RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
33/37- Hani
sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin
kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek
Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah,
Kendisi’nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince,
Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden
ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda
mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.
Allah bu ayette sebebi bilinen bir olayı, daha güzel bir sebebe
bağlayarak anlatım sanatı kullanmaktadır. Sözü edilen ayeti düzgün anlayabilmek
için kendisinden önce ve kendisinden sonra gelen ayetleri de göz önünde
bulundurarak anlamak gerekir.
33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği
zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre
seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o,
apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
33/38-
Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine
hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir
sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
Ahzab
suresi otuz yedinci ayeti eleştirenler, ayette geçen şu ifade yanlış
anlaşıldığından eleştirmektedirler.
“insanlardan çekinerek
Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”
Sanki peygamber, kendi içerisinde evlatlığı olan Zeyidin
karısını boşamasını isteyip, sonra da onu kendisine eş alacak imajı
yaratmaktadırlar. Oysa peygamberlerde. Böyle yanlış bir düşünce olmayacağını
kendisinden sonra gelen ayette de açıklamaktadır.
33/38-
Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine
hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir
sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
Her
peygamber kendisine o görev yüklendikten sonra vahiyle yanlışlıkları
düzeltilmişlerdir. Kur’an bütünlüğü içerisinde geçen onunla ilgili ayetleri bir
araya getirdiğimiz zaman, olayın doğru sebebi, rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Kuran’da
peygamberlerin kutsal ruh ile desteklenmesi, onların Allah’tan bir ruh olması,
onlar Allah’ın bir kelimesi olması ve düzeltilmiş bir beşer olmaları onları
diğer insanlardan bariz bir şekilde ayrıldığını göstermektedir.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş
olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku
veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın
katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an’da düzeltilmiş beşer olarak kullanılan ayet, hep
peygamberler için kullanılmıştır. Şimdi Ahzab otuz yedinci ayette geçen ifadeyi
tekrar göz önüne alarak Kur’an bütünlüğü
içerisinde o ifade nasıl anlaşılması gerekir? Ayetlerden örnekler vererek
açıklamaya çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde
saklı tutuyordun;”
Ahzab
otuz yedinci ayette geçen bu ifadeyi Kur’an’ın konuşma dilinden şu ayetlerle
ancak anlayabiliriz.
7/19-
Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu
ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20-
Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için
onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması,
yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız
içindir.”
Ayette
önemli bir konuya dikkat çekmektedir. Her insnın öz yapısında hem kötülüklere karşı
eğilimi sembolleştiren, iblis ağacı vardır. Hem de iyiliklere karşı eğilimi
sembolleştiren takva ağacı vardır. İnsanları diğer meleklerden ayıran temel
özellik, “iblis ve takva olgusudur.” Şimdi bu iki olgu üzerinde biraz durmaya
çalışalım.
Takva;
Toplum dilinde vicdan, Kur’an dilinde takva diye geçen bu olgu insanı kötü
düşünce ve eylemlere karşı uyaran bir sestir ilhamdır. Nasıl bir vücutta bir
mikroba karşı vücudu koruyan anti mikrop varsa, insanı da iblisin tekliflerine karşı,
o yanlış glen sese ve yanlış yapılan
eylemlere karşı uyaran birses vardır.
İblis;
Kur’an dilinde fücur, nefis, olarak da anılan bu olgu, her insanın yaratılışta
vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymayı teklif sunmakla görevli bir
meleğin adıdır. İnsanı insan yapan ve insanı diğer yaratıklardan ayıran olgu,
iblistir. İblis kendi görevini insanda gerçekleştirerek aktif hale gelmektedir.
Eğer, insana yerleştirilen iblis olgusu olmamış olsaydı insanlar da kendilerine
kodlanmış bilgilerle hareket eden, diğer
melekler gibi olurlardı.
Vermiş
olduğum şu iki ayet olayın iç yüzünü ayan beyan ortaya çıkarmaktadır.
7/19-
Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu
ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20-
Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için
onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca,
sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
“Ve ey
Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin;”
Bu
ifade her annesinden doğan çocuğun, ergenlik yaşına gelinceye kadar geçen
dönemini Kur’an cennet olarak tanımlamaktadır. Ne zaman Adem ve eşi ergenlik
yaşına geldi, onun her ikisine bir sorumluluk bir emanet yüklenmektedir.
Nitekim Ahzab yetmiş ikinci ayette, Allah şöyle buyurur.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve
dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya
kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İnsanların dışında yerlerde ve göklerde yaratılmış olan bütün
varlıklar Kur’an’da melek olarak anılmakta, kendilerine kodlanmış olan
bilgilerle işlevlerini yerine getirmektedirler.
Ama insan hem kötülüklere karşı eğilimli hem de iyiliklere
karşı eğilimli nötr bir varlık olunca, o kötülüklerle iyilikler arasında seçim
yaparak kötülükleri yapmamak ve iyilikleri yapmak için emanet yüklenmiş bir
varlıktır.
14/38- “Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı
da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli
kalmaz.”
Vermiş olduğu ayetlerden ve açıklamalardan sonra, Ayette bizi
ilgilendiren ve eleştirme sebebi olan cümleyi tekrar yazarak anlamaya
çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi
nefsinde saklı tutuyordun;”
Kur’an, sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak
hüsnü tahlil sanatı yaparak anlatır. Allah Her insanın içerisinde kötülükleri
ve iyilikleri gizlemiş ve Allah katında bu bilinmekte fakat insanlar bunu
bilememektedirler. Şimdi bu sanatla anlatılan ayetlerden bazı örnekler verelim.
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne
kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15-
(Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
İblisin
insanların dirilecekleri güne kadar ertelenmesi ne anlama gelmektedir? Eğer iblis böyle bir teklifte bulunmamış
olsaydı o insanların diriltilecekleri güne kadar ertelenmeyecek miydi? Elbette
yine ertelenecekti. Zaten iblis insan yaşadıkça yaşamakta var oldukça var
olmaktadır.
İblis
insandan ayrı bir parça değil insanın insan olma özelliğini taşıyan insanda var
olan bir parçadır.Bir başka ifadeyle İnsandan insanlara genetik olarak aktarılan
bir özelliktir. Yani Allah İblisi lisanı haliyle konuşturarak, zaten yaşayacak
olan iblisi daha güzel bir anlatımla sebebe bağlayarak anlatılmaktadır. Yine
Kurandan bir örnek daha vermeye çalışalım.
2/35-
Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden
dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz.”
2/36-
Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde
bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin,
sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır” dedik.
Dikkat
ederseniz, adem ve eşinin cennetten çıkarılışını yasak ağaca bağlamaktadır.
Oysa yasak ağaç her insanda var olan ve insanı dünyalık zevkleri kibirlenmeyi
fahşayı adam öldürmeyi teklif sunmakla görevli bir meleğin ona vesvese vermesi
ile aktif hale dönüşmektedir. Eğer Adem ve eşi yasak ağaçtan yememiş olsalardı
onlar cennete ebedi olarak kalacaklar mıydı? Yani çocukluk döneminde sürekli kalacklar
mıydı?
Adem ve
eşinin çocukluk çağından çıkıp ergenlik çağına girişini Kur’an sanat kullanarak
sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Ergenlik
çağına o ikisi yaşamaya devam ettiği sürece mutlaka gelecektir. Yani yasak
ağaca yaklaşmanın sebebini kuran cennetten, yani çocukluk çağından ergenlik
çağına geçişini daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır.
Şimdi
ahzap otuz yedinci ayette geçen, eleştiri konusu olan ifadeyi tekrar yazarak
düşünmeye çalışalım.
“insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi
nefsinde saklı tutuyordun;”
Allah,
Ayetin bu bölümünde, yine sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe
bağlayarak anlatmaktadır. Yani insanlar arasında dedi kodu malzemesi olacak
olan bir şeyi anlatırken insanların kendi kendilerine haramlaştırdıkları fakat
Allah tarafından onun haram olmadığını anlatmak için böyle bir ifade
kullanılmaktadır.
Bir şey
helal ise, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa helaldir. Bir şey haram
ise yine insanlık tarihin başlangıcından bu tarafa haramdır. O zaman bir
peygamber evlatlığın eşini boşadığı zaman neden onunla evlenmesi haram olsun
ki, Helal olan bir şeyi insanların yadırgamaması için böyle bir üslupla Kur’an
bize anlatmaktadır. O zaman Kur’an’ın çizmiş olduğu, peygamber profilini biraz
anlamaya çalışalım.
1-Bütün
peygamberler istisnasız söylemleri ve eylemleri vahye göre dizayın edilmiştir.
69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri
uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç
ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can damarını elbette
keserdik.
O zaman
ateistlerin söylediği gibi, Peygamber evlatlığının eşini boşattırıp kendisi
almak için içerisinde bir şey gizlemiyordu.
2-
Peygamberler düzeltilmiş birer beşerdirler. Onlar yanıldıkları zaman
düzeltilirler.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş
olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku
veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın
katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
3- Bütün peygamberlerin Allah ile kesin bozulmayan ve
bozulmayacak olan bir sözleşmeleri vardır.
3/81- Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’
almıştı: “Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini
doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda
bulunacaksınız.” Demişti ki: “Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?”
Onlar: “İkrar ettik” demişlerdi de “Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte
şahid olanlardanım” demişti.
4-Müslüman olan erkek ve kadın zaten kendi isteklerine göre
ne söz söyleme hakkı vardır ne de Allah ve resulüne itaatsizlikleri vardır. Bu
da konumuzla ilgili ayetin bir önceki ayette zikredilmektedir.
33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği
zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre
seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o,
apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Sonuç
olarak, Müslüman olanlarda tam bir teslimiyet olmalıdır. Allah’ın söyledikleri
konusunda bir Müslüman eleştiri yapma hakkını kendinde asla bulamaz, ancak
ayetin ne demek istediğini hikmetli ve mantıklı bir şekilde anlamak için
sorgular. Öyle de olmalıdır.
Doğrularım
Allah’a yanlışlarım ise bana aittir. En doğru olanı Allah bilir.
ALİ RIZA
BORAZAN
MERSİN-ANAMUR
10-11-2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder