Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla;
Nas suresi Nüzul sırasına göre yirmi birinci sure olup Kuran sıralamasına göre de yüz on dördüncü suredir. Mekke’de nazil olmuştur altı ayetten ibarettir.
114/1- De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.
RAB;
****************************************************************
Terbiye eden, gözeten, koruyan, Sığınılan korkulan, veli edinilen demektir. Bu anlamda inanan bir insan için yerleri ve gökleri yaratan Allah'tan başka Rab yoktur. Bütün peygamberler ve Allah’ın sadık dostları Allah'ı Rab kabul ettiklerini ilan etmişlerdir. İşte Kuran'dan örnekler.
2/130- Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahrette de o Salihlerdendir.
2/131- Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.
2/132- Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.)
Daha önce de bahsettiğim gibi Allah'ı kabul etmek ayrı bir şey, Allah’ın rabliğini kabul etmek ayrı bir şeydir. Dünya üzerinde insanların büyük bir çoğunluğu Allah'ı kabul ettikleri Halde, Allah’ın rabliğini kabul edip onun emriyle onun eğitimi altında yaşamayı kabul etmemektedirler. Allah’ın Rabliğini kabul edip onun rabliği altında dünyada yaşamayı kabul edenlerin sayısı yok denecek kadar azdır.
Allah’ın Rabliğini kabul etmek demek Onun nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiyler çerçevesinde hayatı yaşamak ve ona teslim olmak ve sadece onun emirlerini tutup, onu vekil edinmek demektir.
3/172- Kendilerine yara isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin çağrısına icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük bir ecir vardır.
3/173- Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir.
3/174- Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
Firavun’ların nemrutların ebu cehillerin daha Kuran’da adı sayılan birçok müstekbir ve kibirlenenlerin yaptıkları ve yapacakları zulüm ve işkencelerden korkmadan, sadece Allah’ın rabliği altında her türlü dünyalık riskleri göze alarak, ölümüm dirimim hayatım sadece ve sadece Allah adına diyebilmektir.
6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhit) dinine O, müşriklerden değildi."
6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır."
6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."
İşte Rabbim Allahtır demenin anlamı budur. Onun koyduğu kuralları kendine ilke edinmektir. Dünyada da Ahrette de senin velin senin rabbin yerleri ve gökleri bir dayanak olmaksızın yaratan ve yaratılmış olan bütün şeyler ona boyun eğdiği gibi, insanlar da kendisini yaratan ve ona nimetleri önüne seren Allah'ın rabliği altında yaşamak zorundadır.
114/2- İnsanların malikine,
Malik sahip olmak sahiplenmek demektir. Kâinatta Allah’ın olmayan bir tek şey yoktur. Yerler ve gökler Allah’ındır. Bu sebeple hamd saygı ihtiram sevgi ona gösterildiği kadar onun yaratıklarına gösterilmemelidir.
1/2,3,4, Hamd Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve din gününün maliki olan Allah'ımdır.
Kuran Din gününün maliki ifadesiyle, Allah’ın halife olarak yarattığı insanların aklını takvasını fıskını vererek insanların dışındaki varlıkları kendilerine secde ettirerek Onları dünya hayatında denemeye tabi tutmaktadır. İnsanlar iki seçenekten (rabbani ve gayri rabbani) herhangi birisini seçerek dünya hayatında yol alanlara özel bir müdahalesi yoktur.
Ancak nebiler ve resuller aracılığı ile insanlara nasıl bir hayat sürüleceğinin projesini insanlara sunmuş, Projeye uymayanları hem evrensel yasalarla dünya hayatında cezalandırmış. Hem de insanların birbirlerine yapılan yanlış ve doğru davranışlar nedeniyle müdahalede bulundurmuştur.
Aksi halde Allah'ın dünya hayatında insanlara özel olarak, kurallara uymama dışında ceza ve mükâfat vermemiştir. İşte din günün maliki olan Allah yanlış yolda gidenlerin cezasını ahret âleminde verecektir.
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
“Din günün maliki ifadesi de dünya hayatında insanları halife kılıp istediği yolu seçerek, insanları bir yaşam serüveninde serbestçe kendi özgür iradesine bırakarak, ahret âleminde iman eden ve Salih amel işleyenlerin mükâfatlandırılması, küfreden inkâr eden ve zulmedenlerin cezalandırılması anlamında” din günün maliki olan Allahtır.” Yoksa Allah hem dünya gününün hem de ahret âleminin malikidir.
114/3- İnsanların (gerçek) İlahına;
İLAH
Yerleri gökleri ve ikisi arasında ne varsa yaratan bir tek ilahtır. Asıl sorun Allah'ın ilah olduğunu kabul etmeme sorunu değil, asıl sorun, Allah'ın dışında Allah'a ortak koşulan bir takım dünya hayatında korkudan ve saygıdan bel büküp eğildikleri ilahlar dır.
38/4- İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür."
38/5- "İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey."
38/6- Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti.
Onlara yerleri ve gökleri kim yarattı desen, onlar derler ki Allah. Peki neden bu kendi ellerinizle yaptığınız putlara bel büküp eğiliyorsunuz desen onlar derler ki bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye derler.
39/38- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."
Onların Allah tan başkasını Rab ilah kabul etmelerinin gerekçesi olarak şunları söylemektedirler.
39/3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete erdirmez.
Hayır, onlar Allah’a ibadet etmiyorlar. onlar zan ve tahminle kendi uydurdukları ilahlarına ibadet ediyorlar. Firavun da kendisinin ilah olduğunu öne sürerek halkı kendisine ibadet ettirmişti.
28/38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."
“İnsanların ilahına” derken ibadet etmeye saygı duymaya hamd etmeye sadece ve sadece insanları yaratan ve öldüren ve tekrar dirilten Allah olan ilahtır. O ilah bizi hesaba çekecek olan o ilah bizi dünya hayatında nimetlerle donatan, besleyen yediren içi rendir.
114/4- 'Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden.
İnsan; İki yöne eğilimli yaratılışıyla nötr bir varlık olarak tanımlamıştık. İnsan diğer yaratıklardan aklı ve iki yöne eğilimli oluşuyla ayrılmaktadırlar. İnsanın her olayda yapması gereken bir işte bir davranışta mutlaka iki ses gelmektedir. Psikolojini ifadesiyle bu seslerin adı alt ben, üst ben veya içimizdeki baba ve çocuk kavramlarıyla açıklamışlardır.
Ama Kuran'a göre fısk fücur ve takvadır. Her insanda bulunan bu iki haslet insanın karar verme aşamasında önemli bir rol oynar. Yani bu rollerden iblisin insanlara vermiş olduğu vesvese insanı yoldan saptırarak, inkara baş kaldırmaya isyana sürükler. Takvanın insana verdiği fısıltılar da insanı Muttaki insan olmaya Allah'a ibadet ve kulluğa davet eder.
İşte insanlardan iblisin teklifi sonucu şeytanlaşan insanlardan insanlara vesvese geldiği gibi, insanın kendisi içerisindeki fısktan da vesvese gelmektedir. Ayette bu olaya dikkat çekilmektedir.
114/5- Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar);
114/6- Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım).
Kuran’da Geçen cinlerle ilgili ayetleri ve kıssaları doğru düzgün anlayabilmek için, Kuran’ın cin kelimesine yüklediği anlamı kurandan anlamak lazımdır.
CİN!
Bu güne kadar bize klasik olarak anlatılan dinde, cin beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılan ve görülmeyen varlıkların adıdır. diye, tanımlanıyordu.
Kuran'daki anlatılan cin neymiş onu Kuran’dan Kuran ile öğrenmeye çalışalım.
Kuran'ı okuyup, Cin ile ilgili ayetleri tahlil ettiğimizde cin’in de Âdem şemsiyesi altında olan aklıyla takvasıyla fıskıyla onun da bir insan olduğu, onun da Allah’a karşı ibadet ve kullukla sorumlu ve görevli bir varlık olduğu, anlaşılacaktır.
51/56” Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım”
Daha öncede bahsettiğim gibi Kuran'daki bir ayetin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için Kuran’da onunla ilgili geçen bütün ayetler kafada bir projektör gibi şavk armalı. Kastettiği manayı konu ve Kuran bütünlüğüne, o konunun ilmine, akla ve pratik hayata ters düşmeden anlamaya çalışılmalıdır.
Edebi anlatım sanatı sadece Kuran’da değil, bu anlatış insanın yapısında ve özünde var olan ve her milletin dilinde ve edebiyatında bulunan bir gerçektir.
Kuran’da “muhkem ve müteşabih” olarak bahsedilen ayetler, edebi sanatlarda mecazi ve gerçek anlam diye ifade edilerek, karşımıza çıkmaktadır.
Bizim dilde de Kullanılan deyimlerin ve edebi sanatların bazılarına bir bakalım.
Açık kapı bırakmak: Eğer gerçek anlamında anlaşılmış olsaydı, kapılardan birin açık kalması anlamında anlaşılırdı.
Ama mecazi anlamını düşündüğümüz zaman; Bir iş yada sorunla ilgili olarak, son sözü söylemeyip, biraz daha elverişli davranışta bulunma olanağı vermek anlamındadır.
Göz yummak: Gerçek anlamında anlarsak, Gözleri kapamak anlamındadır. Mecazi anlamına baktığımız zaman, ise hoş görmek, bağışlamak, kusurları görmezlikten gelmek anlamındadır.
Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Kuran'daki ayetleri de anlarken kurandaki anlatım sanatını iyi kavramak lazımdır.
Yine cin konumuza dönelim, Örnek verdiğimiz ayette, Cin ve insan ikisi de âdem şemsiyesi altında olduğu halde sanki ikisi âdemden farklı ayrı ayrı yaratıklar olduğu sanılmıştır.
Bakınız başka bir ayette hepsi âdem şemsiyesi altıda olduğu halde başka başka isimlerle zikredilmişlerdir.
2/96”Andolsun onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (onlardan) her biri bin yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah onların yapmakta olduklarını görendir”
Bakınız; Kuran “ ben insanları ve cinleri” İfadesini kullanırken iki değişik âdemden söz etmektedir.” Onları, insanlardan ve şirk koşanlardan” İfadesiyle de üç değişik yaşam biçimine sahip insandan söz etmektedir.
Ayette geçen onlar ifadesiyle Yahudilerden söz ederken, insanlar ifadesiyle de yolu belirlenmemiş nötr bir varlık olan insandan söz etmektedir. Şirk koşanlar ifadesiyle de Ahreti tanımayan Allah’ın gönderdiği kitap ve peygamberleri kabul etmeyen, puta tapıcılardan söz etmektedir.
Soru 1-Neden Allah orada, Cin de insanda âdem olduğu halde İbadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlıktan bahsetmektedir?
Bakara suresinin 96. ayeti kerimesinde şirk koşan, onlar, ve insanlar, adem şemsiyesi altında insan olduğu halde sanki insandan ayrı ibadet ve kullukla görevli ayrı ayrı varlık olmadığını bunların hepsi davranış biçimleriyle birbirlerinden farklılaşarak insandan başka kelimelerle izah edilmişlerse, cin de davranış biçimi ile insan davranış biçiminden ayrılarak bu kelimeyle Kuran’da anlatılmıştır.
“ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım “ ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanıyor?
Öyle ise âdem şemsiyesi altında sadece davranışlarda farklı olarak, ibadet ve kullukla görevli varlıkların hepsi insanın cinslerindendir.
İşte cinle ilgili kafaya takılan soruların insanı rahatlatacak ve kalpleri mutmain edecek cevabı alabilmek için ayetleri sıralamaya çalışalım.
72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahiy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kuran dinledik"
72/2- "O (Kuran), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
72/3- Elbette, Rabbimizin şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."
72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."
72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."
72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."
72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."
72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."
72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"
72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."
72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık."
72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kuran’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."
72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."
72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”
72/16- “Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.”
Cin suresinde buraya kadar ayetleri nakletmeye çalıştık.
Biz iddia ediyoruz ki yeryüzünde âdem şemsiyesi altında insanlardan başka ibadet ve kullukla sorumlu hiçbir varlık yoktur.
Önce şu soruyu sorarak Kuran’da çelişkisiz olarak yerine oturan bir cin anlayışını ortaya koyalım.
Cinler âdem değilse, nasıl olur da adem’den olan bir peygamberden Kuran dinlerler?
17/94Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
Bu ayetlere göre insandan peygamber ancak insanlara peygamber olarak gönderildiğini anlatmaktadır. Eğer onlar yeryüzünde tatmin bulmuş melekler olsaydı, meleklerden bir peygamber gönderileceğini Kuran vurgularken, cinler beş duyu ile algılanamayan varlıklar ise, beş duyu ile algılanamayan varlıklardan peygamber gelmesi gerekirdi.
Öyleyse âdemden bir peygamberin beş duyu ile algılanamayan varlıklara elçi olarak gelmesi veya vahiy aktarması, Kuran'a göre ters, ilme ters, akla ters ve pratikte de böyle bir şey olmamıştır.
Veya Eğer cinler beş duyularla algılanamayan ve onlar da Allah’a ibadet ve kullukla sorumlu bir varlık iseler, o zaman beş duyularla algılanamayan varlıklardan peygamber olması gerekirdi. İnsanlardan olan bir peygamberin cinlerden olan varlıklara, eğer onlar insan cinsinden değilse, vahiy iletmesi düşünülemezdi.
Âdemlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişler” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.
Âdemlerin dışında bütün varlıklarda akıl ve irade olmadığı halde cinlerin “doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı saçma şeyler söylemişler” ifadesiyle aklı olduğu halde aklını kullanmayan cinlerden söz etmektedir. “ rabbimizin şanı yücedir o ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk”.
Bu sözü söyleyen cinlerdir. Kuran’ın bütünlüğünde bununla ilgili başka ayetlere baktığımız zaman bu sözü söyleyenlerin Yahudi ve Hıristiyan oldukları anlaşılmaktadır.
9/30:” Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?”
Bazı cinlerin Allah çocuk edindi demesiyle Yahudi ve Hıristiyan olanların Allah’ın oğlu demesi arasında ne fark vardır? “insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı.
Kuran’ın anlatım sanatına bir bakın sığınma olayı, ilah edinme rab edinme anlamında kullanılmıştır. Bu da Allah’ın yarattıklarından herhangi birine olan sevgi ve ihtiramı Allah’a denk veya Allah’ın üzerinde sevgi ve saygıya sebep oluyorsa Kuran bunu müşriklikle suçluyor. Bu da şirkle giden kişinin asla bağışlanamayacağını söylüyor.
4/48:” Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Daha önce de bahsettiğim gibi cin’i Kuran yabancı insan anlamında kullanmıştır.insanlardan bazı aklını kullanamayanlar yabancıları gözlerinde öyle büyütmüşler ki; her şeyi bilen gayb dan haber veren onları kontrol eden bir anlayışa sahip olduklarından dolayı Allah’tan daha çok korkma ve sığınma ile onlara sığınmışlardır.
Eğer, bir adam yanlış bir yolda giderse, onun yanlışını destekleyen bir toplum da oluşursa, hem onun yanlışlarını daha çok yanlışa götürerek azgınlaştırır.
Samiri’nin buzağı heykeli yapıp onu destekleyenlerin onu azgınlaştırarak vahiylere karşı duyarlılığının kaybolarak helak olması gibi.
Bugün İslam topluluklarındaki hastalık, ilim ve teknolojide, ileri gitmiş Avrupa ve Amerika’nın halkına bağlanması, Aynı zamanda Batının kültür ve medeniyetini Allah’ın koymuş olduğu medeniyetin yanında adı bile anılmaya değmezken onların medeniyetini rehber edinerek tapınılır hale getirmişlerdir.
Yerleri ve gökleri yaratan insanlara aklını takvasını, fısk ve fücurunu Allah verdiği halde ihtiram, saygı, ibadet ve kulluk, hamd ona layık iken maalesef kendileri de yaratılıp ölmelerini bile engelleyemeyen cinlere yabancı adamlara ibadet ve kulluğu ön plana çıkarmışlardır.
İşte Kuran’ın insanlardan bazı adamların cinlerden(yabancılardan) bazı adamlara, sığınıp onların azgınlıklarını arttırmasının anlamı budur.
Genelde mütercimlerin ve müfessirlerin yanıldığı nokta ayette geçen (cannı) kelimesini cinni diye tercüme etmelerinden kaynaklanmaktadır.
15/27:” Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.”
Kuran’ın metninde cannı kelimesi geçtiği halde onu cinni diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün ayetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Cin yabancı insan can ise insanı ayakta tutan diri tutan enerjidir.
55/15- Cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.
Kuran’ı kerimin hiçbir yerinde cinni dumansız ateşten yarattık diye bir ayet yoktur. Şeytan, cin, can, iblis kelimelerini Kuran’ın anlatış biçimine göre kavrayamadıkları için kavram kargaşası ortaya çıkmaktadır ***********
Bakınız Kuran İblisin dışında secde etmişlerdi. O cinlerdendi” ifadesiyle insana fısıltı veren, İnsanı Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışan, bir cinden söz ediyor. Ama o âdem olan yabancı değil, O insanın asıl yapısına, yaratılışına yerleştirilmiş, takva yolunu bozmak için, var olan bir yabancıdır. Bir sestir.
Dağdan gelip bağdakini kovma “Atasözüne yakışan bir anlatımdır.
Buradaki “ iblis cinlerdendi ifadesi Özgür bir iradeye sahip olan insana yanlışları teklif eden fısıldayan sesi eğer insan kabul eder o yaşamı tercih ederse, bu insanın adı şeytan oluyor. Yani asıl Allah’a ibadet ve kullukla görevli insanı kuşatarak hakkı olmayan yeri işgal edip insanı doğru yoldan alıkoyuyor.
Muttaki olanların hayatta yaşarlarken iki amaçları vardır. Birincisi kimseye zulüm yapmamak, başkalarına olan hakları ihlal ederek onları yurtlarından çıkarmamaktır.
İkinci amacı ise hem kendisi hem de kendisinin dışındakilere yapılan haksızlık ve zulümlere rıza göstermemektir.
İşte iblisin görevi muttaki olan yolu engellemektir. Bu anlattığım meseleler. Ailelerin toplumların milletlerin, devletlerin ve bütün dünyanın öz yapısında olan kanayan bir yaradır.
Kendi iktidarını iblisin eline teslim etmiş olan insanlar başkalarının yurtlarını işgal ederek onlara zulüm yapmışlardır. Dünyada zulüm makinesinin başı olan Amerika iyilik vaatleriyle binlerce kilometre uzaklardan gelerek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek mazlum halkı öldürerek o ülkelere yerleşmesi gibidir.
Can ve iblis dumansız ateşten yaratılmış enerji olan varlıklardır. Adamdan olan cin ise yabancı insandır. İnsan’ın yaratılışı da nasıl ise cin de öyledir.
6/130” Ey insan ve cin topluluğu içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan ve size bu karşı karşıya kaldığınız gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı onları aldattı. Kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler,”
Beş duyularla algılanamayan gözle görülemeyen varlıklar insanlardan olan bir elçi bir peygamber tarafından nasıl uyarılabilir?
17/93”Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin üzerimize bizim okuyabileceğimiz, bir kitap indirinceye kadar, senin yükselişine de inanmayız. De ki: Rabbimi yüceltirim. Ben elçi olan bir beşerden başka mıyım.? “
17/94 “ Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey. Onların : “Allah elçi olarak bir beşerimi gönderdi? Demelerin den başkası değildir.”
17/95”Deki: Eğer yeryüzünde (insan değil de) Tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, bizde elçi olarak elbette melek gönderirdik.”
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi akıl eden düşünen ve her yaptığı iyi veya kötü davranışlardan yetkili ve sorumlu bir varlık kendi cinsinden olan bir elçiyle uyarılıp korkutulduğu söyleniyor.
Cinler beş duyularla algılanamayan varlık 0lsaydı, ayetlere göre Allah peygamber olarak kendi içlerinden beş duyularla algılanamayan peygamberler göndermesi gerekirdi. Öyleyse cinlere peygamber Kuran anlattığına göre cinlerin insan cinsinden varlıklar olduğu muhakkaktır.
46/29” Hani cinlerden bir kaçını, Kur’an dinlemek üzere sana yönlendirmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, kulak verin sonra bitirilince, kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.”
46/30” Dediler ki gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen kendinden öncekileri doğrulayan, bir kitap dinledik. Hakka ve doğru olan yola yöneltip iletmektedir.”
Peygamber (SAV) ve Hıristiyan ve Yahudilerden bir gurup has bel kader geliyorlar. Kuran’ı dinlediklerinde Kuran’ın yol gösterici bir kitap olduğunu, kavrayıp kabullenip, kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönüyorlar.
Eğer cinler beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı insan olan bir peygamberden nasıl kuran dinleyebilirlerdi?
Yine cinlerle ilgili ayetleri aktarmaya devam edelim.
34/12” Süleyman içinde, sabah gidişi bir ay akşam dönüşü bir ay olan rüzgâra (boyun eğdirdik)Erimiş Bakır madenlerini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle bir kısım cinler vardı, Onlardan kim bizim emrimizden çıkacak olsa. Ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.”
34/13” Ona dilediği şekilde Kaleler heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davut ailesi Şükrederek çalışın. Kullarımdan şükrederek çalışan azdır.
34/14” Böylece onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası Haber vermedi. Artık o yere yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki, Şayet cinler, gaybı bilmiş olsaydı, Böylesine aşağılatıcı bir azap içinde kalıp yaşamazlardı.”
Buraya Sebe suresinden aktarmış olduğumuz ayetleri yorumlayacak olursak, Süleyman peygamber babası Davut peygamberden Öylesine güçlü bir devlet mirası teslim almış ki: Çağdaş toplumlara karşı, teknolojik yönden büyük bir üstünlük sağladığı anlaşılıyor.
Rüzgârları kullanıp onlardan istifade etmesini başarabiliyor Kendisinin ihtiyacı olan sahalarda yabacı küfür toplumlarından uzman bilgin utsalar çalıştırarak ve bakır madenini kullanmasını keşfederek, muazzam devlet otoritesi kuruyor.
Doğru olan odur ki, Akıllı olan insan başkalarının aklından istifade edebilen insandır. Süleyman peygamber, hem kendisine bağlı olan Müslüman kesimden yapabileceklerini yapıyor. Yapamadıklarını ise, İhtiyaç duyduğu konularda yabancı toplumlardan (cinlerden) uzman o konuda ehliyetli bilim adamlarını çalıştırmasını başararak Çağdaş düzeyde müreffeh devlet oluşturuyor.
Nasıl her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonu varsa, Süleyman peygamberin de,sonu yaklaşmış, Artık otorite sarsılıp, Yavaş yavaş imparatorluk çökmeye başlayınca, Bakanlıklar genel müdürlükler laçkalaşmış, hiyerarşi bozulmuş. disiplin de ortadan kalkınca, Cinler Süleyman peygamberin kendi üzerlerinde bir gücü olmadığını görünce istemeyerek çalıştırıldıkları ordudan çekip gidiyorlar.
Kuran sanatsal bir üslûpla anlatarak, İnsanların ,” cinlere ait gaybı bilgiler bildikleri ile ilgili inançlarını yıkarak, Otoriteyi bir asaya, ağaç Kurdunu da iç ve dış düşmanların istilasına benzeterek, Saltanatın yok oluşunu özetliyor.
Yoksa Süleyman peygamber hem devletin komutanı, hem de bir insanın ağaçtan yapılmış bir değneğe dayalı kalarak ölmesi ,ve yıllardan sonra asaya dayalı kalarak. Orada kimseden haberi olmadan kurtlar asayı yiyinceye kadar beklemesi, eşyanın yapısına uygun değildir. Kuran’a uygun değildir. salim akıl sahibi de bunu kabul etmez.
Böylece Kuran bir mesaj daha vermektedir sizin tapındığınız o cinler yani gözünüzde büyütüp ilahlaştırdığınız yabancı insanlar, Süleyman’ın tahtı çökmeden tahtın yıkılacağını fark edemediler.
Eğer bunu daha önce fark etselerdi istemeyerek çalışmazlar ve çeker giderlerdi.
Herhalde Kuran’dan cinlerle ilgili yeteri kadar örnekler verdik sanırım. Aklını kullanıp, olayları inceleyen insanlar, üfürükçülerin ve cincilerin azizciğine uğrayarak kendilerini bu yaptıkları hilelerin pençesine kaptırmazlar.
Doğrular Allah’a yanlışlar ise bize aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder