24 Şubat 2014 Pazartesi

TAĞUTİ SİTEMLER VE PARTİLER:!





RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA!

Tağuti sistemlerde Kanun koyucu hüküm koyucu İnsanlardır.İlah edinmek ona tapmak ideoloji sahiplerinin koyduğu ilkeleri hayata geçirerek o kurallar çerçevesinde hayatı düzenlemektir.Batı ülkeleri ve onu model alan diğer ülkeler laiklik anlayışını hayata geçirmekle Allah’ın emir ve yasaklarına değer vermeyip kendi anlayışlarına göre yaşam ve toplum düzeni kurmayı amaçlamışlardır.

Nebevi metotta ise Nebiler ve resuller Allahın emirleri dışına çıkmadan hayatın her alanında koyduğu kurallar çerçevesinde hayatı anlamlaştırmayı kendilerine ilke edinirler.İnsanlar ya Müslüman’dırlar ya da gayri Müslüman’dırlar. Bir insan hem Müslüman hem de gayri Müslüman olamaz. Müslüman olanların hayatı yaşamı davranışları, yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından belirlenir. Haramlar vardır helaller vardır.

6/161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi."

6/162- De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."

6/163- "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim."

Tağuti sistemlerde partiler kurulurken hangi toplum hangi devletlerde olursa olsun, kendilerinin önüne konmuş anayasa çerçevesinde söylem ve eylemlerini gerçekleştirmek zorundadırlar. Bir insanın iyi veya kötü olması onun uygulamada bir şey değiştirmez. Anayasalar ancak toplumun değişmesiyle ancak değişebilir. Bir toplum ve kavim nasılsa başa geçen yöneticiler de aynıdır.

8/53- Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

İslam toplumlarında siyasi yelpazede bir model olmayışı onları darma dağınık ve param parça yapmıştır. İslam Bir model bir toplum ve devlette fiili olarak yaşamını göstermedikçe, insanların İslam’a karşı bakışları asla değişmeyecektir. Son nebi ve resulün Medine’den bir devlet olup bütün dünya o devletin güzelliklerini görmeye ve meyvelerini yemeye başlayınca harıl harıl İslam’aakın etmişlerdir.

İslam’a Girmek ancak tağutu ret etmekle başlar.” La ilahe illallah” Kelimesi söylendiği zaman, söyleyen insanlar öldürülüyor. Yerinden yurdundan sürülüyor. Ve işkence görüyorlardı.Sebebi sadece Allah’ın dışındaki ilahların Rabliğini ret etmek, ve sadece rab olarak Allah'ı kabul etmekti.

Hiçbir peygamber Allah’ın dışında rab edinmemiş ve Allah’ın dışında kanun koyan ideoloji üreten sistemler adına yemin de etmemişlerdir. Bu gün dünya üzerinde İnsanlar ya putları adına ideoloji yaşam biçimi üretmekteler , ya da Allah adına kendi menfaatleri için Allah ile ilgi ve alakası olmayan din ortaya koyarak onu kendilerine yaşam biçimi olarak kabul etmişlerdir.

2/174- Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır.

2/175- Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!

Laik demokratik ilke ve inkılaplar, Allah’ın koyduğu kural ve yasaları tanımayıp kendi uydurdukları ideolojiler adına hayatlarını düzenlemektedirler. Bir adam hem laikim diyecek hem Müslüman’ım diyecek Bu Allah katında doğru olmayan eşyanın yapısıyla uyuşmayan bir anlayıştır.

Kuran gerek puta tapıcıların gerekse ehli kitap olanların söylem ve eylemlerini şöyle fotoğraflamaktadır.

2/78- Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

2/79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.

Allah bu iki yolda yürüyenleri müşrik olarak tanımlamaktadır. Müşrik Allah’ı tanımamak değil, Allah adına dünya hayatında kullanma kılavuzu üretenler olduğu gibi, Kendi elleriyle ortayabir dünya düzeni kurmaya çaba harcayanları da kapsamaktadır.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

Daha önce de bahsettiğimiz Gibi, müşrik Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları, ve ahret gününü kabul etmeyenlere Kuran’ın verdiği bir isimdir. Ve bunun arkasından bu koşulları kabul ettiği halde Allah adına Allah’tan olmayan din uyduranlara, onların sözlerini taklit etmeleri sonucunda onlara da müşrik ifadesi kullanılmaktadır. Allah katında hüsn-ü kabul görecek olan din saflık ve berraklığını kaybetmemiş Halis olanİslam dinidir.

16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

Kuran’ın verdiği bu bilgilerden sonra Müslümanım dedikleri halde ilke ve inkılaplara bağlı kalacağına tağutlar adına yemin ederek doğru yol izleneceğini sananlar yanılmaktadırlar. Onlara sorduğunda şimdi yeni bir peygamber gelmiş olsa hangi partiye oy verir veya destek verir dendiğinde ehli kitap olanlar kendi partilerini destekleyeceğini söylemektedirler. Peygamberlerden örnek istendiğinde de Yusuf peygamberi vermektedirler. Şimdi kurandan Yusuf peygamber maliye bakanı mı idi, Yoksa Allah’ın haram kıldığını haram sayan ve helal kıldıklarını helal kabul eden hanif bir Müslüman bir yöneticimiydi? Şimdi kurandan onu incelemeye çalışalım.

YUSUF PEYGAMBER TAĞUTA KULLUK DEĞİL ALLAH'A KULLUK YAPTI:

Önce siyasi partilerden, hangisi olursa olsunlar,Nebevi olmayan bir söylem ve eylem ile işe başlamaktadırlar. Hiçbir peygamber,Bulunmuş oldukları otoriteye bağlı kalarak hayat süreceklerine dair bir söylem ve eylemde bulunmamışlardır. Allah Adına din uyduranlar, rabbani olmayan siyasi duruşlarına malzeme olarakYusuf peygamberi örnek vermektedirler. Oysa Bütün peygamberlerin Allah ile Allah’ın rabliğinden ayrılmayacaklarına dair bir sözleşmeleri vardır. Yusuf da bir peygamberdir. O da bu sözleşme yapanlardan birisidir.

33/7- Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

Kuranda Hiçbir peygamberin Allah ile yapılan bu sözleşmelerini bozduğuna dair bir işaret ve belge yoktur. Elbette her peygamber kendi elinde olmadan gayri ihtiyari hataları olmuştur. ama Allah onları bizzat düzelterek orada yanlışlığını düzelttiği belgelenmiştir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Peygamberler hakkında ayetlerden kısa örnekler sunduktan sonra, Yusuf da gönderilen peygamberlerdendi.

6/84- Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.

6/85- Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir.

6/86- İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.

6/87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
6/88- Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu.

6/89- Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, Biz buna (karşı) inkara sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.

Şimdi Kuran’da geçen Yusuf peygamber ile kıssayı özet olarak inceleyerek çarpıcı ayetleri nakletmeye çalışalım.


YUSF KISSASINDAN VERİLEN AYET ÖRNEKLERİ:

12/22- Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.

Bu ifade hazreti İsa peygamber de dahil bütün nebiler için geçerlidir. Çünkü insanlar ergenlik çağına eriştikleri dönemden başlayarak bunaklık ve ölüm dönemine kadar yaşadıkları hayattan sorguya çekileceklerdir. İşte Yusuf’un Nebi ve resul olan babasının yanında çocukluk çağında almış olduğu nebevi kütür, ona hayatta doğru bir bakışın yolunu açmıştır. 

Hiçbir nebi ve resul öyle şans eseri Allah tarafından seçilmemişlerdir. Onların hayattaki davranış ve göstermiş oldukları çaba onları doğru yola nebi ve resul konumuna taşımıştır. Her insanın gittiği yolda duyarlılığını arttırması yoğunlaşması ve arkasından din konusunda nebi ve resullük gelmiş. teknoloji konusunda da icadını gerçekleştirecek bilgiye ulaşmışlardır.

Hazreti Yusuf’un başına gelenler ve o konuma kadar sabır ve metanet göstererek gelmesi, onu nebi ve resul konumuna taşıyarak hem Allah’ın onu dünya hayatında ödüllendirmesi hem de ahret hayatında ödüllendirmesine neden olmuştur.

Hazreti Yusuf babasının yanında iken kardeşleri tarafından işkence görmüş, hem de köle olarak satın alınan saray eşrafından işkence görmüştür. ilginç olanı da Allah’ın yasak ettiği bir zinayı vezirin hanımı tarafından zor ve baskı ile Yusuf’tan murat almak isteğiyle başlamıştır. Kıssada olay şöyle anlatılmaktadır.

12/23- Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez."

12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

12/25- Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?"

12/26- (Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.

12/27- Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir."

12/28- Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi.

12/29- "Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun."

Hangi bir erkek hayatının en güçlü bir çağında yalnız olarak kadının yanında kadının saldırması ve murat alma isteği karşısında sabır ve direncini gösterebilir? Yusuf’u nebiliğe taşıyan sabır ve erdemlilik budur işte.Kalplerden geçenleri gizli ve açık her şeyi bilen Allah Yusuf’un Kalbinden geçeni de biliyordu. Ayet ne muhteşem ne güzel edebi bir sanatla olayı şöyle özetliyordu.

12/24- Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Bir taraftan Yusuf’a yasak olan zina, bir taraftan da iblisin Yusuf’a kadının isteğine karşı istek duydurma olgusu . işte iki zıt istekler karşı karşıya gelerek Yusuf’un büyük bir imtihanınıoluşturuyordu. Bu imtihanda Yusuf’un galip gelerek vezirinkarısının da mağlup olmasıyla yapılan inceleme ve araştırma sonucunda belgelerle ortaya konmuştur. Düşman boş durmuyor. Yusuf Hakkında tuzaklar kurmaya devam ediliyor. Ve olayı kuran anlatmaya şöyle devam ediyor.

12/30- Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi.

12/31- (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.

12/32- Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak."

Kuran, Yusuf’un davranış ve yaşam biçimini mecazi bir anlatımla böyle ifade ediyordu. Kadınların ellerini kesmelerini Yusuf’taki güzellik karşısında yenik düşmelerini, onun gerçekten davranışlarıyla kalbinin mükemmelliğini sezerek öyle bir insanla beraber yaşamak her kadının bir rüyasıdır anlayışı, hakim oluyor.Aslında bu kıssada aşk meşk olayından öte insanların ebedi bir hayata hazırlayan bir ufuk görülmektedir. Yusuf’u Şu ifade insanların arzulayıp da ulaşmakta zorluk çektiği şu boyuta taşımaktadır.

12/32- Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak."

Yusuf’un bu erdemli davranışı saray ve şehirde dalga dalga yayılıyor. Yusuf’un masumluğu ve kararlılığı şehir ve saray halkının vicdanlarında bir ses getirse de ona karşı desteklerini verip onun yanında yer alabilecek kadar olgunlaştırmamıştı. Yusuf bu ikinci imtihanı da başarıyla kazandıktan sonra sıra üçüncü imtihan aşamasında gelmektedir. Bakalım Kıssayı izlemeye devam edelim. Ne göreceğiz?

12/33- (Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum."

12/34- Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

12/35- Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı.

Aslında Bu kısada bahsedilen sadece zina olgusu değil, saray eşrafının ve şehrin din ve yaşam biçimlerindeki bozukluğun zina ile ön plana çıkarılmasıdır. İsterseniz Lut kavminin bu konuyla ilgili bir yanlışlığını naklederek konun anlaşılmasına katıksısı olacağına inanıyorum.

15/71- Dedi ki: "Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım."

Burada Kastedilen Lut peygamber kızlarını kavminin kafir olanlara peşkeş çekmesi değil, Lutiliğin ön plana çıktığı toplumda mecazi bir anlatım sanatı ile anlatılan bir üsluptur. Yani her şeyin bir helali haramı olduğu gibi, cinselliğin de bir helali haram olanı vardır. Onu anlatmak istiyor.

İşte Yusuf kıssasında da vezirin hanımının gayrı meşru yoldan evli iken Allah’ın yasakladığı bir ilişkiyi meşru gösteren bir toplumun yaşam biçimini bize özetleyerek anlatmaktadır.

Sarayın ve toplumun Yusuf üzerindeki baskı öyle boyutlara ulaşıyor ki , Allah’ın emirlerine muhalefet eden ve kendisini öyle bir yaşam biçiminin içerisine sürükleyecek olan bir zihniyeti tepeleyerek Zindan hayatını tercih etmiştir. Allah’ın yasakladığışeyleri yapamamayı bunun bedelini işkencelerle ödemeyi tercih etmesi, toplumun zamanla gönüllerinde taht kurmasına vesile olmuştur. Yusuf’un her türlü baskı ve zulümlere rağmen dik duruşunu bozmadan Allah’ın dışındaki güçlere boyun eğmeden yoluna istikralı bir şekilde devam etmesi onu hem Allah’ın razı olacağı cennetine, hem de dünya hayatında dilediği gibi toplumun velayetini alarak hareket edecek mevkiye taşımıştır.

Yusuf Zindanda iken şehir halkı mazlum bir insanın, suçu olmayan bir insanı,üstelik vezirin hanımının yaptığı bir suçu Yusuf’a iftira atması bu güzel davranışın bedelini zindanla daha da zulüm üstüne zulüm çektirilmesi düşünen halkta fırtınalar estirmiş Yusuf’a arşı halkın sevgisi sempatisi artmıştı.

Toplumlarda üst makamlara gelmiş olan insanlar,genelde dürüstlük ve toplumun dertlerini dert edinen insanlar olmuştur. Tayyip Erdoğan çok kısa bir zaman dilimi içerisinde devlet başkanlığı konumuna taşıyan olay onun bir şiir okuma yüzünden hapse atılmasıydı. Onun suçsuz olarak hapse atılması millet vicdanında derin bir yara açmış sağ duyulu insanların desteğiyle onu devlet başkanlığı makamına taşımıştı.

İşte Yusuf’taki olay da buydu. Suç İşleyenler hapse atılması gerekirdi. Aksine Yusuf suç işlemek için zorlanmış suç işlemediği için de zindana atılmıştı.

Kuran’ın anlattığına göre saray eşrafı ve halk, gayri rabbani yolda yürüyen Kendilerine Allah adına bir takım putlar edinen bir kavim olduğu anlaşılıyor.

Hiçbir zaman kafir ve müşrik toplumların önde gelenleri,gelen peygamberleri davulla zurnayla karşılamaz. ve karşılamamışlardır. Bu Allah’ın değişmez sünnetlerindendir.

34/34- Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir.

Her ülkenin idarecileri ve zorbaları kendi tahtlarının yıkılıp yok olacağından endişe etmektedirler. Onlar vicdanları gittikleri yolun yanlış olduğunu , vicdanlarını dinledikleri zaman biliyorlardı. Dünya sevgisi makam koltuk şan şöhret tutkusu onları gelen nebi ve resullere destek vermeyi onlara iman etmeyi engelliyordu. Ayrıca kendi işkence ve zulümle itaat ettirdikleri mustazaflara gelen nebilere iman etmemeleri için baskı uyguluyorlardı.

Kavminden duruş ve yaşam biçimi farklılığı ile zindana atılan Hazreti Yusuf zindanda bulunanlara şöyle mesaj vererek kişilik ve kimliğini tanıtıyor.

12/37- Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."

12/38- "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler."

12/39- "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?"

“Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."

Bu ifade Bazı siyasi partilere yaşam biçimi olarak örnek gösterilen peygamber Yusuf peygamberdir demeleri, Yusuf peygambere ve Allah’a İftira atmaktadırlar.

Bütün peygamberlerde temel haslet, Onlar yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın rabliği dışına çıkmayacaklarına dair Allah ile sözleşmeleridir. Onlar dövülmüşler sürülmüşler öldürülmüşler ama, Asla Allah’ın rabliğini bırakarak Allah’tan başka rabler edinmemişlerdir.

12/38- "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler."

Bu delil onlara yetmiyor mu ki; Yusuf müşrik bir hükümdarın maliye bakanı olarak görev yaptığını söylemektedirler.

Hayır Yusuf bir peygamberdi. Peygamberler asla Yol ortasındabuluşarak onlara yaranmazlar.

68/9- Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.

Bu ayete Göre Yusuf peygamber Müşrik bir hükümdarın maliye nazırı olarak çalışmış olsaydı Hükümdara yaranıp Allah’ın ayetlerini eğip bükmeyecek miydi?

Yusuf Zindanda iken Yusuf’a yapılan zulüm ve işkence ve Yusuf’un onlara karşı masumane tavrı halkın vicdanlarında derin yaralar açmış, saraya karşı isyan ve düşmanlık artarken bunun aksi olarak da Yusuf’u bağırlarına basmışlar dalga dalga Yusuf’a olan sevgi hasret yayılmaya başlamıştır.

12/39- "Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?"

12/40- "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler."

12/41- "Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir."

12(42- İkisinden kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: "Efendinin katında beni hatırla." Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı.

12/43- Hükümdar: "Ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (kahin-bilginler,) eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözüverin" dedi.

12/44- Dediler ki: "(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."

12/45- O iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra hatırladı ve: "Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin" dedi.

12/46- (Zindana gidip:) "Yusuf, ey doğru (sözlü insan).. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."

12/47- Dedi ki: "Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın."

12/48- Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir."

12/49- Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar."
Yusuf Zindanda iken bile dışarıda hükümdar ve kavminin başlarına gelen sıkıntıları halletme danışma merkezi olduğu görülüyor. Yusuf’un sıradan bir insan olmadığı onun nebi ve resul olduğu gelecekte olan olayları Allah’ın ona verdiği bilgiyle bildiğini ve söyledikleri şeylerin tek tek doğru bir şekilde çıkması sonucunda, Yusuf hükümdar ve halkın nazarında Bulunmaz bir nimet gözüyle bakılmaya başladı.

Yusuf zindandan çıkarılıyor.ve kendisine yapılan iftira ve zulüm nedeniyle halkla yüzleşiyor. Yusuf’un ter temiz bir insan olduğu ortaya çıkıyor. Olay kuranda şöyle anlatılıyor.

12/50- Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine (Rabbine) dön de ona sor: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir."

12/51- (Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir."

12/52- (Yusuf aracıya şunu söyledi:) "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi."

12/53- "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."

12/54- Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin."

12/55- (Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim."

12/56- İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi ona nasip ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.

Burada Yusuf; Naklettiğim son ayette de belirtildiği gibi hükümdarın emrinde bir maliye bakanı değil mısırın ve o günkü toplumların En güçlü iktidar sahibi olarak karşımıza çıkmaktadır.

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
MERSİN- ANAMUR
03248147885

14 Şubat 2014 Cuma

CİN NE DEMEKTİR? KURAN'DAKİ TANIMI


RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA

CİN: Günümüze kadar gerek ehli kitap toplumlarda, gerekse İslam toplumlarında beş duyularla algılanamayan görünmez varlıklar olarak tanımlanmış ve algılanmıştır.

Çevreye ve kâinata baktığımızda görebildiğimiz ve göremediğimiz varlıklar Bu gün materyalizmin kabul etmediği ruh kavramı görülmediği halde olmadığını söylemek  insan kendi kendisini inkar etmek demektir.  Göremediğimiz bazı varlıkları kabul etmesek de onlar var oluşlarıyla var oldukları yerde ses getirmektedirler. Rüzgârı göremiyoruz ama, binlerce ton ağırlığındaki bulutları, gemileri, sürüklemekte denizlerde metrelerce yükseklikte dalgalar oluşturmakta koca ağaçları koca binaları devirmektedir.

Eğer insan can ruh beden ve kemiklerden değil de sadece maddesel olarak bir kemik ve et yığını olmuş olsaydı Şiddetli bir korku, şok geçirecek bir haber, sıkıntı ve stres karşısında değişikliğe uğramazdı. İnsan ani olarak en sevdiklerinden birisinin ölümü veya iflas ederek ticaret hayatında malını mülkünü ne varsa kaybetmesi onun fiziki yapısında birçok tahribatlar yaptığını görmekteyiz. Ülser kanser şeker kalp ve birçok rahatsızlıklar insanı yakalamaktadır.

Sevinme üzülme ağlama gülme hissetme algılama duygulanma âşık olma olguları insanlarda var olagelen olgulardır. Öyleyse insanın temel olarak iki yönü bulunmaktadır. Birisi ruhsal, psikolojik yönü, diğeri ise bedensel yönüdür. Bu gün Tıp deyince sadece insanın bedensel yönü ile ilgili hastalıkların tedavisi değil, aynı zamanda ruhsal hastalıkların da tedavisi yapılmaktadır. Sağlıklı insan  demek bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı olan insandır.

Kâinatın bizim görebildiğimiz maddesel bir eni bir boyu bir yüksekliği bir hacmi bir ağırlığı olduğu gibi bir de göremediğimiz anlayamadığımız bir şekilde her bir varlığın kendilerine özgü sistematik bir şekilde görev yaptıklarını görüyoruz. Hayvanların ve insanları acıktıkları zaman yemeleri susadıkları zaman su içmeleri ve doğal seyri içerisinde sadece ihtiyaçları kadar yeyip içmeleri her şeyin bir ölçüyle olduğunu bize öğretmektedir.

Dünya üzerinde aynı cinsten olan hayvanlar ve bitkiler dünya üzerinde binlerce kilometre uzaklarda olsalar bile aynı şeyleri üretmeleri her halde düşünen aklını kullanan insanlara bir şeyi hatırlatması gerekir. Yerlerde ve göklerdeki bu düzen bu ölçü kendiliğinden olacak bir şey değildir. Bu Ancak yerleri ve gökleri yaratan bir varlığın kurduğu bir düzendir. Demekten kendimizi alamıyoruz.

Kâinatta yaratılmış olan temel olarak iki varlık vardır. Birisi halife olan insanlar diğeri de halife olan insanlara secde etmek için yaratılan diğer varlıklardır. Biz kâinata yaratılan her bir varlığın muazzam bir düzen içerisinde dizayn edildiğini gönderilen nebiler ve kitaplar olmasa da izleyebiliyoruz. Yaratılmış olan her bir varlığın kendisine kotlanmış olan bilgilere ulaşabildiğimiz zaman onların konuşma dilini öğreniyoruz. Ve onlara yönelip dünya hayatında işlerimizi kolaylaştıracak bir takım kurabildiğimiz ilgi kadar onlardan yararlanabiliyoruz.

İşte insanların dışında insanların mana ve fiziki yapıları da dâhil olmak üzere bütün varlıkların melekler olduğuna şahit olmaktayız. Şimdi bu genel bir bakış açısını anlattıktan sonra, Yerleri ve gökleri yaratan Allah nasıl onlara bir ölçü ve düzen koymuşsa, yeryüzünde halife olarak yarattığı insanlara dünya hayatında nasıl yaşaması gerektiğinin bir projesini kuran gelinceye kadar nebilerle dileyen her kavme ulaştırmıştır. Artık her örnekten bir örnek verildiği hiçbir eksiğin kalmadığı ve insanlar tarafından yazılarak belgelendiği bir taraftan da ezberlenerek korunduğu dileyenler için bir rehber bir hayat projesi kuran ortada beklemektedir.

Şimdi Kuran’dan ve sadece beyin antenlerinin açık olarak gelen bilgilere karşı duyarlı olanların algılayabileceği bir din anlayışından bahsedeceğim. Bu söylediklerimi ne deist ateist olanlar ne de asırlarca Allah’ın kitabından olmayan din anlayışına sahip olan bağımlılıktan kendilerin, arındıramayan ehli kitap anlayışında olanlar bunu kavrayamazlar.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Cin konusuna geçmeden önce Kuranın anlaşılması konusundaki bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum. Kuranı düzgün bir şekilde anlayabilmek için, önce kuranda kullanılan kelimelerin ne anlama geldiğini, Kuranın dışına çıkarak sözlüklerden lehçelerden değil. Kuranın içerisinde kurandan öğrenmek gerekir.

Asıl İslam toplumunun kuranı doğru algılayamamasındaki temel engellerden birini bu oluşturmaktadır. Kuranda hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bu ifadeye özellikle dikkat çekmek istiyorum. Bu kuranın mucizelerinden biridir. Ama bir kelime farklı cümlelerde farklı ayetlerde kullanılarak kullanıldığı cümleye ve ayete değişi bir boyut katmıştır.

Mesela Ruh kelimesini nebiler için kullanmış insanı farklı bir boyuta taşıyarak Allahın söylediğini söyleyen yaşa dediğini yaşayan bir konuma getirmiştir. Ruh kelimesini insanda kullanmış insan iki boyutlu bir varlık haline dönüşmüştür. Ruh kelimesini gönderilen kitaplar için kullanılmış insanlar için doğru yolda gidebilmenin yöntemlerini orada anlatmıştır. Daha örnekleri çoğaltabiliriz.

Aynen eşyanın yapısında da bunları görmekteyiz. Suyun içerisine şekeri koyduğumuz zaman su asıl özelliğinden farklılaşarak şekerli su olmaktadır. Ama insanlar tadına bakmadan laboratuvar ortamında incelemeden farkına varamaz. Kuranda geçen kelime konulan ayette anlamlaşır.

Kuranda kullanılan cin kelimesinin kuran içerisinde ön yargısız ve objektif bir şekilde gelenek görenek anlayışımızdan kendimizi arındırarak sadece kurandan cin kelimesini incelediğimiz zaman bu güne kadar bizi nasıl yanılttıklarını göreceğiz.

Kuran meallerinde yapılan büyük yanlışlardan birisi de Mütercimlerin kendi anlayışlarını tercümelere ve meallere yansıtmalarıdır. İşte cin kelimesi de bu yanlış bilginin orijinal kuranda geçmediği halde oraya cin kelimesini yerleştirmeleridir. Şimdi cin kavramının bu gün insanlar tarafından yanış anlaşıldığını yapılan ana çatıyı oluşturan ayetlerin hem Arapça orijinal kuran metnini hem Türkçe okunuşunu hem de tercüme edilişlerini ayrı ayrı aktararak cin kavramındaki yapılan yanlışlıkları ve anlayışları gözler önüne sereceğim inşallah.

KURANDA ANLATILAN CİN NEDİR?

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Şimdi de insanları yanıltan başka bir ayette yaratılış biçiminden bahsederken ayette cin kelimesi geçmediği halde yuvarlak laflarla cinlerin dumansız ateşten yaratıldığını söylemektedirler.

Bir de o ayetlerin hem Arapça hem Türkçe hem de tercümesini aktararak ne kadar yanlış anlayışlar ortaya çıktığını göreceksiniz

55/15- Cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.

Başka bir sureden başka bir örnek daha verelim.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

Cinlerin yaratılış şekli ile ilgili dumansız ateş veya ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet geçmediği halde canı kelimsi cinin çoğuludur diyerek ayetlerin kastettği anlam bozularak başka bir mecraya çekilmiş veya çekilmeye çalışılmıştır. Bakınız kuranın cinlerin çoğulu olarak kullandığı bir ayeti de örnek olarak vermeye çalışalım gerçekten canı kelimesinin cininin çoğulu olarak kullanıp kullanılmadığını görelim.

34/14-فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَىٰ مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ ۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ

34/14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

Yukarıda ayetin hem Arapça orijinal metininde, hem Türkçe ayetin okunuşunda hem de tercümede cinler kelimesini cinlerin çoğulu diye tanımladıkları canı kelimesini kullanırdı. Fakat burada da” lcinnu” Kelimesi kullanmıştır.

Öyleyse Can kelimesi ile cin kelimesini birbirinden ayırarak canın cin ile bir alakası olmadığının bilinmesi gerekir.

Can: insanların ve bütün hayvanların ve bitkilerin ayakta durmasını diri olmasını sağlayan canlıların özelliklerinden biridir. Kelime üzerinde de geçtiği gibi “canlı” Diri olan hayat süre ölü olmayan demektir. Kuran canın yaratılışının dumansız ateşten kavurucu ateşten yaratıldığını bize anlatmaktadır.

15/ 26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

İnsanların etle kemik dediğimiz elleriyle kollarıyla bütün organlarıyla yaratılan kısmı topraktan ve ona enerji veren onu diri tutan yaşamasının kaynağı olan canı da dumansız ve ya kavurucu ateşten yaratıldığını ifade etmektedir.

Can kelimesinin ne olduğu hakkında bir şeyler öğrendik peki Cin nedir? Sorusunun karşılığını kurandan bulmaya ait olduğu yere yerleştirmeye çalışalım.

CİN: Şimdi cin kelimesinin ne olduğunu anlayabilmek için kuranın bütünlüğü içerisinde ayetler arasında dolaşarak hiçbir kelime ve ayetin yerine tecavüz etmeden ait olduğu yere koymaya çalışalım.

Kâinatta temel olarak yaratılmış olan yaratılış bakımından birbirlerinden tamamen farklı iki varlık vardır. Birisi halife olan ve her iki yola gitme eğilimli ve aynı zamanda hangi yola gidecekse o yolda kedi istediği istikamette yolları açılan ve malzemeleri verilen seçme hakkı sadece kendisine ait olan Ademoğlu şemsiyesi altında tanımlanan ibadet ve kullukla sorumlu olan insanlardır.

Diğeri ise insanların dışında insanların istediği yolda istediği istikamette yürüdükleri zaman onlara hizmet eden melekler vardır. Yerlerde ve göklerde canlı ve cansız ne varsa Allah’ı secde ettikleri gibi aynı zamanda insanlara da secde etmektedirler.

31/ 20- Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.

İşte kuranda geçen melekleri hepsinin secde edip iblisin secde etmemesini Allah bununla açıklamaktadır.

2/ 34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Okuyucular hemen burada itiraz ederek meleklerin ve insanların dışında bir varlık olmadığını söylemiştin bu iblis nereden çıktı diye itiraz edecekler. Durun hemen bu iblisi burada tanımlamaz sak siz rahat edemezsiniz onu biliyorum ve sizi meraklandırmıyor um.

İBLİS: İnsanın öz yapısında var olan ve insanlardan insanlara miras olarak aktarılan insanların meleklerden ayrılmasına ne den olan ve insanları sadece ve sadece yanlış yola gitmeyi teklif sunmakla diğer meleklerden ayrılmaktadır. Kuran diğer meleklerin tanımını insan yollardan hangisine giderse gitsin gitmiş olduğu yolda hizmetkârı olan varlıklar olarak tanımlarken ibliste bu farklılık, insanın asıl yaratılış gayesi Allah'a ibadet ve kulluk için yaratıldığı halde insanı bu kulluk bilincine karşı isyan bilincine doğru gidişinin teklifini sunmasıyla yabancılaşmaktadır. 

Bu anlam da cinler gibi insan yaratılışına uygun olmayan bir yaşam biçimine insanları sürüklemek istemesiyle cin konumuna düşmektedir.

18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. 

İblis meleklerden görev bakımından ince ayırımla farklılaşarak, insanları sadece saptırmakla görevli bir melek olması ile denenmenin asıl nüvesini oluşturmaktadır. İlerde ayetler ortaya konuldukça insan yaratılışının gayesine uygun davranış sergileyemeyen insanların cinleştiği gibi, iblis de melek davranışlarından yabancılaşmakla cinle eşdeğer bir konumda olduğu anlatılmak istemektedir.

İblis insanların ilk yaratılışıyla başlayan serüveni insanların son oluşuna kadar devam etmesiyle insanlardan insanlara aktarılan bir miras olgusunun geçişi sebebiyle kuranda lisanı halini anlatarak kıyamete kadar süre tanınmasından söz edilmektedir.Kuranda lisanı haliyle konuşturulan bir bölümü ders almamız açısından buraya aktarmak istiyorum.

7/ 11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.

7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.

7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

7/17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

7/18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."

Yukarıda iblis ve ademin yaratılışı ile ilgili Bir konu içerisinde iblisin yaratılışı ve misyonu hakkında kurandan bir konu aktardık. İblisin görevi kıyametin sonuna kadar devam edecek peki iblis canlı bir varlık mı ki insanları kandırıyor? veya kıyamete kadar yaşama hakkı alıyor? Bu nasıl canlı bir varlık ki insanoğlu var oluşla başlıyor? İnsanoğlunun ömrünün sonuna kadar bu devam edecektir.

Dikkat edilirse kuranda her Âdemin yaratılışından bahsederken yanında iblis ile beraber anılmaktadır. Çünkü iblis olgusu insanın yaratılışıyla beraber ortaya çıkmıştır. İnsan yok iken iblis de yoktu. Ne zaman insan var oldu, iblis anılmaya başladı işte iblis insanın iki eğilimli oluşunun fısk ve fücur yönünü temsil etmektedir. İblisin teklifi insanlardan kalksa insanlar da tek yönlü melekler konumunda olurlar ve denenme cennet cehennem diye bir olgu da olmayacaktı.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Meleklerde yasak ağaç serbest ağaç olgusu yok yasak ağacın serbest ağacın kendisi zaten bir melektir. Ama âdemin daha evsafları oluşmadan iblis ve takva duygusunun yerleşmedeki hali cennet ne zaman bu olgular oluştu artık âdem ve eşi dünya sahnesinde aktör ve aktirist olarak yerlerini almışlardır.

Artık âdem insan konumuna girmiştir. Hem suç işlemeye hem de işlediği suçlardan dolayı tövbe etmeye eğilimli bir varlık karşımıza çıkmaktadır. İblis artık kendisine aktif bir halde oynayabilecek malzeme çıkmış ve âdem ve eşine vesvese vermeye başlamıştır. Ey âdem ve eşi Allah size bu ağacı neden yasak etti biliyor-musunuz? Çünkü siz insansınız da ondan eğer siz melek olsaydınız yasak ve sevap diye bir seçenek olmayacaktı. Ama siz insansınız hem günah işemeye eğiliminiz var hem de günah işememeye eğiliminiz var. Bu sebeple siz meleklerden ayrılıp dünya hayatında imtihana tabi tutuluyorsunuz.

Ama ben sizi dünya hayatında önünüzden arkanızdan sağınızdan solunuzdan geleceğim sizi saptırmak için doğru yolun ortasına oturup kandıracağım. Ve sizlerden kendime kul köle edeceğim.. İşte iblis böyle bir görev yüklenmekle insanların sapma eğilimindeki dürtülerini vererek onu sapmaya doğru çekmek istemekle görevli bir melektir.

Diğer taraftan İblisin tam düşmanı olan ve insanı iblis kötülüğe teşvik için her vesvese verişinde insanı uyaran bir de takva meleği vardır. Takva derki Ey insan sakın ola ki bu iblisin sözlerini dinleme bak iblis asla sana hayırlı bir teklifte bulunmaz. Bak sen seni yaratan ve onun gönderdiği nebiler ve elçiler senin dünya hayatında nasıl nerede yürümen gerektiğini sana sunmaktadır. 

Sakın ola ki iblisin teklifi sonucu Allah'ın sana haram ettiği şeylere yaklaşma yoksa hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında başına gelecek belalara karşı ne bir dost ne de bir yardımcı bulamazsın der. İşte bu iki olgu ilk insandan son insanlara kadar böyle devam edip gidecek bu da bir taraftan iblisin devamlı insan var oldukça var olgusunun sürmesi onun kıyametin sonuna kadar izin olgusunu oluşturmaktadır.

İblisin ilkeleri insanlarda yerleştikçe o bir yaşam iksiri haline dönüştükçe artık o misyon şeytan olmakta onu kendilerinde ideoloji haline getirenler de şeytanlaşmakta ve şeytan ismini almaktadırlar. Nasıl dünya üzerindeki ideolojiler insanlar tarafından kendi uydurdukları yaşam biçimleri izim haline gelerek onları insanlar rableştiriyorlarsa iblisin koyduğu ilkeler de eğer insanlarda ilkeleştirilirse onlar da  şeytan  Konumuna gelirler.


ŞEYTAN: İblisin insanlara her yönden İnsanları Allahın rabliğinden ayırarak kendisinin rabliği altında insanların yaşam biçimlerini ideolojileştirerek o ilkeler doğrultusunda yaşayanların adıdır. Bir başka deyişle iblis insana atılan kurşunu tetikleyicisi şeytan da kurşun ve insanı yaralaması ve öldürmesidir. Her insanda iblis var ama her insan iblisin sözünü dinlemez İblisin sözünü dinleyenler ve o söz şeytanlaşmaktadır. Kurandan bir örnek verelim.

2/13- Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

2/15- (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.

“. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz“

Şeytan insanlardan ayrı bir varlık değil. Şeytan iblisin vesveselerini ilkeleştiren bir misyon bir ideoloji haline getiren insanların adıdır.

Kuranda geçen kıssaların, olayların, konuların düzgün günümüz çağında doğru anlaşılabilmesi için O günkü çağda yer alan figür ve figüranları günümüz çağına da koyduğumuz zaman kopukluk olmaması gerekir. Süresi gelen ve dolan her insan ve insan toplulukları belirli bir dönem içerisinde bulunmuş olduğu çağın koşulları içerisinde denenip her kadın ve erkek belirli bir süre içerisinde yaşadıktan sonra ölüyor.  Bu olgu kıyametin sonuna kadar devam edecektir. 

Eski dönemlerde insanlar kendilerine silah olarak sivriltilmiş taşlar olarak kullanırken şimdi ise misket bombaları fosfor bombaları uçaklar füzeler kullanmakta ilerde de bu silah başka bir boyuta taşınarak devam edip gidecektir.

İnsanlar aynı insan düşmanlar aynı düşman dostlar aynı dost değişen bir şey yok.Adem ve eşinde insanların denenmesi yasak ağaç ve helal ağaç serüveni ile başlamış, her kavimde bu anlatış biçimi değişik örneklerle devam emiştir. Kuran'dan bu konu ile birkaç örnek verelim.

CUMARTESİ YASAĞI:

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

Burada Verdiğim örnekleri uzun uzun anlatmayacağım kısacık ayet örneklerinde yasak ağaçların çeşitlerini vurgulamak için değinip geçeceğim. Bu ayette Yahudilerin Hazreti Musa peygamberin getirdikleri helal ve haram ilkesine uydukları zaman Allah hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında nimetleri yağdırmaktadır. İşte balık sembol olarak burada nimeti temsil etmektedir.

LUT’UN KIZLARI

11/78- Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"

Kuranda geçen bu olay da Lut kavminin Allahın lt peygamber aracılığı ile gnderdiği kurallara uymadıklarını kızlarım ifadesini kullanırken onların Allah'ın yarattıkları temiz ve güzel olan şeyleri yapmaları gerektiğini haram ve kötü olan şeylerden uzaklaşmalarını istediği halde onların kötü yolu tercih ettiklerini anlatmaktadır. Yoksa lut peygamber lut kavinin azgın olanlara  kızlarını peşkeş çekecek hali yoktur.

IRMAKLA DENEME

2/249- Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir."

Burada halkın ırmakla denenmesini Allah’ın koyduğu kural ve prensiplere göre halkın yaşayıp yaşamadığının denenmesidir. Allah haram ve helal olanları bildirir şiddetli bir sıkıntı içerisine düşenler o haram olanlardan ancak o hali giderecek kadar o haramlara el uzatırlar onları da kuran değişik ayetlerde açıklamıştır.

Daha örnekleri çoğalta biliriz ama anlatmak istediğini anladık sanırım Her dönem ve her çağda insanlar değişik nimetlerle denenmektedir. Önemli olanın Allah'ın gönderdiği ve kitaplar ölçüsünde yürümek yol almaktır.

Bu gün de çağımızın ırmağı çağımızın cumartesi yasağı, çağımızın kızları ideolojiler, lüks hayatlar kadınlar bankalar tefeciler açlara olan yoksullar, olan iflas edenlere karşı olan duyarsızlıklar hep diğer insanların denenme alanları içerisinde yer almaktadır.

Bir taraftan Çöp bidonlarından ekmek toplayan, bir taraftan doğurduğu çocuğa mama içiremediği için, ölen bir taraftan yakacak ısınacak evi ve odunu olmadığı için sokaklarda köprü altında kışı geçirerek soğuktan donup ölen insanlar vardır. bir tarafta parasızlıktan elektrik faturasını ödeyemediği için elektrikleri kesilen insanlar olurken aynı toplumlarda paralarının hesabını bilmeyen, bir öğle yemeği için, bir ülkeden bir ülkeye uçakla zevkini gideren bunu da gururlana gururlana anlatan insanlar oluşturmaktadır.

İşte bunlar cumartesi yasağını çiğneyenlerdir. Allahın verdiği emanet olarak nimetleri heba edip fakirin dulun yetimin hakkını yiyenlerdir. İşte dünya şu anda bu çağın hastalığını yaşamaktadır.

Cin ile ilgili konumuzu âdem iblis melek şeytan yasak ağaç helal ağaç derken epeyi uzattık. Bunları da anlamazsak bunlar içerisine gizlenmiş olan cini çıkarıp aydınlatmak mümkün olmayacaktır. Kuranda geçen diğer bilinen kelimeleri çıkardığımız zaman bilinmeyenler arasında onların ne anlama geldiği konusunda anlama şansımız yükselmektedir.

KURANDA TANIMLANAN CİN

Şimdi kuranda tanımlanan cini cin ile ve onun anlaşılma konusunda destek veren ayetleri buraya aktararak ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

7/179- Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.

Kuranın dışında yapılan cin tanımlamalarına ayette bahsedilen anlatım sizce uyuyor mu? Cin, Beş duyularla algılanamayan varlıklar olduğu halde Cinlerin beş duyularını sayarak cin tabirini tanımlıyor. Beş duyularla algılanamayan bir varlık nasıl olurda kalbi gözü kulağı olur? Devam edelim.

34/12- Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.

34/13-Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davut ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır.

34/14- Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

Ayetlerden cinlerin dumansız ateşten veya kavurucu ateşten yaratılmadığını anladık, ayrıca onların kulakları gözleri olduğunu da öğrendik. O zaman Süleyman peygamberin uhdesinde çalışan cinler insanın yabancılaşmış olan cinlerdir. Asıl insan yaratılırken Allah'ın rabliğini kabul ettiklerini Allah'a söz vermişlerdi bunlar kendilerine Allah'tan başka rabler edinmeleri nedeniyle insanların yaratılış gayesinin dışına çıkarak ahitlerini bozmuşlar bir kısım insanları ilahlaştırmışlardır.

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O�nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."

2/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kuran’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."

Cin suresinde ve ahkaf suresinde kuran cinler hakkında geniş bilgi vermektedir. Önce şunu kavramak gerekiyor. Cinler dünya üzerinde son derece ilim ve teknolojide ilerlemiş insanlar olduğu anlaşılıyor nitekim ayette anlatılan şu ifade onu göstermektedir.

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

Yani insanlar yerleri ve gökleri inceledikleri zaman muazzam bir uyumluluk olduğu gözlenmektedir. Ne kainatta bir çelişki ve çarpıklık var ne de göndermiş olduğu kuranda bir çelişki var bunu izleyen yabancılaşmış olan insanlar bir başka ifadeyle cinler kuranda o hakikatleri görünce teslim olup Müslüman olduklarını ilan etmektedirler.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk� (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

İlimde derinleşenler ancak kâinattaki çelişkisizliği yakalayabilirler. Bir taraftan da kurandaki çelişkisizliğin farkına varmışlardır.

4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Bir başka ifadeyle eğer kâfirlerin söylediği gibi nebilerin kendi yaratılışlarının dışında aratılmış olan varlıklardan peygamber olmalarına karşılık Allahın onlara verdiği şu cevap çok manidardır.

6/7- Biz kitabı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile, inkar edenler, tartışmasız: "Bu apaçık bir büyüden başkası değildir" derler.

6/8- Ve derler ki: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı.

6/9- Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Görüldüğü gibi kâfirler kendilerine melekten bir peygamber istemelerine karşın Allah böyle bir onlara yanıt veriyor. Eğer siz insan değil de melek olsaydınız size sizin cinsinizden size vahiy ulaştıracak meleklerden elçiler gönderirdik ama siz insansınız sizin gibi acıkan çarşı pazarlarda dolaşan üzülen sevinen ağlayan gülen bir insandan bir peygamber size gönderdik ifadesi kullanılmaktadır.

Şimdi Allah cinler eğer insan değil de beş duyularla algılanamayan varlıklar olmuş olsaydı. Kafirlerin melekten bir peygamber istemelerine karşı onlara siz insansınız size insandan bir peygamber gönderdik cevabını Allah cinlere gelince değiştiriyor mu? Neden cinler kendileri eğer insan değil de dumansız ateşten yaratılmış bir varlıktan peygamber değil de insandan bir peygamber onlara vahiy anlatmaktadır.

46/29- Hani cinlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: "Kulak verin;" sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.

46/30- Dediler ki: "Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir."

46/31- "Ey kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve Ona iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun."

46/32- "Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler."

Bu ayetlere göre ve bundan önce insan olanlara insandan bir peygamber kuralı içerisinde ya cinler insanların dünyayı tabulaştırarak yaşam biçimlerine göre kuranın tanımladığı yabancı insandır. Ya da cinlerin gelip kuran dinledikleri Muhammet cin kılığına girerek onlara vahiy anlatmaktadır. Veya cinlere yine kendi cinslerinden görülmeyen bir varlıklardan bir peygamber gelmesidir.

6/128- Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu 

insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah'ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.

6/129- Böylece Biz, kazandıkları dolayısıyla zalimlerin bir kısmını bir kısmının başına geçiririz.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şahadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.

Görüldüğü gibi cinlere de elçiler ve uyarıcılar geliyormuş. Demek ki onlar da birer insandan sapma varlıklardır. Peki biz kendi kafamıza göre onların insan dışında bir varlık olduğunu mu söyleyelim. Eğer ayette geçen insan ve cin kelimesinin kullanılması sizi şaşırtıyorsa kuranda başka ayetlerde insan ve insan olduğunu herkes bildiği ve tartışmadığı halde neden onların insanlardan ayrı varlık olduğu düşünülmüyor da cin kelimesini insanla beraber anınca cinlerin insanlardan farklı varlıklar olduğu konusunda ısrar edilip duruluyor.

2/92- Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.

2/93- Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkârları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"

2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."

2/95- Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Konu akışından da anlaşıldığı gibi Yahudilerin yaşam biçimlerinden ve din anlayışlarından söz etmektedir. Doksan altıncı ayette Onları derken Yahudilere atıf yapmaktadır. O zaman Yahudileri, insanlardan ve şirk koşanlardan dünyaya karşı daha ihtiraslı bulursun derken insan olduğu halde üç değişik insanla ilgili yaşam biçimleri farklı insandan söz etmektedir.

İNSAN: Yol seçmemiş fakat yol seçmeye namzet her iki yola eğilimli nötr bir varlıktır. Kâfir; gerçeği örten insan demektir. Münafık; iman etmediği halde iman etmiş gibi görünen kâfir insan demektir. Nebi; vahye muhatap olan insan âlim bilen insan gibi insan olduğu halde yaşam biçimlerine ırklarına cinslerine renklerine göre isimler alması onu insan özelliğinden uzaklaştırmaz.

15/6- Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler.

51/52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.

Bu ayetlerde de gördüğünüz gibi, Toplumların yaşam biçimlerden uzaklaşarak onların dininden farklı bir din ile karşılarına çıkınca toplum kültürüne geleneklerine yabancı kalması nedeniyle bu ifade kullanmışlardır. Bu ifade bizim kültüre de yerleşmiştir. Tahılların içerisinde tahılları dışında gelişmiş olan otlara da yabani otlar ifadesi de kullanılmaktadır. Yani o bölgeye buğday ekilmişse buğdayın dışında kalan bütün otlar yabani otlar olarak anılır.

Veya bir narinciye bahçesinde (bunu ziraat yapanlar iyi bilirler) çıkan böğürtlen gelem ağrı ayrık bahçelere zarar verdiğinden dolayı onlar yabani otlar kategorisinde anılırlar ve bahçeden uzaklaştırılırlar.

SONUÇ: İslam toplumlarında kuranın dışında bir cin kavramının yanlış anlaşılması nedeniyle Toplumlarda psikolojik ve ruhsal yönden rahatsızlık geçiren insanların, istismar malzemesi olmuştur. Üfürükçüler toplumun yanlış anladığı bir cin anlayışını kendilerine bir geçim kaynağı olarak yapmışlardır.

Kuranda geçen can kelimesi ile cin kelimesi karıştırılmış can kelimesini cin diye tercüme etmeleri sonucunda topluma kültür olarak yerleşmiş yanlış batıl inancı kuran okuyanlar da bunun üzerine kuranda geçen cinlerle ilgili ayetler bina ederek sanki insanlarda ayrı beş duyular ile algılanamayan bir varlık olduğu inancı hala yaygın olarak görülmektedir.

Umarım cinle ilgili kuran anlatılarını derinden düşünenler artık yeryüzünde alaha karşı ibadet ve kullukla sorumlu bir varlık olmadığını cinlerin de insan tanımının içerisinde davranış biçimi ile farklılığı olduğu bilinecektir.

Doğru anladıklarımız Allahtan yanlış davranış ve hatalarımız ise kendimize aittir.
ALİ RIZA BORAZAN

MERSİN -ANAMUR

http//kuranianlamametodu.blogspot.com
alirizaborazan@hotmail.com