24 Eylül 2013 Salı

KENDİLERİNİ PEYGAMBER RESUL VE MEHDİ OLDUĞUNU İDDİA EDENLERE KURAN’DAN UYARI







KENDİLERİNİ PEYGAMBER RESUL VE MEHDİ OLDUĞUNU İDDİA EDENLERE KURAN’DAN UYARI!

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA

Allah kendisine muhatap olarak yarattığı en mükemmel varlık insanlardır. İnsanlık tarihinin başlangıcı ile birlikte insanlara bilgi iki kaynaktan gelmektedir. Birincisi vahyi bilgiler, ikincisi de evrensel eşyaya kotladığı bilgilere ulaşılarak gelen bilgilerdir.

1-VAHYİ BİLGİLER.

Kâinatta yaratılmış olan insanlar da dâhil bütün varlıklara vahiy gelmektedir. Dağa arıya, evrene ve insanlara vahyedilmektedir. Yalnız insanlara gelen vahiylerde farklılık olduğu gibi peygamberlere gelen vahiylerde de farklılıklar vardır. Şairin şiir yazarken gelen ilham, mucidin icadını gerçekleştirirken gelen ilham Musa’nın annesine Meryem’e gelen vahiylerde de farklılıklar vardır.

4/163- Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vah yettiğimiz gibi, sana da vah yettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup’a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vah yettik. Davut’a da Zebur verdik.

İNSANARLA ALLAH ÜÇ ŞEKİLDE KONUŞUR.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

a)vahiyle

b)Elçi aracılığı ile

c)perde arkasından

a)-Allah’ın insanlarla vahiyle konuşma şekli: Bu konuşma şekli sadece nebilerle konuşma şeklidir.

2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

İnsanlık tarihinin başlamasıyla beraber başlayan bu olgu son nebi ve resule kadar devam edip gelmiştir.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

İşte deistlerin ve ateistlerin inkar ettiği olay budur. Bu sebeple, Allah onlara genel bir başlık altında müşrik ifadesi kullanmaktadır. Allah’ın onlarla konuşmaması onları arındırıp hidayete getirmemesi ve Allah’ın onlara düşman olması bu sebepten dolayıdır. Yani Hayata bakış pencereleri bu şekilde olduklarından dolayı gerçeği asla görememektedirler.

23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.” 

Nitekim Kuran Böyle hayata bakan bir adamın durumunu şöyle izah eder.

2/259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”

Bu ayeti Kuranın bütünlüğü ve evrensel yasalar çerçevesinde iyi tahlil edip anlamak gerekir.
” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti.”

Yüz yıl ölü bırakılması ne anlama geliyor? Bunu Kuran’ın konuşma dinlin çözülerek bu anlamın karşılığını yakalamak gerekir.

Kuran insanın yaşadığı Hayat süresince Allah’ın kedisine göndermiş olduğu uyarıcılara karşı duyarsızlaşarak ahi ret âleminde diriltileceğini kabul etmemesi ve vahiylere karşı duyarsız olarak yaşamalarını anlatmaktadır.

Yani Nasrettin hocanın eşeğine yeşil gözlük takılarak kuru otları yeşil sanıp yediği gibidir. Vahye karşı duyarsız olanların ahi ret aleminde yeniden bir diriliş ve hesaba çekileceğini kabul etmemeleri Onları asla uyarıcılara karşı duyarlılığa yaklaştırmamaktadır.

Nebilerin insanlığa getirdikleri en büyük haber ahi ret alemi ile ilgili getirdikleri haberdir. Şimdi Nuh kavmi ile bir kıssanın özetini naklederek bu konuya bir açıklık getirmesini sağlayalım.

7/59- Andolsun Biz Nuh'u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım."

7/60- Kavminin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler.

7/61- O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi.

7/62- "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum.

7/63- "Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?"

7/64- Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.

Kuran’da bahsedilen ahi ret hayatıyla ilgili gayıp haberi sadece inananlar için geçerlidir. Bu olaya iman etmeyenler Ah ret hayatında dirilip yalanladıkları olaya şahit olunca artık inkâr ettikleri olaya bizzat kendileri şahit olacak ve şöyle diyeceklerdir.

50/20- Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.

50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. 

50/22- "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir."

50/23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."

50/24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, 

50/25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,

50/26- Ki o, Allah'la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.

50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi."

50/28- (Allah buyurur:) "Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim."

50/29- "Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim."

İşte gelen nebi ve resulleri inkâr edenlerin düştükleri durum ve karşılaştıkları sonuç budur.

Eğer Allah nebileri insanlığa göndermemiş olsaydı Ahi ret ile ilgili bilgileri insanların öğrenmesi ve bilmeleri mümkün olmazdı.  Bizzat bu bilgiler Allah’ın insanlarla kendisi arasında seçmiş olduğu nebilere bildirmesi ile mümkündür.

b)-Elçi aracılığı ile Allah’ın insanlarla konuşması!

Kuran’da elçi kelimesinin orijinal metinde karşılığı resuldür. Resullük görevi Bizzat nebilere yüklenmiş olduğu gibi aynı zamanda nebilerin getirdikleri mesajları doğru anlayan ve doğru yaşayanlar için de yüklenmiştir. Her nebi kendisine Allah’ın bildirdiklerini insanlara tebliğ etmesi aynı zamanda onların da bir resul olduğunu göstermektedir. Yani her nebi bir resuldür ama her resul bir nebi değildir. Eğer bazılarının söylediği gibi, Resul nebilerden daha ön planda olmuş olsaydı Şu ayeti nereye koyacaktık?

22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

Meleklerin yaratılış gayesi âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıklara secde etmesi onlar ister takva yolunda gitsinler isterlerse de fısk ve fücur yolunda gitsinler emirlerine hizmet eden varlıklardır. O zaman meleklerin resullüğü Allah’ın kendilerine kotlamış olduğu bilgileri ve aynı zamanda kendileri ile insanlar arasında kurmuş oldukları diyalog onların Allah ile insanlar arasında elçiliğidir.

Elma ağacının Allah’ın onlara yerleştirdiği maharetle elma vermesi armut ağacının armut vermesi ineklerin süt vermesi rüzgârın bulutları sürükleyerek,Yağmur yağdırması hep Allah’ın melekler aracılığı ile insanlarla kendi arasında elçi seçmesidir. 

O zaman nebi insandan olan fakat resul ise hem insandan olan hem de meleklerden olan elçilerin adı ise melekler asla insanlardan üstün bir konumda olmayıp insanlara hizmet eden ve insanların emirlerine amade olan varlıklardır.

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

İblis de melekler kategorisinden olup diğer meleklerden nüans farkıyla ayrılmaktadır.

İblis: İnsanı inkâra, isyana, fuhşa, haramlara daha doğrusu Allah’ın men ettiği Yasakları, teklif sunmakla görevli bir melektir.
İblis olgusu insanlarda olmamış olsaydı insanlar da melekler gibi asla günah işlemezler ve Allah’ın kendilerine yüklemiş olduğu bilgilerin dışına çıkmazlardı insanların da denenmesine ihtiyaç kalmazdı.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Âdem’e yasaklanan ağaç da iblisin teliflerinin ta kendisidir. Eğer ayette de belirtildiği gibi İblis olgusu olmamış olsaydı İnsanlar da diğer melekler konumunda olurlardı İnsanların denemeye tutulması iblisle olmaktadır.

Bu açıklamaları sadece meleklerle insanın farklılığını izah etmek için yaptık. Demek ki Meleklerin resullüğü ile insanların resullüğü tamamen farklı ve aynı zamanda resul kelimesi nebi kelimesinin önüne geçemez ve resullük hiçbir zaman nebilikten üstün  değildir.

c)-Allah’ın insanlarla perde arkasından konuşma şekli.

Perde arkasından konuşma şekli sadece Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlere kitaplara ahiret âlemine inanmayan deistler ve ateistler ve gelen nebilere iman etmeyenler için kullanılmıştır. Bir ayetle bunu pekiştirmeye çalışalım.

17/45- Kuran okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.

17/46- Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran'da sadece Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.

Demek ki perde kelimesi İnkâr edenler içi kullanılmıştır Yani Allah’ın Evrene yerleştirmiş olduğu bilgileri deney gözleme dayanarak çözmesi ve insanlar kendi istekleri doğrultusunda madenleri bitkileri ve hayvanların konuşma dilini çözerek Kullanmaları Allah’ın onlarla perde arkasından konuşmalarıdır.

2-ALLAH’IN EŞYAYA YÜKLEMİŞ OLDUĞU BİLGİLER.

İnsanoğlunun yaratılışıyla başlayan Bu bilgiler İnsanoğlunun yaşamasının sonuna kadar gelmeye deva edecektir.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi..

Kuran’ın burada dikkat çekmek istediği en önemli konulardan birisi zaman kavramının Allah’a göre olmadığı sadece insanlara göre olduğunu vurgulamaktadır. Yani Allah geçmişi anı ve gelecek olan zamanlarda öğretilecek olan bilgileri aynı anda kullanma sanatı yaparak Allah katında “ ol” denmesiyle olu veren olaylar insanlar için bir zaman dilimine yayılarak ola gelmiştir.

İnsanların ilk yaratılışta bilgileri sıfır idi. Bilgi bir taraftan nebiler aracılığı ile gelirken bir taraftan da doğaya çevreye yöneldiklerinde eşyadan öğrendikleri bilgiler her insan kuşağına bir kültür mirası olarak oluşmaktadır. Kendisinden sonra gelen kuşaklar kendisinden önce gelen kuşaklardan devraldıkları Bilgi bir başka ifadeyle kültür miraslarının üzerine kendilerinin de eklemiş olduğu bilgileri de kendilerinden sonra gelen kuşaklara devrederek bu günküğü bilgisayar ve uzay çağına ulaşmışlardır ve halen bilgiler gelmeye öğretilmeye devam etektedir. 

Bu da insanoğlunun Allah’ın evrene yerleştirdiği bilgiler tamamen çözülünceye kadar devam edecektir. Belki de insan kendi kıyametini kendisi kopararak dünya yaşamı son bulacak ve yeni bir yaratılışla insanlar tekrar yaratılıp herkesin yapmış oldukları iyi ve kötü ameller kendi önlerine bir kitap olarak konularak kendi seçmiş oldukları yere kendilerini atacaklardır.

Bu seçtikleri yer ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur olarak karşılarına çıkacaktır.
Allah din günün malikidir.

1/1- Hamd* Alemlerin Rabbinedir. 
1/2- Rahman ve Rahimdir.

1/3- Din gününün malikidir.

Meleklerin âdem’e secde etmesi ve her insanın kendisine ayrılan bir zaman dilimi içerisinde kendisine verilen donanım ve yetenekle dilediğini dilediği şekilde yaparak imtihana tabi tutulmaktadır. Dünya üzerinde de insanların Yaşamlarına bakıldığı zaman Allah’ın insanlar üzerine ister takva yolunda gitsin isterse de iblisin yolunda gitsinler ne özel bir yardımı ne de özel bir engellemesi olmaktadır.

Allah İmtihana tabi tuttuğu insana aklını takvasını fıskını vermiş ve önüne de doğruya ve yanlışa gidebilecek malzemeleri ve yol göstericileri de göndererek kişileri kendi özgür iradeleriyle kendi istedikleri yolu sonucuna katlanmak koşulu ile kendilerine bırakmıştır.

Allah Sadece ahiret âleminde insanların yapmış oldukları iyi ve kötü amellerin karşılığını hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlığa uğratılmadan onların karşılığını eksiksiz olarak verecektir. 

4/49- Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. 

Dolayısı ile Allah kimseyi saptırmaz kimseyi hidayete erdirmez kimseyi bağışlamaz. Ancak Allah sapmayı bağışlanmaya ve hidayete giden yolu insanların önüne teklif olarak sunar ve insanları kendi özgür iradesine bırakarak sonucuna katlanmak koşulu ile Hangi yolu seçip karar vererek gideceklerine kendileri karar verirler.  

Allah insanları kendisi istemedikçe cennete atmaz. Cehenneme de atmaz. İnsanlar kendi ellerinin işledikleri ile kendi kendilerini cennete ve cehenneme atar. Yoksa Allah birisini cehenneme birisini cennete atacak olsaydı Allah adil olmaz Haksızlık yapmış olurdu. 

Hiç kimse kötülükleri yapıp edip de sakın ola ki Allah’ın kendisini bağışlayacağını ummasın. Bağışlama ahiret âleminde değil dünya hayatındadır. Kişinin gitmiş olduğu yanlış yoldan dönerek tövbe ederek,  Doğru yolda yürümeye kendisini yönlendirmesidir Allah artık inkâr ederek ve şirk koşarak gidenleri asla bağışlanmayacaktır.

Yukarıda Allah’tan gelen bilgilerin vahyi bilgiler ve eşyanın yapısına yerleştirdiği bilgileri çözmekle gelen bilgiler olarak iki kısma ayırmıştık. Vahyi bilgiler Son nebi ve resul ile sona ermiştir. Artık Allah’tan bir daha peygamber gelmeyecek .

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Sakın ola ki kendilerinin nebi olduğunu söyleyenlere inanmayın. Artık bir daha ayette de belirtildiği gibi nebilik olayı son bulmuş Allah İnsanlar için her örnekten bir örnek verdiği ve hiç Bir eksiğin bırakılmadığı insanlar eliyle koruduğu bir kitapla yeni bir dönem başlamıştır.

Bazılarının söylediği Gibi Halkın zan ve tahminle söylediği bir sözü sanki Allah söylemiş gibi lanse ederek Yusuf’tan sonra peygamber gelmeyecek diye Halkın söylediği bir sözü Allah söyledi diye anlamak ve anlatmak doğru değildir.

40/34- "Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."

“Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."

“ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Düşünen aklını kullananlar için bu iki söylem bir birisinin aynısı mı? Birisini söyleyen sapmış olan halk diğerini söyleyen ise Allah’tır.

Yusuf’tan sonra nebi gelmemiş olsaydı Son nebi ve resule kadar elçileri nereye koyacaktık? Ama Son nebi ve resul olandan sonra hangi bir nebi ve resul gelmiş bana söyler misiniz?

Nebi, Haber getiren Allah’ın kendilerine vahyetmesi sonucu gayptan haber veren demektir.Eğer Nebiler olmamış olsaydı ahiret âlemi ile ilgili bilgiler nereden bizlere gelecekti? İşte inkâr edenlerin inkâr ettikleri en önemli konulardan birsi budur. 

23/ 37- "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz." 
 
RESULLER GELMEYE DEVAM EDECEK.

Sakın yanlış anlaşılma olmasın. Allah’tan direk olarak vahiyleri alarak insanlara ulaştıran Hem nebi hem de resul anlamındaki resuller, bir daha gelmeyecek. Ancak Allah’ın son nebi ve resul ile getirmiş olduğu Kuran Allah’ın bir kelamı ve kılavuzudur. Bu kuran ile insanlar arasında resullük bir başka ifadeyle elçilik devam edecektir.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa gelen kavimlerin ve onlara gönderilen nebi ve resullerin hayat hikâyelerini de içerisine aldığı Kuran kıyamete kadar da gelecek olan kavimlerin sorunlarını çözebilecek şifreleri kendisinde barındıran ilahi bir Hayat kitabının adıdır. O kuran Allah tarafından insanlar eliyle bu güne kadar korunmuş ve kıyamete adar da korunmaya devam edecektir.

15/9- Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.

Zikir kelimesi farklı anlamlara gelmektedir. Ama buradaki anlamı Son nebi ve resul ile gelen Kuran’ı kastetmektedir. Allah kuranı nasıl korumuştur? Sorusunu biraz açmak istiyorum.

Allah’ın Evrende yarattığı En mükemmel varlık insandır. Bu insanın bir adı kâinattaki bütün varlıkları kendisine boyun eğdirme onları kendi emrine amade kılma nedeniyle dilediğini dilediği şekilde kullanama maharetiyle bir adı da halifedir.

Allah Kendisini temsil edebilecek tek varlık olarak insanı yaratmıştır. Kainattaki bütün varlıklar insan oğlunun emrinde dilediğini kesip dilediğini öldürme dilediği şekilde eğlenme dilediği şekilde çalma dilediği şekilde zina zulüm baskı ne varsa  aynı zamanda insanlara ve kainata güzellikler sunma yoksulun yetimin mazlumun elinden tutma da insanın kendi eline verilmiştir. Biraz daha netleştirirsek şöyle olmaktadır.

Her insanın kendi öz yapısında İnsana teklif sunan İki olgu bulunmaktadır. Bunlardan birisi İblis olgusu Bunun başka bir adı da fısk ve fücur bir adı da nefistir. Bunun tohumu Kötülükleri barındırır. Kuran’daki ismi yasak ağaçtır. Meyvesi ise Şirk koşmadır. İnkârdır. Fuhuştur. Zulümdür. v.s. Eğer bu ağaç insanda yeşerir dal budak salar insanı kuşatırsa insanı ateş çukuruna atar. İşte âdeme yasaklanan ağaç da budur.

İkinci Olgu ise Takva olgusudur. Bunun tohumu filizlenir insanda yeşerir kök dal budak salarsa Bu ağaç İnsana Rabbim Allah’tır diyerek Onun koyduğu kurallar içerisinde yaşamayı kendisine ilke edinerek Meyvesini verir. Sonucu da cennettir.  Kuran’dan ayetlerle bunu belgelemeye çalışalım.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Dünya üzerinde İnkâr eden ve Kâfir olanların Yapmış oldukları ameller Hep iblisin tohumlarının insanlar üzerinden verdiği meyvelerdir. İşte âdemin iki oğlundan birisinin diğerini hiçbir suçu olmadığı halde öldürmek istemesi iblisin ona verdiği vesveseden kaynaklanmaktadır.

5/27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

5/28- "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."

5/29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."

5/30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.

Kuran burada birbirlerine yaşam biçimleri farklılaşmış iki insan tipinin profilini çizmektedir. Birisinin fitilini ateşleyen iblis Meyvesi gayri rabbani yol diğerinin fitilini ateşleyen takvadır. Meyvesi Salih amel ve bunları işleyen Müslüman olanlardır. Bu iki farklı gurup birbirlerine ezeli bir düşman olarak dünyada var oluşla yok oluş arasında kavgaları sürüp gidecektir.

Tabiri caizse Allah her iki yolda gidene de gitmiş oldukları yolda yaptıklarına ve yapacaklarına çanak tutmaktadır. Yani onların yollarını açmaktadır.  Ayette bahsedildiği gibi inkâr edenlere zoru yani cehennemi kolaylaştırmakta iman eden ve Salih amel işleyenlere de kolayı yani cenneti kolaylaştırmaktadır.

Bir başka ifadeyle Allah farklı yollarda giden iki insan topluluğunu güreştirmektedir. Ama asla onlara özel bir müdahalede bulunmamaktadır. Eğer inkâr edenler Allah’ın evrene koyduğu malzemeleri kullanmasını bilir ve iman edenlerden güç ve kuvvet yönüyle üstün konuma geçerse İman edenler yenik düşer onlar iş başına geçerlerse de ekini ve nesli yok ederler ve mustazaf olanlara zulüm yaparlar. Ama iman edenler iş başına geçerlerse hakkı ve adaleti yerine getirirler. Güç ve kuvveti sadece korkutmak için kullanırlar. Asla zulüm yapmak için kullanmazlar.

17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.

17/19- Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.

17/20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.

Demek ki söyledikleri gibi Allah dünya hayatında Müslümanlarla beraber olup kâfirlere karşı savaş açıp kâfirlere yenik düşüp geriye dönmüyormuş. Kâfir olanların da Müslüman olanların da rızkını veren Allah’tır. Rızk konusunda ve yardım konusunda asla Allah ayrıcalık yapmaz. Kim küfür için çaba göstertirse onun çabasını boşa çıkarmaz. Kim de hak yolunda çaba gösterirse Dünya hayatında onların çabalarının karşılığını verdiği gibi ahirette de arttırarak karşılığını ödüllendirecektir.

KURAN’I TEBLİĞ EDEN RESULLER MUTLAKA GELMEYE DEVAM EDECEKTİR.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. 

Nesh etmek Allah kendi koyduğu bir haramı helal yapmak veya kendi koyduğu bir Helali haram yapmak değildir. Nesh etmek Kuran’da iki anlama gelmektedir. Birincisi Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği Vahiy orijinli dini bozarak zan ve tahminle din uyduranların uydurdukları dini yeni bir peygamberle dizayn ederek doğru olanları getirmesi anlamındadır.

İkinci anlamı ise, İlim ve teknoloji geliştikçe bir önceki icat edilenin bir sonrakinin gelişi ile tedavülden kalkması anlamındadır. Mesela insanlar motorlu araçların icat edilmediği dönemlerde yüklerini ve bir çok işlerini atlarla develerle eşeklerle Yaparlarken motorlu araçlar icat edilince yerini arabaların motorlu bir çok çeşit araçların alışıdır.

İşte Allah ilim ve teknolojinin gelişmesiyle Allah’tan gelen vahiylerin deriler ve kâğıtlar üzerlerine yazılarak ve ezberlenerek korunmasıyla Peygamberlik ayeti nesh edilmiş bozulmayan ve ilelebet bozulmayacak olan kuran ayeti getirilmiştir.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. 

6/92- İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.

25/4- İnkar edenler dediler ki: "Bu (Kur'an) olsa olsa ancak Onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve Ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.

25/5- Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."


Kuran Bir taraftan yazılıp belgelenmiş, bir taraftan da insanlar tarafından ezberlenerek günümüze kadar bozulmadan gelmiştir. Eğer Bu korunma olayı olmamış olsaydı İçerisindeki insanın tüylerini ürperten ilginç insanların hala keşfedemediği ve keşfetmeye devam edecekleri Ayetleri nereye koyacaktık? Yine onlar ayrı bir gündem konusu olarak ele alınmalıdır. Kısacık olan bu makalede onu işlememiz epey zor olacaktır.

Nebi olan resullerin şu özellikleri vardı. Konuştukları zaman vahiy konuşurlar ve vahyin dışında bir şey konuşmazlar.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
İkinci olarak da şeytan onlara bir katıştırma bırakacak olursa Vahiyle katmaları kaldırılır. Allah’ın söyledikleri geçerli kılınır.


22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nebi olan resullerin böyle avantajları vardı. Peki, kuranı doğru anlayan ve doğru aktaran resullerin hangi özellikleri olması lâzım? Şimdi bunları konuşmak anlamak lazımdır.

NEBİ OLMAYAN RESULLER HAGİ ÖZELLİKLERE SAHİP OLMALIDIR?

Bu özelliklerin öğrenilerek her önüne gelen  “Ben resulüm” diyemediği gibi, “ ben resulüm diyenlerin sözlerine inanmayan inançlı bilinçli bir toplumun yetiştirilmesi gerekir.

1-Dünya üzerinde hangi ülkede hangi beldede olurlarsa olsunlar biri birlerini tanımadıkları halde biri birlerinin yanlarına gediklerinde Kuran’da geçen bir ayeti asla farklı anlamamaları gerekir.

Her Resul şunu iyi bilir ki Kuran’da geçen bir ayetin kastettiği mana hem kurana, hem o konunun ilmine hem akıla hem de pratik hayata asla ters düşmez.

Nasıl matematik ilminde, fizik ilminde, tıp ilminde ihtisas yapmış olan uzmanların eğer o konuda gerçekten uzman iseler asla herhangi bir konuda vardıkları sonuçlara arasında asla farklılık yoktur.

Her Kuran’ı doğru anlayan ve onu doğru aktaranlar arasında da asla farklılık olmaması gerekir ki, Tevhit oluşabilsin.
12/111- Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.

2- Her resul biri birlerini desteklemeleri için söz vermişlerdir.

3/81- Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

Kendilerini hem nebi ve resul olduklarını iddia edenler, eğer birbirlerinin eğitiminden geçmemişlerse genelde kuranda geçen müteşabih ayetleri farklı farklı anlamakta ve anlatmaktadırlar. Oysa kuranda her nebi ve resul olan bütün peygamberler kendilerinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik etmişler ve gelecek olan nebileri de son nebi ve resul hariç müjdelemişlerdir.

Nebilik sıradan insanların ben nebiyim demeleriyle nebi olunmaz. Elbette kendisini doğru yola yönlendirmede yoğunlaşmayanlara da Allah nebilik vermez. Nebilik Allah’ın kendi öz fıtratında var olan takva sesinin kendisinde yoğunlaşarak Allah’ın ona vah yetme hakkını elde edenlerdir. Tabi ki bu da peygamberlik ayetinin geçerli olduğu dönemlerde olandır.

 42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Resuller ya vahiy konuşurlar ya da resullerin kendileri nebi değilse nebilere gelen vahiylerin aktarıcısıdırlar. 

Sonu olarak diyebiliriz ki, Kendilerini nebi ve resul olarak iddia edenler iki tanesi bir araya gelseler uranda geçen ayetleri konu ve kuran bütünlüğü içerisinde farklı farklı anlamaktadırlar. Bu da gösteriyor ki, Kuranı doğru anlayan ve yaşayan ve aktaran ortalıklarda resul gözükmüyor.

ALİ RIZA BORAZAN