KENDİLERİNİ PEYGAMBER RESUL VE MEHDİ OLDUĞUNU İDDİA EDENLERE
KURAN’DAN UYARI!
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA
Allah
kendisine muhatap olarak yarattığı en mükemmel varlık insanlardır. İnsanlık
tarihinin başlangıcı ile birlikte insanlara bilgi iki kaynaktan gelmektedir.
Birincisi vahyi bilgiler, ikincisi de evrensel eşyaya kotladığı bilgilere
ulaşılarak gelen bilgilerdir.
1-VAHYİ
BİLGİLER.
Kâinatta
yaratılmış olan insanlar da dâhil bütün varlıklara vahiy gelmektedir. Dağa
arıya, evrene ve insanlara vahyedilmektedir. Yalnız insanlara gelen vahiylerde
farklılık olduğu gibi peygamberlere gelen vahiylerde de farklılıklar vardır. Şairin
şiir yazarken gelen ilham, mucidin icadını gerçekleştirirken gelen ilham
Musa’nın annesine Meryem’e gelen vahiylerde de farklılıklar vardır.
4/163- Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vah
yettiğimiz gibi, sana da vah yettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup’a,
torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vah yettik. Davut’a
da Zebur verdik.
İNSANARLA ALLAH ÜÇ ŞEKİLDE KONUŞUR.
42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak
(şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi
gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce
olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
a)vahiyle
b)Elçi aracılığı ile
c)perde arkasından
a)-Allah’ın insanlarla vahiyle konuşma şekli: Bu konuşma
şekli sadece nebilerle konuşma şeklidir.
2/97-
De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle
kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici
olarak senin kalbine indiren O’dur.
İnsanlık tarihinin başlamasıyla beraber başlayan
bu olgu son nebi ve resule kadar devam edip gelmiştir.
33/40-
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın
Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
İşte deistlerin ve ateistlerin inkar ettiği olay
budur. Bu sebeple, Allah onlara genel bir başlık altında müşrik ifadesi
kullanmaktadır. Allah’ın onlarla konuşmaması onları arındırıp hidayete
getirmemesi ve Allah’ın onlara düşman olması bu sebepten dolayıdır. Yani Hayata
bakış pencereleri bu şekilde olduklarından dolayı gerçeği asla
görememektedirler.
23/37-
“O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan
ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
Nitekim Kuran Böyle hayata bakan bir adamın
durumunu şöyle izah eder.
2/259-
Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?)
Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun
üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki:
“Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:)
“Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz
bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi
kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da
onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan
sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç
yetirendir.”
Bu ayeti Kuranın bütünlüğü ve evrensel yasalar
çerçevesinde iyi tahlil edip anlamak gerekir.
”
Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti.”
Yüz yıl ölü bırakılması ne anlama geliyor? Bunu
Kuran’ın konuşma dinlin çözülerek bu anlamın karşılığını yakalamak gerekir.
Kuran insanın yaşadığı Hayat süresince Allah’ın
kedisine göndermiş olduğu uyarıcılara karşı duyarsızlaşarak ahi ret âleminde
diriltileceğini kabul etmemesi ve vahiylere karşı duyarsız olarak yaşamalarını
anlatmaktadır.
Yani Nasrettin hocanın eşeğine yeşil gözlük
takılarak kuru otları yeşil sanıp yediği gibidir. Vahye karşı duyarsız
olanların ahi ret aleminde yeniden bir diriliş ve hesaba çekileceğini kabul
etmemeleri Onları asla uyarıcılara karşı duyarlılığa yaklaştırmamaktadır.
Nebilerin insanlığa getirdikleri en büyük haber
ahi ret alemi ile ilgili getirdikleri haberdir. Şimdi Nuh kavmi ile bir
kıssanın özetini naklederek bu konuya bir açıklık getirmesini sağlayalım.
7/59- Andolsun
Biz Nuh'u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim,
Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin
için büyük bir günün azabından korkmaktayım."
7/60- Kavminin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni
açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler.
7/61- O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve
sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi.
7/62- "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum.
(Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum.
7/63- "Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden
sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi
şaştınız?"
7/64- Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla
birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü
onlar kör bir kavimdi.
Kuran’da
bahsedilen ahi ret hayatıyla ilgili gayıp haberi sadece inananlar için geçerlidir.
Bu olaya iman etmeyenler Ah ret hayatında dirilip yalanladıkları olaya şahit
olunca artık inkâr ettikleri olaya bizzat kendileri şahit olacak ve şöyle
diyeceklerdir.
50/20- Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin
(gerçekleştiği) gündür.
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir
şahid ile gelmiştir.
50/22- "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin;
işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün
keskindir."
50/23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek)
dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."
50/24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü
atın cehennemin içine,
50/25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
50/26- Ki o, Allah'la beraber başka bir İlah
edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki:
"Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir
sapıklık içindeydi."
50/28- (Allah buyurur:) "Benim Huzurumda
çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim."
50/29- "Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve
Ben kullara zulmedici değilim."
İşte gelen nebi ve
resulleri inkâr edenlerin düştükleri durum ve karşılaştıkları sonuç budur.
Eğer Allah nebileri
insanlığa göndermemiş olsaydı Ahi ret ile ilgili bilgileri insanların öğrenmesi
ve bilmeleri mümkün olmazdı. Bizzat bu
bilgiler Allah’ın insanlarla kendisi arasında seçmiş olduğu nebilere bildirmesi
ile mümkündür.
b)-Elçi aracılığı ile Allah’ın insanlarla konuşması!
Kuran’da elçi
kelimesinin orijinal metinde karşılığı resuldür. Resullük görevi Bizzat nebilere
yüklenmiş olduğu gibi aynı zamanda nebilerin getirdikleri mesajları doğru anlayan
ve doğru yaşayanlar için de yüklenmiştir. Her nebi kendisine Allah’ın bildirdiklerini
insanlara tebliğ etmesi aynı zamanda onların da bir resul olduğunu
göstermektedir. Yani her nebi bir resuldür ama her resul bir nebi değildir.
Eğer bazılarının söylediği gibi, Resul nebilerden daha ön planda olmuş olsaydı
Şu ayeti nereye koyacaktık?
22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan
da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
Meleklerin yaratılış
gayesi âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıklara secde etmesi onlar ister takva
yolunda gitsinler isterlerse de fısk ve fücur yolunda gitsinler emirlerine
hizmet eden varlıklardır. O zaman meleklerin resullüğü Allah’ın kendilerine
kotlamış olduğu bilgileri ve aynı zamanda kendileri ile insanlar arasında
kurmuş oldukları diyalog onların Allah ile insanlar arasında elçiliğidir.
Elma ağacının
Allah’ın onlara yerleştirdiği maharetle elma vermesi armut ağacının armut vermesi
ineklerin süt vermesi rüzgârın bulutları sürükleyerek,Yağmur yağdırması
hep Allah’ın melekler aracılığı ile insanlarla kendi arasında elçi seçmesidir.
O zaman nebi
insandan olan fakat resul ise hem insandan olan hem de meleklerden olan
elçilerin adı ise melekler asla insanlardan üstün bir konumda olmayıp insanlara
hizmet eden ve insanların emirlerine amade olan varlıklardır.
2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin"
dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi,
(böylece) kâfirlerden oldu.
İblis de melekler
kategorisinden olup diğer meleklerden nüans farkıyla ayrılmaktadır.
İblis: İnsanı inkâra,
isyana, fuhşa, haramlara daha doğrusu Allah’ın men ettiği Yasakları, teklif
sunmakla görevli bir melektir.
İblis olgusu
insanlarda olmamış olsaydı insanlar da melekler gibi asla günah işlemezler ve
Allah’ın kendilerine yüklemiş olduğu bilgilerin dışına çıkmazlardı insanların
da denenmesine ihtiyaç kalmazdı.
7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin
yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:
"Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız
veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Âdem’e yasaklanan
ağaç da iblisin teliflerinin ta kendisidir. Eğer ayette de belirtildiği gibi İblis
olgusu olmamış olsaydı İnsanlar da diğer melekler konumunda olurlardı
İnsanların denemeye tutulması iblisle olmaktadır.
Bu açıklamaları
sadece meleklerle insanın farklılığını izah etmek için yaptık. Demek ki
Meleklerin resullüğü ile insanların resullüğü tamamen farklı ve aynı zamanda
resul kelimesi nebi kelimesinin önüne geçemez ve resullük hiçbir zaman
nebilikten üstün değildir.
c)-Allah’ın insanlarla perde arkasından konuşma şekli.
Perde arkasından
konuşma şekli sadece Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlere kitaplara ahiret âlemine
inanmayan deistler ve ateistler ve gelen nebilere iman etmeyenler için
kullanılmıştır. Bir ayetle bunu pekiştirmeye çalışalım.
17/45- Kuran okuduğun zaman seninle ahirete
inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
17/46- Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp
anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran'da
sadece Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle
kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.
Demek ki perde kelimesi
İnkâr edenler içi kullanılmıştır Yani Allah’ın Evrene yerleştirmiş olduğu
bilgileri deney gözleme dayanarak çözmesi ve insanlar kendi istekleri
doğrultusunda madenleri bitkileri ve hayvanların konuşma dilini çözerek
Kullanmaları Allah’ın onlarla perde arkasından konuşmalarıdır.
2-ALLAH’IN EŞYAYA
YÜKLEMİŞ OLDUĞU BİLGİLER.
İnsanoğlunun
yaratılışıyla başlayan Bu bilgiler İnsanoğlunun yaşamasının sonuna kadar
gelmeye deva edecektir.
2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra
onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana
isimleriyle haber verin" dedi..
Kuran’ın burada
dikkat çekmek istediği en önemli konulardan birisi zaman kavramının Allah’a
göre olmadığı sadece insanlara göre olduğunu vurgulamaktadır. Yani Allah
geçmişi anı ve gelecek olan zamanlarda öğretilecek olan bilgileri aynı anda
kullanma sanatı yaparak Allah katında “ ol” denmesiyle olu veren olaylar
insanlar için bir zaman dilimine yayılarak ola gelmiştir.
İnsanların ilk
yaratılışta bilgileri sıfır idi. Bilgi bir taraftan nebiler aracılığı ile
gelirken bir taraftan da doğaya çevreye yöneldiklerinde eşyadan öğrendikleri
bilgiler her insan kuşağına bir kültür mirası olarak oluşmaktadır. Kendisinden
sonra gelen kuşaklar kendisinden önce gelen kuşaklardan devraldıkları Bilgi bir
başka ifadeyle kültür miraslarının üzerine kendilerinin de eklemiş olduğu bilgileri
de kendilerinden sonra gelen kuşaklara devrederek bu günküğü bilgisayar ve uzay
çağına ulaşmışlardır ve halen bilgiler gelmeye öğretilmeye devam etektedir.
Bu da insanoğlunun Allah’ın evrene yerleştirdiği bilgiler tamamen çözülünceye kadar devam edecektir. Belki de insan kendi kıyametini kendisi kopararak dünya yaşamı son bulacak ve yeni bir yaratılışla insanlar tekrar yaratılıp herkesin yapmış oldukları iyi ve kötü ameller kendi önlerine bir kitap olarak konularak kendi seçmiş oldukları yere kendilerini atacaklardır.
Bu da insanoğlunun Allah’ın evrene yerleştirdiği bilgiler tamamen çözülünceye kadar devam edecektir. Belki de insan kendi kıyametini kendisi kopararak dünya yaşamı son bulacak ve yeni bir yaratılışla insanlar tekrar yaratılıp herkesin yapmış oldukları iyi ve kötü ameller kendi önlerine bir kitap olarak konularak kendi seçmiş oldukları yere kendilerini atacaklardır.
Bu seçtikleri yer
ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olarak
karşılarına çıkacaktır.
Allah din günün
malikidir.
1/1- Hamd* Alemlerin Rabbinedir.
1/2- Rahman ve Rahimdir.
1/3- Din gününün malikidir.
Meleklerin
âdem’e secde etmesi ve her insanın kendisine ayrılan bir zaman dilimi
içerisinde kendisine verilen donanım ve yetenekle dilediğini dilediği şekilde
yaparak imtihana tabi tutulmaktadır. Dünya üzerinde de insanların Yaşamlarına bakıldığı
zaman Allah’ın insanlar üzerine ister takva yolunda gitsin isterse de iblisin
yolunda gitsinler ne özel bir yardımı ne de özel bir engellemesi olmaktadır.
Allah
İmtihana tabi tuttuğu insana aklını takvasını fıskını vermiş ve önüne de
doğruya ve yanlışa gidebilecek malzemeleri ve yol göstericileri de göndererek
kişileri kendi özgür iradeleriyle kendi istedikleri yolu sonucuna katlanmak
koşulu ile kendilerine bırakmıştır.
Allah
Sadece ahiret âleminde insanların yapmış oldukları iyi ve kötü amellerin
karşılığını hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlığa uğratılmadan
onların karşılığını eksiksiz olarak verecektir.
4/49- Kendilerini (övgüyle) temize
çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar,
'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.
Dolayısı
ile Allah kimseyi saptırmaz kimseyi hidayete erdirmez kimseyi bağışlamaz. Ancak
Allah sapmayı bağışlanmaya ve hidayete giden yolu insanların önüne teklif
olarak sunar ve insanları kendi özgür iradesine bırakarak sonucuna katlanmak
koşulu ile Hangi yolu seçip karar vererek gideceklerine kendileri karar
verirler.
Allah
insanları kendisi istemedikçe cennete atmaz. Cehenneme de atmaz. İnsanlar kendi
ellerinin işledikleri ile kendi kendilerini cennete ve cehenneme atar. Yoksa
Allah birisini cehenneme birisini cennete atacak olsaydı Allah adil olmaz
Haksızlık yapmış olurdu.
Hiç kimse kötülükleri yapıp edip de sakın ola ki Allah’ın kendisini bağışlayacağını ummasın. Bağışlama ahiret âleminde değil dünya hayatındadır. Kişinin gitmiş olduğu yanlış yoldan dönerek tövbe ederek, Doğru yolda yürümeye kendisini yönlendirmesidir Allah artık inkâr ederek ve şirk koşarak gidenleri asla bağışlanmayacaktır.
Hiç kimse kötülükleri yapıp edip de sakın ola ki Allah’ın kendisini bağışlayacağını ummasın. Bağışlama ahiret âleminde değil dünya hayatındadır. Kişinin gitmiş olduğu yanlış yoldan dönerek tövbe ederek, Doğru yolda yürümeye kendisini yönlendirmesidir Allah artık inkâr ederek ve şirk koşarak gidenleri asla bağışlanmayacaktır.
Yukarıda
Allah’tan gelen bilgilerin vahyi bilgiler ve eşyanın yapısına yerleştirdiği
bilgileri çözmekle gelen bilgiler olarak iki kısma ayırmıştık. Vahyi bilgiler
Son nebi ve resul ile sona ermiştir. Artık Allah’tan bir daha peygamber
gelmeyecek .
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden
hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin
sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Sakın
ola ki kendilerinin nebi olduğunu söyleyenlere inanmayın. Artık bir daha ayette
de belirtildiği gibi nebilik olayı son bulmuş Allah İnsanlar için her örnekten
bir örnek verdiği ve hiç Bir eksiğin bırakılmadığı insanlar eliyle koruduğu bir
kitapla yeni bir dönem başlamıştır.
Bazılarının
söylediği Gibi Halkın zan ve tahminle söylediği bir sözü sanki Allah söylemiş
gibi lanse ederek Yusuf’tan sonra peygamber gelmeyecek diye Halkın söylediği
bir sözü Allah söyledi diye anlamak ve anlatmak doğru değildir.
40/34- "Andolsun, daha önce Yusuf
da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya
kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan
sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran,
şüpheci kimseyi böyle saptırır."
“Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki;
"Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah,
ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."
“ancak O, Allah'ın Resulü ve
peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Düşünen
aklını kullananlar için bu iki söylem bir birisinin aynısı mı? Birisini söyleyen
sapmış olan halk diğerini söyleyen ise Allah’tır.
Yusuf’tan
sonra nebi gelmemiş olsaydı Son nebi ve resule kadar elçileri nereye
koyacaktık? Ama Son nebi ve resul olandan sonra hangi bir nebi ve resul gelmiş
bana söyler misiniz?
Nebi,
Haber getiren Allah’ın kendilerine vahyetmesi sonucu gayptan haber veren demektir. Eğer
Nebiler olmamış olsaydı ahiret âlemi ile ilgili bilgiler nereden bizlere
gelecekti? İşte inkâr edenlerin inkâr ettikleri en önemli konulardan birsi
budur.
23/ 37- "O (bütün gerçek), yalnızca
bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız,
biz diriltilecekler değiliz."
RESULLER
GELMEYE DEVAM EDECEK.
Sakın
yanlış anlaşılma olmasın. Allah’tan direk olarak vahiyleri alarak insanlara
ulaştıran Hem nebi hem de resul anlamındaki resuller, bir daha gelmeyecek.
Ancak Allah’ın son nebi ve resul ile getirmiş olduğu Kuran Allah’ın bir kelamı
ve kılavuzudur. Bu kuran ile insanlar arasında resullük bir başka ifadeyle
elçilik devam edecektir.
İnsanlık
tarihinin başlangıcından bu tarafa gelen kavimlerin ve onlara gönderilen nebi ve
resullerin hayat hikâyelerini de içerisine aldığı Kuran kıyamete kadar da
gelecek olan kavimlerin sorunlarını çözebilecek şifreleri kendisinde barındıran
ilahi bir Hayat kitabının adıdır. O kuran Allah tarafından insanlar eliyle bu
güne kadar korunmuş ve kıyamete adar da korunmaya devam edecektir.
15/9- Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz
indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.
Zikir
kelimesi farklı anlamlara gelmektedir. Ama buradaki anlamı Son nebi ve resul
ile gelen Kuran’ı kastetmektedir. Allah kuranı nasıl korumuştur? Sorusunu biraz
açmak istiyorum.
Allah’ın
Evrende yarattığı En mükemmel varlık insandır. Bu insanın bir adı kâinattaki
bütün varlıkları kendisine boyun eğdirme onları kendi emrine amade kılma
nedeniyle dilediğini dilediği şekilde kullanama maharetiyle bir adı da
halifedir.
Allah
Kendisini temsil edebilecek tek varlık olarak insanı yaratmıştır. Kainattaki
bütün varlıklar insan oğlunun emrinde dilediğini kesip dilediğini öldürme
dilediği şekilde eğlenme dilediği şekilde çalma dilediği şekilde zina zulüm
baskı ne varsa aynı zamanda insanlara ve
kainata güzellikler sunma yoksulun yetimin mazlumun elinden tutma da insanın
kendi eline verilmiştir. Biraz daha netleştirirsek şöyle olmaktadır.
Her
insanın kendi öz yapısında İnsana teklif sunan İki olgu bulunmaktadır.
Bunlardan birisi İblis olgusu Bunun başka bir adı da fısk ve fücur bir adı da
nefistir. Bunun tohumu Kötülükleri barındırır. Kuran’daki ismi yasak ağaçtır.
Meyvesi ise Şirk koşmadır. İnkârdır. Fuhuştur. Zulümdür. v.s. Eğer bu ağaç
insanda yeşerir dal budak salar insanı kuşatırsa insanı ateş çukuruna atar. İşte
âdeme yasaklanan ağaç da budur.
İkinci
Olgu ise Takva olgusudur. Bunun tohumu filizlenir insanda yeşerir kök dal budak
salarsa Bu ağaç İnsana Rabbim Allah’tır diyerek Onun koyduğu kurallar
içerisinde yaşamayı kendisine ilke edinerek Meyvesini verir. Sonucu da
cennettir. Kuran’dan ayetlerle bunu
belgelemeye çalışalım.
91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve
kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah
bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla)
örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Dünya üzerinde İnkâr eden ve Kâfir olanların
Yapmış oldukları ameller Hep iblisin tohumlarının insanlar üzerinden verdiği
meyvelerdir. İşte âdemin iki oğlundan birisinin diğerini hiçbir suçu olmadığı
halde öldürmek istemesi iblisin ona verdiği vesveseden kaynaklanmaktadır.
5/27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini
oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki
kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti
ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak
korkup-sakınanlardan kabul eder."
5/28- "Eğer beni öldürmek için elini bana
uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü
ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
5/29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı
yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası
budur."
5/30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik
edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana
uğrayanlardan oldu.
Kuran burada
birbirlerine yaşam biçimleri farklılaşmış iki insan tipinin profilini
çizmektedir. Birisinin fitilini ateşleyen iblis Meyvesi gayri rabbani yol
diğerinin fitilini ateşleyen takvadır. Meyvesi Salih amel ve bunları işleyen
Müslüman olanlardır. Bu iki farklı gurup birbirlerine ezeli bir düşman olarak
dünyada var oluşla yok oluş arasında kavgaları sürüp gidecektir.
Tabiri caizse
Allah her iki yolda gidene de gitmiş oldukları yolda yaptıklarına ve
yapacaklarına çanak tutmaktadır. Yani onların yollarını açmaktadır. Ayette bahsedildiği gibi inkâr edenlere zoru
yani cehennemi kolaylaştırmakta iman eden ve Salih amel işleyenlere de kolayı
yani cenneti kolaylaştırmaktadır.
Bir başka ifadeyle
Allah farklı yollarda giden iki insan topluluğunu güreştirmektedir. Ama asla
onlara özel bir müdahalede bulunmamaktadır. Eğer inkâr edenler Allah’ın evrene
koyduğu malzemeleri kullanmasını bilir ve iman edenlerden güç ve kuvvet yönüyle
üstün konuma geçerse İman edenler yenik düşer onlar iş başına geçerlerse de
ekini ve nesli yok ederler ve mustazaf olanlara zulüm yaparlar. Ama iman
edenler iş başına geçerlerse hakkı ve adaleti yerine getirirler. Güç ve kuvveti
sadece korkutmak için kullanırlar. Asla zulüm yapmak için kullanmazlar.
17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını)
isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona
cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.
17/19- Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi
bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.
17/20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin
ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.
Demek ki
söyledikleri gibi Allah dünya hayatında Müslümanlarla beraber olup kâfirlere
karşı savaş açıp kâfirlere yenik düşüp geriye dönmüyormuş. Kâfir olanların da
Müslüman olanların da rızkını veren Allah’tır. Rızk konusunda ve yardım
konusunda asla Allah ayrıcalık yapmaz. Kim küfür için çaba göstertirse onun
çabasını boşa çıkarmaz. Kim de hak yolunda çaba gösterirse Dünya hayatında
onların çabalarının karşılığını verdiği gibi ahirette de arttırarak karşılığını
ödüllendirecektir.
KURAN’I TEBLİĞ
EDEN RESULLER MUTLAKA GELMEYE DEVAM EDECEKTİR.
2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini
getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz)
veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
Nesh etmek Allah
kendi koyduğu bir haramı helal yapmak veya kendi koyduğu bir Helali haram
yapmak değildir. Nesh etmek Kuran’da iki anlama gelmektedir. Birincisi Allah’ın
peygamberler aracılığı ile gönderdiği Vahiy orijinli dini bozarak zan ve
tahminle din uyduranların uydurdukları dini yeni bir peygamberle dizayn ederek
doğru olanları getirmesi anlamındadır.
İkinci anlamı ise,
İlim ve teknoloji geliştikçe bir önceki icat edilenin bir sonrakinin gelişi ile
tedavülden kalkması anlamındadır. Mesela insanlar motorlu araçların icat edilmediği
dönemlerde yüklerini ve bir çok işlerini atlarla develerle eşeklerle Yaparlarken
motorlu araçlar icat edilince yerini arabaların motorlu bir çok çeşit araçların
alışıdır.
İşte Allah ilim ve teknolojinin gelişmesiyle Allah’tan gelen vahiylerin
deriler ve kâğıtlar üzerlerine yazılarak ve ezberlenerek korunmasıyla
Peygamberlik ayeti nesh edilmiş bozulmayan ve ilelebet bozulmayacak olan kuran
ayeti getirilmiştir.
6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey
indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir
edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği
ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını)
açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve
atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki:
"Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında'
oyalanıp-dursunlar.
6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve
şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu
Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle)
koruyanlardır.
25/4- İnkar edenler dediler ki: "Bu (Kur'an) olsa
olsa ancak Onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve Ona bir başka
topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz
haksızlık ve iftira ile geldiler.
25/5- Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu
masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam
okunmaktadır."
Kuran Bir taraftan
yazılıp belgelenmiş, bir taraftan da insanlar tarafından ezberlenerek günümüze
kadar bozulmadan gelmiştir. Eğer Bu korunma olayı olmamış olsaydı İçerisindeki
insanın tüylerini ürperten ilginç insanların hala keşfedemediği ve keşfetmeye
devam edecekleri Ayetleri nereye koyacaktık? Yine onlar ayrı bir gündem konusu
olarak ele alınmalıdır. Kısacık olan bu makalede onu işlememiz epey zor
olacaktır.
Nebi olan
resullerin şu özellikleri vardı. Konuştukları zaman vahiy konuşurlar ve vahyin
dışında bir şey konuşmazlar.
53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına
göre) konuşmaz.
53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan
bir vahiydir.
İkinci olarak da şeytan onlara bir katıştırma
bırakacak olursa Vahiyle katmaları kaldırılır. Allah’ın söyledikleri geçerli
kılınır.
22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş
olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku
veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın
katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Nebi olan
resullerin böyle avantajları vardı. Peki, kuranı doğru anlayan ve doğru aktaran
resullerin hangi özellikleri olması lâzım? Şimdi bunları konuşmak anlamak
lazımdır.
NEBİ OLMAYAN
RESULLER HAGİ ÖZELLİKLERE SAHİP OLMALIDIR?
Bu özelliklerin
öğrenilerek her önüne gelen “Ben
resulüm” diyemediği gibi, “ ben resulüm diyenlerin sözlerine inanmayan inançlı
bilinçli bir toplumun yetiştirilmesi gerekir.
1-Dünya üzerinde
hangi ülkede hangi beldede olurlarsa olsunlar biri birlerini tanımadıkları
halde biri birlerinin yanlarına gediklerinde Kuran’da geçen bir ayeti asla
farklı anlamamaları gerekir.
Her Resul şunu iyi
bilir ki Kuran’da geçen bir ayetin kastettiği mana hem kurana, hem o konunun
ilmine hem akıla hem de pratik hayata asla ters düşmez.
Nasıl matematik
ilminde, fizik ilminde, tıp ilminde ihtisas yapmış olan uzmanların eğer o
konuda gerçekten uzman iseler asla herhangi bir konuda vardıkları sonuçlara
arasında asla farklılık yoktur.
Her Kuran’ı doğru
anlayan ve onu doğru aktaranlar arasında da asla farklılık olmaması gerekir ki,
Tevhit oluşabilsin.
12/111- Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl
sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir,
ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde
açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.
2- Her resul biri birlerini
desteklemeleri için söz vermişlerdir.
3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz
(misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size
beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek
ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve
bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de
"Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım"
demişti.
Kendilerini hem
nebi ve resul olduklarını iddia edenler, eğer birbirlerinin eğitiminden geçmemişlerse
genelde kuranda geçen müteşabih ayetleri farklı farklı anlamakta ve
anlatmaktadırlar. Oysa kuranda her nebi ve resul olan bütün peygamberler
kendilerinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik etmişler ve gelecek olan nebileri
de son nebi ve resul hariç müjdelemişlerdir.
Nebilik sıradan
insanların ben nebiyim demeleriyle nebi olunmaz. Elbette kendisini doğru yola
yönlendirmede yoğunlaşmayanlara da Allah nebilik vermez. Nebilik Allah’ın kendi
öz fıtratında var olan takva sesinin kendisinde yoğunlaşarak Allah’ın ona vah
yetme hakkını elde edenlerdir. Tabi ki bu da peygamberlik ayetinin geçerli
olduğu dönemlerde olandır.
42/51-
Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy
ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine
vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Resuller ya vahiy
konuşurlar ya da resullerin kendileri nebi değilse nebilere gelen vahiylerin
aktarıcısıdırlar.
Sonu olarak
diyebiliriz ki, Kendilerini nebi ve resul olarak iddia edenler iki tanesi bir
araya gelseler uranda geçen ayetleri konu ve kuran bütünlüğü içerisinde farklı
farklı anlamaktadırlar. Bu da gösteriyor ki, Kuranı doğru anlayan ve yaşayan ve
aktaran ortalıklarda resul gözükmüyor.
ALİ RIZA BORAZAN