5 Mart 2009 Perşembe

KADER



RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!


Önce bir akıl jimnastiği yapacak olursak. Kainatın yaratılışı hakkında bazı ilim adamlarının ortaya attığı teoriye göre zamanımızdan  yaklaşık on beş milyar yıl önce yaratıldığı tahmin edilmektedir. Kainatın, bu anlayışa göre bir yaratılış başlangıcı olduğu  bir gerçektir. Kainat yokken ne vardı sorusu akıla gelmektedir. 

Çevreye baktığımız zaman  İnsanın kendisi de dahil görebildiğimiz ve göremediğimiz hissedebildiğimiz ve hissedemediğimiz varlıklar bulunmaktadır. Eğer ortada bir icat varsa mutlaka onun bir mucidi, Eğer ortada bir şiir varsa mutlaka onun bir şairi eğer ortada bir resim varsa mutlaka onun bir ressamı eğer ortada bir fotoğraf varsa mutlaka onun bir aslı  olması gerektiğini düşünebiliyor ve anlaya biliyoruz.

Elbette bu muazzam kainatı bir düzen ve intizam içinde var eden Bir sanatkarın, bir mucidin bir ressamın bir yaratıcının mutlaka ama mutlaka olması gerektiğini düşünen aklını kullanan herkes bilir ve bilmesi de gerekir. O varlık öyle bir varlık olmalı ki, Yaratılmış olan bütün varlıklar onun tasarrufu altında olmalıdır.Yaratılan hiçbir varlık onun denginde veya üstünde olması düşünülemez.

Nasıl icat mucidin dengi değilse, Nasıl bir resim ressamın üzerinde bir yerde ve konumda değilse, Kainattaki Yaratılmış olan bütün varlıklar Allah'a muhtaçtırlar. Allah'ın hiç bir varlığa ihtiyacı yok ve muhtaç da değildir. kainat yaratılmış Allah ise yaratmıştır. Hiç bir icadın Mucitten önce olduğu düşünülemediği gibi kainat da yaratıcıdan önce varlığı düşünülemez. O zaman kainat Yaratıcının bir eseri ise Kainat sonra yaratılmıştır.

Burada insanların kafalarını karıştıran olay, zaman kavramıdır. Zaman kainat yokken yoktu. Zaman kainatın yaratılışıyla beraber ortaya çıktı. Öyleyse Nasıl kainat Allah'ın bir icadı ise zaman da Allah'ın bir icadıdır. O halde diyebiliriz ki Zaman Allah'a göre yok, insanlara göre vardır. Yani insanlara göre on beş miyar yıl  olan zaman, Allah’a göre sıfır hükmündedir. 

İşte Allah’ın Ezelde kainat yokken zamanın olmayışı ve sonradan kainatla beraber ortaya çıkış, ancak insanlar tarafından algılanmaktadır.

76/-1 Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Kainatın yaratılışıyla beraber ortaya çıkan zaman ile birlikte Bize göre başlangıcı sıfır olan kainatın yaratılış başlangıcı, ile sonu on beş milyar, otuz milyar yıl olması Allah katında sıfır hükmündedir. Kainatın yaratılış ve sonu  arasındaki herhangi bir zaman diliminde işlenen veya olan olaylar Allah katında zaman fark yoktur. 

Yani Allah insan kaderini önceden yazmış, ve insanlar bu kadere göre rolünü oynamaktadır diye bir şey düşünülemez.İlk yaratılan insanın yaratılıp fiilini işlemesi ile son insanın yaratılıp fiilini işlemesi arasında Allah'a göre zaman farkı yoktur. Öyleyse Allah’a  göre zaman yok, zaman insanlara göre vardır. O halde "bu kainatın  Allah'a göre bir başlangıcı ve sonu da yoktur Çünkü Allah " ol dedi mi oluvermiştir." 

2/117- Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.

Ol dediği zaman Allah’a göre oluveren bize göre on beş milyar yılda gerçekleşmektedir.Kainat yaratılmadan yerlerde ve göklerde ne varsa Allah tarafından projelenerek nerede ne zaman olacak olan olayların Allah katında olmuş ve bitmiştir. Onun izni olmadan yaprak dahi kımıldamaz. Çünkü her şey onun kontrolündedir.

Yaprağın kımıldayacağı bile onun ilminde bellidir. İşte insanların bir zaman dilimi içerisinde nerede ne yapacaklarını Özgür iradeleri verilerek onları denemeye tabi tutmuştur. Denenecek olan insanların sınavdan geçebilmeleri için, İnsanın düşünen sorgulayan yanlışa veya doğruya gidip gitmediğini testten geçirebilen bir varlık olması gerekir.

O halde  kainatta eşi ve benzeri olmayan yaratıklar içerisinde En mükemmel varlığın insan olduğu düşünenler için bilinen bir gerçektir. Öyleyse insanların denene bilmeleri için, İnsana şu malzemeler verilmesi gerekir. 1- Zaman, 2- sınavda kullanılacak malzemelerdir.Sınava tabi tutulan insanın malzemesi, Kainat ve kainatta bulunan diğer insanlar da dahil yaratılmış olan bütün varlıklardır. Sınava tabi tutulma anı ise erginlik yaşı ile, bunaklık ve ölüme kadar verilmiş bir zaman dilimidir. İstisnasız her aklı olan ve erginlik yaşına ulaşmış bütün insanlar kendilerine ayrılmış süreç içerisinde sınava tabi tutulmaktadırlar.

672- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Öyleyse sınav yapanın zamana değil sınav yapılanın zamana ihtiyacı vardır. ve denenme ortamını ve denenme malzemeleri ile beraber zamanı da beraberinde verilerek sınav yapılmaktadır. Allah ezelde onların iyimi kötümü yapacaklarını da Biliyor Ama onlara iyiyi yapmak ve kötülüklerden sakınmak için donanımını koymuş.bu konudaki yetkiyi ve sorumluluğu insanın kendisine bırakmıştır. 

Hayatımızdan bir örnek verirsek. Ateş insanı Yakar bu insanın bulduğu ve deneyim sonucu bildiği olaylardandır. Ve insanı yakıp yok edecek şekilde ateşin içerisine attığın zaman onu ateş yakar. Bu insanın bilgisinden sonra olacak olanı bilmesidir. Ateş onu insanlar bildi diye yakmıyor. Zaten ateşin yakacağını bilen insanlar onu yakacak olduğunu ilminden dolayı biliyor ve öyle yanıyor. İşte bu kader anlayışını bu bilgileri kavradıktan sonra tahlil ederek anlamaya çalışalım..

Günümüze kadar toplumlarda anlaşılan kader, gerek insanların kendi ellerinden gerekse insanların kendi ellerinin dışında başlarına gelen olayların sanki Allah tarafından başlarına yazılmış bir olgu olarak geldiği inancı vardır. Adam alıyor silahı eline adam öldürüyor bu benim kaderim diyor. Adam Çalışmıyor. Eve ekmek götürmüyor. Fakirlik benim kaderim diyor. Adam içki kumar gibi insanları helake götüren yanlış davranışların peşine düşüyor. Bu kader im diyor. Şimdi Kader anlayışının doğrusu nedir? Kuran ilim akıl ölçülerine göre onu anlamaya çalışalım. 

Kaderi Önce iki Kısma ayırmak gerekir. birincisi Kendi eliyle seçtiği kaderi ikincisi ise kendi elinde olmayan kaderidir.


KİŞİNİN KENDİ ELİNDE OLAN KADERİ!

Önce kişinin kendi elinde olan kaderini anlayabilmek için bazı ön bilgilerin bilinmesi gerekmektedir.Bu Konuda da psikologları dinlediğimiz zaman onların da görüşleri aynıdır. Kişi Yaratılış olarak bilindiği gibi, temel olarak, iki ana yola gidebilme eğiliminde yaratılmıştır. bunlar insanın yapısını fıtratını oluşturan olgudur. Kuran Buna şu isimleri koymuştur. Birisinin adı takva. Diğerinin adı da fısk ve fücur, veya iblis, veya nefis tir. Psikologlar ise bu olguların tahlilini yaptığında. Nefis kelimesine bazıları alt ben bazıları içimizdeki çocuk, takva kelimesi yerine de bazıları baba bazıları da üst ben kelimeleriyle açıklamışlardır. 

Kuran'dan ayetlerle söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Bugüne kadar genelde insanları hayvanlardan ayıran özelliğin sadece akıl olduğu söyleniyordu. işte insanlarla hayvanları ayıran temel özelliklerden daha da önemli olanı takvanın ve fıskın oluşudur. Bu olgu göz ardı edilmiştir. İşte insanı insan yapan ve insanların yollarını belirleyen onlara kim olduklarını tanıtan kimliğinin adıdır. Bu iki ayrı yola gidiş temelini oluşturan bir olgudur. İnsanlar bunlarla denemeye tabi tutulmaktadır. Ya İnsan Muttaki Olur. Ebedi cennetin binasını yapar. Ya da insan fısk ve fücur yolunda gider ebedi cehennemin azap yerini hazırlar. 

İşte dünyadaki kavgaların savaşların nedenleri bu insandaki iki farklı yöne gidebilme eğilimidir. Kuran Muttaki olanlara Allah’ın lütuf olarak gönderdiği bir kılavuzdur.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır.

Bu Yolda yürüyenlere Allah nerede nasıl davranacağını her örnekten bir örnek vererek ve hiç bir eksik bırakmadan insanların önüne sunduğu Allah’ın bir hayat projesidir.işte bütün peygamberlerin insanları dünyadan ahirete sağ salim ulaştırılmak istenen yere ulaştırmasıdır. O insanın öz yapısında var olan ve şeytanlaşan toplumlara salgın bir hastalık gibi yayılan o iblisin teklifleriyle şeytanlaşmış lara karşı  Muttaki insanların devamlı uyanık durması gereken tehlikeler dendir. 

İşte bu tehlikeler karşısında Kuran devamlı bir reçete ve devamlı reçeteye uygun bir ilaç önermiştir. Kim bu önerilere kulak verirse o kurtulmuş. kim de bu önerilere  karşı kulaklarını tıkamışsa o da helak olmuş ve yıkıma uğramıştır. Şimdi bu bilgilerden sonra sanırım kaderin kendi ellerinden olan boyutu ile ilgili bölüm daha iyi anlaşılacaktır . Kanaatindeyim.

İşte iki Yola gitme eğiliminde olan insanı, Hangi yolda gidip gitmeme kararını insanın kendisine bırakarak ve sonucuna katlanmak koşulu ile kendi iradi iradesi ile denemeye tabi tutmuştur. İnsan ister takva yolunda isterse de iblisin yolunda giden insanlara  seçmiş oldukları yolda malzemeleri vermiş ama  dünya hayatında ne takva yolunda gidenlere özel bir torpil, ne de fısk yolunda gidenlere özel bir ceza uygulamıştır.
  
672- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır./

İşte dünya hayatına denenmek için gönderilmiş olan insana Akıl Takva Fısk vererek istediği şekilde yola gitmesi yol seçmesi kişinin kendisine aittir. bütün dünyadaki insanlar toplansalar bir araya gelseler. O kendisi istemedikçe ne takva yoluna ne de fısk yoluna götürebilirler. Kişi bu sebeple yola gitmekte tek başına yetkili ve sorumludur..

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.

41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.

İnsan oğlunun var oluşundan bu güne kadar toplumlar incelendiği zaman, Kendi içlerinden bir kısım uyarıcılar peygamberler çıktığı halde, devamlı toplumun önde gelenlerinden zenginleşmiş firavun ve firavun tipli insanlar çıkmıştır.Gelen elçileri ya dövmüşler ya öldürmüşler ya da sürmüşlerdir. İşte insanların içerisine yerleştirdiği takva bu yapılan zulümleri her insan bildiği ve hissettiği halde, Korkudan dolayı bu olaylara seyirci kalmışlar veya bu zulmedenlere karşı yandaş olmuşlardır.

Kuran Musa ve firavun örneğini verirken insanlardaki yol seçmeyi nasıl tercih ettiklerini çok güzel izah etmektedir. insanlardaki dik duruşun temsilcisi Musa peygamber, insanları fırkalara bölerek zulmünü devam ettiren, firavun ve kendisinin dünyalık menfaatler uğruna zalim olan firavunun yalakalığını yapanlardır. 

Bir de Haman örneğini vermektedir. Bu her zaman her asır ve çağda olagelen insan tiplemeleridir İşte Hazreti Musa ile Allah Konuşurken "Asanı At" dediğinde Attığı Dünyalık dayandığı bütün güçleri temsil ediyor. Bu güçleri terk etmek için önce ölümle karşı karşıya kaldığını hissetmesi ve ölüme imza atması gerekiyor.Kuran"Musa asayı attığında bir de ne görsün hızla koşan bir yılan" ifadesi ile sanatsal bir anlatımla anlatıyor. 

İşte Kuran onu yılan ifadesi ile tasvir etmiştir. Bunlara korkularından dolayı destek çıkmayan mustazafları katacak olursak, insanlardaki takva veya fıskın duruş davranış ve yaşamlarına göre nasıl sınıflanarak isimler aldığı meydana çıkmaktadır.

Şimdi firavuna bakacak olursak halka zulmetmiş ve bu zulmetmenin yanlış olduğunu kendisi bilmiyor mu? Elbette biliyor ama, dünya hayatındaki menfaatler ona çekici süslü gelmiş, halkın sırtından krallık taslıyor. Gelelim Haman’a. O da firavunun  halkı köleleştirerek ezerek keserek zulüm yapığına gözleri ile görmekte ve şahit olmaktadır.Ama ona da dünya çekici ve süslü gelerek Onunla savaşmayı göze alamadı. Onun yaptıkları zulümlere o da ortak oldu. Bunu kendisi istemese firavun ona yaptıramazdı.  

Gelelim Hazreti Musa Peygambere O zaten kişilik ve dik duruşunu gösterip firavunun öldürmesini göze almıştı. Bu sebeple firavun ona karşı kendi sarayında kendi kültüründe yetiştiği halde, firavunun ölüm tehditleri onu kendi yolundan ayırtmaya gücü yetmedi. İşte bunlar kişilerin hayatta insanların sınavlarıdır. 

Allah. Kişilerin kendilerine özgür iradeyi verip,bazılarının dünyayı tercih etmelerini bazılarının da ahiret hayatını tercih etmelerini zorla baskı kurarak yaptırmıyor.Yollarını insanlar kendileri seçiyor. Allah insanlara uyarıcılar gönderdiği halde. O uyarıcılara kulak vermedikleri gibi, Uyarıcılara karşı düşman kesilerek onları yurtlarından sürmüşler çıkarmışlardır.

Düşünecek olursak bir taraftan yurtlarından sürülüp çıkarılanlar, bir taraftan da birilerini yurtlarından çıkaran var. Şimdi bunların her ikisi de Allah benim kaderimi böyle yazmış bunda benim ne kabahatim var dese olur mu? Burada birisi zulüm görüyor. Diğeri ise zulmediyor. İşte zulmeden imtihanı kaybetmiş Allah’ın ona verdiği gücü başkalarına zulmetme aracı olarak kullanmış. Böylece Kendi kaderini kendi eliyle yazarak çizerek azabı hak etmiştir. 

Diğeri de sabır ve tahammül göstererek Allah’ın yolundan ayrılmadığı için imtihanı kazanmış ve Allah’ın mükafatına nail olmuşlardır. İşte Allah dünya hayatında. Halifeliği yani otoriteyi insan oğlunun egemenliğine vermiş. Bir taraftan. İnsanları kesip doğrayan insan tipleri olduğu halde Allah onlara dünyada müdahalede bulunmamıştır. Ancak başka insanlar tarafından düzeltilmesini istemiştir. Bazı insanların bozduğu toplumları bazı insanlarla düzeltmiştir.

22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.


KİŞİLERİN KENDİ ELLERİNDE OLMADAN BAŞLARINA GELEN KADERLERİ!

Dünya hayatı Allah’ın insanlara adalet dağıttığı yer değil, dünya hayatı Allah’ın İnsanlara adaletle davranmayı emrettiği yerdir. Bu dünya hayatı kimin adaletli kimin adaletsiz davranıp davranmayacağının denendiği bir imtihan salonudur.Allah Ahiret Aleminde haksızlık yapılmadan adaletini dağıtacaktır.

5/ 8- Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

Allah dünya hayatında insanları farklı konumlarda ve rollerde yaratmıştır Bazılarını erkek bazılarını kadın, bazılarını Akıllı bazılarını akılsız, bazılarını güçlü bazılarını güçsüz. Bazılarını sağlıklı bazılarını da sağlıksız. Bazılarını kör sağır Topal, bazılarını da sağlam yaratmıştır. Bazılarını siyah renkli bazılarını beyaz renkli bazılarını güzel bazılarını da çirkin yaratmıştır. Bu Farklı yaratılmışlar Allah’ın insanları biri biriyle denemesi için ve tanıması içindir.

49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

İnsanlar arasındaki farklı yaratılış, bir övünç veya bir yerinme meselesi değil. Sadece tiyatrodaki herkese verilen roller gibidir. Buradaki kral rolünde oynayan birisi belki dağdaki çoban rolünde oynayana göre daha avantajlı değil, bel ki de daha dezavantajlıdır. O onun roldeki iyi veya kötü rol oynamasına göre değişecektir. 

Toplumlar içerisindeki bu farklı yaratılış olmamış olsaydı insanlar arasındaki biri birleriyle olan diyalogları da olmazdı. Bu farklı yaratılıştaki ve konumlardaki insanların hepsi biri birlerine muhtaçtırlar. Hangi konum ve rolde olursa olsun biri birlerine muhtaç olmayan insan yoktur. Zengin fakire, fakir zengine muhtaçtır. Kadın erkeğe erkek de kadına muhtaçtır.Kör Kör olamayana , kör olmayan köre akıllı olan akıllı olmayana akıllı olmayanlar da akıllı olanlara muhtaçlardır. İnsanlar eksik ve acizdir. Hepsinin biri birlerine ihtiyaçları vardır. 

İhtiyaçsız ve eksiksiz olan  bir tek Allah vardır. Onun için dünya hayatı bir deneme ve imtihan salonudur.Sosyal bir varlık olan insanlar dünya hayatında yaşarlarken başlarına gelen kendi ellerinde olmayan nedenlerle başlarına gerek diğer insanların yapmış oldukları yanlış davranışlardan dolayı, gerekse Evrenin yasasındaki tabiat olaylarından bela ve musibetler gelmektedir. Şimdi bu kaderi de iki kısma ayıralım.

KENDİ ELLERİNDE OLMADAN DİĞER İNSANLARDAN DOLAYI BAŞINA GELEN KADERLERİ!

2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

Savaş insanların fert olarak kendi elinde olmadan başına gelen şeylerdendir. Savaş temelde hakla batılın doğru ile yanlışın çarpışmasıdır.Ben müslümanım diyenler için düşünüldüğü zaman savaşa katılmak ölüm riskini göze almak demektir. Savaş ya kazanmak yada kaybetmekle neticelenecektir. İman etmeyenler için kaybedilen savaş onun işçin iki türlü risk getirmektedir. Kaybederse dünya hayatında rezil, ölürse de ahiret aleminde rezildir. Ama Savaşta ölenler Müslüman olursa .ölürlerse karşılığında cennet var. Kazanırlarsa da karşılığında dünyada güzellik vardır.

952- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz./

Konumuz o değil ama dünya üzerinde savaşanlar yanlarında kendisiyle ilgili olmadığı halde yanlarına diğer insanları sürüklemektedirler. Mesela Türkiye Natoya üye olduğu için gidip Vietnamda, Korede, Filistinde, lübnanda, savaş uğruna veya başkalarının menfaatlerini koruma uğruna ölmektedirler. Bunlar savaş istemedikleri halde zorla götürülerek orada ölmektedirler. Onlara o kaderi Allah zorlamadı. Ve ya haksız olan savaşlara Allah savaşın diye bir emir vermedi. İşte bunlar insanların elleriyle başlarına gelen kaderidir.

Bir çocuk doğduğu zaman kalbi delik çıkmaktadır. Çocuğun doğarken bu iradesi dışında gelişen ve oluşan bir olaydır. Ne annesi onu fark eder ne de babası onu fark etmiştir. Ama doğduğu zaman kalbinin delik çıkması elbette insanların beslenme kaynaklarından veya başka sebeplerden dolayı olabilir. Ancak, burada çocuğun bir kabahati yoktur. Bu onun kendi elinde olmayan başına gelen kaderidir. 

Yolda giderken hava yağışlı iken, şimşek çakıp onu öldürmesi. Veya içkili sarhoş olan birisinin kaldırımda yürüyen bir yayaya arabasıyla çarpıp öldürmesi,Veya uçağa binenlerin uçak düşerek ölmeleri veya bazılarının kurtulmaları hep başkalarının yüzünden başlarına gelen kaderleridir.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki İnsanlar dünya hayatına imtihan için Allah tarafından gönderilmişlerdir. Allah insanlara yapıp veya yapamayacak şeyleri önlerine geldiği zaman yapması emredilen şeyleri yapmak yapmaması gereken, yasaklanan şeyleri de yapmamakla yükümlüdürler. İnsanlar yükümlü oldukları şeylerden hesaba çekileceklerdir. Ve kendi ellerinde olmayan ve iradelerinin dışında olan şeylerden dolayı da hesaba çekilmiyeceklerdir.

Doğru olanlar Allah'a yanlış olanlar da bana aittir. En doğrusunu Allah bilir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

.

Hiç yorum yok: