RAHMN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA.
ÖNSÖZ
Kuran; Birçok
müfessirler tarafından tefsir edilmeye çalışılmıştır. Ama ne yazık ki Kuran’daki
ayetlerin anlatmak istediği manayı, Kuran’daki ayetlerle değil, Kuran’ın
dışından gelen bilgi ve ön yargılarla kuran tefsir edilmeye çalışılmıştır. Oysa Her ilim ve her ideoloji kendi
sistematiği içerisinde kendisini tanımladığı gibi, kuran da kendini kendisi
tanımlamış ve açıklamıştır. Kuran’ın dışından gelen bilgiler ve anlatışlar
Kuran’ı tanımlamaya ve anlatmaya hakkı olmadığı gibi yetkisi de yoktur.
Kuran; Peygamberimizin
peygamber oluşuyla birlikte başlayan anlatım ile peygamberimizin peygamberlik
tarihinin bitişi ile son bulan bir kültürün bir edebiyatın dili, Kuran’da
yansıtılmıştır. Kuran’da geçen bir kelime Kuran’da geçen başka ayetler
içerisine anlatılmıştır. Herkes kuran hakkında bir tanımlama getirmeye
çalışmıştır. Ama her şeyin bir doğrusu olduğu gibi bir de yanlışı vardır.
Kuran’a kuran dışından
gelen yaklaşımlar Kuran’ı doğru açıklamaya uygun değildir. Kuran’daki bir
ayetin doğru anlaşılabilmesi için önce Kuran’da geçen diğer ayetlerle
çelişmemesi, İkinci olarak evren yasalarıyla çelişmemesi, Üçüncüsü olarak
akılla çelişmemesi gerekir. Dördüncü olarak da ayet doğru anlaşılmışsa pratik
hayatta verim ürün alınması gerekir.
Peygamberlere verilen
hikmet budur. Allah kendi vahyini nebilere vahy ederken onlara aynı zamanda bu
vahyi anlama feraseti ve yeteneği vererek doğru düşünmenin metodunu da
vermiştir. Kâinatta yaratılmış her bir varlık, bir yere konmuş ona Allah
tarafından bir değer biçilerek ait olduğu yer belirlenmiştir. Kuran’da geçen
hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmadığı gibi. Kâinatta yaratılmış
hiçbir varlık da hiçbir varlığın yerine konulmamıştır.
Bir ağaç üzerinde ne
kadar yaprak varsa, hiçbir yaprak hiçbir yaprağın aynısı değildir. Yağan kar ve
dolu daneleri de hiçbir kar ve dolu taneleriyle aynı değildir. Dünya üzerinde
bu güne kadar gelmiş geçmiş insanların parmak uçlarının çizgileri hiç birbirine
benzemediği gibi kıyamete kadar var olacak olan insanların da parmak uçları da
hiç birinin aynısı olmayacaktır.
75/4- Evet; onun
parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
Kuran’ı doğru
anlamanın önünde Temel olan engel Kuran’ı okurken ve anlamaya çalışırken, ön
bilgi ve önyargılardan uzaklaşarak Kuran’ı sadece Kuran’da geçen kelime ve
ayetlerle Kuran’ı anlamaya çalışmak lazımdır. İşte Müessirler Kuran’ı tefsir
ederken genelde müteşabih ayetlerin anlaşılmasında sıkıntıya düştükleri zaman O
ayetleri peygamber anlar anlayışıyla peygamberden olmayan hadisler peşine
düşmüşler ve o Kuran’ı anlama sihri orada bozulmaya başlamıştır.
Çünkü hadisler bir
belge ve ilim niteliği taşımaz taşıyamaz da. Hadislerin büyük bir kısmı, ehli
kitap tarafından uydurulmuştur. Kuran’ın inişiyle hadislerin gündeme gelmeye
başlaması arasında yüz elli iki yüz sene gibi bir zaman geçmiştir.
Ağızdan ağza dolaşan hele hele çok cahil ve zalim olan insanların eline de düşerse bunlardan ne kadarı doğru olarak kalabilir? Yüz binlerce hadisler içerisinde Kuran'daki bir ayetin kastettiği manayı arayıp bulmak da ayrı bir dert olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten peygamber de gelen vahye göre hayatını düzenlemiş ve Kuran’ın dışına çıkmamıştır. Kuran bunu bize şöyle anlatmaktadır.
Ağızdan ağza dolaşan hele hele çok cahil ve zalim olan insanların eline de düşerse bunlardan ne kadarı doğru olarak kalabilir? Yüz binlerce hadisler içerisinde Kuran'daki bir ayetin kastettiği manayı arayıp bulmak da ayrı bir dert olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten peygamber de gelen vahye göre hayatını düzenlemiş ve Kuran’ın dışına çıkmamıştır. Kuran bunu bize şöyle anlatmaktadır.
69/40- Hiç şüphesiz o
(Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41- O, bir şairin
sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42- Bir kahinin de
sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43- Alemlerin
Rabbinden bir indirilmedir.
69/44- Eğer o, Bize
karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45- Muhakkak onun
sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46- Sonra onun can
damarını elbette keserdik.
69/47- O zaman, sizden
hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
Görüldüğü gibi,
peygamberleri kutsallaştıran ona itaat etmeyi sağlayan olgu onun kendisinden
bir vahiy uydurmadığı o sadece Allah’ın söylediklerini söylemesi ve onu pratik
olarak yerine getirmeleriyle diğer insanlardan onları ayrı bir konuma
taşımaktadır. Ona itaatin Allah’a itaat olması ona itaatsizliğin Allaha
itaatsizlik olması bu sebepten kaynaklanmaktadır. Elçiye zeval olmaz derler ya
o kendisinden uydurmuyor o sadece Allah’ın verdikleri emir ve yasakları
aktarıyor.
Bir mümin kadın ve
erkek her hangi bir konuda bunu ben kabul etmiyorum deme hakkına sahip
değildir.
33/ 36- Allah ve
Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o
işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne isyan
ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
İnsan ya iman eder. Vahyi
emirler, hem söylemde hem de yaşamda onun hayatını şekillendirir. Ya da iman
etmez kendi aklına ve diğer insanların peşine takılarak hayatını şekillendirir.
Elbette ne şeytanın ne de nebi ve resullerin insanlar üzerinde zorlayıcı bir
güçleri yoktur.
Her insan bu dünyada yetki ve sorumluluk sahibidir. Kimse kimsen üzerinde yola gitmede ne bir kurtarıcı ne de sorumluluğu üstlenme pozisyonunda değildirler. Hiçbir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götüremezler. Sadece teklif sunarlar.
Her insan bu dünyada yetki ve sorumluluk sahibidir. Kimse kimsen üzerinde yola gitmede ne bir kurtarıcı ne de sorumluluğu üstlenme pozisyonunda değildirler. Hiçbir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götüremezler. Sadece teklif sunarlar.
Kuran’ın doğru
anlaşılması üzerinde tefsircilerin yanılmış oldukları bazı konuları başlıklar
halinde kısa kısa açıklayarak benim Kuran’ı tefsir ederken anlattığımı
okuyucular okurken kolay anlamada önemli bir katkı sağlayacağını umuyorum.
ALLAH DÜNYA HAYATINDA
İNSANLARIN YAŞAM BİÇİMLERİNE MÜDAHALE ETMEZ.
Belki Bu başlık ilk
olarak bu güne kadar geleneksel olarak anlatılan ve anlaşılan İslam anlayışını
silkelemektedir. Ama göreceksiniz ki Kuran’ın doğru anlaşılmasının önünde ilk
sırayı bu yanlış anlayış oluşturmaktadır. Dünya hayatı bir imtihan ve Allahın
gözetleme yeridir.
67/2- O, amel
(davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek
için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Dünya hayatında Allah
insanlara aklını takvasını ve fıskını vermiş ve insanlar her iki yola gitmek
istediklerinde her iki yolda da yürüyebilecek malzemeleri de vererek her insanı
bir fert olarak bir zaman dilimi içerisinde kendi özgür iradeleriyle denemeye
tabi tutmuştur. Ve hiçbir
müdahalede bulunmamıştır. Asıl yapılan suçların cezası din günü olan ahiret
âleminde verilecektir.
35/ 45- Eğer Allah,
kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin)
sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye
kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah
Kendi kullarını görendir.
Bu konunun anlaşılması
biraz zaman alacaktır.. Çünkü bu kuranda geçen bu anlatımlar edebiyat dilinde
mecazi kuran dilinde de müteşabih olarak geçmektedir.
Müteşabih: kelimesinin
asıl anlamı benzeşen ve karmaşık olan ayetler anlamını ifade eder. Bunu anlayabilmek
için de kuranda geçen diğer ayetler hakkında derin bir bilgiye sahip olmak
gerekir. Bazı örnekler vererek bunları kısacık da olsa bilgi vermeye çalışalım.
Hazreti İsa’nın
ölüleri diriltmesi kuranda geçmektedir. İlk olarak kurana iman etmiş bir insana
hazreti İsa Hayati fonksiyonunu yitirmiş bir insanı ve canlıyı diriltemez. Böyle
bir olay olmamıştır. Desen hemen seni ayeti yalanlamakla suçlarlar. Hâlbuki Kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birisi canlı olduğu halde
duyarsız insanları vahiyden uzak insanları kastetmektedir. Diğeri ise hayati
fonksiyonlarını yitirmiş olan ölülerden bahsetmektedir.
Bu ayetin hangi konuda
ve Kuran’da ne anlama geldiğini Kuran’da geçen diğer ayetlerin sınırlarını
ihlal etmeden anlamını orada yakalamak lazımdır. Eğer bir okuyucu o ayeti
okurken şu ayeti de beraberinde düşünebilmiş olsaydı o anlayışından hemen
vazgeçerdi.
21/ 95- Yıkıma
uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz
onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Kuran çelişkisiz bir
kitap olduğunu söylerken bir taraftan hazreti İsa’nın öleni diriltsin hem de
Allah ölenin dünya hayatında geri gelmeyeceğini söylesin. Bu çelişki olmayan
bir kurana çelişki meydana getirmez mi?
Bir ayette Allah dünya
hayatında İnsanların suç işlemesiyle cezalandırmayacağını söylüyor. Bir ayette
de suç ve zulüm işlemeleri dolayısıyla helak ettiğini söylüyor bir ayette de
hem kâinatın hem de gönderilmiş olan kitabın çelişmezliğin-den söz ediyor.
Kuran’da anlatılan kıssalar olaylar arasında bir tutarsızlık varsa ateistler ve deistler burada haklı çıkmış olurlar. Kuran’ın Muhammedin tecrübi bir bilgi sonucu kendi yazdığı ve yazdırdığı kitap hükmüne girmiş olurdu. Hayır, ben Kuran’ın yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından insanlar içerisinden seçtiği bir elçiye ve nebiye vahy ederek gönderildiğine iman ediyorum. Biz kuran anlayışımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Kuran’da anlatılan kıssalar olaylar arasında bir tutarsızlık varsa ateistler ve deistler burada haklı çıkmış olurlar. Kuran’ın Muhammedin tecrübi bir bilgi sonucu kendi yazdığı ve yazdırdığı kitap hükmüne girmiş olurdu. Hayır, ben Kuran’ın yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından insanlar içerisinden seçtiği bir elçiye ve nebiye vahy ederek gönderildiğine iman ediyorum. Biz kuran anlayışımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Kuran’da ve kâinatta
da hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. Çelişki ve tutarsızlık bizim yanlış
anlayışımızdadır. Yine konumuza geri dönecek olursak Allah evrene insanoğlunu
halife olarak koymuş ve kendisi insan için sermaye olabilecek her türlü
malzemeyi vermiş ve vermeye devam ederek insanların özgür iradelerine hiçbir
zaman dünya hayatında müdahale etmemiştir.
Ama insanlar evrende
düzgün yolda yürümedikleri zaman, ceza gibi algılanan fakat bunlar Allah’ın
cezası değil insanların kendi ellerinden dolayı başlarına gelen
felaketlerdendir. Birisi evrenin yasalarına uymadıkları zaman başlarına gelen
felaketler. Bunlar deprem sel afetleri, ateş
denizler, yırtıcı hayvanlara olan iletişim kurallarına uymadıkları zaman bir
takım zararlar görmektedirler.
Deprem kaç şiddetinde
süregelen bir sünnet olarak o bölgede oluyorsa o olagelen şiddetten daha
dayanıklı binalar yapılması lazım ki o sarsıntı geldiğinde zarar görülmesin. İşte
bu felaketlerin insanların iman edip etmemeleriyle alakası yok insanların
evrensel kurallara uyup uymamalarıyla alakası vardır.
Olaylarda görüldüğü
gibi depreme karşı dayanaklı binalar yapan ülkeler burnu bile kanamadan o
sarsıntıları atlat maktadırlar. Bu yasalar insan yaşamında her alanda aynıdır.
Trafik kurallarına uymayanların başlarına gelen felaketler, denize girme
kurallarına uymamanın sonuçları, ateşin kurallarına uyulmadığı zaman sonuçlar,
hep bunlar Allah'ın dünyayı kullanma kılavuzunun içerisinde bilenler için
mevcuttur.
İkinci bir felaket
insanların insanlar elleriyle verilen cezalardır. İnsanlar eğer bir insanı öldürürse veya
zulmederse Allah zalim olanlara müdahalede bulunmaz. Ancak bu müdahaleyi diğer
insanların fıtratlarına yerleştirir. Ve onlar birbirlerine müdahale eder ve
zarar verirler. Ayette de onu anlatıyor.
22/40- Onlar,
yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere
yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini
kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler,
havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır
giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder.
Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.
Öyleyse Kuran’da geçen
Nuh Tufanı ad, sem ut Salih ve diğer kavimlerin başlarına gelmiş gibi anlatılan
felaket ve helakler edebiyat dilinde mecazi kuran dilinde müteşabih olarak
anlatımlardır. Helak denemeye tabi tutulan insanların dersine çalışmayıp da
oyun eğlenceyle vakit geçiren öğrencilerin sınıfta kalarak dünya hayatında
rezil olmaları gibidir.
İnsanlar imtihanı kaybedenler ahiret âleminde cezalandırılacaklardır. Kuran bunları kıssalarla olacak olan olayları, olmuş gibi anlatmaktadır. Bunları surelerde ve ayetler konu içerisinde geçtikçe detaylı olarak Allah ömür verirse anlatmaya çalışacağım.
İnsanlar imtihanı kaybedenler ahiret âleminde cezalandırılacaklardır. Kuran bunları kıssalarla olacak olan olayları, olmuş gibi anlatmaktadır. Bunları surelerde ve ayetler konu içerisinde geçtikçe detaylı olarak Allah ömür verirse anlatmaya çalışacağım.
MUCİZE KAVRAMININ YANLIŞ ANLAŞILMASI
Kuran’da mucize
kelimesi geçmez ama bizim kültürümüze Kuran’da ayet olarak geçen kelimeler mucize
olarak tercüme edilmiştir. İnsanları yanıltan Allah’a ait olan ayetlerin sanki
peygamber tarafından insanları iman etmeleri için onlara verilen oğlan üstü
haller olarak anlatılmıştır.
Kuran’da geçen ayet
kelimesi kâinatta Allah’ın yaratmış olduğu zerreden küreye kadar ne varsa
hepsinin yaratılışı için kullanılmış bir kelimedir. Kuran’ı anlayışta bir inek
ayet olduğu gibi bir savaş da ayettir. Bir insan bir deve de ayettir.
Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik onların söylediklerinin vahiy
olmasıdır. İşte Allah’ın peygamberlere verdiği bizim kültürümüzde mucize geçen
olay budur.
29/50- Dediler ki:
"Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?"
De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir
uyarıcıyım."
29/51- Kendilerine
okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman
eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İslam toplumlarının
anladıkları ve algıladıkları gibi Allah peygamberlere, On parmağından su akıtarak askerlerini
sulaması kuru çeşmeyi sulandırması ölüleri diriltmeleri ellerinde sihirli bir
değnekle istediklerini yapmaları için olağan üstü mucizeler vermemiştir. Allah’ın
peygamberlere verdiği mucize sadece vahiyler ve kitaplarıdır.
Eğer Kuran “İşte size
mucize bir deve “ dediği zaman bunu Salih
peygamberin insanları iman
ettirmek için mucize olarak dağdan deve doğurttu olarak anlarsak o zaman Allaha
ait olan ayetlerin peygamberlerde zuhur etmesi anlamına gelir ki, İsa
peygamberin ilahlaştırılması gibi diğer peygamberler de ilah konumuna sokulmuş
olurlar. Allah Kendi bilgilerinin insanlara nasıl ulaştığı konusunda Kuran’da
anlatmıştır.
Ne yazık ki ayet
kelimesi geçen ayetler, yalnızca Kuran’daki sureleri meydana getiren ayetler
olarak anlaşılması Kuran’ın doğru anlaşılmasını önemli ölçüde engellemiştir.
Evrende yaratılmış olan hangi bir organizmayı insanlar toplanıp bir araya
gelseler yapabilirler? İnsanları aciz bırakan mucize olan onların kendileridir.
İşte peygamberlerin yaptıkları o mucizelerin Allah’a ait olduklarını insanlara
göstermektir. Yoksa hiçbir peygamberin Allah'a ait olan bir varlığı mucize
olarak yapması ve göstermesi olacak şey değildir.
İnsanların
yanıldıkları konulardan birisi de Kuran’da kıssalar anlatılırken kelimelerin
mecazi anlamda mı yoksa gerçek anlamında mı kullanıldığı konusunda ayırım
yapılamamasından kaynaklanmaktadır. Bazı kuran okuyucu ve savunucusu
kardeşlerimin yanıldıkları noktalardan birisi de Kuran’ın indiği toplumların
tarihi sosyal kültürel yapılarının bilinmesiyle ayetlerin anlaşılmasına
doğrudan etki edeceği inancındadırlar.
Hâlbuki tarih bir insanın olaylara bakış açısının belgelenmesi anlamdadır. O zaman hiçbir tarihçi Allah’ın baktığı gibi bakabilme onların iç yüzünü kavrayabilme yeteneğine sahip değildir. Bu tarihi bilgileri kuran anlayışına bir delil olarak getirilip konulursa doğru bir anlayış olmaz kanaatindeyim.
Hâlbuki tarih bir insanın olaylara bakış açısının belgelenmesi anlamdadır. O zaman hiçbir tarihçi Allah’ın baktığı gibi bakabilme onların iç yüzünü kavrayabilme yeteneğine sahip değildir. Bu tarihi bilgileri kuran anlayışına bir delil olarak getirilip konulursa doğru bir anlayış olmaz kanaatindeyim.
Kuran o kültürü saf ve
yalın bir biçimde kendi sistematiği içerisinde anlatmış zaten. Biz Kuran’dan
doğru bir anlayışı ancak kavramakla anlayabiliriz.
Kuran’ı insan
kitabından uzaklaştıran Olgulardan birisi de gayp haberleriyle ilgili
bilgilerdir. Asıl peygamberlerin peygamber olduğu bu bilgilerle anlaşılabilir.
Zaten cemaat liderlerini kendi cemaatine saygınlığını kazandırmak için böyle
gaybi bilgiler sunarak onları kendilerine itaat etmesini sağlamışlardır.
Onların gayba ait söyledikleri zan ve tahmindir. Hatta vahyin dışında peygamberlerin de bilgi vermesi mümkün değildir. Ancak Allah’ın peygamberlere kuranda bahsedilen gayıp haberleri vahiyle bildirilen gayp haberleridir.
Onların gayba ait söyledikleri zan ve tahmindir. Hatta vahyin dışında peygamberlerin de bilgi vermesi mümkün değildir. Ancak Allah’ın peygamberlere kuranda bahsedilen gayıp haberleri vahiyle bildirilen gayp haberleridir.
Kuran iki gayıp
haberinde peygamberleri bilgilendirmiştir. Birsi insanlar dünya hayatında
yaşarlarken sonucuna varılan gayıp haberi ikincisi de insanlar dünya hayatında
hiçbir zaman ulaşamayacakları gayıp haberleridir. Bir peygamberin kendisinden
sonra gelecek olan ve gelmemiş olan bir peygamberi müjdelemesi onun kendisine
ait bir gayıbi bilgi olamaz.
Çünkü gelecekte kimin
peygamber olacağı konusunda insanın bilgi sahibi olması insan yaratılışına
uygun değildir. Bir başka gayıp haberi de kendi sahasında uzman olmadığı halde
o sahada uzmanların toplanıp da verdiği bilgi konusunda fikir birliği
edinmeleridir. Hiçbir ilim kendi dalıyla ilgili Kuran’dan bir bilgi verilsin de
onun ilmiyle çelişsin bu olmamıştır.
Bir insanın bütün
ilimlere karşı söylemiş olduğu bir söylemin tıpatıp uyuşması onun insan sözü
olmadığını gösterir.
İkinci Gayıp ve en
önemli gayıp bilgisi de budur. Ahiret âlemi ile bilgilerdir. Evrenin hiçbir
yerinde ahiret âlemi ile bilgiye ulaşılamaz. Zaten peygamberlik olgusunu kabul
etmeyen ata dini mensupları onun için ahiret âlemini kabul etmemektedirler. Bu
bilgiyi peygamberlerden başka bilen yoktur.
Onlar aracılığı ile
ahiret inancı toplumlara yerleşmiştir. Peygamberler de kendilerinden üretmezler
onlara Allah bu bilgiyi verir.
Kuran’ın
anlaşılmasında önemli olanı Kuran’ın ne söylediğinden ziyade Kuran’ın ne
söylemek istediğinin yakalanması gerekir. Allah dilediğimi saptırırım
ifadesinde yol seçme özgürlüğü verilen insanlardan dileyeni saptırırım
anlamının yakalanması gerekir. “Allah bana borç verin” İfadesinde, Allah’ın
hiçbir şeye ihtiyacı olmadığının bilinmesi borcu ihtiyaç sahipleri için cennet
karşılığında Allah için vermek anlamında olduğunun çıkarılması gerekir.
Kıssalarda anlatılan
helak edilen kavimlerin helakinin tabiat kuvvetleriyle yok edilmesi anlamında
değil, ahiret âleminde onları korkunç cezalandırılması olduğunun bilinmesi
gerekir. Adam Allah’a küfrediyor, Allah’tan bir ses yok, adam küçücük kızlara
tecavüz edip öldürüyor.
Allah’tan yine bir ses yok. Adam öldürüyor. Allah’tan yine bir ses yok bu sefer adam Allah’ın bir ceza vermeyeceği anlayışına kapılıyor. Bu yapılan zulümler karşılıksız kalmayacak ya insanlar eliyle ya da Allah’ın ahiret âleminde cehennem azabı ile bu cezalar mutlaka verilecektir.
Allah’tan yine bir ses yok. Adam öldürüyor. Allah’tan yine bir ses yok bu sefer adam Allah’ın bir ceza vermeyeceği anlayışına kapılıyor. Bu yapılan zulümler karşılıksız kalmayacak ya insanlar eliyle ya da Allah’ın ahiret âleminde cehennem azabı ile bu cezalar mutlaka verilecektir.
Belki de yakın zamana
kadar, genel olarak bakıldığında duyulmamış konuları dile getirmeye
çalışacağız. Şimdiye kadar Kuran’ın bakış açısının dışında bir bakış açısıyla
bakılarak bir takım tefsirler yapılmıştır.
Ancak Kuran’ı Kuran’la anlatan ve insanlara nebilerin sanki ayaktaymış gibi diri olarak insanlara sunulan bir tefsir karşınıza çıkmamıştır. İnşallah Kuran’ın çağımızda nasıl dinleyenleri ve kendisine tabi olanların dirildiğine dünya şahit olacaktır.
Ancak Kuran’ı Kuran’la anlatan ve insanlara nebilerin sanki ayaktaymış gibi diri olarak insanlara sunulan bir tefsir karşınıza çıkmamıştır. İnşallah Kuran’ın çağımızda nasıl dinleyenleri ve kendisine tabi olanların dirildiğine dünya şahit olacaktır.
Kuran her çağa hitabe
diyor. Bu çağımıza da hitabe diyor. Ve kıyametin sona kadar onun diriliği
inananları diri tutacaktır. Raflarda saklanan tozlanan Kuran’ın raflardan
inecek ve insanlar cehalet karanlığından aydınlığa kavuşacaktır.
Tekrar cehalet karanlığına düşen insanlar onu okudukça onda dirilecekler ve İslam toplumu ezilmişlikten yanlış olan kader anlayışından kurtulacaklardır.
Tekrar cehalet karanlığına düşen insanlar onu okudukça onda dirilecekler ve İslam toplumu ezilmişlikten yanlış olan kader anlayışından kurtulacaklardır.
Doğru bir anlayışla
yeniden dirilecekler. Mustazaf olma yerine güç ve iktidar olacaklar ve ekini ve
nesli yok etme yerine adaleti ihsanı emredecekler. insanlar tekrar hangi dinden
hangi meşrepten olurlarsa olsunlar akın akın İslama yani güvenilen emin ve esenlik içerisinde olan yere sığınacaklardır.
Yeni başladığım kuran
tefsirini, yıllarca çalışmamın bir ürünü olan kuran anlayışımı Allah yaşım
ilerlemesine rağmen, inşallah ölmeden insanlarla paylaşma fırsatı verir. Dünyada Allah’ın bana ayırdığı zaman
dilimi içerisinde ona iyi bir kul olmayı kovulmuş Şeytanın zulmüne uğramadan bana
son nefesime kadar sadece kendisini rab edindiğimi hem insanlara şahit hem
meleklere şahitlik ettirir. Kendi huzuruna çıktığım zaman beni mahcup etmez
edilmesine de müsaade etmesin niyazında bulunuyorum.
İnsan olmak hata
yapabilme olgusunu ve dürtüsünü
de beraberinde taşımaktadır. Elbette bu tefsirimde gerek gaflet sonucu gerek
idrakte eksilik sonucu yaptığım tüm hatalar ve yanlışlar bana aittir.
Doğrularım ise hatadan eksiklikten münezzeh olan saygının hürmetin ihtiramın hamdın övgünün sadece ve sadece layık olan Allah’a aittir.
Doğrularım ise hatadan eksiklikten münezzeh olan saygının hürmetin ihtiramın hamdın övgünün sadece ve sadece layık olan Allah’a aittir.
Ali Rıza Borazan
Mersin- Anamur
19.12.2013