KURAN TEFSİRİ
ÖNSÖZ
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!
Kuran;
Birçok müfessirler tarafından tefsir edilmeye çalışılmıştır. Ama ne
yazık ki Kuran'daki ayetlerin anlatmak istediği manayı, Kuran'daki
ayetlerle değil, Kuran'ın dışından gelen bilgi ve ön yargılarla Kuran
tefsir edilmeye çalışılmıştır. Oysa
Her ilim ve her ideoloji kendi sistematiği içerisinde kendisini
tanımladığı gibi Kuran da kendini kendisi tanımlamış ve açıklamıştır.
Kuran'ın dışından gelen bilgiler ve anlatışlar Kuran'ı tanımlamaya ve
anlatmaya hakkı olmadığı gibi yetkisi de yoktur.
Kuran;
Peygamberimizin peygamber oluşuyla birlikte başlayan anlatım ile
peygamberimizin peygamberlik tarihinin bitişi ile son bulan bir kültürün
bir edebiyatın dili, Kuran'da yansıtılmıştır. Kuran'da geçen bir kelime
Kuran'da geçen başka ayetler içerisine anlatılmıştır. Herkes Kuran
hakkında bir tanımlama getirmeye çalışmıştır.
Ama
her şeyin bir doğrusu olduğu gibi bir de yanlışı vardır. Kuran'a Kuran
dışından gelen yaklaşımlar Kuran'ı doğru açıklamaya uygun değildir.
Kuran'daki bir ayetin doğru anlaşılabilmesi için önce Kuran'da geçen
diğer ayetlerle çelişmemesi, İkinci olarak evren yasalarıyla
çelişmemesi, Üçüncüsü olarak akılla çelişmemesi gerekir. dördüncüsü
olarak da ayet doğru anlaşılmışsa pratik hayatta verim ürün alması
gerekir.
Peygamberlere
verilen hikmet budur. Allah kendi vahyini nebilere vahy ederken onlara
aynı zamanda bu vahyi anlama feraseti ve yeteneği vererek doğru
düşünmenin metodunu da vermiştir. Kâinatta yaratılmış her bir varlık,
bir yere konmuş ona Allah tarafından bir değer biçilerek ait olduğu yer
belirlenmiştir.
Kuran'da
geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmadığı gibi.
Kâinatta yaratılmış hiçbir varlık da hiçbir varlığın yerine
konulmamıştır. Bir ağaç üzerinde ne kadar yaprak varsa, hiçbir yaprak
hiçbir yaprağın aynısı değildir. Yağan kar ve dolu daneleri de hiçbir
kar ve dolu taneleriyle aynı değildir. Dünya üzerinde bu güne kadar
gelmiş geçmiş insanların parmak uçlarının çizgileri hiç birbirine
benzemediği gibi kıyamete kadar var olacak olan insanların da parmak
uçları da hiç birinin aynısı olmayacaktır.
75/4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
Kuran'ı
doğru anlamanın önünde Temel olan engel Kuran'ı okurken ve anlamaya
çalışırken, ön bilgi ve ön yargılardan uzaklaşarak Kuran'ı sadece
Kuran'da geçen kelime ve ayetlerle Kuran'ı anlamaya çalışmak lazımdır.
İşte Müessirler Kuran'ı tefsir ederken genelde müteşabih ayetlerin
anlaşılmasında sıkıntıya düştükleri zaman O ayetleri peygamber anlar
anlayışıyla hadisler peşine düşmüşler ve o Kuran'ı anlama sihri orada
bozulmaya başlamıştır. Çünkü hadisler bir belge ve ilim niteliği taşımaz
taşıyamaz da. Hadislerin büyük bir kısmı, ehli kitap tarafından
uydurulmuştur.
Kuran'ın
inişiyle zaten hadislerin gündeme gelmeye başlaması arasında yüz elli
iki yüz sene gibi bir zaman geçmiştir. Ağızdan ağza dolaşan hele hele
çok cahil ve zalim olan insanların eline de düşerse bunlardan ne kadarı
doğru olarak kalabilir? Yüz binlerce hadisler içerisinde Kuran'daki bir
ayetin kastettiği manayı arayıp bulmak da ayrı bir dert olarak karşımıza
çıkmaktadır. Zaten peygamber de gelen vahye göre hayatını düzenlemiş ve
Kuran'ın dışına çıkmamıştır. Kuran bunu bize şöyle anlatmaktadır.
69/40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
Görüldüğü
gibi, peygamberleri kutsallaştıran ona itaat etmeyi sağlayan olgu onun
kendisinden bir vahiy uydurmadığı o sadece Allah'ın söylediklerini
söylemesi ve onu pratik olarak yerine getirmeleriyle diğer insanlardan
onları ayrı bir konuma taşımaktadır. Ona itaatin Allah'a itaat olması
ona itaatsizliğin Allah'a itaatsizlik olması bu sebepten
kaynaklanmaktadır. Elçiye zeval olmaz derler ya o kendisinden uydurmuyor
o sadece Allah'ın verdikleri emir ve yasakları aktarıyor.
Bir mümin kadın ve erkek her hangi bir konuda bunu ben kabul etmiyorum deme hakkına sahip değildir.
33/
36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve
mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.
Kim Allah'a ve Resûlüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir
sapıklıkla sapmıştır.
İnsan
ya iman eder. vahyi emirler, hem söylemde hem de yaşamda onun hayatını
şekillendirir. ya da iman etmez kendi aklına ve diğer insanların peşine
takılarak hayatını şekillendirir. Elbette ne şeytanın ne de nebi ve
resullerin insanlar üzerinde zorlayıcı bir güçleri yoktur.
Her insan bu dünyada yetki ve sorumluluk sahibidir. Kimse
kimsen üzerinde yola gitmede ne bir kurtarıcı ne de sorumluluğu
üstlenme pozisyonunda değildirler. Hiçbir insan kendisi istemedikçe
bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de
yanlış yola götüremezler. Sadece teklif sunarlar.
Kuranın
doru anlaşılması üzerinde tefsircilerin yanılmış oldukları bazı
konuları başlıklar halinde kısa kısa açıklayarak benim kuranı tefsir
ederken anlattığımı okuyucular okurken kolay anlamada önemli bir katkı
sağlayacağını umuyorum.
ALLAH DÜNYA HAYATINDA İNSANLARIN YAŞAM BİÇİMLERİNE MÜDAHALE ETMEZ.
Belki
Bu başlık ilk olarak bu güne kadar geleneksel olarak anlatılan ve
anlaşılan İslam anlayışını silkelemektedir. Ama göreceksiniz ki Kuran'ın
doğru anlaşılmasının önünde ilk sırayı bu yanlış anlayış
oluşturmaktadır. Dünya hayatı bir imtihan ve Allah'ın gözetleme yeridir.
67/2-
O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel)
olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü
olandır, çok bağışlayandır.
Dünya
hayatında Allah insanlara aklını takvasını ve fıskını vermiş ve
insanlar her iki yola gitmek istediklerinde her iki yolda da
yürüyebilecek malzemeleri de vererek her insanı bir ferd olarak bir
zaman dilimi içerisinde kendi özgür iradeleriyle denemeye tabi
tutmuştur. Ve hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Asıl yapılan suçların cezası din günü olan ahiret âleminde verilecektir.
35/
45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile)
yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı
bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir.
Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını
görendir.
Bu
konunun anlaşılması biraz zaman alacaktır.. Çünkü bu Kuran'da geçen bu
anlatımlar edebiyat dilinde mecazi Kuran dilinde de müteşabih olarak
geçmektedir.
Müteşabih:
kelimesinin asıl anlamı benzeşen ve karmaşık olan ayetler anlamını
ifade eder. Bunu anlayabilmek için de Kuran'da geçen diğer ayetler
hakkında derin bir bilgiye sahip olmak gerekir. Bazı örnekler vererek
bunları kısacık da olsa bilgi vermeye çalışalım.
Hazreti İsa'nın ölüleri
diriltmesi Kuran'da geçmektedir. İlk olarak Kuran'a iman etmiş bir
insana hazreti İsa Hayati fonksiyonunu yitirmiş bir insanı diriltemez.
böyle bir olay olmamıştır. desen hemen seni ayeti yalanlamakla
suçlarlar. Hâlbuki Kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır.
Birisi
canlı olduğu halde duyarsız insanları vahiyden uzak insanları
kastetmektedir. Diğeri ise hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan
ölülerden bahsetmektedir. Bu ayetin hangi konuda, Kuran içerisinde geçen
diğer ayetlerden ne anlama geldiği doğru olarak anlaşılabilir.Kuran'da
geçen, bir ayete verilen bir anlam diğer ayetlerin sınırlarını ihlal
etmemesi gerekmektedir. Eğer bir okuyucu o ayeti okurken şu ayeti de
beraberinde düşünebilmiş olsaydı o anlayışından hemen vazgeçerdi.
21/
95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız
(haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Kuran
çelişkisiz bir kitap olduğunu söylerken bir taraftan
hazreti İsa'nın öleni diriltsin hem de Allah ölenin dünya hayatında
geri gelmeyeceğini söylesin. Bu çelişki olmayan bir kurana çelişki
meydana getirmez mi?
Bir
ayette Allah dünya hayatında İnsanların suç işlemesiyle
cezalandırmayacağını söylüyor. bir ayette de suç ve zulüm işlemeleri
dolayısıyla helak ettiğini söylüyor bir ayette de hem kâinatın hem de
gönderilmiş olan kitabın çelişki olmadığından söz ediyor.
Kuran'da
anlatılan kıssalar olaylar arasında bir tutarsızlık varsa ateistler ve
deistler burada haklı çıkmış olurlar. Kuran’ın Muhammed'in tecrübi bir
bilgi sonucu kendi yazdığı ve yazdırdığı kitap hükmüne girmiş olurdu.
Hayır, ben Kuran'ın yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından insanlar
içerisinden seçtiği bir elçiye ve nebiye vahy ederek gönderildiğine
iman ediyorum. Biz kuran anlayışımızı tekrar gözden geçirmemiz
gerekmektedir.
Kuran'da
ve kâinatta da hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. çelişki ve
tutarsızlık bizim yanlış anlayışımız-dandır. Yine konumuza geri
dönecek olursak Allah evrene insanoğlunu halife olarak koymuş ve kendisi
insan için sermaye olabilecek her türlü malzemeyi vermiş ve vermeye
devam ederek insanların özgür iradelerine hiçbir zaman dünya hayatında
müdahale etmemiştir.
Ama
insanlar evrende düzgün yolda yürümedikleri zaman, ceza gibi algılanan
fakat bunlar Allah'ın cezası değil insanların kendi ellerinden dolayı
başlarına gelen felaketlerdendir. Birisi evrenin yasalarına uymadıkları
zaman başlarına gelen felaketler. Bunlar deprem sel afetleri, ateş denizler, yırtıcı hayvanlara olan iletişim kurallarına uymadıkları zaman bir takım zararlar görmektedirler.
Deprem
kaç şiddetinde süregelen bir sünnet olarak o bölgede oluyorsa o
olagelen şiddetten daha dayanıklı binalar yapılması lazım ki o sarsıntı
geldiğinde zarar görülmesin. işte bu felaketlerin insanların iman edip
etmemeleriyle alakası yoktur.
İnsanların başlarına gelenler, evrensel yaslara uyup uy-mamalarıyla alakası vardır.
Olaylarda
görüldüğü gibi depreme karşı dayanaklı binalar yapan ülkeler hiç bir
kişinin burnu bile kanamadan o sarsıntıları atlata bilmektedirler. Bu
yasalar insan yaşamında her alanda aynıdır. Trafik kurallarına
uymayanların başlarına gelen felaketler, denize girme kurallarına
uymamanın sonuçları, ateşin kurallarına uyulmadığı zaman sonuçlar, hep
bunlar Allah'ın dünyayı kullanma kılavuzunun içerisinde bilenler için
mevcuttur.
İkinci bir felaket insanların insanlar elleriyle verilen cezalardır. İnsanlar
eğer bir insanı öldürürse veya zulmederse Allah zalim olanlara
müdahalede bulunmaz. Ancak bu müdahaleyi diğer insanların fıtratlarına
yerleştirir. Onlar birbirlerine müdahale eder ve zarar verirler. Ayette
de onu anlatıyor.
22/40-
Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere
yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların
kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar,
kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler,
muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin
olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
Öyleyse
kuranda geçen Nuh Tufanı ad, sem ut Salih ve diğer kavimlerin başlarına
gelmiş gibi anlatılan felaket ve helakler edebiyat dilinde mecazi Kuran
dilinde müteşabih olarak anlatımlardır.
Helak
denemeye tabi tutulan insanların dersine çalışmayıp da oyun eğlenceyle
vakit geçiren öğrencilerin sınıfta kalarak dünya hayatında rezil
olmaları gibidir. İnsanlar imtihanı kaybedenler ahiret âleminde
cezalandırılacaklardır. Kuran bunları kıssalarla olacak olan olayları,
olmuş gibi anlatmaktadır. Bunları surelerde ve ayetler konu içerisinde
geçtikçe detaylı olarak Allah ömür verirse anlatmaya çalışacağım.
MUCİZE KAVRAMININ YANLIŞ ANLAŞILMASI
Kuran'da
mucize kelimesi geçmez ama bizim kültürümüze kuranda ayet olarak geçen
kelimeler mucize olarak, tercüme etmişlerdir. İnsanları yanıltan Allah'a
ait olan ayetlerin sanki peygamber tarafından insanları iman etmeleri
için onlara verilen oğlan üstü haller olarak anlatılmıştır.
Kuran'da
geçen ayet kelimesi kâinatta Allah’ın yaratmış olduğu zerreden küreye
kadar ne varsa hepsinin yaratılışı için kullanılmış bir kelimedir.
Kuran'i anlayışta bir inek ayet olduğu gibi bir savaş da ayettir. Bir
insan bir deve de ayettir. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran
özellik onların söylediklerinin vahiy olmasıdır. İşte Allah'ın
peygamberlere verdiği bizim kültürümüzde mucize geçen olay budur.
29/50-
Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli
değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise,
ancak apaçık bir uyarıcıyım."
29/51-
Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?
Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir
öğüt (zikir) vardır.
İslam toplumlarının anladıkları ve algıladıkları gibi Allah peygamberlere, On
parmağından su akıtarak askerlerini sulaması kuru çeşmeyi sulandırması
ölüleri diriltmeleri ellerinde sihirli bir değnekle istediklerini
yapmaları için olağan üstü mucizeler vermemiştir. Allah'ın peygamberlere
verdiği mucize sadece vahiyler ve kitaplarıdır.
Eğer Kuran “İşte size mucize bir deve “ dediği zaman bunu Salih peygamberin insanları
iman ettirmek için mucize olarak dağdan deve doğurttu olarak anlarsak o
zaman Allah'a ait olan ayetlerin peygamberlerde zuhur etmesi anlamına
gelir ki, İsa peygamberin ilahlaştırılması gibi diğer peygamberler de
ilah konumuna sokulmuş olurlar.
Allah
Kendi bilgilerinin insanlara nasıl ulaştığı konusunda kuranda
anlatmıştır. Ne yazık ki ayet kelimesi geçen ayetler kurandaki sureleri
meydana getiren ayetler olarak anlaşılması Kuran’ın doğru anlaşılmasını
önemli ölçüde engellemiştir.
Evrende
yaratılmış olan hangi bir organizmayı insanlar toplanıp bir araya
gelseler yapabilirler? İnsanları aciz bırakan mucize olan onların
kendileridir. İşte peygamberlerin yaptıkları o mucizelerin Allah'a ait
olduklarını insanlara göstermektir. Yoksa hiçbir peygamberin Allah'a ait
olan bir varlığı mucize olarak yapması ve göstermesi olacak şey
değildir.
İnsanların
yanıldıkları konulardan birisi de Kuranda kıssalar anlatılırken
kelimelerin mecazi anlamda mı yoksa gerçek anlamında mı kullanıldığı
konusunda ayırım yapılamamasından kaynaklanmaktadır. Bazı kuran okuyucu
ve savunucusu kardeşlerimin yanıldıkları noktalardan birisi de kuranın
indiği toplumların tarihi sosyal kültürel yapılarının bilinmesiyle
ayetlerin anlaşılmasına doğrudan etki edeceği inancındadırlar.
Hâlbuki
tarih bir insanın olaylara bakış açısının belgelenmesi anlamdadır. O
zaman hiçbir tarihçi Allah'ın baktığı gibi bakabilme onların iç yüzünü
kavrayabilme yeteneğine sahip değildir. Bu tarihi bilgileri kuran
anlayışına bir delil olarak getirilip konulursa doğru bir anlayış olmaz
kanaatindeyim.
Kuran
o kültürü saf ve yalın bir biçimde kendi sistematiği içerisinde
anlatmış zaten. Biz kurandan doğru bir anlayışı ancak kavramakla
anlayabiliriz.
Kuran'ı
insan kitabından uzaklaştıran Olgulardan birisi de gayp haberleriyle
ilgili bilgilerdir. Asıl peygamberlerin peygamber olduğu bu bilgilerle
anlaşılabilir. Zaten cemaat liderlerini kendi cemaatine saygınlığını
kazandırmak için böyle gaybi bilgiler sunarak onları kendilerine itaat
etmesini sağlamışlardır.
Onların
gayba ait söyledikleri zan ve tahmindir. hatta vahyin dışında
peygamberlerin de bilgi vermesi mümkün değildir. Ancak Allah'ın
peygamberlere Kuran'da bahsedilen gayıp haberleri vahiyle bildirilen
gayp haberleridir.
Kuran
iki gayıp haberinden peygamberleri bilgilendirmiştir. Birincisi,
insanlar dünya hayatında yaşarlarken sonucuna teknolojinin ilerlemesiyle
varılan gayp haberidir. İkincisi de insanlar dünya hayatında hiçbir
zaman ne kadar,Teknolojik olarak ilerleseler de çözemeyecek oldukları ve
ulaşamayacakları gayp haberleridir. Bir peygamberin kendisinden sonra
gelecek olan ve gelmemiş olan bir peygamberi müjdelemesi onun kendisine
ait bir gaybi bilgi olamaz.
Çünkü
gelecekte kimin peygamber olacağı konusunda insanın bilgi sahibi olması
insan yaratılışına uygun değildir. Bir başka örnek, kendi sahasında
uzman olmadığı halde o sahada uzmanların toplanıp da verdiği bilgi
konusunda fikir birliği edinmeleridir. Hiçbir ilim kendi dalıyla ilgili
Kuran'dan bir bilgi verilsin de onun ilmiyle çelişsin bu olmamıştır.
Bir insanın bütün ilimlere karşı söylemiş olduğu bir söylemin tıpatıp uyuşması onun insan sözü olmadığını gösterir.
İkinci
Gayıp ve en önemli gayıp bilgisi de budur. Ahiret âlemi ile
bilgilerdir. Evrenin hiçbir yerinde ahiret âlemi ile bilgiye ulaşılamaz.
Zaten peygamberlik olgusunu kabul etmeyen ata dini mensupları onun için
ahiret âlemini kabul etmemektedirler. Bu bilgiyi peygamberlerden başka
bilen yoktur. Onlar aracılığı ile ahiret inancı toplumlara yerleşmiştir.
Peygamberler de kendilerinden üretmezler onlara Allah bu bilgiyi verir.
Onın ispatını Allah Ahiret hayatında yapacaktır.
Kuran'ın
anlaşılmasında önemli olanı Kuran'ın ne söylediğinden ziyade Kuran'ın
ne söylemek istediğinin yakalanması gerekir. Allah dilediğimi saptırırım
ifadesinde yol seçme özgürlüğü verilen insanlardan dileyeni saptırırım
anlamının yakalanması gerekir.
“Allah bana borç verin” İfadesinde Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığının bilinmesi borcu ihtiyaç sahipleri için cennet karşılığında Allah için vermek anlamında olduğunun çıkarılması gerekir.
“Allah bana borç verin” İfadesinde Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığının bilinmesi borcu ihtiyaç sahipleri için cennet karşılığında Allah için vermek anlamında olduğunun çıkarılması gerekir.
Kıssalar'da
anlatılan helak edilen kavimlerin helakinin tabiat kuvvetleriyle deprem
sel felaketlerle yok edilmesi anlamında değil, ahiret âleminde onları
korkunç bir şekilde cehennem azabı ile, cezalandırılması olduğunun
bilinmesi gerekir. Adam Allah'a küfrediyor Allah'tan bir ses yok. Adam
küçücük kızlara tecavüz edip öldürüyor, Allah'tan yine bir ses yok. Adam
öldürüyor. Allah'tan yine bir ses yok. Bu sefer adam Allah'ın bir ceza
vermeyeceği anlayışına kapılıyor.
Bu yapılan zulümler karşılıksız kalmayacak ya insanlar eliyle ya da Allah'ın ahiret âleminde cehennem azabı ile bu cezalar mutlaka verilecektir.Belki de yakın zamana kadar, genel olarak bakıldığında duyulmamış ezber bozan konuları dile getirmeye çalışacağız. Şimdiye kadar Kuran'ın bakış açısının dışında bir bakış açısıyla bakılarak bir takım tefsirler yapılmıştır.
Ancak Kuran'ı Kuran'la anlatan ve insanlara nebilerin sanki ayaktaymış gibi diri olarak insanlara sunulan bir tefsir karşınıza çıkmamıştır. İnşallah Kuran'ın çağımızda nasıl dinleyenleri ve kendisine tabi olanların dirildiğine dünya şahit olacaktır.
Bu yapılan zulümler karşılıksız kalmayacak ya insanlar eliyle ya da Allah'ın ahiret âleminde cehennem azabı ile bu cezalar mutlaka verilecektir.Belki de yakın zamana kadar, genel olarak bakıldığında duyulmamış ezber bozan konuları dile getirmeye çalışacağız. Şimdiye kadar Kuran'ın bakış açısının dışında bir bakış açısıyla bakılarak bir takım tefsirler yapılmıştır.
Ancak Kuran'ı Kuran'la anlatan ve insanlara nebilerin sanki ayaktaymış gibi diri olarak insanlara sunulan bir tefsir karşınıza çıkmamıştır. İnşallah Kuran'ın çağımızda nasıl dinleyenleri ve kendisine tabi olanların dirildiğine dünya şahit olacaktır.
Kuran
her çağa hitabe diyor. Bu çağımıza da hitabe diyor. Ve kıyametin sona
kadar onun diriliği inanmaları diri tutacaktır. raflarda saklanan
tozlanan kuranın raflardan inecek ve insanlar cehalet karanlığından
aydınlığa kavuşacaktır. Tekrar cehalet karanlığına düşen insanlar onu
okudukça onda dirilecekler ve İslam toplumu ezilmişlikten yanlış olan
kader anlayışından kurtulacaklardır.
Doğru bir anlayışla yeniden dirilecekler. Mustazaf olma yerine güç ve iktidar olacaklar ve ekini ve nesli yok etme yerine adaleti ihsanı emredecekler insanlar tekrar hangi dinden hangi meşrepten olurlarsa olsunlar akın akın İslam’a yani güvenilen emin ve eman içerisinde olan yere sığınacaklardır.
Doğru bir anlayışla yeniden dirilecekler. Mustazaf olma yerine güç ve iktidar olacaklar ve ekini ve nesli yok etme yerine adaleti ihsanı emredecekler insanlar tekrar hangi dinden hangi meşrepten olurlarsa olsunlar akın akın İslam’a yani güvenilen emin ve eman içerisinde olan yere sığınacaklardır.
Yeni başladığım Kuran tefsirini, yıllarca çalışmamın bir ürünü olan Kuran anlayışımı Allah yaşım ilerlemesine rağmen, ölmeden insanlarla paylaşma fırsatı inşallah verir. Dünyada
Allah'ın bana ayırdığı zaman dilimi içerisinde ona iyi bir kul olmayı
kovulmuş Şeytanın zulmüne uğramadan bana son nefesime kadar sadece
kendisini rab edindiğimi hem insanlara şahit hem meleklere şahitlik
ettirir. de kendi huzuruna çıktığım zaman beni mahcup etmez edilmesine
de müsaade etmesin niyazında bulunuyorum.
İnsan olmak hata yapabilme olgusunu ve dürtüsünü
de beraberinde taşımaktadır. Elbette bu tefsirimde gerek gaflet sonucu
gerek idrakte eksilik sonucu yaptığım tüm hatalar ve yanlışlar bana
aittir. doğrularım ise hatadan eksiklikten münezzeh olan saygının
hürmetin ihtiramın hamdın övgünün sadece ve sadece layık olan Allah’a aittir.
Ali Rıza Borazan
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder