin yetmiş dokuzuncu ayetinde,
2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere.
Artık vay, "Kitabı kendi elleriyle yazıp," Burada büyük bir skandaldan bahsediyor. Söylenen bir şeyin, veya söylenecek olanın Allah katında bir belgesi olmayan ve bir menfaat sonucu olarak yaptıkları bir yanlışlıktan dolayı bir kavim eleştiriliyor. Kimmiş o kavim Şimdi sekseninci ayete bir bakalım.
2/80- Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki: "Allah Katından bir ahit mi aldınız? Ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"
Yani Dünya hayatında işlemiş olduklarının bir suç olduğunu kabul edip de bu cezamızı çeker daha sonra da cennete gideriz anlayışına sahip olanlar. Bunların kim olduğu çözülmesi gerekir. ümmiler mi yoksa ehli kitap olanlar mı olduğu burada belli değil. Ama şu bir gerçek ki Ümmi olanlar olamaz. Çünkü ümmi olanlar için kuran puta tapıcı olanlar ve Ahiret âlemine iman etmeyenler olarak tanımlanmıştr.
Bu sebeple ahi ret alemine inanmayan bir kavmin cehennemde yanma sözcüğünü kabullenmesi düşünülemez. Şimdi de bu ifade kimlere ait olduğunu Kuran'dan aramaya devam edelim.
3/23- Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah'ın kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir.
3/24- Bu, onların: "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.
İşte düşündüğümüz gibi çıktı. “Ateş bize sayılı günlerde dokunacak yani cezamız miktarı kadar yanacağız daha sonra cennete gideceğiz anlayışında olanlar, Ehli Kitap olanlardan imiş.
Bu Anlayışı getirip İslam toplumlarına da uyguladığımız zaman onlar da aynısını söylemiyorlar mı.? Bunu Fıkıhçılar daha iyi bilirler. Hanefi mezhebine göre. Bir kişi annesinin kafasını kesse. Ve kafatasını oysa ondan sabah akşam içki içse o son kelimesi kelimeyi tevhit olsa(lâ ilâhe illallah Muhammed en resululah) o cehenneme gidecek ve günahları miktarında yandıktan sonra yine cennete gidecek anlayışları,ehli kitap inancından gelmektedir.
Bütün tarihçilerin ve kuran okuyucuların da bildiği gibi. Medine de Müslümanlar kısa zamanda zaferler kazanmışlar ve Müslümanlara bolluk ve ganimetler yağmaya başlamıştır. İşte bunu fırsat bilen ehli kitap bir adıyla Yahudiler ve Hristiyanlar goraf goraf Müslüman olanların saflarına katılmışlardı. İşte münafıklık burada türemişti.
Medine'de değişik dinlerden gelerek Müslüman olduklarını söylemeleri hepsinin samimi olduğunu göstermez. Bunlar İçerisinde Müslüman olmayanlar olmuş ve İslam toplumlarını bozmak için orada bulunmuşlardı. Bir taraftan da varlık onları şımartmış olanlardan mürtet olanlar da olmuştu. Bir insanın yapmacık Müslüman oluşuyla, gerçek Müslüman oluşunu Allah Kuran'da tarif ederek Resulünü Kuran'da devamlı uyarmıştır.
Onlara karşı uyanık olmaya çağırmıştır. Tövbe suresinde belki okumada sıkılabilirsiniz ama. Konuyla ilgili bölümü bütünüyle işlediği için o ayetlerin hepsini buraya aktarmak istiyorum.
9/40- Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah Ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
9/41- Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
9/42- Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
9/43- Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?
9/44- Allah'a ve Ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.
9/45- Senden, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.
9/46- Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; "(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun" denildi.
9/47- Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri bilir.
9/48- Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.
9/49Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.
9/50- Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler.
51- De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevla’mızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."
52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
53- De ki: "İsteyerek veya istemeyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir Faslıklar topluluğu oldunuz."
54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.
55- Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azarlandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.
56- Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.
57- Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı.
58- Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazaplanırlar.
59- Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (ya).
60- Sadakalar, -Allah'tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
61- İçlerinden Peygamberi incitenler ve: "O (her sözü dinleyen) bir kulaktır" diyenler vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a iman eder, müminlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın elçisine eziyet edenler... Onlar için acı bir azap vardır."
62- Sizi hoşnut kılmak için Allah'a yemin ederler; oysa mümin iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır.
63- Bilmiyorlar mı, kim Allah'a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedi kalmak üzere cehennem ateşi vardır? İşte en büyük aşağılanma budur.
64- Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin aleyhlerinde indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: "Alay edin. Şüphesiz, Allah kaçınmakta olduklarınızı açığa çıkarandır."
65- Onlara sorarsan, Andolsun: "Biz dalmış, oyalanıyorduk" derler. De ki: "Allah ile O'nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?"
66- Özür belirtmeyiniz. Siz, imanınızdan sonra inkâra saptınız. Sizden bir topluluğu bağışlasak da, bir topluluğunuzu gerçekten suçlu-günahkâr olmaları nedeniyle azaplandıracağız.
67- Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır.
68- Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vaat etti. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azap vardır.
69- Sizden önceki (münafıklar ve kâfirler) gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların dünyada ahi rette bütün yapıp-ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.
70- Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
71- Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
72- Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
73- Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..
74- Allah'a and içiyorlar ki (o inkâr sözünü) söylemediler. Oysa Andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahi rette de acı bir azapla azaplandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur.
75- Onlardan kimi de: "Andolsun, eğer bize bol ihsanından verirse gerçekten sadaka vereceğiz ve Salihlerden olacağız" diye Allah'a ahdetmiştir.
76- Onlara Kendi bol ihsanından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir.
77- Böylece O da, Allah'a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar, kalplerinde nifakı (sonuçta köklü bir duygu olarak) yerleşik kıldı.
78- Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.
79- Sadakalar konusunda, mü'minlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehtlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azap vardır.
80- Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah Faslıklar topluluğuna hidayet vermez.
81- Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı.
82- Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.
83- Bundan böyle, Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür de, (yine savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: "Kesin olarak benimle hiçbir zaman (savaşa) çıkamazsınız ve kesin olarak benimle bir düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz oturmayı ilk defa hoş gördünüz; öyleyse geride kalanlarla birlikte oturun."
84- Onlardan ölen birinin namazını hiçbir zaman kılma, mezarı başında durma. Çünkü onlar, Allah'a ve elçisine (karşı) inkâra saptılar ve fasık kimseler olarak öldüler.
85- Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azaplandırmak ve canlarının onlar inkâr içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor.
86- "Allah'a iman edin, O'nun elçisi ile cihad etmeye çıkın" diye bir sure indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip: "Bizi bırakıver, oturanlarla birlikte olalım" dediler.
87- (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar.
88- Ama Resul ve onunla birlikte olan müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır.
89- Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
Kuran'ın hiç bir yerinde iman eden ve Salih amel işleyenlerin, cehenneme gideceğine dair bir ayet olmadığı gibi cehennemde cezalarını çekip ondan sonra cennete gideceğine dair de bir ayet yoktur. Dünya hayatında saflar belirlenecek kimin ne tarafta olduğu belli olmadan onlar ölmeyeceklerdir. Herkes kendine ait gideceği yeri dünya hayatında mamur hale getirerek öleceklerdir. Yani Akıl baliğ çağından bunaklık ve ölüm dönemine kadar gidecek oldukları yerin biletini dünya hayatında belirleyeceklerdir.
3/142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
İman etmeyi ve dindar olmayı, Güllük gülistanlık bir hayat yaşamak için, sığınma yeri kabul edenler yanılmışlardır. Müslümanım demek, Yanlışlara kıyam ederek hayatta başına bu yüzden canı da dâhil olmak üzere ne gelirse göğüslenmeyi kabul etmek demektir.
Kişi Ya İman eder, Salih amelle imanını süsler, onunla ilgili çalışır hayatını düzenler. Ya da inkâr eder onunla ilgili hayatını süsler ve düzenler. Bunun arasında bir yol yoktur.
Kişi orta yolda asla yürüyemez. Aklıma üniversite yıllarında birbirine zıt gibi görünen gurup çarpışıyorlardı.yıl 1970-80 Arası Adam materyalistse yoldan geçene soruyor sen hangi görüştensin dediğinde Komünistim dese onu ne olduğunu bilmiyor o da komünist olunca gel bakalım bizimle beraber sağ görüşlü olanlarla çarpışacak sın diyor. Eğer ülkücüyüm derse neden ülkücüsün deyip başlıyorlar dövmeye, Hiçbir taraftan değilim derse bizim tarafa geleceksin ve savaşacaksın diyor. Yani orta yolda kimseyi bırakmıyorlar.
İster istemez kendisini bir tarafta bulundurmak zorunda. İşte Allah da kesinlikle insanlar orta yerde yolları belirlenmeden kalmayacaklardır. Mutlaka insanlar bir tarafı seçerek aktardığımız ayetler örneklerinde olduğu gibi Kişilerin yerlerini duruşların belirleyen olaylar mutlaka meydana gelecektir. Savaş olabilir yakınlardan herhangi birisi iflas hastalık zor duruma düşme durumunda senin yardım etme imkanın olduğu halde yardım etmemen, senin duruşunu seçmede etkenlerdir.
Kuranı Kerim iman edenler ve Salih amel işleyenlerin portrelerini çizerken bir de bunun zıttı olanların portrelerini çizmektedir. İnsanlar kendi seçimlerinden dolayı yanlışlara haramlara doğru atmış oldukları adımlar onları sonu belli olmayan uçurumlara doğru götürmektedir. Kişiler artık doğru yolu bulamamaktadır onların gözleri körelmekte kulakları işitmez hale gelmekte kalpleri de mühürlenmektedir.
Elbette Allah insanı kendileri istemedikçe saptırmaz hidayete getirmez bağışlamaz. Eğer Allah kendileri istemediği halde bazılarını bağışlar bazılarını saptırır veya bazılarını da hidayete getirmiş olsaydı, Allah’ın Adil sıfatıyla uyum sağlamazdı. Kişilerin kendi tercihleri sonucunda Allah bu ifadeleri kullanmaktadır.
Yapılan büyük yanlışlıklardan birisi de cehennemde ebedi kalmalarını engelleyen peygamberlerin alimlerin evliyaların hatta çocukların Allah’a torpil yaparak şefaat edip cehennemden çıkmalarına vesile olma inancıdır. Bunların hepsi kuranı doğru anlayanlar için asla olmayacaktır. Öyleyse anlattıklarımızı özetleyecek olursak,
CENNET EBEDİDİR:
22/107- Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, içinde de temelli kalacaklardır.
9/20- İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
9/21- Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler.
9/22- Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükâfat Katında olandır.
Dünya hayatında insanların erginlik çağından bunaklık ve ölüm dönemine kadar insanlar imtihana tabi tutulmaktadır. Bu dönem içerisinde bir taraftan insanlar küfür hayatı yaşarken, İmana gelip Salih amel işlemeye doğru yol alanlar olduğu gibi, bir taraftan da iman edip Salih amel işleyenlerin dünya hayatı onları aldatarak küfre doğru döndükleri görülmüştür. Öyle ya da böyle sebeplerden dolayı kişilerin en son aldıkları karar onlar için geçerli olandır.
Konunun anlaşılması için somut bir misal verecek olursak, memur olarak çalışan birinin, memurluktan diyelim ki emekli olmasına iki yıl kala bağ kur veya sigortaya geçerse. O iki yıl sonunda bağ kur veya SSK ya bağlı olarak emekli olurlar. onların çalışmış oldukları uzun yıllar boşuna gider. Yine son iki senesini memur olarak sürdüren biri de emekli olurken memur olarak emekli olması onun uzun yıllar geçirmiş olduğu bağ kur veya sigortası daha avantajlı duruma geçerek memur statüsünden emekli olmaktadır.. İşte Allah’ın Hidayet verip ve geçmiş günahlarının bağışlanması kişilerin kendilerini değiştirmesiyle ancak mümkün olmaktadır.
4/137- Gerçek şu, iman edip sonra inkâra sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkâra sapanlar sonra da inkârları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. Demek ki, iman etmek sadece yeterli olamıyor. Ancak istikrarlı bir şekilde Salih amelin devamı anlam taşıyor. Öyleyse Salih amelini son nefesine kadar yürütemeyenler son andaki durumlarıyla ilgili yargılanacaklar. O da kişilerin hayatları boyunca yanlış yollarda yürünmeleri ve son anda bu yollarını değiştirmeleri genelde mümkün gözükmemektedir. Ama onları değiştiren şiddetli ders verebilecek bir musibetin olma durumu, başka.
6/158- Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, Biz de şüphesiz beklemekteyiz."
Eğer kişiler dünya hayatında, ölüm gelmeden iman edip hayır işlememişse onların ölüm korkusundan dolayı iman etmeleri onlara bir fayda vermez. Ancak iman etmiş olduğu halde hayır işleyecek bir fırsat bulamadan ölmüşse o başka. Çünkü ölüm geldiğini bilmeden iman etmek ve o anda başına bir kaza gelerek ölmesini de Allah ebedi bir cennetin sahibi yapmaktadır. Bu da herkese nasip olmayan ender rastlananlar dandır.
CEHENNEM EBEDİDİR.
2/39- "İnkar edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır."
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
2/161- Şüphesiz, inkar edip kafir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir.
2/275- Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.
Görüldüğü gibi İsalıma toplumlarındaki günahları işleyip de günahı kendisini kuşatanlar cezası miktarınca cehennemde yanıp daha sonra cennete gitmeyecekler, orada ebedi olarak yanacaklar. Cennete gidenler de ebedi olarak cennete kalacaklardır. Hiç Kimse sakın ola ki böyle bir inanışa kapılıp da kendilerinin daha sonra cennete gideceğini söyleyip günahlarında ısrar etmesinler.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder