RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
108/2- Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Önce sözlüklerde geçen Kurbanı değil, Kuran'ın bütünlüğünden ayetlerden süzülerek gelen Kurbanı tanımlamaya çalışalım.
KURBAN: İnsanların, Kendi ilahları adına gerek kazandıklarından gerekse canlarından infak ettikleri veya etmek istedikleri bütün şeylerdir. Kuran Bunu İki Kısma ayırmaktadır.
1- İman eden ve Salih Amel işleyenlerin kurbanları veya infakları!
2- İnkâr edenlerin kurbanları veya harcadıklarıdır.
5/27- Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
Kuran, iki âdem, tipini sembolleştirip lisanı haliyle konuşturarak, insanlara ders vermektedir. Bu Olay insanoğlunun yaratılışıyla beraber başlayıp, İnsanoğlunun yok oluşuna kadar devam eden süreçte var olan bir olgudur. İşte Bu İnsan tiplerinin bazıları Allahın yolunda kurbanlarını verirler bazıları da tagutlarının yolunda kurbanlarını verirler. Ama Allah Katında Kabul Gören kurban, Allah'ın yolunda feda edilen mallardan canlardan infak ettikleri kurbanlardır. diğerlerinin kurbanları ise asla kabul görmeyecektir.
9/111- Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.
2/264- Ey iman edenler, Allah'a ve ahi ret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
3/22- Onlar, yaptıkları dünyada ve ahrette boşa gitmiş olanlardır. Ve onların yardımcıları yoktur.
Buraya kadar anlattıklarımız, İman edenlerin güzel amelleri Allah katında hüsnü kabul görecek, iman etmeyenlerin yapmış oldukları güzel ameller de değere tabi tutulmayacaktır. İsterse dünyayı beslesin Gönderilen kitaplar ve peygamberler doğrultusunda inanıp yaşamadıkça yaptıkları hep boş olacaktır.
Öyleyse Kişilerin Allah adına yaşadıkları ve yaptıkları infaklar yardımlar cihat ve bu uğurda başına gelen belalar Savaşlar hep, Allah için yaşamış olduğu ve dik duruşunu göstererek kişiliğinden taviz vermeden,kınayıcının kınamasından korkmadan Allah adına yaşayıp ve Allah adına yapmasıdır. İşte Müslüman olanların kurbanları, bunlardır.
Senede bir sefer bu yaşadıkları hayatın kurbanını sembolik olarak, Allah'ın yarattığı hayvanlardan boğazlayarak insanlara hem dağıtması hem de onlardan kendileri yemesidir. İşte kişiler arasında köprü ve bağ oluşturan, iman edenleri hep bir eylem ve davranışa götürerek bağları güçlendirip kuvvetlenmesine sebep olmaktadır.
Ama İslam toplumlarda anlatılan kurban olayı, tamamen bundan farklıdır. Sadece Hazreti İbrahim peygamberin oğlu İsmail peygamberi sanki Allah tövbe hâşâ cinayeti emreder bir konumda anlatmaktadırlar. Allah Kesinlikle bir insanın öldürülmesini haklı bir nedene dayanmaksızın emretmez.
5/32 Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
Şimdi Kuranda geçen Hazreti İbrahim ile Hz. İsmail’lin kıssasında anlatılmak isteneni anlamaya çalışalım.
37/100- �Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.�
37/101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
37/102- Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): �Oğlum� dedi. �Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.� (Oğlu İsmail) Dedi ki: �Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.�
37/37/103- Sonunda ikisi de (Allah�ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail�i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
104- Biz ona: �Ey İbrahim� diye seslendik.
37/105- �Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.�
37/106- Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
37/107- Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
37/108- Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
37/109- İbrahim�e selam olsun.
37/110- Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
37/111- Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandır.
İslam toplumlarında genel olarak anlatılan Kıssa da şöyledir.
İbrahim Aleyhisselâm, seksen altı yaşında bulunduğu sırada(1) İsmail Aleyhisselâm, Hz. Hâcer'den doğdu. (2)
Yüce Allah; İbrahim Aleyhisselâm'a, Hz. Hac er’le İsmail Aleyhisselâm'ı, Belde-i Haram'a götürmesini vahy etti. (3)
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcerle İsmail Aleyhisselâm görmek istediği zaman, sabahleyin, Şam'dan, Burak'a biner, gün ortasında Mekke'ye gelir. O gün, Mek*ke'den kalkar, geceyi, Şam'daki ailesi yanında geçirirdi. (4)
İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'*deki evinde uyurken, rüyasında, oğlu İsmail Aleyhisselâm, kurban ettiğini görmüştü.
Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. (5) İsmail Aleyhisselâm:
"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim " dedi.
Rabbi’nin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. (6)
Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâm’ın yolunu kesti:
"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.
Şeytan:
"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.
Şeytan:
"Evet, O baba, sen'sin!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu. (7)
Şeytan:
"Sen, bunu, Allahın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emri*ni yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi. (8)
Şeytan:
Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rüyanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir.
Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şey*tan olduğunu anladı:
Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâm dan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâm’ın ar*dasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâm’ın önünü kesti. Ona:
'Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:
"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi. Şeytan:
'Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor.(9), boğazlamağa götürüyor!"
dedi. (10)
İsmail Aleyhisselâm:
"O, beni, ne için boğazlayacak? (11)
Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!" diye sordu.
Şeytan:
'İşte, o baba, budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:
"Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. (12) Şeytan:
"Rabbi’nin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm: "O, Rabbi’nin, kendisine, emr ettiği şeyi yapsın! (13)
Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! (14) Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.
Şeytan, İsmail Aleyhisselâm’ın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti.
Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. (15) Ona:
"Ey İsmaillin annesi! İbrahim’in, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyor musun?" diye sordu.
Hz. Hâcer.
"Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü" dedi.
Şeytan:
"O, İsmail'i, ancak, boğazlamak için, götürdü!" dedi. (16)
Hz .Hâcer:
"Bir babanın, çocuğunu, boğazlaya bileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?! (17)
Hayır! Öyle değildir.
O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. (18)
Şeytan:
"O, bunu, Allah'ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. (19)
Hz. Hâcer:
"Eğer, Rab’i, bunu, emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! (20)
Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine ge*tirlesi, daha iyidir!" dedi. (21)
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâm ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü.
Hepsi de, Allahın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. (22) İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:
"Oğulcuğum! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.
İsmail Aleyhisselâm:
"Babacığım! Sana emrolunanı, yap!
İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın! (23)
Allah'ın emrine boyun eğ!
Her iyilik, Rabbi’nin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra,
"Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:
"Hayır! Bildirmedim!" dedi.
İsmail Aleyhisselam: Bildirmediğine, iyi ettin" dedi. (24) Sonra da:
Babacığım! Boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin!
Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur.
Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!
Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir.
Yanımın üzerine, yatırma.
Çünkü, yüzüme bakınca, rikkate gelip te, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!
Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!" dedi. İbrahim Aleyhisselâm:
Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emr ettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı.
Bıçağı, iyice biledi.
Sonra, onu, yüzükoyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.
İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâm’ın boğazına bastırınca(25), sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi!
İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyla iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. Her halde, bu iş, Allâh'dandır!" dedi. (26)
İbrahim Aleyhisselamın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü. (27) O sırada, Yüce Allah tarafından: "Ey İbrahim! Rü'yana, sadakat gösterdin! işte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. (28) İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselamın yanında, iri boynuzlu bir koçun (29) veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.
"Kalk yavrucuğum! Sana, bir fidye indi!" dedi.
O teke'yi, orada, Mina'da kurban etti. (30)
Bu teke'nin, Sebîr dağından inip geldiği rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, gü*zel bir koç olduğu da, rivayet edilir. (31)
İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından Fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kâbe’de, uzun zaman asılı durmuş ve Kâbe’nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.
Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kâbe Oluğunun yanında asılı bulu*nuyordu. (32)
Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir. (33)
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:
"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların setrini emr etmeyi unuttum. Onları, setr ve görünmez et!
Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. (34)
Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Ab*dullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu.
Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufanmış, gitmişlerdir.
Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:
"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı." demiştir. (36)
Alıntı
KURAN'IN VERMEK İSTEDİĞİ MESAJI DİNLEYELİM.
KURAN'IN VERMEK İSTEDİĞİ MESAJI DİNLEYELİM.
İşte İslam toplumlarında kıssa olarak kulaklardan kulaklara, nesillerden nesillere aktarılan bu ve bunun benzeridir.
Ama Kuran üzerinde derin araştırma inceleme ve tahlil yaptığımızda böyle anlayışın kesinlikle kuran anlatışına uymadığı muhakkaktır.
Bütün peygamberlerdeki temel haslet Kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri müjdelemesi ve kendilerinden önce gelenleri de tasdik edip doğrulamasıdır. Peygamberlerdeki erkek çocuk özlemi, onu ilahlaştırmak ve sevgide aşırıya gitme anlamında değildir.
Kendilerinden sonra kendi dinini misyonunu kendilerinden sonraki kuşaklara aktarma arzularıdır. Zekeriya peygambere Yahya’yı müjdelemesi İbrahim peygambere İsmailli vermesi onların istekleri ve arzularının gerçekleştirilmesidir.
İsmail'in kurban edilmesi demek kıssada anlatılan temel espri onu Allah adına infak etme demektir. Yani insanlara kendi özgürlükleri içerisinde dileyen rabbani yolu seçmede, dileyen de şeytani yolu seçmede kendi özgür iradelerine bırakılmıştır. İşte İbrahim oğlunun rabbani yolda hayat sürmesi için çaba göstermiş İsmail de babasının bu çabasına karşılık vermiştir.
Aynen İmran'ın karısı Meryem'i Allah adına adaması gibidir.
Aynen İmran'ın karısı Meryem'i Allah adına adaması gibidir.
3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
Anlatılmak istenen Allah'ın dünya hayatında ben oğlumu veya kızımı sana infak ettim. Dünyada kendi dinini yaşamak ve anlatmak isteyenlere zalim olanlar bir türlü rahat vermezler onu biliyorum bu senin sünnetindir.
Her peygamber gönderildiklerinde mutlaka önde gelen Müstekbirler onlara zulüm etmişlerdir. ve etmeye devam edeceklerdir. Diyerek O İnsanlara örnek olacak ve insanları dünya hayatında peşine takarak sağ salim ahret âlemine ulaştırabilecek bir erkek çocuk özlemi içindedirler. Yoksa peygamberler dünyalık zevkler için Allah'tan bir şey istemezler. Onların dertleri felakete giden insanlığı helak ten kurtaracak birini aramaktadırlar.
Bütün peygamberlerde insanlar için güzel bir örnek vardır. Allah Musa peygamberde olan özelliği anlatırken şunları vurgulamaktadır.
20/7- "Sağ elindeki nedir ey Musa?"
20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
Allah Taha suresindeki Musa peygamberle konuşmasında Dünyada Kazanmış olduğu makamını, yakınlarını, mallarını gerektiği zaman bir çırpıda feda ederek ve karşılığını kat kat artırmak koşulu ile bir kurban vermeye, borç vermeye hazırlamaktadır. İlk etapta Allah'tan gelen böyle bir teklif Musa peygambere soğuk duş etkisi yaparak onu ürkütmüştür.
Diyelim ki dünya hayatında uzun yıllar biriktirmiş olduğu mallar, şanı şöhreti ve yakınlarını bir anda kaybeden insanlar nasıl felç olup komaya girebiliyorlarsa. Önünde Allah'ın dinini yaşamaya namzet olan Hazreti Musa’yı birçok dünyalık, önüne çıkan engelleri canı pahasına aşarak hakkı hâkim kılma Mücadelesi beklemektedir.
Hazreti Musa peygamberin karşısında en büyük engel Kendisinin rabliğini ilan etmiş Firavun ve taraftarlarıdır. Firavun Kuranda bir sembol olarak kullanılmış her zaman ve her dönemde firavun tipli insanlar olmuş ve olmaya devam edecektir. Onlardaki temel özellik, halkı fırkalara ayırarak Zayıflatmak ve kendisine dünyadaki insanları köle ederek onları istediği gibi kullanmalarıdır.. İşte Hazreti Musa’nın mustazaf olanları örgütleyerek güçlenip firavunun haddini bildirmek için birçok kurban vermesi gerekmektedir.
Kuran bize burada Dünya üzerindeki süper güçlerin, Birlik ve beraberlik içerisinde olan halkı nasıl mezheplere, meşreplere, tarikatlara terör örgütlerine daha akla hayale bile gelmedik fırkalara bölerek hele hele Müslüman toplumları bölerek biri birilerine düşman etmeleri Kuranda anlatılan firavun kıssasının ne kadar bize ders verdiği önemsenmesi gerekmektedir. İman etmeyen Allah'ı tanımayan ve doğru yolu kendisine ilke edinmemiş her Müstekbir kesinlikle iman eden ve Salih amel işleyenlere karşı dost olamaz ve olanları da engellemeyi kendisine bir görev bilmektedir.
58/22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
Allah İman edenleri böyle kişilik ve kimliğe davet ederken, Neden Allah'ın dost olmayın dediği, topluluklarla sevgi bağı oluşturmaya kalkıyoruz Allah bizlerdeki değişikliği görmeden Allah bizi asla değiştirmez. İslam ülkelerinin hangisine varsan birbirleriyle dost kalan ender insanlara rastlarsın. Allah Böyle bir topluluğu hidayete hayra eriştirir mi?
Kuranda Anlatılan Asıl namaz ibadet, Allah'ın Koyduğu çizgiler içerisinde hayatı yaşamak, İslam kimliğinden ödün vermeden haramlardan kaçınıp helaller ölçüsünde yaşayıp zorluklara karşı göğüs germek demektir. İşte düzgün hayatı sürekli bir disiplin içerisinde Allah'ın adına yaptığını Allah'ın karşısında kıyam rükû ve secde ederek Allah adına yapıldığını belirginleştirilmesi gerekir. Yoksa namaz kılmadan kimin adına yaşadığını kim nasıl ayırt edecek?
Hacca gitmek, senenin belirli gününde kabenin etrafında sadece dönmek demek değildir. Hacca gitmek Yetimleri yoksulları yolda kalmışları isteyip dilenenleri yedirip içirmek ve ihtiyaçlarını karşılamaktır. Sonra, bunu tescillemek tir. Hac, dünya üzerindeki Müslümanların senede hiç olmazsa bir sefer bir araya gelerek, Müslümanlardaki dayanışmayı masaya yatırıp, hangi ülkenin ne gibi sorunları var bunlara çare aramaktır.
İnananlar kardeştir. Bir vücuttaki bir organın rahatsızlığının bütün vücudun diğer organlarını da etkilendiği gibi, bir Müslüman olanın Müslümanın problemi, diğer Müslüman olanın problemi olmalıdır. Ondan rahatsız olmalıdır. Yoksa herkes kendi yaşamını düşünür ve diğer ihtiyaç sahiplerini, ve hayatını güçlükle sürdürenleri duymazlıktan gelen toplumları helake götüren olgu budur İşte Allah ben müslümanım.
diyenleri günde beş sefer huzuruna çağırıp onlarla istişare yapar. ve onları eğiterek dünya hayatındaki yaşamlarını kontrol etmesi İman edenlerin kendi yaraları içindir. Kişilerin namazına Allah'ın ihtiyacı yok Kişilerin kestikleri kurbanlara da Allah’ın ihtiyacı yok. Hayra ulaşmaları için insanların bu gibi ibadetlerle ihtiyacı vardır.
22/36- İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.
22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.
Kuranda sözü edilen hac olayı da, senenin belirli günlerinde gidip kabenin etrafında dönmek demek değil, asıl önemli olanı, hayat namazını, kurallarına göre yaşamaktır. Zorluklarla savaşarak Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde yaşam savaşı verip de onu süs haline getirmektir.
Hac, Bilindiği gibi peygamberimiz. yaklaşık yirmi yıllık mücadele döneminde kabeye gitmemiş. Müslümanlar zorlu bir hakkı hâkim kılma mücadelesinin arkasından güçlenip kuvvet oluşturduktan sonra hac için kabeye girilmiştir.
Kâbe bilindiği gibi Mekke müşrikleri tarafından işgal edilmiş ve orası hazreti İbrahim ve İsmail'in oluşturdukları yaşam tarzı ve anlayışı tamamen kaybolarak putlar işgal etmişti. İşte uzun bir mücadele sabır ve dayanma sonucunda güç ve kuvvet oluşturan Müslümanlar, artık Kabeyi putlardan temizleyerek eski asaletine kavuşturmuştur.
9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü�nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de� Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
İşte Kurbanın haccın, namazın kelimeyi tevhidin gerçek anlamı budur. İnsanları, pisliklerden temizleyip arındırarak halis bir yaşam biçiminin peygamber ve onun etrafındaki tabi olanlarla beraber örnek olarak yaşanan bir hayatı insanlar için dönülecek bir yön ve kıble yapması demektir.
2/243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.
İşte kurban olmak ölümü göze almak demektir. Ölümü göze almayan zorluklara sabretmeyen dayanamayan toplumlar, nasıl takva iktidarını kurabilirler. Kendisini feda etmeyeni Allah feda et diye zorlamaz. İsteyenlere Allah hidayetini verir. isteyenleri saptırır bağışlar. İstemeyeni Allah bağışlamaz saptırmaz.
İşte bu peygamberimizin yirmi üç yıllık yaşam hayatı kendisinden sonra gelecek olan kuşaklara böyle bir yaşam da olur muymuş demesinler diye. Örnek bir toplum dönülecek, bir yaşam tarzı olarak insanlara örnek kılmıştır.
2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İnsanların artık bundan sonra elde orijinalliği bozulmamış bir Kuran'la, insanlık tarihinden bu tarafa gelmiş geçmiş toplumlardan kıssa oluşturmuş peygamber hayatlarından kesitler sunarak nerede nasıl davranılacağını, her örnekten bir örnek vererek, ve hiçbir eksik de bırakmadan insanlara yol gösterici bir kitap ellerde bir ayet, ve belge olarak değişmeden dolaşmaktadır.
2/ 2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.
Yerlerde ve göklerde ne varsa Allah insanlar için yaratmıştır. Et yemek insanlar için hayatlarında en önemli besin kaynaklarındandır. insanlar kurban günlerinin dışında hayvanlardan dilediklerini kesip yedikleri halde onlara laf etmeyen insanlar, kurban günlerinde kesilen hayvanları acımaları tutmakta ve Allah için kurban kesip yiyenleri ve yedirmelelerini cinayetle suçlamaktadırlar. Bu adaletle düşünen insanlara hiç de adil gelen bir ifade değildir.
Yerlerde ve göklerde ne varsa Allah insanlar için yaratmıştır. Et yemek insanlar için hayatlarında en önemli besin kaynaklarındandır. insanlar kurban günlerinin dışında hayvanlardan dilediklerini kesip yedikleri halde onlara laf etmeyen insanlar, kurban günlerinde kesilen hayvanları acımaları tutmakta ve Allah için kurban kesip yiyenleri ve yedirmelelerini cinayetle suçlamaktadırlar. Bu adaletle düşünen insanlara hiç de adil gelen bir ifade değildir.
O zaman Kurban, hayatlarını Allah uğruna feda etmek isteyenlerin hayatta kalanlara büyük baş hayvanlardan boğazlayarak hem yemeleri hem de yedirmeleri için Allah mali gücü yerinde olanlara emretmektedir.
hiç olmazsa kurban kesmeye gücü yetmeyenler bu bahane ile senede bir sefer de olsa,mideleri et görüp bayram etsinler.
hiç olmazsa kurban kesmeye gücü yetmeyenler bu bahane ile senede bir sefer de olsa,mideleri et görüp bayram etsinler.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR