28 Şubat 2015 Cumartesi

BU SORUYA CEVAP VERECEK BİLENLER ARANIYOR!





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Geçenlerde bir belgeselde aslan yavruları da, olan bir dişi aslana sahip olmak için önce yavrularını teker teker öldürüyor. Sonra aslanı haremine alıyor hep onu avlandırıyor hem kendisine dişilik yapıyor yavrularını doğurtturuyor. Tıpkı simdi bazı insanlar diktatörler bu şekilde yapıyor. Bir başka belgeselde aslanın biri ceylan yavrusunu bile koruyor onu besliyor. burdada tıpkı bazı insan örneklerine benziyor.

Şimdi soru şu. Yukarıdaki aslanlar iradesiz ve imtihanları yok. Ancak insanlar iradeli biri cehenneme biri cennete gidiyor. Yukarıdaki aslan yavrularının günahı nedir? Onlar neden sorusu sormayacak mı? Neden hayvanlar imtihan olmuyor insanlar oluyor. Neden o aslan yavrusu sorusunu soramıyor? insan yavrusu soruyor. Neden bir aslan melek gibi davranıyor da biri şeytan gibi. Bu sorunun cevabını bulun her şey çözülecek

AHMET EFTAL, kardeş güzel bir soru sormuş. Bu sorunun cevabını doğru bir Şekilde verebilmek için, Önce yaratıcıyı keşfetmek daha sonra da yaratılanları keşfetmek gerekir.  Ayrıca bunları doğru bir şekilde algılayabilmek için İnsanların davranış biçimini ve yol haritasını belirleyen Kuran’la tanışmak gerekir.

Kurana göre kâinatta temel olarak iki varlık vardır. Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altında olan, kendilerine sorumluluk yüklenen, emanet yüklenen insanlardır. Diğer varlıklar ise âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlara hizmet etmek için yaratılmış meleklerdir. Şimdi Kuran’dan birkaç tane bununla ilgili ayet örneği  vererek konuyu, anlatmaya çalışalım.

76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Bu ayet Kur’an hakkında birazcık bilgisi olanlar için şu anlamı ifade ettiğini anlar. insanlar yaratılmadan önce Kâinatta insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılayabilecek bütün varlıklar yaratılıp, İnsanların hizmetine sunulmuştur. Gök cisimlerinden, ay, güneş, yıldızlar,  hava, oksijen, karbondioksitinden tutunda, yeryüzünde yaratılmış olan bitkiler hayvanlar madenler aklına gelebilen bütün insan için gerekli olan bütün yaratıklar İnsanoğluna hizmet için,hazır bir halde beklemektedirler. İnsanoğlu yaratılan varlıkların en son yaratılmış olanıdır.

2/29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.

Bakınız bu ayette de diğer vermiş olduğum ayetlerde geçen melek kelimesini destekleyen ve yerlerin ve göklerin yaratılışının tek sebebi insanoğlu olduğunu vurgulamaktadır.

33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Yine bu ayette İnsanların dışında yaratılmış olan varlıkların yerini ve konumunu Kuran, hüsnü tahlil sanatı kullanarak tanımlamaktadır. İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar sorumluluğu iradesi ve aklı olmayan varlıklardır. Dolayısı ile oları kendi yollarında insanlarda olduğu gibi, takva, fısk ve fücur olgusu da yoktur. Onlarda sadece kendilerine kodlanmış olan bilgiler vardır. Ama insana gelince Meleklerden insanları temel olarak ayıran özellik farklı seçeneklerden hangisini seçip seçmeyeceğinin seçimini kendisi yapmasıdır. İşte İnsanı Kuran tanımlarken, hem takva yoluna eğilimli, hem de fısk yoluna eğilimli, aklı ile nötr bir varlık olarak tanımlamaktadır.

76/2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
İnsan kelimesini, Allah iki ana çatıda toplamaktadır. Beden, can, ruh,-takva, iblis (fısk ve fücur), akıl. Bu saymış olduğum bütün vasıflardan insan meydana gelmektedir. İnsanı meydana getiren bütün parçalar melektir. Ancak insan melek değildir. İşte İnsan iki farklı yola gidebilme donanımı ile meleklerden ayrılmakta ve kendi seçimini kendisi vermesi sebebi ile dünya hayatında kendisine verilen bir zaman dilimi içerisinde onu halife konumuna, oturtulmaktadır.

38/75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?”

Bunlar çok geniş konular ama Yine de kısaltabildiğim kadar kısaltarak anlatmaya çalışayım.

2/30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.

İnsanlar yaratılmadan önce yaratılmış olan insanoğlunun bir zaman dilimi içerisinde kendi kararını kendisi vererek, denenmesi için yaratılan, aynı zamanda, bütün varlıklara hükmedebilme yeteneği ile Halife makamına oturtulmuş olan mükemmel bir varlıktır. Hâşâ tabiri caizse kendisine verilen o güç ve yetkiyle, bazıları ekini ve nesli yok ediyor. Güçlü olanlar gücü zayıf olan insanları kesip doğrayabiliyor. Hatta ve hatta kendi canına bile kıyabilecek kadar azgınlaşarak Yaratıcının müdahalesi olmadan istediğini yapıyor.

Her insanın öz yapısında var olan toplum dilinde vicdan, Kur’an dilinde takva sesi insanın yapması gereken doğru davranışların onaylayıcısı ve tasdikçisidir. Yanlış sözlerin ve davranışların da muhalefetçisidir. Bunun karşısında yanlış davranışların teklif sunucu, iblis olgusu bulunmaktadır. İblis olgusu ve takva olgusu insanın verdiği kararla insana hizmet eden iki farklı görev yapan meleklerdir.
Kur’an bu iki meleği ve insandaki rolünü şems suresinde şöyle izah etmektedir.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
İşte insanı insan yapan ve yaratılıştaki vermiş olduğu sözden caydırmakla görevli olan iblis olgusudur. İblis Sadece insanı kötülüklere teklif sunmakla görevlidir. O bir melek olarak kendisine kotlanmış olan bilgi ve görevi yerine getirmekle görevli bir melektir. Onun insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Sana adam öldürmeyi teklif sunar sen o teklifi yapıp ve yapmamakta tamamen kendi özgür iradene bağlısın. İşte sana yüklenen emanet yeryüzünde bozguncu olmayacaksın seni yaratana karşı Büyüklük taslayıp mağrurlanmayacaksın, şeytanın adımlarını izlemeyeceksin,  “rabbim Allah’tır” deyip dosdoğru olan yolda yürüyeceksin demiştir.

Sana sende var olan takva sesi ile sana nebiler aracılığı ile gönderilen vahiyler çerçevesinde yüklenmiş olan sorumluluğu ve emaneti yerine getireceksin diye emir verilmiştir. Ama bu emirlere uyup uymadığın zaman sana Allah özel bir müdahalede bulunmayacağının sözünü vermiş ama seni ahiret âleminde yargılayacağını vaat etmiştir.

66/6- Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.

41/45- Andolsun, Musa’ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

Vermiş olduğum bu ayetler örneklerinden sonra şimdi Ahmet kardeşin sorusunu tekrar naklederek cevaplamaya çalışalım.

Geçenlerde bir belgeselde aslan yavrular da olan bir dişi aslana sahip olmak için önce yavrularını teker teker öldürüyor sonra aslanı haremine alıyor hep onu avlandırıyor hem kendisine dişilik yapıyor yavrularını doğurtturuyor. Tıpkı simdi bazı insanlar diktatörler bu şekilde yapıyor. Bir başka belgeselde aslanın biri ceylan yavrusunu bile koruyor onu besliyor. Burada da tıpkı bazı insan örneklerine benziyor.

Şimdi soru şu. Yukarıdaki aslanlar iradesiz ve imtihanları yok. Ancak insanlar iradeli biri cehenneme biri cennete gidiyor. Yukarıdaki aslan yavrularının günahı nedir? Onlar neden sorusu sormayacak mı? Neden hayvanlar imtihan olmuyor insanlar oluyor. Neden o aslan yavrusu sorusunu soramıyor? İnsan yavrusu soruyor. Neden bir aslan melek gibi davranıyor da biri şeytan gibi. Bu sorunun cevabını bulun her şey çözülecek

Şimdi soruyu kısaltarak soralım. Neden hayvanlarda zulmeden hayvanlar ve mazlum zulme uğrayan hayvanlar olduğu halde onlar cennete ve cehenneme gitmiyorlar da, İnsanlara gelince zulmeden insanlar cehenneme gidiyor da mazlum zulmetmeyen insanlar cennete gidiyor?

El cevap- Zulüm yapan hayvanların görevi zulüm yapmak, zulüm yapmayan ve mazlum olan hayvanların görevi de mazlum olmak ve zulüm yapmamaktır. Bunların her ikisinin de yapmış oldukları görevler kendi seçenekleri değildir. Onlara bu görevler kodlanmıştır. Şimdi desek ki,  Baltayı eline almış adam mazlum bir kadına tecavüz ediyor onu balta ile öldürüp çöpe atıyor. Aynı baltayla başka bir adam, kadına tecavüz edip öldüren adamı öldürüyor.

Şimdi balta ben mazlum olan bir kadını öldüremem demediği gibi, zalim olanı da öldürürüm de diyemez, o bir melektir. Yani kendisine kodlanış olan bilgilerin dışında hareket edemez. İnsan onunla hem insanı öldürebilir hem de insanı kurtarabilir.
İnsanlarla hayvanları ayıran temel özellik insanlarda seçene ve irade vardır. Ama hayvanlarda seçenek ve irade yoktur. Seçenek olmayan iradesi olmayan hayvanlar imtihana tabi tutulmazlar. İmtihan kendi kararını seçenekler içerisinden kendisi vermekle denenmektedirler.

Hiç süserek insanları öldüren öküzlerin ve hayvanların mahkemelerde yargılandığını gördünüz mü? Hiç insanları parçalayan köpeklerin hapislerde yatırıldığını duydunuz mu? Zaten hayvanlar insanlar için yaratılmış varlıklardır. Eğer onlar kendi hayatlarına zarar veriyorlarsa keserler öldürürler. Eğer kendi hayatlarına yarar sağlıyorlarsa onları besleyip korurlar.

Çocuklar da sorumluluk çağına gelinceye kadar birer melektirler. Onlar ne zaman sorumluluk çağına gelirse o zaman onlara emanet ve sorumluluk yüklenmektedir. Çocuklar ergenlik yaşına gelinceye kadar yaptıkları güzel ve kötü davranışlardan sorumlu değildirler. Bundan dolayı onlar sorumluluk yaşına gelinceye kadar ne cennete ne de cehenneme gideceklerdir onlar imtihandan geçmediklerinden dolayı ceza ve mükâfat görmeyeceklerdir.

Allah insanların dışında olan bütün varlıkları insanların hizmeti için yaratmıştır. Yeryüzünde israf etmemek yapılmaması gerekenleri yapmamak içilmemesi gereken şeyleri içmemek koşulu ile onlardan insanlar diledikleri şekilde hizmet almak insanların hakkıdır.

İnsanlar dünya hayatındaki yaşamlarının birçok kurallarını hayvanlardan öğrenmektedirler. Kötü davranışları da hayvanların kötü davranışlar yapan hayvanlardan güzel davranışları da güzel davranış yapan hayvanlardan öğrenmektedirler.

Öyleyse Melek ve insanı tekrar tanımlayarak sorunun cevabını daha da güzel bir yere oturtturmaya çalışalım.

Melek; insanların fiziki psikolojik yapıları da dâhil olmak üzere insanlar için yaratılmış olan hem güzellikleri hem de kötülükleri yapmak istediği zaman her iki yönde insanlara hizmet sunmakla görevli zerreden küreye kadar bütün varlıkların genel adıdır.

İnsan; hem Rabbani yola hem de gayrı rabbani yola eğilimli aklı ile nötr,  mükemmel bir varlığın adıdır.

İnsana emanet yüklenmiş insanların dışında olan varlıklara emanet yüklememiş onun için onlarda suç işleme ve sevap işleme diye bir kavram yoktur. Hangi melek suç işlemekle görevli ise onu yerine getirir hangi melek güzellikleri yapmakla görevli ise onu yerine getirmekle görelidir.

Allah kimseyi ne cehenneme ne de cennete atar. Allah, sorumluluk yüklediği her insana aklını takvasını ve fücurunu verir hem doğru yolda hem de yanlış yolda gidebilecek sermayeyi de verir neticede takva yolunda gidenlere cenneti fücur yolunda gidenleri de cehennemi önüne teklif olarak sunar kim cenneti isterse cennete gidecek davranışları kendi seçer ve gider. Kim cehennemi isterse de cehenneme gidecek yolda yürür ve cehennemi seçer.

Allah hiç kimseye zulmedici değildir cennete ve cehenneme gitmek onun kaderine yazılmış bir alın yazsı değil onun kendi özgür iradesi ile kendi kaderini kendisi seçer Allah kimseye zulmedici değildir.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR
















27 Şubat 2015 Cuma

İBRAHİM’E ÖLÜ KUŞLARIN DİRİLTİLMESİNİN GÖSTERİLMESİ!






RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Kur’an kendi sistematiği içerisinde kelime ve ayetlere ne anlam yüklendiğini kendi sistematiği içerisinde, açıklar. Nasıl evrendeki çelişkisizlikler nedeni ile müspet bilimler, yeni yeni keşiflere buluşlara imza atabiliyorlar ve teknolojide sürekli ilerleme kaydedilebiliyorsa, Kur’an’da geçen bir kelime ve ayetin doğru keşfedilebilmesi için de Kur’an içerisindeki çelişkisizlik yakalanacak ve müteşabih ayetlerin çözülmesi ancak mümkün olacaktır.

Mucit olanlar, icat ettikleri şeylerin malzemelerini kendileri yaratmıyorlar. Ancak yaratılmış olan malzemelerden çelişkisiz olarak yaratılmış evrendeki malzemeler içerisinden kendilerine verilen akıl ile kendi istek duydukları yönde yoğunlaşarak arzuladıkları icatlarını gerçekleştirmekte ve yorumlamaktadırlar. Hangi bir Mucit, icadının malzemeleri kendileri tarafından yaratılmış?

Allah Kendisinin dışında her şeyi çift yaratmıştır. İnsanlar bu çift yaratılışlardan esinlenerek, yeni yeni buluşlara ve icatlara imza atmaktadırlar. Bir örnek verecek olursak, su ve şeker ayrı yaratıklardır. İnsan şekerle suyu karıştırıp yeni bir içecek meydana getirmektedir. Şeker ve su ayrı ayrı ayetlerdir. Bunları yaratan Allah’tır. Ama şekerle suyu harmanlayarak şekerli su insanların yorumudur. Bu basit misali anlatmak istediğim şeyleri anlamanız için ön bilgi olarak vermek istedim.

Tefsirlerde Anlatılanlar gibi, İbrahim’in Dört kuşun kıyılıp parçalanarak ayrı dağların üzerlerine parça parça konulup, çağırılarak diriltilmesi anlamında olmuş olsaydı, Böyle bir olayın, ne Kur’an içerisinde bir ayetle, ne de evrensel yasalarla uyum sağlaması, mümkün değildir.  Çünkü bu Allah’ın göndermiş olduğu çelişkisiz bir kitapla, Allah’ın yaratmış olduğu, çelişkisiz kâinat yasalarıyla çelişki arz ederdi. Şimdi Her yorumumu Kur’an içerisinde geçen ayetlerden örnekler vererek, söylediklerimin mutlaka ama mutlaka, ayetlerin bir yorumu olduğunu kanıtlamaya çalışacağım inşallah.

Yine Kur’an içerisinde geçen bir ayet eğer doğru yorumlanmışsa şu dört hasletle asla çelişmez. Kur’an, ilim, akıl, pratik hayat! Bir başka ifadeyle Kur’an ‘la Kur’an’ın Kâinatla kâinatın ve Kur’an’la kâinatın çelişmediği din Allah’ın insanlara sunduğu dindir. İki ayet örneği vererek bunları açıklamaya çalışalım.

4/82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

Allah, Bizim bu Kur’an’ı doğru anlayabilmemiz için böyle bir yasa koymuş. Eğer Bir ayeti doğru olarak yorumlayabilmişsek, o yorum, doğru anlaşılmış Kur’an’la, doğru anlaşılıp çözülmüş, evren yasaları ile de tezat teşkil etmez.

Eğer elde doğru bir ölçek ve aynı zamanda doğru tartılmış bir eşya varsa, dünyada ne kadar doğru tartabilen insan varsa hepsi, aynı sonuca varırlar. Diyelim ki, bir eşyayı birisi tarttı elli kilo gram geldi, birisi tartı altmış kilogram geldi. Sizce aklını kullanan birisi olarak bir ölçek eğer doğru bir ölçekse, tartan da doğru tartmışsa, sonuçları da aynı olması gerekmez mi? Eğer onun gerçek kilogramı elli ise, ikisi de elli kilogram çıkarması gerekirdi.

Âlim dediğimiz insanlar, Bir ayeti birisi farklı anlıyor, bir başka birisi farklı anlıyor ise, sizce çelişki olmaz mı? Çelişkisiz olan bir kuran çelişkiler halinde bir din mi ortaya koyar? O zaman Kur’an Allah tarafından gönderilmiş bir kitapsa ki öyledir. Onda çelişki olmadığı gibi doğru anlaşılmış ise ayetler ve konularda, farklı sonuçlar ve çelişkili anlatışlar da olmaması gerekirdi.

Şimdi Konumuzla ilgili ayeti, tekrar ele alarak hem Kur’an, hem evren yasalarına, hem akıla, hem de pratik hayatla çelişmeyecek şekilde anlamaya çalışalım.

2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Ayeti doğru bir şekilde anlayabilmemiz için dört şık olarak ayırıp tefekkür edelim.

1-Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti.

Ayette bahsedilen, “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster”. Burada İbrahim’in asıl sormak istediği soru ahiret âlemi ile ilgili diriltilişidir. Ölülerin diriltilmesi, Bütün peygamberlerin insanların bilmedikleri ahiret âlemine karşı uyarmalarıdır. İnsanlar öldükleri zaman yeni bir yaratılışla yaratılıp, insanlardan, Allah’a kulluk ve ibadet yapanların ebedi olarak cennete, bunun dışında olanların ise ebedi olarak cehenneme gidip orada ceza ve mükâfat görecekleri bir  haberinden bahsetmektedirler.

29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır.
29/20- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
29/21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.
Peygamberlerin insanların bilmeyip de getirdikleri temel mesaj, insanların öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceği günün, daha o gün geleden, bilgisini getirmeleridir. Kur’an’a göre bu iki gayp haberlerden birisi ve en önemli olanıdır. Bu bilginin peygamberlik dışında başka bir kaynağı yoktur. Eğer, Bir ahiret âlemi varsa Ki vardır. Ahiret âlemi ile bilgileri Allah’tan başka bilen yok ve peygamberler aracılığı ile o bilgiler, diğer insanlara duyurulmaktadır. İşte peygamberleri kim inkâr ederse o bilgileri öğrenmesi asla ve asla mümkün değildir.
O zaman o bilgilere kim düşman ise Allah da onların düşmanıdır.
2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.”
İşte İbrahim’e Allah ahiret âleminde, ölülerin nasıl diriltildiğini dünya hayatından bazı örnekler vererek izah etmektedir.
Eğer tefsirlerde anlatıldığı gibi, İbrahim’in dirilttiği, hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler olmuş olsaydı Hem Kur’an’da geçen diğer ayetlerle hem de evrensel yasalarla çelişirdi. Dikkat ederseniz Kur’an içerisinde her genel olarak her kelime çift anlamda kullanıldığı gibi ölü kelimesi de çift anlamlı olarak kullanılmıştır. Kur’an ayetleri içerisinde ölü kelimesinin, her iki anlamda kullanılan ayetlerden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
HAYATİ FONKİYOLARINI YİTİRMİŞ OLAN ÖLÜLER!
2/28- Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Zaten bu ayet ata dini mensuplarına hitap etmektedir. Onlar Allah’ı inkâr ettikleri gibi, peygamberleri kitapları melekleri, ahiret âlemini de inkâr etmektedirler. Bunlar dünya hayatında yaşarız ve ölürüz, biz tekrar diriltilecek değiliz derler.
23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”
Hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler, sadece ahiret hayatında diriltileceklerdir. Kur’an içerisinde bu tip ölüler bir daha Dünyada dirilmeyeceklerini söylemektedir.
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Gerçek anlamda ölen insanlar veya canlılardan hiç birisi, Ahiret âlemi dışında, diriltilmeyeceklerdir.
6/61- O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ‘hayatına son verirler.’ Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.
Ölüm geldi mi can alıcı melekler, ne bir saat onu erteleyebilirler ne de bir saat öne alabilirler. Onlar kendilerine verilen görevlerinde kusur etmezler. Bu ölüm şeklini dünya üzerinde bilmeyen, hiçbir kavim ve insan topluluğu yoktur. Asıl sorun Kur’an içerisinde geçen İnsanlar için kullanılan ölü kelimesi, Yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak yaratılış gayesinin dışında yaşayanlar için kullanılmış olan ölü kelimesidir.  Bir de Hayvanlar ve bitkiler için kullanılan ölü kelimesi vardır. Şimdi bunlardan ayrı ayrı örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
İNANLAR YAŞADIĞI HALDE VAHYE KARŞI DUYARSIZ OLANLAR İÇİN KULLANILMIŞ ÖLÜ KELİMESİ!
2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
2/73- Bunun için de: “Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
2/74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.
Burada bahsedilen öldürülen bir kişinin, ineğin bir parçası ile vurulup da dirilmesi mecazi anlamda anlatılan bir ifadedir. Konu ile ilgili kıssayı birçok makalelerimde uzun uzadıya anlatmaya çalıştım. Yine de kısacık da olsa, ana fikrini özetleyip geçeyim istiyorum.
Yukarıda vermiş olduğum ayetlerde geçen olay, Musa kavminde geçmektedir. Musa, kavminden belirli bir zaman dilimi için ayrılır. Allah ile, ile tabiri yerinde ise uzlete çekilerek, konuşur Allah da Musa’ya derki, niçin geldin ey Musa? O da derki, kavmimi doğru yola ilettim ve seninle görüşmek için geldim. Allah da der ki, Ey Musa Senin kavmin samiri’nin önderliğinde altından bir buzağı heykeli yapıp ona tapmaktadırlar.
Musa kızgın üzgün olarak, kavmini emanet ettiği kardeşinin yanına gelir. Levhaları da atar. Ve Harun’un sakalından tutar ve “niçin saptırdın kavmimi”? O da der ki ben ne kadar çaba göstermişsem onların yanlış yolda gitmelerine engel olamadım. Nerdeyse beni de öldüreceklerdi der. Vahyin Kontrolünden bir an olsun çıkan Musa tekrar vahyin kontrolüne girerek samiri’ye gelir der ki niçin kavmimi saptırdın Ey! Samiri? O da der ki, Amelim süslü gösterdi.
20/97 Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!
 Musa kavminin karşısına çıkar şöyle der. Bu bölümü Kur’an’dan  ayetler vererek dinleyelim.
2/67- Hani Musa kavmine: “Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. “Bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. (Musa) “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” dedi.
2/68- “Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın” dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) “Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin” dedi.
2/69- (Bu sefer) dediler ki: “Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin.” O: “(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir” dedi.
2/70- (Onlar yine:) “Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz” dediler.
2/71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir” dedi. (O zaman): “Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
Musa’nın kavinden kesmek istediği inek, Tapındıkları ve ilah haline getirdikleri buzağı heykelidir. Yani mecazi bir anlatımla tapmış olduğunuz buzağı heykelini tapmaktan vazgeçin Allah’a tapın mesajını verir. Halk da bu mesajı anlar ve kabullenirler.
Asıl bizim konumuzu ilgilendiren bölüm, öldürülüp de, ineğin bacağı veya bir parçasını vurmakla dirilen adam nasıl dirilmiş? Onu anlamamız gerekir.
İşte samiri bir buzağı heykeli yapıp, ona tapmak ve halkı da ona tapmaya davet ederek halkın desteği ile o yanlış ve batıl bir yolda gitmeyi Kur’an ölü kelimesi ile izah etmiştir.
Halkın da, Musa’nın tebliği ile yaptıkları yanlışlığın farkına vararak daha önce destek verdikleri samiri’ye desteğini çekmekle onu yalnızlaştırmışlar ve kendilerinin yanlıştan döndüklerini ona gereği gibi anlatınca, o da yanlışından dönerek Müslüman olmuş. Olay bundan ibarettir. Yoksa inek bacağı vurmakla ölen bir kişinin dirilmesi, Kur’an’daki ayetlerle de evren yasalarıyla uyum sağlamaz.
Yani kavminin ineğin bir parçası ile vurup da dirilen ölü, hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında olan ölü değil, vahye karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamında olan ölüdür. Ve tekrar duyarlı hale gelmesini, dirilmesi olarak Kur’an bize anlatmış
İsa’nın dirilttiği ölüler de bu anlamdadır. Bakara iki yüz elli dokuzuncu ayette yüz yıl ölü kalan adamın durumu  da bu anlamdadır. Yüz yıl dünya hayatında yaşamış olduğu halde kör ve sağır olarak yaşadığı halde dirilişe iman etmeyen bir kişinin ölü olarak yaşadığını, anlatmaktadır.
Kur’an içerisinde ölen insanların hem ahiret âlemi dışında diriltilmeyeceğini söylesin, Hem de Bir kavin inek bacağı vurarak öldürdüklerini dirilsin. Bir taraftan Allah öldüren benim dirilten benim desin.
53/ 44- Doğrusu, öldüren ve dirilten O’dur.
Bir taraftan İsa ölüleri diriltsin. Bir taraftan evrensel yasalara baktığımız zaman Dünya hayatında ölen hiçbirinin yeryüzüne gelmediği gözlensin. Bunlar Kur’an içerisinde anlatılan edebi dilde mecaz, Kur’an dilinde de müteşabih anlatımlardır.
2-(Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi.

Allah, Kur’an içerisinde İbrahim’e Yaşadığı hayattan örnekler vererek,  ahiret hayatında diriltilmenin nasıl olacağı hakkında bilgi vererek Ahiret hayatına iman eden insanların kalplerinin Mutmain etmektedir.

22/ 63- Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, herşeyden haberdardır.

36/ 33- Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.

22/ 5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

 Bu vermiş olduğu ayet örnekleri, Allah’ın Dünya hayatında nasıl ölü olanları insanların gözleri önündeki olup bitenlerden örnekler vererek, nasıl dirilttiğini düşünen öğüt almak isteyenlere incelikleri ile anlatmaktadır.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

Allah İbrahim’in “ölenlerin nasıl dirilir” soruna da, Hayvanlardan örnek vermektedir.

3-“Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.

İşte İslam müfessirlerinin Yanlış anladığı ve yanlış anlattıkları konuların, en önemli olanlardan birisi de Peygamberlere vahiylerin dışında Mucize verilmesi inancıdır. Kuran içerisinde ayet beyine delil kelimeleri geçmektedir. Ayet; Yerlerde ve göklerde yaratılmış olan zerreden küreye kadar, bütün varlıklara Kur’an’ın yüklemiş olduğu bir anlamdır.

Ayet kelimelerinden birisi de peygamberlere gelen vahyi bilgilerdir. Peygamberlerin vahyi bilgilerin dışında insanlara iman etmeleri için gösterdikleri herhangi bir Mucizeleri yoktur. İnkâr edenler peygamberden Mucize istedikleri zaman Allah da resulüne şöyle demesini istemiştir.

17/ 92- “Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.”
17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
29/ 50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İşte Bütün peygamberlerin Gösterdikleri mucizeler,  vahiyler ve kitaplardır. Şimdi Gelelim asıl bizim asıl konumuzu oluşturan Kuşların nasıl diriltildiği ile ilgili konuya gelelim.
3-“Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.

Kuş kelimesi Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bunlardan birkaç tane ayet örneği vererek kuş kelimesinin ayet içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
3/ 49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) “Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.”
17/ 13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
Şimdi üç tane farklı ayetten kuş kelimesi geçen ayetlerden bölümü alt alta yazarak düşünmeye alışalım.
a)- Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir.
Bu ayette bahsedilen kuş, Çamurdan yaratılan ve İsa’nın vahiyleri anlattığı zaman kendi isteği ile Allah’ın da kişilerin istediği istikamette yollfarını açması anlamında kullanılan bir ifadedir. Burada geçen kuş vahiyle eğitilmiş insandır.
b)- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
Kur’an’a Göre İnsan; Hem rabbani yola eğilimli hem de gayri rabbani yola eğilimli aklı ile nötr bir varlıktır. “Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, İfadesi Kişilerin gerek rabbani yolda gerekse gayri rabbani yola yönelimleri ve yapmış oldukları bütün inanç ve amalleridir.
c)- “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçala) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.

Bu ayette bahsedilen kuş da Yaratılış bakımından insanlara en yakın olan ve insanların gerek yemeleri gerekse binekleri gerekse de onlardan değişik konularda istifade etmeleri için yaratılmış olan hayvanların tamamıdır.

Allah, Ahiret âleminde ölülerin nasıl diriltildiğini Hem İbrahim’e hm de İbrahim’in şahsında bütün insanlara kendi gözleri ile şahit oldukları dünya yaşamından hayvanlardan örnekler vererek açıklamaktadır. Yine ayetin bu bölümünü dört şık halinde inceleyelim.

1-“Öyleyse, dört kuş tut.”

Dört kuştan dört tane örnek verelim, Kedi, köpek, güvercin, at,
Burada eğitilmeye alıştırılıp hizmet etmeye uygun olarak dört tane hayvandan söz edilmektedir.
2-“ Onları kendine alıştır,”

Ayette geçen alıştırma ifadesi, kendi istediğin şekilde eğitilmesi anlamındadır.

3-“, sonra onları (parçala) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak”

Eğitilmiş olan hayvanların kendi görev alanları içerisinde sana hizmet vermesidir.

4-“ sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.”

Pratik hayatta bunlara gözlerimizle şahit olmaktayız Bu gün Binek hayvanlarından tutun da, davarlardan koyunlardan köpeklerden kedilerden develerden güvercinlerden eğitilerek insanlara insanların eğittiği yönde hizmet sunmaları onların duyarsız olan br hayvan halinden duyarlı haline gelmeleri onların dirilmeleridir.

Ayetin, vermek istediği mesajı bir fıkra ile açıklamak istiyorum.

Evinde kedi besleyen adamın birisi, artık kediye ihtiyacı kalmayınca, Alır kediyi geriye dönüp yaşadığı evi bulamayacağı dağın başına bırakır ve adam evine geri döner. Ve geldiğinde bakar ki kedi kendisinden evvel eve gelmiş. Adam Kızmış bu sefer kediyi evi bulamayacağı karmaşık yollardan şehirlerden binalardan geçerek tenha bir yere bırakır.  Ve kediden habersiz geriye evine döner.

Bu sefer adam kendi yolunu kaybeder. Cep telefonu ile evini arar ve hanımına sorar hanım kedi geldi mi der. Hanımı da geldi der. Söyle o kediye gelsin beni bıraktığım yerden beni alsın eve götürsün der. Demek ki Hayvanlar kendi görev alanları içerisinde insanlardan daha duyarlıdırlar.

Meleklerin âdeme secdesi bu anlamdadır. Hayvanlar alıştırılıp insanların bilemeyecekleri ve yapamayacakları bazı şeyleri yaparak insanlara hizmet vermektedirler.

Köpeklerin, eğitilerek insanlara eğitim alanları çerçevesinde inanların hizmetinde görevlerini yerine getirmektedirler. Çobanların davarlarını koyunlarını kurtlardan yırtıcı hayvanlardan korumaları, depremlerde yıkık binalar altında kalan insanları canlı ve canız olanları kokuları ile hissederek bulunmaları,  eroin esrar gibi zararlı maddelerin eğitilerek polis teşkilatının onları kendi hizmetlerinde kullanmaları ve daha birçok bilmediğimiz konularda eğitilmeleri ile inanlara hizmet vermelerine gözlerimizle şahit olmaktayız.

Teknolojinin gelişmediği dönemlerde atların develerin katırların eşeklerin insanlara alıştırılarak ne hizmetler sunduklarına tarih şahit ve biz de şahidiz. Eğitilmemiş alıştırılmış saymakta olduğumuz hayvanlar insanlara hizmet sunamazlar ve sunmamışlardır. İşte Allah Onların eğitilmemiş alıştırılmamış öğretilmemiş olduğu döneme ölü, eğitilip insanlara itekleri istikamette alıştırılıp hizmet vermesi olayını da diriltilme olarak izah etmiştir.

Sonuç olarak İslam toplumlarında tefsirlerde anlatıldığı gibi anlaşılan başları kesilerek hindi tavuk ördek e keklik gibi hayvanların kıyma haline getirilip harmanlanarak parça parça dağların başına konularak diriltilip çağırıldığı zaman gelmeleri değildir.

Elbette Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. Onda Allah’a iman eden insanları yoktan var eden tekrar öldürüp tekrar diriltileceğine iman edenler için inanmakta bir sıkıntı yoktur. Bizim asıl anlamakta güçlük çektiğimiz konu Allah’ın evrendeki çelişmez yasaları ile göndermiş olduğu Kur’an’dak çelişmez kuralları arasında doğru bir şekilde bağ kurarak olayları vahiyler çerçevesinde anlamamamızdan kaynaklanmaktadır.

Yukarıdan beri anlatmakta olduğumuz, Allah’ın İbrahim’e gösterdiği ölü kuşların diriltilmesi hayati fonksiyonlarını yitirmiş kuşlar değil duyarsız halde olan hayvanların eğitilerek verdiğin emirlere emirler çerçevecinde duyarlı hale gelerek hizmet vermelerini diriltilme olarak açıklamıştır.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN ANAMUR.








24 Şubat 2015 Salı

DAVUD'A GELEN İKİ DAVACI KİMLERDİR?


 
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'I ADIYLA!
38/21- Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ
38/21-Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe).

Bir ayeti veya bir konuyu doğru olarak anlayabilmek için Ayet içerisinde Geçen kelimelerin ne anlama geldiğini Kuran’ın içerisinde o kelimeye yüklediği anlamı yakalamak gerekir.
Şimdi yukarıda geçen ayette Davacı, mihrap ve duvar kelimelerinin Kuran bütünlüğü içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım. Eğer O kelimelere doğru bir anlamı yakalayabilmişsek ayeti doğru anlar ve yaşamımıza da doğru orantıda yansır.
Son nebi ve resule, Allah kendisinden önce gelen Davud peygamberin bir kıssasını anlatarak ondan öğüt almasını istemektedir. Biz Kuran’ın konuşma dilini kendi içerisinde kullandığı kelime ve ayetlerin anlamlarını yakaladığımız zaman ancak konuları doğru olarak anlayabiliriz.
Şimdi Kuran içerisinde Bu kelimelerin geçtiği başka ayetleri aktararak ayetteki iki davacının ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
Mihrab; Bu kelime Kuran içerisinde iki yerde geçmektedir. Bu kelimenin birisi açıklamak üzere başladığımız ayet diğeri de âli İmran suresinin otuz yedinci ayettir.
3/ 37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: “Meryem, bu sana nereden geldi?” deyince, “Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” dedi.
Bu iki ayetten Mihrap kelimesini, Dünya hayatında Yaşanan bir hayat bakışının tercihinin takva yönünde kullanılmasıdır. Bir başka ifadeyle Hayat namazıdır.
38/22- Davud’a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: “Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.”
Allah bu ayette Bir insan yapısındaki varlıkları lisanı haliyle konuşturmaktadır. Davud’da olduğu gibi iki davacı bütün aklı olan her insanda olmaktadır. Şimdi iki davacı neymiş onu Kuran içerisinde sörf yaparak anlamaya çalışalım.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Şems suresinde geçen bu ayetlerde, İnsanda Fısk ve fücur olgusu, ve buna muhalefet eden insanlara yaratılıştaki vermiş olduğu sözü her fısktan gelen bir sese karşı uyaran takva olgusu bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, İblis ve takva olgusu vardır. Şimdi bunların ayrı ayrı tanımlarını yaparak İnsanı tanımaya çalışalım.
İblis; Melekler kategorisinden olup, Sadece Görevi insanı yaratılışta vermiş olduğu sözden caydırmakla görevli bir melektir. İşte Davuda gelen doksan dokuz koyunu olup da daha doymayan bir koyunu olanı da isteyen davacılardan birisi budur.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
7/13- (Allah:) “Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”
7/14- O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi.
7/15- (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi.
7/16- Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.”
7/17- “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”
7/18- (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.”
7/19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
İblisin, Kuran’da, bir adı nefis, bir adı fısk fücur olarak da kullanılmaktadır. Her insan akıl baliğ çağına ermeden önce onda ne takva olgusu ne de iblis olgusu bulunmaktadır.
Ne zaman Erginlik çağına gelindi. Artık ona hem takva olgusu hem de iblis olgusu yüklenerek Bir emanet bir sorumluluk yüklenmiştir. Sadece Emanet insanlara yüklenmiştir. İşte o emanet de dünya yaşamında Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluk bilinci ve yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır sözüne sadakat göstererek yaşamını Müslüman olarak sürdürmek ve canının verirken de  Müslüman olarak teslim etmektir.
33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
İşte, Yasak ağaçtan yenmemesi, İblisin yolunda gidenlerin yaptıkları davranışlardan uzak kalınmasıdır. Cennetten kovulması da artık çocukluk çağından erginlik çağına geçilerek sorumluluk yüklememesi anlamında kullanılmıştır.
Davud’a gelen iki davacıdan birisi İblistir.

Takva; Toplum dilinde, bir adı da vicdan olan bu olgu, İnsanı İblisin verdiği tekliflere karşı uyaran İnsanın vermiş olduğu her yanlış karara karşı insanı yanlış diye uyaran bir melektir.
16/2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.”
İşte Davud’a gelen davacılardan bir koyunu olup da benim koyunumu da kendi koyunlarına katmak istiyor diye söyleyen takva davacısıdır.

38/23- “Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.”
Kuran Bu iki davacıyı Mecazi bir anlam kullanarak Kardeş diye tanımlamıştır. Yani takva olgusu da insanın bir parçasıdır. İblis olgusu da insanın bir parçasıdır.
İnsan; Hem İblis olgusunun tekliflerine hem de takva olgusunun tekliflerine muhatap nötr bir varlıktır.
Bir adı da nefis olan İblisin, Aşırı isteklerle insanı Kuşatmak isteyerek, Yaratılışta vermiş olduğu bir tek “rabbim Allah’tır” sözünden de vaz geçirerek onu sözünden döndürmek istemektedir.
Doksan dokuz koyunu olan davacı demek ki, nefsani arzuların isteklerinin çok değişik yollara giderek bir türlü ne kadar farklı yollara gitse de o yollardan huzur ve mutluluğu yakalayamadığını Bir tek Koyunu da ondan alarak insanın bütün iyilik damarlarını kurutarak kendi yolunda insanı yürütmek istediğinin mesajı verilmektedir.
38/24- (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
38/24-Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)

fetennâ-hu- onu imtihan ettik. İfadesi kullanılası gerektiği halde, “Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı” Diye tercüme edilmiştir.

Şimdi yirmi dördüncü ayette Davuda gelen iki davacıdan Birisi İblisin teklifleri olandır diğeri ise takvanın teklifleridir. Birisi Davuda şeytani yola teklif sunan birisi de bağışlanmaya Yaratılışta vermiş olduğu Rabbim Allah’tır” Sözüne sadakat göstermeye teklif sunan iki tekliften Davud bağışlanma teklifini kabul etme yönünde karar kıldığından dolayı Allah Onu bağışladık ifadesi kullanmaktadır.

Aslında Bu ayetin anlatmak istediği, Mesaj bütün insanların ortak malıdır. Yukarıda Şems suresinden vermiş olduğum ayet örneklerimden de anlaşıldığı gibi, İnsanı diğer meleklerden ayıran özellik karşısına bir olay karşısında iki seçenek çıkarak imtihana tabi tutulmasıdır.

Birisi Dünya hayatını arzulayıp Ahirt hayatından nasip almayı unutmak, nefsanî arzular yönünde tercihini kullanarak çalmak kesmek öldürmek tecavüz etmek haksızlık yapmak hak ve adaletten ayrılarak kelimeleri konulduğu yerden saptırarak ekini ve nesli yok ederek kendi odunu ile cehennemi hazırlayanlardır.

İkincisi Yaratılıştaki “Rabbim Allah’tır.” sözüne sahip çıkarak, İnsanlar arasında adaleti ihsanı Güzelliği yaygınlaştırarak Allah’ın düşmanlarına karşı her türlü bu yolda engellemelerine karşı zorluklara göğüs gererek Dik duruşunu bozmadan Allah’ın razı olacağı şekilde hayatını sürdürerek cennetini kendi elleriyle hazırlamasıdır.

6/ 39- Bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

Allah, İnsanın kendisi istemedikçe Ne bağışlar ne de saptırır. Allah insana iki farklı yol göstermiştir. Birisi Şeytanın yoludur. Birisi de rahmanın yani Allah’ın kendi razı olacağı yoldur. Allah hangi yolu seçip seçmeyeceği üzerinde insana zorlayıcı bir güç kullanmaz. Ancak her iki yola gidebilecek hem eğilimi verir ve gitmek istediği yolda malzemeleri de verir, kişileri sonunca katlanmak koşulu ile özgür iradeleriyle baş başa bırakır.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
İnsan yalnız başına bir devlet gibidir. Ya kararını verirken iblisin yönünde kurarak Muhalefet olan takva vicdan sesini tamamen yok ederek yeryüzünde bozgunculuk yapar ekini ve nesli yok eder ve kendisine ve diğer insanlara zulmeder. Ya da iktidarını takva yönünde kurar kısacık dünya hayatında hem kendisini zulümden kurtarır hem de diğer zulme uğrayan insanları zulümden kurtarmak için bütün cehdini ortaya koyarak adaleti tesis eder.

38/25- Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız’da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
İşte Davud Kendi öz iradesi ile,” Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” İman edip Salih amel işleme yönünde kullanmayı tercih etmesinden veya bağışlanmayı tercih etmesinden dolayı Allah bağışladık ifadesi kullanmaktadır.
İşte Kuran’da En karlı en adil en güzel yol takva yolu, bağışlanma yolu, vicdanın yolu olmasına rağmen maalesef bu yolda olanların sayısı yok denecek kadar az olmuş Ve az olmaya devam edecektir.
6/ 116- Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
Demokrasiyi kendilerine din edinenlerin kulakları çınlasın.
Doğrularım Allah'a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN -ANAMUR